• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 50. yılında İstiklal Marşı şairi:Mehmet Akif

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 50. yılında İstiklal Marşı şairi:Mehmet Akif"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ölümünün _ _____ w * ¡ 1

i„«scn,n #

MEHMET AKİF

[il

Taha toros

Edebiyat tarihçisi İsmail Habip sevük'e göre

Biri "vaiz"

biri "biz"

iki Akif

^ A r u z denilen şiirdeki eski za-

man kalıbına sade ve konu­

şulan Türkçe’yi bütün yu­

muşaklığıyla oturtan Mehmet

Akif, bir çığırın yolunu açtı

S

AİR Mehmet Akif, 1873 yılında, Fatih’te, Sarıgüzel semtinde doğ­ du. Doğum tarihi, eski takvime göre 1290 yılma rastlar. Eski ede­ biyatımızda —aydın kişilerin— doğum, ölüm ve önemli olaylar­ la ilgili olarak kullandığı (eb-

tm? ced) tarihine uygun düşebilme­ si için, babası tarafından “ Râkıf” adı verildi. Ancak,

öğrencilik yıllarında “ Râkıf” adı “ A k if’e dönüştü­ rüldü.

Mehmet A kif in babası, bir zamanlar Osmanlı ül­ kesi olan Amavutluk’un “ İpek” kasabasında doğan

Tahir Efendi’dir. Doğum yeri dolayısıyla kendisine kâh “ İpek H oca” , kâh “ İpekli H oca” denilmiştir. Yete­

nekli bir din bilgini olan Tahir Efendi —o dönemin tanınmış diğer bir Tahir Efendisi’nden ayırt edilebil­ mesi için— Temiz Tahir Efendi olarak da tanınır. Akif in babasına bu sıfat, temizlikteki titizliğinden dolayı verilmiştir.

Mehmet Akif, tüm temel bilgilerini, Arapçayı ba­ basından öğrendi. Şür hevesini de ondan esinlendi. Bir şiirinin dip notunda, babasından şöyle söz eder:

“ Babam. Fatih müderrislerinden, İpekli Tahir Efendi merhumdur ki, benim, hem babam, hem ho- camdır. Ne bilirsem kendisinden öğrendim. Şürin ko­ lay anlaşılmasına, merhumun da rahmetle anılması­ na vesile olur diye şu haşiyeyi yazmaya mecbur ol­ dum .”

Mehmet A kif in annesi, Buhara taraflarından ge­ len ve İstanbul’a yerleşen bir ailedendi.

ŞANSSIZ BİR AİLE YUVASI

Medresedeki talebelerinden başka, dönemin kal­ burüstü aile çocuklarına da hususi hocalık yapan İpekli Tahir Efendi, 1887 yılında ölünce aile yükü, 14 ya­ şındaki Akif in omuzlarında kaldı. Aile reisinin bu er­ ken ölümünün getirdiği felaketin ardından, evlerinin bir yangın sonu kül oluşu, bu felaketi daha çok ağır­ laştırdı.

Mehmet Akif, eğitimi için değişik branşlar dene­ di. Sonunda, müspet ilimlerden sayılan, veterinerlik mesleğini seçti. 1893’te yatılı bulunduğu, Halkalı’da- ki Baytar Mektebi’ni bitirince, ilk mesleki görevüıe baş­ ladı.

Buharah olan annesi, A kifi, 1898 yılında İsmet

Hamm’la evlendirdi. 1944 yılında ölen İsmet Hanım’

dan, A kif in 6 çocuğu oldu. Çocuklarının ilk üçü kız, son üçü oğlandı.

İlk kızı Cemile Hanım, ünlü fikir adamı, din bil­ gini ve yazar Ömer Rıza Doğrul’un eşiydi. İkinci kızı

Feride Hanım, İstanbul tüccarlarından ve bir zaman­

lar Ford acentesinin temsilcisi olan Muhittin Akçor ile evlendirildi. Üçüncü kızı —ve halen hayatta olan—

Suat Hanım ise, babasının meslek yolunu tutan bir

veterinerle evlendi.

Erkek çocuklarının ilki İbrahim Naim, 1.5 yaşın­ da iken öldü. Diğer oğulları Emin ile Tahir’di.

