3
29 Birinciteşıin 1938 CUMHURİYET ______ Ijî
Cumhuriyet, Maarifte milliyetçilik prensiplerile
Türk nesillerini gelecek hayatın hâkimi kılacak
surette yetiştirme esaslarını koymuştur
Yazan
Hasan Ali Yücel
1 Benîm için çok aziz bir hatıra ile baş lıyorum.
İstirdaddan sonra Atatürk, kurtardığı İzmire ilk defa geliyordu. B u seyahat, ikinci devre intihabatmın arifesinde idî. Büyük M illet Meclisi Reisi ve Başku mandan G a zi Mustafa K em al, tam de- moktar bir şef olarak milletile her gittiği yerde doğrudan doğruya temas ediyor du. Bu maksadla îzmirde de halk top landı ve liderini görüp dinlemek için iç tima yerine büyük kafileler halinde akın etti; ben de onların aıasında idim. G azi M ustafa K em ali ilk defa dinlemek bah tiyarlığının zevki ve heyecanile doluy dum. G eldi, kürsüye çıktı, intizarımızın hilâfına kendi muayyen bir mevzuu söy lemedi. Bilâkis halkı, kendisinden neler öğrenmek istediklerini sormağa davet etti. Sordular. Binbir mesele ve binbir derdin adı geçti. O arada ben de kalktım, şun ları söyledim:
— Türk irfanı bugün hâlâ iki müesse- senin elindedir. Biri mekteb, biri medre se. Müstehase haline gelmiş bu ikinci mü essese bundan sonra mevcudyetine sahib olabilecek midir?..
O gün ve gece, Atatürk, sekiz saat ko nuştu. Bugün tamamiie ve fazlasile mu habbet olmuş o günkü hayretimi hayatı mın en kutsal bir hatırası biliyorum. C e- vabları arasında benimkinin mukabelesi şu olmuştu:
— O füsil müessese mukadderine e- recektir.
Kelimelerini belki tamcın olarak nek- ledemediğim sös^crınin özü bu idi.
Avrupalılaşma hareketinin resmî baş - Iangıcı olan Tanzimatın vücude getirdiği mekteb, Cumhuriyet devrine kadar Türk gençliğini yetiştirmekte serbest ve rakrb- siz kalamamıştı. Yetm iş senelik ders m üf redatı programlarına göz attığımız zaman dinî bir ilim müessesesi olan medresenin mektebin içinde bile nekadar kuvvetle var olduğu çok açık görülür. Benim gibi orta tahsilini meşrutiyet devrinde yapmış olanlar pek iyi hatırlarlar ki fizik, kimya, tabiî ilimlerde görülen müsbet bilgi ile asla nisbeti ve münasebeti olmıyan, an cak vicdanların kendi hürriyet ve zevk leri mevzuu olabilecek başka birgiler yan- yana idi. H eyet dersinden çıkıp ilmikelâm dersine sokulan gene dimağın; cazibe ka- nunile, şıkkıkamer hâdisesini bağdaştıra- bilmenin ne imkânsız olduğunu tahmin etmek güç değildir. T ürk gençliği bu zıd anlayışın tesirile ya mollalaşıyor, yahud basmakalıb bilgilerile her türlü manevî hasisalarm inkârına kaçıyordu. Her. iki halde de Türk münevverinin zihnî şahsi yetinden millet çok şey kaybediyordu.
D in ve dünya işinin başka başka pren siplere dayandığı için birbirine müdahale etmemeleri fikrini bizde ilk gerçekleşti ren rejim, Cumhuriyet oldu. Büyük Şef, ikinci devre seçimi dolayısile neşrettiği um delerin beşincisinin sekizinci maddesinde tedrisatın tevhidi prensipini, fırkasının e- saslarından biri olarak Türk milletine söylemiştir. Bununla îzmirde işaret etliği kanaatin tahakkukuna bir adım daha yak laşılmış oluyor. Bundan sonra 1923 sene
başı nutkunda Atatürkten şunları dinli yoruz :
« — Evlâdı memleketin müştereken ve mütesaviyen iktisaba mecbur oldukları u- lûm ve fünun vardır. Â l i meslek ve ihti sas erbabının tefrik olunabileceği dere - çatı tahsiliye kadar terbiye ve tedrisatta vahdet, heyeti içtimaiyemizin terakki ve taalisi noktai nazarından mühimdir.»
Milletine verdiği her sözü tutmuş ve yerine getirmiş olan A z iz Şefimizin bu her türlü süsten sıyrılmış iki cümlesinde iki ayrı âlemin iki ayrı zihniyetin haddi fâsılı görülmektedir. B u sözden evvelki T ürk kültür anlayışı başka birşeydi, bu sözden sonraki maarif idraki başka bir- şeydir. Atatürk bu beyanatile tek ideale tek kaynaktan insan yetiştirilmesi zaru retini ortaya atıyordu. 29 teşrinievvel 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân olunduk tan üç ay sonra onun büyük düşüncesi kanun haline geldi,
3 mart 1924.
