Ölümünün _ _____ w * ¡ 1
i„«scn,n #
MEHMET AKİF
[il
Taha toros
Edebiyat tarihçisi İsmail Habip sevük'e göre
Biri "vaiz"
biri "biz"
iki Akif
^ A r u z denilen şiirdeki eski za-
man kalıbına sade ve konu
şulan Türkçe’yi bütün yu
muşaklığıyla oturtan Mehmet
Akif, bir çığırın yolunu açtı
S
AİR Mehmet Akif, 1873 yılında, Fatih’te, Sarıgüzel semtinde doğ du. Doğum tarihi, eski takvime göre 1290 yılma rastlar. Eski ede biyatımızda —aydın kişilerin— doğum, ölüm ve önemli olaylar la ilgili olarak kullandığı (eb-tm? ced) tarihine uygun düşebilme si için, babası tarafından “ Râkıf” adı verildi. Ancak,
öğrencilik yıllarında “ Râkıf” adı “ A k if’e dönüştü rüldü.
Mehmet A kif in babası, bir zamanlar Osmanlı ül kesi olan Amavutluk’un “ İpek” kasabasında doğan
Tahir Efendi’dir. Doğum yeri dolayısıyla kendisine kâh “ İpek H oca” , kâh “ İpekli H oca” denilmiştir. Yete
nekli bir din bilgini olan Tahir Efendi —o dönemin tanınmış diğer bir Tahir Efendisi’nden ayırt edilebil mesi için— Temiz Tahir Efendi olarak da tanınır. Akif in babasına bu sıfat, temizlikteki titizliğinden dolayı verilmiştir.
Mehmet Akif, tüm temel bilgilerini, Arapçayı ba basından öğrendi. Şür hevesini de ondan esinlendi. Bir şiirinin dip notunda, babasından şöyle söz eder:
“ Babam. Fatih müderrislerinden, İpekli Tahir Efendi merhumdur ki, benim, hem babam, hem ho- camdır. Ne bilirsem kendisinden öğrendim. Şürin ko lay anlaşılmasına, merhumun da rahmetle anılması na vesile olur diye şu haşiyeyi yazmaya mecbur ol dum .”
Mehmet A kif in annesi, Buhara taraflarından ge len ve İstanbul’a yerleşen bir ailedendi.
ŞANSSIZ BİR AİLE YUVASI
Medresedeki talebelerinden başka, dönemin kal burüstü aile çocuklarına da hususi hocalık yapan İpekli Tahir Efendi, 1887 yılında ölünce aile yükü, 14 ya şındaki Akif in omuzlarında kaldı. Aile reisinin bu er ken ölümünün getirdiği felaketin ardından, evlerinin bir yangın sonu kül oluşu, bu felaketi daha çok ağır laştırdı.
Mehmet Akif, eğitimi için değişik branşlar dene di. Sonunda, müspet ilimlerden sayılan, veterinerlik mesleğini seçti. 1893’te yatılı bulunduğu, Halkalı’da- ki Baytar Mektebi’ni bitirince, ilk mesleki görevüıe baş ladı.
Buharah olan annesi, A kifi, 1898 yılında İsmet
Hamm’la evlendirdi. 1944 yılında ölen İsmet Hanım’
dan, A kif in 6 çocuğu oldu. Çocuklarının ilk üçü kız, son üçü oğlandı.
İlk kızı Cemile Hanım, ünlü fikir adamı, din bil gini ve yazar Ömer Rıza Doğrul’un eşiydi. İkinci kızı
Feride Hanım, İstanbul tüccarlarından ve bir zaman
lar Ford acentesinin temsilcisi olan Muhittin Akçor ile evlendirildi. Üçüncü kızı —ve halen hayatta olan—
Suat Hanım ise, babasının meslek yolunu tutan bir
veterinerle evlendi.
Erkek çocuklarının ilki İbrahim Naim, 1.5 yaşın da iken öldü. Diğer oğulları Emin ile Tahir’di.
EDEBİYATA YÖNELİŞ
Mehmet Akif, mesleği ile ilgili çalışmalarını sür dürürken, eğilimli olduğu, şür denemelerine devam etti. Daha 14 yaşındayken, onda edebiyata karşı bir heves vardı. İlk şiirini 1895 yılında “ Resimli Gazete” de ya yınladı. “ Kuran'a Hitap” başlığını taşıyan bu şiir, eski edebiyat tarzının taklitçiliğini aşamıyordu. Akif, bu şiirlerinde, özellikle “ Muallim NacF’yi izleyen bir pa tika yokuşuydu. A kif in şiirde, “ A kif” olarak parla yışı, 1908 inkılabım izleyen yıllara rastlar.
Mehmet Akif, kendine özgü sade ve uzun manzu melerinde, hiç de “ edebiyat-ı cedide” cilere benzemez. O dönemde saf Türkçe ile şür yazan sonradan adı “ mil
li şair” e çıkan Mehmet Emin (Yurdakul) vardı. Da
ha çok (nazımj’hğı hâkim olan Mehmet Emin’in eser lerine göre, Mehmet Akifteki (şair)’lik daima üstün lük sağlamıştır. Aruz, onun elinde her şekle giren si hirli bir oyuncak olmuştur.
Evet, (aruz) denilen şiirdeki eski zaman kalıbına, sade ve konuşulan Türkçeyi bütün yumuşaklığı üe Meh met Akif oturtmuştu. O, bu edebi hüneri ile edebiyat tarihimizde örneği az görülen bir çığırın yolunu açtı. Bütün şiirleri, yerli malı idi. Şiirlerinin çoğunda
“ toplum” vardı ve “ halk” a inmişti. Bu suretle top
lumun ıstıraplarını, yaşantısını dile getiriyordu. Meh
il fasözü g i b i Mehmet Akif’in olgunluk
çağında yazdığı bir dörtlük, bugün de bir ata sözü gibi güncelliğini koruyor. Bu dörtlük şöyledir: "Geçmişten âdem ibret alırmış,ne
masal şey! /Beşbln senelik kıssa, yarım his se mi verdi? /Tarihi tekerrür diye tarif ediyor lar, /Hiç, ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi!"
met Akif kullandığı sade kelimelerle değil, bu kelime lerle kendine içtimai, milli ve dini nitelikteki konulan dile getirdiği için, Mehmet Akif oldu. Öte yandan, bazı uzun şiirlerinde, karşılıklı konuşma tarzını da ustaca işledi.
Toplumun dertleri üzerine eğilmiş ve yoksullann ıstıraplannı dile getirmişti. Çanakkale savaşlanndan kaynaklanan şiirleri ise, vatan ve iman ruhu ile dolu dur. Mehmet Akif in eserlerinin çoğu, uzun manzu melerden oluşur. Edebiyat uzmanlan bunlan başanlı birer nazım örneği olarak gösterirler.
Ünlü edip Süleyman Nazif. Mehmet Akifin “ ar- şıâlâ” dan ilham aldığım söyler.
İsmail Habip ki, Mehmet A kifi, taparcasına se
ven bir edebiyat tarihçisidir, ona göre, iki “ A k if’ var dır. Biri “ vaiz olan” , öteki “ biz olan” ... İmparator luk döneminde birinci Akif önde, İkincisi biraz arka daydı.
İstiklal Marşı ile 2. Akif öne geçti. İstiklal Marşı, o günlerde ne yalnız bir marş, ne yalnız bir güfte ve ne yalnız bir şiirdi. Her şeyin üstünde imanın nurunu dalgalandıran bir bayraktı.
AKİFİN İKİ PORTRESİ
Mehmet A kifin, biri maddi, diğeri manevi olmak üzere, iki türlü portresi vardır. Maddi diye nitelendir diğimiz dış görünümünün portresini, Çarlık Rusyası döneminin ressamlarından Feldman yapmıştır. Manevi diye değerlendirdiğimiz edebiyat tarihindeki ölmezli ğinin portresini de şair Mithat Cemal çizmiştir.
