________________
IÜRK EVİNİ KORUYALIM
Y. Mimar Prof. Dr. Sedad H. ELDEM
Fotoğraflar : Y. Mimar Prof. Muhteşem GİRAY
H
enüz yeni keşfetmeye başladığımız Türk evi. M illî Kültürümüzün son suz zenginlikler taşıyan bir hazînesidir. Türk evi bundan, 20 - 30 sene ev veline kadar birkaç kurum ve ya şahıs dışında milletçe tü müyle bilinmeyen, hatta inkâr edilen bir konu idi. Şimdi ve öncelikle perlodik sanat ya yınları yapan bazı kurumlar sayesinde bu konuya sık sık temas edilmekte, Türk evinin bilinmeyen güzellikleri göz önüne serilmektedir. «Sanat Dünyamız»da sık sık bu konu ya temas edilmiş ve güzel gö rünüşleri yayınlanmıştır. An cak bu kadarı da kâfi gelme mektedir. Gün geçtikçe güze lim evler, bulundukları sokak, mahalle ile ortadan kalkmak ta ve yerlerini o korkunç be ton yığınlarına terketmekte- dirler. Her memlekette şehir lerin yenilenmeleri, ve zaman ile veçhelerini değiştirmeleri olağan şeydir. Yeter ki, söz konusu şehir, tarihî ve estetik bir özellik taşımasın O tak dirde bu seneler süresince olan hissedilmez yenilenme de önlenmiş ve kent olduğu şekilde durdurulmuştur. Bu kadarını havalimizde bile ümit etmeye cesaret etmeden şu soruyu ortaya atmaktan ken dimi alamıyorum. Niçin başka medenî memleketlerden bu kadar farklı bir tutumumuz var? Niçin şehirlerimizin gü zelliğini acımadan feda ediyo ruz? Denebilir ki şehirlerimiz de herhangi bir ilerleme ve modernleşmeyi prensip itiba riyle önlememiz mi lâzım? Türk şehirleri hiç de normal bir şekilde modernleşmeye cek midir?İşte bu soruya verdiğimiz olumlu cevapta ilk yanılmaya uğruyoruz. Aslında modern zannettiğimiz ve mevcut kıy metleri uğruna feda ettiğimiz uygulama hiç de modern de ğildir.
En ilkel bir anlayışın tezahü ründen başka bir şey değildir. Bugün her Anadolu şehri artık bir ötekinin aynı olmaya yüz tutmuştur. Kara yolundan ge lirken, ilk görünüş gelişigüzel bir kamyon ve otomobil yığın tısı, parçası ve tamirci dük kânları. Şehrin merkezine doğru tamamiyle karakterini yitirmiş betondan bir çarşı. Evler, sokaklar, yüksek apart manların istilâsına uğramış, camilerin çoğu tamirle mas kara haline sokulmuş, yenile ri ise zaten birer ucube, fakat sayıları sonsuz. İnsan bu manzaralar karşısında ürkü yor ve kendi kendine sormak tan alamıyor. Bu binaları, bu ruhsuz korkunç sokakları kim yapıyor? Her köşebaşında, yeni bir mimari mektebi olan bu memlekette, yetişen on bine yakın mimar ve şehirci nerede? İzlerini görmek ka bil değil... Bütün Anadolu şe hirlerinin uğradığı mimari fe lâket, daha Ankara’nın ilk imar senelerinden başlar. O zaman kübik mimari köşe ve yırtık pencereleri yarattı. Şimdi her eski evin o güzelim pencere sıraları bozularak, ortalarına bir yırtık gibi tek bir yayvan pencere yerleşti rilmektedir. Bu da korunan binaların başına gelenen en hafifi. Evler bu şekilde mima rî kıyıma uğrarken, doğa da kendi halinde bırakılmıyor. Kamyon, buldozer, greyder, aftık toprağın, toprak örtüsü bitkilerinin karşı gelemiyece- ği kuvvetlerdir. Büyük şehir lerden yayılmak üzere doğa tahribatı yaygın bir şekilde artmaktadır. Güzelim vatanı mız bu tecavüzlere uğrarken, şurada burada, henüz doku nulmamış, henüz bozulmamış yerler, binalar görünce İçimiz rahat ediyor. Onlardan neşet eden huzur ve güzelliğe sığı nacağımız geliyor.
Burada takdim ettiğimiz bir kaç vatan örneği, Anadolu'nun çeşitli yerlerine serpiştirilmiş durumdadır. Bunlar vatanın öz unsurlarından olan evlere ait tir. Bu evlerden kabil olduğu kadar harab olmamış, yürek ler acısı bir viraneye dönüş memiş olanlarını seçtik. Onunla yetinmeyerek, hatta yeni yapılmış kadar mamur ve bakımlı olmalarına da itina ettik. Türk evi denince İllâki yamru yumru sokaklara eğil miş cumbalarıyla ha yıkıldı ha yıkılacak değil, dimdik du ranlarını seçtik. Burada bu evlerin güzelliğinin pitoresk ve eskiliğinde değil, öz mi mari ve karakterlerinde oldu ğunu göstermeğe çalıştık.
Verdiğimiz örneklerde müşte rek tarafları, tahtaları boya sız, duvarların beyaz badana olmasıdır. Tahta kendi tabiî halinde bırakılmış, zamanla koyulaşmıştır. Badana ise za man zaman tekrarlanmak su retiyle tazelenmiş ve beyaz lığını korumuştur. Elde edilen armoni büyük bir sadelik için dedir. Köşede bucakta, trafik ve imardan uzakta, üzerinde titrememiz gereken Türk evi nin bozulmamış son örnekle ri arasında birbirinden uzak ve aynı malzeme ve ton ka rakterinde birkaç örnek seç tik. Biri Muğla, İkincisi Saf ranbolu, üçüncüsü de Tokat. Muğla, ufak şehirlerimiz ara sında belki en çok özel karak terini koruyabilmişlerden bi ridir. Keşke Safranbolu gibi ilgi çekebilse de, kötü ellere ve kötü bir akibete düşmek ten korunsa. Muğla evlerinde genellikle renk yoktur. Tahta tabiî tonunda bırakılm ıştır. Mükerrer yangınlar nedeniyle evlerin çoğu geçen yüzyıldan kalmadır. Böyle olmakla be raber, görütüleri, Ege’nin tat lı havasına yakışır şekilde çok sevimli ve çekicidir. Çe kici tarafları gerçek insanı içeriye davet eder evleri bah çe tarafından kuşatan revak larıdır. Saburhane mahallesin deki bir eve ait resimler, açık sofanın durumunu içten ve dıştan göstermektedir. Re sim: 1-2) Ev iki kattır, merdi ven dışarıda, revak tarafın- dadır. Revak ufak bir avlu meydana getirir şekilde bir dirsek oluşturur. İnsan bu görünüşler karşısında yeni modern mimarlarımız niçin bu tarafa doğru bakışlarını uzatmıyor ve modern mimari ye hiç de yabancı olmayan bu güzelliklerden niçin faydalan mıyorlar diye merak ediyor.
ikinci örnek Safranbolu'da bir evin içini göstermektedir. (Resim: 3-4) Safranbolu 40 sene evvel G.S.A. M illî Mi marî seminerinin özel konu larından biri olmuştu. Çok şü kür ki şimdi gene rağbette. Bu geçen seneler içinde gü zel evlerin bir çoğunu y itir dik. Fakat ne de olsa gene bu bakımdan çok zengin şehir- ciklerimizden biri. Burada da evler boyasızdır. Tahta kendi halindedir. Yüz sene evvel bazı evlerde badana üzerine çok zarif çiçek, demet nakış ları yapan ustalar sanatlarını uygulamışlardır. Bunlardan birkaç örnek bozulmamış ve şimdilik kurtulmuş durumda dır. Evlerin içi de hep boya sız bırakılmıştır. Kullanılan ağaç, bazen koyulaşmış, ba zen kızıllaşmıştır. Beyaz ba
F
’ I
E
i
h.
