• Sonuç bulunamadı

Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür Fantastik Roman (1876-1960)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür Fantastik Roman (1876-1960)"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[Pelin Aslan Ayar, Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür Fantastik Roman (1876-1960), İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, 351 s.] Günümüzde gittikçe ilgi duyulan bir tür haline gelen fantastik romanın Türk edebiyatındaki seyrini değerlendiren çalışmanın başlığı bize kitabın içeriği ve savı hakkında ipucu vermek-tedir. Pelin Aslan Ayar’ın 2010’da tamamladığı doktora tezinin yeniden düzenlenerek kitap-laştırılmış hali olan Fantastik Roman; “Giriş/ Bir Edebi Tür Olarak Fantastik”, “Hayal-Ha-kikat Ekseni”, “Mistisizm-Pozitivizm Ekseni”, “Eksen Dışındakiler”, “Sonuç/Başlangıçtan 2000’lere Fantastiğin Serüveni” bölümlerin-den oluşmaktadır.

Ayar, amacını “fantastik roman türünün ya-zarlar ve eleştirmenler tarafından tercih edil-meme, uzun bir süre Türkçe edebiyat gün-deminin dışında kalma/bırakılma nedenlerini yazınsal ve toplumsal bağlamda tartışmak ve

yazıldığı zamanda gösterdiği özellik-ler üzerinden türü, Türkçe edebiyat ta-rihi içinde konum-landırmak.” olarak belirtmiştir. (s. 12) Çalışmanın gi-riş bölümü kendi içinde “Edebi tür kavramına kısa bir bakış”, “Fantastik

türe özgülükler”, “Sınırsızlığı temel faaliyet haline getirmiş bir türe sınır biçme denemesi: Kuramsal yaklaşımların sonucunda beliren fantastik/fantezi” başlıklarıyla bölümlenmiştir. İlk iki kısımda T. Todorov, Y. Tynyanov, F. Jameson adlı kuramcıların “tür” ile ilgili yak-laşımlarından bahsedilmiş, “fantastik/ fantezi” kavramları için yapılan tanımlamalar ve bu kavramların hangi anlamlarda kullanıldıkları

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 13, Nisan 2016, s. 193-196.

TÜRKÇE EDEBİYATTA VARLA YOK ARASI

BİR TÜR FANTASTİK ROMAN (1876-1960)

Hatice Aybay

*

A KIND OF AMBIGUOUS FANTASTIC NOVEL IN TURKISH LITERATURE

* Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yüksek

(2)

194 HATİCE AYBAY

üzerinde durulmuş, fantastik tür ona yakın türlerle kıyaslanmıştır. Sonraki bölümlerde ise fantastik türün işlevleri ve kuramsal yakla-şımların ışığında onu diğer kurmaca türlerden ayıran yönleri ortaya konmuştur.

Mitoloji ve destanların; fantastiğin ataları olduğunu belirten Ayar, bu en eski anlatıla-rı fantastik olarak nitelemiş ancak fantastik türe dâhil etmemiştir. Bunun en önemli ne-deni olarak, geleneksel anlatıların tamamen uydurulmuş bir dünya üzerine kurulduğu için okuru şaşırtmaması ancak fantazinin okuru iki dünya arasında kararsızlaştırarak onda tekin-sizlik duygusu uyandırmasını gösteren Ayar, sonrasında fantastikle akraba türler olarak belirlediği gotik, ütopya ve bilim kurgudan farkı üzerinde durmuştur.

Fantastik türün temel özelliklerini E. Rapkin, R. Jackson, J. Steinmetz ve B. Atterbery’nin görüşlerinden yola çıkarak tartışan Ayar, “Fan-tastik anlatı neden okuru ikna etmek için uğ-raşır?” sorusunun cevabını ararken çeşitli ku-ramcıların görüşlerine başvurarak fantastiğin işlevlerini ortaya koymuştur: (s. 45)

Fantastik anlatılar hem yazınsal kuralları hem de toplumsal normları keyfi bir biçim-de, özgürce, herhangi bir açıklama yapma-dan ihlal etmek, gerçek diye kabul edileni bozmak, tabuları yıkmak gibi kışkırtıcı, sı-nırları kaldıran ve özgürleştirici işlevlerinin yanı sıra psikolojik açıdan okuru rahatlatan işlevler de yüklenirler.

