Çanakkale
Mahşeri
ve Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu
Romanlarında
Çanakkale
Savaşları'na
Gönüllü
Katılan Aydınlar
Zeki
Taştan*Çanakkale
Malışerive
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu
RomanlarındaÇanakkale
Savaşları'naGönüllü
Katılan AydınlarÇanakkale Muharebeleri,
yakın çağTürk tarihinin en önemli
olaylarındanbirisi-dir. Türkler bu
savaştabirçok
kayıp vermişlerdir.Bunlar içinde gönüllü
aydınlarönemli bir yer
teşkileder. Bu önemli
savaş, edebiyatımızda şiir,hikaye, tiyatro ve
romanlara da konu
olmuştur.Mehmet Niyazi'nin
Çanakkale
Mahşerive Buket
Uzuner'in
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu
romanlarıda Çanakkale
Savaşları'nıkonu
alırlar.Bu romanlarda gönüllü
aydınlardikkat çeker. Mehmet Niyazi'nin
Çanak-kale
Mahşeri'nde tıbbiyelive medreseli gönüllüler; Buket Uzuner'in
Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu 'sunda hukukçular öne
çıkarlar.Her iki romanda da gönüllü
aydınlar,
farklı eğitim aldıklarıhalde
savaşta diğeraskerler gibi canla
başla çarpışırlar.Anahtar Kelime/er: Çanakkale
Savaşları,Çanakkale
Mahşeri,Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu, Mehmet Niyazi, Buket Uzuner,
aydınlarIntellectuals Joining The Çanakkale Battles in Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu
and Çanakkale
MahşeriÇanakkale Battles occupy an
İnıportantplace in Near Age Turkish History.
Dur-ing these Battles, thousands of people and soldiers lost their lifers, considerable
members of w hi ch were intellectuals. The battles have been handled in many
sto-ries, novels, poems and plays. Mehmet Niyazi in his
Çanakkale
Mahşeriand
Bu-ket Uzuner in her
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu treat the same subject. The focus in
both novels is on the intellectual
fıgureswho joins the army voluntarily. In
Ça-nakkale
Mahşerithe intellectuals are mostly doctors and teachers and in
Uzun
Be-yaz Bulut-Gelibolu they are lawyers. Although with no military background, they
fıght
as brave and skillfully as the other soldiers.
Key Words: Çanakkale Battles, Çanakkale
Mahşeri,Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu,
Mehmet Niyazi, Buket Uzuner, Intellectuals.
Yard. Doç. Dr., Yüzüncü
YılÜniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.
zekitastan@yyu.edu.tr.
120 iLMT ARAŞTIRMALAR
3
Kasım1914'te
başlayanve 9 Ocak 1916'ya kadar
aralıklarla yaklaşık14
ay süren Çanakkale
Savaşları,Türkleri
olduğukadar
savaşa katılan diğerülkele-ri ve
yakınçevreyi derinden etkileyen önemli bir
olaydır.Türkler bu
savaştabir
var olma mücadelesine
girmiştir. Savaş sonrasında kazanılanzafer, Türkler için
büyük bir moral
kaynağı olmuştur.Ancak bu,
aynızamanda her iki taraf için
büyük
kayıplada sonuçlanır.
Birçok
farklı görüş olmasına rağmen'
Genelkur-may
Başkanlığı'nınverilerine göre Türklerden
şehit, yaralı, kayıpve
hastalıktanölüm ve
hastalıktan
terk
sayısı
251. 309' dur
2 •Bu
kayıpları
önemli
kılan savaşa
katılanlardanbüyük bir
kısmının okumuş, aydınkesimden
oluşudur.Kesin
ol-mayan rakamlara göre bu
savaşta100 binden fazla
öğretmen,mülkiyeli,
tıbbiyeli ve Türk
Ocakları
'nda
yetişmiş
okur-yazar
kayıp verilmiştir
3.
Türk tarihi için
oldukça önemli olan bu olay,
şiir,hikaye, tiyatro ve roman gibi edebi türlere de
yansımıştır
4.
Biz bu
yazımızda
Çanakkale
Savaşları'nı farklı
yönlerden alan
Mehmet Niyazi Özdemir'in
5Çanakkale
Mahşeri
ve Buket Uzuner'in
6Uzun
Yusuf Hikmet Bayur,
Türk
İnkilabıTarihi, c. III,
Kısım:Il, Türk Tarih Kurumu
Basımevi,Ankara 1991, s. 386
Fikret Günesen,
Çanakkale
Savaşları, Kastaş Yayınları, İstanbul1986, s. 357
Hasan Mert, "Çanakkale
SavaşlarınınAskeri, Siyasi ve Sosyal
Sonuçları",Türkler, c. 13,
Ankara 2002, s. 368 (bk. Zekeriya
Kurşun,"Çanakkale Muharebeleri",
Türkiye Diyanet
Vak-fı İslam
Ansiklopedisi, c. VIII, 1993, s.205-208; Çanakkale
SavaşlarıSebep Ve
SonuçlarıU-luslararası
Sempozyumu (14- 1 7 Mart 1990) Ankara 1993; Ahmet
Altıntaş;Belgeler/e
Ça-nakkale
Savaşları,Çanakkale 1997;
İlhan Akşit-HayatiTeze!,
Mustafa Kemal ve Çanakkale
1915,
İstanbul1982, 152 s.; Haydar Alpagut,
Büyük Harbin Deniz Cephesi,
İstanbul1937,
79 s.; Fahri Belen,
Çanakkale
Savaşı, İstanbul1935, 162 s.;
Şemsettin, Çamoğlu,Çanakkale
Bağazı
Ve
Savaşları, İstanbul,1962, s. 240;
Çanakkale Muharebeleri 75.
Yıl Armağanı,An-kara 1990,188 s.)
bk.
