• Sonuç bulunamadı

İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı: Dijital Medya Ortamında BBC’nin Var Olma Mücadelesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı: Dijital Medya Ortamında BBC’nin Var Olma Mücadelesi"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı: Dijital Medya Ortamında

BBC’nin Var Olma Mücadelesi

UK Public Service Broadcasting in Today’s Neoliberal Communication Period

Özge YALÇIN, Dr., yalcinozgester@gmail.com

Öz

BBC ve İngiltere’de BBC uygulamalarına yönelik geliştirilen politika ve stratejiler özellikle neoliberal dönemde ayrı bir önem kazanmıştır. Dünyada ve Avrupa’da bir çok ülkenin kamu hizmeti yayıncısı hızla tasfiye olma konumuna gelirken BBC’nin kendi yayın ilkelerini büyük ölçüde koruyarak dünyada büyük medya devleriyle rekabet edecek düzeye gelmiş olması, BBC’yi Avrupa’da kamu hizmeti yayıncılığına ilişkin getirilen düzenleme ve uygulamalarda önemli bir referans noktası haline getirmiştir. İngiltere, esas aldığı ikili stratejiyle ya da baş vurduğu kamu değer testi gibi uygulamalarıyla Avrupa Birliği’nin iletişim politikalarının şekillenmesinde belirleyici bir konumda yer almıştır.

Bu araştırma İngiltere’de neoliberal dönemde kamu hizmeti yayıncılığının konumunu esas alınan politikalar getirilen düzenlemeler ve uygulamaları ele alarak tartışmakta, Avrupa Birliği ve üye ülkelere etkisini analiz etmeye çalışmaktadır.

Abstract

BBC and Public Service Media Policy in England is of a significant importance in Neoliberal era. While public service and media companies of the world have become under the risk of being abolished due to economic and political turmoils, BBC on the one hand sustained its entity, relying upon its public principles on the other hand lead the field by outpacing other organizations. Additionally England has played an important role in the formation of communication policies of European Union by enforcing either public value tests or by its mutual strategies.

This research scrutinizes the position of the BBC taking account its policies and strategies in this realm and tries to evaluate the impact of its policies especially on the European Union’s regulations and the practices in Europe.

Keywords: Public Service Communication, New Media, BBC, Digitalization, Information and Communication Technologies, European Union, Media Policy.

Anahtar Kelimeler: Kamu Hizmeti Yayıncılığı, Yeni Medya, BBC, Dijitalleşme, Enformasyon ve Bilgi Toplumu, Avrupa Birliği, Medya Politikası.

(2)

Giriş

Merkantalist dönemden bu yana Avrupa pazarının şekillenmesinde ve kapitalizmin kontrol krizlerinin aşılmasına ilişkin uygun politika ve pratiklerin ele alınmasında belirleyici bir konuma sahip olan İngiltere, bu belirleyici rolünü Avrupa’da iletişim politikasının ve kamu hizmeti yayıncılığı politika ve pratiklerinin şekillenme sürecinde de devam ettirmiştir / ettirmektedir.

Tarihsel süreç göz önünde bulundurulduğunda İngiltere’nin, kendi ekonomik ve politik yapılanışını şekillendirirken hemen her dönemde, dönemin egemen ekonomi politikasının ürünü olarak ortaya çıkan sınıflar arası eşitsiz yapılanışta, hassas bir dengeyi korumaya özen gösterdiği görülmektedir1. Bu genel tutum, İngiltere’de geleneksel form

ve düzenlemelerin, değişen yeni sistem ve düzenlemelere uyumlanarak günümüze kadar devam edebilmesinin yapısal koşullarını oluşturmuştur2. Böylece İngiltere’de birçok

kurum, kanun ve düzenleme belirli geleneksel normlar etrafında örgütlenmiştir.

Benzer uygulama neoliberal dönemde iletişim politika ve uygulamalarında da görülmektedir. Günümüz neoliberal döneminde de İngiliz hükümeti kapitalizmin egemen paradigmasını uygulamaya koyarken, farklı çıkar grupları arasında denge kurması ya da sermayenin ulusal ve uluslararası piyasadaki konumunu güçlendirmesine katkı sağlaması gibi amaçlarla kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarını desteklemiştir3. Bu

doğrultuda hükümet, bir yandan ticari medyayı ve ticari medyanın uluslararası piyasadaki girişimlerini desteklemek adına bir takım anlaşma, ortaklık ve düzenlemelere başvururken diğer yandan da kamu hizmeti yayıncılığının yeni medya döneminde var olmalarını ve yeni medya teknolojilerine uyumlanmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. BBC ise hükümetin iletişim politikasına benzer biçimde, yayın politikası olarak ikili yayın stratejisini benimsemiştir. Bu stratejiye uygun olarak BBC yayınlarını ticari ve kamu hizmeti olmak üzere iki ayrı kanal üzerinden gerçekleştirmektedir (Moe, 2008: 221). BBC’nin bu temel stratejisinin, Kraliyet Beratı ile desteklenmesi, BBC’nin bir yandan ticari yatırımlarıyla diğer yandan da hükümet teşviki ve lisans ücreti gelirleri aracılığıyla önemli miktarda finansal kaynak edinmesini sağlamıştır. Edindiği bu mali kaynaklar ise BBC’nin yeni medya teknolojilerinin gerektirdiği yüklü mali yatırımları gerçekleştirmesini ve böylece dünya piyasasında kamu hizmeti yayıncısı olarak lider bir konum edinmesini kolaylaştırmaktadır4.

1 Örneğin İngiltere’nin, Fransa’nın aksine kapitalist sisteme geçiş sürecinde yoksulluk düzeyinin bir risk oluşturma düzeyine gelmesini önleme stratejisinin benimsenmesi, ya da Taç’ın bu dönemde feodal beylikleri kendine bağlı tutmaya devem edebilme adına, onlara çeşitli makamlar vererek kendine bağlamak gibi politikaları esas alması (Tilly, 2000) gibi incelikli politikaların sonucunda İngiltere’de kapitalizmin oluşum ve gelişim aşamaları, Fransa örneği ile kıyaslandığında daha kendiliğinden bir süreç takip etmiştir. Kamu politikalarının oldukça katı ve sınırlayıcı bir tutum eşliğinde oluşturulduğu 1920’li yıllarda dahi diğer Avrupa ülkelerine kıyasla İngiltere’de daha liberal bir tutumun esas alındığı görülmektedir (Humphreys, 2010: 12). Benzer biçimde, Tüm Avrupa ülkelerinde iletişim sektörünün yoğun bir baskı altında işlevini yürüttüğü İkinci Dünya Savaşı yıllarında dahi İngiltere’de bu baskı ve denetimin daha incelikli yollarla gerçekleştiği dikkati çekmektedir. Döneme ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Chapman (2008); Curran ve Seaton (2003).

2 İngiltere, anayasa olarak geçen yazılı bir belgeye sahip değildir. Uygulamalardaki yasal gerekçeler ise, İngiliz tarihinde kabul edilmiş bir takım yasalar (Acts), İçtihatlar (Case-law) ve Anayasal görenekler (Constitutional

Conventions) doğrultusunda şekillenmektedir (Eroğul, 2014).

3 Ayrıntılı bilgi için bkz. Curran ve Seaton (2003); Humphreys (2010: 22); Moe (2008: 215-221). 4 Ayrıntılı bilgi için bkz. Moe (2008: 220); Humphreys (2010); Michalis (2012: 944); Murdock (2004).

(3)

Neoliberal dönemde esas alınan bu ikili politika sonucunda İngiltere, sadece ticari yayınlarıyla değil ama kamu yayın ve programlarının üretim ve dağıtımıyla da dünya piyasasında önemli bir etkiye sahip olmuş, bu etkiden doğru da Avrupa’da iletişim politikalarının şekillenmesi sürecinde belirleyici bir rol üstlenmiştir (Humphreys, 2008). Örneğin, Avrupa’da bağımsız düzenleyici otoritelerin oluşturulması kararında veya farklı bağımsız otoritelerin ortak bir kurum altında birleştirilmesi önerisinde (OFCOM örneğindeki gibi) ve üye ülkelere kamu hizmeti yayıncısı kurumun görev ve yetkilerinin belirlenmesi amacıyla kamu değer testinin uygulanması önerisinin gerçekleştirilmesinde İngiltere örneği önemli bir etkiye sahip olmuştur (Moe, 2008).

Belli geleneksel yapı ve normlar etrafında şekillenen ve özellikle Avrupa’da kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarında önemli bir etkiye sahip olan İngiltere’de kamu hizmeti yayıncılığı anlayışı, bu anlayış doğrultusunda şekillenen yayın politikası ve bu politikanın günümüz neoliberal dönemindeki dönüşümleri bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu doğrultuda araştırmada İngiltere’de yeni medya uygulamalarının kamu hizmeti yayıncılığı politikasında ne gibi dönüşümleri meydana getirdiği ve bu dönüşümlerin kamu hizmeti yayıncılığının temel ilke ve yayın politikasında ne gibi bir dönüşümü gerektirdiği sorusuna, Avrupa’daki diğer uygulamalar da göz önünde bulundurularak yanıt aranmaktadır. Bu doğrultuda İngiltere’de kamu hizmeti yayıncılığı anlayışı, geleneksel yayın politika ve uygulaması, yeni medya piyasasına uyumlanma stratejileri, Avrupa Birliği ve üye ülkeleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir.

İngiltere’de günümüz neoliberal döneminde kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarındaki dönüşümlerin saptanabilmesi, İngiltere kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarının tarihsel süreç içindeki dönüşümlerini ele almayı gerektirmektedir. Böylece günümüz neoliberal döneminde kamu hizmeti yayıncılığı anlayışı ve bu anlayışın Avrupa uygulamalarına etkisinin ne olduğu sorusunu daha kapsamlı ve derinlikli bir bakışla değerlendirmek mümkün olacaktır.

İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı Anlayışının Temelleri

BBC’nin kurulduğu dönem batı Avrupa’nın oldukça çalkantılı bir dönemine denk gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Sovyetler Birliğinin kurularak sosyalizmin en çok da ileri kapitalist ülkeler açısından aşılması gereken bir tehlike halini alması, sermaye birikim düzeninin 1929 yılında girdiği büyük yapısal kriz ve sonrasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı.

Böyle bir dönemde BBC 1922 yılında, radyo şirketlerinin işbirliğine girmesi sonucunda ticari girişim olarak ilk radyo yayınına başlamış, özel şirketlerin girişimleriyle kurulmuş olmasına karşın kuruluş, kamu yararı esasını gözeten bir yayın politikası ile örgütlenmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren dinleyicilerden belirli oranlarda yayın ruhsat bedelinin alınması BBC’nin yayınlarında kamu yararını göz önünde bulundurmasında etkili olmuştur5. BBC’nin ilk genel yayın yönetmeni John Reith, yayıncılıkta özgürlüğün

kaosla sonuçlanacağını belirterek, BBC yayın politikasının bu düşünce etrafında örgütlenmesine öncülük etmiştir. Bu doğrultuda BBC, kamu yararını esas alan bir yayının 5 Kırık (2012: 62), BBC’nin bu yıllarda dinleyicilerden aldığı ruhsat bedelinin on şilin olduğunu belirtmektedir.

(4)

her haneye erişiminin sağlanmasını hedeflerken ulusal çıkarları esas alan bir yayıncılık anlayışını da dikkate alarak program türlerini ve içeriklerini şekillendirmiştir (Negrine, 1994: 74).

Kapitalizmin dönemsel krizinin tüm dünyada oldukça sancılı bir biçimde yaşandığı ve sınıf mücadelelerinin hızla büyüdüğü Birinci Dünya Savaşı sonrasında, bu sınıfsal uzlaşmazlıklar arasında denge sağlayabilecek, ulusal çıkarları esas alan, hükümet kararlarına bağımlı bir yayın kuruluşuna duyulan gereksinimin artması, BBC’nin ticari statüsünün sonlandırılarak 1927’de kamu kuruluşu statüsüyle yayına başlaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Böylece hükümet bu dönemde -dönemin genel bir siyasal yönelimi olarak- bir yandan ticari yayınları desteklerken diğer yandan da yayınlar üzerinden belli bir denetim mekanizması oluşturma çabası içine girmiştir (Briggs ve Burks, 2006: 168). 1926 yılında hazırlanmış olan Crawford Raporu bu çabanın bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Crawford Raporu’nda BBC’nin bir kamu kuruluşu olması gerektiği vurgulanarak, şirket statüsünün kaldırılması önerilmiş, lisans sözleşmelerinin ise PTT Genel Müdürlüğüne verilmesi öngörülmüştür. Rapor sonrasında BBC tasfiye edilmiş ve bir yıl sonra, 1927’de PTT’nin denetim ve kontrolünde bir kamu tekeli olarak yeniden kurulmuştur (Kırık, 2012: 63).

Aynı dönemde Bağımsız Yayın Kurulu (Independent Broadcasting Authority

IBA) oluşturulmuş ve kurul üzerinden BBC politika ve uygulamalarına ilişkin belirli

bir denetimin gerçekleştirilmesi amacı kurumsallaştırılmıştır. Böylece BBC, bu yeni yapısında da kamu çıkarları doğrultusunda yayınlar gerçekleştirmeyi esas alırken aynı zamanda dolaylı bir biçimde de olsa hükümete hesap veren bir yayın kuruluşu halini almıştır.

Crawford Raporunun ardından, Reith, basının herhangi bir müdahaleden bağımsız işlev görmesinin gerekliliğine vurgu yapan bir konuşmayı BBC’de gerçekleştirmiştir. Bu konuşma BBC’nin, 1924’te açıkladığı genel yayın ilkelerinin refah devleti döneminde de korunması yönünde çaba sarf edeceğinin ifadesini oluşturmuştur. McDonnell (1991: 12), BBC’nin bu dönemde esas aldığı ilkeleri dört başlık altında özetlemektedir. Bu ilkeler şöyledir:

• Programların hazırlanmasında önceliği çoğunluğun hizmetine tanımak ve bunu yaparken de azınlık çıkarlarını göz önünde bulundurmak.

• Program hazırlarken kamunun ilgi alanlarına öncelik vermek ve kamunun genel çıkarlarını ihlal eden bir suç işlemekten sakınmak

• Kamusal tartışmalarda hükümet otoritesi de dahil olmak üzere her türlü denetimden bağımsız hareket etmek

• Katı ve dogmatik tutumun uzağında kalarak her türlü inanca yönelik programlara yer vermek.

BBC esas aldığı bu ilkelerle de özerk bir yayın anlayışını yayın politikası olarak esas almış ve uygulamış olsa da, yasal düzenlemelerde siyasal erkin karar ve yaptırımlarına

(5)

bağlı bir yapılanışa sahip kalmıştır. Kuruluş bu dönemde, Başbakanın seçtiği ve kraliçenin atadığı 12 kişiden oluşan Board of Governers olarak adlandırılan yönetim kurulunun ve İçişleri Bakanlığının kararları doğrultusunda yayınlarını şekillendirmiş, alınan kararlarda ise Kraliyet Beratı (Royal Charter) ve bu doğrultuda dönemin ilgili bakanlığı tarafından hazırlanmış olan Görev Sözleşmesi belirleyici olmuştur (Canyurt, 2011: 81). Kraliyet beratında ya da görev sözleşmesinde BBC’nin kamu hizmeti yayıncılığı ilkeleri doğrultusunda yayınlarını gerçekleştirmesi güvence altına alınırken, ilgili hükümlerin yerine getirilmemesi durumunda, BBC’yi kapatmaya kadar varan yaptırımlar getirilerek kurumun siyasal erke hesap verebilir bir konumda yer alması sağlanmıştır (Kırık, 2012: 82).

Her ne kadar İngiltere’de ticari medya üzerinde ve kamu hizmeti yayıncısı olarak BBC üzerinde belli bir denetim oluşturma çabasına gidilmiş olsa da bu dönemde BBC’nin kendi özerk yapısını kurumsallaştırmayı büyük ölçüde başardığı, ticari medya sahiplerinin ise piyasa koşullarına bağlı yayın gerçekleştirme olanaklarının büyük oranda sağlandığı görülmektedir6. Avery (1993: 11), yayıncıların özerk ve görece bağımsız yapısının üç

temel yol üzerinden gerçekleştiğine işaret etmekte ve bu yolları şöyle özetlemektedir: Ofis çalışma şartları hükümet tarafından belirlense de ne hükümet ne de IBA üyeleri politik bir alanın temsilcileri olarak davranmışlardır. Getirilen düzenleme ve denetlemelerde hükümet politikaları değil bu kişilerin kişisel uygulamalara ilişkin profesyonel değerlendirmeleri doğrultusunda kararlar alınmıştır

Tüm program kararları yayınların kendi otoritelerince belirlenmiştir. Program üretimini ya da ertelenme kararlarını alabilecek bir politik organ bulunmamaktadır.

Kimi zaman BBC yöneticileri ve IBA arasında politik savunular arasında ve program üretim kararlarında ideolojik ayrımlar olmuşsa da bunların karar alma süreçlerindeki etkisi ortadan kaldırılmıştır.

Hükümetin dolaylı denetimi altında özerk bir konum edinmiş olan BBC, ulusal düzlemde farklı çıkar grupları arasında bir denge oluşturma görevini üstlenirken uluslararası piyasada ise İngiltere’nin ulusal niteliklerinin bir görünümü işlevini üstlenmiştir7.

1929 yılı bunalımı ile birlikte hızla genişleyen sınıf mücadelelerinin ve sosyalizm tehdidinin bir sonucu olarak, sosyalizme karşı anti propaganda çalışmalarını güçlendirme8

ve sistemin yaşanılan krizi kontrol altına alma çabası, iletişim teknolojilerine verilen önemin artmasında da etkili olmuştur. 1930’larda radyoda uluslararası yayınlara geçiş mümkün olmuş, televizyon yayınlarına başlanmıştır. Televizyon yayın denemesini 1932 yılında yapan BBC, ilk gerçek yayınını 1935 yılında gerçekleştirmiştir (Canyurt, 2011: 75). 1929 yılında dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz ve dünya bunalımı ve bu kriz 6 Bu dönemde işitsel yayın sektöründe BBC tekel konumundadır ve ticari medya yazılı basın üzerinden yayınlarını gerçekleştirmiştir (Chapman, 2008).

7 Bu görevin BBC’ye siyasal erk tarafından verildiğini belirtmek gerekmektedir. 1927 tarihli ilk Kraliyet Beratından itibaren hazırlanan tüm imtiyaznamelerde BBC’ye uluslararası yayınlarda Birleşik Krallığın tanıtımının gerçekleştirilmesi görevi verilmektedir. bkz. http://www.ab.gov.tr/index.php?p=109&l=1

8 Özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu bakış açısı kendini çok daha açık bir biçimde göstermiş, Almanya başta olmak üzere savaş yılları süresince radyo ve televizyon yayınları temel propaganda araçları haline gelmiştir (Chapman, 2008: 194).