EDEBİYATA YÖNELİŞ

Mehmet Akif, mesleği ile ilgili çalışmalarını sür­ dürürken, eğilimli olduğu, şür denemelerine devam etti. Daha 14 yaşındayken, onda edebiyata karşı bir heves vardı. İlk şiirini 1895 yılında “ Resimli Gazete” de ya­ yınladı. “ Kuran'a Hitap” başlığını taşıyan bu şiir, eski edebiyat tarzının taklitçiliğini aşamıyordu. Akif, bu şiirlerinde, özellikle “ Muallim NacF’yi izleyen bir pa­ tika yokuşuydu. A kif in şiirde, “ A kif” olarak parla­ yışı, 1908 inkılabım izleyen yıllara rastlar.

Mehmet Akif, kendine özgü sade ve uzun manzu­ melerinde, hiç de “ edebiyat-ı cedide” cilere benzemez. O dönemde saf Türkçe ile şür yazan sonradan adı “ mil­

li şair” e çıkan Mehmet Emin (Yurdakul) vardı. Da­

ha çok (nazımj’hğı hâkim olan Mehmet Emin’in eser­ lerine göre, Mehmet Akifteki (şair)’lik daima üstün­ lük sağlamıştır. Aruz, onun elinde her şekle giren si­ hirli bir oyuncak olmuştur.

Evet, (aruz) denilen şiirdeki eski zaman kalıbına, sade ve konuşulan Türkçeyi bütün yumuşaklığı üe Meh­ met Akif oturtmuştu. O, bu edebi hüneri ile edebiyat tarihimizde örneği az görülen bir çığırın yolunu açtı. Bütün şiirleri, yerli malı idi. Şiirlerinin çoğunda

“ toplum” vardı ve “ halk” a inmişti. Bu suretle top­

lumun ıstıraplarını, yaşantısını dile getiriyordu. Meh­

il fasözü g i b i Mehmet Akif’in olgunluk

çağında yazdığı bir dörtlük, bugün de bir ata­ sözü gibi güncelliğini koruyor. Bu dörtlük şöyledir: "Geçmişten âdem ibret alırmış,ne

masal şey! /Beşbln senelik kıssa, yarım his­ se mi verdi? /Tarihi tekerrür diye tarif ediyor­ lar, /Hiç, ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi!"

met Akif kullandığı sade kelimelerle değil, bu kelime­ lerle kendine içtimai, milli ve dini nitelikteki konulan dile getirdiği için, Mehmet Akif oldu. Öte yandan, bazı uzun şiirlerinde, karşılıklı konuşma tarzını da ustaca işledi.

Toplumun dertleri üzerine eğilmiş ve yoksullann ıstıraplannı dile getirmişti. Çanakkale savaşlanndan kaynaklanan şiirleri ise, vatan ve iman ruhu ile dolu­ dur. Mehmet Akif in eserlerinin çoğu, uzun manzu­ melerden oluşur. Edebiyat uzmanlan bunlan başanlı birer nazım örneği olarak gösterirler.

Ünlü edip Süleyman Nazif. Mehmet Akifin “ ar- şıâlâ” dan ilham aldığım söyler.

İsmail Habip ki, Mehmet A kifi, taparcasına se­

ven bir edebiyat tarihçisidir, ona göre, iki “ A k if’ var­ dır. Biri “ vaiz olan” , öteki “ biz olan” ... İmparator­ luk döneminde birinci Akif önde, İkincisi biraz arka­ daydı.

İstiklal Marşı ile 2. Akif öne geçti. İstiklal Marşı, o günlerde ne yalnız bir marş, ne yalnız bir güfte ve ne yalnız bir şiirdi. Her şeyin üstünde imanın nurunu dalgalandıran bir bayraktı.

AKİFİN İKİ PORTRESİ

Mehmet A kifin, biri maddi, diğeri manevi olmak üzere, iki türlü portresi vardır. Maddi diye nitelendir­ diğimiz dış görünümünün portresini, Çarlık Rusyası döneminin ressamlarından Feldman yapmıştır. Manevi diye değerlendirdiğimiz edebiyat tarihindeki ölmezli­ ğinin portresini de şair Mithat Cemal çizmiştir.

