• Sonuç bulunamadı

Endstriyel Tasarmda Paradigma Kaymalar lev/Anlam kiliinin Almasna likin Bir neri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Endstriyel Tasarmda Paradigma Kaymalar lev/Anlam kiliinin Almasna likin Bir neri"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. Bilimde Paradigma Kaymalar›

Dünyan›n gidiflat›n›n 1960’lardan itibaren de¤iflmeye bafllad›¤›, yüzy›llard›r süregiden modern dönemin kapan›fl›n›n ard›ndan ad›na ‘post-modern’ denilen yeni bir dönemin aç›ld›¤› iddias› neredeyse bir basmakal›p haline gelmifltir. Di¤er yandan, ‘modern’ ve ‘postmodern’ kavramlar›, kullan›m s›kl›¤› ve geniflli¤ine ba¤l› olarak belirgin bir anlam boflalmas› yaflamaya bafllam›fl ve sözü geçen zaman diliminde meydana gelen de¤iflimi ifade etmekte yetersiz kalm›flt›r. Bu durumun afl›lma yollar›ndan biri, ‘modern’ ve ‘post-modern’ kavramlar›n›n ‘pozitivizm’ ve ‘post-pozitivizm’ kavramlar› ile iliflkisi çerçevesinde yeniden ele al›nmas› olabilir. Bu iliflki bir kez kuruldu¤u zaman, Bat› düflünmesinde 1960’larla birlikte

yaflanmaya bafllayan dönüflüm kendini çok daha hakiki bir tarzda açma olana¤›na kavuflturulmufl olacakt›r.

20. yüzy›l bilim felsefesinin epistemolojik aç›dan iki farkl› yaklafl›ma ev sahipli¤i yapt›¤› söylenebilir. Bunlardan ilki, dilin felsefi çözümlemesi ile mant›k üzerine odaklanan ve yüzy›l bafl›nda modern fizik

ve matematikte ortaya ç›kan yeni geliflmelerle itibar› sars›lan bilimin güvenilirlili¤ini yeniden tahsis etmeye giriflen ‘mant›kç› pozitivizm’dir. Di¤eri ise, bilimsel teorilerin hareketlili¤i ile bilim kategorilerindeki de¤iflimlere odaklanan ve bu yolla, 17. yüzy›ldan beri bilgiye eriflimin biricik meflru yolu olarak kabul edilen yerleflik bilim anlay›fl›n›n çok katmanl› bir elefltirisini

gerçeklefltirmeyi kendine hedef olarak belirleyen yeni bilim felsefesi

yaklafl›mlar›d›r(Gattei 2008, ix-x; 1-2). Kant’›n düflünce sisteminin etkisi alt›ndaki 19. yüzy›l Avrupas›nda kesin bilimsellik iddias›yla her türlü metafizikten ar›nmay› öngören, böylelikle gerçekli¤in bilgisine eriflim hakk›n› sadece bilimlere atfeden, olgulara dayal› bir bilim anlay›fl› olarak ‘pozitivizm’ öne ç›kar. Modern bilim öncesi bilim anlay›fl›n› spekülatif buldu¤u gerekçesiyle elefltiren pozitivizm, kavramlar ve bofl önermeler düzeyinde çal›flt›¤›n› iddia etti¤i Antikça¤ ve Ortaça¤ bilimlerinden, ‘olgular’1düzeyinde çal›flt›¤› gerekçesiyle kökensel olarak ayr›ld›¤›n› iddia eder (Heidegger 1935-6, 271-2).

ç›kan pozitivizm sonras› yaklafl›mlar› takip eder. Bu çal›flmada, ilkin bilimi, rasyonel bir bilme tarz› olarak gören ‘pozitivist (mant›kç›) bilim anlay›fl›’ ile ‘ifllevselci tasar›m anlay›fl›’ aras›ndaki iliflki kurulacakt›r. Ard›ndan, ‘anlam’› tasar›m›n yeni temeli haline getirmeye çal›flan ‘insan-merkezli tasar›m anlay›fl›’ ile pozitivizm sonras› yeni bilim felsefesi yaklafl›mlar› aras›ndaki iliflki ele al›nacakt›r.

Tasar›m alan›na iliflkin paradigma kaymalar›, genellikle ifllev odakl› bir tasar›m anlay›fl›ndan bafllayan ve anlam odakl› bir baflkas›nda sonlanan bir ba¤lamda ele al›n›r. Ne var ki, bu çal›flma, tasar›m›n, ‘ifllev’ ya da ‘anlam’ temeli üzerinde infla edilme giriflimlerinin ayn› epistemolojik varsay›ma dayand›klar› iddias›yla ‘ifllev/anlam ikili¤i’nin Aktör-Network Teorisi (ANT) arac›l›¤›yla nas›l afl›labilece¤ini ortaya konmaya çal›flacakt›r.

Abstract

Paradigm shifts in the field of design follow the post-positivist approaches of philosophy of science that emerged in the 1960’s. In the present study, first of all, the (logical) positivist understanding of science that concieves science as a rational way of knowing will be associated with the func-tionalist understanding of design. Thereafter, the relation between the human-centered design approach that designates the new foundation of design as ‘meaning’ and the post-positivist approaches of philosophy of science will be covered.

Paradigm shifts in the field of design are generally considered within a context in covers barely function-oriented or mean-ing-oriented approaches. Nevertheless, this study aims to indicate that the attempt of constructing design on the foundation of either ‘function’ or ‘meaning’ is indeed based on the same epistemological assumption. The attempt of overcoming what is called ‘function/meaning dichotomy’ will be set forth via the Actor-Network Theory, abbreviated as ANT.

Anahtar Kelimeler:

‹fllevselcilik, Pozitivizm, Post-pozitivizm, ‹fllev-merkezli tasar›m, ‹nsan-merkezli tasar›m, Aktör-Network Teorisi (ANT).

Keywords:

Functionalism, positivism, post-positivism, function-centered design, human-centered design, Actor-Network Theory (ANT).

Paradigma Kaymalar›:

‹fllev/Anlam ‹kili¤inin

Afl›lmas›na ‹liflkin Bir Öneri

S›d›ka Benan ÇEL‹KEL Akdeniz Üniversitesi, Grafik Tasar›m› Bölümü ve Mimarl›k Bölümü Semra AYDINLI ‹stanbul Teknik Üniversitesi, Mimarl›k Fakültesi, Mimarl›k Bölümü

(2)

Gerçekli¤in bilgisinin ancak ve ancak gözlemlenmifl olgulara dayanabilece¤i iddias›nda bulunan pozitivizm (olguculuk),

bilime sars›lmaz bir inançla ba¤l› bir tür empirizm(deneycilik)olarak tan›mlan›r.

‹lerlemeci bir tarih anlay›fl›na yaslanan pozitivizm, felsefeyi, flimdiye dek saplan›p kald›¤› ‘metafizik batakl›¤›’ndan

kurtarmay› ve onun yerine bilimi geçirmeyi amaçlar. Pozitivizmin bu ilk dönemini, daha sistematik hale getirildi¤i neo-pozitivist bir ikinci dönem takip eder. Newton fizi¤i üzerinde temellenen modern bilimin, Einstein’›n izafiyet teorisi ve genel olarak kuantum fizi¤iyle sars›nt›ya girdi¤i dönemde bu yeni pozitivizm, modern bilime kaybolmaya yüz tutan itibar›n› yeniden kazand›rmaya çal›fl›r. ‘Mant›ksal çözümleme’ ad› verilen yöntemden dolay› ‘mant›kç› pozitivizm’ olarak an›lan yeni nesil pozitivizm, üyelerinin ço¤unlukla Viyana’da ikamet etmelerinden dolay› ‘Viyana Çevresi’ olarak da adland›r›l›r

(Godfrey-Smith 2003, 22; Erdo¤an 2011, 33).

Yüzy›llard›r insan akl›n›n yetkinleflmesi önünde bir engel olarak duran metafizik tortular›n, bilimin alan› d›fl›na at›lmas›n› öngören mant›kç› pozitivizm, do¤ru ile yanl›fl›, bilim olanla olmayan› birbirinden kesin hatlarla ay›racak bir ölçüt

gelifltirmeye çal›fl›r. Bu amaç çerçevesinde, bilimin ‘olgulara’ dayanan anlaml› cümlelerini, gündelik dilin ‘de¤erlere’ dayanan her türden anlams›z cümlesinden net bir biçimde ay›rt etmeyi kendine görev edinir (Demir 1997, 33). Mant›kç› pozitivizme göre, etik

ya da estetik her türden de¤er bildiren yarg›, do¤rulanabilme ya da yanl›flla-nabilme olana¤› sa¤layacak herhangi bir ölçüte sahip olmad›¤› için çözümlenemez kabul edilir(Ayer 1936, 83-4)2. ‹yiyi ya da

kötüyü, güzeli ya da çirkini istemek,

olgularla de¤il, de¤erlerle iliflkilidir. De¤er, kiflisel ve sosyal duygular›n d›flavurumundan baflka bir fley olmad›¤›, dolay›s›yla sadece ‘mistik’ sorunlar› kapsad›¤› için ciddi bir düflünsel sorgulamay› gerektirmez

(Wittgenstein 1921, 86-8).

Mant›kç› pozitivizm mant›k, matematik ve dil felsefesindeki geliflmeler sayesinde, yeni bir tür empirist felsefenin

oluflturulaca¤›n› ve bu geliflmelerin, felsefenin flimdiye dek ilgilendi¤i tüm sorunlar› çözüme kavuflturaca¤›n› düflünür. Mant›kç› pozitivizmin dile iliflkin

görüflleri ise, empirist oldu¤u iddia edilemeyecek bir mant›k ve dil felsefecisi olan Wittgenstein’›n ‘birinci dönem’ yap›t› Tractatus’un etkisi alt›ndad›r

(Godfrey-Smith 2003, 22; Galison 1990, 725).

Wittgenstein’›n ilk dönemindeki dil felsefesine iliflkin görüflü3, mant›kç› pozitivizmin, gerçekli¤i de¤erlerden ba¤›ms›z bir olgular alan› olarak görme e¤ilimiyle uyum içindedir. Anlaml› bir önermenin ancak dolays›z gözlem verilerine dayanmas› gerekti¤i iddias›, metafizi¤e ait olan›n gözlemlenebilir nitelikte olmamas› yüzünden anlams›zd›r. Çünkü bir terimin anlaml› olabilmesi için, gerçek dünyada karfl›l›¤› olan kelimeler taraf›ndan karfl›lanmas› gerekir. Bu bak›fl aç›s›na göre d›fl dünya, her türlü öznel alg›dan ba¤›ms›z nesnel bir iflleyifle sahipmifl gibi düflünülür.

20. yüzy›l ortalar›ndan itibaren, bilimi sadece akla (Lat. ratio) iliflkin, rasyonel bir

bilme tarz› olarak gören ve bu ak›l-d›fl›

(irrasyonel)oldu¤u düflünülen her türden unsuru ‘metafizik’ oldu¤u gerekçesiyle bilimin kapsam› d›fl›na iten pozitivist bilim anlay›fl› sorgulanmaya bafllan›r. Bilimsel etkinli¤in tarihsel ve sosyolojik yönlerini öne ç›karmaya çal›flan

1Modern bilimi kendinden önce gelen bilim yapma tarzlar›ndan ay›ran matematiksel bir karaktere sahip olmas›d›r. Modern bilimin mate-matiksel oluflu, bilimsel bilgiyi gündelik ya da sa¤duyusal bilgiden farkl›laflt›rarak ‘özel bir bilme türü’ haline getirir. Do¤ada olup bitenlerin matematiksel bir tarzda tespit edilmesi, gündelik deneyimde ‘fenomen’ olarak görünenlerin ‘olgu’ya çevrilmesi anlam›na gelir (Godfrey-Smith 2003, 10-1). 2Ayer’e göre, ‘bu muhteflem gerdanl›¤› çalmakla yanl›fl davrand›n›z’ dendi¤inde, ‘bu gerdanl›¤› çald›n›z’ denilmesinin ötesinde bir fley söylenmifl olunmaz. Çünkü çalma eylemin kötü ya da gerdanl›¤›n güzel oluflu, bu önermenin olgusal içeri¤ine herhangi bir katk› sa¤lamaz. Dolay›s›yla, ‘gerdanl›¤› çalmak yanl›flt›r’ ya da ‘gerdanl›k muhteflemdir’ denildi¤inde, do¤ru ya da yanl›fl olabilecek bir önermesel yap› için, bu önermeler anlams›zd›r.

3Wittgenstein’›n ilk döneminde dil, gündelik konuflman›n ard›na gizlenmifl mant›ksal bir yap›ya sahiptir. Dildeki her bir sözcük, dünyadaki bir nesneye karfl›l›k gelir. Dünyadaki olgular›n, dildeki sözcüklerle temsil edilebilirli¤ine gönderme yapan bu bak›fl aç›s›, dilin görevini ‘dünyay› resmetmek’ olarak belirler. Bu türden temsilci bir dil anlay›fl›nda anlam, bir dilin kullan›ld›¤› ba¤lamdan ba¤›ms›z olarak kendinde varolan bir fleydir. Önemli olan, dilin neyi temsil etti¤inin ortaya ç›kar›lmas› ve bu sayede anlam›n belirgin k›l›nmas›d›r. Böylelikle, sözcü¤ün anlam›, temsil etti¤i nesneye, cümlenin anlam› ise resmetti¤i gerçekli¤e ba¤lanm›fl olur. Do¤a bilimlerinin önermesel yap›s›n› model alan bu dil görüflü, anlaml›l›¤›, önermenin do¤ru ya da yanl›fl olmas›na ba¤lad›¤› için, olgular alan›n›n d›fl›nda kalan her fley rahatl›kla anlams›z ilan edilebilir (Altu¤ 2001, 149-55).

(3)

pozitivizm sonras› (post-pozitivist)bilim

felsefesi yaklafl›mlar›, bilimsel etkinli¤i pozitivizmin iddia etti¤i gibi salt rasyonel ve mant›ksal süreçlerin bir ürünü olarak de¤il; içerisinde irrasyonel, metafizik, mistik ya da estetik unsurlar bar›nd›ran karmafl›k ve girift bir iflleyifl olarak anlamaya çal›fl›r. Bilimsel etkinli¤in soyut, evrensel ve nesnel bilgi aray›fl› içinde ‘saf bir etkinlik’ oldu¤u iddias›na elefltiri getiren bu yeni yaklafl›m tarz›, bilimsel bilginin ‘bilim-d›fl›’ oldu¤u iddia edilen yönlerini gözler önüne sererek, bilimin dünyay› önyarg›lardan ba¤›ms›z bir tarzda resmetti¤ine iliflkin genel kan›y› sorguya açar (Erdo¤an 2009, 10-1).

Bilim tarihi ve sosyolojisinin ön-plana ç›kar›lmas›yla olanakl› hale gelen bu dönüflüme pek çok düflünür katk› sa¤lasa da, k›r›lmay› somutlaflt›rarak ona belirgin bir hacim kazand›ran kifli, Bilimsel Devrimlerin Yap›s› (1962)isimli kitab›yla

Thomas S. Kuhn’dur. K›saca Yap› olarak adland›r›lan bu kitab›n yaratt›¤› etki o denli büyüktür ki, kapsam› bilim felsefesinin s›n›rlar›n› aflarak politikadan ekonomiye, edebiyattan mimarl›¤a ve tasar›ma kadar pek çok ‘disiplin-d›fl›’ alana kademe kademe yay›l›r. ‹lk olarak mant›kç› pozitivist çevrenin Amerika’daki yay›n organlar›ndan biri olan Uluslararas› Birlefltirilmifl Bilim Ansiklopedisi’nde yay›nlanan bu metin, adeta bir ‘Truva at›’ etkisi yaratarak, pozitivist bilim

anlay›fl›n›n temellerini içeriden y›kar

(Gattei 2008, ix-x; Godfrey-Smith 2003, 75).

‘Viyana Çevresi’ olarak da bilenen mant›kç› pozitivistlerin birbirlerine s›k› s›k›ya kenetlenmifl, homojen

birlikteli¤inden farkl› olarak pozitivizm sonras› düflünürler, görece daha da¤›n›k bir tarzda örgütlenmifltir. Yine de, baflta Kuhn olmak üzere, Feyerabend, Lakatos,

Hanson, Toulmin ve Polonyi gibi yeni yaklafl›m›n öncülerinin çal›flmalar›n› derinden etkileyen iki ana kaynak sözkonusudur. Bu kaynaklardan ilki, pozitivizmin do¤rulanabilirlik ilkesini, yanl›fllanabilirlik ilkesiyle tersyüz eden, fakat daha önemlisi, bilimsel yöntemin tümevar›mc› de¤il, tümdengelimci oldu¤unu göstererek teorinin gözlem verilerini daha en bafl›ndan belirledi¤ini iddia eden Karl Popper’d›r

(Gattei 2008, 18-9).

Popper, yüzy›llar boyunca genel kabul görmüfl, do¤rulu¤undan bilim çevrelerinin en ufak bir flüphe dahi etmedi¤i bilimsel kuramlar›n bile günü geldi¤inde yanl›fllanarak çürütülmeye mahkum olduklar›n›, dahas› bilime bilimsellik vasf›n› kazand›ran unsurun bilimin yanl›flla-nabilme riskini bizzat kendi bünyesinde tafl›mas› oldu¤unu söyler. Gerek bilimin do¤rular›n birikimi yoluyla ilerledi¤i fikrini sekteye u¤ratmas› gerekse teoriden ba¤›ms›z gözlem olamayaca¤› iddias›, bilim çal›flmalar› alan›nda bir dönüm noktas› olarak yorumlan›r. Popper’a göre, herhangi bir gözlem verisinin anlaml› hale gelmesi, ancak onu önceleyen ‘teorik bir çerçeve’

dolay›m›nda olanakl›d›r. Popper’›n bu iddias›, bilimsel etkinli¤in yepyeni bir tarzda yorumlanmas›na öncülük eder

(Erdo¤an 2011, 309-12; Demir 1997, 46).

Post-pozitivist bilim felsefecilerini etkileyen bir baflka kaynak ise, görünüflün gefltalts› do¤as›na yapt›¤› vurguyla, ikinci dönem Wittgenstein’d›r4. Wittgenstein

(1953, 204-5), Felsefi Soruflturmalar’da dikkatimizi yönlendirdi¤imiz yere göre ördek ya da tavflan olarak görünen ‘ördek-tavflan’ çizimini kullan›r. Öncelikle bir göz, ard›ndansa ya gagas›ndan hareketle örde¤i ya da kulaklar›ndan 4Nas›l ki, Wittgenstein’›n ilk dönem

metni Tractatus (1921), Viyana Çevresi’nin pozitivist yaklafl›mlar› için bir rehber olma niteli¤i tafl›d›ysa, ölümünden sonra yay›nlanan ikinci dönem metni Felsefi Soruflturmalar (1953) da, yeni bilim felsefecileri için bir baflucu kitab› haline gelir.

(4)

hareketle tavflan› gördü¤ümüz bu çizim, Wittgenstein taraf›ndan ‘gefltalt kaymas›’

(‹ng. Gestalt shift)olarak adland›ran bir

kavram çerçevesinde ele al›n›r. Almanca ‘gestalt’ sözcü¤ü, ‘biçim’ ya da ‘görünüfl’ anlam›na gelir. Dolay›s›yla ‘gefltalt kaymas›’, t›pk› ördek-tavflan çiziminde oldu¤u gibi, bir görünüflten bir baflka

görünüfle do¤ru gerçekleflen bir alg› kay-mas›n› ifade eder. Zira, bak›lan fley ayn› kalmakta, ne var ki gördü¤ümüz fley bak›fl aç›m›za göre de¤iflim göstermektedir. Kuhn, Popper’›n gözlem verilerinin ancak kendilerini önceleyen teorik bir çerçeve dolay›m›nda anlaml› hale geldikleri iddias› ile Wittgenstein’›n dil oyunlar› ve gefltalt kaymalar› üzerine yazd›klar›ndan ald›¤› ilhamla, ayn› bilim dilini konuflan bir bilim adamlar› toplulu¤unun, dünyay›, ad›na ‘paradigma’ denen belli bir ‘kavramsal çerçeve’ içinden gördüklerini söyler. Dahas› Kuhn, dildeki sözcüklerin bir parça-bütün iliflkisi içinde farkl›

anlamlara sahip olabilmeleri gibi, bilimsel kavramlar›n da bilimdeki devrimlere ba¤l› olarak farkl› anlamlar kazand›klar›n› ifade eder. Gerçekli¤i alg›lama tarz›m›z› dönüflüme u¤ratan bu durumu ‘paradigma kaymas›’ (‹ng. paradigm shift)olarak

adland›ran Kuhn, yap›lan deney ve gözlemlerin yeni paradigmay› olumlayan

bir bilim adamlar› toplulu¤una eski paradigmay› olumlayanlardan farkl› bir biçimde görünece¤ini iddia eder

(Gattei 2008, 18-9; Erdo¤an 2009, 11-7; Demir 1997, 79-80).

Teorinin bilimsel etkinlik üzerinde belirleyici oldu¤u iddias›, bilim tarihi ve felsefesi alan›nda oldukça ilginç bir yank› bulur. Akademik ilgisini herhangi bir disiplinin s›n›rlar› içine hapsetmedi¤i ve bu nedenle kimi akademik çevreler taraf›ndan ‘garip’ ve ‘ciddiyetsiz’ bulunan Frans›z antropolog, sosyolog, bilim ve teknoloji felsefecisi Bruno Latour, 1960’larla birlikte meydana gelen dönüflümü daha bütüncül bir tarzda

Resim: 1

Foto¤rafç› Jeff Wall taraf›ndan görüntülenen çizer Adrian Walker (Latour 2008, 29).

(5)

yorumlayarak, Endüstriyel Tasar›m dahil pek çok disiplini etkileme gücüne sahip yeni bir öneri sunar.

Latour (2008, [2005a]), her türden

bilimsel etkinli¤in, bu etkinli¤in uzant›s› konumundaki belli bir kavramsal çerçeve taraf›ndan belirlendi¤ini gözler önüne serebilmek için laboratuar ortam›nda çekilmifl ve sanatç›s›n›n ‘belgesel foto¤raf›’ oldu¤unu iddia etti¤i bir foto¤raf karesinin k›sa bir okumas›n› yapar (Resim 1).

Latour’un (2008, [2005a], 29) ele ald›¤›

foto¤rafta, bir zamanlar bir parças› oldu¤u canl› bedenden kesilerek ayr›lm›fl, bozulmamas› için dikkatle mumyalanm›fl ve k›rm›z›ms› rengi daha belirgin bir flekilde ortaya ç›kabilsin diye ameliyat yeflili bir bez parças›n›n üzerine yerlefltirilmifl bir kol ile tüm dikkatini bu kola vermifl bir çizer, kuca¤›nda duran çizim ka¤›d›na e¤ilmifl halde

görülmektedir. Çizerin yeflil bez parças› üzerindeki mumyalanm›fl kolu, örtüyle neredeyse efl büyüklükteki çizim ka¤›d›na aktarma çabas›, foto¤raf sanatç›s›n›n çizim sürecinin bir kesitini film tabakas› üzerine aktarma çabas›yla bir anlamda

tekrarlanm›fl olur.

Jeff Wall’a göre, laboratuar yaflam›n› konu alan bu foto¤raf karesi, en basit haliyle, çizim yapmakta olan bir sanatç›y› görüntülemektedir. Wall, laboratuar gezintisi esnas›nda karfl›s›na ç›kan bu sahnenin çekim öncesinde

planlanmad›¤›n›, dolay›s›yla da gerçekli¤in ‘oldu¤u gibi’ film tabakas› üzerine aktar›ld›¤›n› belirtir. Ne var ki, Latour (2008, [2005a], 30-2)foto¤raf sanatç›s›

Wall’un bu iddias›na kat›lmaz5. Bu karenin gerçekli¤i, Wall’un iddia etti¤i gibi ba¤›ms›z bir olgu olarak ‘kay›t m›?’

etti¤i yoksa olguya yönelme tarz›yla onu bizzat ‘icat m›?’ etti¤i sorusunu dolafl›ma sokar. Foto¤rafa tekrar tekrar bakmam›z konusunda ›srar eden Latour flöyle sorar: “Dünyan›n neresinde kesik bir kol parças›na birkaç kar›fl mesafede-bu kola dokunmadan, bu kol karfl›s›nda

hayk›rmadan ya da kusmadan- böyle sakince, düflüncelere dalarak uzun süre oturulabilir?” Latour’a göre, bu türden bir yaklafl›m, sa¤duyuya ters bir mesafelili¤i gerektirdi¤i, daha da önemlisi,

duyumsamay› daha en bafltan a priori olarak belirledi¤i için estetiktir. Estetik deneyim, s›radan kayg›, korku, telafl, ac› vb. ilgilerden ba¤›ms›z olarak duyumsand›¤› için (Young 2001, 10),

gündelik yaflam›n ak›fl› içinde yüz yüze gelinmesi halinde kifliyi dehflete düflürecek bu s›rad›fl› sahne, estetik deneyimin özünü meydana getiren rafine edilmifl entelektüel mesafe sayesinde metanetle karfl›lan›r. ‹flte bu nedenle Latour(2008, [2005a], 32),

“olgularla karfl› karfl›ya gelmekten daha yapay, daha özenle sahneye konulmufl, daha tarihsel olarak kodlanm›fl bir karfl›laflma olmad›¤›n›” iddia eder. Gerçekli¤in, pozitivistlerin iddia ettikleri gibi, ‘oldu¤u gibi’ temsil edilemeyece¤ine gönderme yapan bu örnek, Latour’a ‘olgular’ ve ‘de¤erler’ aras›nda oldu¤u varsay›lan sözde ayr›m› tart›flma olana¤› sa¤lar.

2. Tasar›mda Paradigma Kaymalar› Latour (2008, [2005a], 10-1), ‘gerçeklik

dünyas›’ ile bu dünyay› anlamland›rma olana¤›na sahip ‘zihinsel dünyay›’ birbirlerinden yal›tarak ay›ran tasar›y›, matematikçi ve felsefeci Alfred North Whitehead taraf›ndan ‘do¤an›n çatallanmas›’ ya da ‘do¤an›n iki kola ayr›lmas›’ (‹ng. bifurcation of nature)olarak

adland›r›lan bir kavram üzerinden ele al›r. 5Kuhn’a göre bilim, ‘ola¤an’ ve

‘devrimci’ olmak üzere iki farkl› tarzda yap›l›r. Ola¤an bilim, çözüm için gerekli tüm kural ve kaideler, bilim adamlar›n›n halihaz›rda önlerinde olduklar› için bulmaca çözmeye ben-zer. Bu türden bir bilim yapma tarz›nda, birer bulmaca-çözücü olarak ifl gören bilim adamlar›na düflen görev, oyunun kural ve kaidelerini de¤ifltirmeden, bulmacan›n eksik kalan parçalar›n› yerlerine oturtmak ve adeta bir gözlük ya da bir filtre ifllevi gören paradigman›n içinden bakarak, gördükleri dünya ile sahip olduklar› paradigmay› birbirleriyle tutarl› hale getirmektir (Kuhn 1962/70, 95-7). Ne var ki, bilimsel etkinlik zaman zaman kriz dönemle-rine girer: Daha önceden es geçilen kimi çözümsüzlükler, ayk›r›l›lar ve tutars›zl›klar göz ard› edilemeyecek boyutlara ulafl›r. Mevcut paradigma gücünü kaybettikçe, bilim adamlar›n›n paradigmaya olan ba¤l›l›klar› zay›flamaya, elefltirel sesler ise yükselmeye bafllar. Kopernik ile birlikte, Batlamyusçu evren modelinin, Galileo ile birlikte Aristotelesçi hareket yasalar›n›n bafl›na gelen böylesi paradigma de¤iflimi süreçleridir (Kuhn 1962/70, 127-9).

