• Sonuç bulunamadı

Biraz kül, biraz duman, bir nesle aşkı öğreten şair

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Biraz kül, biraz duman, bir nesle aşkı öğreten şair"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S A Y I 5 5 5 1 O K A S I M 1 9 9 6

PARASIZ PAZAR EKİ

~TT 5 i 3

İSYANKAR BİLGE:

COHN-BENDİT

Başka hiç bir şey e

inanmadığı halde topluma

inanan bir adam. Her türlü

sabit fikre karşı ısrarla

özgürlüğü savılmıyor...

m m

BİZANS

MOZAİKLERİ

Bir restorasyon projesi.

İstanbul daki Büyük Saray

MozaikM üzesi, 1500yıl

öncesinin güzelliklerine

yeniden kavuşmak üzere.

"R IR A 7 lllll R

i d

n 7 m İM A R I

"

D lıif U . IH IL , Dl i l n L U U IV IH IU ...

Ümit Yaşar Oğuzcan aramızdan

ayrılalı tam oniki yıl geçti. “Köhne

dünyayı şereflendirdiğinde” yıl

1926 idi. Yaşasaydı 70 yaşma .

basacaktı. Ateşli bir kızamığın

ardından kekeme kalışını anlatırken

“O günden beri de ateşliyim” derdi.

ORAL ÇALIŞLAR

Sana geldim, içim ümitlerle dolu Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur Bir gün ben de eririm caddelerinde Çürür kemiklerim, adım unutulur Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak Göğün, bulutların, denizlerin kalır. Oynamaİstanbul, benimle oynama Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır

İstanbul sevgisiyle dolu bu satırların yazan Ümit Yaşar Oğuzcan, bundan tam 12 yıl önce kasım ayında İstanbul’da

bir yürek vurgunuyla yaşamını yitirmişti. O, kendi deyişiy­ le,“ Bir nesle aşkı öğretmiş adaırTdı. Bir çoğumuz onun şi­ irleriyle aşık olduk, onun dizeleriyle sevgilerimize renk kat­ tık. Yaşasa şimdi 70 yaşında olacaktı.

Ümit Yaşar’ın yaşamı aşk, aşkı şiir gibiydi. O kendisini şöyle anlatırdı: “ Benim hayatım roman değil. Baştanbaşa şiirdir benim hayatım, şiirdir ve aşktır.” Baki Süha Ediboğ- lu, Ümit Yaşar’ı şöyle tanımlıyordu: “ Ümit Yaşar kendi ya- şantılannı, aşklarını, çilelerini dile getirmekte ve tam anla­ mıyla kendini anlatmaktadır.”

Ben bu gönül tezgahında Aşk dokudum, aşk dokudum

(2)

Onun hayatı roman

değil baştan başa şiirdi.

Şiir ve aşk... Dostluğa

saygılıydı, vefaya çok

bağlıydı. Pek fazla

dostluk görmediğinden

yakınırdı. 58 yıllık

ömrüne çok şeyler

sığdırmış, çok acılar

çekmişti Ümit

Yaşar Oğuzcan. Son

röportajında, “Artık

ölümü aramıyorum,

yaşamı seviyorum”,

demişti. Ama,

ölüm onu yaşamı

severken yakaladı.

2____________________

CUMHURİYET DERGİ

Bir nesle aşkı öğreten şair...

ŞARKILARDA ÜMİT YAŞAR

Biraz Kül Biraz Duman

Biraz kül, biraz duman... O benim işte! Kerem misâli yanan... O benim işte! İnanma gözlerine ben ben değilim; Beni sevdiğin zaman o benim işte...

Bir Ateşim Yanarım

Bir ateşim yanarım külüm yok, dumanım yok,

Sen yoksan mekânım belli değil, zamanım yok.

Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma Benim senden başka sığınacak limanım yok.

Ağla Gitar

İçimde nice uzun yılların özlemi var Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar Bitmesin bu sarhoşluk sürsün sabaha kadar

Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar İçersen yaşıyordum bir ömrü ellerinden Şimdi geçtim dünyanın bütün

emellerinden

En hüzünlü şarkılar dökülsün tellerinden

Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar.

DEVR-İ SÜLEYMAN

Devrimler açısından bu devir nisyan devri

Yobazlara sorarsan, bal gibi iman devri Kitaplar toplatılır, sahneler kapatılır; Olur bu gibi şeyler, devir Süleyman devri.

Annesi Güzide Hanını şair bir kadındı.

mutlaka onu çok mutlu edecek. Ümit Yaşar herzaman yaşamımdan şiiri çıkarırsanız ge­ riye pek bir şey kalmaz sözlerini kullanmıştır. Bu çok büyük bir tevazudan kaynaklanıyor. Çünkü bence şiiri kadar insanlığı da üstün­ dür. Bir kere gerçekten güzel insan tabir ede- bileceğimizbir insandı. Kimseye karşı haset duymaz, kıskançlık duymazdı ve bütün in­ sanlara yardım etmeyi severdi. Ayrıca kadın­ lara çok büyük değer verirdi. Şiirlerinde de bunu defalarca yansıtmıştır. Dostluğa saygı­ lıydı, vefaya çok bağlıydı. Ama kendi ifade­ sine görede pek fazla dostlukla karşılaşma­ dığını söylerdi.”

Ben güzel gözlü kadınları severim Bir de küçük ayaklıları, uzun boyunluları

Hem nasıl severim, öyle severim işte

Terler avuçları, kesilir solukları Ben mahzun kadınları severim Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe

Hem nasıl severim, öyle severim işte

Bilemezsiniz ne güzeldirler, öpüştükçe

Ben akıllı kadınları severim Düşünen, az konuşan, o çok bilen

Her yerde, her zaman nazı çekilen

Hem nasıl severim, öyle severim işte

İçimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı

Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı.

Ümit Yaşar, 58 yıllık ömrüne çok şeyler sığdırm ış,çokacılarçekm işti. Yaşamını da şiirsel ifadelerle şöyle dile getirmişti:

“ Köhne dünyayı 1926 yılında şereflendir­ dim. Daha doğrusu çilem 1926 yılında Tar­ sus’ta başladı. İlk çocukluk yıllarımdan bu yana çeşitli hastalıklar, kazalar geçirdim. Üç yaşımda ayağım kmldı, dört yaşında manga­ la oturdum, beş yaşımda yirmi basamak mer­ divenden düştüm, yedi yaşımda başıma san­ dık kapağı düştü, bu arada fazla ateşli olarak geçirdiğim kızamık sonucu kekeme kaldım, o gündenberi ateşliyimdir. Ondört yaşımda apandisit, ondokuz yaşımda böbrek (tek

böb-1. sayfanın devamı

Aşkokudum, aşkokudum ( ...)

Bir ömüryana yakıla Yazdığım sığmaz akıla Acımadım kırk dört yıla, Aşk okudum, aşk dokudum

Ümit Yaşar, aşka olan yaklaşımını anlatan bu dizeleri 44 yaşındayken yazmıştı. 1986 yı­ lında bir yürek vurgunuyla İstanbul’da, Ci­ hangir’de yaşamını yitirdiğinde58 yaşınday­ dı. Dolu, dolu, aşklarla ve ızdıraplarla bir ömür tüketmişti.

Kendi mezar taşınıza ne yazmak isterdiniz sorusuna yine aynı şiirsel uslubuyla şu ceva­ bı vermişti:

Doğdu Ümit Yaşar Yaşadı Ümit Yaşar Öldü Ümit Yaşar İlahi Ümit Yaşar

Ümit Yaşar, şiirlerin şarkıların adamıydı. “ Birazkül, birazduman...Obenim işte!, Ke­ rem misali yanan...O benim işte!” dizeleri onundu. “ Bir ateşim yanarım külüm yok, du­ manım yok, Sen yoksan mekânım belli değil, zamanım yok.” “ Bir kerre bakanlar unutur­ du derdi, günahı,...Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı. Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı. Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı.” “ İçimde nice uzun yılların özlemi var. Bugeceefkârlıyımağlagitar.çal gitar. Bitmesin bu sarhoşluk sürsün sabaha kadar. Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gi­ tar.” Daha onlarca şarkı, onlarca duygu yük- lüdize.

Ümit Yaşar’ ın “50 yaşımdan sonra hayatı­ mı değiştiren kadın” dediği, ikinci eşi Ulufer ise onu şöyle anlatıyor: “ Ümit’in en değer verdiği şey dostluk ve vefa duygusuydu. O bakımdan anılması, yazılması, çizilmesi

(3)

10 KASIM 1996. SAVI 555

3

rekliyim), otuz yaşımda bademcik amel ¡yat­ ları geçirdim. Yirmi iki yaşımda evlendim, düşme, boğulma, otomobil kazası nevinden geçirdiğim ufak tehlikelerden sonra ııç kere de canımdan bezdim.(Burada intihar giri- şimleriııedikkat çekiyor) Eşimin adı Özhan. Vedat ve Lütfi adında iki oğlum var.”

Ümit Yaşar, Özhan’dan boşandı, çeşitli aşklara tutuldu. Özellikle Ayten’e olan aşkı için yazdığı şiirlerbiraşk baladı gibi gençli- ğindilinden düşmedi. “ Milyon KereAyten” şiirinde o günlerini ne güzel anlatır:

Ben bir Aytendir tutturmuşum oh ne iyi Aytenliiçkileriçipsarlıoşoluyorum negü- zel

Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum

Şiirleryazıyorunt Ayten üstüne Saatim her zaman ya Aytenebeş var Ya da Ayteni beş geçiyor

Ümit Yaşar yalnızca bir aşk şairi değil . O biryergi ustası, keskin dilli bir eleştirmendi aynı zamanda. Toplumsal konuları ele alır­ ken.yinebiraşk ustası gibi giderdi konunun üstüne:

Tiryakisi oldular siyasileryalanın Cezası yok bu çağda milyon milyon çala­ nın!

Canı çıkar daima bizde altta kalanın Ümit Yaşar kendisine hiciv şairi adını ve­ rirdi. Yerginin zor ve tehlikeli bir iş olduğunu söylerdi. Ölümünden kısa birsüre önce yergi şairliğiyle ilgili şunları yazmıştı:

“Zor iştir şairlik, hele hiciv şairliği. Hatalı birdevlet adamını, ya da ünlü ve güçli'ıbir po­ litikacıyı en açık, en vurucu şekilde hicvede­ bilmek için şairliğin, hazırcevaplığın

ve zekânın yanışı ra yürek ister her şey­ den önce...Bu yüzden; edebiyat tarihi­ mize baktığımız zaman idam edilen.

derisi yüzülen ve en azından diyardan

diyara sürülen birçok hiciv şairine rastlıyoruz. Ve ben: hiciv şairi Ümit Yaşar, bugün yaşıyorsam, bu önsözü yazıyorsam, bu kitabı yayınlıyorsam, öldürülmemişsem, diyardan diyara sürülmemişsem; bu da yaşadığım ça­ ğın onuru ve yıllardır hicvettiğim dev­ let adamlarının yüzakıdır. Bundan şiir adına, memleket adına övünç duyuyo­ rum.” Teşekkür ederken bile alay ve hiciv var, dilin bu büyük ustasının söz­ lerinde.

Onun keskin dilinden kurtulama­ yanlar arasında Erbakan da vardı. 1969 yılında Erbakanbağımsızolarak Konya’dan milletvekili seçildiğinde şu dizeleri yazmıştı Ümit Yaşar:

Destek almakta geriden, inat ettin Profesör

Gericiliği yeniden, icat ettin Profe­ sör

Olmaz din madrabazlığı, etme sen bucanbazlığı

Yazık! sinmiş yobazlığı, azat ettin Profesör

Ümit Yaşar’ın yaşam serüveninde acılar ve sıkıntılar hiç bitmedi. İşinden oldu, parasız pulsuz kaldı. Çok sevdi­ ği oğlunu yitirdi. Son eşi Uluferonun yaşamıyla ilgili şunları anlatıyor:

“Onu en çok sarsan şey, tabii ki evlat acısı. Kaybettiği Vedat’ın acısı onu yıkmıştı. Ben, Ümit’le 76 yılında ta­ nıştım. Daha önce hiç görmemiştim kendisi­ ni, tanışmamıştım. Vedat öleli 3 yıl olmuştu tanıştığımızda. Evlenmeye karar verdikten 5-6ay önceydi. ‘Seninlebirşeyyapmak isti­ yorum. Banadestekol.’dedi. Kalktık,Gala­ ta Kulesi’ ne gittik. ‘Vedat’ın ölümünden sonra ilk kez gel iyorum ’ demi şti. “

Ümit Yaşar’ın oğlu Vedat. 24 yaşında, Akademiyi bitirmesine 10 gün kala Galata Kulesi ’nden atlayarak intihar etmişti. Bu acı ölüm, Ümit Yaşar’ın acılar denizindeki yaşa­ mında en büyük yarayı açmıştı.

Eşi Ulufer, Vedat’ın ölümünden sonra Ga­ lata Kulesi’ne gidişlerini anlatmayı şu

sözler-BENİ UNUTMA

Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hâtıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayâl içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yâr Senin de başında o çılgın rüzgâr Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asâ Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlaşa Beni unutma

Hâlâ duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün yalnız benim için giy Saksındaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma

Büyük acılarla tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğun gün Beni unutma .

le sürdürdü: “Galata Kulesinde, ‘Elimi bı­ rakma* diyecekti.

“Elini bırakmadım. Bir süre orada otur­ duk. Bir şeyler konuştuk ve çıktık. ‘Çok te­ şekkür ediyorum, bana bir şey i aşmakta yar­ dım ettin’ diyerek sözlerini bitirdi. Ama neyi aşmıştı onusöylemedi.Birdahadahiçbirşe- kilde Galata Kulesi’ne gitmedik. Vedat’la il­ gili anıları gerçekten hüzünlüydü, bil iyotsu­ nuz bir de bir kitabı var. Vedat’la ilgili yazdı­ ğı şiirleri topladığı kitabı. Bir insan için en büyük acının evlat acısı olduğunu söylerdi. Çünküdaha önce birküçükkızkardeşini kay­ betmiş, yakınlarını kaybetmişama böyle bir

acı duymamış. Ve daha bundan başka acılar. Birsanatçının yaşantındaki çeşitli acılar. Biz­ de hele de şiir yazan edebiyatçıların geçim için başka işleryapmasıgerekiyormaalesef. Ve işyerinde uğradığı haksızlıklar. 21 istifası var. Kimi kabul edilmiş, kimi kabul edilme­ miş. Ondan sonra dostlarından gördüğü vefa­ sız! ıklar ve daha önceki duygusal hayatında uğradığı, diyelim ki terkedilmeler veyahut iş­ te hisettiği acılar, hayal kırıklıkları bunlar var acı olarak.”

Ümit Yaşar oğlu Vedat'ın ölümü üzerine çok ağıtlar yaktı, çok şiirler yazdı. Bir şiirin­ de oğlunun ölümünü şöyle anlatır:

6 Haziran 1973

Pırıl pırıl biryazgünüydü Aydınlıktı, güzeldi dünya

Biradam düştü Ogün Galata Kulesi'nden Kendini biranda bıraktı boşluğa Ömrünün baharında

Bütün umutlarıyla birlikte Paramparça oldu

Biradam düştü Galata Kulesi’nden Bu adam benim oğlumdu

Ölüm, yaşamın parçasıydı

Ümit Yaşar, heyecanlı ve tez canlıydı. Ölü­ mü de böyle bir heyecanın, koşuşturmanın ardından gelmişti. Eşi UluferOğuzcanonun bu özelliklerini yakından yaşamıştı:

“ Ümit çok heyecanlı biriydi. Çok acele­ ciydi. Onun için oturarak geçirilen zaman ya­ zık birzamandı. Ve daima yeni projelerhazır- lardı. Benona. ‘Ümitseninkalbindurduğun- da değil, heyecanın, düşüncen, yaratıcı gü­ cün durduğunda öleceksin' filan derdim. Ama ne yazık ki tam tersi oldu. Onlar bitme­ mişti, ama kalbi durdu. Yaşam doluydu, pek çok kez ölümü aramasına rağmen. O da zaten ölüm de, yaşamın bir başka parçasıdır, birbaşka boyutudur derdi. Son bir rö­ portajı var. Ben ölümün ve yaşamın şa­ iriyim diye. Orada diyor ki ben artık ölümü aramıyorum, yaşamı seviyo­ rum. Ve onu dedikten bir süre sonra da

öldü. Ben de diyorum ki Ümit ölümü ararken ölüm ondan kaçtı, Ümityaşa- mı severken ölüm onuyakaladı.”

Ümit Yaşar, ilkşiirduygularını an­ nesinden almıştı. Güzide Hanım Tar­ sus’un şairkadınlarındandı. Duygulu, zarif ve etkili bir kadındı. Güzel şiir okurdu. Babası, gazeteci ve şairdi. Ga­ zeteci Lütfi Bey. Kurtuluş Savaşı gazi- lerindendi, İstiklal madalyasına sahip­ ti. Ümit YaşarTarsuslu’ydu, Çukuro- valı’ydı. Çukurova’nın verimli topra­ ğı onun ruhuna derinlikler katmıştı.

Eskişehir İnkılap İlkokulunu, Kon­ ya Askeri Ortaokulunu bitirdi. 1946 yılında EskişehirTicaret Lisesini bitir­ dikten sonran bankacılığı kendine meslek edindi. Edebiyat dergilerinde ve basında ilk şiirleri i 942 yılındaçık- tı. 1948 yılında ilk evliliğini yaptı. Bir yıl sonra da yitirdiğinde acısını hiç unutamadığı oğlu Vedat doğdu. 1952 'de ise ikinci oğlu Lütfi dünyaya geldi. 40 yıl içinde tam 53 kitabı yayımlandı Ümit Yaşar’ın... Şiirlerinden bazıları, İngilizce, Fransızca, Rusça, Bulgarca, İtalyanca, Sırpça, Lehçe, Romence ve Arapça’ya çevrildi.

Ve çok sevdikleri

Sevdiği insanlar arasında hemşehri­ leri Yaşar Kemal’in ve Orhan Ke­ m al’in büyük yeri vardı. İkisiylede iyi dosttu. Adana’da Yaşar Kemal'in ilk hikâye­ si ‘Bebek’i yazıp henüz kimselere okuma­ dan onlara okuduğu geceyi keyifle anlatırdı. Yaşar Kemal öyküyü bitirdiğinde hep birlik­ te ağlamışlardı. Şöyle anlatırdı o geceyi: “ Yaşar Kemal 'in bir gözünden yaşlar akıyor­ du. Ve ikimiz muazzam bir duygusallığa gir­ miştik.” Atatürk’e hayrandı. Hiçbirzaman, laik Türkiye’den başka bir Türkiye düşüne­ mediği için Refah’akarşıydı.

Sevdiği dostlarından birisi de Aziz Ne- sin'di. Kendi adını taşıyan galeride gerçek­ leştirdiği son faaliyetlerden biri deonun için­ di. Bir Aziz Nesin Haftası düzenlemiş ve

İkinci eşi Ulııfer ’e “50 yaşımda hayatımı değiştirdin ” derdi.

SAYGIYLA ANIYORUZ

Atatürk’e sığınanlar

Bizde sağcısı, solcusu Atatürk’e sığınırlar Dilsizi, türlü dilcisi Atatürk’e sığınırlar Gericiliğe hulûs çakan Atatürkçü sayın Bakan

Halktan kopmuş nice erkân Atatürk’e sığınırlar Örümcek bağlamış içi Yüz bulamayan gerici İşine gelen partici Atatürk’e sığınırlar Devrimlerin çoğu yetim Lâiklikten anlayan kim Yobaz memur, nurcu hekim Atatürk’e sığınırlar

Ülkülerin en iyisi Seçimde artar sayısı İti, çakalı, ayısı Atatürk’e sığınırlar Şeriatçı, kafatasçı Çarşafçı, sarıkçı, fesçi Gün olur bunların hepsi Atatürk'e sığınırlar Karanlık yolu seçenler Din ekip, nifak biçenler Medeniyetten kaçanlar Atatürk’e sığınırlar Anlayan, anlamayan da Atatürkçü bu zamanda Şeriat derken bir yanda Atatürk’e sığınırlar İnanmışım tâ gönülden Atatürk âşığıyım ben Onu sevmeyenler neden Atatürk’e sığınırlar

Ümit Yaşar Oğuzcan

CUMHURİYETDERGİ

İMTİYAZ SAHİBİ: BERİN NADİ ■ BASAN VE YAYAN:

YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. «GENEL YAYIN YÖNETMENİ: ORHAN ERİNÇ

■ GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ: HİKMET ÇE-

TİNKAYA ■ YAZIİŞLERİ MÜDÜRLERİ: DİNÇ TA- YANÇ, İBRAHİM YILDIZ (SORUMLU) «YAYIN YÖ­

NETMENİ: İPEK ÇALIŞLAR « GÖRSEL YÖNET­ MEN: AYNUR ÇOLAK ■ REKLAM: MEDYA C

(4)

4

CUMHURİYET DERGİ

SEMERLE KEMER

Şairin biri

“Tahsil cehaleti alır Eşeklik baki kalır” demiş Nane yemiş

Hâşâ huzurdan Bizim ne farkımız var Şu eşeklerden Onların semeri sıkılır Bizlerin kemeri...

Yurtdışı gezisinin onda yarattığı duyguları da “Avrupa Görmüş Adanı ” kitabıyla okurlarına aktarmıştı.

P+ ilk kez yazarların da anıldığı birresim ga­

lerisini hayata geçirmeye çalışmıştı. Ama, .ömrü elvermedi.

Eşinin ölümünden sonra da Ümit Yaşar Resim Galerisini sürdüren UluferOğuzçan onunbu çabasını şöyle anlatıyor: “ AzizNe- sin’i çokseverdi. Biz bu galeriyi açtıktan 2-3 yıl sonraydı. Dedi ki sadece resim değil, biz edebiyata da hizmet verelim. Ne yapalım? Sevgili yazarlarımızı, tanınmış yazarlarımı­ zı burada birer ikişer hafta tanıtalım. Nasıl? İşte onun bütün kitaplan, resimleri yani haya­ tım aksettiren fotografían diyelim. Onlan pa­ nolar şeklinde hazırladık. Aziz Nesin haftası yaptık, ondan sonra Salah Birsel haftası yap­ tık. Ondan sonra yapacaktık olmadı, kaldı.”

At yarışından ölüm gecesine...

Ümit Yaşar’ ın bir başka yönü de at yarışla­ rı merakı ve sevgisiydi. İlk şiir kitabı olan “ İnsanoğlu”nu bir at yanşından kazandığı 3 bin lirayla bastırmış olduğunu her zaman söylerdi. Zaman zaman hayatı da bir kumar olarak görmüştü. Öldüğü gün de at yarışları­ na gitmişti. Eşi o geceyi anlatırken oldukça hüzünlüydü:

“ Öldüğü gün, ben at yarışına gideyim de­ di. Peki, gitti. Döndü, geldi. N ’oldu falan, iş­ te şöyle böyle, oturdu biraz. Sohbet ettik. Sonra biz bir şiir festivaline gitmişti kösene orada çekilmiş video bandı var. Ayrıca Kıb- rıs’agitmiştik. Kıbrıs'ta da Bayrak Radyosu

ORHAN VELİ’NİN ARDINDAN

Yıl bindokuzyüzkırkaltı Ankara’da Şükran lokantası, Köşede bir masa

Masanın üstünde bir tabak Tabakta marul salatası. Bir sandalyede sen vardın Orhan Veli

Bir sandalyede ben, Kadehlerimizde Kulüp rakısı

Ve dudaklarımızda yarım kalmış mısralar Hâlâ gözlerimin önündedir

O sarhoş gecenin hâtırası. Şimdi mazhun kaldı şiirlerin Gittin “Sereserpe" “Hürriyete doğru”

“Kitabe-i serıgi mezarın” “Altındağın rüyası”

Hey! Koca Orhan Veli hey! Ne sana kaldı, ne bana kalır Bu gözünü sevdiğim dünyası.

ikinıizlcbirliktebirröportaj yapmıştı şairka- rı-kocalar diye. Onları anneme seyrettiriyor­ dum. "Ben uzanıcanv’dedi. Ben onları an­ nemle seyrederken ses geldi. ‘Bakar mısın, nefes alamıyorum pencereyi aç’dedi.

“Cihangir’de oturuyoruz. Ve muazzam bir karbondioksit vardışarıda. Kaloriferleryan- ırıış. Pencereyi açtım dışarının havası daha kirli. Ümit buradan nasıl hava alırsın, ala­ mazsın dedim. Sen şuraya bir uzan. Budefa

salondaki kanepeye uzandı. Pazar gecesi sa­ at 11.30 civarı. Ben doktor aradım, doktoru bulamadım. Damadım ve kızım Taksim İlk Yardımdan hemen bir genç doktor alıp getir­ diler. Birdenbire muazzam kızardı... Ter bo­ şandı. Ter boşanınca ben atlattı diye düşün­ düm. Rengi sapsarı oldu. ‘Ben galibagidiyo­ rum ’ dedi.1 Yok sen gidemezsin ’ dedim. On­ dan sonra ses yok. Hemen hastaneneye gö­ türdük. Orada içeri aldılar elektro şok filan yaptılar. Beıt'dışarıda umutla bekliyorum. Beni alıştırmaya çalışıyoryanımdakiler.ben hiç dinlemiyorum, derken oradan çıkardılar. Sonra rapora, hastaneye geldiğinde ölüydü diye yazmışlar. Tabii bu büyük, inanılmaz bir şey, hiç hazırlıksızdım. Orada bir onbeş daki­ ka kadar başında oturabildim. Belki de yarım saat, belki de bin yıl bilemiyorum. Bizi orada bıraktılar başbaşa. Çok zor anlardı. Hatırla­ mak bile insanı yeniden o günlere götürüyor. Ve böylece uçtu gitti.”

Üm i t Yaşar’ m duygul u yüreği durduğunda 58 yaşındaydı. Yaşasa bugün 70 yaşında ola­ caktı. Aşkla. acılarla dolu 58 yılı Ümit Yaşar bir dörtlüğünde şöyledeğerlendiriyordu:

1 şte böyle geçti yıllar, bozbulanık Ben sevdim ben ağladım, başkalarıydı gü­ len...

Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı Mutluluk, serseri birmayındı denizlerim­ de yüzen.