Rahmetle andığım dostum ve değerli hocam, ede­ biyat tarihi alanına yeni bir hava getiren İsmail Ha­

bip Sevük, Mehmet A kifi üniversitedeyken tanımış­

tır. Ama onunla yakın dostluğu, Kurtuluş Savaşı’mn Ankara’sında, “ Tacettin D ergâhf’ndaki gece sohbet­ lerinde pekişmiştir. A kifin şiirlerinde ilahi bir lezzet bulan ve bunu hitabeleri ile yazılarında yansıtan Mit­ hat Cemal ile İsmail Habip, A kifin son günlerindeki hastanedeki odasında onun gedikli ziyaretçilerinden- di. Mehmet A kifin dünyaya gözlerini kapadığı gün, bu iki ünlü edebiyatçımızın, birbirlerine sarılarak, göz­ lerinden yanaklarına dökülen yaşlan üzüntü ile izle­ miştim. O sırada yanlanndaydım. Zaten benim Meh­ met A kifi ilk ve son defa görebilmemi de bu dostla- nm sağlamıştı. Mithat Cemal, beni refakatine ahp gö­ türdüğünde, bakıcısı şairimizin çorbasını içiriyordu. Fotoğraflannda gördüğümüz tok yüzü tamamen siv­ rilmiş, yanaklan çökmüştü. Fersiz gözlerle'bakıyor- du. İstiklal Marşı’nın ihtişamlı şiirini yazan Mehmet Akif, eti erimiş, bir iskelet gibiydi. Ama, ağır da olsa konuşuyordu ve ziyaretlerden çekinmiyordu. Biz, yü­ reğimizde onu görmenin ferahlığı, fakat hüzün dolu bir perişanlık içerisinde, Mithat Cemal’in refakatinde odasından ayrılmıştık.

yarin

:

(2)

IH, •

MEHMET AKİF

ı'H

Taha TOROS

• Atatürk, istiklal Marşı nın değiştirilmesi

isteğini geri çevirdi:

"Marşı Meclis

kabul etti, o

değiştirebilir"

%

İstiklal Marşı’nın Meclis’

te görüşülmesi sırasında

bazı milletvekilleri A kif

in şiirine m uhalefet etti

H 0 NLÜ Türk hatibi Hamdullah

U

Suphi (Tanrıöver) o yıllarda, Ankara hükümetinin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) idi.

Türkler için bir m illi marş lazımdı. Türk kahramanlığını, hamasetini ruhlarda titretebi­ lecek, m illi mücadele içeri­ sinde Türk ruhunu şahlandıracak bir marş... Bunun bir müsabaka ile tespiti düşünüldü. Kazanan güfteye mükâfat da verilecekti.

M illi marş için 724 başvuru yapıldı! Bun­ lardan ancak yedisi şöyle böyle, marş olma­ ya yakın, fakat zayıf nitelikte idi.

M illi marş yarışmasına — Parlamentoda Burdur M illetvekili olan— (Çanakkale şehit­ leri) gibi kahramanlık edebiyatımıza abide ka­ zandırmış olan şair Mehmet Akif katılmamış­ tı. Sebebi, kazanacak şiire para mükâfatı ve­ rilmesinden kaynaklanmaktaydı.

O günlerde vatani şiirleriyle parlayan bir genç şair vardı: Kemalettin Kâml(Kamu). Bu genç şa ird e şiirini, yarışmadan aynı neden­ lerle, geri aldı.

Para karşılığında ş iir yazılması, Mehmet A k if’in gönül asaletine yakışmıyordu.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı ve Yarışmayı yöneten Hamdullah Suphi Bey, Mehmet

Akif’e bir mektupla müracaat etti. Akif, kar­

şılığı olmadan, bu şiiri yazmayı üstlendi. An­ kara’da oturduğu “Tacettin DergâhT’na çekil­ di. Ruhunun derinliklerinden gelen heyecanla ilhamlarını perçinledi. Kalpleri şahlandıran bir uzun şiirle mücadele ruhunu yaşattı. Sonun­ da bu ilahi destanı Hamdullah Suphi’ye ver­ di. Milli Eğitim Bakanı şiir okumaktaki üstad- lığı ile bilinen ve A tatürk’ün tabiriyle bülbül sesi ile, Akif’in şiirini, Büyük M illet Meclisi kürsüsünden birvecd içerisinde okudu. Din­ leyenlerin kalp atışları, yankı yapar gibi her­ kesi heyecandan heyecana sürükledi ve tit ­ retti.

