• Sonuç bulunamadı

İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Meşrutiyet ilanı ve menfadan dönüş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Meşrutiyet ilanı ve menfadan dönüş"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Meşrutiyet

menfadan

ilânı ve

dönüş

İttihatçılar, Sabahattin Bey aleyhine, kendisi Avrupada

iken yaptıkları gizli ve aşikâr neşriyata devam ederek

havayı bulandırıyorlardı....

— 20 —

1907 senesinin eylül ayında «Hür­ riyet» ve «Terakki ve İttihat» Ce­ miyetleri arasında bir anlaşma ol­ muştur ve bu iki cemiyet birleşmiş­ tir.

Jön TUrklerin Selânik merkezi

¡Terakki ve İttihat» Cemiyeti ile vu- kubulan anlaşmadan sonra faaliyeti­ ni arttırmıştır Az zamanda çok ge- nişliyen ve her tarafa kol budak sa­ lan «OsmanlI Hürriyet - Terakki ve İttihat Cemiyeti» ne intisap eden genç zabitler arasında umumî bir hal almıştı. Niyazi Beyin dağa çıkması, Şemsi Paşanm Atıf Bey tarafından öldürülmesi vakalarından sonra; Ma­ nastırdaki askeri kıtalar, Niyazi Bey kuvvetlerine karşı harekete geçme­ yince saray telâşa düşmüş ve muh­ telif mıntakalardan çekilen telgraf­ ların tazyiki altında Sultan Abdül- hamit 24.7.1908 tarihinde resmen meşrutiyetin iadesine ve ilânına mu­ vafakat göstermiştir.

Meşrutiyetin ilânından sonra.. Meşrutiyetin ilânı her tarafta ve her sınıf halk tabakalarında büyük bir sevinç uyandırmış, günlerce sü­ ren gösteri ve törenlerle kutlanmış­ tı. Fakat bu umumî heyecan çok sür­ medi. Meşrutiyete edilen sadakat ye minlerine ve âfakı çınlatan «hürri­ yet» ve «müsavat» feryatlarına rağ­ men, pek kısa bir zamanda anlaşıldı ki iktidarı ellerine alanların mem­ leket idaresinde bir yenilik yarat­ mağa ne niyetleri vardı, ne de ikti­ darları. İnkılâp sadece şekilde kal­ mıştı.

Meşrutiyetin hemen ilk günlerin­ de Selânik merkezi kısmen İstanbu- la nakledilmiş ve hükümeti mura­ kabe altına almıştı.

Meşrutiyet ve Avrupa devletleri Meşrutiyetin ilânı üzerine Avrupa­ da Türkiyeye karşı o kadar büyük bir sempati doğmuştu ki ilk hamle­ de Makedonyaya yerleşmiş bulunan

adli murakabenin kaldırılmasına

bile büyük devletler müştereken mu vafakat göstermişlerdir. Rus hükü­ meti bile 7.8.1908 tarihinde dev­ letlere verdiği bir muhtırada, yeni duruma karşı güvensizlik sayılabile­ cek her türlü teşebbüsten sakınmış olmak için Türkiyede ıslahat tale­ binde bulunmaktan sarfı nazar etti­ ğini bildirmişti. İngiltere Hariciye Nazırı Sir Edvard Grey de; İstan- buldaki büyük elçiliğine verdiği ta­ limatta şöyle diyordu:

«... Genç Türklerin acele etmeme­ leri» ve teenni ile hareket eyleme­ leri lâzımdır. İlk iş hükümeti na­ muslu ve muktedir ellere geçirmek­ tir. öb ü r işler bunun arkasından ge­ lir. Genç Türkleri teşvik için eliniz­ den geleni yapınız ve dilekler ileri sürerek onlara güçlükler çıkarmak­ tan çekininiz.»

Fransızlar ise Jön Türklerin Fran­ sız kültürünü benimsemiş olmaları dolayısile Türkiyede Fransız mâne­ vi nüfuzunun artacağı ve Osmanlı İmparatorluğu dağılmazsa iktisadi menfaatlerinin daha iyi korunacağı emniyesiyle, Meşrutiyetin ilânından fazlasile memnundu.

İşte ilk günlerin intibaı bu kadar lehimizde idi.

Menfalardan avdet safhaları Meşrutiyetin ilânı sırasında men­ fa ve mahkûmlar birer birer yuva­ larına dönmüş ve Jön Türkler de yurtlarına avdet etmişlerdi.