Araştırmacıya göre fantazi, gündelik hayatın açmazları, katı kuralları ve sıkıntılarından bu-nalan bireye büyülü, alternatif bir dünya sun-maktadır. Buna göre fantastik; olağanüstüyü sorgulatması ve “sarsıcı, tuhaf, tekinsiz” bir tür olması yönüyle diğer türlerden farklıdır. “Hayal-Hakikat Ekseni” başlığını taşıyan bi-rinci bölümde öncelikle Namık Kemal’in ede-biyat ve hakikat ile ilgili görüşleri üzerinden

19. yüzyıl Osmanlı toplumunda Batı’yı model alan edebiyat çevrelerinin geleneğe, geleneksel anlatılara bakışını, romana yüklediği misyonu ve gerçeklik algısını anlatmıştır. Bu dönemde yönünü Batı’ya dönen yazarların “hakikat” yanlısı olarak, geçmişi temsil eden “hayal”i dışladıklarını ifade eden ve Osmanlı’da zengin bir fantastik malzeme olmasına rağmen bunun değerlendirilemediğini vurgulayan Ayar’a göre bu tavır, o dönemin hâkim ideolojisinin bir sonucudur.

Bu bölümde ele alınan ilk eser Muhayyelat-ı Aziz Efendi’dir. Muhayyelat’ı, fantastik kurgu-yu oluşturmayı da başardığı gerekçesiyle Türk edebiyatının ilk fantastik romanı olarak kabul eden Ayar, eserin Tanzimat aydınları tarafından dışlanmış, hakkı teslim edilmemiş bir roman olduğunu ileri sürmekle birlikte Ahmet Mithat üzerindeki etkisinin görmezden gelinemeye-ceğini vurgulamıştır.

Ahmet Mithat bu bölüme damgasını vuran yazar olmuştur. Yazarın Çengi, Dünyaya İkinci Geliş Yahut İstanbul’da Neler Olmuş, Cinli Han, Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktor-ları adlı dört romanını ayrıntılı olarak tartışan araştırmacı şu sonuca ulaşmıştır: (s. 120)

Dünyaya İkinci Geliş Yahut İstanbul’da Neler Olmuş, gerçeğe benzerlik ve ola-ğanüstü arasındaki kalmışlığını; Çengi, olağanüstünü kötülemek isterken yine olağanüstüleştiğini, hatta hiç de sıradan olmayan karakterleriyle fantastikleştiğini, Cinli Han, olağanüstünü yıkmak, gerçe-ğin varlığını görünür kılmak için harcadığı çabayı gösterir. Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları ise yazarın kendini özgür bırakarak yazdığı absürd bir bilim kurgu fantazisi olarak değerlendirilebilir.

“Mistisizm-Pozitivizm Ekseni” başlığı-nı taşıyan ikinci bölümde Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e ülkenin siyasi ve toplumsal

(3)

195

TÜRKÇE EDEBİYATTA VARLA YOK ARASI BİR TÜR FANTASTİK ROMAN

panoraması, edebiyata etkisi yönüyle ele alınmıştır. Türk edebiyatında birbirinin kar-şısında konumlanmış iki akımın, pozitivizm ve mistisizmin, fantastik romana etkisi –Hü-seyin Rahmi ve Peyami Safa merkeze alına-rak– tartışılmıştır. Buna göre “hayal-hakikat” ekseni yerini; etkisini Cumhuriyet döneminde de sürdürecek olan pozitivizm-mistisizm ku-tuplaşmasına bırakmıştır.

Araştırmacı, Meşrutiyet’ten 1940’lara kadar edebiyata hâkim olan “izm”lerin seyrini göz-ler önüne sermiş ve fantastiğe olumsuz etkisi üzerinde durmuştur. Ayar’a göre pozitiviz-min katı gerçeklik tutumu ve “Cumhuriyet ideolojisi”ni benimsetmek isteyen roman ya-zarlarının toplum karşısında öğretmen rolünü üstlenmeleri fantastik türün gelişmesine ket vururken mistisizm de fantastiği pozitivizme karşı kendi öğretisini kabul ettirmek için araç olarak kullanmıştır.