(6)

Whitehead’e (1919, 15)göre do¤an›n

çatallanmas›, 17. yüzy›lda optik ve akustik alanlar›nda ortaya ç›kan bilimsel teorilere, özellikle de Newton’un ›fl›k ve renk teorisine dayan›r. Newton ile birlikte rengin duyumsanmas›, Antikça¤’dan farkl› olarak, fleylerin kendilerine de¤il, bizzat ›fl›¤a ait bir olana¤a gönderme yapar. Whitehead’e göre, ›fl›k ve rengin birbirleriyle olan iliflkisine dair yepyeni bir öneri getiren Newton, sadece fizik alan›nda de¤il felsefe alan›nda da

kökensel bir dönüflüm gerçeklefltirir. Ifl›¤›n yeni paradigmas›na ba¤l› olarak ortaya ç›kan kriz, klasik empirist Locke taraf›ndan, ‘birincil nitelikler’ ve ‘ikincil nitelikler’ aras›nda yap›lan bir ayr›m yoluyla afl›lmaya çal›fl›l›r. Locke’a(1690, 117)göre, uzamda yer kaplama ya da

devinim gibi ‘birincil nitelikler’, herhangi bir fley ne durumda bulunursa bulunsun duyumsayaca¤›m›z, bir fleyi o fley yapan niteliklerdir. Bu nitelikleri gerçek ya da temel nitelikler olarak gören Locke’a göre, bunlardan farkl› olarak fleylerin

kendilerinde bulunmayan ancak ‘birincil nitelikler’in duyu organlar› üzerinde yaratt›¤› etkinin bir uzant›s› olarak zihinde meydana gelen ‘ikincil nitelikler’ söz konusudur. Renk, ses, koku gibi bu ‘ikincil nitelikler’, fleylere ait olmamalar›na ra¤men aitmifl gibi duyumsan›r. Birincil niteliklerin zihinden ba¤›ms›z bir flekilde

kendinde-mevcudiyetine karfl›n, ikincil niteliklerin ancak zihnin dolay›m›nda mevcudiyet kazand›klar› iddias›, modern ça¤›n bilimsel dünya tasar›m›n›n en karakteristik özelliklerinden biridir. Bu tasar›ya göre fleyler, gerçekte kendile-rine ait olmayan duyulur nitelikleri arac›l›¤›yla alg›lan›r. Gülün kokusunu, bülbülün sesini ya da günefl ›fl›¤›n› ‘zihnin birer ürünü’ olarak gören

bu düflünme tarz›na göre, do¤a kendinde donuk ve duygusuz bir kokusuzluk, sessizlik ve renksizliktir. Bilim, s›radan insanlar›n dünyas›na ait birer fantasmadan ibaret olan kokular, sesler ya da renklerle de¤il; bu donuk ve duygusuz maddilik ile u¤rafl›r. Do¤an›n kendinde anlams›z oldu¤una gönderme yapan bu tasar›ya göre, do¤aya d›flar›dan anlam atayarak onu anlaml› k›lan etken, insan zihninden baflka bir fley de¤ildir. Gülün kokusu, bülbülün sesi ya da günefl ›fl›¤› gerçekte atmosferde yay›lan kokusuz, sessiz ve renksiz dalgalardan ibarettir. Gerçek dünya, kavrama gücü duyulur olanla s›n›rland›r›lm›fl s›radan konuflma dili arac›l›¤›yla kavranamaz. Bu dünyan›n kavran›labilmesi için s›radan konuflma dilinin göz ard› edildi¤i bilimin dili gerekir. Çünkü bilimin ilgi alan›na giren gerçek dünyada, sadece ‘birincil nitelikler’ söz konusudur. Oysa s›radan konuflma dili, hiçbir gerçekli¤e sahip olmayan ‘ikincil nitelikler’le, yani zihnin yan›lg›lar›yla ilgilidir (Latour 2008, [2005a], 10-1).

Latour (2008, [2005a], 14-5), empirizmin

‘birincil nitelikler’ ve ‘ikincil nitelikler’ ayr›m›n›n, kendi verdi¤i adla, bir ‘dünya’

(‹ng. world)ve ‘söz’ (‹ng. world) ayr›m›

oldu¤unu söyler. Bilimsel etkinli¤in konusu olan ‘dünya’ ile bu dünyay› anlamland›rmak suretiyle ona kokusunu, sesini ve rengini veren ‘söz’ün birbir-lerinden kopart›lmas›na ve gerçekli¤in, bu yolla, bir yanda ‘bilimsel’ di¤er yanda ise ‘sa¤duyusal’ olarak kavranabilen iki alana bölünerek anlafl›lmas›na, selefi Whitehead gibi karfl› ç›kar.

Latour taraf›ndan afl›lmaya çal›fl›lan dünya/söz ayr›m›, do¤rudan do¤ruya yukar›da sözünü etti¤imiz, olgu/de¤er ayr›m›na gönderme yapar. Do¤a/kültür

6Wall, Latour’a flöyle yaz›yor: “Vermifl oldu¤unuz derste, çekti¤im foto¤rafa iliflkin olarak, ilkin kafamda bir fikir ya da bir konu oldu¤u, ard›ndan da foto¤raf› çekerek bu fikri sahneledi¤ime dair bir izlenimine kap›lm›fls›n›z gibi geldi. Ama olan bu de¤il. Burada söz konusu olan çizim yapan birini görünür hale getirmek… Walker’› bir baflka fleyi de çizerken de görüntüleyebilirdim. Sizden farkl› olarak Walker burada bana pek de bilim yap›yor gibi görünmüyor, sadece geleneksel tarzda bir figür çiziyor… O yüzden, Walker’›n dal›p gitmifl (self-absorbed), bilim adam› gibi davranan bir sanatç› oldu¤u iddias›n›n tam manas›yla do¤ruyu yans›tt›¤›n› düflünmüyorum. Daha çok sanatç›lar›n çok uzun zamandan beri yapt›klar› bir fleyi bir sanatç› olarak yapmaya devam ediyor. Bir kadavray› çiziyor olmas› o kadar önemli de¤il, foto¤raf onu çizim yaparken ele al›yor. Bir vazo dolusu çiçe¤i de çiziyor olabilirdi…” (Latour 2008, 2005a, 31) [Vurgular yazara ait-tir].

(7)

(sosyal), maddesel/zihinsel ya da

nesnel/öznel ayr›mlar› üzerinden de yorumlayabilece¤imiz bu türden

ayr›flt›r›lmalar, bu ikiliklerin (‹ng. dichotomy)

solunda yer alan kavramlar› ‘keflif’ ile iliflkilendirirken; kifliden kifliye, toplumdan topluma ya da ça¤dan ça¤a de¤iflti¤ini varsayd›¤› sa¤daki kavramlar› ‘icat’ ile iliflkilendirir.

Do¤a bilimlerinin kapsam›na giren ‘olgular alan›n›’, sosyal bilimlerin zihnin dolay›m›na, dil’e ve anlam’a gönderme yapan ‘de¤erler alan›’ndan yal›tarak ay›ran modern ça¤›n ‘çatallanm›fl’ tasar›s›, Endüstriyel Tasar›m alan›nda da etkin bir flekilde ifl bafl›ndad›r. Latour, 2008 y›l›nda Cornwall’da düzenlenen Tasar›m Tarih Toplum buluflmas›nda, y›llard›r Bilim ve Teknoloji Çal›flmalar› (S&T)çerçevesinde

ele ald›¤› olgu/de¤er ayr›m› sorunsal›n›, tasar›m alan›nda meydana gelen kavramsal dönüflümden hareketle ele almaya çal›fl›r.

Frans›zca’ya ‹ngilizce’den geçen ‘design’

(tasar›m)sözcü¤ünün, ilk kullan›ld›¤›

haliyle ‘yeniden-görünüm-kazand›rmak’ anlam›na geldi¤ini ifade eden Latour (2008, 1-2), bu sözcükle kastedilenin, aksi

takdirde fazlas›yla ham, hantal ya da yal›n kalacak herhangi bir endüstriyel ürüne, günün be¤eni anlay›fl›na uygun güzel bir görünüm kazand›rmak oldu¤unu ifade eder. Bu bak›fl aç›s›, tasar›m etkinli¤ini ‘as›l ifl’ oldu¤u düflünülen mühendisli¤in meydana getirdi¤i ürünlerin ‘ç›plak ifllevini’ örterek onlara ‘göz al›c› bir giysi’ geçirmekten sorumlu bir ‘ilave ifl’ olarak tan›mlar.

Tasar›m etkinli¤ini, mühendisli¤in u¤rafl alan› içinde oldu¤u düflünülen teknolojinin “insan kullan›m› için uygun hale

getirilmesi, ehlilefltirilmesi ya da insanilefltirilmesi” (Katz 1997, 453)çabas›

çerçevesinde tan›mlayan bu kavray›fl tarz›, ‘gerçe¤e iliflkin, donuk ve duygusuz mühendislik dünyas›’ ile ‘anlama iliflkin, canl› ama bofl tasar›m dünyas›’ aras›nda bir ayr›m varsayar. Mühendisin yapt›¤› ifl, ‘rasyonel olan’›n alan›na aitmifl gibi düflünülürken; tasar›mc›n›n yapt›¤› ifl, ‘irrasyonel olan’›n alan›na aitmifl gibi düflünülür. Bir uca ‘iç aksam ve ifllevi’

(maddi boyut), di¤er uca ‘d›fl kabuk ve

biçimi’ (sembolik ya da estetik boyut)yerlefltiren

bu türden bir tasar›m paradigmas›, Latour’un (2008, [2005a], 12)Whitehead’ten

hareketle dile getirdi¤i, ‘olgulara iliflkin, gerçek ama anlams›z dünya’ ile ‘de¤erlere iliflkin, anlaml› ama gerçek d›fl› söz’ aras›nda meydana gelen daha köklü bir ayr›m›n uzant›s›d›r.