Rahmetle andığım dostum ve değerli hocam, ede biyat tarihi alanına yeni bir hava getiren İsmail Ha
bip Sevük, Mehmet A kifi üniversitedeyken tanımış
tır. Ama onunla yakın dostluğu, Kurtuluş Savaşı’mn Ankara’sında, “ Tacettin D ergâhf’ndaki gece sohbet lerinde pekişmiştir. A kifin şiirlerinde ilahi bir lezzet bulan ve bunu hitabeleri ile yazılarında yansıtan Mit hat Cemal ile İsmail Habip, A kifin son günlerindeki hastanedeki odasında onun gedikli ziyaretçilerinden- di. Mehmet A kifin dünyaya gözlerini kapadığı gün, bu iki ünlü edebiyatçımızın, birbirlerine sarılarak, göz lerinden yanaklarına dökülen yaşlan üzüntü ile izle miştim. O sırada yanlanndaydım. Zaten benim Meh met A kifi ilk ve son defa görebilmemi de bu dostla- nm sağlamıştı. Mithat Cemal, beni refakatine ahp gö türdüğünde, bakıcısı şairimizin çorbasını içiriyordu. Fotoğraflannda gördüğümüz tok yüzü tamamen siv rilmiş, yanaklan çökmüştü. Fersiz gözlerle'bakıyor- du. İstiklal Marşı’nın ihtişamlı şiirini yazan Mehmet Akif, eti erimiş, bir iskelet gibiydi. Ama, ağır da olsa konuşuyordu ve ziyaretlerden çekinmiyordu. Biz, yü reğimizde onu görmenin ferahlığı, fakat hüzün dolu bir perişanlık içerisinde, Mithat Cemal’in refakatinde odasından ayrılmıştık.
yarin
:
IH, •
MEHMET AKİF
ı'H
Taha TOROS
• Atatürk, istiklal Marşı nın değiştirilmesi
isteğini geri çevirdi:
"Marşı Meclis
kabul etti, o
değiştirebilir"
%
İstiklal Marşı’nın Meclis’
te görüşülmesi sırasında
bazı milletvekilleri A kif
in şiirine m uhalefet etti
H 0 NLÜ Türk hatibi Hamdullah
U
Suphi (Tanrıöver) o yıllarda, Ankara hükümetinin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) idi.Türkler için bir m illi marş lazımdı. Türk kahramanlığını, hamasetini ruhlarda titretebi lecek, m illi mücadele içeri sinde Türk ruhunu şahlandıracak bir marş... Bunun bir müsabaka ile tespiti düşünüldü. Kazanan güfteye mükâfat da verilecekti.
M illi marş için 724 başvuru yapıldı! Bun lardan ancak yedisi şöyle böyle, marş olma ya yakın, fakat zayıf nitelikte idi.
M illi marş yarışmasına — Parlamentoda Burdur M illetvekili olan— (Çanakkale şehit leri) gibi kahramanlık edebiyatımıza abide ka zandırmış olan şair Mehmet Akif katılmamış tı. Sebebi, kazanacak şiire para mükâfatı ve rilmesinden kaynaklanmaktaydı.
O günlerde vatani şiirleriyle parlayan bir genç şair vardı: Kemalettin Kâml(Kamu). Bu genç şa ird e şiirini, yarışmadan aynı neden lerle, geri aldı.
Para karşılığında ş iir yazılması, Mehmet A k if’in gönül asaletine yakışmıyordu.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı ve Yarışmayı yöneten Hamdullah Suphi Bey, Mehmet
Akif’e bir mektupla müracaat etti. Akif, kar
şılığı olmadan, bu şiiri yazmayı üstlendi. An kara’da oturduğu “Tacettin DergâhT’na çekil di. Ruhunun derinliklerinden gelen heyecanla ilhamlarını perçinledi. Kalpleri şahlandıran bir uzun şiirle mücadele ruhunu yaşattı. Sonun da bu ilahi destanı Hamdullah Suphi’ye ver di. Milli Eğitim Bakanı şiir okumaktaki üstad- lığı ile bilinen ve A tatürk’ün tabiriyle bülbül sesi ile, Akif’in şiirini, Büyük M illet Meclisi kürsüsünden birvecd içerisinde okudu. Din leyenlerin kalp atışları, yankı yapar gibi her kesi heyecandan heyecana sürükledi ve tit retti.
Bu güfte üzerine, Meclis’te 12 milletvekili konuşma yaptı. 11 milletvekili, yazılı teklifler de bulundular. Muhalefet edenlerin başında —bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen— Bolu Milletvekili Tunalı
Hilmi Bey vardı. Kütahya Milletvekili Besim Atalay da bir başka açıdan, Mehmet A kif’ in
şiirinin m illi marş olmasına karşı çıktı ve “si
pariş üzerine marş yapılmaz” dedi. Çankırı
Milletvekili Hacı Teyfik ise, Akif’in bu şiirinin kürsüye nasıl çıktığına hayret ediyordu, ama yine de A kif’i tutuyordu.
Sonunda 12 Mart 1337 (1921) tarihinde, oy çoğunluğu ile, bugünkü İstiklal Marşı Mec lis kararı ile kabul edildi.
ÇEŞİTLİ BESTELER
istiklal Marşı’nın 4 bestesi yapıldı. Bugün kü (uzandırılmış şekli Osman Zeki Üngör’e (1880-1958) aittir. 1930’lardan bu yana söyle nen İstiklal Marşı Zeki Üngör’ün bestesidir. Ondan önce, Ali Rıfat Bey’in (1869-1935) mar şı söylenirdi. Ali Rıfat (Çağatay)’dan başka is tiklal Marşımız Ahmet Yekta Bey (1885-1950) tarafından da bestelenmiştir. Hatta Türk mu sikisi tarihinde en çok beste yapan Saadet
tin Kaynak (1895-1961) bile, istiklal Marşı’nı
besteleyenler arasındaydı.
ATATÜRK’ÜN TUTUMU
Konu, A tatürk’ün sofrasında geçmişti.
İ l k b e s t e Cumhuriyetin ilanı yılında Cumhurbaşkanlığı orkestra şeti olan Ahmet Yekta Bey tarafından yapılan İstiklal Marşı’ nın ilk bestesine Doğu musikisi motifleri hâ kimdi. Kısa süre kullanıldıktan sonra Ali Rı fat Bey’in bestesi uygulanmaya başlandı...
Y a r ı ş m a y a g l r m e a i Milli marş yarış masına genç şair Kemalettin KSmi (Kamu) da katılmamıştı. Yanşmada kazanacak şaire para mükâfatı verilmesi, Mehmet Akif gibi Kema lettin Kâmi’yi de bu yarışmaya katılmaktan vazgeçlrdi.
Emekli Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959), daha Çanakkale savaşları sırasın da Mustafa Kemal’i tanımış, onunla röportaj yapmıştı. İstiklal Savaşı’ndan ve Cumhuriye tin ilanından sonra, Atatürk’ün maliyetinde görev aldı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekre teri oldu, aynı zamanda m illetvekili idi._.Aşa- ğıda anlatacağım konu, merhum Ruşen Ünay- dın’dan bir çayhanede Refik Halit Karay, Ab-
dülhak Şinasi Hisar, Kemal Salih Sel, Hüse yin Avni Şanda huzurunda dinlenilm iştir.
Çankaya'da bir akşam yemeği sırasında konu Mehmet Akif’e ve istiklal Marşı’na kay dırılmış. Mehmet Akif’in şapka giymemek için yurdu terkettiği, istiklal Marşı gibi m il lete heyecan veren bir şaheseri yazmış olan şairin, Müslümanlığı şekilde aradığı üzerin de durulmuş. Sofrada bulunan m illetvekille rinden biri, Mehmet Akif’i manen cezalandır mak düşüncesiyle olacak, İstiklal Marşı’nın değiştirilmesini Mustafa Kemal’e teklif etmiş. Atatürk şu karşılığı vermiş:
—“İstiklal Marşı, Büyük Millet Meclisi’- nin kararı ile kabul edilmiştir. Onu, ben de ğil, ancak Meclis değiştirebilir.”
Rahmetli Ruşen Eşrefin yorumuna göre, A tatürk’ün bu cevabı hem demokrasiye olan eğilimini, hem istiklal Marşı’na karşı olan be ğenisini ve sevgisini göstermesi bakımından ilginçtir. Yoksa Atatürk isteseydi, o sırada, İs tiklal M arşfnın d e ğ iştirilm e si’işten bile de ğildi.
İstiklal Marşı
1
nın üç bestecisi
Ahmet Yekta Bey Ali Rıfat Çağatay Zeki Üngbr
Ölümünün 50. yılında
istiklal Marşı şairi
MEHMET AKİF
IH
Taha toros
Mehmet Akif, Hakkı Tarık'a "Yemin ederek
söylüyorum” dedi ve ekledi:
"Atatürk
olmasa
bu zafer
kazanılmazdı"
0 Tevfik Fikret’ten sonra
maskı alınan ikinci şair
M ehm et Akif oldu
EH M ET Akif'in, Mısır’da
hastalığı ilerleyince, gözle rini anavatan topraklarında kapatmak üzere İstanbul'a dönüşü 1936 yılının Haziran ayına rastlar. Mehmet Akif bu seyahati vapurla yapmış tır. Çanakkale’den geçerken güverteye çıkıp Çanakkale şehitlerini seyretmiştir. Vapurun İstanbul’a girerken, ilk mina resinin görünüşünde, Mehmet Akif’in ağladı ğı kendisine refakat edenler tarafından söy lenmiştir.
O günlerde Atatürk, İstanbul’da ve Flor ya Deniz Köşkü’ndedir. Sohbetlerinde, akşam sofrasında zaman zaman gazeteci m illetve killerini de bulundurmaktadır. Basınımıza ve basın özgürlüklerine uzun süre hizmet vermiş olan Hakkı Tarık Us da, bir akşam bu davetli ler arasında hazır bulunmuştur.
A tatürk’ün sohbetlerinde, daha çok, gü nün konuları konuşulur. Aktüel olduğu için yıllardan sonra Mehmet Akif’in hasta olarak Mısır’dan yurda dönmesi ve hastaneye yatı rılması üzerinde konuşmalar yapılır.
Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi için Diyanet
işle ri’nin vaktiyle Mehmet Akif’i görevlendir
diği, onun, yeni harflerin kabulü üzerine bu harflerle Kuran’ın bastırılmaması için tercü mesini vermediği, şapka giymemek için yur du terk ederek Mısır’a gittiği gibi konular, ko nuşmaların ana hatlarını oluşturur.
KURANIN MEALİ
Gazeteci Hakkı Tank Us, her konuyu de tayına kadar hesaplamasını bilen, çok tem kinli ve zeki bir kişidir. Hareketlerinde, görüş lerinde çok samimidir de. İnsancıl yönü, bir leştirici kabiliyeti olan ve kendine özgü na zik bir tutumu bulunan Hakkı Tarık Us, terte miz duygularla Atatürk’e de, istiklal Marşı şa irine de bir hizmette bulunabilmek eğilimi ile, bir gün sonra, hastanede Mehmet Akif’i ziya ret eder.
Hakkı Tarık, Mehmet A k if’teki koyu bir
iman, derin bir vicdan, kuvvetli bir vukuf ve coşkun bir lisanın “Kuran”ı mealen çevirisin de üstünlüğü sağlayacağını yakından bilmek tedir. Sıcak bir yaklaşımla Mehmet Akif’in hastanedeki odasında onunla uzun uzun ko nuşur. Konuyu açar. Florya’da Deniz Köş- kü’ndeki sohbette kendisinden ve Kuran ter cümesinden bahsedildiğini, bu tercümeyi gö rürse Atatürk'ün çok memnun olacağı izleni mini edindiğini söyler. Ayrıca A tatürk’ün, şaire karşı, kişisel bir gücenme taşımadığı nı, hatta yapacağı Kuran tercümesinin en ba şarılı bir eser olacağı kanaatine katıldığını, hastalığını da üzüntü ile karşıladığını anlatır. Ayrılırken de, “Atatürk’ün bu kadar içten ve
güzel bir arzusunun yerine gelmiş olduğunu görmekten sizin de zevk duyacağınızı umuyorum” der.