İnciEnginün, "Çanakkale Zaferi'nin Edebiyata Aksi",
Yeni Türk
Edebiyatı Araştırmala rı, İst.1991, s. 516-529; Abdurrahman Güzel, Türk
EdebiyatındaÇanakkale Zaferi,
Çanak-kale, 1996, 118 s.; Mustafa Uzun, "Edebiyat",
Türkiye Diyanet
Vakfı İslamAnsiklopedisi,
c.VIII, 1993, s.208-209; Sami Göçer,
İstanbul Kütüphanelerinde Çanakkale
Muharebele--ri'nin Edebiyafa
Yansıması İle İlgiliEser/er, Trakya Üniversitesi, Sos. Bil. Enst.,
(Yayım lanmamışYüksek Lisans Tezi), 1992, 60 s; Hasan Mert, "Çanakkale
SavaşlarınınAskeri,
Si-yasi ve Sosyal
Sonuçları",Türkler, c. 13, Ankara 2002, s. 368; Bekir
Oğuzbaşaran, "Edebi-yatımızdaÇanakkale 1-2",
Türk
Edebiyatı,Nr. 222-223, Mart Nisan 1996.
Mehmet Niyazi Özdemir, 1942'de
Sakarya'nın Akyazıilçesinde
doğdu. İlkve orta okulu
orada okudu. Liseyi
İstanbul HaydarpaşaLisesi'nde bitirdi. Sonra Hukuk Fakültesi'ne girdi;
oradan mezun oldu. Devlet felsefesi
branşındadoktora yapmak için Almanya'ya gitti.
Brilon'daki Guethe Enstitüsü'ndeki !isan
öğrenimindensonra, Moxburg Üniversitesi'nde
Prof. Dr. Ditrich Pirson'un
yanında"Türk Devletlerinde Temel Hürriyetler" konulu
doktora-sına başladı.1976
yılında doktorasınıbitirdikten sonra,
hocasının yanında aynıkürsüde
ça-lışmaya başladı.1987' den beri ilk
baştahaftada üç gün,
sonralarıhaftada bir gün
Zaman
ga-zetesinde
yazmaktadır. Ayrıca;Genç Akademi,
Nizam-ıAlem, Türk Yurdu, Ufuk Çizgisi ve
zaman zaman da
Batıdergilerinde makaleleri
yayımlanır.En son
Yemen Ah Yemen
adlı ro-manı yayımlananMehmet Niyazi'nin bir çok eseri
vardır (www. biyografı.Net
1
kisi ayrinti.
asp? Kisiid =240 - 62k).
Beyaz Bulut-Gelibolu
romanlarındaÇanakkale
Savaşları'nagönüllü olarak
katılan
aydınları inceleyeceğiz.Mehmet Niyazi 'nin
Çanakkale
Mahşeri romanı,Çanakkale
Savaşları 'nı,birçok cepheden ele alan,
savaşların yoğunolarak
betimlendiğibir eserdir.
Ro-man, Çanakkale
Boğazı,Seddülbahir, Kumkale,
Kanlısırt,Kabatepe, Kilitbahir,
Alçıtepe, Arıbumu, İntepe, Conkbayırı,
Anafartalar gibi Çanakkale
Savaşla
rı'nınen
yoğun geçtiğicepheleri
işler.Romanda zaman zaman cephe gerisine
uzamlmasına rağmen anlatıcı-yazarÇanakkale'deki
mahşeri;cephe içinde
ge-çen
ölüm-kalımmücadelelerini, susuzluk,
açlık,yorgunluk,
hastalıkile ümit,
ümitsizlik,
şehadet,ölüm, zafer,
mağlubiyet,dostluk, hasret gibi maddi ve
ma-nevi
kavramlarızengin bir atmosfer içinde ele
alır.Romanda Çanakkale için
verilen mücadele genel olarak 'din, vatan, millet' gibi manevi ve kutsal
kavram-lar
etrafında anlatılır.
7Savaşın
birçok cephesiyle ele
alındığı
ve tarihsel
hakika-tİntitizlikle verilmeye
çalışıldığıromanda zengin bir
şahıskadrosu göze çarpar.
Çanakkale
Mahşeri'nde,gönüllülerin cepheye
katılmalarıönemli
konular-dan birini
oluşturmaktadır.
Özellikle cephe gerisinde zaman zaman gündeme
gelen Müderris Rasih Efendi 'nin
yaşadıkları;tek torun u ile birlikte birçok
tale-besini cepheye göndermesinin
yarattığı endişe,ümit ve hasret
duyguları;Hasan
.
Şakir,Yusuf, Musa
Kazım baştaolmak üzere birçok gönüllünün verdikleri
mü-cadele, eserin duygusal atmosferinde çok önemli bir yere sahiptir. Henüz
roma-nın başlarında savaşagönüllü olarak
katılanlara değinildiğinigörüyoruz:
"Müttefiklerin
saldırılarını İstanbul'daki
gazeteler
manşetten veriyorlardı.
Çanakkale 'yi geçmekteki
kararlılık/arınadair
Batı basınındaniktihaslar
yapıyorlar, Türklerin de geçirmemekte azim/i
olduklarını heyecanlı üsluplarıyla işliyor/ardı.Eli silah tutabi/en gençler, askerlik
şube/erine,Harbiye Nezaretine
müracaat ederek gönüllü
yazılıyorlardı.Darülfonun 'un, medrese/erin
sıniflarıgün geçtikçe
seyrekleşiyordu."
(s. 19).
8ı 955 yılında Ankara'da doğan Buket Uzuner, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nden mezun oldu. Bergen Üniversi'tesinde mikrobiyel ekoloji ve sosyoloji, Michigan Üniversite-si'nde toplum sağlığı konularında yüksek lisans yaptı.
ı 992'de yayımlanan 'Balık izlerinin Sesi' ile ı 993 yılında Yunus N adi Roman Ödülü'nü ka-zanan Uzuner, 'Kumral Ada Mavi Tuna' adlı romanı ile de ı 998 yılında IÜ İletişim Fakültesi roman ödülüne layık görüldü.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Kuruluş Yılı kutlamaları kapsamında, Sabah gazetesi tarafından Türk basını, üniversiteleri, meslek kuruluşları ve 87 il valiliklerinden oluşturulan jürinin oy-larıyla 'Cumhuriyetin 75 Başarılı Kadınından Biri' olarak ödüllendirildi."
(http:/ /www .istanbul .edu. tr/iletim/78/haberler/soy lesi !.htm)
Zeki Taştan, "Çanakkale Mahşeri'nde Çanakkale'yi Geçilmez Kılan Değerler",
Dergah,
Nr. ı 78, Aralık 2004, s. 20-2 ıMehmet Niyazi Özdemir,
Çanakkale
Mahşeri, İst., 2000, 542 s. (Metindeki alıntılar bu bas-kıya aittir.)122 iLMi ARAŞTIRMALAR
Buket Uzuner'in
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu
adlı romanıise Wellington'da
bir klinikte
çalışanve Çanakkale
Savaşları'nda ölen büyük dedesinin izini
ara-mak için Gelibolu'ya gelen Yeni
ZelendalıPsikolog Victoria Taylor ile
Gelibo-lu'da
yaşayanBeyaz
Hala'nınöyküsünü konu
alır.Bu öykü
etrafındaÇanakkale
Savaşları,özellikle de
barışyüklü mesajlarla gündeme gelir.
Osmanlı teğmeniAli Osman Bey ile Anzak Er Alistair John
Taylor'ın yaşadıklarıinsanlara
sava-şın anlamsızlığınıgösterir.
Buket Uzuner'in
Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu
romanındabir tek hukukçu
gönüllü
vardır:Ali Osman.
Romanınönemli karakterlerinden olan Ali Osman,
cepheye
katılanbütün
aydın insanlarınbir nevi sentezi olarak
düşünülmüşbir
karakterdir. Buket Uzuner, kendisiyle
yapılanbir
söyleşide ı996
yılındaGalata-saray Lisesi'ni ziyaret
ettiğizaman bu
romanızihninde
yazmayı tasarladığınısöyler. Onun, "Son
kitabınızUzun Beyaz Bulut Gelibolu'da
aniattığınızhikaye
nasıl oluştu?"sorusuna
verdiği yanıt, aynızamanda Çanakkale
Savaşları'na
gönüllü
katılan aydınkesimin
taşıdığı değeri sorgulaması açısındanda dikkat
çeker:
"1996
yılında oğlumuilkokula, Galatasaray Lisesi'ne
yazdırmak istemiştim.Kuralara isim
yazdırmakiçin koridorlardan geçmek gerekiyordu. Geçerken
duvarda bir
yığın Osmanlı delikanlısınınsiyah beyaz resimlerini gördüm.
Dik-katimi çekti.
Doğumve ölüm tarihlerini
hesaplayınca16-
ı8
yaşları arasında,Çanakkale'de
şehit olmuşçocuklar
olduklarınıgördüm. Onlar için "gönüllü gitti
ve
şehitoldu"
yazmışlardı.Bu beni çok etkiledi. O
yaştaölmeleri kadar, bu
çocukların Osmanlılarınen iyi
okullarındaokuyan,
varlıklıailelerden gelen
çocuklar
olmalarıbeni
etkilemişti.Belirli bir
eğitim almış, yetişmişkitlenin
ölmesi her ülke için büyük bir
kayıp.O an resimleri
gördüğümzaman, bir
ay-dınlanmaoldu. "Bu çocuklar hakikaten orada ölmeseydi, biz bugün burada
mıolurduk?"' dedim. O resimlerin önüne öyle bir
çakılmışımki, kura saati
bitmiş,beni
çağırıyorlardı!Zannederim o
sıradaben,
bilinçaltımdabu
romanıyazmaya
başlamıştım.Yazarken, romandaki Ali Osman Bey'in o
çocuklarınkolektif bir
sentezi
olduğunu düşündüm."
9Mehmet Niyazi'nin
Çanakkale
Mahşerive Buket Uzuner'in
Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu
romanlarındaÇanakkale
Savaşları'nagönüllü
katılan aydınlar,önemli bir
yer
teşkilederler. Bu
kişileriüç
başlık altındaincelemek mümkündür:
A.
TıbbiyelHerB. Medreseliler
C. Hukukçular
Tıbbiyeli
ve medreseli gönüllüler,
Çanakkale
Mahşeri'ndeöne
çıkan kişilerdir. Hukukçular olarak ise sadece Buket Uzuner'in
Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu
romanındakiAli
Osman'ısayabiliriz.
A.
TıbbiyelilerMelunet Niyazi'nin
Çanakkale
Mahşeri romanında savaşagönüllü olarak
katılan
aydınların başında tıbbiyelilergelmektedir.
Tıbbiyelilerin savaşa katılmasında,vatanın
içinde
bulunduğu
feci durum
yanında
özellikle
İstanbul
Darülfunun
müder-rislerinden Rasih Efendi'nin de
payı olduğunuvurgulamak gerekir. Müderris Rasih
Efendi,
oğlunuDömeke' de
şehitverdikten sonratorunu Hasan
Şakir'le yalnızkalan
aydınbir
insandır.Hasan
Şakirise bir
tıbbiye öğrencisidir.Torununu
şubeyeteslim
ettikten sonra
yapayalnızkalan Rasih Efendi, fakültede
öğrencileriyle kaldığındahep bu
anı düşünür.Onun kederli
anı öğrencilerinide etkiler:
"Hassasiyetimi
bağışlayın evlatlarım.Dün torunumu
şubeyeteslim ettim. O
zaten gönüllü
yazılmıştı.Ona 'gitme!' diyebilir miydim?
Nasılgitmezdi. Vatan
en kara gününde
çocuklarından
vefa istiyor,
fedakarlık
istiyor.
İşgal altındaki
milletimizin durumunu bir
düşünün!...
-Gözyaşlarını tutamıyordu-Haysiyetsiz
yaşamaktansa
ölmek daha iyi
değilmi?"
(s.22).
Rasih Efendi'nin bu tabii
konuşmasıilk önce Hasan
Şakir'inen
yakın arka-daşıYusuf'u hareketlendirir. Onun
dışarı çıkması diğer öğrencileriçin de bir
işaretolur. Nevzat, Sabri ve
diğerleride onu takip ederler. Rasih Efendi, duygu
yüklü
konuşmasını tamamladığındabütün
sınıfın boşaldığınıhayretle fark eder.
Rasih Efendi 'nin
tavrı, savaşagönüllü olarak
katılangençlerin üzerinde
ho-calarınında etkili
olduğunugöstermektedir.