Olgu/de¤er ayr›m›n› üzerinden ifade etmeye çal›flt›¤›m›z bu iflleyifl tarz›, ‘iç aksam’ ve ‘d›fl kabu¤u’ birbirlerine olabildi¤ince yaklaflt›rmaya çal›flan ‘ifllevselcilik’ hareketinde de aynen korunur. ‹ç aksam›n birincil statüsüne yap›lan afl›r› vurguyla karakterize ede-bilece¤imiz ifllevselcilik (‹ng. functionalism), d›fl kabu¤un iç aksam›n buyru¤u alt›na al›nmas› yoluyla tasar›m etkinli¤inin ve bu etkinli¤in ürünlerinin rasyonellefltirilmesi talebine dayan›r.

Bilindi¤i gibi, ifllevselcilik düflüncesinin özü, ilk kez 19. yüzy›l sonunda Amerikal› mimar Louis Sullivan taraf›ndan dile getirilen ve o günden bu yana geçen bir yüzy›l› aflk›n süre boyunca adeta bir tekerlemeye dönüflen “biçim ifllevi izler” tümcesinde a盤a ç›kar. “Biçim, do¤as› gere¤i, ifllevi izlemektedir” türünden bir ça¤r›fl›mla, adeta do¤al bir sürecin basit bir ifadesi gibi duran bu söz, aslen ras-yonel bir buyruktur: Biçim ifllevi izlemek zorundad›r, çünkü ifllev, endüstriyel üretimin meflru s›n›r›n› çizen mutlak ölçüt

(8)

olarak biçimi daha en bafltan belirlemektedir (Michl 1995).

Sullivan (1896), ‘biçim ifllevi izler’ di-yerek, ileride ‘gökdelen’ ad› verilecek olan uzun ofis binalar›n›n biçiminin, binan›n hizmet edece¤i ifllevin göz önünde bulundurularak tasarlanmas› gerekti¤i iddia eder. Yaflam›n her alan›na nüfuz etmifl, “evrensel bir yasan›n do¤al sonucu” oldu¤unu söylenen bu buyruk, do¤adaki her fleyin ‘biçim’ ad› verilen d›flsal bir görüntüye sahip oldu¤u ve bu d›flsal görüntünün ancak içsel bir yap›n›n yans›mas› olabilece¤i sav›na dayan›r6. Amerikan teknolojisi ve mimarl›¤›na, özellikle de Sullivan’›n mimari anlay›fl›na özel bir hayranl›k duyan Adolf Loos, “biçim ifllevi izler” tümcesinin Sullivan taraf›ndan ilk defa kulland›¤› y›l, bir süredir kald›¤› Amerika’dan, ülkesi Avusturya’ya geri döner. Yeni Dünya’n›n görece liberal ortam›nda biçimin ifllevi izlemesi gerekti¤ini dile getiren buyruk, gelene¤in a¤›rl›¤›n›n yaflam›n her alan›nda hissedildi¤i Eski Dünya’da yerini,

Loos’un süsü cinayetle özdefllefltiren daha kat› buyru¤una b›rak›r. Uygarl›¤›n geliflimini ve kültürün evrimini, dekoratif unsurlar›n mimari yap›lardan, kullan›m ürünlerinden ve görsel sanatlardan

tasfiyesini talep eden rasyonel ilkeye ba¤layan Loos’a(1908, 229)göre, süslenmifl

ürün süslenmemifl ürüne k›yasla üretim için geçen süreyi ve fiyat› artt›raca¤› için hem emek ve hem de malzeme israf›d›r. Endüstriyel olarak üretilen insan yap›m› fleylerin sahip olduklar› sembolik

ö¤elerden kurtar›lmas› süreci, 20. yüzy›lda da devam eder. Tasar›m ürünlerinin de¤erler alan›ndan ç›kar›larak olgular alan›na tafl›nmas› anlam›na gelen bu süreç, olgu/de¤er ayr›m›n›n savunucusu mant›kç›

pozitivist Viyana Çevresi ile ifllevselcilik hareketinin büyük okulu Bauhaus’un yak›nl›¤› ba¤lam›nda ele al›nabilir. Yaflam›n rasyonel ilkeler çerçevesinde yeni bafltan örgütlenmesi gerekti¤ini iddia eden mant›kç› pozitivistler, zirvede oldu¤u 1920’ler ve 1930’lar boyunca, çizgilerine yak›n gördükleri ilerlemeci kültürel güçlerle iflbirli¤ine giriflmeyi kendilerine amaç edinir. Viyana Çevresi’nin

ilkeleriyle en çok örtüfltü¤ünü düflündü¤ü kültürel güç, modern mimarl›k, tasar›m ve sanat anlay›fl›n›n öncüsü Bauhaus’tur

(Ibarra&Mormann 2005, 1138). Her iki hareket,

ortak hedefleri çerçevesinde de¤erlendiril-di¤inde, gerek Viyana Çevresi’nin gerekse Bauhaus’un, kendi çal›flma alanlar›n› her türden dekoratif, tarihsel, ulusal, mistik ve metafizik unsurdan ar›nd›rmay› öngören, son derece modernist bir tasar›n›n peflinde olduklar› söylenebilir. Modern bilimi ve endüstriyel makine teknolojisini, üstünde yükselecekleri temel dayanak noktas› olarak belirleyen bu iki hareket, ‘modern yaflam biçimi’ olarak adland›rd›klar› ortak bir vizyon çerçevesinde yaflam›n rasyonel bir tarzda örgütlenmesini talep eder

(Galison 1990, 710-1). Özellikle son

dönemlerinde, tasar›m› teknolojik bir

Resim: 2

Aldo Rossi, ‘Koni’ Su Is›t›c›, 1984. (Aircher 1994, 116) 7

(9)

süreç olarak tan›mlayan Bauhaus, ilk döneminde öne ç›kan estetik yaklafl›mlar›, ürünlerin ya da binalar›n pratik

ifllevleriyle çeliflki oluflturduklar› gerekçesiyle terk eder (Shiner 2001, 391).

Kimi karakteristik farkl›l›klara ra¤men, Bauhaus’un bir devam› olan Ulm Tasar›m Okulu, tasar›m etkinli¤inin 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren yaflamaya bafllad›¤› derin krizi, tasar›m etkinli¤inin temellerinin bilim ve teknoloji yerine, moda ve estetikte aramas›na ba¤lar. Rasyonel bir flekilde kavranamayan dünyan›n, kendini ne yaz›k ki sembolik olanda açt›¤›n› iddia eden bu tasar›m yaklafl›m›, endüstriyel ürünlerin, ifllevlerini d›fllayan ya da geri plana iten unsurlardan ar›nd›r›lmas› gerekti¤ini iddia eder. Özü gere¤i faydal› olmas› gereken endüstriyel ürünlerin, estetik görünüm u¤runa kullan›fls›z hale getirilmelerini sak›ncal› bulan bu yaklafl›m tarz›, bilim ve teknolojinin ‘olgu’lar›na k›yasla geri

planda kalmas› gereken ‘de¤er’lerin yeniden yükselifle geçmesinden dolay› rahats›zl›k duyar (Aicher 1994, 18-23; 28-9; 117) (Resim 2).

1960’lar, sadece pozitivist paradigman›n de¤il, onunla benzer ilkelere sahip oldu¤unu ifade etti¤imiz ifllevselci paradigman›n da sorgulanmaya bafllad›¤› bir döneme iflaret eder.

1980’lerle birlikte ise, oluflum evresindeki eski paradigma karfl›t› öneriler, yeni nesil destekçilerin ve uygun kültürel ve teknolojik atmosferin de katk›lar›yla gözle görülür bir somutluk kazan›r (Archer 2005, xiii-iv). Krippendorff’un (The Semantic Turn, 2006)kitab›na verdi¤i bafll›¤›n yaratt›¤›

ça¤r›fl›mla ‘anlama dönüfl’ olarak adland›rabilece¤imiz bu öneriler, tasar›m etkinli¤inin üzerine infla edilmesi

gereken yeni temelin ‘anlam’ olmas› gerekti¤i konusunda uzlafl›r.