SAVAŞA YERGİ

Ben savaşı sevmem oldum olası iyilikten, barıştan yana gönlüm Neden her yerde kan, her yerde ölüm Neden insanların bitmez kavgası Güçlünün zayıfı ezmesi neden Bu zülümler bitmeyecek mi artık Her yerde acı, her yer karanlık Bir savaş başlıyor, biri bitmeden Çıkarlar üstünde dönen bir cihan Ve doymak bilmeyen obur mideler Haksız saldırışlar, ani darbeler İnsan haklarına iner durmadan Top sesleri duyduğun, savaş değil Trampetler çalıyor, haydi ateş Yerlerde kadavra, iskelet ve leş Yaşamak istiyorsan sus ve eğil

Ümit Yaşar, Sanat Galerisi’nde bir Aziz Nesin haftası düzenlemişti...

82 kurucu

ortağı, 100’e

yakın gönüllü

programcısı ve

haftada irili

ufaklı 100

dolayında

programı ile 24

saat yayında

olan bir radyo

bu. İki yıl önce

iki kişinin

hayali olarak

başlamış, hayli

sancılı ve uzun

bir hazırlık

döneminin

ardından

hayata geçmiş

bir proje.

Açık

Radyo

bir

yaşında

ve açık

3 aziran 1960. 17 yaşında bir Murat Belge. American Field Service I (AFS) çerçevesinde bir yıl için

Amerikan liselerinden birine oku­ maya gidecek. Ama, babasının “yasaklı” ola­ rak Yassıada’ya gönderilmiş olması dolayı- sıyla pasaport alamamış. (Hayatının ilk yasa­ ğı bu; daha sonra “kendi yaptıkları” yüzün­ den de epey uzun bir “pasaport alamama ma­ cerası” olacak.) Neyse, araya yakınlarının girmesiyle işi halloluyor: Murat, Rotter­ dam’dan New York’agiden gemide 16-17 ya­ şında çekik gözlü ikizlere rastlıyor ve anında vuruluyor. Ama hangisine? Kızlar birbirine o kadar benziyorki. Murat kime âşık olduğuna karar verene kadar yolculuk bitebilir... Bu meraklı hikâyenin devamım öğrenmek için, radyolarınızı 94.9 frekansına ayarlamanız ve Açık Radyo’da perşembe akşamlan 22.00’de “Murat Belge’nin Gizli Müzikli Tarihi”nc kulak vermeniz gerekiyor.

Fotoğraf: ERZADEERTEM

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Meteoritlerde kayda de¤er bir flok hasar›n›n olmamas›, bunlar›n son 15 milyon y›l süresince 343 °C’den daha yüksek, son 11 y›l süreyle de suyun kaynama derecesinden

Değişken kapı ve kontrol kapısı oksit tabakasıyla bağlandığında hücrenin değeri “bir” olarak algılanır..

1979-84 yıllarında Çevre M üsteşarlığında Daire Başkanı olarak çalışan Gürpınar, 1984’te Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak görev

Evvelki yazılarda yeni göçleri doğuran, 1) Siyasi baskı, 2) İk­ tisadi cezp, 3) Milli tecanüs ih­ tiyacı âmillerinin rol oynadığını görmüştük. Bir

Gökalp’ın, Prens Sa- bahaddin’deıı farklı olarak, şöhre­ ti yalnız ilim ve siyaset sahala­ rında doğmamış; aynı zamanda Türk milliyetçiliğine sarih

Sonuç olarak kronik seyirli solunumsal semp- tomlar› olan, periferik yumuflak doku ile bir- likte gö¤üs duvar› invazyonu, kot destrüksi- yonu izlenen diyabetes mellitus,

Emekçi halkı en iyi tanıyanlardan (Çünkü onlarla birlikte yaşamıştı.) biridir Orhan Ke­ mal, Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) adlı unutulmaz romanında bir

Hastahanede 2 yıldanberi tedavi görmekte olan Lûtfiye, dün her na­ sılsa eline bir kibrit geçirmiş ve el­ biselerini tutuşturmuştur. Feci bir şekilde yanan