Diğertaraftan vatan sevgisi kadar
din, millet gibi kutsal
mefhumlarında bunlar üzerinde etkili
olduğunusöyleye-biliriz.
Romanda, Çanakkale cephesine
başkayerlerden gelen
tıbbiyelilerede
kısaca
değinilir.Cephede zaman zaman bir araya gelmeleri,
aralarındageçen
ko-nuşmalar, onlarıvatan
savunmasınayöneiten nedenleri de bizlere
anlatır. Savaş esnasında,Seddülbahir ve
Arıburnu'ndaki tıbbiye öğrencileribir araya gelip
geçmişgünleri yad ederler. Deniz motoroyla Eceabat'tan Çanakkale'ye
geçer-lerken
değişikminarelerde okunan ezan sesleri, Ulu Cami'de vatan sevgisine
dair dinledikleri hutbe ve
kıldıklarınamaz,
kısacauhrevi atmosfer
onlarıderin-den etkiler.
Konuşmalar esnasındaHasan'a, en
sevdiği arkadaşıYusuf
takılır.Konu, bu kez, Hasan-Dilara
aşkıdır.Yusuf, vatan sevgisinden
başkasevgilerin
varlığınıima edince
Hasan'ınyüzü
pembeleşir.Araya giren Nevzat, Yusuf'un,
anne, baba,
kardeşve dost sevgisini
kastettiğinisöyleyerek durumu idare
etme-ye
çalışır. Hasan'ın verdiğicevap ise; onu ve
diğer tıbbiyelilericepheye sevk
eden sebebi bütün
açıklığıylagözler önüne serer:
124
iLMi
ARAŞTIRMALAR"Vatan olmazsa, bütün
bunların anlamıkalmaz."
(s.114).
Romanda
tıbbiyeli öğrencilerdenHasan
Şakirve Yusuf öne
çıkmaktadır. Bunların yanındaromanda
kısacayer alan
bazı tıbbiyelileride görüyoruz.
Hasan
Şakirve Yusuftan
başkacepheye
katılanve romanda
kısacageçen
isimler; Nevzat, Sabri, Osman,
Şevket,Nazmi, Hadi, Cemil ve Hayri'dir.
Tıbbiyelilerden birinci
sınıftakilerincephede
savaştıkları, diğerlerinin sıhhiyedegörevlendirildikleri Çanakkale'de, Yusufun okuma
yazmasıolmayanlara
mektup okuyup
yazması,Alman Lisesi'nden mezun olup
tıbbiyeyegiren
Hay-ri 'nin
tercümanlık yapması, tıbbiyelilerin savaştabirçok özellikleriyle var
olduklarınıgöstermektedir.
Hasan Şakir
Hasan
Şakir, İstanbulludur.
Kendisi Darülfunun'da
Tıbbiye'de
birinci
sınıf
ta
okumaktadır.Henüz bir
yaşındaykenöksüz
kalmıştır.Müderris torunu,
var-lıklıbir ailenin
çocuğudur."Uzunca boyu, nar in
yapısı,kumral
saçları,mütena-sip burnu, düzgün
dudakları,gözleriyle"
oldukça
yakışıklıbirisi olarak tasvir
edilir (s. 1 14).
Aynızamanda
"zayıf'bünyeli olan Hasan,
meşakkatlerede
alış mamış,ancak bugüne kadar da her
şeye katlanmışbirisidir (s. 183, 207).
Savaşaİstanbul'
dan gönüllü olarak
katılır.
Büyük bir istekle
şubeye koşan
Hasan
Şakir'isadece
yalnızkalacak olan dedesi Müderris Rasih Efendi ve
sevdiği kadınDilara'dan
ayrılmaküzmektedir. Ancak
vatanıniçinde
bulunduğufeci
durum, birçok
kişiyi olduğugibi onu da
kaygılandırmışve bütün sevdiklerini
geride
bırakarakcepheye
koşmuştur.Hasan
Şakir
cephede Seddülbahir'deki Yirmi
Altıncı Alay'ın
Üçüncü
Tabu-ru'nda görev yapar. Bu görev yeri zaman zaman
değişir.Taksim
Kışıası'ndakitemel
eğitimdensonra
Keşan'a,oradan da cepheye
katılmıştır.Gelibolu
Yarı madası'nda ZığındereBölgesi'nde sabaha kadar siper kazan Hasan
Şakir,orta-ma
yavaş yavaşuyum
sağlar.Askeri hayata
alışan diğerlerigibi o da midesini
kabartan ter kokusuna
kısasürede
alışacaktır.Ancak bir türlü
alışamadığı şey,Dilara ve derlesinin
yokluğudur.Dilara bütün
güzelliği,dedesi bütün
yalnızlı ğıylagözlerinin önündedir. Her
yatağa girişinde bıkmadan,usanmadan
aynıhayali kuran Hasan,
çoğuzaman onlara doymadan uykuya dalar.
Hasan
Şakir,Dilara'ya
yazdığımektuplarda
geleceğeait
planlarındanve
cephe içindeki
kişilerindurumundan söz eder. Onun
satırlarındasivil bir
hayat-tan
savaşçıbir
kişiliğe geçişteki değişimlerigörmek mümkündür.
Hasan
Şakir,çevresinde
kişilik değiştirenbirçok
insanı gözlemlemişve
ürkmüştür.Kendisinin de
değişerek yakınlarının yadırgayacaklarıbir insan
ha-line
dönüşeceğinden endişe duymaktadır.Fakat
değişimde
kaçınılmazdır. Sava-şa katılmadanönce bir
kelebeğibile incitemeyen
insanların,hayali
düşmanadahi süngü sallarken gözlerinde
tutuşanöfkenin kendisini
ürküttüğünü,ancak
tüfekle, süngüyle
yoğrulan hayatlarının
kendilerini tabii olarak
bambaşka
bir
insan haline
getirdiğinibelirtir.
Askerliğintariflerinden birisinin de
"insanıöl-dürmek
sanatı" olduğunu öğrenenHasan, bunu karakteriyle asla
bağdaştıramadığını
fakat söz konusu vatan olunca durumun
değiştiğiniyazar:
"Kişilik değiştirmek,
bir anlamda ölmektir; demek ki önce
öleceğiz,sonra
öldüreceğiz."
