SAYFA
/ /
d
CUMHURİYET
1 h
i »-
9}
<,
0
!
____
KULTUR
kultur(«)cumhuriyet.com.tr
Selim İleri, son kitabında ‘elli yaşın cesaretiyle’ iç dünyasını, ‘kişisel’ anılarını aktarıyor
HANDAN ŞENKÖKEN___________
Her kitabında başka bir izleğin ardı nı kovalayan Selim İleri, on beş yaşın dan bu yana durmaksızın yazıyor, öy küden romana, denemeden eleştiriye, senaryodan şiire ve tiyatroya dek... 50 yaşında, 43 kitabı var. Son kitabının is mi: ‘Ada, Her Yalnızlık Gibi’.
Bu kitabında başkalarını, yaşamında yitip giden insanları, çevresini anlatm ı yor. Kendisinde iz bırakmış ölülerini, edebiyatımızın usta isimlerini günde me getirip roman kişisine dönüştüre rek, geçmişle hesaplaşmıyor. Unutul muş, eski bir yazann düşsel yaşamından yola çıkarak, onun tanıklığıyla yakın ta rihimizi siyasal- töresel açıdan deşm e ye çalışmıyor. Bir öykü ya da roman de ğil yazdığı. Kimsenin ‘hayatınıçalmıyor’, çünkü ‘malzeme’ bu kez kendisi.
‘Ada, Her Yalnızlık Gibi’de Selim İle
ri, gerçek yaşamdan izdüşümlerle örü lü ‘içinin tarihi’ni yazıyor, okura ‘kal
bini açıyor.’ Yaşamının muhasebesini
yapıyor acımasızca, kendinden kaçma dan. Eski fotoğraflar, özlediği ölüler, kırgınlıklar, düşkınklıklan, kırık sevinç ler ama en çok bol bol hüzün canlanı yor. Geçmişinin özüne doğru, insanın içi ni acıtan, nıhunun çırpınışlarını hisset tiren tuhaf bir yolculuğa sürükleniyor,
‘hayatının şiirsiz masalını’ kuruyor. Sa
tır aralarında nice yapıtlar gizleyen.
-Yazdıklarınızda iç dünyanızın,duyar lılığınızın izleri hep var. .Ama bu kitabı nızda, 1983’te yazdığınız Annem için den sonra ilk kez-kurmacasız-geçmişinizi an latıyorsunuz. Bu, bir ‘kalp ağrısını din dirmek’ için mi?
SELİM İLER İ- Tam kurmacasız de- ği 1. Ada’yı yazmaya başlarken nereye yol alacağımın büsbütün bilincinde değildim. Bir dürtüydü beni iteleyen. Birkaç cüm le, yolda şurda burda, aklıma takılı ka lan. Sonunda yazmak günleri gelip ça tınca, bir ‘içtenlik’ metni olmasına ça lıştım. Bununla birlikte nereye kadar iç ten olabiliriz. Rilke’nin dediği gibi, so nuna kadar maskeli yüzleriz belki de. Maskelerimizi kendimize bile çıkara madıktan sonra...
Yazdıkça, kurmaca/ kurgu işin içine girdi, size itiraf edeyim. Şurasına şu ek lenmeli, şurasından şu çıkarılmalı, şu rayı sonraya ya da önceye almalı... Yi ne de bazı günler ve geceler bir uyurge zer gibi çalıştım. Oralara dokunmaya gönlüm el vermedi. Oraları içtendir.
içimde dinmeyen bir çocuk var
- ‘Hatırlıyorum’ başlıklı kitabınız bir
yanyol, ‘yaş otuzbeş’ kitabıydı. Şimdi de 50 yaşın muhasebesini mi yapıy orsunuz? Bunun için belli bir olgunluğa erişmek
mi gerekliydi?
SELİM İLER İ- Elli yaş, birdenbire fark ettiğim yaş. Otuz beşi epey fark et miştim de, elliye doğru yaş kavramını yitirmiş olmalıyım, içimde ‘dinmeyen’ bir çocuk var. Sabahlan, öğleleri yürü yüşe çıkıyorum. îlkokullann kapılann- dan geçiyorum. Gerçi, bizim ilkokul bil diklerimize şimdi ilköğretim okulu
gi-K
çenelimi bildim
bileli acıyı da bildim.