ATATÜRK VE ZAFER
Hakkı Tarık’ın bu sözünden Mehmet Akif
duygulanır. Fakat Kuran tercümesini Mısır’ da birisine verdiğini, onun da başka birine ve rip geri alamadığını, zaten bu tercümeyi de kendisinin beğenmediğini, inşallah sağlığı na kavuşursa yeniden tercüme edeceğini söyler. Mehmet Akif, bu nazik ziyaretten çok
Ünlü karikatürist Sedat Nuri, 1912 yılında, MehmetAkif’i böyle çizmişti.
memnun olur ve Hakkı Tarık’a Mustafa Ke
mal ile ilg ili duygularını şöyle ifade eder: “Ben yemin etmem. Fakat işte yemin edi yorum; ben Millî Mücadele’de yanında bulun dum; yakından tanıdım. Vallahül’azim eğer Atatürk olmasaydı, bu zafer kazanılamazdı.”
Mithat Cemal, Kuran tercümesiyle ilg ili
olarak, Mehmet Akif’in görüşlerini şöyle yan sıtırdı:
“Kuran’ı tercüme etmek için, insan ya çok alim olmalı, ya da çok cahil.”
AKİF'İN MASKI
Mehmet A kif'in cenazesinde, üniversite
gençliği, Beyazıt Meydam’ndaTürk bayrağı na sardıkları istiklal Marşı şairinin tabutunu, arabayla değil, eller üstünde omuzlarını ve rerek Edirnekapı Mezarlığı’na kadar götürdü ler. Mezarı başında hep bir ağızdan söyledik leri İstiklal Marşı, o gün bambaşka bir hey bette idi.
Tabut toprağa verileceği sırada, ilginç bir olay oldu. Batı’daki meşhurların ve gelecek kuşaklara adlarını, eserlerini bırakanların masklarını almak, bir gelenek gibidir. Sanı yorum Türkiye’de bu alanda ilk maskı alınan, Şair Tevfik Fikret olmuştur. Şairlerimizin, şah sen de, sanata olan yatkınlığı malumdur. Fır çasını çok takdir ettiği ilk kadın ressamları mızdan Mihri Hanım, Tevfik Fikret’in kapanan gözleri üzerine kendisini atmış ve hüngür hüngür ağladıktan sonra, onun maskını al mıştır.
Mehmet A k if’in cenaze töreninde de, ta
but toprağa verilirken, son anda düşünülen bu konu, oradaki din ve kültür adamlarının da tasvibi ile uygulamaya konuldu. Ünlü heykel tıraşımız ve dilinden, Mehmet A k if’ in atasö zü niteliğindeki beyitlerini, dörtlüklerini dü şürmeyen Ratip Âşır (Acudoğu - 1897-1957) kapağını açtığı tabutun içine alçılarla daldı. Usta elleri ile, ruhu başka bir âleme göçmüş olan, şairin süzgün ölü yüzünün maskını aldı.
.BİTTİ-İlk Mısır seyahati Mehmet Akif, 1908 Meşrutiyet inkılabı üzerine, Prens Abbas Ha lim Paşa'nın davetlisi olarak, M ısır’a g itti. Ehramlara yaptıkları develi gezintileri sırasında
alınan, ilginç, bir hatıra fotoğrafı. (Soldan sağa) Prens Abbas Halim, Mehmet Akif, emekli Bahriye Albayı Nuri, Ressam Halil Paşa, Samipaşazade Halim Bey, önde ayakta duran, pap yon kravatlı, Devlet Şûrası azasından Kadri.