Bu güfte üzerine, Meclis’te 12 milletvekili konuşma yaptı. 11 milletvekili, yazılı teklifler­ de bulundular. Muhalefet edenlerin başında —bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen— Bolu Milletvekili Tunalı

Hilmi Bey vardı. Kütahya Milletvekili Besim Atalay da bir başka açıdan, Mehmet A kif’ in

şiirinin m illi marş olmasına karşı çıktı ve “si­

pariş üzerine marş yapılmaz” dedi. Çankırı

Milletvekili Hacı Teyfik ise, Akif’in bu şiirinin kürsüye nasıl çıktığına hayret ediyordu, ama yine de A kif’i tutuyordu.

Sonunda 12 Mart 1337 (1921) tarihinde, oy çoğunluğu ile, bugünkü İstiklal Marşı Mec­ lis kararı ile kabul edildi.

ÇEŞİTLİ BESTELER

istiklal Marşı’nın 4 bestesi yapıldı. Bugün­ kü (uzandırılmış şekli Osman Zeki Üngör’e (1880-1958) aittir. 1930’lardan bu yana söyle­ nen İstiklal Marşı Zeki Üngör’ün bestesidir. Ondan önce, Ali Rıfat Bey’in (1869-1935) mar­ şı söylenirdi. Ali Rıfat (Çağatay)’dan başka is­ tiklal Marşımız Ahmet Yekta Bey (1885-1950) tarafından da bestelenmiştir. Hatta Türk mu­ sikisi tarihinde en çok beste yapan Saadet­

tin Kaynak (1895-1961) bile, istiklal Marşı’nı

besteleyenler arasındaydı.

ATATÜRK’ÜN TUTUMU

Konu, A tatürk’ün sofrasında geçmişti.

İ l k b e s t e Cumhuriyetin ilanı yılında Cumhurbaşkanlığı orkestra şeti olan Ahmet Yekta Bey tarafından yapılan İstiklal Marşı’ nın ilk bestesine Doğu musikisi motifleri hâ­ kimdi. Kısa süre kullanıldıktan sonra Ali Rı­ fat Bey’in bestesi uygulanmaya başlandı...

Y a r ı ş m a y a g l r m e a i Milli marş yarış­ masına genç şair Kemalettin KSmi (Kamu) da katılmamıştı. Yanşmada kazanacak şaire para mükâfatı verilmesi, Mehmet Akif gibi Kema­ lettin Kâmi’yi de bu yarışmaya katılmaktan vazgeçlrdi.

Emekli Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959), daha Çanakkale savaşları sırasın­ da Mustafa Kemal’i tanımış, onunla röportaj yapmıştı. İstiklal Savaşı’ndan ve Cumhuriye­ tin ilanından sonra, Atatürk’ün maliyetinde görev aldı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekre­ teri oldu, aynı zamanda m illetvekili idi._.Aşa- ğıda anlatacağım konu, merhum Ruşen Ünay- dın’dan bir çayhanede Refik Halit Karay, Ab-

dülhak Şinasi Hisar, Kemal Salih Sel, Hüse­ yin Avni Şanda huzurunda dinlenilm iştir.

Çankaya'da bir akşam yemeği sırasında konu Mehmet Akif’e ve istiklal Marşı’na kay­ dırılmış. Mehmet Akif’in şapka giymemek için yurdu terkettiği, istiklal Marşı gibi m il­ lete heyecan veren bir şaheseri yazmış olan şairin, Müslümanlığı şekilde aradığı üzerin­ de durulmuş. Sofrada bulunan m illetvekille­ rinden biri, Mehmet Akif’i manen cezalandır­ mak düşüncesiyle olacak, İstiklal Marşı’nın değiştirilmesini Mustafa Kemal’e teklif etmiş. Atatürk şu karşılığı vermiş:

—“İstiklal Marşı, Büyük Millet Meclisi’- nin kararı ile kabul edilmiştir. Onu, ben de­ ğil, ancak Meclis değiştirebilir.”

Rahmetli Ruşen Eşrefin yorumuna göre, A tatürk’ün bu cevabı hem demokrasiye olan eğilimini, hem istiklal Marşı’na karşı olan be­ ğenisini ve sevgisini göstermesi bakımından ilginçtir. Yoksa Atatürk isteseydi, o sırada, İs­ tiklal M arşfnın d e ğ iştirilm e si’işten bile de­ ğildi.