(s. 113).
Hasan
Şakir, tıbbiyeninbirinci
sınıfında olduğuiçin kendisine cephede görev
verilmiştir. Diğer tıbbiyelilerise
sıhlıiyede görevlendirilmiştir. Kısazaman içinde
alıştığı savaş ortamındabüyük mücadeleler verir.
Yanı başındabirçok
arkadaşınıkaybeden Hasan
Şakir,en
yakın arkadaşıYusufun
kollarında şehit düşer.Dedesine
yazdığıson mektupta
kurtuluşunilim ve fende
olduğunubelirtir:
"Sık sık
'iki yüz
yılönce ilmi ve
tekniği batıya kaptırdık,felaketlerimiz
başladı'
der ve ilave ederdiniz. Dünya tarihinde, bu kadar güçlü
düşmaniara karşı,böyle
uzun süre
dayanıldığı görülmemiştir.Aradaki silah
farkınıgördükçe, ana-baba
kuzularının
niçin cömertçe
harcandığını
gayet iyi
anlıyor, 'İlim! İlim!'
sözüyle
çır
pınan
zatuiliniz gibi bir dedeye sahip
olduğumdaniftihar ediyorum." (s. 338).
Yusuf
Yusuf, Hasan
Şakir'inen
yakındostudur. Kastamonuludur. O da
tıbbiyeninbirinci
sınıfında okumaktadır.Ancak Hasan'la
arkadaşlıklarıVefa Lisesi'nden
beri, oldukça iyi bir
şekildedevam eder. Anadolu'nun
meşakkatiyle mayası yoğrulmuş, dayanıklı,güçlü, kuvvetli birisi olarak
tanıtılanYusuf,
"hafif kumral
yüzü,
devamlıgülümserneye
hazır;kibar, nazik, sevecen bir
delikanlı"dır(s.
183, 207). Onu çok
yakından tanıyan OğuzAmca'ya göre de,
"uzun boylu,
sa-kin
görünüşlü, yakışıklı, yiğit"bir
delikanlıdır(s. 539).
Savaşagönüllü olarak
katılmasında,vatan
müdafaasıkadar, çok
sevdiği arkadaşıHasan
Şakir'inve
hocasıMüderris Rasih Efendi'nin etkisi söz konusudur. Bir an önce okulu
biti-rip hayata
atılmakisteyen, en büyük emeli
sıcakbir yuva kurmak olan Yusuf,
birçok
kişigibi
savaşıniçinde bulur kendisini. O da
savaşa katılırkenherkes
gibi ailesi için
kaygılanmaktadır.Ancak ailesine haber vermeden
şubeye koşar.Anne ve
babasının savaşa katılmasınaizin
vermeyeceğini düşünür. Rüştiyeninilk
sınıfındanberi onlardan
ayrıkalmak bir yana,
savaşta şehitolup büsbütün
onları yalnız bırakmak,onu çok
endişelendirir.Yusuf da Taksim
Kıştası'ndakitemel
eğitimdensonra
Keşan'aoradan da
cepheye
katılır.Yusuf, can dostu Hasan'dan biraz daha
şanslıdır.Zira onun özlemleri
Ha-san'ınkigibi derin
değildir.Ara
sıraannesi ve
babasıgözlerinin önüne gelse de
en
azındanyar hasreti
yüreğini dağlamamaktadır.Yusuf, cephede Hasan'la yan yana
çarpışır.Kendileriyle birlikte olan
Oğuz Amca'yıçok sever. Okuma
yazmasıolmayan
OğuzAmca'ya gelen
mektupları126 iLMI ARAŞTIRMALAR
okur.
Diğertaraftan
KınalıMurat için mektup yazar. Bu da
savaşa katılan tıbbiyeiiierin
diğerönemli bir görevi de yerine
getirdiğinigöstermektedir.
Yusuf, Hasan
Şakir'ikaybettikten sonra büyük bir
yalnızlığa ~apılır.Ger-çekte de
''fidan gibi Darülfünun
öğrencilerindenbir tek o
kalmıştı"r(s.
369).0ğuz Amca'nın desteğiyleaz da olsa içine
düştüğübu kötü durumdan
kurtulur. Tekrar
savaşmayadevam eder. Ancak bir süre sonra o da
şehit düşecektir.
B. Medreseliler
Mehmet Niyazi'nin
Çanakkale
Mahşeri romanındamedreseliler de
tıbbiyeliler gibi vatan
savunmasısöz konusu olunca
eğitimini yarıda bırakıpcepheye
koşan
gönüllülerdir. Ancak
tıbbiyeliler
genellikle
İstanbul'dan
gelirken
medre-seliler ülkenin dört bir
yanındancepheye
katılırlar.Medreseiiierin özellikle
savaşınmanevi atmosferinde etkili
olduklarını,din, vatan, millet gibi
kavram-larla askeri
şevkegetirdikleri görülür.
Medreseliler içinde en çok dikkati çeken
kişi VanlıMolla Kazım'dır.Henüz
romanın başlarındacephe içindeki mücadelesiyle göze çarpan Molla
Kazım,sonlara kadar birçok cephede sürekli
karşımıza çıkar.Ondan
başka,Pötürgeli
Bilal, Davut, Hasan, Musa,
Kazımve
diğerlerizaman zaman da cephede imam
olarak görevlendirilirler. Molla
Kazım'ın yakın arkadaşıPötürgeli Bilal'in
böy-le bir görev
esnasında yaptığı konuşma,cephede görev yapan medreseiiierin
sadece fiziki olarak
değilmanevi olarak da bir güç
oluşturduklarınıgöstermek-tedir. Pötürgeli Bilal,
İkinci
Tümen'in gerideki birliklerini
savaşa hazırlarken şu
konuşmayıyapar:
"Kardeşlerim,
kaderden
kaçılamaz.Vadesi gelen bir insan, düz yolda
yü-rürken
düşer, pas/ıçivi bir tarafina batar, tetanos olur ve ölür. Birçok
arkadaş larımızlailk günden beri
buradayız. Sayısızkereler hücum ettik;
sayısızkereler
hücuma
uğradık;mertebemize bir türlü eremedik. Ama cepheye intikal edip de,
ilk
kurşunlamertebesine eren
kardeşlerimiz olmuştur.Az
yaşasak,çok
yaşasakne olur? En uzun ömür için bile, 'Göz
açıp, kapayıncayakadar geçti?'
denmiyar mu?
Hayatıfrenleyemiyor, her gün ölüme
karşıbir
adım atmıyormuyuz? Ezelden ebede akan zaman içinde on
yılın,yüz
yılınne önemi var? Bu
korkunç zaman diliminde, en uzun insan ömrü, dört saat içinde
doğup,büyüyen
ve ölen su sineklerinin ömrü gibidir. Allah ve peygamber
uğrunaölmek ne güzel
şeydir.
Rabbim bunu ancak sevgili
kullarına bahşeder... "
(s. 284).
Molla Kazım
Molla
Kazım Yanlıdır.Çanakkale cephesinde
silahlımücadeledeki azmi
kadar zaman zaman
okuduğu Kur'an-ıKerim ve ilahilerle de manevi bir
atmos-fer
oluşturanbir
insandır. Romanın başlarındada kendisini, henüz mezarlara
defnedilen
şehitlerinhuzurunda davud1 sesiyle Kur'an okurken görürüz.
Molla
Kazım, karayağızbir
delikanlıolarak tasvir edilir. Pek gülmeyen, ciddi
birisidir. Çanakkale'den önce Balkan
Savaşlan'na katılmıştır.Balkan
Savaşısonra-sında
medresedeki tahsilini ilerietmek için
İstanbul'da
kalan Molla
Kazım, savaş
başlayıncaHarbiye Nezareti'ne gönüllü olarak
başvurur. Bahsettiğinegöre
hocası,Sait Nurs1'dir.
İlmi,
hem kendisi hem de
"meyus
İslam
alemi"
için isteyen birisidir.
Ailesinden,
hısımve
akrabalarından, doğduğutopraklardan
sırfbu amaçla
ayrılmış,ilim yolunun
kapanmamasıiçin de hiç
evlenmemiştir.Ancak önce Balkan
faciasıilim
isteğinisekteye
uğratmış, ardındanda Çanakkale.
Molla
Kazım,
Çanakkale'de,
Arıburnu'ndaki
Yirmiyedinci
Alay'ın İkinci
Taburu'nda
onbaşıolarak görev yapar. O da romandaki
tıbbiyelHergibi
savaşınen ön
saflarında
cesurca ve kahramanca mücadele eder. Özellikle o ve
diğer
medreseiiierin tetik çekerken, süngü sallarken, tekbir getirirken
göstermişol-dukları tavırları,
çevredeki askerlere büyük bir heyecan ve
şevk kaynağıolur (s.
222). Molla
Kazım,zaman zaman da ilahilerle, tekbirlerle sürekli uhrevi bir
hava yaratarak askerlere manevi destek verir.
Molla
Kazım, savaştabirçok medreseli
arkadaşınıkaybeder.
Yanındabir
avuç medreseli
kalmıştır.En
yakınındaPötürgeli Bilal
hayattadır.Musa ise
çıldırmış,hastahanede
yatmaktadır.Büyük
ıstırapduyan
Kazım'agöre;
"Mille-tin, ümmetin yüzünü güldürecek irfan ordusu yok
olmuştu"r(s. 290). Zaman
zaman medresedeki günlerini
hatırlayan Kazım,hurafe ve
imansızlığı, insanlığıkemiren iki canavar olarak görür. Onlar bütün ömürlerini
"bu millete
verecek/e-rine, imanla
çağınilimlerini mezc etmek gayesiyle gece gündüz
çalışacak/arınadair nice kereler yemin
etmiş" insanlardır(s. 422-423). Fakat o idealist
gençle-rin
çoğu savaşta şehit olmuştur.Ona göre kendileri talihsiz bir nesildir:
"Ne talihsiz nesildiler;
yıkımlar, savaşlar
içinde
doğmuş/ar,
güzel bir gün
görmemiş/erdi.
Hangi ideallerle yurdun
çeşitli
bölgelerinden
gel~işler, medre~
seleri
do/durmuşlardı.
O idealist, o levent
delikanlılardan
bir tek Bilal
kalmış~
tı!"
(s. 504).
C. Hukukçular
Ali Osman
Ali Osman,
savaşa İstanbul'
dan gönüllü olarak
katılır.
O da, birçok Türk
aydınıgibi cepheden geri
dönememişve Çanakkale'de
şehit düşmüşbir Türk
gencidir. Onun, annesi Semahat
Hanımile
kardeşiSalih' e
yazdığımektuplarda,
Çanakkale Muharebeleri'nin
bazıyönleri,
barışın değeri,kendisi ve
arkadaşla rıylailgili
değerlendirmeleridikkat çeker.
128 iLMT ARAŞTIRMALAR
Galatasaray
İdadisi
'nden mezun olan Ali Osman, daha sonra hukuk
oku-muştur. Varlıklıve gün
görmüşbir ailenin
çocuğudur. Babası okumuş-yazmışbir hekim olan
Osman'ınannesi de
aydınbir Türk
kadınıdır.Aile,
kışınFatih'de
bir konakta,
yazında Beylerbeyi'nde
yalıda oturmaktadırKültürlü ve
okumuşbir
aydın
olan Ali Osman,
Fransızca,
Farsça, Almanca ve biraz da
İngilizce
bilmektedir.
Kendisini,
"kolay kolay parlamayan, sakin ama
kararlı (.)'saklı inatçı'bir
mizaca sahip" (s. lll) olarak tarif etmektedir.
Mektupların tamamında
oldukça
yoğunbir
anne-oğulsevgisi göze çarpar.
An-nesine
gönderdiğimektuplardan ilkinde,
"Ben asker
olmayı değil,hukukçu
olmayı seçmiştim,lakin vatan
müdafaasısöz konusu olunca hepimiz askeriz
işte."(s.