Milli Mücadele Dönemi’ni ayrı bir başlık al-tında inceleyen araştırmacı, bu dönemi Ziya Gökalp’in düşünceleri üzerinden değerlendir-miş, Halide Edip’in hikâyelerindeki fantastik unsurlar üzerinde durmuştur. Halide Edip’in, fantastiği, –“Kabala’nın Cadısı” adlı hikâyesi hariç– milliyetçiliği destekleyecek yardımcı bir unsur olarak kullandığı sonucuna ulaşmıştır. “Pozitivist kanadın en güçlü kalesi” olarak nitelediği Hüseyin Rahmi’yi anlatmadan önce Ahmet Hilmi’nin A’mak-ı Hayal-Raci’nin Hatıraları’na ve onun karşısında konumlan-dırdığı Celal Nuri İleri’nin Perviz romanına değinen Ayar, A’mak-ı Hayal’i dinsel bir fantezi, Perviz’i ise alegorik bir metin olarak tanımlamış ve Ahmet Hilmi’nin, yaslandığı mistik görüş nedeniyle Hüseyin Rahmi’den ve Peyami Safa’dan farklı olduğunu dile ge-tirmiştir.

Hüseyin Rahmi’nin Gulyabani, Cadı, Dirilen İskelet, Efsuncu Baba, Muhabbet Tılsımı, Me-zarından Kalkan Şehit, Şeytan İşi ve Ölüler Yaşıyor mu? romanları üzerinde duran

araş-tırmacı, bu eserlerdeki fantastik unsurlardan hareketle Gürpınar’ın fantastiğe karşı tutumu-nu belirlemiştir. Buna göre Gürpınar Ahmet Mithat’ın izinden gitmiştir: (s. 199)

Gürpınar, alışık olduğumuz bakış açısını –Ahmet Mithat’ta gördüğümüz– devam ettirmiştir; fantastiği gerçekçi olması niye-tiyle yazdığı romanın içine melezlemiş ve onu modernleştirici/pozitivist/materyalist/ akılcı/bilimsel dünya görüşünü daha kolay yaygınlaştıracak bir araç olarak görmüş, madde-ruh karşıtlığını madde lehine so-nuçlandırmak için kullanmış, türe böyle bir kullanım değeri atfetmiştir.

Bu bölümde mistik tarafın en güçlü temsilci olarak gördüğü Peyami Safa’ya geniş yer ayı-ran Ayar, öncelikle yazarın dünya görüşü hak-kında bilgi vermiş, Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu ve Yalnızız romanlarını fantastik bir tür olarak kabul etse fantastik türe bir yenilik getirmediğini belirtmiştir. Ayar’a göre Peyami Safa bilimin metafiziği onayla-dığı görüşünden hareketle sentezci bir tavır takınmış ve romanlarında okuru ikna etmek için fantastiği kullanmıştır.

“Eksen Dışındakiler” başlıklı üçüncü bölüm-de 1940-1960 yılları arasındaki siyasi durum hakkında bilgi vermiş, pozitivizm ve mistisizm dışında kalan, edebi otoritelerce dışlanan ve popüler olarak değerlendirilen romanları ince-lemiştir. Bu romanların, çok satmak amacıyla yazıldığını dile getiren araştırmacı, bölümün başında peşinen şu bilgiyi vererek ulaştığı so-nucu söylemiştir: (s. 238)

Anlatıların çoğu tam anlamıyla giriş bö-lümünde kavramsallaştırmaya çalıştığım fantastik türde romanlar değil, genelde “gotik” ve “macera”yla melezleşmiş, türler arası sınırların nasıl silikleştiğini gösteren anlatılar (...).

(4)

196 HATİCE AYBAY

Bu bölümde ele alınan “popüler” romanlar ve yazarları şunlardır: Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Buhran Gecesi (Suat Derviş); İkiz Şeytanlar Serisi: Kan İçen Hortlak, İnsan mı Canavar mı? (Cemil Cahit), Karacaahmed’in Esrarı (Vâlâ Nurettin); Kazıklı Voyvoda /Drakula İstanbul’da (Kaya Özkaracalar); Akdeniz İncisi, Lord Lis-ter Serisi (Vedat Örfi Bengü), Ölü Ciğeri Yiyen Adam: Yamyam Yusuf (Daniş Remzi Korok); Şeytan ve Şeytanın Piçi (Behçet Safa), Yıldız Tepe (Peride Celal), 2000 Yılın Sevgilisi, İki Ci-simli Kadın (Refik Halit) Ölmez Adamlar Evi (Hamdi Varoğlu) Dehşet Gecesi (Kerime Nadir). Bunlar arasında Suat Derviş’in romanlarını di-ğerlerinden ayırır ve fantastiğin kendi dışında başka bir amaç için kullanılmaması yönüyle önemli bulur.