(6)

dönemi ile birlikte büyüyen sınıf mücadelelerinin yanı sıra hızla büyüyen faşizm ve dünya savaşı tüm dünyada olduğu üzere İngiltere’de de kamu hizmeti yayıncılarının yayınlarını belirli bir düzeyde de olsa hükümetin denetimi altında gerçekleştirilmesine neden olmuş, radyo ve televizyon yayınları 1950’li yıllara kadar hükümetin dolaylı denetimi altında, BBC tekelinde gerçekleştirilmiştir (Negrine, 1994). Yayınlara ilişkin reklam ve sponsorluk gelirlerinin sınırlı bir düzeyde tutulmasına özen gösterilmiş, reyting ölçümlerine ise 1945 yılına kadar başvurulmamıştır (Chapman, 2008: 161). 1945 sonrası dönem ise tüm dünyada olduğu gibi İngiltere’de de yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmaktadır.

Soğuk Savaş Döneminde İngiltere’de İkili Yayın Politikasına Geçiş ve BBC

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Sovyetler Birliği ile yaşanan Soğuk Savaşın ve dünyada hızla büyüyen sınıf mücadelelerinin bir sonucu olarak, sosyalizm tehdidi karşısında bir denge oluşturma çabası, ileri kapitalist ülkelerin çeşitli strateji ve politikalar doğrultusunda uluslararası düzlemde örgütlenme sürecini hızlandırmış, İngiltere ise bu örgütlenmelerde ABD ile işbirliğine giderek egemen bir rol üstlenmiştir (Geray, 2003). Örneğin İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin dünyada hızla yayılan sınıf mücadelelerinin güçlenmesinde etkin bir rol üstlenmesi ve sosyalizmin dünyada hızla yayılmasının bir sonucu olarak İngiltere, 1949 yılında Kuzey Atlantik Anlaşmasını imzalayarak NATO’nun kurulmasına öncülük etmiş bununla birlikte sonraki yıllarda Avrupa Birliği’nin bu dönemdeki temellerini oluştururken Avrupa Kömür ve Çelik Birliği9 ya da 1948’de Marshall Planı çerçevesinde ABD’nin desteği ile kurulan Avrupa

İktisadi İşbirliği Örgütü (OECC) içinde yer almamıştır. Bununla birlikte İngiltere 1961 yılında, yirmi kurucu üyeden biri olarak, Avrupa Birliği’nin bu dönemdeki görünümü olan İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) kurulmasına öncülük etmiştir. Dolayısıyla uluslararası örgütlenme çabalarında mesafeli bir duruş benimsemekle birlikte, İngiltere, her dönemde Avrupa Birliği politika ve uygulamalarının şekillenmesinde etkin bir rol üstlenmiştir (Özgöçer ve Caşın, 1997: 61). Böylece İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir yandan uluslararası örgütlenmelerle neoliberal dönemin temelleri oluşturulurken, bu sürece paralel olarak tekelleşmelerin ve uluslararası ticari ortaklıkların da giderek güçlendiği görülmektedir.

Savaş sonrası dönemin üretim, tüketim ve dağıtım alanlarında yaşanan tıkanıklığın giderilmesi ve sosyalizm tehdidine karşın bir denge oluşturulması amacıyla kamu politikaları desteklenmeye devam edilmiş, benzer süreç iletişim sektöründe de açık biçimde gözlenmiştir. İngiltere ise tüm bu ekonomik ve politik dönüşümlerin şekillenmesi sürecinde gerek Avrupa gerekse dünyadaki belirleyici konumunu sürdürmeye devam etmiştir10 (Humphreys, 2008).

9 ABD bu dönemde sosyalizm tehdidine karşı bir denge unsurunun oluşabilmesi amacıyla Avrupa Birliği’nin kurulabilmesi adına 15 milyar dolar hibe etmiştir (Kabaalioğlu, 1997).

10 İngiltere Avrupa Birliği’ne üyelik için 1961 yılında başvurmuş ve üyeliği ancak 1973 yılında kabul görmüştür. İngiltere, Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirirken piyasada egemen rol üstlenme amacını esas alarak hareket etmiş ve politikalarını bu doğrultuda örgütlemişken, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler ise (Almanya, Fransa, İtalya, Lüxemburg, Belçika ve Hollanda) İngiltere’nin ABD ile yakın ilişkilerinin Avrupa Birliği çıkarlarına zarar verebileceği endişesi etkili olmuştur. Benzer bir çekince İngiltere için de söz konusudur. Kendi piyasa çıkarlarına zarar gelebileceği endişesiyle İngiltere, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecine temkinli yaklaştığı ve bu temkinli tavrını üyelik süresince de devam ettirdiği görülmektedir. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nin oluşum sürecindeki rolü ve katılım anlaşmalarına ilişkin ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Curran ve Seaton (2003); Kasım (2001) ve http:// www.ab.gov.tr/index.php?p=109&l=1

(7)

İngiltere’de bu yeniden yapılanma sürecinde 1950’li yıllar önemlidir. 1954 yılında Bağımsız Televizyon Otoritesinin (Independant Television Authority-ITA) kurulmasının ardından (Briggs ve Burke, 2006) aynı yıllarda ITV özel kanalının kurulmasıyla birlikte de İngiltere’de kamu ve özel yayıncılık anlayışı yaşama geçmiş ve böylece radyo ve televizyon yayıncılığında ikili yayın sistemi oluşturulmuştur. ITV her ne kadar ticari yayın olarak kabul edilse de dönemin Avrupa’daki ilk özel yayını olan ITV’yi günümüzün ticari yayınlarıyla karıştırmamak gerekir. 1954 yılında yani ITV kurulmadan bir yıl önce özel girişimcilik için yasal düzenlemeyi öngören Televizyon Yasası ile özel girişimler, kamu hizmeti ilkesiyle sınırlandırılmıştır. Bu nedenle Adaklı (2010: 71), İngiltere’de yayıncılığın piyasalaşma sürecinin tam olarak 1980’li yıllardan itibaren gerçekleştiğine vurgu yapmaktadır.

1957 yılında atılan ilk uydunun ardından ilk ticari haberleşme uydusu olan Early Bird’ün 1965 yılında fırlatılması ise bu yeniden yapılanmadaki hazırlık sürecinin önemli teknik adımını oluşturmuştur. Uydu yayıncılığı ile birlikte, kanal seçenekleri arttığı gibi, üretimde bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma biçim ve koşulları da çoğalmış, internet teknolojisinin gelişimiyle birlikte telekomünikasyon ve medya sektörünün yöndeşmesi ve üretimin diğer alanlarında kullanımının mümkün hale gelmesi ise sermayenin ulusal ve uluslararası düzlemde yoğunlaşarak üretimin her alanında egemen bir konumda yer alması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Böylece iletişim sektörü uluslararası her alanda olduğu üzere İngiltere’de de üretimin temel, belirleyici bir aracı haline gelmiştir (Murdock ve Golding, 2001).

İngiltere’de televizyonculuk sektörüne bakıldığında ise 1980’e kadar BBC’nin egemen konumunu sürdürdüğü görülmektedir. Bu yıllarda İngiltere’de üç kanalın varlığından söz edilebilmektedir: BBC1, BBC2 ve ITV. 1982’de Channel 4’ün yayına başlamasıyla kanal sayısı dörde çıkmakla birlikte bu durum BBC’nin egemen konumunda önemli bir değişim yaratmamıştır (Avery, 1993: 4).

Uydu 1950’lerin sonunda atılmış olmakla birlikte Avrupa’da ve İngiltere’de uydu ve kablo TV ile analog yayın ancak 1980’lerden sonra mümkün olabilmiştir. Dijital yayıncılığın etkin bir biçimde kullanımı da yine 1990’lardan itibaren mümkün olmuş, dijitalizasyonun yaygın hale gelmesi ise beraberinde farklı araçlar üzerinden farklı seçenekleri izleme olanaklarını artırmıştır11 (Murdock, 2004: 22). Böylece bir yandan

neoliberal ekonomi politikası ve teknik olanakların sonucu olarak yöndeşen ticari medya sahipleri özellikle 1980’lerin sonundan itibaren uluslararası piyasadaki egemen konumlarını hızla genişletirken, kamu hizmeti yayıncılığına duyulan gereksinim ve önem de hızla gerilemeye başlamıştır. Bu durum kamu hizmeti yayıncılarını yeni var olma stratejilerini geliştirmeye yöneltirken İngiltere özellikle bu dönemde geliştirdiği politika ve pratiklerle diğer ülkelerin kamu hizmeti yayıncılığı politika ve pratikleri üzerinde belirleyici bir konum edinmiştir.

(8)

Neoliberal Dönemde İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı: Avrupa Kamu Hizmeti Yayıncılığı Politika ve Pratiğine Etkisi

1970’li yıllardan itibaren teknolojide gözlenen ilerlemelerin sağladığı olanaklar sonucunda bilgi iletişim teknolojileri ve iletişim sektörü, neoklasik iktisadın argümanları ile örgütlenen üretim alanlarının merkezi haline dönüşmüştür12. Uluslararası piyasadaki

konumlarını güçlendirme ve sosyalizm tehdidini ortadan kaldırabilmek amacıyla İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hızla örgütlenme çabasına yönelen ileri kapitalist ülkelerin, 1980’lerin sonundan itibaren egemen konumlarını güçlendirmeye başladıkları görülmektedir. Bilgisayar teknolojisinin üretim alanlarında kullanımının mümkün hale gelmesi ile birlikte talep edilen çeşitte ve talep edilen sayıda ürünün, talep edilen zamanda ulaştırılması mümkün hale gelmiş, dahası bu ürünlerin, piyasaya sürülen ülkelerde taşeron firmalar veya bayilikler aracılığıyla üretiminin gerçekleştirilmesi sağlanmıştır (Belek, 1999: 62). Böylece karşımıza esnek üretim ve esnek uzmanlaşmanın yanı sıra tam zamanlı üretim anlayışı çıkmıştır. İnternetin kullanımıyla birlikte ise uluslararası sermaye, üretim, dağıtım ve pazarlama alanlarında ortaya çıkan yeni pazarlarda uluslararası piyasadaki egemenliğini genişletme fırsatını bulmuştur. İnternet teknolojisi beraberinde internet üzerinden satışı da olanaklı kılmış ve talep üzerine bir malın istenildiği oranda satışı mümkün hale gelmiştir. Dahası çeşitli reklam ve pazarlama stratejileriyle satış koşulları çok daha güçlenmiş ve sermaye yüksek sabit maliyetle uluslararası düzlemde büyüme fırsatını gerçekleştirebilmiş, böylece uzun vadede oldukça kȃr getiren bir alanda öncesi görülmemiş oranda büyüme ve genişleme fırsatı bulabilmiştir. Özellikle bilgisayar ve internet teknolojisinin sağladığı bir olanak olarak iletişim sektörü, tüm bu yöndeşen yeni üretim biçiminin merkezi haline gelmiştir.