Prens Sabahattin Bey, Meşrutiye­ tin tahkim ve takviyesi için ilk gün­ lerde arkadaşlarım seferber eylemiş ve memleketin muhtelif mmtakala- rina propaganda sej'ahatine çıkar­ mıştı.

Doktor Nihat Reşat ve Murat Bey le Edirne tarikile îstanbula; Fazlı, Mahir Sait ve Tevfik Beyler de İz- mire gitmişlerdi. Fakat Doktor Nâ­ zım Bey vapurdan İzmire çıkan, Pa- risten tanıdığı bu mücadele arkadaş­ larını tevkif ettirmiştir. Hattâ vak- tile «Teşebbüsü Şahsî ve Ademi Mer keziyet» grupu namına îzmirde teş­ kilât kuran gençler de birer birer hapsedilmişlerdi. Maksat, Pfens Sa­ bahattin Beyin faaliyetini sekteye uğratmak ve muvaffakiyetini balta­ lamaktı. Bu yolsuz hareket, mahza fırka rekabet ve husumeti ile Meş­ rutiyet devrinin reva gördüğü ilk haksızlıklardandır.

Muvakkat bir anlaşma Bununla beraber az bir müddet sonra, henüz Pariste bulunan Prens Sabahattin Bey ve diğer Jön Türkler arasında yapılan görüşmeler netice­ si bu gibi çirkinlikler muvakkaten durdurulmuş ve müşterek mesaî tar ■ kabul edilmiştir ve bu karar Meş­

rutiyetin ilânında İstanbulda teşek­ kül eden «Teşebbüsü Şahsî ve Ade­ mi Merkeziyet» şubesile «İttihat ve Terakki» merkezi arasında da tasvip olunmuştu. Fakat bu anlaşma, uzun sürmemiş ve ilk fırsatta ihlâl edili­ vermiş ve yeniden tedhiş siyasetine başvurulmuştur.

Prens Sabahattinin dönüşü Prens Sabahattin Bey, pederinin tabutu beraberinde olduğu halde, Marsilyadan İstanbula hareketle İz­ mire uğradığı zaman, Doktor Nâzım Beyin arzusu hilâfına, halk kendisi­ ne karşı fevkalâde tezahüratta bu­ lunmuş ve bu gurbetzede prense, yıllarca çektiği âlâm ve ekdarm mu­ kabil zevkini bir nebze tattırmıştır.

21 Ağustos 1324 tarihinde İstan­ bula muvasalatı ise, emsaline ender tesadüf edilir umumî bir heyecana ve coşkun bir galeyana sebep olmuş­ tu.

Ben, Prens Sabahattin Beyi İstan­ bula muvasalatından az bir müddet sonra Kuruçeşmedeki yalısında, Top­ hane zindanından yeni çıktığım sı­ ralarda tanımıştım.

«Ahrar Fırkası» mu teşekkülü Prens Sabahattin Beyin Selânik ve Manastıra yaptığı seyahat sıra­ sında 24 eylül 324 tarihinde İstan­ bulda Abrar Fırkası kurulmuştu.

Ahrar Fırkasının programı, Os­ manlılığı kavrar bir zihniyetle ha­ zırlanmış ve bir dereceye kadar Sa­ bahattin Beyin fikirlerine müzahir bulunmuştu. Esasen müessislerden bazıları Prensin Paris arkadaşları ve fikrinin mürevvici idi. Şu kadar var ki kendisi bu fırkaya intisap etmiş değildi.

İntihabat esnasında aîttihat ve Te­ rakki» merkezi umumisinin aldığı tedbirlerle bu fırka namzetleri ka­ tiyen kazanamamış ve bir mebus hi­ le çıkarmağa imkân bulamamışlar­ dı. İttihatçılar, o kadar tazyik ve Şiddet göstermişler ve muhalifler hakkında o kadar ağır ithamlar ileri sürmüşlerdi ki müntehibi saniler, Ahrar Fırkası namzetlerine rey ver­ mekten çekinmişler ve vatan hıya­ neti ile itham edilmekten korkmuş­ lardır.

Tabiî hükümet idaresi tamamen İttihaçılar eline geçmiş ve idare me­ kanizmasını istedikleri gibi tedvire meydan bulmuşlardı. Bilhassa Hüse­ yin Cahid Beyin kuvvetli kalemi, muhalefete karşı halkı dalâlete sev- kediyordu. Halbuki muhalefeti tem­ sil edenlerin bir kısmı, uzun seneler Avrupada Sultan Abdülhamit istib­ dadı ile mücadele etmiş fedakârlar­ dandı. İstedikleri ise bozuk idare şekli yerine, asri zihniyete uygun, Osmanlı camiasını tatmin edici yeni bir idare sistemi kurulmasından iba­ retti.

Neşriyat dedikoduları Matbuatta en ziyade rol oynayan dedikodu icat eden gazeteler «Ta- nin» ve «Şûrayı Ümmet» gazeteleri idi. «Şûrayı Ümmet» gazetesi, Dok­ tor Bahsettin Şakir Beye aitti. Av* rupadaki neşriyat tatile uğradıktan Sonra, gazetesini İstanbula naklet- mişti. Kendisi veliaht Yusuf İzzettin Efendinin bendekâmndandır.

Sultan Abdülhamit; oğlu Burha- nettin Efendiyi Veliaht yapmak is­ tediği sırada, bu tasavvura aleyhtar bir cephe almak ve veliaht Yusuf İzzettin Efendi lehine propaganda

yapmak maksadile Avrupaya kaç­

mıştı. Bu vadideki faaliyetleri «İnkı­ lâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki» isimli eserimizde mevcuttur.

Bu zat, Avrupada iken Prens Sa­ bahattin Bey aleyhine gizli ve âşi- kâr yaptığı neşriyata, şimdi İstan­ bulda devam ediyor ve havayı bu­ landırıyordu. Kullandığı silâh da bermutat «ademi merkeziyet» tâbiri, şu veya bu zümreye istiklâl verdi­ receği efsanosi idi.

Sabahattin Beyin «ademi merke­ ziyet» hakkında İstanbul matbuatın­ da ve konferanslarında verdiği iza­ hata zâhiı-en inanmış görünmesine rağmen; lüzum hâsıl oldukça muzır propagandalar yaratmaktan zevk du yuyordu. Ayni zamanda hıristiyan e- kalliyetlere hücum fırsatım fevtet- miyor, Arnavut ve Araplara ayrı­ lık fikirleri isnadından geri durmu­ yordu. Bu suretle umumî efkâr ka­ rarsız bir şekil almış ve unsurlar a- rasmda emniyetsizlik, şüphe ve te­ reddüt aslî bir duygu haline getiril­

mişti.

Hüseyin Cahid Bey de kötü tel kinler vermekte ve hatıra gelmez i cat ve ithamlarla Prens. Sabahattir Beyi ve Ahrar Fırkasını hırpalamak ta ondan geri kalmıyordu ve bıı gib hücumlarla yukarıda da işaret etti ğimiz gibi - müntehibi sanilerin «İt tihat ve Terakki» Cemiyetine rej vermeleri temin edilmek isteniliyor­ du.

«Ademi merkeziyet» ne idi? Gurbette babasının ölümüne, Sul­ tan Abdülhamid sarayında annesinin mahpusiyetine katlanan ve bu acı ahvale rağmen milletinin selâmeti için uzun seneler memleket müca­ delesine ömrünü vakfeden Prens Sa­ bahattin Beyin, Hüseyin Cahid Be­ yin öyle tarizlerine muhatap olup olamıyacağını karilerimin takdirine bırakıyorum. Ancak korkulan akıbe­ tin; İttihat ve Terakki rüesasmca takip edilen sakîm siyaset yüzünden, maalesef vücut bulduğunu, 6 cenne- tâsâ adaların Yunanlılara intikal eylediğini ve buna ise idare işlerine

hiç karışmıyan Prens Sabahattin

Bey değil, onun makul ve mantıkî görüş ve ihtarlarına kıymet vern i­ yen Meşrutiyet kahramanlarının se­ bep olduğunu, kalbim kan ağlıyarak burada işaret etmekten kendimi a- lamıyacağım.

«Ademi merkeziyet» programı al­ tında muhtariyeti idareye asla taraf­ tar olmadığını her fırsatta tasrih e- den Prens Sabahattin Bey, Avru- , pada yalnız hıristiyan ekalliyetlerin müdafaa ve himaye edildiklerine ka-;, naat getirince daha 2 Kânunusani j 1907 tarihinde Times gazetesinde «Şark meselesinin esaslı bir surette I; halli» unvanlı neşrettiği bir muhtı-

j

rada:

«Osmanlı lııristiyanları, her yer­ de Müslüman vatandaşlarına nisbet- le ekalliyette kaldıklarından, istiklâl dâvasında bulunamazlar. Hükümeti müstebide yerine meşrutiyeti kur­ mağa ve ıslahatın umum vatana teş­ miline çalışmak onların da menafii milliyeleri icabatındandır, Müslü­ man ve hıristiyanları mukateleye sev keden, yalnız din ve unsur ayrılık­ ları değildir. Aşiret ve kabile reka­ betleri de İslâmları birbirine düşür­ mekte ve ziraate alışkanlhk sayesin­ de sulhperver ve sakin bir hayat ya­ şayan Türklerde bazı Arap ve Kürt aşiretlerinin tecavüzünden mütees­ sir olmaktadırlar. Binaenaleyh müs­ tebit hükümet ıskaf edildiği, İçtimaî ıslahata başlandığı ve bilhassa Av rupa devletlerinin «Osmanlı toprak­ ları OsmanlIlarındır» düsturunu ka­ bul ve ilân ettikleri gün her şey in' tizama girecek ve bütün unsurlar refah ve saadete kavuşacaktır.» di yordu.

Esasen Prens Sabahattin Bey na­ zarında meşrutiyet, meclisi mebu- san vasıtasile teftiş hakkının mer­ kezde tesisi demek ise «ademi mer keziyet» de umumî meclisler delâ letile ayni hakkın vilâyetlere teşmi­ linden başka bir mâna ifade etmi­ yordu.

Sabahattin Beyin «Ademi merke­ ziyet» ile istediği; Mithat Paşa «Ka­ nunu Esasbsinin 108 inci maddesin­ de mezkûr «Tevsii mezuniyet* e tev­ fikan vezaifin tamim ve taksimi i- di. Yani «ademi merkeziyet» tâbi­ rinden maksadı «tevsii mezuniyet» den başka bir şey değildi. Her fır­ satla verdiği izahata rağmen de si­ yasî rakipleri kendisine hücumdan bir türlü vazgeçemiyorlar ve daima yeni iftiralar icat ediyorlardı.

Lâkin; her ne taraftan yoklasa- nız, Prens Sabahattin Beye atfedi­ len fena fikirler, tamamen hayalî ve vâkıalarla taban tabana zıddır. Bununla beraber; kendisi Yemen, Selânik veya Erzurum ahalisinin ma işet tarzları arasında büyük farklar mevcut olduğuna kani bulunuyor ve «ihtlyacatı mahalliyeyi idrâk edecek İstanbulda yaşayan memurlar de­ ğil, oralarda sakin bulunanlardır.» diyor. İşte bu sebeple de umumî meclislere ehemmiyet verilmesini diliyordu. Buna «ademi merkeziyet» denilmesinde veya «Tevsii mezuni­ yet» adı verilmesinde, onca bir mah­ zur yoktu. Biri fransızca tâbirin ter­ cümesinden, diğeri tefsirinden başka şey değildir.

'-¿ •ik a s ı v u r ) :

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

0 1 5 8 3 3 5 6 0 1 0 * * o

Referanslar

Benzer Belgeler

Glokomatöz süreçte hasarlandığı bilinen ve günümüzde OKT ile objektif olarak tespit edilebilen RSLT kalınlık ölçümleri Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda

Buna göre, ikili isimlendirmenin tüm dillerdeki ortak kullanımının kendisine bağlantılanması nedeniyle Carl Linnaeus in- sanlık tarihinin en etkili ismi olarak liste

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor

Bunu anlamak, görmek çok yararlıdır.» Sayın Akbal, yıllardan beri bizi bir .yerlere İtmeye ya da çekme­ ye çalışanlara alıştık artık.. Cehov

Sak kül den kay nak lan dı ğı ka bul edil miş olan ves ti - bü ler uya rıl mış myo je nik po tan si yel ler (VEMP) gü rül - tü nün sak kül üze rin de ki et ki le ri ni de

Ve Ay­ dınlanma Bilgesi'nin dünyamıza bakışlarını yansıtan "köşe yazısı/ denemelerinden ör­ nekler sunarak.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Trakeal nörofibrom (TN), yavaş büyüyen, klinik, radyolojik ve makroskobik olarak trakeanın malign tümörleri ile karışabilen benign bir tümördür.. Soliter nörofibromların