Araştırmacı, bu romanlardaki fantastik un-surları ve bu unun-surların romanı fantastikleş-tirip fantastikleştirmediğini tartışmış ve bu romanların herhangi bir fikri empoze etmek için yazılmadığını, çok satma kaygısıyla fan-tastikten yararlandığını, çoğu zaman da başka türlerle melezleştiğini ve çığır açmaktan uzak olduğunu belirlemiştir.

Üçüncü bölümde, son olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları hikâyesini ele alan Ayar, bu hikâyeyi “Türkçe edebiyatta içerik ve kurgusuyla ilk kez toplum-sal bir davayı savunma aracına dönüşmeyen ve popüler edebiyatın piyasa kaygılı ürünlerine benzemeyen modernist, fantastik bir metin” olarak değerlendirmiş ve Türk edebiyatının ilk modern fantastik anlatısı olarak kabul etmiştir. Sonuç bölümünde, elde ettiği bulguları değer-lendiren Ayar’ın şu ifadeleri ulaştığı sonucu özetler niteliktedir: (s. 325)

(...) bu çalışmada vardığım sonuç, türün bu zaman diliminde [19. yüzyılın sonlarından 20. Yüzyılın ortalarına] yaygınlaşmadığı, kendini hiçbir dönem edebiyatın merke-zine taşıyamadığı ve hep cılız kaldığı olmuştur.

Yazar, bu bölümde 1950’li yılları bir döne-meç olarak nitelemiş, siyasette görülen kı-rılmanın edebiyata da yansıdığını ve edebi-yatın bağımsızlaştığını ancak buna rağmen fantastiğin 1980’lere kadar güçlenemediği-ni, 1980’lerden sonra ise postmodernizmle birlikte fantastiğin anlatıda kendine yeni bir yer bulduğunu dile getirmiştir. 2000’li yılları da değerlendiren araştırmacı, Nazlı Eray’ın romanlarını genel kabulün aksine fantastik bulmamış, Barış Müstecaplıoğlu’nun Perg Efsaneleri Serisi’ni ise yeni tarz fantastiğin ilk örneklerinden saymıştır.

Ayar, çalışmasına aldığı roman ve hikâyeleri fantastik türün ölçütlerine uygunluğu yönüy-le inceyönüy-lemiş, tespityönüy-lerini nedenyönüy-leriyyönüy-le ortaya koymuş ve bu yolla fantastiğin Türk edebiya-tındaki seyrini belirlemiştir. Türk edebiyatında fantastiğin izlerini sürerken iki ana eksen be-lirlemiştir. Hayal-hakikat ve pozitivizm-mis-tisizim eksenleri etrafında fantastik romanın gelişimini tartışan araştırmacı, bu noktada fan-tastik türü ele alan diğer çalışmalardan farklı bir bakış açısı ortaya koymuştur.

Fantastik Roman, türün Türk edebiyatındaki gelişimini göstermesinin yanı sıra edebiyatı-mızda modern olanın gelenekle çatışmasını, Batı’ya yaklaştıkça geçmişle yaşanan hesap-laşmayı gözler önüne sermesiyle de dikkate değer bir çalışmadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Özellikle kadınlarda menopoz sonras ı dönemde östrojen düzeylerinde dü şme, virilizan be- lirtilerde artma ve erkeklere göre daha ileri ya şlarda psikoz olu şumunun

As a result, while total CSF tau level could be used as a marker for neuronal damage, phosphorilated tau levels are useful in monitoring formation of neurofibrillary tangles..

Örneğin fen bilimleri derslerinde temel konuları öğretmek belki de birçok öğrencinin kafasında, bilimin bir bilgiler topluluğu olduğu ve bunun kesin doğru olduğu

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Mala yönelik suçlardaki artış şehirlerde daha bozuk olan gelir dağılımı, daha yüksek oranlardaki işsizlik, şehirde sosyal bağların zayıflaması sonucu olarak azalan

“a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanun’un.. maddesinin yedinci fıkrasında sayılar yerlerde satışı ile ilgili ihlallerde üç ay-