Aydınlığın Öncüleri Halet Çambel
YILMAZ ÜNLÜ
A
dana’nın soluk aldırmayan sıcağında yola çıkıp, yüz kilometre güneye gidip, Osmaniye’den dağ yoluna çıkarsanız, ormanın ye şili ve kuş seslerinin güzelliğin de kaybolursunuz. İşte burada,Karatepe’ye varmadan Halet’i göreceksiniz sa kın şaşırmayın... (Yolların, suyun, elektriğin gel
mesinde ve turizm ile kilim dokuması, ağaçtan hediyelik eşya yapımı, eğitim konularında Ha le fin uğraşı vardır. Köylülerin sevgilisidir. Başı sıkışan ona gelir.)
Yolculuğunuza devam edip, Karatepe Müze- si’ne vardığınızda karanlık bastırmışsa, yontular arasında bir ışık göreceksiniz. Yaklaşık, iki bin sekiz yüz yıl önce, yörenin kralı olan ASİ-TWA- TA’ın (Azitavvada) “Kadınların şimdi ellerinde kir
menlerle (iğlerle), eskiden çok tehlikeli sayılan yerlerde rahatça, korkusuzca dolaşmalarını sağ ladım” dediği gibi, bir kadını rahat ve korkusuz
ca, tek başına o ışığın altında Fırtına Tannsı’na dua edercesine oturmuş; kınk yontu taşlarını bir leştirip, uçuşan kâğıtlara not alıp binlerce yıl ön cesinin gizemini çözmeye çalışırken bulacaksı nız. Bu kadın Haleftir. Niçin, kim zorluyor onu çalışmaya, amacı ne, bu bilim sevgisi nereden ge liyor?
Yarım yüz yıl önce, varsıllığı dillere destan ve çalışmaya gereksinimi olmayan, fidan gibi ve de güzel mi güzel bir Osmanlı paşasının kızı, yolu izi bulunması zor olan Karatepe’ye katır sırtın da yola çıkıyor, kahramanca ve korkusuz... Bu ormanlık tepede, çadır içinde yatarak, yiyecek bul ma güçlüğü çekerek kazılara başlıyor. Yontular
M
çıkmaya başlayınca, gömü arayıcıları geliyor ve çok büyük paralarla yontulan satın almak istiyor lar. “Hayır parayı ne yapacağım” diye karşı çı kıyor, Halet. Gömü arayıcılan pişkin ve direnç li, “Güzel evlerde oturur, iyi yataklarda uyur ve
güzel yemekler yersin” diye kandırmaya çalışı
yorlar. Halet, “Bana bakın, ben paşa kızıyım,
köşklerde de yattım, saraylarda da., oradaki ya takla çadırdaki yatağın bir ayrımı yok. Yemekse karın doyurmak içindir. Bulgur pilavı, soğan ve ayran bana yeter” diyerek gömü arayıcılarını ko
valar. Atatürk, aydınlanma yolunu açarken 1931 yılında Türk Tarih Kurumu’nu kurmuş, Türkle- rin ve Anadolu tarihinin araştırılmasını istemiş ti. Bu yönde çalışmalar başlatmak amacıyla ar keologlar yetiştirilmesine karar verildi. Atatürk biliyordu ki yaşadığı yurdun geçmişini bilmeyen, kökenine inmeyen, geçmiş uygarlık ve kültürle ri benimsemeyen, o yurda sahip olamaz. Anado lu’ya tarih boyunca gelen, devlet kuran insanlar ve onlann çocukları, torunları yok olup gitmedi ler. Hepsi bu ülkede kültür çeşitliliği ile yaşıyor lar ve Anadolu bizim diyorlar. Hitit, Urartu, Yu nan, Fryg, Lydia, Pers, Roma, Bizans, Selçuk, Os manlI, hepsi devlet kurup var oldular Anado lu’da. Atatürk bu yurdun tarihini bilmek, birleş tirmek ve sahip çıkmak istemiştir, işte bu görüş çerçevesinde ve bu amaçla Halet, Almanya’da ar keoloji okudu. Türkiye’ye dönünce üniversitede asistan oldu. Karatepe’ye yolculuk böyle başla dı. Kazdı, araştırdı, bilimsel yazılar ve kitaplar yazdı. Uluslararası üne kavuştu. Özellikle, Ka ratepe’deki özverili çalışmaları ve Karatepe’den çıkan yazıtların iki dilde (Fenike ve Hiyeroglif
ve Nail Çakırhan
Luvvice) yazılmış olması ve hiyerogliflerin çö züme ulaşması buna yardımcı oldu.
Karatepe’den çıkan yüzlerce yontu ve yazıt, çı karıldığı yerde açıkhava müzesine dönüştürüldü. Ancak, bunların doğa koşullarından etkilenme mesi gerekirdi.
Çakırhan, hızır gibi yetişti. Türkiye’de o güne
kadar hiç uygulanmamış susuz beton sistemiyle müzenin üstünü kapattı ve korumaya aldı. Nail bir şairdi. Nâzım’la 1+1=1 adlı şiir kitabıyla ün- lenmişti. Daha, lise öğrencisiyken sol düşünce leri yüzünden tutukevine düşen, Moskova Üni versitesi’nde eğitim gören Çakırhan mimar de ğildi. Ancak yetenekleri ile mimarlara taş çıkart mış “Ağa Han Mimarlık Büyük Ödülü ”nü kazan mıştı. Yazarlık ve gazetecilik de yapan Çakır- han, Çambel ile birlikte Karatepe köylülerinin ya şamını iyileştirmek için kilim dokuma koopera tifi, marangoz ve demircilik işlikleri kurmuş ve yöre köylülerinin sevgi ve saygılarını kazanmış lardır. Demir ve marangoz işlikleri, her yararlı iş te olduğu gibi (Köy Enstitülerinin başına gelen) baltalanmış, engellenmiştir. Ama burayı gezdi ğinizde bir anıt gibi köyde sanayinin ilk adımı nın atıldığım kolayca görürsünüz. Düşüncenin ve yapılmak istenenin büyüklüğü karşısında şaşırır sınız. işliklerde toplu üretim ve paylaşım için atılan bu örnekler, zamanında kabul görseydi ve yaygm duruma gelseydi ülkemiz şimdi çoktan ay- dınlığa ulaşmış olacaktı.
Üç gün önce, posta kutusundan bir mektup çıktı. Çağrıda “Nail Çakırhan ve Sanatı -19 Ağus
tos 1998 - Yer: Nail Çakırhan ve Halet Çambel Sanat Evi - Akyaka - Ula - Muğla” yazıyordu.
Saygı duymamak mümkün mü aydın insanla ra... t o