107)
sözleri, vatan söz konusu olunca hiç
düşünmedenaskere
koşanbinlerce
aydınınruh
halini
yansıttığıgibi Türklerin
benimsediği'asker millet'
kavramınada uygun
dü-şer.23 Temmuz
19ı5tarihini
taşıyanbu mektup, Gelibolu
Yanmadası'ndan yazılır.Ali Osman, romantik bir 'üslupla
doğayıbetimleyerek
başladığımektubun da, harbin
insanlara mahsus bir kusur ve bir zaaf
olduğunadikkat çeker. Onun bu
barışçıltav-n,
yazar-anlatıcının vermiş olduğumesajlada da
örtüşür.Y
azar-anlatıcı,eserinde
özellikle
banşa, kardeşliğeve harbin
anlamsızlığınazaman zaman vurgu
yapmak-tadır.
Ali Osman
ayrıca
mektubunda,
Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülüş
süreci,
İttihat
ve Terakki, II. Abdülhamit, Sultan
Reşat,
din, vatan, millet kavramlan
hak-kındada
değerlendirmelerdebulunur. Türk milletinin
geleceğiile ilgili
kurtuluşreçetesi sunar. Ona göre, Türk milleti,
dışve iç kabuslanndan ancak kendi
iradesiy-le, görkemli hayallere
kapılmakyerine kendisine kesin hedefler tespit etmekle
kur-tulacaktır.Bunun için seçkin lideriere ve bunlara
yardımcıolacak
aydınihtilalci
kadrolara ihtiyaç
vardır.Çanakkale cephesinde
savaşansubaylara, zaferden sonra
memleketin
geleceği bakımındançok önemli görevler
düşeceğinibelirten Ali
Os-man,
dolaylıolarak Mustafa Kemal'i
işaretetmektedir. Nitekim mektubun ilerleyen
sayfasındaondan da söz eder. Çanakkale cephesinde, Miralay Mustafa Kemal
E-fendi
adındamünevver bir
komutanın olduğunubelirten Ali Osman, onun
yiğitve
gözüpek bir subay
olduğunu, hakkındadilden dile
dolaşan kahramanlıkhikayeleri-nin
bulunduğunuve
adı anıldığında,"mübarek ve müjde/i bir ses
duyu/muşkadar"
(s. 1
ı ı)içierinin
ısındığınısöyler.
Ali Osman, ikinci mektubunda,
Kanlısırt'ın düşmaneline
geçişinive
diğermuharebeleri
ayrıntısıyla anlatır.Kendi hayat hikayesinden de pasajlar bulunan
mektupta, Ali
Osman'ıncephede
gösterdiği yararlılıksonucunda, Kanal
Cephe-si'nde yedek subay olan askeri rütbesinin
teğmenliğeterfi
ettirildiğini öğreniyoruz. Mektupta, en çok dikkat çeken taraf, Çanakkale'ye giden binlerce
aydını mızdagörülebilecek
bazıruhsal
değişimlerin;bir
aydınınbir
savaşçıya dönü-şümününbütün
çıplaklığıylaizlenebilmesidir. Ali Osman, bir hukukçu olarak
katıldığı savaşta,bir hukukçunun bir askere
dönüşünü ayrıntısıyla anlatır.Ali Osman öncelikle
savaşa katılmaları sırasında yaşadığı sıkıntıyadikkat
çeker. O ve onun gibi birçok
aydın,"yemek seçerek,
dadılarla,kalfalada
büyü-müşyüzlerce
paşazadegenci"
savaşa katılımları esnasında,özellikle
diğernefer
tarafından"muhallebiciler" denilerek alaya
alınmış,ancak zamanla onlarla
kankardeşi olmuşlardır.Ali Osman, ast-üst
arasındakidengeyi
sağlamakiçin de
ellerinden geldikleri kadar disiplini
koruduklarını,askerin
maneviyatınıyük-seltmek için
çabaladıklarını, aralarındaki kardeşlik bağınave samirniyete
rağmen
saygıdabir kusur görmediklerini
anlatır.Ali Osman ve
diğer aydınlarıncephedeki
değişimi, yaşananzamretler ve
karşılaşılangüçlükler,
çatışmalar,yaralanmalar, ölümler gibi
sıkıntılarsonucun-da ortaya
çıkar.Annesine
yazdığımektupta, cephane
dışında,doktor,
hemşire,ilaç ve
aşın yokluğundanbahseden Ali Osman,
susuzluğun getirdiği hastalıkları, uykusuzluğu, dirençsizliğide
anlatır.Bir sene evvelinde
"ko/alıbeyaz örtüsüz,
gümüş çatal-bıçaksız,
Bohemiya porselensiz bir masaya
oturmayıkendine
ya-kıştırmayan"
(s. 118) Ali Osman, vatan
müdafaasıgibi kutsal bir görev söz
ko-nusu olunca birçok
alışkanlığındanve keyfinden gözünü
kırpmadan vazgeçtiğini annesine
açıkçabelirtir. Ancak
asıl değişim, kanlımuharebeler
esnasında yaşanır.Ali Osman
Kanlısırt'ta gördüğümanzaradan oldukça
etkilendiğinisöyleyerek kendisindeki
değişimi şusözlerle
anlatır:"Harp
esnasındapek çok keder verici,
insanıderinden sarsan manzara
gör-düm, fakat
Kanlısırt'ta
gördüğümbu son manzara kadar
dehşetverenini ne
gör-düm, ne de bir daha görmek isterim Allah kimseye göstermesin
Hatırasıyla insanıntüylerini ömrü billah diken diken edecek,
dehşetiylebir daha
katıksızsaadet
yaşamaya imkan vermeyecek kadar
kanlıbir manzara. Bu kadar
genişbir alana
yayılmış
vaziyette
parçalanmışinsan eti ve
kopmuşinsan uzvuna
bakıp,et ve
yanıkko-kusuna
karışanferyat ve inilti seslerini duyunca insan evvela sersemliyor.