Fiber optik kablo teknolojisinin gelişmesi ile birlikte, ağların dijitalizasyonunun mümkün hale gelmesi, iletişim sektöründe ses, veri ve görüntünün bir araya getirilmesini olanaklı hale getirmiştir. Bu durum ise iletişim sektörünün medya ve telekomünikasyon olarak ayrışan iki alt sektörünün yöndeşerek, bilgi ve iletişim teknolojileri olarak yeniden yapılanması sürecini mümkün hale getirmiştir. Böyle bir yöndeşme ile bir yandan internet üzerinden televizyon yayını, radyo dinleme, interaktif iletişim gibi iletişim sektörünün birbirinden ayrı olan hizmetlerinin tek bir araç üzerinden gerçekleşmesi mümkün hale gelirken diğer yandan da ürün satışlarının yine aynı kaynak üzerinden gerçekleşmesi mümkün olmuştur.

Medyanın, uluslararası ölçekteki birleşimlerle kendini yeniden organize ederek kendisini neredeyse bütünüyle ticari bir alan içinde tanımlamaya başlamasının alt yapısal olanakları ise, yeni liberal düzenin özellikle 1980’li yıllardan itibaren açık bir biçimde uygulamaya başladığı özelleştirme politikaları, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarının oluşumu ve bu kurumların küresel ölçekte serbest piyasa merkezli politikaları ile sağlanmıştır. Bu örgütlenmeler aracılığıyla gerçekleştirilen NAFTA, GATTS gibi özellikle gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerin pazarlarına ulaşımı kolaylaştıracak bölgesel birlik antlaşmaları ve Avrupa Birliği politikaları hizmet sektörünün ticarileşmesi 12 Geray (2003), neoliberal dönemde Marshall Planı ve sonrasında gerçekleştirilen uluslararası örgütlenmelerin gerek zora dayalı yöntemlerle gerekse siyasal manevralarla, kapitalizmin üretim, dağıtım ve pazarlama süreçlerinde egemen olan sayılı şirket ve bu şirketlerin bağlı bulunduğu ülke çıkarları doğrultusunda hızla büyümesini ayrıntılı olarak ele almaktadır.

(9)

sürecinin önemli adımını oluşturmuştur (Geray, 2003). Böylece uluslararası sermaye üretimin her alanında benzeri görülmemiş ölçüde yoğunlaşma fırsatı bulabilmiştir (Adaklı, 2006).

Serbest piyasa temelli ekonomi politikalar üzerinden, uluslararası birleşimlere giderek sermayesini hızla büyüten büyük sermaye devlerinin yeni medya teknolojilerine ve bu teknolojilerle hızla büyüyen yeni pazarlara yönelik gerçekleştirdikleri yatırımlar, sert rekabet koşullarını zorunlu kılması nedeniyle kamu hizmeti yayıncıları üzerinde de önemli bir baskı unsuru olmuştur. Kamu hizmeti yayıncıları bu dönemde yeni medya teknolojilerinin gerektirdiği yatırımları gerçekleştirebilecek yeterli kaynağa sahip olamadığı gibi, her girişimleri ticari medya sahiplerinin itirazları ve lobi faaliyetlerine maruz kalmıştır.

Günümüzde özellikle Avrupa’da kamu hizmeti yayıncılarına, güçlü ve tek bir Avrupa pazarı yaratılma idealinin gerçekleştirilmesi sürecinde, tamamlayıcı bir rol verilmeye ve desteklenmeye devam edilmekle birlikte sunulan bu destek giderek sorunlu bir hal almaya başlamıştır. Kamu hizmeti yayıncılarının yeni medya dönemindeki tüm girişimleri, bu girişimler ticari sermayenin uluslararası piyasadaki büyüme koşullarını ve hedeflerini kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğu sürece veya bu girişimlerin rekabet koşullarına bir zararının olmadığı düşüncesi kabul gördüğü ölçüde desteklenmiştir13 (Moe, 2008). Bu

doğrultuda dünyada kamu hizmeti yayıncılığı politikalarının şekillenmesinde belirleyici bir konumda olan Avrupa’da kamu hizmeti yayıncılarına sağlanan mali desteğin miktarı giderek azaltılmaya başlanmış ve bu yardımdan yararlanma koşulları çok aşamalı, titiz ve derinlikli değerlendirmelere tabi kılınmıştır. Bu durum ise hızla çoğalan kanal seçeneklerinin ve yeni medya teknolojileriyle gelen yeni hizmetlerin arasında var olmaya çalışan kamu hizmeti yayıncılarının gerekli mali desteği bulamaması nedeniyle artan oranlarda ticari çözümlere başvurması ve tasfiye olması sürecini gündeme getirmiştir (Adaklı, 2010: 81). Avrupa başta olmak üzere dünya genelinde kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarına destek sunulmasına ilişkin ya da bu yayın kuruluşlarının denetim ve kontrol mekanizmalarının yeniden yapılanmasına yönelik düzenlemelerde İngiltere’de esas alınan değişiklikler örnek alınmıştır (Moe, 2008)

Devlet desteğinin miktarlarının giderek azalması ve bu desteğin verilme koşullarının İngiltere’deki uygulama örnek gösterilerek, bir çok testler ve kararlara bağlı kılınması, kamu hizmeti yayıncılarını finansal açıdan karar mercilerine daha bağımlı hale getirmiş, bu bağımlı yapı doğal olarak ilgili kuruluşların yayın politikalarını da doğrudan etkilemiştir. Yeni medya araçlarının gelişmesi ve hızla artan izleme seçeneklerinin bir sonucu olarak izler kitlede gözlenen parçalanma da abone sayılarının hızla azalması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Finansal kaynağı sağlayabilmek için ise kamu hizmeti yayıncılarının bir çoğu hızla artan oranlarda ticari çözümlere başvurmak durumunda kalmıştır (Moe, 2008). Bu 13 Avrupa Birliği’nin kamu hizmeti yayıncılarına bu neoliberal düzende tanımış olduğu tamamlayıcı rol, birliğin iletişim sektörüne ilişkin gerçekleştirdiği hemen her düzenlemesinde açıkça ifade edilmektedir. Bu doğrultuda örneğin 2001 Yayıncılık Tebliği’nde ve ardından 2009 Yayıncılık Tebliğinde kamu hizmeti yayıncılarının haksız rekabete neden olabilecek girişimlerinin önüne geçebilmek amacıyla, sunulacak mali desteğe ilişkin kamu değerlendirme testlerinin (Public Value Test) uygulanması (2009 Tebliği Madde 40), danışma kurullarının görüşlerinin alınması (Tebliğ, 2009), sunulacak desteğin sınıf ve okul sağlığına zarar vermemesi gibi kararlarda açıkça görülmektedir. Ayrıca bkz. Geray (2005); Sümer (2014); Michalis (2009); Donders ve Pauwels (2008); Humphreys (2008).

(10)

nedenle Avrupa’da ve hatta dünyada kamu hizmeti yayıncılarının bir çoğu devlet desteği ve ticari girişimleri birlikte kullanarak karma gelir yapısı ile mali açıklarını kapatmaya çalışmışlardır. Karma gelir modeli ise beraberinde, hem ticari kaynak hem de devlet desteği alınarak yayının gerçekleştirilmesinin haksız rekabete neden olduğu gerekçesiyle ticari medyanın itirazlarını yoğunlaştırmalarına neden olmuştur (Ward, 2003: 243).

İletişim politikaları ve özellikle de kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamaları söz konusu olduğunda İngiltere’nin, tüm bu süreç içinde görece ayrıcalıklı bir konumda yer aldığını belirtmek gerekmektedir. Bu ayrıcalıklı konumu İngiltere ortaya koyduğu özgün iletişim politikalarıyla oluşturmuştur ki bu dönemde esas aldığı ikili yayın stratejisi bu özgün modelin temelini oluşturmaktadır.

Elbette, 1980’lerden itibaren tüm dünyada açık bir biçimde görülmeye başlanan neoliberal politika ve uygulamalar İngiltere’de de esas alınmıştır. Thatcher hükümetinin 1979-1997 yılları arasındaki yeni muhafazakar yaklaşımı eşliğinde gerçekleşen neoliberal politikalar iletişim sektöründe de yansımasını bulmuştur. Curran ve Seaton (2003:359), 1980’lere kadar İngiliz iletişim politikasının, evrensel erişim, çok seslilik, çok kültürlülük, şeffaflık, tarafsızlık gibi ilkeler etrafında örgütlenen kamu hizmeti yayın anlayışı esas alınarak oluşturulduğuna dikkati çekerken bu tarihten itibaren bu politikanın özellikle Annan Raporu ile birlikte değiştiğini ve yerini piyasa temelli politikalara bıraktığını belirtmektedir14. Annan Raporu’nda yayıncılığın bir takım etik değerleri sergilemeyi

esas almak yerine toplumun farklı kesimlerinin beklentilerini ve toplumsal çıkarları göz önünde bulundurması gerektiğine vurgu yapılmış (Curran ve Seaton, 2003: 360), böylece kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerinin neoliberal dönemde artık ikincil bir konumda yer aldığı gerçeği açık bir biçimde ifade edilmiştir.

