A K Ş A M , Sair fe 10
ARAY ve BABIALININ İÇ YUZU
Y f îa n : S Ü LE Y M A N KÂNI IRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Te frika No. 886
Sarayda kız orkestrası, balet heyeti,
bıyık takan erkek kıyafetli kızlar!
Alaturka musikiye devam edil mekle beraber Abdülmecid sa rayında kızlardan mürekkep bir orkestra teşkili hevesine düştü. Genç kalfalar ve kızlardan en müstaidlerini seçerek bunlara muzıka ve dans talim ettirdi. Bun lar pandcmim de oymyacaklardı.
Bunun için birçok masraflar ihtiyar olundu.
Nihayet hoş bir kız orkestrası, balet heyeti vücuda getirildi. Bu kızlara asker elbisesine benzer es vaplar giydirilirdi.
Rakkaseler muhtelif biçimde erkek esvapları ile oyunlar oy narlardı. Hattâ bazan erkek kı yafeti tam olsun diye bunlar bı yık bile takarlardı.
Ders ve prova günlerinde önlerin de harem ağaları olduğu halde ers salonuna giderlerdi.Arkaların dan da gene harem ağaları takip
ederlerdi. Tabiî, Sadullah ağa vakasının tekerrürüne meydan verilmek istenilmezdi. Ders ha rem ağalarının kıskanç ve şid detli nezaretleri altında cereyan ederdi. (1)
Hekim İsmail paşanın kızı olup Abdülmecid devrinde küçük ya şında saraya alınmış olan Leylâ hanımefendinin - bay Yusuf Ra- zinin validesidir - saray ahvali ne dair neşredilen hatıratında ha remi hümayundaki muzıka takı mı hakkında ş,u malûmat veril mektedir:
Çırağaıı ve Dolmabahçe saray larında selâmlığa doğru alt kat mızıka sınıfına tahsis olunmuştu.
Muallimler erkekti.
Muzıkaya giren kalfalar baş larında uçları omuzlarından aşa ğı sarkan örtüler olduğu halde her günlük esvaplarile gelirlerdi; dans edenlerde örtü de bulun mazdı.
Muallimleri meşkhaneye ge tiren harem ağalarile çalgı ça lan ve dans eden kızlara refakat eden hizmet cariyeleri derste ıazır bulunurlardı. Küçük kızların
da hiç gürültü etmemek şartile burada musikide kulak dolgun luğu hasıl etmelerine müsaade olunurdu.
Garp musikisi orkestrası ve fanfarı haftada iki, şark musiki si takımı haftada bir talim ya pardı.
Cumaları tatildi.
Dans dersleri için ayrı bir sa lon vardı. Umumî prova günle rinde kumandan Necip paşa mut laka hazır bulunurdu.
trasma alınmış olan Zeynep is minde bir Habeş kızının sesi pek güzeldi; bu sevimli ve zekî bir kızdı. Sonra sultna Azize de ha nendelik etmiş, onun hizmetinde ihtiyarlamışiti; fakat ölünceye kadar sesi tazeliğini, kuvvetini kaybetmemişti.
Garp muzıkası muallimleri arasında Necip paşa ile Kadri bey de vardı. Necip paşanın garp ve şark musikilerinde birçok par? çalan vardır.
Donizetti başa (?) da derse ge lirmiş.
Alaturka musiki muallimleri arasında Haşim, Faik, Rıfat bey ler, Medenî Aziz efendi, Hacı Arif bey, santurî İsmet ağa, ka nunî Ethem efendi de bulun muşlardır.
Haremi hümayunun bu kadın lardan mürekkep muzıka orkes trası ve takımları mükemmeldi. Bunlar da sarayın erkek orkes trası ve muzıkai hümayun sanat kârları kadar iyi çalarlardı.
Vahdeddin doğduğu vakit mu- zıkai hümayun orkestrası bah çede kapı önünde, haremi hüma yun orkestrası da içeride bahçe kapısına yakın bir yerde bir pa ravana arkasında münavebe ile çalmışlardı.
Kız orkestrası o defa en ziya de (Giyom Tel) ile Travyata dan parçalar seçiyorlardı.
Haremi hümayun muzıkasın- daki kızlar hemmeslekleri erkek lerin kendi haklarında ne dü şündüklerine merak ediyorlardı; küçük kızları söylenen sözleri din lemek için erkekler arasına gön derdiler. Bunlar dönüp erkek lerin:
— Bu kadınlar nasıl bu kadar iyi çalabiliyorlar? Bizim kadar, belki bizden ziyade muvaffak oluyorlar!
Diye takdir ve sitayişlerde bu lunduklarını haber verince pek memnun oldular.
Haremi hümayun muzıkasma mensup kızların çaldıkları ala turka havalar da dinlenmekle do yulmazdı.
Haricî âlem hayatından bu kadar uzakta tutulan bu seçil miş güzel ve genç kızlar ile hoca ları arasında talim ve taallûm i
münasebetlerinden başka türlü hisler uyanıp uyanmadığı hatıra gelmiyecek bir şey değildir.
Musikinin tatlı nağmeleri ara sına acaba tatlı bakışlar da ka rışmıyor muydu?
Leylâ hanımefendi sarayda bir kızcağızın Boğaziçinde mehtap gecelerinde uzaktan işittiği bir sesin, diğer birisinin de bir kema nın meçhul sahiplerine kalben tu tulduklarını ve musikî iptilâsından doğan bu gaibane aşkların seneler ce sürdüğünü haber veriyor. Şüp he yok, ki haremi hümayun mu- zıkasma mensup olup başka erkek göremiyen bu kızlardan üstadlarına karşı ruhan bir mef- tuniyet duyanları da vardı. An cak bu kızlar da, üstadları da duygularını kalplerinde sakla mağa mecburdular. Bu duygular daima plâtonik aşk sahasında kalmağa mahkûmdu. Aksi halin pek büyük cezaları celp edeceği bilinmiyen bir şey değildir. Ders esnasında hazır bulunan harem ağaları bu âşıkların gözlerine ta biî birer cehennem zebanisi gibi görünürdü!
Şahsan yakışıklı bir zat olan meşhur musikişinas Hacı Arif be yi böyle seven zavallı bir kızca ğız nihayet teverrüm etmişti! Bu yüzden sarayda hiç bir skandal işitilmemiştir.
Haremi hümayunda kızların bir salonda kendi kendilerine top lanıp birlikte muzıka çalmaları na müsaade edilmezdi. Ancak bir çok odalarda piyanolar vardı;
bazan iki, üç kız buralarda bir- leşerek piyano çalarlardı.
Sultan saraylarında seçilen müstaid kızlar da padişah sara yındaki musikî dershanesinde ders almağa gönderilirlerdi. An cak bu sultan saraylarının hiç birisinde haremi hümayunda ol duğu gibi biır fanfar teşkil edil miş değildi.
(Arkası var)
Garp musikisi nota ile, şark musikisi notasız talim edilirdi.
Evvelleri sarayda bir arap mu- zıka takımı da vardı ki Mısır va lisi Abbas paşa tarafından Ab- dülmecidin validesi Bezmiâlem sultana gönderilmişti.
Bu takım bir şeştar (lyre), bir ud, bir kanun, iki deften ibaret ti. Defçiler taganni de ederlerdi. Bunlar ders almazlardı.
Bunlar arasında kızlardan mü rekkep baremi hümayun
orkes-[1] Osman Bey: Les femmes en Tur* 3Uie. Bu eser bu kız orkestra ve balet heyetini iki yüze çıkarıyor. Bu rakkam mübalâğalı görünüyor.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi