y
TT. TfHaldun
TANER
H a k d o s t u m d iye ,
b a ş la y ım söze...
DEVLET ADAMLARININ
KÜLTÜRLÜ OLMASI
SAKINCALI MIDIR?
R
O M A N Y A birçok bakımlardan Fransa’ya benzi yor demiştik. Aydınların çoğu eskiden Fransız kültürü ile yetişirmiş. Rumenler bundan ötürü öbür Balkan ülkelerinden ayrılıyorlar. Şöyle dev let adamlarına bir bakacak olursak, bunlardan çoğunun sanatla, edebiyatla, doğrudan doğruya ilişkili , eli ka lem tutan insanlar olduğunu görürüz. Tıpkı Painleve Herriot Leon Blum, Delbos ve benzerleri gibi Rumen ler de geleneğe uyup kültürlü devlet adamlan yetiştirmişler
Balkan Birliği Konferansları sırasında Atatürk’ün çağrılısı olarak yurdumuza gelen Tataresco adında bir Romen Başvekili vardı. Atatürk kendisine1 Siz Türk asıl lı olmalısınız, adınızdan belli,” diye de takılmıştı hattâ. İşte o Tataresco, gazetecilere kendi anlatmıştı:
— Politikaya atılmaya karar verince, tecrübeli bir dostum bir büyüğüm, “isim siz bir insanın politikada ça buk ilerlemesi güçtür. Önce ün yapmalısın” demişti. “Bunu da edebiyatta yaparsan değeri daha büyük olur.”, Ben de bu öğüde uydum. Oturdum bir piyes yazdım. Piyesim oynandı. Beğenildi. Seçimlere katıldığım za man bütün Romanya’nın tanıdığı bir isimdim.
Yine o dönemdeki Romanya Dışişleri Bakanı, Titu- lesco’yu hatırlayanlar çok olacaktır. Milletler Cemiyeti nin beyni olan bu olağanüstü zeki diplomat da geniş kapsamlı kültüre dayanan ince esprili bir aydındı.
1940’da Demir Muhafızlar adı ile dört tarafı kasıp kavuran Rumen faşistlerinin öldürdüğü Nicolas lorga ise hem politikada, hem uluslararası bilim dünyasında büyük isim yapmış bir kişilikti, lorga Romen Milli Demokrat Partisinin lideri olarak Parlamento Başkan lığı, Başvekillik, Senato Başkanlığı yapmıştı. Öte yandan tarih alanında dünya çapında bir otorite sayılı yordu. Hele Osmanlı Tarihi alanında benzeri olmadığı söylenir. Prof, lorga politika kavgalarının,tarih araştır malarının yanı sıra, şiir, gezi notları ve tiyatro piyesleri de yazdı. Tudor Vladimirescu adlı tarihi dramı büyük başarı kazandı.
lorga’nın politika alanındaki rakibi Liberal Parti Lide ri Jean Bratiano da bir matematik profesörü idi.
Onun başvekilliği zamanında söz alan Prof, lorga, hükümeti eleştirmiş ve Prof. Bratiano’nun ömrü bo yunca matematikten başka bir şey öğrenmediğini, sade matematikle de devlet yönetilemeyeceğini söylemişti. Prof. Bratiano’nun cevabı şu o ld u :__Matematikten baş ka bir şey bilmediğim doğrudur. Ama bu bilim sayesin de sayın Prof, lorga’nın hiç bilmediği , hiç bir zaman da öğrenemeyeceği, tek bir şey öğrendim ki, baylar bu da ölçü denilen şeydir.
Diyeceğim, devlet adamlannın, üç kâğıtçılardan, palavracı lâf ebelerinden değil de bilim, sanat ehil kişi lerden yetişmesi Parlamento tartışmalarını bile seviyeli hale getiriyor. Öyle bir ortamda diplomat çantası ile milletvekili yaralamalar, birbirine ayakkabı atmalar el bette beklenemez.
Eskiden öyle imiş de şimdi başka m ı? Sanmam. Bugünkü bakanlardan yalnız biri ile tanışabildik. D ışiş leri Bakanı Macovescu. Bu zât da eski bir sanat eleştir meni ve estetik hocası imiş.
Bir de bize bakalım. Eski başvekillerimiz, devlet adamlanmız içinde, geçin bir kalem eli kalem tutmuş olanları, sanatla uzaktan yakından, az buçuk bir ilişkisi olanları saymakta güçlük çekersiniz. Bunlardan biri, iyi kötü müziğe merak sarm ış olan İnönü, öbürü de, iki üç yılda bir tiyat'oya giden Menderes’ti. Oncağızın da tiyatro kültürü de ancak Muammer Karaca seviyesine ulaşabiliyordu.
Tanrıöver'in hitabet üslubu üzerine
T
Ü R K İY E Büyükelçisi Osman derinsu ve zarif eşi nin U N E SC O delegasyon heyetleri onuruna, ver dikleri kokteyl, gerek çağrılı kişilerin kalitesi, ge rek dâvetin candanlığı bakımından öbür elçilik lerin kokteyllerinden ayrılıyordu. Elçilik binamızın arka tarafında, nefis bir bahçe vardır. Bükreş’in rutubetli sıcağında sabahın dokuzundan akşamın altısına kadar çalışıp bunalan delegeler bu esintili yeşilliğin ortasında biraz soluk aldılar; serpilip yayıldılar. Dâvetliler arasın da Osm anlı Tarihi Uzmanı Prof. Aurele Decei de vardı.Decei beyaz saçlı, kırmızı yüzlü, duruşu ve edası ba kımından rahmetli Ulunay’ı hatırlatan babacan bir adam. Yurdumuzda yirmi yıl kaldığı için akıcı bir Türk- çesi var.
Bu elçilik binasında Hamdullah Suphi Tanrıöver. çok hizmeti var. Suphi Paşa’nın oğlu ve Türk Ocakla rının ateşli hatibi Hamdullah Suphi bir çok himmeti yanında Türkçeye ve Türk öğretmen ve politikacılarına bilmeyerek çok fenalık etti. Onun başını çektiği ve örne ğini verdiği patetik ve yapmacık hitabet ekolü öyle bir kök tuttu ki, kuşaklar boyu kazınamadı. Bugün bile o ekolün ürünlerini milli bayramlarda, okul müsamerele- rinde ve bazen de Meclis kürsüsünde; izleyebilirsiniz.
Atatürk, dolayındaki dört beş eli kalem tutan yazar, ozan ve gazeteciyi bol keseden büyükelçi atamıştı., Karaosmanoğlu. Enis Behic, Ruşen Eşref, Yahya Kemal gibi Hamdullah Suphi de bu lütufdan pay alan lardandı. Falih Rıfkı Atay, ne hikmetse, bu işe pek heves etmedi idi. Etse, en gözde başkentlerden birinde o d a bir büyükelçilik koparabilirdi. Öyle olduğu halde, o Hakimiyeti Milliye’nin başında kalmayı yeğ gördü. Ara da bir uzun dünya gezileri yapmakla yetindi. Bir de büyükelçi olm uş bazı arkadaşlarını eleştirip geriye al dırttı. Onlar da bir zamanmış. Bugün artıkedebiyatçı- ların başına böyle devlet kuşları konmuyor. Tepeden in me kontenjan büyükelçiliği bugün ancak merkezden uzaklaştınlmak istenen eski generallere tahsis ediliyor.
Alabildiğine seyircinin fantezi
-sine güvenen çok ince bir g ö s te
ri türü.
Tandarica Kukla Tiyatrosu
K
O N F E R A N S dâvetleri bütün geceleri kapsadığıiçin, baktım ki hiç tiyatro göremeyeceğim. Son iki gece özür diledim. Kendi başıma Bulandor Studiosu’nda deneysel bir oyun, bir gece d e - Tandarica Kukla Tiyatrosunda bir kukla oyunu seyret tim. Rumenler, Çekoslovaklar ve Macarlar gibi kukla alanında çok ama çok yol almışlar. Tandarica Tiyatrosu kuklayı görüntü, müzik ve şiir havası içinde normal ti yatronun erişemeyeceği boyutlara götürmüş.
insanoğlunda bir kukla yaratmak, onun iplerini oy natmak, onu konuşturmak itişi çok köklü ve eski bir iti. Kukla oyununun köklerinde bizim Orta Asyalı Türklerin de Kovurcak, Kolkorçak gibi adlar alan oyunlarıyla bü yük onur payları var. Kuklacılık o günden bugüne çok gelişti. Gösteri kolları içinde kendine özgü bir uslüb alı dı. Kukla oyunu tiyatronun bağlı olduğu doğal kural lardan, mantık bağlantılardan uzaklaşabiliyor. Meselâ, bir takım çağrışımların peşine takılıp mantık dünyasının yerine düş âleminin zengin, özgür ve şiirli dünyasını yansıtabilirsiniz. Kukla oyunu gösteride, sözde azami ekonomiyi öngörüyor. Kukla oyunu realist bir yansıtma değil, gnun sim gesel bir havası var. Ünlü bir kuklacının dediği gibi; bir kibrit kutusu ile bir kibrit kutusu yansı- tılamaz. Olsa olsa.gösterilil Bir.kibrit kutusuna kibrit ten iki kol iki bacak ve bir kibrit başından da baş yapar sanız, onunla bir ihsanı yansıtabilirsiniz. Tiyatroda bulamadığı ifade olanaklarını kukladan arayan, G. B. Shaw , Bertold Brecht, Paul Klee, Kokoscka, Jean Cocteau bu türe boşuna mı uzandılar? Bütün bunlardan sonra bizde neden kukla tiyatrosu yok sorusu gereksiz kalıyor. Alalâde tiyatronun bile rağbetten düştüğü hoy rat bir ortamda, şiirli bir sim ge diliyle konuşan bu ince türü kim alır, kim satar.
Taha Toros Arşivi