İstiklal Marşı

1

nın üç bestecisi

Ahmet Yekta Bey Ali Rıfat Çağatay Zeki Üngbr

(3)

Ölümünün 50. yılında

istiklal Marşı şairi

MEHMET AKİF

IH

Taha toros

Mehmet Akif, Hakkı Tarık'a "Yemin ederek

söylüyorum” dedi ve ekledi:

"Atatürk

olmasa

bu zafer

kazanılmazdı"

0 Tevfik Fikret’ten sonra

maskı alınan ikinci şair

M ehm et Akif oldu

EH M ET Akif'in, Mısır’da

hastalığı ilerleyince, gözle­ rini anavatan topraklarında kapatmak üzere İstanbul'a dönüşü 1936 yılının Haziran ayına rastlar. Mehmet Akif bu seyahati vapurla yapmış­ tır. Çanakkale’den geçerken güverteye çıkıp Çanakkale şehitlerini seyretmiştir. Vapurun İstanbul’a girerken, ilk mina­ resinin görünüşünde, Mehmet Akif’in ağladı­ ğı kendisine refakat edenler tarafından söy­ lenmiştir.

O günlerde Atatürk, İstanbul’da ve Flor­ ya Deniz Köşkü’ndedir. Sohbetlerinde, akşam sofrasında zaman zaman gazeteci m illetve­ killerini de bulundurmaktadır. Basınımıza ve basın özgürlüklerine uzun süre hizmet vermiş olan Hakkı Tarık Us da, bir akşam bu davetli­ ler arasında hazır bulunmuştur.

A tatürk’ün sohbetlerinde, daha çok, gü­ nün konuları konuşulur. Aktüel olduğu için yıllardan sonra Mehmet Akif’in hasta olarak Mısır’dan yurda dönmesi ve hastaneye yatı­ rılması üzerinde konuşmalar yapılır.

Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi için Diyanet

işle ri’nin vaktiyle Mehmet Akif’i görevlendir­

diği, onun, yeni harflerin kabulü üzerine bu harflerle Kuran’ın bastırılmaması için tercü­ mesini vermediği, şapka giymemek için yur­ du terk ederek Mısır’a gittiği gibi konular, ko­ nuşmaların ana hatlarını oluşturur.

KURANIN MEALİ

Gazeteci Hakkı Tank Us, her konuyu de­ tayına kadar hesaplamasını bilen, çok tem­ kinli ve zeki bir kişidir. Hareketlerinde, görüş­ lerinde çok samimidir de. İnsancıl yönü, bir­ leştirici kabiliyeti olan ve kendine özgü na­ zik bir tutumu bulunan Hakkı Tarık Us, terte­ miz duygularla Atatürk’e de, istiklal Marşı şa­ irine de bir hizmette bulunabilmek eğilimi ile, bir gün sonra, hastanede Mehmet Akif’i ziya­ ret eder.

Hakkı Tarık, Mehmet A k if’teki koyu bir

iman, derin bir vicdan, kuvvetli bir vukuf ve coşkun bir lisanın “Kuran”ı mealen çevirisin­ de üstünlüğü sağlayacağını yakından bilmek­ tedir. Sıcak bir yaklaşımla Mehmet Akif’in hastanedeki odasında onunla uzun uzun ko­ nuşur. Konuyu açar. Florya’da Deniz Köş- kü’ndeki sohbette kendisinden ve Kuran ter­ cümesinden bahsedildiğini, bu tercümeyi gö­ rürse Atatürk'ün çok memnun olacağı izleni­ mini edindiğini söyler. Ayrıca A tatürk’ün, şaire karşı, kişisel bir gücenme taşımadığı­ nı, hatta yapacağı Kuran tercümesinin en ba­ şarılı bir eser olacağı kanaatine katıldığını, hastalığını da üzüntü ile karşıladığını anlatır. Ayrılırken de, “Atatürk’ün bu kadar içten ve

güzel bir arzusunun yerine gelmiş olduğunu görmekten sizin de zevk duyacağınızı umuyorum” der.

ATATÜRK VE ZAFER

Hakkı Tarık’ın bu sözünden Mehmet Akif

duygulanır. Fakat Kuran tercümesini Mısır’ da birisine verdiğini, onun da başka birine ve­ rip geri alamadığını, zaten bu tercümeyi de kendisinin beğenmediğini, inşallah sağlığı­ na kavuşursa yeniden tercüme edeceğini söyler. Mehmet Akif, bu nazik ziyaretten çok

Ünlü karikatürist Sedat Nuri, 1912 yılında, MehmetAkif’i böyle çizmişti.

memnun olur ve Hakkı Tarık’a Mustafa Ke­

mal ile ilg ili duygularını şöyle ifade eder: “Ben yemin etmem. Fakat işte yemin edi­ yorum; ben Millî Mücadele’de yanında bulun­ dum; yakından tanıdım. Vallahül’azim eğer Atatürk olmasaydı, bu zafer kazanılamazdı.”