Bununla birlikte Curran ve Seaton (2003), piyasalaşma doğrultusunda alınan kararlarda ulusal çıkarları ve kamu yararını gözeten bir takım karar ve uygulamalara da gidildiğini vurgulamakta ve bu uygulamaya örnek olarak Hunt Raporunu, hükümet bünyesinde hazırlanmış olan Beyaz Raporları’nın bazılarını ve 1980’lerde kabul edilmiş olan Peacock Komite kararlarını örnek göstermektedir.

Hunt Raporu ile İngiliz hükümeti kablolu televizyonun dağıtım ve kurulumunda denge ve kalite unsurlarının göz önünde bulundurulması kararına varırken, 1977’den itibaren hazırlanan beyaz raporlarda, İngiliz yayın sisteminin, yabancı yayın şirketlerinin uydu yayınlarının zararlı etkilerinden korunması ve kamu hizmeti yayıncılığının göz ardı edilmiş olan ilkelerini dikkate alarak, ulusal çıkarlara hizmet eden yayınların korunması gerektiği vurgulanmıştır. Yine 1990’da hazırlanmış olan Yayıncılık Yasası’nda (Broadcasting Act), bayiliklerin “yeterli sayıda nitelikli programlara yer vermesi” kararına varılmış ve bu nitelikli programların içerikleri ulusal çıkarlar ve kamu yararı doğrultusunda hazırlanmıştır (Curran ve Seaton, 2003: 360). 1986 yılında BBC’nin gelecekteki finans 14 Curran ve Seaton (2003: 360), Annan Raporuna kadar İngiltere’de, iletişim politikasını şekillendiren tüm raporları değerlendirmekte, 1923 yılında hazırlanmış olan Sykes Raporu’nda, 1926 Crawford Raporu, 1950 Beveredge Raporu ve 1962 Pilkington Raporu da dahil olmak üzere diğer tüm raporlarda, uygulamalarda ulusal çıkarların ve kamu yararının gözetilmesinin esas alınması gerektiğine vurgu yapılırken, Annan Raporu ile bu geleneksel yaklaşımda bir çok açıdan kırılma yaşandığında vurgu yapmaktadır. 1960 sonrası hazırlanmış olan raporlarda tüketici eğilimi ve serbest piyasa ilkelerine yönelim esas alınmış olsa da, kamu hizmeti yayıncılığını destekleyici düzenlemelerin gerekliliğine de vurgu yapılmıştır.

(11)

kaynaklarının sorgulanması amacıyla oluşturulan Peacock Komitesi, değişmekte olan radyo ve televizyon yayıncılığı sektöründe tüketici egemenliğinin, yönlendirici güç olarak kullanılmasının mükemmelliği üzerinde durmuş ve kamu yönetimlerinin, müdahalesini, frekans spektrumun sınırlı bir kaynak olduğu yayın dünyasında “Piyasanın Başarısızlığı”na geçici bir cevap olarak görmüş bu bağlamda kamu hizmeti yayıncılığı hizmetlerinin devam etmesi gerektiği sonucuna varmıştır (RTÜK-Rapor, 2009:16).

Benzer biçimde 1996 yılı Kraliyet Beratı’nda BBC’nin dijital ve ticari hizmetleri, onun temel hedefleri olarak belirlenmiş (Steamers, 1999: 49), 1997’de iktidara gelen İşçi Partisi döneminde de BBC’nin çevrimiçi hizmetlerinin ve yeni medya hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin oldukça cömert bir ödeme şekli geliştirilmiştir. Humphreys (2010: 12), 2002’de ITV Digital’in ciddi bir düşüş yaşamasıyla birlikte tüm finansal desteğin BBC’ye yönlendirildiğine işaret etmektedir.

Yine Humphreys (2010: 13), 2003 yılı İletişim Yasası ile birlikte İngiltere’nin iletişim piyasasında liberalleşme ve deregülasyon politikaları doğrultusunda yayıncılık uygulamalarını gerçekleştirmeyi hedeflerken ve dünya pazarında İngiltere iletişim pazarının en dinamik ve rekabetçi pazarı haline dönüştürülmesini amaçlarken, aynı zamanda kamu hizmeti yayıncılığının bu yeni yöndeşen elektronik iletişim ortamında korunmasının taahhüdünün de verildiğini belirtmektedir15. Her ne kadar İletişim Yasası’nda veya kamu

hizmeti yayıncılığına yönelik diğer yasal ve finansal düzenlemelerde eksiklikler olsa da Humphreys (2010: 13), İngiltere’nin politika yapıcılarının, kamu hizmeti yayıncılığı olgusuna diğer ülkelere kıyasla daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaştıklarına dikkati çekmektedir.

Hükümet kamu hizmeti yayıncılığını neoliberal dönemde desteklemeye devam etmekle birlikte, neoliberal dönemde hükümetin kamu hizmeti yayıncılığı politika ve düzenlemelerinin, geleneksel dönemin kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamasının uzağında yer aldığını da belirtmek gerekmektedir. Neoliberal dönemde hazırlanan karar ve düzenlemelerde kamu hizmeti yayıncılığının devamlılığına yer verilmekle birlikte, bunlar oldukça yüzeyseldir. Curran ve Seaton (2003: 360), gerek Hunt Raporu’nun gerekse 1990 Yayıncılık Yasası’nın uydu yayınının zararlı etkilerinden korunma amaçlı bir takım ulusal çözümlere başvurmakla birlikte bu raporlarda kamu hizmeti yayıncılığının temelinin terk edildiğine dikkati çekmektedir.

Genel olarak bakıldığında ise İngiltere iletişim politika ve uygulamalarının Avrupa Birliği ve üye ülkeleri başta olmak üzere dünya iletişim piyasasına etkide bulunmasında üç etmenin belirleyici olduğu görülmektedir. Öncelikle İngiltere, ileri bir kapitalist ülke olarak Avrupa Birliği bünyesinde alınan kararlarda belirleyici bir role sahiptir (Humphreys, 2010). Gerek Sınırsız Televizyon Direktifi gerekse Avrupa Birliği’nin gerçekleştirdiği diğer karar ve düzenlemeler, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın uzun soluklu lobi 15 Humphreys, 2003 İletişim Yasası ile kamu hizmeti yayıncılarına belli bir oyun alanı tanındığını belirtmekle birlikte, gerek bu yasada gerekse diğer düzenlemelerde bu alanın İngiltere’de de giderek sınırlandığının ve gelecekte kamu hizmeti yayıncılığının varlığını sürdürüp sürdüremeyeceğinin ise belirsiz olduğuna dikkati çekmektedir. 2003 İletişim Yasası’nın ise kamu hizmeti yayıncılığına tanıdığı bu oyun alanını bir çok sınırlama ve yükümlülük eşliğinde gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu doğrultuda yasada OFCOM’dan BBC programlarının kamu hizmeti yayıncılığı yükümlülükleriyle uyumluluğu, başvuruda belirtilen editoryal yükümlülüğünün karşılanıp karşılanmadığı, hizmet niteliğinin belirlenen ölçütlere uygunluğu gibi ölçütlerin değerlendirilmesi istenmektedir.

(12)

faaliyetleri eşliğinde gerçekleştirilmiş, İngiltere ise karar alım süreçlerinde lider bir rol üstlenmiştir (Humphreys, 2008). İkinci olarak İngiltere’de ticari medya girişimlerinin ve kamu hizmeti yayıncısı olarak BBC’nin dünya piyasasında hızla büyüyen konumu, İngiltere’nin iletişim politikalarının, özellikle iletişim sektörüne yönelik uygulamalarda piyasa tökezlemelerine uğrayan ülkelerde referans alınmasına neden olmuştur16. Son

olarak, küçük Avrupa ülkelerinin yeni medya teknolojilerinin yüksek maliyetlerini karşılayamaması nedeniyle program üretmek yerine BBC’nin program içeriklerine giderek daha bağımlı hale gelmesi, bu ülkelerin BBC’nin iletişim politika ve yaklaşımına da bağımlı hale gelmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır (Iosifidis, 2012).

İngiltere ise esas aldığı ikili yayın stratejisi ve esas aldığı yayın politika ve uygulamalarına sağlanan siyasal desteğin bir sonucu olarak dünya piyasasında lider konuma gelmeyi başarmıştır (Leckner, 2010). BBC, ikili stratejisini üç temel argümana dayandırmaktadır. Moe (2008: 227), bu argümanları şöyle sıralamaktadır:

• Ticari aktivitelerden elde edilecek gelirler kamu hizmeti sunan radyo ve televizyonlara bir geribildirim oluşturabilir. BBC, küresel çoklu-medya girişimlerinde bulunmayı, bir kamu hizmeti yükümlülüğü olarak görmektedir. • BBC, hızla bilgi toplumu olarak adlandırılan bir sürece gidildiği İngiltere’de,

lider rolünü korumanın yolunu tartışmaktadır.

• BBC, internet aktivitelerinde ilerlemenin, BBC’nin kamuya sunduğu hizmetin niteliğini, oranını ve derinliğini artıracağı görüşündedir.

Özellikle bu son argüman, BBC’nin sonrasında bbc.co.uk olarak adlandırılacak olan internet hizmetini sunmasında etkili olmuştur. Michalis ve Hills (2000:48), BBC’nin, kamu hizmeti yayınlarında internet gibi yeni medya teknolojilerinden yararlanmasını kamu hizmeti görevlerine katkı olarak tanımlasa da, İngiltere’de bu dönemdeki İnternet kullanımının % 26’lık oranla oldukça sınırlı düzeyde kaldığını belirtmekte, BBC’nin bu argümanının ise beraberinde pek çok itirazı getirdiğine dikkati çekmektedir. Örneğin, İngiliz Yayıncıları Birliği, BBC’nin internetin kamu hizmeti yayıncılığının üçüncü kolu olduğu açıklamasını sorgulamış ve bu yönde lobi faaliyetleri gerçekleştirmiştir (Michalis ve Hills, 2000). Benzer şekilde BBC’nin, eğitim ihtiyacının çevrimiçi karşılanması amacıyla okullara kadar ulaşmayı hedefleyen dijital müfredat programı yoğun lobi faaliyetlerinin ardından kapanmıştır (Michalis, 2012: 36). Ticari medya itirazlarını, BBC’nin yeni medya teknolojilerindeki aktivitelerine yeterli erişim olanaklarının olmadığı, bu aktivitelere katılımın sınırlı sayıda olması ve böylece evrensel hizmetin sunulamıyor olduğu, BBC’nin yeni medya teknolojilerindeki girişimlerinin piyasada yeni girişimcilerin rekabet edebilme olanağını sınırlandırdığı, çok kanallı ve çok seçenekli bir ortamda BBC’nin yeni medya hizmetlerine gereksinimin kalmadığı yönündeki gerekçelerle temellendirmişlerdir17.

BBC’nin yeni medya teknolojileri ile gelişen pazarlardaki girişimleri ise ticari 16 Fransa buna örnektir. 2008 yılına kadar karma gelir modelini esas alan France 2 ve France 3, bu tarihten ticarileşme eğilimlerini kabul ederek, İngiltere’nin ikili modelini esas almanın daha iyi olacağını açıklamışlardır (Humphreys, 2010: 16).

17 Ayrıntılı bilgi için bkz. Moe (2007: 61), Michalis ve Hills (2000: 486-489), Michalis (2012), Humphreys (2010).

(13)

medyanın itirazlarına karşın devam etmiştir. Kamu hizmeti yayıncılarına sınırlı olanak ve alan tanınması politikasını aşmak adına BBC ilk ticari girişimini ICL-Fujitsu ile ortaklığa giderek, BBC Worldwide’ın bağlı ortaklığı altında “beeb.com” adıyla ticari bir web sitesi oluşturarak gerçekleştirmiştir. Ticari gelir ile finanse edilecek bir web sitesinin kurulması, lisans ücretleriyle desteklenen kamu hizmeti yayınlarının aynı biçimde işlerliğini sürdürmesine engel oluşturmaması açısından önemli bir örnek oluşturmuştur. “beeb.com” internet sitesi, ticari medyanın itirazları sonucunda iki yıl sonra kapatılmış olsa da BBC,

BBC Worldwide, BBC Shop (kitap, cd gibi ürünlerin satımı için), Radio Times (çevrimiçi

televizyon rehberi olarak) ve beeb.net (internet erişimini sağlamaya yönelik) gibi birçok ticari site kurmaya devam etmiştir (Moe, 2008: 226).

BBC’nin ikili stratejisinin diğer bir ayağını ise ticari gelirlerden bütünüyle bağımsız ve lisans ücretleriyle finanse edilen yayın hizmetlerini sunması oluşturmaktadır. 1998’de bu doğrultuda hizmete başlamış olan bbc.co.uk, BBC’nin önemli bir hizmetidir. Sadece lisans ücretleriyle finanse edilen bbc.co.uk sitesi, 1998’den 2006 yılına kadar hızla gelişmiş, toplumun her kesiminin video ve kamera çekimleriyle görüşlerini paylaşabildikleri “Video Nation”, öğrencilerin bilgi toplumuna uyumlanmasını desteklemek amaçlı “GCSE Bitesize”, altı yaşın altındaki çocuklar için öğrenme gereçleri ile oyunları, aileler için de bir mesaj panosunu içeren “CBeebies” gibi yenilikçi program türleriyle ve geniş ve yaygın bir televizyon ve radyo içeriği sunan yeni kanal seçenekleri sunarak kendini geliştirmiştir (Moe, 2008: 227).

Dahası BBC dijital karasal yayına geçiş sürecinde de etkin bir rol üstlenmiştir. Peacock komitesi sonrasında 2007 yılında, her on yılda bir tekrarlanan Kraliyet Beratı’nda dijital karasala geçiş sürecinin İngiltere genelinde sağlanabilmesi amacıyla BBC’ye önemli mali kaynak sağlanmış, bu mali desteğin ise BBC’nin bu alandaki görevinin açık bir biçimde belirtilmesi koşuluyla sağlanması kararlaştırılmıştır18. Bu kararın sonucunda

İngiltere kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarında kamu değer testine başvurulması süreci başlamıştır19.

1996’da başlayan dijital karasala geçiş süreci İngiltere’de 1998 yılı itibariyle bütünüyle tamamlanmıştır (TRT- Rapor, 2006: 17). Böylece BBC, Galler ve İskoçya da dahil olmak üzere geniş bir alanı kapsayan dijital karasal ortamda ulusal yayın hizmeti sunmasının yanı sıra, BBC World20, BBC English, BBC Monitoring gibi hizmetleriyle,

dünya genelinde yayın ağını hızla genişletmektedir. Ayrıca BBC’nin çoğu programı 18 Bu kararın alınmasında kraliyet beratı öncesinde patlayan kriz belirleyici olmuştur. 2007 yılında, 2003 tarihinde Irak’ta kitle imha silahlarının var olup olmadığı ve dolayısıyla İngiltere’nin Irak’a müdahalesinin meşru olup olmayacağı konusundaki tartışmada BBC’nin gündemin oluşmasına zarar veren tarzda bir haber yaptığı ilgili mahkeme tarafından tespit edilince bir kriz patlak vermiştir. BBC yöneticilerinin istifasına neden olan bu kriz BBC’de yeniden yapılanma sürecini başlatmış, BBC kendi yayınlarının meşruiyetini sağlayabilmenin bir yolu olarak kamu değeri testine başvurma yolunu bu yapılanmanın bir parçası olarak yaşama geçirmiştir (Sümer, 2014: 31).

19 İngiltere’de kamu değer testi uygulamasına geçiş ve Avrupa politikasına etkisiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Moe (2008); ve Michalis (2009) , Donders ve Pauwels (2008).

20 BBC World, finansmanı Dışişleri Bakanlığı tarafından karşılanan, 32 dilde dünya genelinde yayın hizmeti sunan, alt kanalları, internet siteleri bulunan ve yaklaşık 180 milyon dinleyicisi ve 250 kadar muhabiri bulunan bir yayın ağıdır (Kırık, 2012: 68). BBC World için ayrılan bütçede son yıllarda kısıtlamalara gidilmekle birlikte, sağlanan finansman BBC World’ün dünya genelinde çalışmalarını etkin biçimde yürütebilmesini sağlayacak düzeydedir. Ayrıntılı bilgi BBC’nin yıllık raporundan araştırılabilir. Bkz. http://downloads.bbc.co.uk/ annualreport/pdf/2013-14/bbc_annualreport_201314_overview_bbcataglance.pdf

(14)

yurt dışındaki diğer ülkelere ihraç edilmekte ve buradan da gelir sağlanmaktadır ki bu programlar arasında çeşitli eğitim amaçlı programlar da bulunmaktadır. Böylece BBC bir yandan uygulanan kamu değer testi ya da denetleyici kurumların yöndeş yapısı ve yayın politikasıyla diğer yandan da program satışları, kitap ve cd satışları ya da diğer e-satış yöntemleriyle dünya piyasasında kendi iktidarını kanıtlamış bir yayın haline gelmiştir. Özellikle az gelişmiş ülkelerin ve küçük Avrupa ülkelerin kamu hizmeti yayıncılarının başta İngiltere olmak üzere ileri kapitalist ülkelerin iletişim politika ve uygulamalarından oldukça etkilendikleri görülmektedir21. Yeni medya teknolojilerinin gerektirdiği yüklü

mali yatırımları kamu hizmeti yayıncılarının karşılaması olanaksız hale gelmiştir. Böylece bu kurumlar gerekli mali desteği sağlayabilmek ya da uygun programları yayınlayabilmek ve varlığını sürdürebilmek adına bir yandan ticari yayın ve ortaklıklara yönelirken diğer yandan da karar ve uygulamada doğrudan hükümet kararlarına ve ileri kapitalist ülkelerin kamu hizmeti yayıncılığı girişim ve uygulamalarına bağımlı hale gelmiştir.

İngiltere’de kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarında denetleyici otoritelerin niteliğine bakıldığında ise, kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarında belirleyici olan iki birim karşımıza çıkmaktadır: BBC Trust ve OFCOM. Kamu değer testi ise İngiltere’de, yeni hizmetlerin kamu hizmeti yayıncıları tarafından uygulanması sürecinde belirleyici bir rol üstlenmektedir. Kamu değeri testine ilişkin ilk denemeler 2002 yılında başlamış olmakla birlikte, Avrupa neoliberal iletişim politikasına uygun format ve içeriğiyle ilk kapsamlı örneğini 2006 yılında “Kamu Değer Testi (Public Value

Test)” adıyla gerçekleştirmiştir (Moe, 2010: 211).