Herhangi bir endüstriyel ürünün yerine getirmesi beklenen ifllevden ve bu ifllevin ürünün biçimiyle olan iliflkisinden çok, kullan›c›n›n ürünü nas›l anlamland›rd›¤›na odaklanmay› amaç edinen yeni tasar›m paradigmas›, kendini ‘teknoloji-merkezli’ olmaktan çok ‘insan-merkezli’ olarak tan›mlar. Bizzat tasar›m kavray›fl›n›n kendisini ‘yeniden-tasarlayan’ bu yeni paradigma, Ürün Anlambilimi’nden Maddi Kültür Çal›flmalar›’na, Tasar›m Çal›flmalar›’ndan Tasar›m Tarihi’ne kadar say›s›z alt-disiplinin geliflip serpilmesine olanak tan›r. ‘Olgu’ karfl›s›nda ‘de¤er’i, ‘do¤al olan’ karfl›s›nda ‘kültürel ve sosyal olan›’ ve ‘maddi olan8karfl›s›nda ‘zihinsel olan›’ vurgulamak suretiyle eski

paradigmay› ters-yüz etmeye çal›flan bu yeni tasar›m kavray›fl›, Latour’un

deyifliyle, ‘anlaml› ama gerçek d›fl› söz’ün ‘anlams›z ama gerçek dünya’ karfl›s›nda kaybetti¤i itibar› ona yeniden

kazand›racak bir giriflimde bulunur. ‹nsan›, varolan her fleyin ölçüsü ve merkezi olarak belirleyen yeni paradigma, t›pk› Newton’un rengin olanakl›l›k koflulunu do¤rudan do¤ruya kendisi renksiz olan ›fl›¤a dayand›ran renk teorisine, rengin ancak insan gözünde olufltu¤unu ve göz d›fl›nda

varolamayaca¤›n› iddia eden Goethe gibi, öznelli¤in nesnel dünyan›n kat› gerçekli¤i karfl›s›nda güvenilmez oldu¤u gerekçesiyle geri plana itilmesine karfl› ç›kar (Krippendorff 2006, 40-1).

‘Sosyal inflaac›’ (‹ng. social constructivist)

olarak tarif edebilece¤imiz bu bak›fl aç›s›, t›pk› Whitehead gibi, dünyan›n ‘anlams›z gerçeklik’ üzerinde temellendirilmeye çal›fl›lmas›na karfl› ç›ksa da, ‘anlam’a 7“Uçuflundan inifle geçen bir kartal

ya da açm›fl bir elma a¤ac› çiçe¤i, yükünü tafl›yan bir yük beygiri veya nefleli bir ku¤u, dallan›p budaklanan bir mefle, kavisle sakince akan derenin dibi, sürüklenip giden bulutlar, hatta kendini bir uçtan bir uca kovalayan günefl de olsa biçim her zaman ifllevi izler ve bu bir yasad›r. ‹fllevin de¤iflmedi¤i yerde biçim de de¤iflmez. Sa¤lam kayalar, kasvetli tepeler y›llarca ayn› flekilde kendilerini muhafaza ederken; y›ld›r›mlar yaflar, bir flekle bürünür ve par›ldayarak ölür. Yaflam›n kendi içinde tan›nabilir oldu¤u ve biçimin ifllevi izledi¤i kural› canl› ve cans›z, maddesel ve metafizik, insani ve insanüstü, beynin, kalbin, ruhun do¤ru manifestolar›n›n tamam› için var olan yayg›n bir kurald›r. Bu yasad›r.” (Sullivan 1896, 408).

8Rossi’nin su ›s›t›c›s›n› (1984), “su ›s›t›c›lar›n›n Platoncu ideas›” oldu¤u söyleyen Ulm Tasar›m Okulu e¤itmenlerinden Aicher (1994, 115-7), bu su ›s›t›c›n›n ihtiva etti¤i suyun tamamen boflalt›labilmesi için, bilek aç›s›n›n yeterli olmayaca¤›n›, bu nedenle dirse¤in de devreye girmesi gerekti¤ini belirterek biçimselli¤i ifllevselli¤in önüne geçiren bu tasar›m anlay›fl›n› fliddetle elefltirir.

(10)

yapt›¤› afl›r› vurguyla, Whitehead’in ve Whitehead’ten hareketle Latour’un eleflti-rilerinin ana hedefi olan do¤ay› çatalland›ran tasar›n›n içinde kal›r. Bu nedenle, d›fl dünya karfl›s›ndan zihne verdi¤i önemle eski paradigmay› aflt›¤›n› iddia eden insan-merkezci yeni

paradigman›n ne denli ‘yeni’ oldu¤u tart›flmaya aç›kt›r. Kabaca biri gerçeklik ve olgular, di¤eri ise de¤erler ve anlam üzerinde inflaa edilmeye çal›fl›lan bu iki bak›fl aç›s›, bir a¤ac›n gövdesinden çatallanarak ayr›lan iki dal gibi, özlerinde birbirleriyle ayn› olarak kal›r. Çünkü “herhangi bir karfl› hareket”, Heidegger’in

(1943, 162) bir zamanlar söyledi¤i gibi,

“karfl› oldu¤u fleyin mant›¤› taraf›ndan tuza¤a düflürülmüfl olarak kal›r.” Latour, 1979 y›l›nda Woolgar ile birlikte kaleme ald›¤› ilk çal›flmas› Laboratuar Yaflam›’nda, Kuhn sonras› post-pozitivist dönemin ruhuna uygun bir tarzda hareket ederek bilimin çal›flma prati¤i üzerine etnografik bir araflt›rma yapmaya giriflir. Bilim adamlar›n› laboratuarda ifl bafl›ndayken gözlemlemek suretiyle bilimsel olgular›n sosyal olarak nas›l inflaa edildiklerini göstermeyi kendine amaç edinen Latour, ‘bilimsel gerçekçiler’ olarak adland›rd›¤› eski paradigma taraftarlar›n›n bilimin ‘saf bilim’ oldu¤u iddias›n› ‘sosyal’ olan› devreye sokarak y›kmak ister. Ne var ki, Latour laboratuar ortam›nda yapt›¤› gözlemlerin sonucunda, göstermeyi umdu¤undan baflka bir sonuca ulafl›r. Bilimin yeni paradigma

taraftarlar›n›n iddia ettikleri gibi salt ‘sosyal bir etkinlik’ olarak de¤erlendirile-meyece¤ine kanaat getiren Latour, sosyal olan›n yegane aç›klay›c› güç oldu¤u iddias›n› reddeder. Laboratuar Yaflam›’n›n 1986 tarihli ikinci bas›m›nda, çal›flman›n teorik çerçevesini oluflturan ‘sosyal inflaac›’ bak›fl aç›s›n› terk etti¤ini ilan eden

Latour, bu makas de¤iflikli¤iyle, yaln›zca eski de¤il yeni paradigma taraftarlar›yla da aras›na mesafe koymufl olur (Harris 2005, 163-5).

Latour (2008, [2005a], 13-4), bilim ve

teknoloji çal›flmalar› alan›nda süregiden kriz durumunu, üzerinde akt›¤› toprak parças›n› iki k›y›ya bölen coflkun bir nehir metaforu üzerinden ifade etmeye çal›fl›r. Bu metafordan hareketle, bir ucunda ‘do¤al olan’›n (world)di¤er

ucundaysa ‘sosyal ya da kültürel olan’›n

(word)konumland›¤› modern peyzajda, k›y›lar›n kat› bir flekilde birbirlerinden ayr›lm›fll›¤›n› sekteye u¤ra-tacak yeni bir bak›fl aç›s› önerir. Her iki paradigman›n yaklafl›m biçiminin de, iki k›y›y› bir-birinden ay›ran coflkun bir nehir üzerinde ‘köprü kurma’ (‹ng. bridging) giriflimlerinden

olufltu¤unu dile getiren Latour, art›k köprü kurmaya çal›flmay› b›rakmam›z ve adeta kayak yapar gibi ‘kendimizi ak›nt›ya b›rakarak iki k›y› aras›nda serbestçe sal›n›p durmam›z’

(‹ng. kayaking)gerekti¤ini belirtir. Bu yeni

eylem tarz›n›n, köprü kurmaktan çok daha a盤a ç›kar›c› oldu¤unu iddia eden Latour, ‘d›flar›daki dünya’ ile ‘içerideki zihin’ aras›nda aç›lm›fl olan ‘modern’ yar›¤›n bu sayede kapanmaya bafllayaca¤›n› iddia eder.

Latour’a göre, ne bilim ve teknoloji, eski paradigma taraftarlar›n›n iddia ettikleri gibi, sosyal ve kültürel olan›; ne de sosyal ve kültürel olan, yeni paradigma

taraftarlar›n›n iddia ettikleri gibi bilim ve teknolojiyi önceler: Sosyo-kültürel ve tekno-bilimsel alanlar, durmaks›z›n et-kileflim halinde bulunarak birbirlerini dönüflür ve dönüfltürür. Çünkü bu alanlar aras›nda, ‘köprü’ sözcü¤ünün ima etti¤i gibi yal›t›lm›fl bir kesintililik de¤il, ‘kayak’ sözcü¤ünün ima etti¤i gibi

(11)

devingen bir kesintisizlik söz konusudur.

Latour, Biz Hiç Modern Olmad›k’ta, 17. yüzy›lda ‘bilim adam›’ Boyle’un “siyasetin d›fl›nda tutulmas› gereken siyasal bir söylem” yarat›rken, ça¤dafl› ‘siyaset felsefecisi’ Hobbes’un “deneysel bilimin d›fl›nda tutulmas› gereken bilimsel bir siyaset” (1993, 38)

yaratma çabas›ndan hareketle, modernli¤in ‘do¤al olan’ ile ‘kültürel olan’› sürekli olarak birbirinden ar›nd›rarak anlamaya çal›flt›¤›n› iddia eder. Tekno-bilimsel ve sosyo-kültürel olan›n, iki ayr› ontolojik bölge içine hapsedilerek anlafl›lmas›n›n sorumlusu olarak gördü¤ü modern bak›fl aç›s›n›, bu bölgelerin birbirleriyle ne denli iç içe geçmifl olduklar›n› ›srarla

görmezlikten gelme e¤iliminden dolay› elefltirir.