Salt kendim için
değil, hele şimdi hiç
değil. Başkalarının
acılarını ‘anlamaya’
çalıştım. Fakat hepsi
o kadar: Anlamak...
Özdemir A saf’ın
izini süreyim; bazı
toplumsal
koşullarda, yalnızlık
gibi, acı da ne yazık
ki paylaşılamıyor.
Sonra bu yüzden
daha çok acı
çekiyorsunuz ve acı,
ancak o zaman, tek
mutluluk oluyor.
bi yapay bir şeyler deniyor. Neyse ki çocuklar yapay değil. Çocuklara bakı yorum; sevinçleri, çığnşm alan, üzülüş- İeri, gözyaşlan, okula geç kaldım endi şeleri büyülüyor beni. Belki de o masu miyete özendim. A da’yı öyle yazmaya çalıştım. Olgunluk muydu, yoksa ço cuk erdenliğine geri dönmek isteği miy di, tam kestiremiyorum.
- Geçmişinizi yazarken, nasıl bir oto- sansürle boğuştunuz?
SELİM İLERİ-Ada ‘ikinci tekil kişi’
ağzından yazıldı.Bundan dolaylı bir is tihza duyumsanabilir. ikinci tekil kişi nin yalnızlığını yazdım. Bir değil birçok yalnızlığı yazm aya çalıştım, ‘her yal
nızlık gibi’ dedim. Uzak yıllara gitme
ye çalıştım. Uzak yıllara gidince bazı şey ler kolaylaştı. Bazı kişiler yaşamıyordu, onlara, yazm ak açıksözlülüğünde, so rumluluğum bitmiş sayılabilirdi.
A m a bazan suskunluklara göm üle rek, saptadığınız gibi, boğuştum. Sus mak, hiçbir kitabın harcı değildir. Ne var ki çoğu kez susulur. Deminki sözünüze belki burada daha açık bir yanıt getire bilirim: Muhakkak ki elli yaşın cesare ti sözkonusudur. tç dünyanızı dile geti rebilmek için belli bir yaşanmış zama nı gereksiniyorsunuz.
- ‘B ellek sandığınız'dan kimleri
Ada’ya taşıdınız?
SELİM İLERİ- Bütün sevdiklerimi.
Adlarını anmasam bile. Bütün yalnızla rımı. Bütün kaybetmişlerimi. Günün bi rinde, hem de çok yakın bir zamanda an ladım: Yalnızca kaybetmişlere ilgi du yuyorum. O nların m aceraları çekiyor beni. Çocuklar, deliler, yaşlılar oldum bittim yaralardı.
Şimdi daha çok ‘kay betmişler’; en bü yük hayranlığım da ‘bile isteye’ kaybe denlere, herkesin yükselmek istediği bu bayağılık ortam ında geriye çekilenlere, kaybetmeyi göze alanlara.
Ben kendim gidemesem bile onları A da’ya göndermek istedim. A da’yı hem iyim ser ütopya açısından tasarladım , hem kötümser ütopya açısından. Sevdik lerim için güzel yokülkeydi Ada. Benim içinse ulaşamayacağım m utluluk adası. Ben hurdayım. Bu kazananlar dünyasın da.
Uygarlık arayışı olsun isterim
- Ölü şair/ şair/ Bülent/ Armağan/ Ro mancı kadın/Vedat Hoca/Yaşh çevirmen/ B. Hanım/ Memleket şairi... İsimlerini be lirtmediğiniz ama yaşamınızda önemli rol ler üstlenmiş bu kişilerin kimliği, dik katlice okunduğunda anlaşılıyor. Damı tılmış bu yaşam sürecinde en çok onlar mı tortu bıraktı sizde?
SELİM İLERİ- Adlarını vermedim.
Sebebini bilmiyorum. Bir ‘afiş’ ortamı yaratmak istemedim belki de. Am a an laşılsınlar, tanınsınlar istedim. Onlar be nim saptayabildiğim kadarıyla çok acı çekmiş kişiler, büyük insanlar. Onlara
hayranlık duydum. Onları sevdim. On lar yaşamıma yön verdiler.
Elbette tortulan da var. Herkesin her keste tortusu vardır. Romancı K adın’a ith a f etm eyi çok düşündüm A da’yı. Onun anlatıda da andığım, alıntıladı ğım bir tümcesi; bana, yazmak, roman kişisi, hikaye kişisi oluşturmak konusun da ufuk açtı. Onun güçlü rom anında kendimi bir roman kişisi olarak yakala dığım da çok şaşırmıştım. Romancı Ka- dın’da tortular bıraktığımı da yakalaya rak.
Anlatıdaki kişilerimi gerçek adlarıy la anabilirdim . Fakat öylesine afişçi, reklamcı, ambalajcı bir ortam da yaşar olduk ki, yersiz geldi adlan anmak, açık lamak. Sonra bunlar ‘kişisel’ anılardır. Kişisel gözlemler, duyuşlar. Ya benim yazdığım gibi değilse... Ya onları yan lış yansıtıyorsam...
- Deniz ve dans...Anlatınızda- ve öte ki yapıtlarınızda- bir leitmotif gibi san ki. Hep mavisini çözmeye çalıştığınız, si zi her zaman çağıran deniz... Hiç öğre- nemediğiniz dans... Ama yaşama yeni bir isim vermek istediğinizde ‘hayatın
adı sam ba’.
SELİM İLER İ- Evet, samba. Dansı, müziği kıskandım. Denizlere açılam a dım. Denizler, danslar hayalimde kaldı. Günün birinde de hayal oldu. Onları öz lüyorum. Bu özlem bana sanki şeytan- m inarelerinin uğultusundan yankıyor. Bir türlü, yıllarca, galiba bütün yazdık larımda o deniz, samba, yaşamak! öz lemi, tutkusu. Gitgide dinse, duygu küt leşmesine uğrar görünse de.
Yok, uğramadı. Hiçbir zaman uğrama dı. Hep denizler, hep açılmak, hep git mek. Gerçeklikteyse mıhlanıp kalmak!
-Çoközlediğiniz anneniz... Bir kez ol sun ‘babacığım ’ demediğiniz, çok son ra affettiğiniz ve acıdığınız babanız... Bu ödeşmede ‘içinizdeki annebabayı
öldü-rem ediğiniz’ için mi yapayalnızsınız?
SELİM İLERİ- Bence herkes yapa
yalnız. Gelenek-görenek, burjuva ahla kı, resmi kültür, totaliter rejimler, nasıl adlandınyorsanız, nasıl niteliyorsanız, yalnızlığı yok sayabilir. Aile, ocak, yurt, inanç birliği, dil birliği; fakat hepsi asıl yalnızlığı örtbas etmeye yönelik birer araç gibi değil mi?
A da’yı okuyan dostlarım, ‘anne-ba
ba’ izleğini yadırgadılar. Kalbimi bu ka
dar açmam yadırgandı. Oysa ki büyük bir aşk onlara yazm ak istediğim; doğa da kalakalmış insanın annebabasına ge ri dönüş ülküsü, doğanın bizden kopa rıp aldığı annebabaya. Söylediğiniz gi bi, babamı çok ama çok sonra anladım. Artık konuşabileceğim, satılabileceğim bir babam yoktu. Kimbilir kaç kişi ay nı öyküde yaşıyor... Bu aşktan kurtul mak için tek çare onları anılarında öl dürmekti. Sadece aşk kaldı, öldürmek yenildi.
-O n bir yaşınızdan bu yana hep anım sadığınız, yıllar sonra âşık olduğunuz bir aşk’a, Ayhan Aydan ve Adnan M en
deres’in ilişkisine bu kitapta da yer ver
mişsiniz. Yaşanmamış, yaşanamamış aşklar mı ‘yüce’ sizin için?
SELİM İLERİ- Sevgili Handan, te
şekkür ederim, Ayhan Aydan- M ende res aşkı yazarlığımda adeta simgesel bir aşk konumundadır. Bu anlatıda ‘belge
sel’ yaklaşmayı denedim. Kişisel yoru
ma artık baş vurmadım. Belgesel alın tı, gerek bu aşkta, gerekse Deniz Gez
miş ve arkadaşlarının idamında aynı ‘kü çültücü, aşağılayıcı’ söylemi kullanıyor.
