• Sonuç bulunamadı

Dr. Alaeddin Yavaşça

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dr. Alaeddin Yavaşça"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sanatçı Hekimlerimiz

/ Dr. Alâeddin Yavaşça

bİfo

i3S3(p)

Dr. A lâeddin Yavaşça

— Kısaca yaşam öykünüzü anlatır mısınız?

— 1927 yılında K ilis’te doğdum. İlk ve Orta­ okul öğrenimimi orada tamamladım. 1944 yılında İstanbul Erkek Lisesini, 1951’de de İstanbul Üni­ versitesi Tıp Fakültesini bitirdim. 1955 yılında Kadın ve Doğum Hastalıkları mütehassısı oldum. 1956-1957 Kasımpaşa Askeri Hastanesi, 1957- 1958 Zeynep Kamil Hastanesinde başasistan, 1963-1969 yılları arasında Şişli Çocuk Hastane­ sinde şef yardımcısı, 1969-1976 döneminde Vakıf Gureba’da Kadın-Doğum Kliniği şefi ve 1976 se­ nesinden bu yana da Haseki Hastanesinde kadın ve doğum hastalıkları kliniği şefi o!2rsk çjörsv!“ me devam etmekteyim.

— Müziğe olan ilginiz ne zaman başlamış, na­ sıl gelişmiştir?

— Sekiz yaşında iken Zihni Çelikalp’den batı müziği türünde keman dersleri alarak başladım. Daha sonra çevrenin etkisiyle Türk müziğine yö­ neldim. Lise yıllarında edebiyat öğretmenim Ney­ zen Hakkı Süha Gezgin idi. Evinde haftada iki ge­ ce «Fasıl meşki» vardı. Bu meşkleri Dr. Selahat- tin Tanur idare ederdi. Bu toplantılara devam

edenler arasında; Ahmet Çağan, Haluk Recai (Haldun Menemencioğlu), Fikret Kutlu, Hüsnü Coşar, Necmi Yar gibi isimlerini Türkiye radyo­ larından duyurmuş olan sanatkârlar da vardı. Yıl­ larca katıldığım bu toplantıların repertuvarımın gelişmesinde çok büyük katkısı olmuştur.

Tıp Fakültesinde öğrenimimi sürdürürken, Üni­ versite korosunda da solist olarak yer alıyordum. Koroda çalıştığım sırada Münir Nurettin Selçuk, Zeki A rif Ataergin, Sadettin Kaynak, Refik Fer- san, Hüseyin Sadettin Arel ve Nuri Halil Poyraz gibi değerli sanatçılarla tanışmış, ilgi ve teşvik­ lerini görmüştüm.

Üniversite yıllarında İbn-ül emin Mahmud Ke­ mal İnal ’in evindeki toplantılara da katılıyordum. Bu toplantılarda, birçok edebiyatçı, şair ve (son­ raki yıllarda yanında asistan olarak çalıştığım de­ ğerli hocam Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil de dahil olmak üzere) Profesör tanıma imkânına sahip olmuştum. Bu toplantıların edebi yönümün gelişmesinde rolü büyük olmuştur.

1950 yılında İstanbul radyosuna girdim. Bu ta­ rihten itibaren solo yayınlarım devam etmektedir. 1950-1960 yılları arasında salon konserleri de ya­ pıyordum. Gerek prova güçlükleri, gerekse za­ manımın yetersizliği nedeniyle, 1960’dan sonra bu tip konserler verme olanağını bulamadım.

— Bize müzik çalışmalarınızdan söz eder mi­ siniz?

— Çalışmalarımı; icracılık, bestecilik ve araş­ tırma çalışmaları olmak üzere üç grupta toplaya­ bilirim. İcracılığım: Solo ve koro yönetmenliği şeklindedir. Haftada bir gün solo, bir gün de ko­ ro yönetmekteyim. Bu çalışmaları yürütebilmek için repertuarları sürekli olarak gözden geçir­ mekte ve aylık programlar hazırlamaktayım. Bes­ te çalışmalarımı 1950 yılından beri aralıksız sür­ dürmekteyim. Üç yüze yakın sözlü eserle, saz eserim vardır. Sözlü eserlerde aradığım en

(2)

bifbgte

li özellik, güçlü güftedir. Güftede bir lirizm ol­ malıdır. Duygu ve ifade birbiriyle kenetlenmiş bir şekilde açıklık kazanmalıdır. Güfte bünyesin­ de bir müziği taşıyarak bestecinin eline gelmeli, bestecinin görevi bu müziği şekillendirmek ol­ malıdır. Her başarılı şiir güfte olamaz. Mutlaka bir müzik hüviyeti taşımalıdır. Araştırma çalış­ malarım ise: Bunlar tamamen bir arşiv çalışma­ sıdır. Mevcut teorik bilgiler icrayı tam olarak izah etmemektedirler. Çalışmalarımın ağırlığını, bu konuların açıklığa kavuşturulması oluşturmak­ tadır. Başlıca kaynaklarım: Eski dergiler, belge­ ler, günümüze kadar gelen çeşitli konservatuvar yayınları, hafıza ve bilgileri çok öncelere daya­ nan kişilerden edindiğim bilgilerdir.

— Tek sesli Türk müziğinin geçmişi ve bugün­ kü durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

— Tek sesli Türk müziği Ortadoğu ve Uzakdo­ ğu müzikleri içinde en gelişmiş, teorisi büyük öl­ çüde saptanmış, dini ve din dışı en mükemmel eserlerini vermiş bir müzik türüdür. Özelliği, ses ve ritm zenginliğidir. Ritm bakımından sayısız büyük ve küçük usulleri bünyesinde taşımak su­ retiyle, dünyada hiçbir müzik türünde rastlana- mayacak zenginliktedir. En mükemmel eserleri 16. 17. 18 ve 19. yüzyıllarda vermiştir. OsmanlI­ lar devrinde bu müzik bir okula dayanmaktaydı. Veliahtlar bu okulun öğrencisiydiler. Padişahlar, yerine göre bu okulun öğretmeni olarak bizzat müziğin içindeydiler. Din dışı müzikte okul En­ derun idi. Enderun’dan Hacı Sadullah Ağa gibi çok

değerli bestekârlar yetişmiştir. Bunun karşısında, Tekke ve Cami gibi dini mahallerdeki çalışmalar geliyordu. Bu sahalarda da her biri bir şaheser olan dini eserler vermiş ve onun yanında din dışı formlarda güçlü eserler bestelemiş bestekârla­ rımız yetişmiştir. Çeşitli devrelerden Itri ve De­ de Efendi bunlara birer örnektir. Batı müziğine baktığımızda çoğunun, başta Bach olmak üzere din etkisinde yetişmiş kompozitörler olduğunu görürüz. Uzun yıllar süren devlet ilgisizliği ne­ deniyle, Türk müziğinde bugün, eskisi kadar güç­ lü eserler yapılamamaktadır. Burada aklımıza şu soru gelebilir. Acaba bugün Batı’da bir Beetho­ ven var mıdır? Ekonomik, politik sorunlar için­ de, küçük dünyanın ileri derecede çoğalmış in­ sanlara yetmediği bir devrede yaşamaktayız. Sa­ bırsızlıklar, ilgi eksikliği, her şeyin pratiğine kar­ şı duyulan arzu tabloya hakim olmuştur. Bu yüz­ den Batı’da olsun, Doğu’da olsun ciddi, düşün­ dürücü büyük sanat değeri taşıyan eserler bu pazarda az alıcı bulmaktadır. Yalnız Türk müziği değil Batı müziği de bu çağda aynı bunalımı ge­ çirmektedir. Türk müziğine karşı gösterilen dev­ let ilgisizliği 1976 yılına kadar sürmüş. Benim de yönetim kurulu üyeliğini yaptığım, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı ancak 1976 yılında kurula­ bilm iştir. Kurum Türk müziğinin geleceği açısın­ dan umut verici, bilimsel araştırmalar ve ileriye yönelik çalışmalar yapmaktadır.

— Çeşitli basın organlarında yer alan ve ade­ ta ciddi müziğin yıkılacağını iddia edecek ka­ dar abartılan, müzikteki dejenerasyonlar konu­ sunda ne düşünüyorsunuz?

— Çocukluğumda, Münir Nurettin Selçuk’un III. Selim'e ait besteleri okuduğu plakların ya­ nında «küçük hanım bere giymiş başına, yan ya­ tırmış düşürmüş sol kaşına...» gibi sözü ve mü­ ziği son derece basit olan plaklar da satılıyordu. Yine Dede Efendi’nin, Hacı A lif Bey’in yaşadık­ ları ve üstün vasıflı eser verdikleri zamanlarda da yarısı Rumca, yarısı Türkçe, ifade ettiği anlam itibariyle banal şarkılarda ortalarda dolaşmak­ taydı. Günümüzde bir dejenerasyon belirtisi olan Arabesk için de aynı şeyler söylenebilir. Bu tür dejenerasyonlar Türk müziğinin gücüne ve haki­ miyetine hiçbir zaman zarar veremez.

— Sayın Yavaşça, bize bu söyleşi olanağını sağladığınız için çok teşekkür ediyoruz.

15

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının ihbarnamelerin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde ilgili vergi dairesine başvurularak vadesinde veya 6138

Celâl Bayar'ın devletçilik uygulamasının zorunlu olarak gün­ deme geldiği dönemde, 1932 yılının eylül ayında, karşı görü­ şün temsilcilerinden Mustafa

İlkin zikredilen köy, arazi, değirmen, hayvan ve sairlerini birer birer yazarak defterini Dersaadet’e yolladıktan sonra, gerek Çirmen Mutasarrıfı Esad

Aynı adresinde hayatın, aynı mahalle- sinde, aynı sokağında… Herkes kendi diliyle hâlleşiyordu artık.. Ne çok zaman varmış gibi

Beş milyon insanın barındığı İstanbul’u daha pasaklı, daha karmaşık, daha çirkin olmaktan azbucuk kurtarabilmek için İstanbullu bir belediye başkanı,

Başkan Bush’un göreve gelmesinden kısa süre sonra ABD Kongresi’ne sunmuş olduğu Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde (Mart 1989) ABD’nin çıkarlarını

sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi “İslam’ın Sakınılmasını İstediği Bazı Davranışlar” ünitesinin işlenişinde kavram karikatürü destekli probleme dayalı

7 déc-Le Président de la République Kenan Evren désigné Turgut Ôzal, président du parti de la Mère Patrie, comme premier ministre.. 12 déc-Le premier