Londra’daki Büyük Sergi’nin (1851) aç›l›fl›ndan k›sa bir süre sonra kurulan Güney Kensington Müzesi’nin, ‘Bilim Müzesi’ ve ‘Victoria & Albert Müzesi’ olarak iki ayr› kurum haline getirilmesi, tekno-bilimsel ve sosyo-kültürel aras›ndaki modern ayr›m›n, Endüstriyel Tasar›m alan›nda da bafllang›c›ndan bu yana egemen konumda oldu¤unun aç›k bir ifadesidir. Güney Kensington Müzesi, ikiye bölündükten sonra, teleskop ve lokomotif gibi bilimsel ve teknolojik ürünler ile mobilya ve tekstil ürünleri gibi tasar›m ve dekoratif sanatlar› ilgilendiren ürünler birbirlerinden ayr›larak farkl› müzelerde sergilenmeye bafllan›r. Ne var ki, teknolojik ve estetik olan aras›ndaki bu ayr›flmadan sonra bile pek çok ürün, her iki müzede birden sergilenmeye devam eder: Wedgwood porselen tak›mlar› ya da radyolar, Bilim Müzesi’nde kimya ve fizik bilimlerindeki geliflmeler ba¤lam›nda ele al›n›rken, Victoria & Albert Müzesi’nde

estetik be¤eninin konusu olacak flekilde ele al›n›r (Fallan 2010, 56-7; Heskett 1987, 96).

3. Sonuç Yerine: Aktör-Network Teorisi ‘Olgulara dayal›, gerçek ama anlams›z dünya’ ile ‘de¤erlere dayal›, anlaml› ama gerçek d›fl› söz’ aras›ndaki ayr›flman›n Endüstriyel Tasar›m alan›na yans›mas›, ‘ifllev/anlam ikili¤i’ olarak ortaya ç›kar. Latour’a göre, zihinsel bir varolan (Lat. res cogitans)olarak ‘insan’›, uzaml› bir varolan

olarak (Lat. res extansa)

‘insan-olmayanlar’-dan ay›ran bu belirlenim, modern epistemoloji üzerinde temellenir. Kökleri, yine bir 17. yüzy›l icad› olan Kartezyen düflünce sistemine dayanan bu

epistemolojik tasar›, zihni salt insana özgü, maddi-olmayan bir olanak olarak belirlemek suretiyle insan› maddi fleyler dünyas›ndan soyutlayarak ay›r›r.

Modern epistemolojik tasar› çerçevesinde, özü ‘özne’ye dönüflen insan, geri kalan her fleyi kendisi için ‘nesne’ haline getirerek, ‘ben’i d›fl›ndaki her fleye d›flar›dan bakan bir seyirci haline gelir (Rockmore 1995, 40-4). ‹nsan›n özneye dönüfltü¤ü modern ça¤, bu sebeple, Heidegger (1938, 66)taraf›ndan, ‘dünya-resmi ça¤›’ olarak adland›r›l›r. Nas›l ki bir resim, kendisinin d›fl›na ve karfl›s›na yerlefltirilmifl bir gözü

gereksinirse, Kartezyen dünya-resmi de, bedensizlefltirilerek dünyan›n d›fl›na ve karfl›s›na yerlefltirilmifl bir özneyi gereksinir (Harries 2009, 58).

Latour, modern ça¤›n, insan olan ve olmayan varolanlar› ›srarla birbirlerinden yal›tma çabas›na ra¤men, varolanlar›n belki di¤er ça¤larda oldu¤undan daha fazla iç içe geçmeye devam ettiklerinin alt›n› çizer. Bütün modern olma

gayretimize ra¤men, asl›nda “hiçbir zaman modern olmad›¤›m›z›” iddia eden Latour

(12)

varolanlar› birer ‘aktör’ olarak tan›mlayarak modern epistemolojinin üstesinden gelmeye çal›fl›r.

1980’lerin sonuna do¤ru Latour, Callon ve Law taraf›ndan ortaya at›lan Aktör-Network Teorisi (ANT), sosyolojiyi

‘insan-merkezli’ bir çal›flma alan› olmak-tan ç›kararak insan-olmayan aktörlerin görmezden gelinen dünyas›na bir kap› aralar. Dünyay›, geleneksel sosyolojinin yapt›¤› gibi, ‘insan-öznenin etkinlikler alan›’ olarak tan›mlamak yerine, insanlar

(‹ng. humans)kadar insan-olmayanlara da

(‹ng. non-humans)önem vererek, her ikisi

aras›ndaki karfl›l›kl› etkileflime, birbirlerini dönüfltürme gücüne ve bir arada varolufla dikkat çekmeye çal›fl›r.

‹nsan olan ve olmayan aktörleri birbirlerinden yal›t›lm›fl, iki özerk ontolojik ka-tegori çerçevesinde tan›mlamay› reddederek modern epistemolojinin üstesinden gelmeye çal›flan ANT, gündelik yaflamda insan olan ve olmayan aktörlerin kesin çizgilerle birbirinden ayr›flt›r›lamayaca¤› iddias›nda bulunur. ‹nsan›n 17. yüzy›lla birlikte yerlefltirildi¤i ayr›cal›kl› konumu sorguya açarak modernist hiyerarflinin dikeyli¤ini alafla¤› eden ANT, insan-olmayan aktörlerin edilgen birer ‘nesne’ olarak insan-öznenin inisiyatifine ve-rilmelerine karfl› ç›kar ve tüm varolanlar› tek bir ortak düzlemin ‘aktör’leri olarak tan›mlar. ‹nsan olan ya da olmayan her türden varolan› ortak bir flekilde kucaklayan bu düzlem, her fleyin bir arada yer ald›¤› network’tür

(Harman 2009, 12-3).

‹nternetin yayg›nlaflmas›, ‘network’ ya da ‘a¤ ba¤lant›lar›’ denildi¤inde akla ilkin ‘www’ olarak k›salt›lan ‘dünya çap›nda a¤’ (‹ng. world-wide-web)kavram›n›n

gelmesine neden olur. Ne var ki, Latour

(1999, 15)‘network’ün, bir teknik terimden

çok, modern nosyonlar›n kemikleflmifl yap›s›n›n terk edilmesine yönelik olarak önerilen bir kavram oldu¤u yönünde bizi uyar›r. Bilginin (‹ng. information), internette

söz konusu oldu¤u gibi bozulmaks›z›n (‹ng. deformation) aktar›m›n› de¤il, tam tersine,

durmak bilmeyen dönüflümünü (‹ng. trans-formation)ifade eden ‘network’ kavram›, bir yap-boz gibi sürekli yap›l›p bozulan bir iflleyifle, di¤er bir de¤iflle, ‘yap›’dan çok bizzat ‘iliflkisellik’e gönderme yapar. ANT’a göre, gerek bilimsel olgular gerekse teknolojik donan›m parçalar›; teknik, toplumsal, ekonomik, politik vb. pek çok etkenin birbirleriyle kesintisiz iliflki içinde olduklar› bir ba¤lant›lar sistemine (network)dahildir. Bu sistemin

içindeki her bir aktör, di¤er aktörlerle et-kileflime geçerek dönüflür ve dönüfltürür

(Fallan 2010, 55). ‘Dönüflme’ ve

‘dönüfltürme’ fiillerindeki ‘-ifl’ ifltefllik tak›s›, network’te a盤a ç›kan ‘ifl’in (‹ng. work)efl zamanl›, karfl›l›kl› ve birlikte

yap›l›yor oldu¤una gönderme yapar. Bu ba¤lamda, Latour’un (2005b, 132), ‘network’ sözcü¤ünün vurgusunun, ‘a¤’ anlam›na gelen ‘net’ sözcü¤ünde de¤il; ‘ifl, hareket, ak›fl ve de¤iflim’ anlamlar›na gelen ‘work’ sözcü¤ünde oldu¤u yönündeki uyar›s› dikkate de¤erdir. ANT’›n bir di¤er aya¤›n› oluflturan ‘actor’ sözcü¤ü ile aktörün gerçeklefltirdi¤i iflin ad› olan ‘action’ sözcü¤ü, ‘ifllemek, eylemek, yapmak, harekete geçmek, rol ya da görev almak, etki etmek’ anlamlar›na gelen ‹ngilizce ‘act’ fiilinden türer. Türkçe’ye ‘fail’ ya da ‘eyleyen’ olarak çevirebilece¤imiz ‘aktör’ ile ‘fiil, faaliyet, eylem, devinim ve rol’ anlamlar›na gelen ‘aksiyon’ sözcü¤ü, öyle tuhaf ‘isim’lerdir ki tam da isim ya da töz olmamaya, di¤er bir deyiflle, yap›p etmenin ya da fiiliyat›n

(13)

kendisine gönderme yapar. Bu ba¤lamda, her bir aktörün adeta bir organizmaya benzeyen network’ün canl›l›¤›n› devam ettirmeye çal›flt›¤› iddia edilebilir. Çünkü ‘network’ kavram›, Grekçe ‘organismos’ sözcü¤ünden türetilen ve ‘düzenleme, örgütleme, oluflturma’ anlamlar›na gelen ‘organizasyon’ sözcü¤üne gönderme yapar. Nas›l ki bir organizma, birbirleriyle uyum içinde çal›flan pek çok ‘organon’un bir araya gelmesinden meydana geliyorsa, network de pek çok aktörün birlikte iflleyiflinden meydana gelir.

Sonuç olarak, Endüstriyel Tasar›m alan›nda yeni paradigman›n belirleyicisi olaca¤›n› düflündü¤ümüz Aktör-Network Teorisi, endüstriyel ürünleri yepyeni bir tarzda de¤erlendirmemize olanak tan›mas› aç›s›ndan önemlidir. Endüstriyel ürünleri, öznenin bir resim gibi karfl›s›na ald›¤›, kat› ve kemikleflmifl ‘nesne’ler olarak de¤il, devingen bir iflleyiflin dönüflüme aç›k ‘aktörleri’ olarak ele alan ANT, Latour’un

(2005a, 13) önerdi¤i ‘iki k›y› aras›ndan

serbestçe sal›n›p durma’ edimini gerçeklefltirebilmemiz için bir olanak tan›r.

‹fllev / anlam ikili¤i, hangisini di¤erinin önüne geçirirsek geçirelim, bizi her daim modern epistemolojik belirlenimin özne/nesne ayr›m›na mahkum eder. Oysa ne ifllevi ne de anlam›, tasar›m›n üzerinde infla edilece¤i ‘temel’ haline getirmeden bizzat nesnel ve öznel alanlar aralar›ndaki ak›flkan iflleyifle odaklanmak, donmufl bir foto¤raf› ard›fl›k baflka sahnelerin eklenmesiyle hareketlendirir gibi, tasar›m kavram›n› da adeta ‘hareketlendirecektir’. Latour’un Hareket Halindeki Bilim9(1987) isimli kitab›n›n yaratt›¤› ça¤r›fl›mla, ‘hareket halindeki tasar›m’ olarak adland›rabilece¤imiz bu yeni öneri, ‘tasar›m’› isim halinden fiil haline

dönüfltürecek bir paradigma kaymas›n› anlam›na gelir. ‹fllev ve anlam aras›nda aç›lm›fl modern yar›¤›n üstesinden gelme potansiyeline sahip bu türden bir kayman›n, tasar›m›n çal›fl›lma pratiklerini nas›l ve ne flekilde de¤ifltirece¤ini ise ancak zaman gösterecektir●

KAYNAKÇA

Aicher, O. 1994. The World as Design. Berlin: Ernst & Sohn.

Altu¤, T. 2001.Dile Gelen Felsefe. ‹stanbul: Yap› Kredi Yay›nlar›.

Archer, B. 2005. Foreword. In: Krippendorff K. The Semantic Turn: A New Foundation for Design. London: Taylor & Francis, pp. xiii-xiv. Ayer, A.J. 2010 [1936]. Dil, Do¤uluk ve Mant›k. ‹stanbul:

Metis Yay›nevi.

Demir, Ö. 1997. Bilim Felsefesi. Ankara: Vadi Yay›nlar›. Erdo¤an, E. 2011. Bilim ve Metafizik Üzerine Tarihsel Bir

Soruflturma. ‹stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay›nlar›.

Erdo¤an, E. 2009. Aristoteles’ten Newton’a Paradigmatik Bilim Tarihi. ‹stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay›nlar›.

Fallan, K. 2010. Design History: Understanding Theory and Method. New York: Berg Publishing. Galison, P. 1990. Aufbau/Bauhaus: Logical Positivism and

Architectural Modernism. Critical Inquiry 16 (4), pp. 709-752.

Gattei, S. 2008. Thomas Kuhn’s “Linguistic Turn” and the Legacy of Logical Empiricism:

Incommensurability, Rationality and the Search for Truth. Hampshire: Ashgate.

Godfrey-Smith, P. 2003. Theory and Reality: An Introduction to the Philosophy of Science. Chicago: University Press.

Harman, G. 2009. Prince of Networks: Bruno Latour and Metaphysics. Melbourne: Re.press. Harries, K. 2009. Art Matters: A Critical Commentary on

Heidegger’s ‘The Origin of the Work of Art”. Springer.

Harris, J. 2005. The Ordering of Things: Organization in Bruno Latour. The Sociological Review 53 (1), pp. 163-177.

Heidegger, M. 2007 [1935-6]. Modern Science, Metaphysics and Mathematics. In: Krell, D F et al. eds. Basic Writings: Martin Heidegger. London: Routledge, pp. 271-305.

Heidegger, M. 2002 [1938]. The Age of the World Picture. In:Young, J and Hayness, K et al. eds. and tr. Martin Heidegger: Off the Beaten Track. Cambridge: University Press, pp. 57-85. Heidegger, M. 2002 [1943]. Nietzsche's Word: "God Is

Dead". In: Young, J & Hayness, K et al. eds and tr. Martin Heidegger: Off the Beaten Track. Cambridge: University Press, pp. 157-199. Heskett, J. 1987. Industrial Design. In: Conway, H et al. eds.

Design History: A Students’ Handbook. London: Routledge, pp. 85-101. 9Bu ba¤lamda, Maddi Kültür

Çal›flmalar›’n›n ne denli ‘maddi’ oldu¤u ayr›ca bir tart›flma konusudur.

Bu konunun detayl› bir incelemesi için bkz: Olsen 2003, 87-104.

(14)

Ibarra, A. and Mormann, T. 2005. Logical Empirism. In: Mitcham, C et al. eds. Encyclopedia of Science, Technology, and Ethics V 3. London: Thomsan Gale, pp. 1138- 1141.

Katz, B.M. 1997. Technology and Design: A New Agenda. Technology and Culture 38 (2), pp. 452-466. Krippendorff, K. 2006. The Semantic Turn: A New

Foundation for Design. London: Taylor & Francis.

Latour, B. 2008 [1993]. Biz Hiç Modern Olmad›k: Simetrik Antropoloji Denemesi. ‹stanbul: Norgunk Yay›nc›l›k.

Latour, B. 2008. A Cautious Prometheus? A Few Steps Toward a Philosophy of Design (with Special Attention to Peter Sloterdijk). In: Glynne J., Hackney, F. and Minton V., eds. Networks of Design: Proceedings of the 2008 Annual I nternational Conference of the Design History Society. Cornwall, 3-6 September, 2008. University College Falmouth, pp.1-13. Latour, B. 2008 [2005a].What is the Style of Matters of

Concern? Two Lectures in Empirical Philosophy. Amsterdam: Van Gorcum. Latour, B. 2005b. Reassembling the Social: An Introduction

to Actor-Network-Theory. Oxford: University Press.

Latour, B. 1999. On Recalling ANT. In: Law, J and Hassard, J et al. eds. Actor Network Theory and After. Oxford: Blackwell Publishers/Sociological Review, 15-25.

Locke, J. 1999 [1670].An Essay Concerning Human Understanding. Pennsylvania: The Pennsylvania State University.

Loos, A. 1966 [1908]. Ornament and Crime. In:Münz. L and Künstler. G et al. eds. Adolf Loos: Pioneer of Modern Architecture. New York: Frederick A. Praeger Publishers, 226-231.

Michl, J. 1995. Form Follows What? The Modernist Notion of Function as a Carte Blanche [online]. Available at: http://janmichl.com/eng.fff-hai.html [Accessed: 2012].

Olsen, B. 2003. Material Culture After Text: Re-membering Things. Norwegian

Archeological Review 36 (2), 87-104.

Rockmore, T. 1995. Heidegger and French Philosophy: Humanism Anti-humanism and Being. London: Routledge.

Shiner, L. 2010 [2001]. Sanat›n ‹cad›: Bir Kültür Tarihi. ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›.

Sullivan, L.H. 1896. The Tall Office Building Artistically Considered. [Online]. Available at: http://ia600403.us.archive.org/11/items/tallof ficebuildi00sull/tallofficebuildi00sull.pdf [Accessed: 2012].

Whitehead, A.N. 2012 [1919]. The Concept of Nature. CreateSpace Independent Publishing Platform. Wittgenstein, L. 2009 [1953]. Philosophical Investigations.

Wiley-Blackwell.

Young, J. 2001. Heidegger’s Philosophy of Art. Cambridge: University Press.

Wittgenstein, L. 2002 [1921]. Tractatus Logico-Philosophicus. London and New York: Routledge.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Doğrudan manipülasyon sisteminde çıktı ifadeleri, kendinden sonra gelen girdi ifadelerini düzenlemek için kullanılır.. Aslında girdi ve çıktı arasında net bir

This article traces structuralist principles and theories shaped by linguistics and anthropology that their methodologies and approaches have provided a great support for

Yapılan araştırmalar yükseköğ- retim kurumlarının yapay zekânın faydalarından yararlanmaları için önce- likle yükseköğretim liderlerinin yapay zekâ

 Pozitivizm, araştırma süreçleri bağlamında, bilginin ancak katı bilimsel yöntemlerle üretilebileceğini savunan

analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına

Geleneksel kamu yönetimi anlayışı ile birlikte tartışılmakta olan katılım-uzmanlık ikilemi yeni anlayışta da ortaya çıkmaktadır.. Kamu politikalarının oluşturulması ve

Tüm anlama süreçleri için olduğu gibi çeviri süreci için de, bir konuyu anlama ve yorum- lama olmaksızın bir sonraki aşamaya geçerek, bir konuyu anlamaksızın aktarmanın söz

• Tekil (bireye ait olan), Tikel (birkaça ait olan), Tümel (genele ait olan) bizim dışımızdaki dünyada var olan nesnel ilişkileri yansıtır.... Varlık