Kulaklarıuğulduyor,
gözleri
kararıyor.Donup
kalıyor. Şuurunukaybediyor. Kendine gelince
de
insanlığından utanıyor.Ve o aradaki zamanda ne
olduğunuasla
hatırlamıyor.Bunu takiben intikam hisleriyle
yanıp,kavruluyor. Bu
yangın insanınvücudunu
sarsacak kadar
müşahhastır.
intikam
yangını
çok
acıtır valideciğim. İnsan
o an
cinnet getirmenin hududunda için için
ağlayarakbekler. O an,
insanın tıpkı doğduğu
ve
öldüğüan kadar
yalnız olduğu andır.Sonra ya cinnet geçirir ya da kurtulur.
Çünkü
insanıninsana
ettiğizulmün en
büyüğünügören yürek o an iflas
etmiştir.Ümidin
bittiği andır
o an. Ve insan bu
manzarayı
gördükten sonra, bir daha
aynı
insan
olamayacağınıçok iyi
anlamıştır."(s. 120).
Ali Osman ve onun gibi
savaşıilk defa
yakındangören insanlar,
yaşanılan larıgörünce harbin
ortamınaayak uydurmakta ve
değişmektedirler.Bu
değişim, savaş ortamıylada
sınırlıkalmaz. Sivil hayatta da
"katıksızbir saadet"
yaşama yacaklarınınbilincindedir Ali Osman. Siperler en üst
kısmınakadar ölülerle
tıkabasa doludur. Hava ise
alabildiğine sıcaktır. Düşmanıanlamak,
tanımakisteyen,
130 iLMT ARAŞTIRMALAR
onların
insan
mı,cin mi
olduğunusorgulayan Ali Osman,
ayağına takılanbir
cesetle birlikte
farklı düşünceleredalar:
"Hemen
ayaklarınındibinde yepyeni
postalları,az
kullanılmışsüngülü
tüfeğinesımsıkı yapışmış
olarak
şehit düşmüş,besbelli cepheye yeni
gelmişgencecik bir
çocuk
yatıyordu.Ona
bakınca, aynı şeyinher an
başımagelme ihtimalinin ne kadar
yüksek
olduğufikri bana
vızgeldi. Cesur veyahut kahraman
olduğumdan değil,aklımın
beni koruyamayacak kadar
uyuşmuş olmasından dolayı pervasızlaşmıştım.Havadan gencecik kollar ve hacaklar
yağarkeninsan
aklınıkaybediyor.
Aklınyeri-ne, büyük bir intikam hissiyle
düşmanınkol ve
bacaklarınıkopartmak arzusu
dolu-yar
insanın kafasına.Bir intikam arzusunu böyle
şehvetlehissettikten sonra
insanınmasumiyetini koruyabilmesi mümkün
değildir."(s.
121).
İlk
defa
silahı
eline alan Ali Osman gibi
aydın
gençlerin bu
savaş
atmosferi
içinde
yavaş yavaş değiştiğini,kimisinin
şehitolmak, kimisinin intikam almak,
kimisinin de hayatta kalmak için öldürmeyi
arzuladıklarınıgörüyoruz. Ali
Os-man, mektubun
başka
bir yerinde de çok
yakın arkadaşı
Üsküplü
İskender'in
posta neferinin
şahadeti dolayısıyla yaşanan değişimi "kanıksamak"kelimesiyle
izah eder. Ona göre
kanıksamakçok tehlikeli bir histir ve insan
kanıksayınca, ''yüreğikabuk
bağlamaya,derisi
kalıniaşmaya başlayınca artıkinsan olmaktan
vazgeçmiş sayılır
ve
başınaher türlü musibet gelebilir." (s. 124).
Ali
Osman'ın yazdığı mektuplarıokuyan Victoria Taylor, o ana kadar
yal-nızcakendi ülkesinden
insanların çektiği acıve çilelerle
oluşanGelibolu
resmi-ne, bu kez
karşıtaraftan bir
insanınhayat hikayesiyle bakar. Ortaya
çıkanger-çek
esasındahangi
savaşolursa olsun her iki taraftan da
insanların acı çektiğidir.
Romanında en önemli
mesajlarındanolan bu felsefe, tarihin yeniden
o-kunmasıve tarihe
farklıbir perspektiften
bakılmasıgibi insanlara yeni bir
bakış açısısunar. Victoria Taylor, bu mektuplarda kendi tarihinde hiç
rastlamadığıbir
Osmanlıaskeri tiplemesiyle
karşılaşır:"Bugüne kadar yüzlercesini
okuduğuYeni
Zelendalıve
Avusturyalıgazi/erin
anılarında
pek
sık görmediği-acaba hiç
görmediğimi?- kadar entelektüel ve
modern bir askerin iyi ve dürüst
savaşanama yoksul ve cahil olarak
tanımlanmış
Türkler
arasından çıkması,üstelik kendi büyük dedesinin izleri
arasındayoluna
çıkması,kader in bir cilvesi miydi? .. " (s. 131 ).
Ali
Osman'ınannesine
yazdığıson mektup 12
Ağustos1915 tarihini
taşır.Çanakkale'nin
Şimalcephesinden
yazdığımektupta,
Kanlısırt işgalindenberi
Conkbayırıtaarruzu ve Anafartalar muharebesinin
şiddetledevam
ettiğini anla-tır.Mustafa Kemal'in Anafartalar'da
yaptığı kahramanlıklarıhikaye eder.
"Va-tanı
ya
kurtaracağızya da
düşmançizmesi
altındahepimiz, ama hepimiz
ezile-ceğiz"
(s. 146) diyerek Türk milletini bekleyen büyük tehlikeye
işareteden Ali
Osman,
vatanıkurtarmak için
"hararetle insan öldürmek" zorunda
kaldıklarınaiçerlese de,
savaş alanındaöldürenin hayatta
kaldığınında bilincindedir. O,
barışı
arzulayan ancak
savaşmakzorunda kalan askerdir. O ve
diğer aydınmu-haripler, bütün Türk askerini dirençli
kılan,"zafer-i nihayf' ümididir. Ali
Os-man,
yaşadığı meşakkatli şartlara rağmen,ümitlerini yitirmemelerini ise
"hak-sızlığa, yoksulluğa,despotizme ve
işgalciliğe karşıinsan denilen
canlınınsahip
olduğu"