Mithat Cemal, Kuran tercümesiyle ilg ili

olarak, Mehmet Akif’in görüşlerini şöyle yan­ sıtırdı:

“Kuran’ı tercüme etmek için, insan ya çok alim olmalı, ya da çok cahil.”

AKİF'İN MASKI

Mehmet A kif'in cenazesinde, üniversite

gençliği, Beyazıt Meydam’ndaTürk bayrağı­ na sardıkları istiklal Marşı şairinin tabutunu, arabayla değil, eller üstünde omuzlarını ve­ rerek Edirnekapı Mezarlığı’na kadar götürdü­ ler. Mezarı başında hep bir ağızdan söyledik­ leri İstiklal Marşı, o gün bambaşka bir hey­ bette idi.

Tabut toprağa verileceği sırada, ilginç bir olay oldu. Batı’daki meşhurların ve gelecek kuşaklara adlarını, eserlerini bırakanların masklarını almak, bir gelenek gibidir. Sanı­ yorum Türkiye’de bu alanda ilk maskı alınan, Şair Tevfik Fikret olmuştur. Şairlerimizin, şah­ sen de, sanata olan yatkınlığı malumdur. Fır­ çasını çok takdir ettiği ilk kadın ressamları­ mızdan Mihri Hanım, Tevfik Fikret’in kapanan gözleri üzerine kendisini atmış ve hüngür hüngür ağladıktan sonra, onun maskını al­ mıştır.

Mehmet A k if’in cenaze töreninde de, ta­

but toprağa verilirken, son anda düşünülen bu konu, oradaki din ve kültür adamlarının da tasvibi ile uygulamaya konuldu. Ünlü heykel­ tıraşımız ve dilinden, Mehmet A k if’ in atasö­ zü niteliğindeki beyitlerini, dörtlüklerini dü­ şürmeyen Ratip Âşır (Acudoğu - 1897-1957) kapağını açtığı tabutun içine alçılarla daldı. Usta elleri ile, ruhu başka bir âleme göçmüş olan, şairin süzgün ölü yüzünün maskını aldı.

.BİTTİ-İlk Mısır seyahati Mehmet Akif, 1908 Meşrutiyet inkılabı üzerine, Prens Abbas Ha­ lim Paşa'nın davetlisi olarak, M ısır’a g itti. Ehramlara yaptıkları develi gezintileri sırasında

alınan, ilginç, bir hatıra fotoğrafı. (Soldan sağa) Prens Abbas Halim, Mehmet Akif, emekli Bahriye Albayı Nuri, Ressam Halil Paşa, Samipaşazade Halim Bey, önde ayakta duran, pap­ yon kravatlı, Devlet Şûrası azasından Kadri.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sanırız bu tür müzik yapan­ ların İlklerinden biri de Fer­ di özbeğen, Özbeğen'in daha önce bir orkestrası vardı, onun la çeşitli lokallerde müzik yap

Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi, Kilikya Kuvayi Milliye Kumandanlığına Binbaşı Kemal Beyi tâyin, muavinliğine Osman Beyi terfik

[r]

Örneğin, büyük hava sistemleri olan siklonlar, kuzey yarıkürede saat yönünün tersinde, güney yarıküredeyse saat yönünde döner.. Yukarıda sö- zünü

When the current regulations and plans of Turkey about the evacuation planning, implementation of evacuation actions and evacuation time estimate studies during nuclear power

Üsküp Ģehrinde bulunan medreseler: Meddah Baba Medresesi, Ġsa Bey Medresesi, Yahya PaĢa Medresesi, Ġshakiye Medresesi, Atiye Binti YaĢar Medresesi, Hacı Ġsmail Ağa

" Esenboğa Katliamına Türk Ermenile­ rinin in fia li" başlıklı bir deklarasyon yayınlayan Patrik Şinork Kalustyan, deklarasyonunu açıklamadan önce

nu malumatı veren Şanızaae, ye- mek emrinden sonra bir gün te­ sad ü fe n Hâlet'EfenH{rtfri‘ bir1 Yeme­ ğinde bulunduğunu, çıkarılan ye­ meklerin vakıa yedi