Kamu değeri testi iki aşamada gerçekleştirilmektedir. Uygulanmak istenen hizmeti öncelikle kamu hizmeti görevlerine uygun olup olmadığı ve kamu hizmeti yayıncılığının görevleri bağlamında gelişen ihtiyacını karşılayıp karşılamadığını test etmektedir. Moe (2010), kamu görevine uygunluğunun ve ihtiyaca yönelik olup olmadığının test edilme sürecinin oldukça kapsamlı, maliyetli ve uzun bir süreçte gerçekleşen bir aşama olduğuna işaret etmektedir. Eğer başvurulan hizmet gerekli kriterlere uygun bulunursa ikinci aşamaya geçilmektedir ki testin bu aşamasına yönelik değerlendirme sürecinde OFCOM yetkilidir. OFCOM, başvurulan hizmetin, rekabet koşullarına etkisini ve genel ekonomik yarara katkısının olup olmadığını değerlendirmektedir. Bu iki birimden de onay alındığında, başvuru hizmete sunulmaktadır (Moe, 2010: 213).

BBC, yeni medya piyasasına uyumlanma sürecinde ise kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerini esas almayı amaç edinmeye devam ettiği görülmektedir. Örneğin yayın ilkeleri olarak tarafsız bir biçimde olayları bildirmeyi taahhüt etmekte, ulusal güvenliği ilgilendirebilecek durumlarda hukuk büroları ve çeşitli uzmanların danışmanlığına başvurmayı ve belli bir gelir karşılığında programlarda ürün yerleştirme gibi uygulamalara 21 Geray (2003), dünya genelinde özellikle az gelişmiş ülkelerin ileri kapitalist ülkelerin iletişim politikalarına bağımlı olduklarına dikkati çekerek bu bağımlılığın kamu hizmeti yayıncılığı politikalarında da açık bir biçimde görüldüğünü ortaya koymaktadır. Iosifidis (2007), gelişmiş kapitalist ülkelerin kamu hizmeti yayıncılarının özellikle küçük Avrupa ülkelerinde ve dünya genelinde güçlü sermaye yapıları sayesinde gerçekleştirdikleri kaliteli yayınlar ve program satışlarıyla egemen bir konum edindiklerine dikkati çekmekte, bu süreçte İngiltere’ye lider bir konum vermektedir. Humphreys (2008), gerek Avrupa Birliği bünyesinde alınan kararlarda gerekse dünya genelinde kamu hizmeti yayınlarında başta İngiltere olmak üzere büyük Avrupa ülkelerinin avantajlı bir konumda olduklarını açıklamaktadır. Benzer yorumlar için ayrıca bkz. Jakubovicz (2004); Leurdijk (2006); Murdock (2004).

(15)

yönelmemeyi, ticari marka ve ürünlere haklı editoryal bir gerekçe olmadıkça herhangi bir göndermede bulunmamayı taahhüt etmektedir. Elbette bu taahhütler BBC’nin kendi yayınları için geçerlidir22. Ticari amaçla kurulmuş olan beeb.com gibi internet sitesi ve

yayınları için aynı durum söz konusu değildir. Dolayısıyla BBC iletişim piyasasında belli bir güveni sağladığı logo ve markasını koruma adına bir yandan kamu hizmeti yayıncılığı politikasını koruma adına belli bir düzeyde de olsa çaba sarf ederken diğer yandan doğrudan ayrı bir kanaldan sağladığı ticari gelirlerle de bu amacı desteklemek gibi bir politika ile yayınlarını devam ettirmekte, BBC’nin esas aldığı bu politikanın siyasal erk tarafından desteklenmesi ise artan itirazların çoğunlukla sonuçsuz kalması durumunu ortaya çıkarmaktadır. Dahası ele aldığı politikalarla Avrupa Birliği ve üye ülkelerin yayın politikalarında öncü bir rol üstlenmeye devam etmektedir. Bununla birlikte 12 kişiden oluşan BBC Yönetim kurulu üyeleri, hükümet tavsiyesi ile kraliyet onayı ile atanmaktadır. Kurumun yayın politikası ise yönetim kurulu tarafından saptanmaktadır. Toplum içinde farklı görüşlere neden olan dinsel, siyasal ve kültürel problemlerde son sözü söyleme yetkisi yönetim kuruluna aittir (Kırık, 2012: 65). BBC genel müdürü İçişleri Bakanlığı tarafından atanmakta ve yönetim kuruluyla birlikte BBC’nin genel yayın politikasını saptamaktadır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde BBC her ne kadar geleneksel olarak kamu hizmeti yayıncılığı politikalarını esas alarak yayınlarını gerçekleştiriyor olsa da yasal düzlemde doğrudan siyasal erkin kararlarına bağlı bir konumda yer almaktadır. Bu durum ise İngiltere’de kamu hizmeti yayıncılığı politika ve ilkelerinin varlığını sürdürmesinin önünde bir risk oluşturmakta ama daha önemlisi, İngiltere kamu hizmeti yayıncılığı modelini benimsemeye çalışan ülkelerin yayın politikasını doğrudan siyasal erkin kararlarına bağımlı bir konuma getirebilmektedir ki Türkiye bu bağlamda önemli bir örnektir23.

BBC Yeni Medya Politika ve Uygulamalarının Avrupa Birliği ve Üye Ülkelerine Etkisi

Moe’nun da belirttiği gibi İngiltere’de uygulamaya konulan kamu değeri testi Avrupa Birliği’nde ve üye ülkelerde kamu hizmeti yayıncılığı düzenlemelerinde belirleyici bir referans noktasını oluşturmaktadır. Giderek artan itirazlara bir çözüm olarak Avrupa Birliği, 2009 Yayıncılık Tebliği’nde başvurulan hizmetin değerlendirilmesi için kamu değer testinin ve finans analizinin yapılmasını istemiş (madde 23 ve madde 40), böylece kamu hizmeti yayıncıları yeni medya hizmetlerindeki aktivitelerine ilişkin daha fazla sınırlamayla karşı karşıya bırakılmışlardır. Dahası, BBC kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarında örnek gösterilmekle birlikte, ülkelere getirilen düzenleyici ve denetleyici yükümlülükler her ülkenin özgül koşulları doğrultusunda uygulanmış, bu durum ise her ülkede farklı kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarının, farklı danışma ve değerlendirme biçim ve örneklerini karşımıza çıkarmıştır24.

22 BBC’nin son dönem yayın ilkeleri için bkz. http://www.bbc.com/turkce/kurumsal/2009/07/000000_ yayin_ilkeleri.shtml

23 BBC yayın model ve politikasının TRT yayın politika ve uygulamalarına etkisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Tarakçıoğlu (2008); Canyurt (2011).

24 Meydana gelen farklı uygulamalara ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Geray (2003); Jakubowicz (2004); Iosifidis (2012).

(16)

Moe (2010: 213), İngiltere, Almanya ve Fransa’da uygulanan kamu değeri testlerinin üç ölçütü esas aldığına ve bunun her üç ülkede de ortak olduğuna işaret etmektedir. Bu ölçütler şöyledir:

• Sunulacak hizmetin kamu hizmeti görevine uygunluğu • Kamu rekabetine katkısı

• Maliyetiyle orantılı bir değer arz edip etmediği

Bu doğrultuda örneğin Almanya’da uygulanan kamu değeri testinde de İngiltere’de olduğu gibi sunulacak hizmetin kamu hizmeti görevlerine uygunluğu, kamusal rekabete katkısı ve sunulacak hizmetin gerekli tazminat miktarıyla uyumluluğu araştırılmaktadır. Buna karşın bu değerlendirmeler Almanya’da kamu hizmeti yayıncılığına biçilen tamamlayıcı rol ile birlikte düşünüldüğünde, karşımıza çok daha sınırlandırıcı bir değerlendirme çıkmaktadır. Örneğin Eyaletler Arası (İç-Devletler arası) Yayın Anlaşması gereğince ARD ve ZDF arasında 2006 yılında bir sözleşme imzalanmış ve sözleşme gereğince her iki kanal da reklam ve sponsorluğa yer vermemeyi, yerel reklamlara sınırlı bir düzeyde izin vermeyi taahhüt etmişlerdir. Yine sözleşme gereğince programlarını ise seyahat planlamaları, sohbet odaları, arkadaşlık siteleri gibi site ve programlar da dahil olmak üzere 17 kategoriden oluşan bir listenin dışındaki programlara yer verme taahhüdünde bulunmuşlardır (Moe, 2010: 211).

Kamu değeri testinde Fransa da detaylı sorgulayıcı ve ayrıntılı bir değerlendirme metni hazırlamış olmakla birlikte, Fransa’daki kamu hizmeti yayıncılığına yaklaşımdaki ılımlı politika, bu kapsamlı değerlendirme metninin uygulanma aşamalarını etkilemektedir (Humphreys, 2010: 17). Hükümet’in sunduğu ekonomik destekte sınırlamaya gitmesi ve abonman ücretlerinin düşük bir düzeyde tutulması, diğer birçok Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Fransız kamu hizmeti yayıcılarının (France 2 ve France 3) da karma gelir politikasını esas alması ile sonuçlanmış, bu gelir yapısı ise ticarileşme eğiliminin artması sonucunu ortaya çıkarmıştır (RTÜK, 2009: 62).

Hollanda’da ise kamu değeri testi Avrupa Birliği’nin 2009 Tebliği sonrasında üye ülkeler üzerinde yaptığı baskı üzerine uygulamaya alınmış ve uygulama çok daha esnek ve ticarileşme sürecine daha ılımlı bir yaklaşım ile gerçekleştirilmiştir (Donders ve Raats, 2012: 168).

Bu farklı uygulamalar diğer üye ülkelerde de gözlenmektedir. Böylece Avrupa Birliği’nin ticari medyanın itirazlarına bir çözüm olarak oluşturmaya çalıştığı bu düzenleme, ülkeler arasında kamu hizmeti yayıncılığı politika ve uygulamalarındaki tutarsızlıkların kurumsallaşması ile sonuçlanmıştır.