* r]
---1 -Jp
m
i
i
___
1 ;~
r~ ■
4-1
1 w I
n
I ,
î h
t"!
I
-■ı I
i
i
|]
r
1
i
dana ile güzel bir tezat oluş turur. Gösterdiğimiz ocak ve yüklükler klâsik Osmanlı tar zında olmakla beraber o ka dar eski değildir. 150 -200 seneyi geçmez. Ancak desen ve kompozisyon 250 senelik tipleri yansıtır. Tarz İstanbul, yani klâsik ve bozulmamış mimaridedir. Herhalde evi yapan neccar ve silici kolu
veya tayfası, doğru İstanbul’ dan gelmiş olmalıdır.
Üçüncü örneğimiz, gittikçe önemini arttırarak sıraladığı mız evlerin arasında en büyü ğü ve en eskisidir. Büyük bir konağın son kalan parçasıdır. (Resim: 5- 6) Bu kısımda il ginç bir oda, İstanbul etkisin den uzak, tam mahallî
(rejio-nal) karakterini iftiharla taşı makta. Evin 150 -200 seneden daha eski olmaması lâzımdır. Dekorasyon canlı ve heyecan verici bir Anadolu taşra baro ğudur. Ustalar hiç çekinme den kavis ve hareketlerini esirgememişlerdir. Malzeme gene boyasız tahta ve beyaz badanadır. Fakat bu sade va sıtalarla elde edilen
coşkun-luk ve cümbüş, cidden şaşır tıcıdır.. Bu oda her sene biraz daha harab olmaktadır. Aca ba Belediyenin bir gün aklı başına gelip, bu binayı kurta rabileceği, odanın da eski ha liyle yeniden döşenip ziyare te açılacağı, halkın da bu ha reketi coşkunlukla alkışlaya cağı ümid edilebilir mi? Bir gün memleketimizde ka rakteri bozulmadan kalmış birkaç şehir veya kasabada koruma işine girişmeği düşü nemez miyiz? Bazı örnek şe hir ve mahalleler seçerek bunların üzerinde koruma uy gulaması yapamaz mıyız? Bi zimkilere benzer evler Bulga ristan, Yunanistan ve Yugos lavya'da vardır. Bunlar bizim kilerden çok daha bakımlı bir haldedir. Halbuki bu evler de bizimkiler gibi ahşap yani hı mıştır. Komşu devletler bu evleri, sokak, mahalle hatta şehrin tümünü m illî hazine saymışlar ve korumuşlardır. Bulgaristan, rejimi bakımın dan bir bakıma daha kolaylık la toplu kamulaştırma veya müdahale ve yasaklamalara gidilebildiği için bu yolda ön derdir. Kopraviştiza, Arbana- si, Yeravna şehir olarak, Fili be de Hisar mahallesi, Melnik de bazı semtler korunmuştur. Buradaki evler, duvarlar, ar- navut kaldırımları büyük bir zevkle ele alınmış, eski halle rinde tamir edilmiştir. Bu ic raatın ölü veya müze evler ve şehirler yaratmaması için bu raları eski yaşantılarına iade edilmiştir. Etrafları da doğa da aynen korunmuştur. Bul gar m illeti tıpkı Sırplar gibi bu eserlere sahip çıkmış, onları benimsemiştir. Gurur konusu yapmıştır üzerlerine titrerler. Hatta Yugoslavya harbde yok olan bazı eski ev lerini, eski rölöve ve fotoğ raflarına göre tümüyle yeni den inşa etmeyi bilmiştir. Bosna Saray, Travnik, Prizren bu bakımdan öncelikle yad edilebilir. Yunanistan’da du rum biraz farklıdır. Orada en fazla Türk karakterinde veya Türk evlerine sahip olan Kesriye, Slyatista, Kozan, Ka- raferiye gibi yerler, farklı aki- betlere uğramıştır. Bu şehir lerde sözünü ettiğim evlerin de çoğunlukla büyük konak lardan oluştukları ve muhafa zalarının daha güç olduğunu ilâve etmek isterim. Öyle ol duğu halde bu evler Bulgaris tan’daki gibi titizlikle olma makla beraber ne de olsa ko runmuş ve bakılmıştır. Yalnız Karaferiye bizdekine benzer bir modernleşme geçirdiğin den, çok evler ziyan edilmiş tir. Diğer taraftan küçük ka sabalar boyunda olan
Embe-lek, Metsova, Makronitsa'daki evler daha bakımlıdır. Bunlar dan birkaçı tamamiyle yeni denebilecek şekilde tamir edilmiştir.
Nasıl oluyor da biz de hâlâ bu yolu tutamadık? Anadolu’ da hâlâ korunacak nice evler ve mahalleler vardır. Yeter ki, bunların üzerine sevgi ve ilgi ile eğilelim. Bunları be nimseyelim, onlarla gurur duyalım, bunları vatan saya lım. Çevreleriyle ayrı ayrı değil. Safranbolu dışında, Ku la, Birgi, Buldan ve daha ni ce, birbirinden ilginç, gizli güzeller vardır. Bunlar trafik ten uzakda kalmış, gelişeme miş ve bu sayede bozulma
mıştır. Fakat buna karşın ba kımsız kalarak hızla harab ol- makda ve yıkılmaktadır. Şim di halk dansları her tarafı (iyi kötü) istilâ etmiş, herkesin sevgi ve merakını ve gururu nu uyandırmış durumdadır. Bu ilginin bir parçası, Türk yaşantısı örnekleri, evlere ve çevrelerine dönüştürülemez mi? İlk olarak birkaç örnek ev ele alınarak, bunlar düzen lenerek halka açılamaz mı? Belediyelerin böyle birer evi, şehirlerinin folklor müzesi haline sokmaları adet haline getirilemez mi? Velhasıl hal ka bu merak ve sevgi aşıla- namaz mı? Ümid edelim ki milletimiz bir gün ayrı ayrı özellikleriyle geçmişinin ev,
mahalle ve şehirleriyle gu rurlanır ve bunları benimse yip bağrına basarak yok olma larını önler.
L eiï Preserve
the O ld Turkish H ouse
By Y. Mimar Prof. Dr. Sedad H. ELDEM
Photograps by : Y. Mimar Prof. Muhteşem GİRAY
U
ntil 20 - 30 years ago the old Tur kish house was of Interest only to one or two profes sional associations and a few isolated individuals. Thanks to the attention recently de voted to the subject by peri odicals such as «Sanat Diin- yamiz» it has now become a subject of widespread, topi cal interest. Mere interest, however, is not enough. Acti on must be taken to prevent these lovely old houses from being submerged under an avalanche of re-inforced concrete. The public must come to realise that so-called modernisation based on the destruction of the values of the past Is far from being genuine modernisation.The firs t of our examples (pi. 1-2) is from Muğla, a small town which has been more successsful than most in preserving its old charac ter. The architecture, of the houses is in harmony with the warm mild Aegean cli mate, and one of the most delightful features of these houses is the portico on the garden side of the house that seems to be extending a warm invitation to the passer -by. The plates illustrate the open sofa of one of these Muğla houses. It is a two-The examples we have chosen here are located in three different parts of Ana tolia, and in making our choice we have avoided old, ramshackle, semiderilict hou ses, concentrating rather on buildings in a good state of preservation. We have also made it a condition of our choice that the wood should have been left unpainted, thus preserving its natural colour (which has, of course, darkened in the course of time), and that the stone walls should have been whitewashed. The result is a colour harmony of great beauty and simplicity.
Taha Toros Arşivi