• Sonuç bulunamadı

Göztepenin taş mektebi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Göztepenin taş mektebi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

gördüklerim, Duyduklarım:

Göztepeniı Ta; mektebi

Bir yexe telefon etmek için reh­ berde numarayı arıyordum. Gözüme gelişigüzel bir adres ilişti: Göztepe, Taşmektep sokağı, X numara.

Kadıköyünde oturan akrabaları

yoklamağa gidiyorduk, Vapur iske­ leye yaklaşırken, karşı kanapede bir bayanla bay, onların da bir tanıdığı ziyarete gittikleri belli, konuşuyor­ lardı:

— Taşmektebin yanında dediler amma Göztepenin ne tarafında aca­

ba ? Tramvayla mı gitsek, yoksa

trenle mi?

Köprüde bir dostuma Tasladım.

Acele acele yürüyor.

— Böyle pürtelâş nereye? - diye sordum.

— Göztepeyel dedi. Vapura ye­ tişeceğim. O tarafa geldiğin vakit bize uğrasan a. Yazlık ev tuttuk.

Taşmektep sokağında, itfaiyeleri

geçtin mi solda üçüncü kapı!... Hemen ilâve etti:

— O sokağa niçin bu ad takılmış bilmem. Yakınımızda mektep, med­ rese y ok l...

Dostumdan ayrılmış, yürürken

aklıma geldi: Bir çok çocukluk ve gençlik hâtıralarım olan o Taş mek­ tebi ve civarını (Akşam) a yazmak fena olmıyacak.

itfaiye grupunun bulunduğu köşe­ nin tam karşısında, kârgir bir binay­ dı. On on iki sene evveline kadar dururdu. Bitişiğinde oturan, emekli ve kıymetli denizcilerimizden, sem­ tin eskilerinden Lûtfi kaptan burayı satın alıp yıktırdı; arsasına yeni tarz bir köşik yaptırdı.

öteki beriki Taş mektep diyip du­ rurlarsa da asıl adı hoştu: (Mektebi Lâtif). İptidaiye, yani ilkokul olarak üç yüz küsur yılında açılmış. Sahibi, Şehzadebaşmda, Veznecilerde, yine

hususî ve rüştiye derecesindeki

(Şemeülmaarif) in müessis ve mü­ dürü, Selânikli Abdi Kâmil beydi.

Merhum, güzide bakteriyologları­ mızdan bay Şadi biraderimizin ba­ basıdır. Yakınımızda oturur, baba­ mın aziz ahbabı. Köşkünü Meşruti­

yetten soma, Ahmet Riza beyin

eniştesi Ferik Osman paşa satın al­ mış, ilâvelerle büyütmüştü.

Abdi Kâmil bey kara sakallı, ufak tefek bir zat. Daima bize gelir. Çok

muntazam, kelimelerin hecelerini

belirte belirle, üstün esrelerin hak­

kını vere vere, lâğailı lûgatlı söz

soyıer. Çoluk çocuğun» kurşi ciddi mi ciddî, yüzü hiç gülmez. Mürebbı- lik, öğreticilik huyu kökleşmiş.

Beni, hısım akrabadan akranla­ rımı ne zaman görse, kaşları çatık, hemen imtihana çeker:

— Şeddenin vazifesini anlat ba­ kayım! Hurufu şemsiye ile kameriye hangileridir?... Maziî şuhudile ma­ n i nakli beynindeki fark nedir?...

İmlâ yazdırmağa koyularak kef, gef, nef. yef’ler hakkında izahat ve­ rir; (vav) lardan açıp, muallim Na- cinicı tertibettiği ve kitapçı Arakel in

bastığı (Talimi kıraat) deki gibi,

l (zamme) leri sıralıyarak sakîlei mebsuteye (ocak), sakîlei makbu-

zeye (uzun), hafifei mebsuteye

(öküz), hafifei makbuzeye (üzüm) gibi misaller getirir;(hoca), (hanen­ de) gibi kelimelerdeki okunmıyan vav’lardan açar; noktalamalara da son derece dikkat ederek fâsıla (vir­ gül), noktalı fâsıla, icadeden mat­ baacıdan ötrü (guillemet) denilen tırnak, muterize (parantez), nida ve istifham işaretlerinde kılı kırk ya­ rardı.

Onun misafir geldiğini duyunca süt dökmüş kediye döner, köşelere bucaklara sinerdik.

Bana besmele dedirten, SaTaçha-

nebaşmda, mahallemizdeki Firuz

ağa camisinin imamı Hacı Mustafa efendidir. İkinci hocam da Arif efen­ di.

93 harbinde ailesile İslimiye den hicret etmiş, Göztepenin deniz tara­ fındaki muhacir mahallesine yerleş­ miş, Abdi Kâmil beyin (Şemsülma- arif) inden yetişmiş, zeki, ağır başlı, temiz yürekli bir genç olduğu için Abdi bey (Mektebi Lâtifi) ne mual­ lim tâyin -etmiş, onun tavsiyesi üz «ti­ ne beni ve dayızademi okutmağa başlamıştı. Ahmet Mithat efendinin kardeşi, (Tercümanı Hakikat) gaze­ tesi sahibi Mehmet Cevdet beyin ço­

cuklarına ve bir yere daha derse

giderdi.