Bunun, siyasal hayatımız açısında çok düşündürücü olduğuna inanıyorum. Be nim yazarlığım, bir anlamda, uygarlık arayışı olsun isterim.
Bu söz yazarlığımın onurudur
- Her yazdığınız hayalkırıklığı mı ol du gerçekten? Yazmak, yaşamınızın hep korunaklı geçmesini sağlamadı mı?
SELİM İLERİ- Yazmaya elbette çok
şey borçluyum. Yine de nice hayalkınk- lığı. Bu, her şeyden önce kişisel yetin- mezliğimden. Her defasında aynı san cı: Daha ‘iyisini’ yazabilirdim . Sonra başka hayalkınklıklan; insanlarının han diyse yüzde yüzünün kitap okuma ola naklarından yoksun yaşadığı, yoksun bırakıldığı bir toplumsal ortam da ya zıyla çiziyle, romanla öyküyle uğraş mak şansı ve şansızlığı.
Şansı, çünkü buna olanak sağlayan hayat koşullan. Şanssızlığı, asıl ulaş mak istediklerinize bir türlü kavuşama- mak...
-Belki ‘imzanız hiçbir zaman para et
m edi’. Ama çok yaşlı bir okurunuzun ‘ölümüme doğru yaşama mutluluğu ve riyorsunuz’ demesi, imzanızın asıl kar
şılığı değil mi sizce?
SELİM İLERİ- im zanız para etmez.
Para etsin de istemezsiniz. Am a gözü nüzün önünde nice değerli imzanın da ha öldükleri gün eserleriyle de öldürül düklerini kavrarsanız; bundan derin acı duyuluyor, buna katlanılamıyor. Ü ste lik bu yazarlarımız, bu aziz insanlar bir
öm ür boyu kalemleriyle bu ül- keye ışık tutmuşlarsa. Biliyor sunuz, edebiyatımızın değerle rini, ben, sağ ve sol kam plaş m alar dışında görmeye çalış tım, yıllardan beri. Beni hak et m ediğim biçim de yücelten o yaşlı hanım da, konuşmuş, söy- leşmiştik, öyle düşünüyordu. Bu sözü, anlatıdaki sözü, yazar lık hayatımın onurudur.
Fanusumda yaşamak...
- Geçmişi eşelerken, insan kokusuna hiçbir sıcaklık duy madığınızı, artık alçıdan, boyan mış bir yüreğiniz olduğunu söy lüyorsunuz. Bu, karşıt uçlara gi dip gelen bir kişilikle, ‘acınızı
dindirmeye yönelik' bir savun
ma biçimi mi?
SELİM İLERİ- Korkak, yıl
m ış bir insanım. K azanm ak tan iğreniyorum , am a kaybet m eye yanaşm ıyorum . Gitgide yenik düşüyorum belki de. Fa nusum da yaşam ak b ir yalan kurtuluş oldu benim için. Fil dişi kule dem iyorum , fildişi kulelerden her zam an iğren dim. A m a gitgide fanusa alı şılıyor. Fanus çatlıyor, fanus taki çatlağı görm ezden geli yorsunuz.
Kendim i bildim bileli acıyı da bildim. Salt kendim için de ğil, hele şimdi hiç değil. Baş kalarının acıların] ‘anlamaya’ çalıştım. Fakat hepsi o kadar: A nlam ak... Özdemir A sa f ın izini süreyim ; bazı toplum sal koşullarda, yalnızlık gibi, acı da ne yazık ki paylaşılamıyor. Sonra bu yüzden daha çok acı çekiyorsunuz ve acı, ancak o zaman, tek m utluluk oluyor.
- Şair’in sorusunu size yö neltirsek; “ Siz, hiç kendinizden
kurtulam az m ısınız?”
SELİM İLERİ- Bu sorunu
za Edip Cansever’ in dizeleriy le karşılık vereyim : “ Uyun
muş bir uykuda sezdiği onca şi ir / Yazmadan yazılmadan sü rekli bitirildi.”
- Geçmişe doğru yolculuğu nuzu sürdürecek misiniz?
SELİM İLERİ- Evet, bir kez
daha geri dönüyorum . Yeni den yazm aya başlıyorum .
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi