KÜLTÜR
İDİL B İRET'LE — Cemal Reşit Rey, müziğimizin hem en büyük adlarından, hem en eski hocaların dan dt. Yukarıda Rey, İdil Biret'Ie çalışırken görülüyor.
Cemal Reşit Beycin
70
yıllık
müzik serüveni noktalandı
ÜSTÜN DURUEL_______
Ç ağdaş Türk M üziği’nin önemli isimlerinden, besteci, pi yanist orkestra şefi ve hoca Ce
mal Reşit Rey’i'doğumundan 81
yıl sonra, dünyaya geldiği ekim ayında yitirdik. Edebiyatı Cedi- de’nin tanınmış isimlerinden Ah
met Reşit Bey’in (H. Nazım) oğ
lu olan Cemal Reşit Rey, 1904 ekiminde Kudüs’te dünyaya gel di. Müziğe başladığı yılları şöy le anlatıyordu:
“Memleketimizde müziğe, te şekküller şeklinde Birinci Dün ya Harbi’nden evvel pek tesadüf etmiyoruz. Maamafih rahmetli pederimden ve bazı yakınlarım dan duyduğuma göre şehrimize İtalya’dan, Almanya’dan, Avus turya’dan, Fransa’dan opera tem silleri vermeye gelirlermiş. Bunun dışında memlekette bazı önemli müzik hocaları vardı. Bunları bizzat hatırlıyorum. 1911-12 sene lerinde, demek ki o zaman 8 ya şındaydım, bu hocalardan ders almıştım. Mesela Servelli adında bir Italyan vardı. Sonra Edgar
Manas vardı. Ben ilk derslerimi
bu hocalardan aldım. Ondan sonra Paris’e gittim.”
1923’DE GELEN MEKTUP Cemal Reşit Rey, Paris’te ün
lü piyanist Marguerite Long’dan piyano, Raoul Laparra’dan bes
tecilik, Henri Defosse’dan şeflik dersleri alır. İlk konserini 1922’de Paris’te verir. Bu sıralarda İstan bul’dan aldığı bir mektubu şöy le anlatıyor:
“Yanılmıyorsam 1923 senesin de bir mektup aldım. Uşaklıgil
Halit Ziya Bey’den. Halit Ziya Bey mektubunda şunu diyordu: “Darülelhan'ı Konservatuar şek line soktuk, size piyano ve ko mpozisyon kısımlarını veriyoruz. Hemen geliniz.’ Ben sevinçten havaya fırladım. Hemen, hoca
larım Long ve Laparra’ya koş tum. Durumu söyledim. Bunu söyler söylemez ikisi de kıyame ti kopardılar: ‘19 yaşında hoca
olunmaz. Bu iş 45-50 yaşından sonra yapılır. Senin çalışman, eser vermen gerekli. Kariyer ya pacaksın.’ Tabii ben dinlemedim.
Trene atladım İstanbul’a geldim. Darülelhan Şehzadebaşı’nda es ki bir konakta, çoksesli ve tek sesli müziği öğreten bir yuva ol muştu!’
1926 yılında Uluslararası Bes teciler Derneği’ne üye seçilen, 1938-40 yılları arasında Ankara Radyosu’nda müzik yayınları şefliği yapan Cemal Reşit Rey, çoksesli müziğifı ülkemizde kısa bir sürede yayılması için en etkili yolun bir orkestra kurmak oldu ğunu savunuyordu. O yılları şöy le anlatıyor:
“Kimin teşebbüsü ve telkini, ile şimdi pek hatırlamıyorum, Viyana’dan Joseph Marx getiril di. Marx, konservatuarımızın ça lışmaları ile ilgili bir takım esas lar koydu. Tabii, söyledikleri bi linen şeylerdi. Ne var ki, onun söylemesi ile birtakım işler daha kolaylıkla yapılabildi. Bizim söy lememizle yapılamayan şeyler onun söylemesiyle yapıldı.
Marx’in gelişinden ben de yarar
lanarak bazı fikirleri ortaya at tım, müdafaa ettim ve neticeye doğru da-gittim. Teklifim kabul edildi ve yaylı sazlar orkestrası kuruldu. İlk konserde Vivaldi-
nin ‘1. Konçerto Grosso’sunu
çaldık. Hiç unutmayacağım çok büyük tesir bıraktı.”
1944 yılı boyunca konserler ve ren bu topluluk, bir yıl sonra ne fesli çalgıların katılmasıyla İstan bul Şehir Orkestrası adını aldı. Aynı yıl kurulan İstanbul Filar moni Derneği’nin desteğiyle de etkinliğini 1968’e dek sürdürdü.
Alfred Cortot, Jacquer Thibaut, Wilhelm Kempff, Walter Gieze- king, Pierre Fournier, David Oistrach İstanbul’a gelip Cemal Reşit Rey’in emekliye ayrılmak
zorunda kalışı ve İstanbul Filar moni Derneği’nin çalışmalarını tam sürdürememesi nedeniyle orkestra eski canlılığını giderek yitirdi. Ve 1972’de devlet desteği sağlayarak İstanbul Devlet Sen foni Orkestrası adını aldı.
EMSALSİZ BİR MÜKAFAAT
İstanbul Şehir Orkestrasına 25 yıla yakın emek veren ve sü rekli şefliğini yapan ünlü hoca, İstanbul Devlet Senfoni Orkest rasının 18 Kasım 1972 yılında Maçka Maden Fakültesi’nde ver diği ilk konserinde duygularını şöyle dile getiriyordu:
“Bugün bütün hayatımın hül yasının tahakkukuna, bir İstan bul Devlet Senfoni Orkestrası1 nın kurulmasına şahit oluyorum. Çeyrek asırlık çalışmamın yegâ ne m ü k afatı em salsiz bir I mükafaat-işte budur!’
Cemal Reşit Rey’in tohumla
rını attığı, yeşerttiği İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bu yıl 14 yaşma girdi. 1972 kasımında verdiği ilk konserde kadrosunda ancak 20’ye yakın sanatçı bulu nan topluluk, bugün 90’ı aşan kadrolu üyesiyle tam ve mükem mel bir orkestra durumundadır. Repertuarına Vivaldi’den Mah- ler’e Bach’tan Arnold Schoen-
berg’e, birçok bestecinin yapıtı
nı alabilmektedir.
İşte Cemal Reşit Rey’in bize bıraktıklarının sadece bir yönü...
let Operası “Cezayir’de
JÜzı’ ile yarın açılıyor
Soto Ropulkas
çişini yitirmekte olduğu iddiala rına kesinlikle katılmıyorum. Hatta opera hiçbir zaman 20. yüzyıldaki kadar ilgi de çekme miştir” dedi.
Bu arada, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Müker-
rem Berk de, “Bu sanat dalının ilerleyebilmesi için kapılarımız
her zaman yabancılara açık ol malıdır. Buraya, en ünlülere ka dar herkesi getirebilme olanağı nı bulabilmeliyiz” şeklinde ko
nuştu. Aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı danışmanlığı
nı da yapan Berk, “Mersin ve Antalya’da da birer senfoni or kestrası kurulmasını bakanlığa önerdim” dedi.
İstanbul Devlet Operası’nın bu yılki repertuvarında, Okan De-
miriş’in “Karyağdı Hatun”, Mo zart’ın “Sihirli Flüt”, Bizet’nin “Carmen” Çaykovski’niıı “Ma ça Kızı, Verdi’nin “La Traviata”, “Macbeth”, “II Trovatore”, “At- tüa”, Puccini’nin “Madam But- terfly”, Pergolesi’nin “Hanım Olan Hizmetçi”, Donizetti’nin “Rita” operaları yer alıyor. Ba
lenin programında ise, Nureyev1 in de rol alacağı “Kuğu Gölü”,
“Romeo ve Jüliet”, “1001 Gece”, “Paquita-Leyla ile Mecnun” ve “Uyuyan Güzel” var.