Genç yaşında verem kurbanı olan Arif efendi geTek sima, gerek vü­ cutça, tıpkı tıpkısına, yarım elma gi­ bi, ressam Çallı İbrahim üstadımızın 30 yıl evvelki nahif, zayıf şeklinin eşiydi. Avam tabakanın (insan kıs­ mı çift yaratılırmış) diyişîerine gel de hak verme.

Hocamız, dayızademle bana, bız- leri teşvik için, boyuna mektebinin

galibarda renkte (aferin), nefti

renkte (tahsin) varakalarını verir,

ikimizi sık sık mektebe götürüp ta­ lebe sıralarına oturturdu.

1895, 1896 seneleriydi. O vakit orada 70-80 kadar erkek çocuk, 2 5 - 30 kadar da 'kız çocuk vardı. O va-

kıtlar Göztepede daha sonraki ve

şimdiki kalabalık ne gezer. Oturan­ lar tek tük; hepsinin evlâtları oraya devamda.

Arif efendiden -başka yine Rumeli muhacirlerinden bir muallim vardı ki mubassır efendi denilir ve hafızdı. Bir bacağı sakat bir bevvap teneffüs vakitlerinde düt dut!., düdük öttü­ rür, tâ nerelerden duyulurdu.

Mubassır efendi neden sonra, sa­ kal koyuverip sofulaşarak dünyadan elini, eteğini çekti ama o sıralarda yakışıklı, fıldır göz, ele avuca sığ­ mazlardan. Bir hatunla dalaveresi oluşundan türküsü bile çıkmış, ağız­ lardan düşmez olmuştu.

Haydi göğsü düğmeli Elâ gözler sürmeli

Hafızcığm aşkından Bayılıp da ölmeli

Taş mektebin o zamanki talebe­ leri arasında hatırladıklarım çok:

Müdür Abdi Kâmil beyin küçük oğlu Safder (şimdi bayatta mı, de­ ğil mi, nerededir bilm em ?). Refet

(Caddebostanmdaki köşkünde ika­ mete memur, süvari Ertuğrul alayı

sabık kumandanı Hotoz Ali paşanın

mensuplarından. Tülûat kumpaeıyar lan kantocularından Tereza’ya gö­ nül keptirip tiyatroculuğa girmişti. Kavuklu Hamdinin orta oyunlarında (aptal) rolüne çıkar, pek muvaffak, olurdu. Delikanlı çağında veremden öldü). Yakup (elyevm emekli bin­ başı; Göztepede Dutluk tarafındaki köşkünde). Bürhan (bir zamanlar kasaplık hayvan toptancılığı, komis­ yonculuk ederdi. Şimdi inşaat müte­ ahhitliği yapıyormuş). Necmi (Ev­ kaf Nezareti daire müdür muavinle­ rinden, meşrutiyetten sonra Gözte­ pede mahalle muhtarlığı eden Ragıp beyin çok genç yaşta toprağa giren oğlu. İrfan (doktor Ömer paşa za­

de). Kemaleddin (Göztepede ca­

misi olan, mahalleye adını veren tü­

tüncü Mehmet efendinin torunu).

Azmi (büyük amcamızın evlâdı ma­ nevisi, çocukluktan arkadaşım. Beş altı yıl evvel tesadüfümde deniz yar­ bayı idi). Ali Tevfik (süt kardeşim,

şimdi postahanede memur). Bît de

Necip isminde, poturlu, çarıklı, Ana­ dolulu yeni kur'a erlerime andırıştı bir genç irisi vardı ki'Semtte süt, yo­

ğurt sattı, rençbeTİiîc etti, birden bi­ re ortadan kayboldu.

içlerinde kızlar da eksik değil.

Bunlar çoktan ev bark sahibi, boyu berabeT torunlar yetiştirip büyük an­ ne olmuş bayanlardır.

Taş mektep civarlarında pek gençlik demlerime ait hâtıralar da çok:

Biraz berisinde, şimdi yerinde yel­ ler esen köşk, kolağası Riza beyindi. Anasıl Varnalı olan bu komşumuz sonraları Serasker kapısındaki işin­ den ayrılıp memleketine yerleşmiş, Sobranya’ya âza olmuştu.

Haremi bizim validelerle can ci­ ğer, daima gelip gider. Cahillik bu ya, (pazar Alman) dan alınma lâs­ tik yılanı ortaya bırakıverdik. Za­ ten pek evhamlılardân olan hatun düşüp bayılıvermez mi? Ayıltmcaya kadar akla kaıayı seçtikti.

Mektebin tam karşısında, çerden çöpten bir kulübede ihtiyaT bir Rum sütçülük, yoğurtçuluk yapar, sigara, kibrit falan da satardı. 1905 yazı, Galatasaray lisesinden henüz çıkmı­

şız. Sınıf arkadaşım 42 Osman

(elektrik idaresi müşteriler müdürü bay Osman Kemal) bize gelir, gün­ lerce kalır. Evvelce tütün içtiği hiç görülmemişken ağzından sigaıay* düşürmez; boyuna paketini bitirip bitirip bunağın kulübesini boylar.

Bir gün gayrete gelerek ben de bir sigara tellendireyim, dedim. Gı­ cık, öksürük, bunalıyorum. Elimde­ ki daha yarılanmadan bir baş dön­ mesi, bir bulantı, bir hafakan ki sor­ mayın. Halim harap, bitip gidiyo­ rum. Bir gün gelip de iki üç paketî ardarda haklıyacağıma bin şahit lâ­ zım.

Sütçü barakasının ilerisine

aTpa

ambarıvari bir köşk yapılmıştı. İçin­ de oturan yok. Akşam olup sular kararırken o canipten dan dun, dan- dun silâh sesleri başlar, önce, ka­ çakçılarla reji kolcuları cenkleşiyor sandık. Meğerse Karadeniz uşağı bekçi kafayı çekiyor, aşka gelip altı patları gürletiyormuş.

Sahibi için (dişlilerden falanna

adamı) derler, memuriyetle taşrada bulunduğunu söylerler; sarhoş bek­ çinin keyfine kimse ilişemez, kaza kurşununa uğramak korkusiyle o sa­ atlerde kimseler o sokağa sapamaz, uzaklardan dolanırdı.

(2)

Gördüklerim,

Duyduklarım

(B aş tarafı 5 inci sahifede)

Taş mektebin arkasında, şimdi ye­ rinde kübik bir köşk bulunan küçü- ( cük, kaplama tahtaları kabarık eve bir yaz, bu taraflarda yüzleri ilk gö­

rülen kiracılar taşındı. Bütün gün ]

pençerede, başında takke, sırtında ! soluk Şam hırkası, bir ak sakallı; her 1 < halde büyük baba. Pencerelerde gö- I lülen, gayet göze çarpıcı iki hanım da ihtiyarın torunları olacak.

Akşamlan gezintiye çıkarlar. Bi- - risi boylu, endamlı, tombul, kar gibi beyazr öbürü ufak tefek, minyon, 1 buğdayımsı, civelek mi civelek. Bir­ birlerine pek benzemiyorlar ama . hemşire oldukları şüphesiz; zira hoş­ landıkları erkeklere mütebessim mü- tebessim, işaret mişaret geçi geçiver-

medeler. ' ' :

Ana, kız değiller mi imiş? Hava­ linin bıçkın delikanlıları (kız kardeş­ lerin büyüğü senin, küçüğü benim) diyip dururlarken, mahut (Anasını istemem, kızını da ver bana) türkü-

| sünü değiştirmiş, (anasını ben ala­

yım, kızını da sen) e çevirmişlerdi.

Mektebin muhacir mahallesi cihe- f

tinde, boyasız ve genişçe kon-ak yav- .

rusunda birkaç yaz, Mabeyni hüma- \

yun kâtibi İsmail Hakkı bey (İsmail

Müştak merhum) oturmuştu. I

Sokağın ötesindeki arabacı ibra- | himin faytonuna abone. Her gün is­ tasyona, Kadıköy iskelesine, Fener- bahçeye revan olur. Bayram, rama- j

zanın on beşi, Sürre alaylarından ı

sırmalı elbiseler, nişanlar içinde dö­ ner. Paşalıkla atbaşı beraber rütbeli, bekâr, ergen, civan. Semtte, gelinlik kız ana, babalarının hepsinde ümit­ ler, malihulyalar:

— Bu Tunus gediği keşke dama­ dımız olsa!, diye.

Sermet Mnhtar Alus

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Evlerinin hemen yanı başına kurulan baz istasyonunu istemeyen mahalle sakinleri, daha önce yapılan baz istasyonu kurma girişimini engellediklerini ama artık yapacakları bir

Fakat Emin Dede Efendiyi, değer tera­ zisinde yalnız bu sıfatla tartamayız. onun asıl büyük varlığı yanında ansı­ zın sönükleşir. Yalnız bu kudretiyle de

Cultured rat aortic smooth muscle cells were preincubated with isosteviol, then stimulated with angiotensin II, after which [3H]thymidine incorporation and endothelin-1 secretion

Damadın geline karşılamada attığı elmaları gelin annesi tandırda pişirdiği çöreklerle birlikte oğlan evine gönderir.Kaynanası hoşgörülülük olması için

The purpose of the present study was to investigate the oral health status of the elderly in Taipei region and to confer the factor affecting oral health-related quality of

IRIS pek çok uydunun, Uluslararası Uzay İstasyonu’nun ve Hubble Uzay Teleskopu’nun da hareket ettiği, yeryüzünden yaklaşık 2000 km yukarıya kadar olan Dünya’ya

Annesinin ölümünden sonra babasının yakalandığı amansız hastalık- tan, ilaçların pahalı oluşundan, sesi güzel olduğu için elinden şarkı söylemek dışında bir