'T ^ -y O V rk
Şiir :
Xijat içiıı...
Yükselt edayı nağmei Mutrip, nevayı ahıma Değdir reki cenanıma mızrabı udunu, Mutrip, nevayı ahuna benzet sürudunu.. Agazen okşasın emeli
intiharımı, Alsın kararı lâhni ha
zinin kararımı; Bilmezsin ah dağda
ğayı inkisarımı, Mutrip, nevayı ahıma benzet sürudunu... Recaizade Ekrem
rikkat fiizudıınu, benzet sürudunu.
E” : . • 5S^JTOBf.S3S3PBE,"'. '~r*~'.Yı
■.j
Zavallı baba
On on iki senedenberi pek yakın vakte kadar görürdüm: Yazın — Boğaziçinde ise — ekseriya Tarabye’de, Kalender’de, Yeniköy caddesinde — Büyükada’da ise — ekseriya büyük tur yolunda, Hristos çamlığında, Maden ve Ayanikola civa rındaki kumluk sahillerde, hemen daima tenha mevkilerde, kışın Beyoğlu’nda, ekseriya Nişan taşı, Şişli cihetlarinde, bazen Taksim bahçesinde, Taşkışla önünden Gazhaneye giden o tenha yolda, arasıra da köprü üzerinde daima beraber görürdüm.
NEJAT İÇİN 121
Lügatler:
Edayı nağme - Musikişinasın terennümünün söyleniş
tarzı; Nağmei rikkatfüzut - Rikkati artırıcı nağme;
Mutrip - Çalgı çalan; Neva - Nağme; Sürüt - Sevinç; Reki cenan - Kalbin teli: Agaze - Bağırış; Emeli intihar- însanın kendisini öldürmek istemesi; Kararı lâhni hazin- Hüziinlü nağmenin bağlanışı, duruşu. Dağdağayı inkisar - İnsanın kalbinin kırılmasından doğan büyük ve meşgul edici gürültü.
ZAVALLI BABA 123
Son zamanlarda bunlar, biri artık ihtiyarlık çağına varmış, diğeri ise sahavet mevsimini geçirerek ahdi şebabın devrei ulâsına henüz girmiş iki vücut idi ki biri birinin gölgesi gibi biribirinden ayrılmazdı.
Üç beş sene mukaddem bir tesadüf bunların baba ile oğul olduklarını bana bildirmişti. Ondan sonra her tesadüf ettikçe halü hareket lerine, muamelelerine bir hissi takdirü tes’it ile dikkat eder oldum .
Baba yorgun, dalgın, lıunalûde gözlerinin bakiyyei nuru hayatile ikide birde oğlunun vücudünü tekmil ihata etmiye çalışır.. Oğul, bu temasın nuru iştiyakile okşandığından mütelıas- sil mahzuziyetini ima eden mağrur bakışlarile etrafını süzerek yoluna devam eder.
Renkler biribirine benzemez: Baba sarı, oğul ise karaya yakın kumraldır. Fakat müfrit denecek bir asabiyeti mizaç, bir ciddiyeti miş- var, bir iptilâyı tefekkür gerek babanın, gerek ‘ oğlunun, hususa oğlunun simayı hazini baya tına müntehidir.
Bunlar az lâkırdı ederler.. Lâkırdıya en evel başlıyan da mutlaka babadır. Konuşur- larken pek nadir olarak ikisinin de mağmum
K.1KAAJ 124
çehrelerinde - kat kat muzlim bulutlar altından fırlıyan şimşekler gibi - hafif bir emmarei ipti- sam görünür ki derhal zail olur.
Babada oğla karşı mevcut olan iptilâyı ezelii ruh, alâkai ebediyei kalbiye hiçbir nazarı dikkatten mestur kalmıyacak derecede şiddetli ve ateşlidir. Bunun o yorgun, o dalgın nazar larının bakiyei nuru hayatında dembedem nü- mayan olan inkisarı bitabî, bunun o seriülin- tifa iptisamatında gizlenmek istiyen arzuyu bedihîi bükâ ima eder ki ruhu kalbi daima giryanı melâldır. Maamafih oğlile daima bera
ber bulunmak onu mes’ut eder gibi idi.
Şimdi biraz vakittenberi artık bunlara hiç bir yerde tesadüf etmiyordum. Bu mart ayı içinde bir sabah Büyükada'nııı Hıristos orma nına çıkarken ihtiyar babayı yalnız gördüm. Elindeki kalın bastona dayanarak yokuşaşağı ağır ağır iniyordu. Renginin uçukluğu, harekâ tının bataeti, halsizliği, mecalsizliği ile beraber simasının kederalûdeliği, siyahlara müstağrak kıyafetinin perişanlığı kendisinin hastalığından ziyade musibetzedeliğini hatıra getiriyordu.
Bu zavallı babayı bu hale getirecek musibet ne olabilirdi ?. Bunu düşünmiye vakit kalmadı,
ZAVALLI BABA 125
karşı karşıya geldik. Kendisini bir aşinayı kadim gibi selâmladım.
Gördüğüm hüsnü mukabeleden cesaret ala rak, bilmem nasıl bir hissi tefehhusun ibramile: Küçük refikinizi bugün beraber almamışsınız..,, dedim. O anda her vakitten pek ziyade kızar mış gözlerinden fırlıyan iki büyük katrei tees sür sapsarı çehresinden aşağı yuvarlanırken bana cevap verdi :
— jNijadı mı soruyorsunuz, o öldü...
Recaizade Ekrem
Lügatler:
Sahavet - Çocukluk; Ahdi şebap - Gençlik devri; Dev- rei ulâ - ilk devre; Hissi takdirü tes’it - beğenmek ve kut- lulamak hissi; Hunalûde - Hana bulanmış; Bakiyei nuru hayat - Hayat aydınlığının kalanı; İhata - sarmak; Temas - değmek; Nuru iştiyak - özleme nuru; Mütehassıl - husul bulan, meydana gelen: Mahzuziyet - tat almak, sevinç duymak; İma - işaret yolile anlatmak; Müfrit - ileri taşkın; Asabiyeti mizaç - insanın huyunun sinirli olması; Ciddiyeti * mişvar - yürüyüşün, yolda gidişin ciddiliği; İptilâyı tefek kür - düşünmiye tutkun olmak; Hususa - hususiyetle, bil hassa; Simayı hazini hayat - hayatın hüzünlü yüzü; Mün- tabi - intiba eden, gözüken; Mağmum - gamlı, hüzünlü; Muzlim - karanlık; Emare - işaret; İptisam - gülümsemek; İptilâyı ezelii ruh - ruhun ezelî tutkunluğu, Alâkai
ebedi-126 KIR I A l
yei kalbiye - kalbin sonsuz bağlanışı: Mestur - örtülü; Dembedem - zaman zaman: Nümayan - gözüken; İnkisarı bitabı - mecalsiz, halsiz kalmaktan doğma kalpkırıklığı, isteksizlik: Seriülintifa - çabuk sönen: İptisamat - iptisam- lar, gülümsemeler; Arzuyu bedihî - meydanda olan, ko layca anlaşılan arzu: Bükâ - Ağlamak; Arzuyu bedibîi bükâ- meydaııda olan ağlamak isteği; Giryan - ağlayıcı; Melal - hüzün lıali; Bataet - tembellik, yavaşlık, ağırlık Kederalûde - kedere bulaşmış: Müstağrak - batmış; Perişan - dağınık; Musibetzedelik - musibetle vurulmuş olmak, beleya uğra mak: Aşinayı kadim - eski tanıdık; Hüsnü mukabele - güzel karşılamak; arzuyu tefelıhus - anlamak, öğrenmek arzusu: ibram- zorlamak, ısrar etmek; Refik- arkadaş: Katre - damla; katrei teessür - teessür damlası.
Recabade Mahmu Ekrem Bey:
1847 senesinde doğdu, 1913 te öldü. İstanbul un bir çok büyük mekteplerinde edebiyat muallimliği, ömrünün sonuna doğru da maarif nazırlığı etti. Bizde ilk defa Avrupai tarzda edebiyat kitabı yazan Ekrem Beydir. Recaizade Ekrem Bey, yeni edebiyatı tanıtmak ve sev dirmek için büyük hizmet sarfetmiştir.
vıi
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi