• Sonuç bulunamadı

Tahkimin Kamu Hizmetlerine Uygulanma Sorunsalı ve Olası Sonuçları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tahkimin Kamu Hizmetlerine Uygulanma Sorunsalı ve Olası Sonuçları"

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARBITRATION AND ITS POSSIBLE RESULTS

Mehmet NAR*

Özet: Küreselleşme adı verilen etkileşim emek, mal, sermaye

ve hizmet hareketliliğinin dünya çapında serbestleşmesini sağlar-ken, küresel yatırımların boyutunu da olabildiğince arttırmıştır. Bu durumdan yararlanmak isteyen kaynak ihtiyacındaki ülkeler yabancı yatırımcılara pek çok avantaj sunarken, yabancı sermayedar ise söz konusu avantajlara ilave olarak hukuki düzenlemeleri de bir bütün halinde görmek istemektedir. Çünkü ortaya çıkabilecek herhangi bir uyuşmazlık halinde yatırımın yapıldığı ülkenin devlet yargısına git-mek yerine kendilerinin de adil şekilde yargılanabilecekleri uluslara-rası hakem heyeti marifetiyle sorunların çözümünü amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu makale uluslararası tahkim müessesinin önemine yer vermekte, küresel sermaye akımlarının ulaştığı boyut dikkate alındı-ğında küresel tahkim hukukun oluşturulma gereği inceleme konusu edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, yatırım, uyuşmazlık,

ulusla-rarası, tahkim.

Abstract: Although the interaction called globalization

liberali-ze the mobility of labor, commodity, capital and service in the world wide, increases the volume of global investment. While the count-ries which intend to benefit from this situation provide a lot of op-portunities for the foreign investors, foreign lenders want to see the legal arrangements as a whole. However, they try to find solutions for the problems by applying international trade courts, where they expect to expose a fair trial instead of the courts in the invested co-unty in case of a disagreement. Therefore, this article refers to the importance of international arbitration and the need of composing an international arbitration law when the volume of global capital flows taken into consideration.

Keywords : Globalization, investment, conflict, international,

arbitration. 1

(2)

1. Giriş

Devletlerin gelir yetersizliği sebebiyle imtina edemeyeceği bir şe-kilde gerçekleştirilmesi gereken kamusal (yarı kamusal) mal ve hiz-metler vardır. Örneğin enerji, elektrik, doğalgaz, baraj, transit yollar, şebeke yatırımları gibi büyük altyapı yatırımlarının belli seviyelerde de olsa gerçekleştirmesi zaruret arz etmekte ancak kaynak yetersiz-liği nedeniyle gerçekleştirilemeyen kamusal mal ve hizmetlerin, ya-bancı sermayedar ya da yaya-bancı yatırımcı tarafından yap, yap-işlet, yap-işlet-devret gibi çeşitli yöntemlerle gerçekleştirildiği ya da finanse edilebildiği görülmekte, küreselleşme süreci ise bu noktada belirleyici olmaktadır.

Özellikle küreselleşme adı verilen etkileşimin temel yapılarından olan teknolojik ilerlemeler ve buna paralel olarak ulaşım ve iletim ma-liyetlerinin önemli ölçüde azalması ulusal piyasaların, uluslararası pi-yasalarla daha kolay entegrasyonunu ve böylece emek, mal, sermaye ve hizmet hareketliliğinin küresel çapta serbestleşmesini sağlanmıştır. Ülkeler arasındaki ekonomik etkileşim tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılması, ticarete yönelik kısıtlamaların hafifletilmesi, sermaye ha-reketlerinin serbestleştirilmesini de beraberinde getirmiş yabancı ya-tırımların bir ülkeden diğerine akışkanlığı artmıştır (OECD, 2011: 14). Bu durumdan yararlanmak isteyen kaynak ihtiyacındaki ülkeler ise özellikle doğrudan yabancı yatırımcılara sayılanlara ilave olarak pek çok cazip fırsatlar sunmuşlardır.

Bu amaçla ülkeler; hükümet garantileri (fiyat, ürün alım garantisi), serbest kar transferi, devletleştirmeye karşı garantiler, ucuz hammad-de, ucuz işgücü temini, yatırım indirimi, düşük vergileme gibi pek çok teşviksel uygulamaları yürürlüğe koymuşlardır. Ancak bu türden uygulamalar yabancı yatırımcılar açısından gerekli şartlardan olmuş fakat yeter şart olmamıştır. Çünkü yabancı sermayedar ekonomik ve mali avantajlar yanında özellikle hukuki düzenlemeleri de bir bütün halinde görmek istemekte, ortaya çıkabilecek herhangi bir uyuşmazlık durumunda yatırımın yapıldığı ülkenin yerel mahkeme ya da devlet yargısına gitmek yerine kendilerinin de adil şekilde yargılanabilecek-leri uluslararası hakem ya da tahkim heyeti marifetiyle sorunların çözümünü amaçlamakta, küresel sermaye akımlarının ulaştığı boyut dikkate alındığında ulusal hukuk kurallarının ötesinde küresel huku-kun oluşturulması gereği de son derece önemli olmaktadır.

(3)

Günümüzde uluslararası sermaye akımlarında görülen bariz artış iktisadi faaliyetlerin daha karmaşık hale gelmesine neden olmaktadır. Uyuşmazlık konularının değişerek yeni konsept sorunların ortaya çık-ması, bu sorunların yeni yöntemlerle giderilmesi gereğini zaruri kıl-makta, bu durum uluslararası tahkim mekanizması benzeri yöntem-lerle uyuşmazlıkların çözümünü gündeme getirmektedir. Bununla birlikte bu tür mekanizmaların ülkelerin egemenlik yetkisini sınırlaya-bileceğine yönelik tartışmalar ise politik iktisatta temel sorunsallardan biri olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

2. Uluslararası Tahkimin Tanım, Tarihçe ve Kapsamı

Tahkim, her iki tarafın üzerinde anlaşmaya vardığı konular dahi-linde ortaya çıkabilecek bir anlaşmazlığın devlet yargısı dışında ha-kem kararına başvurmak suretiyle çözümlenmesidir (Collin, 2003: 17). Diğer bir ifadeyle tüm tarafların rızası ile bir anlaşmazlığın üçüncü kişi veya kişilerce çözümüne imkân tanıyan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir (Wild, 2006: 29). Ya da herhangi bir anlaşmazlık konusu-nun, tahkim sözleşmesi veya tahkim şartına uygun olarak taraflarca kararlaştırılan kişi veya kişiler marifetiyle çözümlenmesi, şimdiki ya da gelecekteki bir hukuki ihtilafın tahkim sözleşmesi kapsamında hakem aracılığıyla giderilmesi veya ortadan kaldırılmasıdır (Martin, 2003: 31).

Tarihsel açıdan değerlendirildiğinde: M.Ö. 700 yılında eski Fenike’de, 2000 yıl önce Çin’de, 2500 yıl önce Hindistan’da, Antik Mısır Medeniyetinde bağlayıcı tahkim kararlarının zengin tarihini gösteren sayısız örneklerine rastlamak mümkündür. Antik Yunan’da

tahkim: Yargıç yerine, hakem ya da tahkim mekanizması vasıtasıyla

öz denetim (self-policing) ya da diğer bir ifadeyle otokontrolün sağ-lanması amaç edinilmiştir. Aristo ve Cicero tahkimi olumlu bir me-kanizma olarak görerek adeta günümüz tahkim meme-kanizmasının ta-nımını yapmışlardır. Aristoteles tahkim mekanizmasında hakemin (hakim ya da yargıca göre) salt hukuk kurallarını uygulamak zorun-da olmadığınzorun-dan zorun-daha eşitlikçi ve adil biçimde karar verilebileceğini ifade etmektedir. Cicero ise, mahkemeye giden bir kişinin kazanma ya da kaybetme şeklinde iki alternatiften biriyle karşılaşacağını buna karşın tahkime giden bir kişinin ise her şeyi elde etmekten ziyade en azından bir ölçüde olsa kazanç sağlayabileceğinden bahsetmektedir.

(4)

Roma Hukukunda Tahkim: Mevcut uyuşmazlıklar üçüncü kişi

neza-retinde hakem kurallarında çözümlenebildiği gibi diğer bir uygulama yöntemi olarak, ihtilaf konusu hakem yerine özel hakimler vasıtasıyla çözümlenebilmektedir. Uygulamada hakem kararlarının tenfizine ay-kırı eylemler cezai müeyyidelerle desteklenmektedir. Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmi devlet dini olarak kabul edilmesiyle birlikte kilise papazlarının devlet mahkemelerinin daha önce oynadı-ğı rolü üstlenerek, hakem sıfatıyla bazı uyuşmazlıkları çözümledikleri görülmektedir. İslam Hukukunda Tahkim: İslamiyet’in ilk günlerin-den itibaren çeşitli anlaşmazlıkların çözümü için tahkim yönteminin uygulanması egemen olmuştur. Böylece yerel yasalar tahkimi içerecek şekilde değiştirilmiş tahkim hukuku, temel hukuk sisteminin bir par-çası olarak benimsenmiş hakem kararlarının şer’i hükümlerle oran-tılı olduğu da kabul edilmiştir. Ortaçağ Uygulamalarında Tahkim: Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra ortaçağ döneminde tahkim soylular arasındaki anlaşmazlıkların çözümü amacıyla istis-nai bir uygulamadan çok kural olarak ortaya çıkmış, bununla birlikte bazı yönleri ile tahkim uygulamasının ortaçağ hukukunda kral mah-kemesine alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizması olduğu gözlen-miştir. Tahkim esasen şiddet unsuru içermeyen bir süreci tanımlar-ken, erken aşamalarda ise ceza yargısına yönelik davalara da tahkim usulü uygulandığı ilerleyen aşamalarda ise kişi hak ve hürriyetine yö-nelik cezai müyeidelerin tahkim yargılamasına dahil edilmediği gö-rülmüştür. Avrupa Ticaret Hukukunda Tahkim: Onuncu ve onbirinci yüzyıllarda ticari tahkim uygulaması birçok Avrupa kentinde ticaret hukuku olarak adlandırılan ve yaygın olarak kullanılan bir mekaniz-ma halini almıştır. Söz konusu yapı meşruiyet, adalet, karşılıklı yarar ve anlayış üzerine temayüller doğrultusunda kurulmuştur. Bir hake-min kararını uygulamayı reddedenler diğer tüccarlar tarafından dış-lanma ile karşı karşıya kalmış, geleneksel mahkemelerden ayrı olarak özel nitelikte faaliyetlerini ise süreç içerisinde sürdürmüşlerdir. 1698 yılında İrlanda’nın yürürlüğe koyduğu ilk tahkim yasasının 250 yıl boyunca değişmeden kalması, bu sürecin devamlılığına ve önemine yönelik işaret olarak değerlendirilmiştir (Barrett and Barrett, 2004: X; 6-16). Osmanlı İmparatorluğunda Tahkim: Tanzimat öncesine ait kanun ve nizamnamelerde tahkime ait hükümlere rastlanmamakla birlikte Tanzimat’la beraber çıkarılan yasal düzenlemelerde

(5)

tahkim-sel hükümlere yer verilmektedir. Bunlardan en önemlisi Fransız Ti-caret Kanunu’ndan alınan 1850 tarihli Kanunnamei TiTi-caret olup söz konusu kanunun 40-52. maddeleri tahkime ait hükümler içermekte-dir. Yine 1861 tarihli ticaret usulü muhakemesine ait düzenlemede de tahkimden bahsedilmektedir. Öte yandan 1864 tarihli Ticaret-i Bahri-ye Kanununun 176. maddesinde deniz ve sigorta mukavelelerinden doğacak uyuşmazlıkların hakem marifetiyle çözümlenmesi kabul edilmiştir. İlk medeni kanun olan Mecelle ile 1879 tarihli Usulü Mu-hakematı Hukukiye yani yargılama usul hukukunda da tahkime iliş-kin hükümler yer almaktadır. Bununla birlikte bir hukuki müessese olarak tahkime ilişkin toplu düzenlemelerin 1927 tarih ve 1086 sayılı hukuk usulü muhakemeleri Kanununun sekizinci babında “tahkim” başlıklı 516-536. maddeleri arasında yer verildiği görülmektedir (Ka-rataş ve Ertekin, 1997: 27).

Uluslararası tahkim mekanizmasının modern köklerini devletler arasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıkların çözümlenebilmesi için tahkim komisyonlarının kurulduğu ABD ve Birleşik Krallık arasında-ki Jay Antlaşması’nda (Jay Treaty-1784) görmek mümkündür. Ayrıca 1899 ve 1907 tarihli Lahey Barış Konferansı’nda da sulh amaçlı tahkim mevzuatına yer verildiği görülmüş, bugün itibariyle tahkim hukuku uluslararası teamül hukukunun bir parçası halini almıştır (Martin, 2003: 31). Günümüzde sosyal ve ekonomik küreselleşmeye tepki ola-rak sürekli gelişen ve benzeri görülmemiş bir hızda büyüyen, küre-sel hukukun bir parçası olarak ortaya çıkan uluslararası ticari tahkim mekanizması, dünya ticari ilişkilerindeki artışa paralel olarak uyuş-mazlıkların yerel yargı organları yerine tahkim adı verilen hakem ku-rallarında çözümünü hedeflemekte, küreselleşmenin hızına paralel so-runların da kısa vadede giderilmesi amaçlanmaktadır (Schill, 2009: 1). Gerek iç mevzuatımızda gerekse uluslararası alanda kabul gören tahkim mekanizmasının genellikle ticari uyuşmazlıklara uygulandığı görülmekle birlikte spor, aile, miras hukuku, sınai ve fikri mülkiyet hakları, vergi hukuku vs. pek çok alanda da tatbiki mümkün olmak-tadır. Bu noktada devletlerin iç hukuk sistemlerinde yer alan tahkim mevzuatının uluslararası tahkim mevzuatına uyarlanabilmesi mesele-si öne çıkmakta, bu amaçla ülkeler arasında ikili ya da çok taraflı mil-letlerarası sözleşme ve anlaşmalarla tahkim mevzuatının uluslararası hukuki alt yapısı tesis edilmeye çalışılmaktadır.

(6)

Uluslararası ticari tahkim mekanizması ile yabancı yatırımcı, dev-letin gerçekleştirmesi gereken kamusal (yarı kamusal) hizmet niteli-ğindeki yatırımları imtiyaz sözleşmesi* kapsamında yerine getirmeyi taahhüt etmekte, uyuşmazlık halinde ise yerli yargı organları yerine uluslararası hakem ya da hakem heyetleri vasıtasıyla sorunun çözü-münü amaçlamaktadır. Bu amaçla öncelikle tarafların sözleşmeden doğan tüm uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesine ilişkin tahkim şartını ana sözleşmeye koymaları gerektiği gibi taraflar daha sonradan tanzim edebilecekleri ayrı bir tahkim sözleşmesiyle de uyuş-mazlıkları tahkime götürebilmektedirler. Bu amaçla zorunlu tahkim, ta-raflar arasındaki karşılıklı anlaşmazlıkların tata-rafların isteği doğrultu-sunda sadece tahkim hukuku yoluyla çözümlenmesini ve neticede bir tahkim kararının tesisi edilmesini amaçlamaktadır. Zorunlu olmayan tahkimde ise tahkim yöntemi, taraflar arasındaki uyuşmazlığın gide-rilmesinde sözleşmede yer alan çözümsel yöntemlerinden sadece biri olarak kabul edilmektedir. Bağlayıcı tahkim tarafların ön anlaşma, yasal kural ya da kanunu vs. öne sürerek tahkim sürecinde alınan tahkim kararına itiraz ya da dava hakkının olmaması durumudur. Bağlayıcı olmayan tahkim ise tarafların hakem kararını uygulama gibi bir zorun-luluğunun bulunmaması ve böylece hakem kararının gerektiğinde mahkemeler aracılığıyla dava konusu edilebilmesidir (Wild, 2006: 29).

Tarafların aralarındaki uyuşmazlığı tahkime götürme konusunda anlaşmalarının ardından tahkimin ad hoc özel hakemlerce mi, yoksa bir kuruma bağlı hakem heyetleri vasıtasıyla mı yürütüleceği konusunda karar vermeleri gerekmektedir. Bir kuruma bağlı olarak yönetilen tah-kime kurumsal tahkim (arbitral institution) adı verilirken, herhangi bir idari kuruma bağlı olmaksızın yürütülen tahkime ise ad hoc tahkim adı verilmektedir. Her iki seçenek için de avantaj ve dezavantajlar söz

ko-1

* Tahkim prosedürü içerisinde, bizi en fazla ilgilendiren sözleşme niteliğindeki kavram kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesidir. Anayasa Mahkemesi Kararı’nda da değinildiği üzere kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri; konusu kamu hizmet-lerinin kurulması ve/veya işletilmesini bir özel kişiye devretmek olan sözleşme-lerdir….. biçiminde ifade olunmaktadır. İdare hukukunda imtiyaz kavramı ise kamu hizmetlerinin yürütülmesi yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kamu hizmetlerinin uzun süreli bir idari sözleşme uyarınca sermayesi, karı, hasar ve zararı kendilerine ait olmak üzere özel hukuk kişilerince yerine getirilmesine imtiyaz adı verilmektedir. Gereksinimler karşısında yönetimin yetersizliği ya da kaynak bulmadaki güçlükler, kimi zaman bu yöntemin uygulanmasını gerekli kıl-makta, bu durum kamu hizmetlerinin özel girişim tarafından yerine getirilmesine de dayanak teşkil etmektedir (bkz. 20 Mart 1996 tarihli R.G).

(7)

nusudur. Kurumsal tahkim mekanizmasında kurumun, zaman içinde denenmiş ve ortaya çıkabilecek çok sayıda sorunla başa çıkmak için oluşturulmuş etkili ve yerleşik kuralları (ICC, ICSID) bulunmakta ve böylece daha kısa sürede karar alınabilmektedir. Ayrıca ücret ve mas-raflar peşin olarak ödenmekte, hakemlerin makul şekilde tespiti ile za-manında atanmaları yapılabilmekte buna karşın ad hoc tahkime göre daha maliyetli olmaktadır. Ad hoc tahkimde ise kurumsal tahkimde ol-duğu gibi tahkimi yöneten bir kurum bulunmamaktadır. Taraflar daha çok özel amaçlı geçici mahiyetteki örneğin zanaat (craft) gibi uyuşmaz-lık konularında (i) kendi kurallarında tahkimi yönetebilmekte veya (ii) ad hoc hakemlikte sık kullanılan bir yöntem olarak UNCITRAL Tahkim Kurallarını kullanmayı tercih edebilmektedirler. Ad hoc tah-kime yönelik çağdaş hükümler Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL) tarafından yayımlanmış olup bu kurallar Ad hoc tahkimi düzenlemek amacıyla çoğunlukla başvuru-lan kurallar olmaktadır. Ancak burada unutulmaması gereken nokta UNCITRAL tahkim kuralları, ICC ya da ICSID gibi tahkimi yönetmek için ihdas edilmiş bir tahkim kurumu değildir. Ad hoc tahkimde özel-likle tahkimi yöneten bir kurumun olmaması nedeniyle masrafların düşük, hakem ve tahkim sürecine yönelik prosedürlerin esnek oluşu gibi avantajlar yanında, esnek kurallar nedeniyle taraflardan birinin süreci kasıtlı olarak sekteye uğratabileceğine yönelik dezavantajlar da mevcut bulunmaktadır (Moses, 2008: 9; Rovine, 2009: 220).

2.1. Uluslararası Tahkim Mekanizmalarının Oluşum Süreci Yabancı yatırım ve yatırımcıların korunması amacıyla uluslararası hukukun oluşturulması gereğine yönelik düzenlemeler özellikle son yüzyılda yaşanan önemli gelişmelerden temellenmiştir. Bu bağlamda örf ve adet hukuku yanında ikili ve çok taraflı milletlerarası anlaşma ve sözleşmeler ve hukuki düzenlemelerle oluşturulan genel ilkeler, kü-resel manada eşitlik-adalet-hakkaniyet söylemleriyle şekillenen ulus-lararası tahkim hukuku ile yatırımcı-devlet arasındaki uyuşmazlıkların bertarafı amaçlanmıştır (Paparinskis, 2009: 265). Bununla birlikte yatı-rımcıların tahkim mekanizması marifetiyle hak arama girişimleri yeni bir kavram olup düne kadar yatırım anlaşmazlıklarının çözümünde, kapitülasyonlar ve diplomatik korumacılığı esas alan çözümsel yön-temlerin hakim anlayış olarak ortaya çıktığı görülmüştür.

(8)

Kapitülasyon teslimiyet anlaşması anlamına gelmektedir. Özel ve kısmen tek taraflı yükümlülük doğuran antlaşmalar olup bir ülke tarafından diğer ülke ya da ülkelere verilen ayrıcalıkları ifade etmek-tedir. Bu sayede ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümlenmesinde kıs-men bölge dışı yargılama yetkisi ile yabancı ülke vatandaşlarının dip-lomatik ya da konsolosluk mahkemeleri (diplomatic or consular courts) vasıtasıyla kendi ülke yasalarına göre yargılanmalarına imkan tanın-maktadır (Martin, 2003: 65). Dolayısıyla kapitülasyonlar (capitulation) yoluyla yabancı yatırımcı ülkesi dışında koruma altına girmiş olmak-tadır. Tarihte kapitülasyonların en ağır biçimine Osmanlıda rastlamak mümkün olup uygulamada yabancı yatırımcılara verilen geniş kap-samlı vergi muafiyetleri son derece önemli olmuştur. Özellikle Bac adı altında transit geçiş vergisi, ihraç edilen mallar üzerindeki masdariye vergisi, örfi vergiler kapsamında tekalif-i örfiye vergisi ödemekten muaf tutulmuşlar ve böylece gümrük tarifeleri de önemli ölçüde düşürül-müştür. Bu durum yabancı tüccarların ticari faaliyetleri açısından ise son derece karlı olmuştur. Colin Imber’ in belirttiği gibi müslüman ve müslüman olmayan vergi mükellefleri arasında vergi muafiyeti yasal statü arasındaki belki de en önemli belirleyici faktör olmuş, ayrıca orta-ya çıkan sorunların hallinde orta-yabancılar kendi kanunlarında konsolos-luklarda yargılama imkanına kavuşmuşlardır (Boogert, 2005: 32-33).

Yabancı yatırımcıyı korumaya yönelik diğer bir yaklaşım ise dip-lomatik korumacılık kavramıdır. Bu anlamda dipdip-lomatik korumacı-lık (diplomatic protection) devletin, uyruğundaki kişilere (özel hukuk eylemleri) yönelik sınır ötesi ya da devletlerarası düzeyde sağladığı koruma olarak ifade edilebilir (Bratspies and Miller, 2006: 203-204). Ül-kelerin diplomatik korumacılık adı altında yatırım uyuşmazlıklarını askeri müdahaleye vardıracak derecede politize etmesine karşılık, tah-kim mekanizması yatırım uyuşmazlıklarını diplomatik koruma iddia-larından arındırarak sorunların depolitize edilmesine ve barışçıl yol-lardan çözümlenmesine imkan tanımaktadır. 1800’lü yılyol-lardan buyana özellikle Latin Amerika ülkelerinde yabancı yatırımların diplomatik korumacılığa tabi tutulduğu ve yatırım uyuşmazlıklarının çözümün-de askeri müdahalenin meşru bir enstrüman olarak kullanıldığı ve bu durumun sömürgeleşme sonrası dönem olan İkinci Dünya Savaşı so-nuna kadar devam ettiği görülmektedir. Bu yaklaşımlara karşı Latin Amerikan ülkelerinin ise muhalefet teorileri geliştirdikleri

(9)

bilinmekte-dir. Bunlardan en önemlisi Calvo ve Drago doktrinleri olup her iki gö-rüşte daha sonraları diğer gelişmekte olan bölge politikalarına önemli etkileri olmuştur. Calvo Doktrini, devletlerin egemenliği kapsamında yabancı yatırımlardan doğan uyuşmazlıkların her şart altında yerel yargı organları tarafından çözümünü amaçlamakta, tarafların sözleş-meye koyacakları Calvo Şartıyla uygulamadan kaynaklanan sorunla-rı yerel yargıya götürecekleri kabul edilmektedir. Böylece yargılama, devletlerin coğrafi sınırlarını esas alan, milli hukuka dayalı, ulusal mahkemelerin münhasır yargılama yetkisini kabul eden bir süreci ta-nımlamaktadır. Benzer şekilde Drago Doktrini ise kamu borçlarının tahsilâtı amacıyla borçlu ülkenin topraklarının alacaklı ülke devletle-ri tarafından işgal edilemeyeceğini öne süren (1907) Arjantin Dışişle-ri Bakanı’nın görüşünü ifade etmektedir. Nispeten benzer bir görüş ise Porter Doktrini’dir. Buna göre alacağını tahsil edemeyen bir ülke, borçlu ülkeye kuvvet kullanımında bulunamayacak bununla birlikte borçlu ülke uyuşmazlık halinde tahkim yoluyla konuyu hakem kara-rına götürecek, hakem karakara-rına muhalefet halinde ise silahlı kuvvete başvurma meşru hale gelecektir. Dolayısıyla Porter Sözleşmesi zorun-lu tahkim içeren ilk çok taraflı sözleşmedir. Anlaşmazlıklarda Porter sözleşme hükümlerinin yürürlüğe gireceğini beyan eden taraflar uyuş-mazlık halinde öncelikle tahkime gitmekte bu durum ise daha modern bir yaklaşım tarzı olarak değerlendirilmektedir. Ancak sözleşmenin devletlerarası ilişkilerde kuvvet kullanımı ile ilgili bir onay oluşturul-duğu da çok açık görülebilmektedir (Asouzu, 2004: 292; 413-415).

Genel olarak değerlendirildiğinde, Calvo Şartı’na benzer düzen-lemelerin kanunlarımızda da yer aldığı görülmektedir. Bu durumun en önemli nedenlerinden biri Osmanlı İmparatorluğu’nun benzeri görülmemiş bir uygulamaya imza atarak kapitülasyonlar adı altında yabancı yatırımcılara tanıdığı imtiyazlar sorununun, ancak 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile çözümlenebilmiş olmasıdır. Geçmiş olum-suzlukları dikkate alan yeni Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası’yla

imtiyaz hukukunun denetim ve gözetimini Meclis yetkisine vermiş,

yabancı yatırımlardan doğan her türlü uyuşmazlığın ulusal mahkeme-ler aracılığıyla çözümlenmesini kararlaştırmıştır. Dünya örnekmahkeme-leri açı-sından durum ele alındığında gerek kapitülasyonlar gerekse diploma-tik korumacılık adı altında uygulanan benzer faaliyetlerin yatırımın yapıldığı ülke bütünlüğüne yönelik tehditkâr mahiyette uygulamalara

(10)

dönüştüğü görülmüş dolayısıyla bu durum gelişmekte olan ülkelerin yabancı yatırımlara bakışında da ciddi endişelere sebep olmuştur. Sü-reç içinde yatırım uyuşmazlıklarının yerel yargı organları vasıtasıyla karara bağlanmasında kamu yararı (public interest) düşüncesi ön pla-na çıkmış ve bu yüzden ülkeler hukuk sistemlerini revize etmemekte uzunca süre direnmişlerdir. Ancak bu direnç GOÜ’lerin sermaye çek-me çabalarıyla bağdaşmadığı gibi diğer taraftan yabancı yatırımcılar da sermayenin geri dönüşünü garanti altına alma adına uyuşmazlık halinde yerel yargı organına gitmek istememektedir. Dolayısıyla bu ikilem karşısında ülkelerin kendi çıkarlarını temsil eden iç hukuk sis-temlerinin, uluslararası hukuk kurallarıyla örtüşmesi de haliyle zor ol-maktadır. Olumsuzlukların aşılabilmesi maksadıyla ülkeler arasında imzalanan iki taraflı anlaşma ve çok taraflı sözleşmelerle ulusal hukuk kurallarının, uluslararası alanda entegrasyonunun sağlanması amaçla-makta, bu tür ihtiyacın gereği olarak ortaya çıkan uluslararası tahkim hukuku ise tarafların ortak müşterekte buluşmalarına imkan tanıyan bir uygulama biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

3. Tahkim Konusunda Uluslararası Hukuki Düzenlemeler 3.1. Uluslararası Sözleşmeler

Uluslararası sözleşmeler, uluslararası ilişkiler çerçevesinde genel prensiplerin oluşturulması, benimsenmesi ve buna uyum sağlanması amacıyla oluşturulmuş coğrafi, siyasal, ekonomik, hukuki veya ticari bir kritere göre tanımlanabilen ve özel olarak uluslararası ticari işlem-ler çerçevesinde yeknesak prensipişlem-ler oluşturmak amacıyla geliştirilen belirli ve alışılmış kurallardır (Noussia, 2010: 146). Bir tahkim anlaşma-sında birincil güç kaynağı ulusal yasalar ve uluslararası sözleşmeler olurken genellikle çok taraflı akdedilen uluslararası sözleşmeler, tah-kim hukukunun gerektirdiği altyapıyı oluşturması bakımından da son derece önemlidir (Onyema, 2010: 120). Bu kapsamda tahkim usulüne yön veren belli başlı uluslararası sözleşmeler ise şunlardır:

(i) Cenevre Protokolü (The Geneva Protocol, 1923): Uluslararası ticari meselelerde hakem çözümünü esas alan ilk düzenleme olarak dikkat çekmektedir. Tahkim prosedürünü belirlemekte, uygulamaya yönelik usulün ortaya konmasını sağlamakta ve ayrıca tahkim

(11)

meka-nizması yöntemiyle sorunların çözümünün dünya çapında geliştiril-mesi ve yaygınlaştırılmasını amaçlamaktadır. Otuz üç ülke tarafından imzalanan protokol (Gaillard and Savage, 1999: 120-121), Türkiye tara-fından imzalanmamıştır.

(ii) Cenevre Sözleşmesi (The Geneva Convention 1927): Cenevre Protokolü’nün ardından 1927 tarihinde Yabancı Hakem Kararlarının Tenfizi Hakkında Cenevre Sözleşmesi imzalanmıştır. Söz konusu söz-leşmeyle taraf ülkelerde alınan kararların diğer akit devletler arasında da bir ölçüde bağlayıcı etkiye sahip olması amaçlanmıştır (Moses,2008: 243-244). Bu sözleşme de Türkiye tarafından imzalanmamıştır.

(iii) New York Sözleşmesi (The New York Convention 1958): Bu alanda yer alan en önemli uluslararası sözleşmedir. 1958 tarihli Ya-bancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizine düzenleyen New York Sözleşmesi’yle, yabancı hakem kararlarının icrası düzenlenmek-tedir. Bu sözleşme ile tarafların hakem kararlarını tanımayı reddetme gerekçeleri son derece sınırlı birkaç maddeye indirgenmektedir. Böy-lece hakem kararlarının uygulama kabiliyeti genişletilmekte ve hakem kararlarının kesin olduğu vurgulanmaktadır (Hörnle, 2009:110). 1958 tarihli New York Sözleşmesinin benimsemesiyle birlikte 1923 Cenev-re Protokolü ve 1927 CenevCenev-re Sözleşmesi uygulamadan kaldırılmıştır (Onyema, 2010: 34). Türkiye bu sözleşmenin tarafıdır.

(iv) Avrupa Sözleşmesi (European Convention on International Commercial Arbitration 1961): 1958 tarihli New York Sözleşmesi’nin V. maddesinde; hakem kararlarının geçersiz sayılması, hakem kararla-rının kamu politikalarına ya da kamu düzenine aykırı olması gibi son derece sınırlı sayıda gerekçelerle iptal edilebileceğini vurgulamaktadır. Ancak hakem kararının iptal edilmiş olması, iptal kararının her şart al-tında uygulanacağı manasına gelmemekte New York Sözleşmesi’nin kendisi de iptal kararının uygulanmayabileceğini hüküm altına al-maktadır. İşte Avrupa Uluslararası Ticari Tahkim Sözleşmesi (Cenevre 1961) madde IX ile bu boşluk doldurulmakta yabancı hakem kararına yönelik alınan iptal kararlarının listede sıralanan haller dışında baş-ka bir nedenden dolayı uygulamaktan imtina edilemeyeceğini ifade etmekte böylece model kanun tahkim hukunu bir adım daha ileri gö-türmektedir (Ambrumenil and Scott, 1997:142; Rovine, 2008: 231). Söz konusu sözleşmeye Türkiye de taraftır.

(12)

(v) Washington Sözleşmesi (The Washington Convention 1965): Dünya Bankası himayesinde oluşturulan Devletler ve Diğer Devlet-lerin Vatandaşları Arasında, Yatırım Uyuşmazlıklarının çözümünü amaçlayan sözleşmedir. Washington Sözleşmesi yabancı yatırım uyuş-mazlıklarının çözümü için Uluslararası Merkez olan (ICSID)’ı kurmuş-tur. ICSID (International Centre for Settlement of Investment Disputes) özel olarak yatırım uyuşmazlıklarına bakan kurumsal bir tahkim me-kanizmasıdır. Yatırımcılar ve ev sahibi ülkeler arasında sorunların ta-rafsız ve etkin şekilde çözümüne yönelik garantiler sunmakta, hakem kararları ise bağlayıcı olmaktadır. Ayrıca her üye devlet, alınan hakem kararlarını kendi ülke mahkemeleri tarafından verilen nihai yargı ka-rarları gibi madde 54 (1) uygulamakla zorunludur. Dolayısıyla bu ve benzeri üstünlükler ICSID mekanizmasını yatırım uyuşmazlıklarının çözümünde sıkça başvurulan tahkim yöntemlerinden biri haline ge-tirmektedir (Gaillard and Savage, 1999: 150-151). Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmelerdendir.

(vi) Panama Sözleşmesi (The Panama Convention 1975): Yakın za-mana kadar Latin Amerika ülkeleri küresel mahiyetteki sözleşmelere ilgisiz kalmışlardır. Bu ülkelerin büyük çoğunluğu bu gün itibariyle New York Sözleşmesi’ni onaylamalarına rağmen 1975 yılında sadece dört ülke New York Sözleşmesi’ne taraftır. New York Sözleşmesi’ne olan güvensizligin bir göstergesi olarak, Latin Amerika Ülkeleri 30 Ocak 1975 tarihinde Panama’da, Panama Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Bu sözleşmede New York Sözleşmesi’nin uluslararası ticari tahkime yönelik hükümleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Panama Sözleşmesi, Amerikan Devletler Örgütü (OAS) çatısı altında faaliyetlerini sürdür-mektedir. On beş Latin Amerika ülkesi; Arjantin, Brezilya, Şili, Kolom-biya, Kosta Rika, Ekvador, El Salvador, Guatemala, Honduras, Mek-sika, Panama, Paraguay, Peru, Uruguay, Venezüella ve 1990 yılından itibaren ABD Sözleşme’nin tarafı olup sözleşme OAS bünyesindeki ül-keleri kapsadığından tahkimin bölgesel mahiyette uygulaması olarak değerlendirmektedir (Gaillard and Savage, 1999: 146). Bu bağlamda 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi’nde anlaşmazlıkların tahkim yoluy-la çözümlenmesine yönelik hükümler yer almakta (Lutz, 1995: 152), keza 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde de tahkimsel uygulamalara yer verilmektedir.

(13)

(vii) Yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşmaları (YKKT): Anlaşmaların temelinde yabancı yatırımcılarla ev sahibi devlet arasında bölgesel ve sektörel alanda yatırımların teşviki ve korunması amaçlanmakta söz konusu anlaşmalarda benzer şekilde tahkim mekanizmasına yer verildiği görülmektedir. Bu tür anlaş-malar; yabancı yatırımcıların korunması amacıyla yatırım garanti-leri, yatırımların hükümet müdahalelerinden korunması, hibe yar-dımları verilmesi, en çok gözetilen ülke muamelesi yapılması, yerli yatırımcıyla benzer şekilde adil ve eşit muamele edilmesi, güvenlik sağlanması, tazminat ödemeksizin kamulaştırmanın men edilmesi, ev sahibi devlet ile uyuşmazlık durumunda tahkime gidilebilmesi gibi avantajlar sağlayan kapsamlı anlaşmalardır (Schill, 2009: 5). Do-layısıyla YKKT anlaşmaları sunduğu avantajlar yanında içeriğinde tahkim uygulamasına ayrıca yer vermesi bakımından da son derece önemlidir.

(viii) Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (The OECD Multilateral Ag-reement on Investment MAI 1998): Yabancı yatırımların korunması ve geliştirilmesi amacıyla ihdas edilmiştir. Benzer uluslararası yatırım anlaşmaları ile aynı mahiyette özellikler taşımasına rağmen daha çok (gelşmiş ülkelerin) çıkarlarını korumaya ve geliştirilmeye yönelik bir yapılanma olduğu gerekçesiyle rağbet görmemiştir. Anlaşama kapsa-mında bir uzlaşıya ulaşmanın imkânsızlığı noktasında MAI başarısız olmuş ve geri çekilmiştir. Ancak anlaşmazlıkların giderilmesinde tah-kim mekanizmasına yönelik yeni yaklaşımlar ortaya koyması bakı-mından anlaşma içeriğine önem atfedilmektedir (Schill, 2009: 53-55).

(ix) Çok Taraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (The Multilateral Invest-ment Guarantee Agency MIGA 1985): Uluslararası yatırım alanında bir diğer çok taraflı sözleşmedir. 11 Ekim 1985 tarihinde Seul’de imza-lanmıştır. Söz konusu anlaşma ile üye devletlerarasındaki uyuşmaz-lıkların madde 58’e göre tahkim mekanizması marifetiyle çözümlen-mesi hedeflenmektedir (Gaillard and Savage, 1999: 119). Sözleşmeyle kaynak ihtiyacındaki alanlara sermaye akışı teşvik edildiği gibi temel olarak yabancı yatırımcıların politik risklere (örneğin kamulaştırma) karşı korunmaları amaçlanmaktadır (Asouzu, 2004: 229).

(14)

3.2. Uluslararası Tahkim Kurumları

Tahkim gerek ulusal gerekse uluslararası alanda tarafların alterna-tif hak arama girişimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmış, geçmişten günümüze hem iç hukuk hem de uluslararası hukukta ağırlığını his-settirmiştir. Ancak tahkim kurumunun oturmuş bir yapı arz ettiğini söyleyebilmek henüz mümkün değildir. Bununla birlikte yeni dünya düzeninin bir parçası olarak niteleyebileceğimiz kavram, uluslararası anlaşma ve sözleşmelerle daha da gelişerek kendi kurum ve kuralla-rını oluşturmaya devam etmiş, küresel hukukun ve adalet dağıtma işlevinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Çünkü küresel bir dün-yada farklı hukuk sistemlerinin çatışmasından kaynaklanan sorunla-rın sadece ulusal hukuk kurallarıyla çözümlenmesi mümkün değildir. Bu durum örf ve adet hukuku gibi yerleşik kuralları içeren uluslara-rası kurallar bağlamında çözüm arayışlarını gerekli kılmaktadır. Do-layısıyla bu gereklilik Birleşmiş Milletler Milletlerarası Ticaret Hukuk Komisyonu UNCITRAL’a bağlı tahkim kurallarını ve ICC, ICSID gibi tahkimi bizzat yöneten tahkim kurumlarını meydana getirmiştir. Bununla birlikte bahse konu temel tahkim müesseseleri yanında bu alanda faaliyet gösteren; Amerikan Tahkim Birliği, Londra Uluslara-rası Tahkim Mahkemesi ve diğer uluslaraUluslara-rası tahkim kurumları adı altında sıralanan bir dizi tahkim kurumunun varlığından da söz etmek mümkündür.

Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Mahkemesi (ICC)

ICC Uluslararası Tahkim Mahkemesi dünyanın en iyi bilinen ve en prestijli tahkim kurumu olup Paris’te faaliyet göstermektedir. Tah-kim Mahkemesinin tahTah-kim sürecini denetlemekten sorumlu yönetim organı, profesyonel idari personelinden oluşan kalıcı bir sekretaryası bulunmaktadır. Öncelikle hakem çözümüne başvurulabilmesi için ta-raflar arasında yazılı olarak tahkim anlaşmasının yapılmış olması ve uyuşmazlığın ICC tahkim heyeti marifetiyle giderilmesi isteğinin açık-ça belirtilmiş olması gerekmektedir. Akabinde anlaşmazlık konuları, anlaşmazlığın tarafları, tahkim yeri ile ilgili bilgiler, uygulanacak hu-kuka yönelik bilgiler ve diğer bilgilerin (kullanılacak dil, hakem heye-tinin sayısı) ICC ye ulaştırılması zaruridir. Yargılamanın yaklaşık altı ay içerisinde tamamlanması hedeflenmekte, yargılama neticesi alınan

(15)

tahkim kararları ise tarafları bağlayıcı ve kesin olmaktadır. Taraflar isterlerse Tahkim Divanı’na karar düzeltme için başvurabilmektedir (Moses, 2008: 10-11).

Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü İçin Uluslararası Merkez

(ICSID)

ICSID tahkimi, devlet veya devlete ait kuruluşlar ile diğer devlet vatandaşları arasındaki yatırım anlaşmazlıkları ve uyuşmazlıkların çözümlenmesini amaçlamaktadır. ICSID kurallarının altında hakem çözümünü kabul eden taraflar kendi belirleyecekleri kurallarda uyuş-mazlığı çözmekten feragat etmiş sayılırlar. Ayrıca iki yönlü yatırım antlaşmalarında da uyuşmazlık halinde ICSID tahkimine gidilebile-ceğine yönelik hükümler yer almaktadır. Bu yönde irade beyanında bulunan taraflar uyuşmazlık halinde ICSID hükümlerini uygulamakla mükellef olmaktadırlar. Bununla birlikte ICSID tahkimin en önemli özelliği tarafların, parasal ödemelere ilişkin hakem kararlarını kendi ülkelerinin nihai mahkeme kararı gibi tanıyacakları ve gereğini derhal yerine getirecekleridir. Bu beyanda açıkça ifade edildiği gibi hakem kararları bağlayıcı ve kesindir (Moses, 2008: 12).

Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu

(UN-CITRAL)

Bu yöntem Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komis-yonu (UNCITRAL) tarafından hazırlanan kurumsal kurallar eşliğinde uyuşmazlığın çözümlenmesi usulüdür. 1976 yılında UNCITRAL Ko-misyonu tarafından uluslararası ticarette kullanılmak üzere tahkim kurallarının oluşturulduğu görülmektedir. Evrensel olarak kabul edi-lebilir bu kurallar bir ad hoc (özel) tahkim sistemi altında tahkimi dü-zenlemektedir. Yani uyuşmazlıklar belli bir kuruma bağlı olmaksızın, belli kurallarda çözümlenmektedir. Bu tahkim türünde sekretarya hiz-meti sunan tahkim kurumu bulunmadığı gibi belirli bir soruna özel geçici ya da arızi olarak oluşturulmaktadır. Taraflar UNCITRAL kural-lara uymakla mükellef ancak bu kurallardan dilediklerini kullanmakta da serbesttirler. Kuralların içeriğine bakıldığında farklı ulusal kural-ların bir yakınsamasının olduğu görülmektedir. Uzmanlar tarafından uluslararası uygulamada faydalı olduğu görülen hükümlerin mevcut kurallara ilave edilmesi suretiyle kuralların güncellenmesi sağlanmış

(16)

ve böylece (1985) yılında Uluslararası Tahkimde Model Kanun Kuralları ortaya çıkmıştır. UNCITRAL Hakem Kararları bağlayıcı ve kesin olup karar düzeltmesi söz konusu değildir. Ayrıca kuralların esnek oluşu, hakem çözümünde gizliliğin ön plana çıkması ve firma sırlarının ifşa-sının engellenmesi, taraflara eşit muamele edilmesi, kurumsal tahkime göre daha az masraflı olması gibi nedenler dolayısıyla model yasanın tercih edildiği görülmektedir (Gaillard and Savage,1999: 537; Noussia, 2010: 5; Hörnle, 2009: 94 -95).

Amerikan Tahkim Birliği (AAA)

Uluslararası anlaşmazlıkların çözümü amacıyla oluşturulmuş bir merkezdir. 1993’den 2003’e kadar geçen on yıllık dönemde çözümledi-ği olayların sayısı üç kat artarak 207’den 646’ya yükselmiştir. Dublin, İrlanda, Mexico City ve Singapur gibi ülkelerde faaliyet gösteren ofis-leri vasıtasıyla en az kırk üç ülkede mezkur uyuşmazlıkların tahkim kurumları vasıtasıyla çözümlenmesini sağlamıştır. Alınan hakem ka-rarları kesin ve bağlayıcıdır (Moses, 2008: 11).

Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi (LCIA)

En eski uluslararası tahkim kurumu olup on dokuzuncu yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi adli anlamda bir “mahkeme” olmayıp uyuşmazlıkların en kısa sürede çö-zümlenmesini amaçlayan bir kuruluştur. Ayrıca tahkimin denetimini, hakem sorunlarının belirlenmesini, hakemlerin atanması ve maliyetle-rin kontrol edilmesini, tahkim kurallarının doğru şekilde uygulanma-sını sağlamaktadır (Moses, 2008: 11).

Diğer Hakem Kurumları

Stockholm Ticaret Odası Tahkim Enstitüsü (SCC), Çin Uluslara-rası Ekonomik Ticaret Tahkim Komisyonu (CIETAC), Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tahkim ve arabuluculuk merkezi olarak fa-aliyet göstermektedir. Ayrıca uygulamada bazı özel tahkim türlerine rastlamak da mümkündür. Örneğin Hububat ve Yem Ticaret Birliği (GAFTA), Londra Denizcilik Tahkim Derneği (LMAA), Londra Metal Borsası (LME), endüstriyel tabanlı uyuşmazlıkların çözmü amacıyla ihdas edilmiş kural ve prosedürler de bulunmaktadır (Hörnle, 2009: 93; Moses, 2008: 11- 12).

(17)

4. Alternatif Çözüm Yöntemleri ve Uluslararası Tahkim

Küreselleşmenin kültürel, siyasi ve ekonomik yaşam üzerinde bel-li standartlar oluşturulmasında büyük etkileri olduğu açıktır. Ancak bu etkileşim salt ulusal alanda değil aynı zamanda uluslararası düzey-de düzey-de kendini göstermiştir. Nitekim küreselleşmenin biçimlendirici süreçlerinden biri de uluslararası hukukta gerçekleştirdiği dönüşüm-dür. Özellikle uluslararası yatırım hukuku yanında vergi hukukunda gözlemlenen değişim ve dönüşüm neticesi bu durum, alternatif uyuş-mazlık çözüm mekanizmaları olarak bilinen (ADR) nin ağırlıklı olarak gündeme gelmesine neden olmuştur.

Alternatif Çözüm Mekanizması (Alternative Dispute Resolution ADR), mevcut ihtilafların mahkemeler dışında çözümünü hedefle-yen alternatif bir çözüm yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle ADR yargısız ya da mahkemeler dışında (out of court)

uyuş-Şekil: 1 Alternatif Çözüm Yöntemleri ve Yürürlükteki Hukuk

(18)

mazlıkların çözümüne imkan tanıyan mekanizmaların kolektif bir ifa-desidir. Şekil 1’ de görüldüğü gibi uyuşmazlıkların çözümünde yelpa-zenin karşıt uçları arasında pazarlık ve karar unsurları yer almaktadır. Yürürlükteki hukuk kapsamında devlet yargısına şema kapsamında yer verilse de konu temelde bu yapının ana formu olan arabuluculuk ve tahkim yöntemleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Özellikle söz konusu mekanizmanın 1970 ve 1980’lerde akademik literatür içerisinde büyük bir kesim tarafından savunulduğu görülmektedir. ADR’nin kavramsal bir konu olarak artan kullanımının gerekçesi, küreselleşmenin gelişi-mine paralel mahkeme sisteminin eksikliklerine bir yanıt olarak ortaya çıktığı yönündedir (Hörnle, 2009: 47-49).

ADR’nin en temel şekli Müzakere (negotiation) sürecidir. Bu süre-cin özelliği, iki kişi ya da farklı gruplar arasındaki mevcut sorunların sadece taraflar arasında müzakere edilerek tartışılmasını ve böylece sorunun her iki tarafında kabul edeceği şekilde basitçe çözümlenme-sini amaçlamaktadır. Arabuluculuk (mediation) yönteminde ise müza-kereden farklı olarak çözüm sürecine üçüncü bir kişinin dahil olması ve sürecin tarafsız üçüncü kişi eliyle çözümlenmesi hedeflenmektedir (Barrett and Barrett, 2004:1). Tahkim yönteminde ise uyuşmazlığın tah-kim kurallarında ve hakem kararında çözümlenebilmesi için her iki tarafın da mutabık olması gerekmektedir (Bealey and Johnson, 1999: 18). Bununla birlikte hakimler yasayı uygulamakla sorumlu iken, ha-kemler hukuk kuralları ile bağlı olmayıp tavizlere dayalı olma eğili-mindedirler. Dolayısıyla hakem ancak doğal adalet kurallarına uymak zorundadır (Martin, 2003: 31). Bu durum Eski Yunan’dan bu güne dek var olan yasalardaki kanunilik ve hukukilik kavramları arasındaki ay-rımı ortaya koyması bakımından da son derece önemli olmakta, gerek Tahkim (arbitration) gerekse dava (Litigation) yoluyla uyuşmazlıkların çözümünde bir karar tesis edilirken, arabuluculuk yönteminde böyle bir karardan bahsetmek ise mümkün olmamaktadır.

5. Türk Hukukunda Tahkim Mevzuatına Yönelik Düzenlemeler Türkiye 1980’lerden itibaren neo liberal politikalar kapsamın-da ekonomik açıkapsamın-dan dışa açılım söylemine ağırlık vermiş, bu amaçla uluslararası yabancı yatırımların ülkeye kabulünde sınırlandırmalar oluşturacak türden hukuki mevzuatın ortadan kaldırılmasına gayret etmiştir. Bu kapsamda kamusal malların üretiminde özel kesimin

(19)

ağır-lığının arttırılması hedeflenirken diğer taraftan da bu tür hizmetlerin gerçekleştirilmesinde; yap (Y), yap-işlet (Yİ), yap-işlet-devret (YİD) gibi üretim modellerine ağırlık verilmesi amaçlanmıştır. Bu şekilde kamusal kaynakların payı azaltılırken, altyapı ve ileri teknoloji gerek-tiren alanlarda özel kesimin payının arttırılması hedeflenmiş, benzer ülke örneklerinde görüldüğü gibi ülkemizde de hukuki alanda düzen-lemelere gidilmiştir. Bu amaçla 1982 tarih ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun (MÖHUK) yü-rürlüğe girmesiyle, yabancı hakem kararlarının tenfizi ve tanınmasına ilişkin usuller de mevzuatımıza girmiştir.

1984 tarih ve 3096 sayılı Kanun ile Türkiye Elektrik Kurumu

dı-şındaki kuruluşların elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti ile gö-revlendirilmesi hakkındaki usuller ihdas olunmuştur. Akabinde 1988

tarih ve 3465 sayılı Kanun ile Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM)

dışındaki kuruluşlarca (sermeye şirketlerince) otoyollar ve üzerindeki bütün tesislerin yapımı, bakımı, işletilmesine ve süresi sonunda KGM devrine olanak sağlayan kanun oluşturulmuştur. Bu kanuna bütünlük kazandırmak amacıyla 1994 tarih ve 3996 sayılı Kanun ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun oluşturulmuştur. Bu sayede köprü, baraj, haberleş-me, elektrik, madencilik, fabrika, kirliliğini önleyici yatırımlar, otoyol, demiryolu, sivil amaçlı deniz, hava alanları ve limanlar gibi benzeri yatırım ve hizmetlerin; yerli-yabancı sermaye şirketlerince özel hukuk sözleşmeleri kapsamında yerine getirilmesi, yaptırılması, işletilmesi, devredilmesi ve bu sözleşmelerde tahkim mekanizmasına yer verilmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak söz konusu düzenlemeler Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir.

İptal gerekçesinde bu tür hizmetlerin kamu hizmeti olduğu, en geniş tanıma göre kamu hizmetlerinin: devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağ-lamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzen-li etkindüzen-likler olduğu ifade edilmektedir. Bu neviden işler özel kişilere gördürülecekse imzalanan sözleşmenin idari sözleşme yani kamu hiz-meti imtiyaz sözleşmesi olduğu dolayısıyla yerli ve yabancı firmalara yani özel hukuk kişisine imtiyaz sağladığı yukarıda bahse konu yasal düzenlemelerin bu gerçeği ortadan kaldırmayacağı, düzenlemelerdeki

(20)

temel amacın danıştayın devreden çıkarılması ve yabancı yatırımcıla-rın arzuladıkları uluslararası tahkimin hayata geçirilmesinden başka bir şey olmadığı Anayasa Mahkemesi iptal kararında sıklıkla vurgu-lanmıştır (bkz.geniş bilgi, 1995/23 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı).

Oysa uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri görmezden gelen, salt Danıştay temelli düzenlemelerin yetersizliği kısa zamanda kendini göstermiş ve özellikle ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerekti-ren bazı yatırım ve hizmetlerin bir an evvel sermaye şirketlerince (ya-bancı konsorsiyum) gerçekleştirilmesinden kaynaklı zaruret yasal dü-zenlemeleri de beraberinde getirmiştir. Bu amaçla 1999 tarih ve 4446

sayılı Kanun’la Anayasa’nın 47., 125., 155. maddeleri değiştirilmiştir.

47. maddeyle yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleş-meleriyle gerçek ve tüzel kişilerce gerçekleştirileceği kanunla belirlenir derken, 125.maddede yapılan değişiklikle yatırım uyuşmazlıklarında tahkime gidilmesinin önü açılmış ve uluslararası tahkim ilk kez anaya-sada yer almıştır. 155. madde ile de Danıştay’ın imtiyaz sözleşmelerini incelemesi, düşünce bildirmeye dönüştürülmüştür. 1999 tarih ve 4492

sayılı Kanun’la Danıştay Kanunu’nun 23 ve 24. maddeleri

değiştirile-rek, Danıştayın söz konusu yatırımlara ilişkin salt düşünce bildirebile-ceği ve tahkim yolu öngörülmeyen imtiyaz sözleşmelerinden kaynaklı idari davaları çözümleyebileceği hükmü ile bu konuda Danıştay’ın ön denetimi tamamen kaldırılmıştır. Akabinde 2000 tarih ve 4501 sayılı

Kanun ile kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz sözleşmelerinden doğan

uyuşmazlıklarda tahkim yoluna başvurulması halinde uyulması ge-reken ilke ve esaslara dair hususlar belirlenmiştir. 2001 tarihli ve 4686

sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile tahkim yasaları ihdas

olun-muştur (Doğrudan yabancı yatırımlar açısından son derece önemli ilerlemeler sağlanmıştır). 2003 tarih ve 4875 sayılı Kanun ile doğrudan yabancı yatırımlar ile yabancı yatırımcıların özendirilmesi ve hakları-nın korunması ve anlaşmazlıkların giderilmesi noktasında uluslarara-sı tahkim mevzuatına açık hükümler getirilmiştir. 2007 tarih ve 5718

sayılı Kanun (MÖHUK) ile yabancı hakem kararların tanınması ve

tenfizine ilişkin genel hükümler yürürlüğe girmiş ve 1982 tarihli 2675 sayılı MÖHUK uygulamadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla uygulama-da gösterilen çabaların yabancı sermayeye duyulan ihtiyaç yanınuygulama-da, küresel politikalarında bir yansıması olarak ortaya çıktığı görülmüş-tür. Bununla birlikte ülkemizde bu neviden yasalar ihdas olunurken

(21)

özellikle uluslararası anlaşma ve sözleşmeden doğan yükümlülükler ile ters düşülmemesine dikkat edilmeli, mevcut uygulamaların uyum-luluk arz etmesine bilhassa özen gösterilmelidir.

Maliye Bakanlığı, Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü verilerine göre (Tablo 1) 2012 tarihi itibariyle Türkiye’nin tahkim davalarında geldiği son durum aşağıdaki gibidir: Lehe sonuç-lanan tahkim davaları sayısı (16), aleyhe sonuçsonuç-lanan tahkim davaları sayısı (9), sulh ile sonuçlanan tahkim davası (1), halen devam eden tahkim davaları (7) dir.

Tablo 1: Halen Devam Eden Tahkim Davaları

DAVACI TAHKİM MERCİİ

Alaplı Elektrik B.V. ICSID

Turkcell A.Ş. ICC

Temzet Elektrik Üretim A.Ş. ICC

AMD Rail Consorsium ICC

Turkcell A.Ş. ICC

Vodafone A.Ş. ICC

Tulip Real Estate Investment and

Development Netherlands B.V. ICSID

KAYNAK: Maliye Bakanlığı

6. Tartışma ve Sonuç

Yukarıda belirtildiği şekliyle işletme-işletme, işletme-devlet, dev-let-devlet arasındaki sorunlar uluslararası tahkim müessesesi marife-tiyle giderilebilmekte, bu noktada uyuşmazlık konularında yabancılık unsuru ön plana çıkmaktadır*.1 İşletmeden-işletmeye işleyen

tahkim-* Yabancılık unsuru taraflardan birinin yabancı olması durumunu ifade etmektedir. 4446 sayılı Kanun ile kamu hizmetleri imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden do-ğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözümlenebileceği ve milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebi-leceği açıkça ifade olunmaktadır. 4501 sayılı Kamu Hizmetlileri İle İlgili İmtiyaz

(22)

Şart-de şirketler sözleşmelerine uluslararası tahkim şartını koymak suretiy-le mezkûr anlaşmazlıkları tahkim yoluyla basitçe çözümsuretiy-leyebilmekte, böylece mahkeme prosedürüne göre daha az maliyetli, kısa sürede çözüm sunan, gerek davalı gerekse davacı açısından her iki tarafında kazanımına imkan tanıyan, koşulların esnetilebildiği bir mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada asıl önem arz eden husus ise işletmeden-devlete işleyen tahkim uygulamalarına yönelik uyuşmazlık süreçlerinin ifadesi olmaktadır.

İşletmeden – devlete işleyen tahkime örnek olarak: Amerikan

şir-keti tarafından üretilen ve ihraç edilen yüksek früktoz mısır şurubu menşeli içecekler üzerine, Meksika hükümeti tarafından vergi konul-ması olayında görmek mümkündür.

Amerikalı ADM şirketi, kendilerine ayrımcı vergileme (discrimi-natory taxation) uygulandığı gerekçesiyle, Meksika hükümeti aleyhine tazminat davası açmıştır. Meksika hükümeti ise verginin meşru oldu-ğunu savunmuş ve kendisinin en önemli ihraç kalemi olan şeker kamı-şı ihracatının olumsuz etkilendiği gibi pazar genişletme faaliyetlerinin de başarısız olduğu savını öne sürmüştür. NAFTA hakem heyeti ise verginin ayrımcı olduğuna karar vermiş, 2006 yılında Meksika aleyhi-ne, ADM şirketi lehine karar vermiş ve ADM şirketi 33,5 milyon dolar tazminata hak kazanmıştır (Publiccitizen, 2011: 14).

Devletten-devlete işleyen tahkim sürecine verilebilecek en bariz

örnek ise: Türkiye 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren AB ile Gümrük

Bir-laşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Ha-linde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun yabancılık unsurunu tanımlayarak:

söz-leşmeye taraf şirket ortaklarından en az birinin yabancı menşeli olması veya yurt dışı kaynaklı sermaye, kredi, teminat sözleşmelerinin akdedilmesi durumunda (bu hallerden birini bulunması) yabancılık unsurudan bahsedilebileceği hüküm altına alınmıştır. 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre ise yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu kanun hükümleri-nin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanabileceği belirtilmektedir. Tahkim kararlarının tanınması ve tenfizinin ise 2007 tarih ve 5718 sayılı (MÖHUK) Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun ilgili maddeleri uyarınca uygulandığı görülmektedir. Ayrı-ca 12.01.2011 tarih 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile tahkim hükümleri ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup söz konusu kanunda (i) yabancılık unsuru içer-meyen (ii) tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklar hakkında uy-gulanacağı hükme bağlanmıştır (bkz. geniş bilgi Onbirinci Kısım). Hukukumuzda iç tahkim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda, dış ya da uluslararası tahkim ise 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununda düzenlenmektedir.

(23)

liği anlaşmasını yürürlüğe koymuş ve bazı 3. ülkelerden ithal edilen tekstil mallarına Birliğin ortak gümrük tarifesi gereği miktar kısıtla-ması uygulakısıtla-masına gitmiştir. Hindistan ise Türkiye’nin uyguladığı kısıtlamaların GATT/WTO’nun ticarette ayırımcı uygulamaların kal-dırılmasına yönelik maddelere aykırı olduğu savını öne sürmüştür. Türkiye’nin Gümrük Birliğine dâhil olmasının ayrımcı kısıtlamaya gitmesine mesnet oluşturmayacağını çünkü Türkiye’nin AB üyesi ol-madığını belirtmiş ve ICSID (WTO) uluslararası hakem heyetine mü-racaat etmiştir. ICSID, 31.05.1999 tarihinde aldığı kararla, Türkiye tara-fından 19 kategoride tekstil ve giyim üzerine uyguladığı kısıtlamaların GATT/WTO hükümlere aykırı olduğu kanısına varmıştır. Türkiye’nin karşıt gerekçeleri ise reddedilmiş ve WTO hükümleri kapsamında yü-kümlülüklerini bir an evvel uygun hale getirmesi istenmiştir. Anlaşma hükümlerine aykırılığın devam etmesi halinde gerekli yaptırım ve ti-cari yasakların yürürlüğe konulmasına karar verilmiştir (World Trade Organization,1999:1- 2, 152). Bunun üzerine Türkiye, başlangıçta istek-siz davransada tahkim kararının gereğini sorumluluklarından kaçın-maksızın ifa etmek durumunda kalmıştır.

Görüleceği üzere tahkim daha çok ticari uyuşmazlıkların gideril-mesinde kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Tahkim mekanizması yoluyla ülkeler mevcut sorunları küreselleşmenin hızı-na paralel etkin bir şekilde, daha düşük maliyetle ortadan kaldırmayı amaçlamakta, vergisel sorunlarda dahil olmak üzere uzlaşı gerektiren konularda uluslararası tahkim kurallarından yaralanma eğilimine gi-dildiği görülmektedir.

Diğer taraftan ileri teknoloji ve yüksek maliyet gerektiren yatı-rımların bilhassa yap-işlet, yap-işlet-devret gibi yöntemlerle çok ulus-lu şirketlere gördürülmeye çalışılması tahkim hukukundan kaynaklı sorunları da beraberinde getirmiştir. Mevcut sorunlar hukuksal, sek-törel, kamu kesimi boyutu şeklinde sıralanmakla birlikte bu sorunla-rın kapsamını genişletmekte mümkündür. Öncelikle hukuki açıdan ülkelerin iç hukuk sistemleri ile uluslararası hukukun çatışmasında gözlemlenen durum böyledir. Örneğin Türkiye’de Anayasa’nın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası an-laşmalar kanun hükmünde olup uluslararası anan-laşmaların önceliği de zımnen kabul edilmiştir.

(24)

ABD’de ise antlaşmaların yerel kanunlardan bir üstünlüğü olma-dığı gibi antlaşmalar eğer bir kanundan önce uygulanmışsa üstündür. Dolayısıyla antlaşmalardaki üstünlük koşulu Amerika Birleşik Devlet-lerinde “üstünlük maddesi” hükümleri çerçevesinde değerlendirilmek-tedir (Sauvant and Sachs, 2009: 105-107).

Öte yandan büyüyen nüfus ve artan ihtiyaçlar göz önüne alındı-ğında belirli sektörlere yönelik (enerji) önemli altyapı yatırımlarının gerçekleştirmesindeki güçlükler, ülkeleri uluslararası tahkime adeta mecbur kılmakta aksi takdirde kalkınmada hayatiyet arz eden yatırım-lar için kaynak tedariki güçleşmektedir. Kamu kesimi boyutu açısın-dan yabancı sermaye girişinin artması, teknoloji ve sermaye transferi yanında önemli istihdam alanlarının oluşmasına da katkı yapmakta-dır. Bununla birlikte işgücü piyasaları arasında artan rekabet, öden-meyen ücretler, yasa dışı ücret kesintileri, ucuz işçilik, ücret eşitsizli-ği, reel gelirler üzerinde ciddi dalgalanmalar, sözleşme dışı sigortasız kaçak istihdam, iş güvenliğinin azalması, çalışma yaşamına yönelik yasaların dilediğince esnetilebilmesi, sendikal faaliyetlerde daralma gibi olumsuzluklar ortaya çıkabilmekte, mevcut sorunlar değerlendi-rildiğinde bu durumun bir yönüyle imtiyaz sözleşmeleri kapsamında devletin gerçekleştirmesi gereken faaliyetlerin yabancı unsura havale edilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

Diğer taraftan yabancı yatırımcıların ulusal yargı denetimi dışında kalabilmek amacıyla talep ettikleri tahkim mekanizmasının, özellikle gelişmiş ülkelerin çıkarlarına hizmet ettiği yönündeki yaklaşımlar en sık eleştiri konularından biri olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Ülkemizde de düne kadar benzer şekilde algılanan ve ulusal bağım-sızlığa tehdit olarak değerlendirilen bu yapının bugün itibariyle TOBB, SPK, İMKB gibi kurumlar bünyesinde ulusal ve uluslararası uyuşmaz-lıkları çözüme kavuşturacak tahkim mekanizmaları oluşturmaya yöne-lik çabalara dönüşmesi son derece manidardır. Bu amaçla Adalet Ba-kanlığı, İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı hazırlamış, bu tasarı ile yabancılık unsuru taşıyanlarda dahil olmak üzere uyuşmazlıkların (i) tahkim (ii) alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk yani tarafsız üçüncü kişi marifetiyle çözümü hedeflemiştir. Küreselleş-me ile birlikte ulusal piyasaların birleşerek adeta bütünleşik bir yapı arz ettiği günümüzde mevcut sorunların salt ulusal yasalarla çözümü yetersiz kalmakta, uluslararası ticaretin artan boyutu göz önüne alın-dığında küresel ticaret hukuku ve onun bir parçası olan tahkim huku-kunun oluşum ve gelişimine yönelik gereklilik zaruret arz etmektedir.

(25)

KAYNAKLAR

AMBRUMENIL Peter and SCOTT Walter. Mediation and Arbitration, by Cavendish Publishing Limited, Great Britain, 1997.

ASOUZU Amazu A. International Commercial Arbitration and African States: Practice, Participation and Institutional Development, Camb-ridge University Press, 2004.

BARRETT Jerome T and BARRETT Joseph P. A History of Alternative Dispute Resolution: The Story of a Political, Cultural, and Social Move-ment, Published by Jossey-Bass, 2004.

BEALEY Frank. The Blackwell Dictionary of Political Science: A User’s Gu-ide to Its Terms, Blackwell Publishers, First Published,1999.

BOOGERT Maurits H. The Capitulations and the Ottoman Legal System: Qadis, Consuls and Beratlls in the 18th Century, Netherlands, 2005. BRATSPIES Rebecca M and MILLER Russell A. Transboundary Harm in

International Law, Cambridge University Press, 2006.

COLLIN Peter H. Dictionary of Economics. A & C Black Publishers Ltd, First Published in Great Britain, 2003.

GAILLARD Emmanuel and SAVAGE John. InternationaI Commercial Arbitration, Published by Kluwer Law International, 1999.

HORNLE Julia. Cross-Border Internet Dispute Resolution, Cambridge University Press, First published, 2009.

KARATAŞ İzzet, ERTEKİN Erol. Uygulamada İhtiyari Tahkim ve Yabancı Hakem Kararlarının Tenfizi Tanınması, Ankara, 1997.

LUTZ Dieter S. The OSCE Court of Conciliation and Arbitration: Peaceful Settlement of Disputes as a Correlative of Force Prohibition, 1995. MARTIN Elizabeth. A Dictionary of Law, Market House Books Ltd,

Fifth Edition, 2003.

MOSES Margaret L. The Principles and Practice of International Commer-cial Arbitration, Cambridge University Press, First published, 2008. NOUSSIA Kyriaki. Confidentiality in International Commercial

(26)

OECD. Innovation Strategy. Attractiveness for Innovation: Location Factors for International Investment, 2011.

ONYEMA Emilia. International Commercial Arbitration and the Arbitrator’s Contract, First published, by Routledge, 2010.

PAPARINSKIS Martins. Investment Arbitration and the Law of Counter-measures, British Year Book of International Law, Volume 79, 2009. ROVINE ArthurW.Contemporary Issues in International Arbitration and

Mediation, Martinus Nijhoff Publishers, Netherlands, 2009.

SAUVANT karl P and SACHS Lisa E. The Effect of Treaties on Foreign Direct Investment: Bilateral Investment Treaties, Double Taxation Treaties and Investment Flows, Oxford University Press, 2009. SCHILL Stephan. The multilateralization of International Investment law,

First published, Cambridge University Press, 2009.

WILD Susan Ellis. Webster’s New World Law Dictionary, Published by Wiley, Hoboken, NJ, Canada, 2006.

WORLD TRADE ORGANIZATION. Turkey – Restrictions on Imports of Textile and Clothing Products, Report of the Panel, WT/DS34/R, 31 May 1999.

Resmi Gazete………....17701 sayı 22 Mayıs 1982 tarih. Resmi Gazete…...18610 sayı 19 Aralık 1984 tarih. Resmi Gazete...19830 sayı 02 Haziran 1988 tarih. Resmi Gazete………....21959 sayı 13 Haziran 1994 tarih. Resmî Gazete...23786 sayı 14 Ağustos 1999 tarih. Resmî Gazete………....23913 sayı 21 Aralık 1999 tarih. Resmî Gazete…...…..23941 sayı 22 Ocak 2000 tarih. Resmî Gazete………....24453 sayı 05 Temmuz 2001 tarih. Resmî Gazete... .……25141 sayı 17 Haziran 2003 tarih. Resmî Gazete…..…….26728 sayı 12 Aralık 2007 tarih. Resmi Gazete……..….22586 sayı 20 Mart 1996 tarih. 1995/23 Sayı………...Anayasa Mahkemesi Kararı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Genel anlamda hareket sistemlerinin kontrolü (i) serbest hareketler – çevre ile ya da di ÷er sistemler ile etkileúimde bulunmayan, (ii) di÷er sistemler ile etkileúimlerine

hafta Hukukun Dallara Ayrılması (Kamu Hukuku-Özel Hukuk Ayrımı) 76. hafta Ara

Olgumuzun sol gözdeki görme azlığının pupil ektopisi dışında başka bir nedenle olabileceği düşünülerek, yapılan pupil dilatasyonlu muayenesinde sol gözde lens kolobomu

Biz de çalışmamızda benzer şekilde 1 yaşın altında opere olan olgularımızda gelişmiş olması muhtemel deprivasyon ambliyopisi nedeniyle 0,03-0,6 arasında sınırlı bir

Bütün bu deformiteler için hem en hem en aynı teknik uygulanabilm ektedir, Öncelikle sağlam tarafta Eros yayının üzerinden kolumella nm tabanına kadar olan

SC phocomelia syndrome, prematüre centrom ere seperation, and congenital cranial nerve paralysis in two sisters, one with maligııant melanoma.. Mendelian inhcritance in

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı, Ankara-Türkiye..

Bu çalışmada renal kitlesi azalmış olan tek böbreği olmayan renal agenezili hastalar ve yapısal olarak küçük olan tek taraflı hipoplazili has- taların böbrek fonksiyonları