Bu tarih Türk cemiyetinin ha - yatında bir dönüm noktasıdır. Bü - yük M illet M eclisi 3 mart 1924 te hilâfeti kaldırdı; 3 mart 1924 te Şer’ iye ve E vkaf vekâletlerini lâğvetti; 3 mart 1924 te tedrisatın tevhidi kanunu nu çıkardı ve bununla medreseleri kapa dı.
Bundan bir gün evvel tedrisatın tevhi di meselesinde M ecliste verilen bu takriri her T ü rk münevveri bir kere okumalıdır:
«R iyaseti C elileye:
Bir devletin irfan ve maarifi umumiye siyasetinde milletin fikir ve hissi itibarile vahdetini temin etmek için tevhidi tedri sat en doğru, en İlmî ve en asrî ve her yerde fevaid ve muhassenatı görülmüş bir umdedir. 1255 Gülhane Hattı H ü mayunundan sonra açılan Tanzimatı H ayriye devrinde Saltanatı Münderisei Osmaniye tevhidi tedrisata başlamak is temiş ise de buna muvaffak olamamış ve bilâkis bu hususta bir ikilik bile vücude gelmiştir. Bu ikilik, vahdeti terbiye ve tedris noktai nazarından birçok muzır ne ticeler tevlid etti. Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdeti his ve fikir ve tesanüd gaye lerini külliyen muhildir.
T eklifi kanunimizin kabulü takdi rinde Türkiye Cumhuriyeti dahilin -
de ve bilûmum irfan müessesatı- nın mercii yegânesi M aarif V e k â leti olacaktır. B u suretle bilcümle mekâtibde bundan böyle Cumhuriyetin irfan siyasetinden mes’ ul ve irfaniyatımı- zı vahdeti his ve fikir dairesinde ilerlet meğe memur olan M aarif Vekâleti müs bet ve müttehid bir maarif siyaseti tatbik edecektir. Teklifim izin bugün der’ akab ve müstacelen müzakeresile kanuniyet kesbetmesini H eyeti Celileden rica ede riz. — 2 mart 13 4 0 ».
Nihayet tevhidi tedrisat kanunu kabul
edilince şu esaslar ortaya konmuş bulunu y o r:
1 — Bütün ilim ve tedris müesseseler! M aarif Vekâletine bağlıdır.
2 — D in mevzuile İlmî olarak iştigal hakkı, Darülfünün içinde açılacak bir fa külteye verilmiştir.
Bu kanunla terbiye ve tedris rejimi tamamiie lâik bir mahiyet almıştır. Fakat mesele yalnız eğitim ve öğretimin din o- toritesinden kurtarılmasile elbette kala - mazdı. Cumhuriyet devrine kadar şark - İslâm beynelmileliyetinin bir cüz’ ü olarak hayatı devam eden T ürk cemiyeti, Cum huriyetle beraber açık ve keskin olarak bu beynelmileliyetin tabii olmaktan ken disini kurtardı. Tanzimattanberi garb me deniyetini benimsemek istediği halde daha ilk tahsil çağındaki T ürk çocuğuna şark - İslâm medeniyetinin ilim ve edebiyat dil leri addolunan arabca ve farsçayı öğret mekte devam eden zihniyet, daha fazla yaşıyamazdı. Mekteblerimizden bu ders lerin kalkması, sırf bu kültür ve medeni yet tâbiiyeti bakımından yapılmış bir de ğişmedir. B öylece medreselerin ortadan silinmesi, vatan çocuklarını bir elden ve hiçbir itikad unsuru müdahalesine imkân vermeden tamamiie müsbet ilmin bütün dünya için doğru ve amelî hayata müessir bilgi ve melekesile yetiştirmek, işte bu tevhidi tedrisat kanununun temin ettiği maarifte lâisizm prensipile kabil oldu. Denebilir ki Cumhuriyet maarifini ilk ku ran kanun, tevhidi tedrisat kanunudur.
Cumhuriyet maarifinin ikinci ana pren- sipi milliyetçiliktir. Cumhuriyetten evvelki nesillerin cemiyet telâkkisi şu idi:
Din ve millet ikisi birdir.
Bu düstur ( ayni dinin içerisinde ayrı millet kabul etmiyen kanaati telkin edi yordu. H içbir hayat münasebeti olmıyan, yahud bunun zıddına, en can alacak men faat ayrılıkları bulunan iki kütle -bu düs tura göre- İslâm oldukları takdirde ayni milletten idiler. U zun asırlar T ürk çocu ğu, ilk kıraat parçasını, anlamadığı bir dilden okudu. Çarşısında, pazarında, e- vinde ve yurdunda konuştuğu dile ayrıl mış ders saatinin azlığile yabancı kültür lerin tazyikine maruz bırakıldı. Tarihien- biya, T ürk tarihini hafif bir gölge halinde bırakmıştı. Kesikbaş hikâyesi gibi dört beş çadır halkından kurulmasını başlan gıç alan yalan yanlış bir Osmanlı tarihi okutuluyordu. Türk çocuğu kendi millî benliğini duymak için hiçbir tedris ve ter biyenin mevzuu değildi.
Atatürkün millî terbiye bahsinde muh telif vesilelerle söylemiş olduğu şu söz ler T ürk cemiyetinin ileri hayatı için de birer düsturdur:
«Türkiyenin terbiye ve maarif si
yasetini tam bir vuzuh ve hiçbir te
reddüde mahal vermiyen sarahat
le ifade etmek ve tatbik etmek lâ
zımdır. Bu siyaset
her manasile
] millî bir mahiyette irae olunabi-
\
lir.»
«Biz esasen millî mevcudiyetin
temelini millî şuurda ve millî bir
likte görmekteyiz.»
«Biz doğrudan doğruya milliyet
perveriz ve Türk milliyetçisiyiz.
Cumhuriyetimizin mesnedi Türk
camiasıdır. Bu camianın efradı ne
kadar Türk harsile meşbu olursa,
o camiaya istinad eden Cumhuri
yet de o kadar kuvvetli olur.»
«Türk milletinin millî dili ve mil
lî benliği bütün hayatında hâkim
ve esas kalacaktır.»
Bu vecizelerin içinde saklanan öz fikir, Türk çocuğuna ve bütün T ürk nesillerine insanlıklarının kemalini, kendi milliyetle rinin idrakinde gösteriyor. Milletinin kendi yüksek şahsında tecelli eden kudret ve iradesini onun en derin mazisine kadar gi dip ariyan Atatürk, bu maziyi bütün me deniyet, kıymet ve haşmetile istikbalde yaratmak idealinin bizzat nümunesidir. T ürk çocuğu, herşeyiiıi milleti için düşün mek ve yapmak terbiyesini ancak mille tinin ne olduğunu öğrenerek alabilir. Cumhuririyet devrindedir ki bu türlü mil liyet anlayışı mektebe girebilmiştir.
M aarif yolunda Türk milliyetçiliğinin bir tecellisi de dil sahasında oldu. D oğru, güzel ve açık yazıp söylemek için 1 ürk vicdanının tercümanı olan ifade unsur larından başkasına bel bağlamamak müm kün olduğunu bütün keskinliğile anlamış bulunuyoruz.
T ürk çocuğu bugün ana dilini öksüz evlâd olarak değil, öz anası gibi tanıyor ve öğreniyor. Bu öğrenişte T ürk maari findeki milliyetçilik prensipinin gerçek ■* leşmelerınden bir safhasını görüyoruz.
Müsbet ilim öğretiminin de Cumhu riyet devrinde mahiyeti başka bir renk al mıştır. T ecrübî metodları sırf nazarî bir yoldan okutan ve hayata taallûku cep hesini asla’ itibara almıyan görüş verine bugün bu ilimlerin de hayat için olduğu, yurd, millet ve insanlık için olduğu artık anlaşılmıştır. G aye dünyevi ve millîdir. İlim en müsbet şeklinde bile, konuşur - ken ukalâlık etmeğe yarıyan bir süs de ğil, hayata müessir olmak için dimağın kazandığı bir melekedir.
İşte Cumhuriyet, maarifte lâikliğin ve milliyetçiliğin prensiplerile Türk nesille rinin gelecek ve ileri hayatın hâkimi kıla cak surette yetiştirme esaslarını koymuş tur. İnkılâbcılığın düsturu: «D a h a iyi» yi değil, «en iyi» yi yapmak olduğuna göre bu prensipleri tatbik edişte «her iş bit - miştir. H erşey yapılmıştır» kanaatile a- vunmaksızın çalışmak, ısrarla ve imânla çalışmak, en büyüğümüzün b ize hayatile telkin ettiği bir hareket ve ahlâk dersidir. Onun açtığı yolda gene onun usulile yü rümek, T ürk inkılâbcılığının aslî şartla- rındandır. T ü rk maarifinin büyük, küçük bütün mensubları bu ruhla her Cumhu riyet yılının yeni bir dönümünde yeni bir hızla ileri mesafeler katettiklerini ken dilerine itiraf etmekle bahtiyar olacaklar dır.