Sonuç

Neoliberal dönemde İngiltere uluslararası piyasanın neoliberal politikalar etrafında, ileri kapitalist ülke çıkarları doğrultusunda yeniden yapılanma sürecinde ABD ile sıkı işbirliğine giderek aktif bir rol üstlenirken, Avrupa Birliği içinde bu politikaların

(17)

yapılanması sürecinde de belirleyici bir konumda yer almıştır. Neoliberal dönemin önemli bir üretim alanı halini alan bilgi ve iletişim teknolojileri ve medya politikalarına yönelik de İngiltere esas aldığı politika ve uygulamaların yanı sıra Avrupa Birliği içindeki lobi faaliyetleriyle de Avrupa iletişim politikasının ve uygulamalarının şekillenmesinde temel bir rol üstlenmiştir.

BBC, Avrupa kamu hizmeti yayıncıları başta olmak üzere genel olarak dünyada kamu hizmeti yayıncılığı ve yayıncılık politikaları üzerinde temelde üç yoldan etkide bulunmaktadır. İlk olarak BBC, yeni medya piyasasına uyumlanma sürecinde öncü bir konumda yer almıştır ve ikili yayın stratejisi, kamu değer testi gibi uygulamaları ortaya çıkararak, birlik içindeki egemen konumu ve BBC’nin dünya piyasasında sağladığı konumun da etkisiyle, bu uygulamaların Avrupa Birliği bünyesinde kabul edilmesine kaynaklık etmiştir. İkinci olarak BBC, diğer ülke uygulamalarına kıyasla kamu hizmeti yayıncılığı anlayışıyla yayın gerçekleştirme politikasına daha fazla önem vererek yayınlarını gerçekleştirmenin yeni medya dönemindeki özgün modelini sunmaktadır. Bu modelde BBC, karma gelir modeline başvurarak yayınlarını gerçekleştiren kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarına alternatif olarak, birbirinden bağımsız kanallar üzerinden kamu ve ticari yayınlarını gerçekleştirme yoluna gitmektedir. Böylece BBC bir yandan kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerini esas alan bir yayıncılık anlayışını bir kanal üzerinden gerçekleştirirken, başka bir kanal üzerinden ticari geliri esas alan ve yayınlarını reklamlar, e-satış, kitap ve cd satışı, ticari ortaklıklar gibi uygulamalardan edindiği gelirlerle finanse etmektedir. Son olarak BBC dünya genelinde gerçekleştirdiği yayınlar ve program satışlarıyla, dünya piyasasında egemen bir rol üstlenmekte ve gerçekleştirdiği yayınlarla yayının gerçekleştiği bölgenin piyasasında hakim bir konum edinmektedir. BBC’nin bu ikili stratejisini ticari medyanın bir çok itirazına rağmen devam ettirebilmesi ise hükümetin destekleyici tutumu aracılığıyla mümkün olmaktadır. BBC yasal düzenlemelerde hükümet kararlarına bağlı bir konumda yer alırken, uygulamada özerk bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. İngiltere’deki bu yasal düzenlemelerin ve uygulamaların ise diğer Avrupa ülkelerinin ve dünyanın bir çok gelişmekte olan ülkesinin kamu hizmeti yayıncılığı uygulamalarına örnek teşkil ettiği görülmektedir. Yine de diğer Avrupa ülkelerinde esas alınan yayın politikasında belirleyici olan unsurun ülkelerin kendi özgül koşulları olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Küçük Avrupa ülkelerinin bir çoğu daha baskıcı bir hükümet politikası, küçük ölçekli pazar payı, yetersiz mali kaynak gibi sorunlarla da baş etmek durumunda kaldıklarından gerek ticari çözümlere gerekse büyük Avrupa ülkeleri yapımlarına daha bağımlı hale gelmişlerdir (Iosifidis, 2007: 75-83). Örneğin Yunanistan ve Portekiz yeni medya dönemine uyumlanma sürecinde izler kitlesini en fazla kaybeden ülkeler arasında yer almıştır. Belli bir oranda izler kitleyi kendisine bağlı tutmayı başarabilmiş olan kamu yayıncıları ise bunu sağlamanın yolunu yüksek mali yatırım isteyen popüler programlara yönelmekte yani daha fazla ticari çözümler ya da büyük Avrupa ülkelerinin yayınlarını yayınlama yoluna yönelmiştir. Bardoel ve d’Henens (2008: 345), küçük Avrupa ülkelerinde gözlenen ticarileşme sürecine örnek olarak Yeni Zellanda’yı göstermekte ve başka hiçbir ülkenin ticari çözümlere başvurma konusunda bu kadar rahat davranmadığına dikkati çekmektedir.

(18)

BBC örneğinden yola çıkılarak gerçekleştirilen uygulamaların ise İngiltere örneğinden oldukça farklı bir biçimde gerçekleştiğini belirtmek gerekmektedir Kİ İngiltere’nin kurumsal yapısının yasal düzlemde siyasal erke bağlı konumda olmasının, İngiltere’deki düzenlemeyi örnek alan bir ülkenin yayın politikasının da siyasal erkin kararlarına bağlı olmasına etki etmektedir.

Benzer bir durum kamu değer testi için de geçerlidir. Kamu hizmeti yayıncısı kuruluşun uygulamalarının ve sunulacak finansal desteğin sağlanması sırasında gerçekleştirilen değerlendirme testlerinin içeriği ya da danışma kurulunun niteliği ve hatta bağımsız denetleyici otoritelerin üyeleri ve aldıkları kararlar ülkelerin özgül koşulları içinde şekillenmektedir. Bu durum ise özellikle küçük Avrupa ülkeleri dikkate alındığında çok daha sorunlu olabilmektedir. Bu ülkelerde ülkelerin sınırlı kaynaklarının sonucu olarak hali hazırda ayrılan sınırlı kaynaklar, bağımsız otoritelerin ya da danışma kurulunun belirli çıkar gruplarının tercihleri doğrultusunda alınan kararlara göre tahsis edilebilmesi gibi durumları gündeme getirebilmektedir (Iosifidis, 2012). Böylece İngiltere’de kamu hizmeti yayıncılığı kendi gelenekselliği içinde kamu hizmeti anlayışını büyük oranda sürdürürken, esas aldığı politikalar Avrupa ve dünyada kamu hizmeti yayıncılığının neoliberal uygulamalar içinde tasfiye edilme çabasına katkı sunabilmektedir.

Kaynaklar

Adaklı, G. (2006). Türkiye’de Medya Endüstrisinin Dönüşümü: Neoliberalizm

Çağında Mülkiyet ve Kontrol İlişkileri, Ankara: Ütopya Yayınevi

Adaklı, G. (2010). “Neoliberalizm ve Medya: Dünyada ve Türkiye’de Medya

Endüstrisinin Dönüşümü”, Mülkiye Dergisi, c. 24, s. 269, ss. 67-85.

Avery, R. K. (1993). Public Service Broadcasting in a Multichannel Environment,

New York: Longman.

Belek, İ. (1999). Postkapitalist Paradigmalar, İstanbul: Sorun Yayınları.

Briggs, A. ve Burke, P. (2006). A Social History of the Media: From Gutenberg to

the Internet, Malden: Polity Press.

Canyurt, S. (2011). Kamu Medya Hizmeti: BBC&TRT Karşılaştırması, RTÜK Chapman, J. (2008). Comparative Media History; An Introduction: 1789 to the

Present, Malden: Polity Press.

Curran, J. ve Seaton, J. (2003). Power Without Responsibility: The Press,

Broadcasting and New Media in Britain, New York, London: Routledge Press.

Donders, K. ve Pauwels, C. (2008). “Does EU Policy Challenge the Digital Future

of Public Service Broadcasting?”, Convergence, S. 14(3), ss. 295-311.

Eroğul, C. (2014). Çağdaş Devlet Düzenleri, Ankara: İmaj Yayıncılık.

Geray, H. (2003). İletişim ve Teknoloji; Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya

(19)

Geray, H. ve Başaran, F. (2005). İletişim Ağlarının Ekonomisi; Telekomünikasyon,

Kitle İletişimi, Yazılım ve İnternet, Ankara: Siyasal Yayınları.

Humphreys, P.J. (2008), “EU Audiovual Policy, Cultural Diversity and the Future

of Public Service Broadcasting”, Mediating Europe, Jackie Harrison ve Bridgette Wessels

ed. , London: Berghahn Books.

Humphreys, P. j. (2010). “Redifining Public Service Media: A Comparative Study

Of France, Germany And The UK”, UK Economic and Social Research Council, London,

http://ripeat.org/wp-content/uploads/2010/03/Humphreys_P.pdf , Erişim Tarihi: 07.06.2012.

Iosifidis, P. (2007). “Public Television in Small EU Member States: Challenges and

Strategies”, International Journal of Media and Cultural Politics, s. 3 (1), ss. 65-87.

Iosifidis, P. (2012). Mapping Digital Media: Digital Television, the Public Interest

and European Regulation, http://www.opensocietyfoundations.org, Erişim Tarihi:

27.02.2012.

Jakubowics, J.K. (2004). “Introduction of PSB as Part of Media System Change in

Central and Eastern Europe”, European Journal of Communication, s. 19 (1), ss. 53-74.

Kabaalioğlu, H., AB Kurumları ve Avrupa Hukukunun Uluslarüstü Özellikleri

Işığında Avrupa Birliği ve Kıbrıs, İstanbul, Yeditepe Üniversitesi Yayınları, 1997.

Kasım, K. (2001). “Soğuk Savaş Sonrası ABD-İngiltere İlişkiler”, Bir Başka Açıdan

İngiltere, Sedat Laçiner (der.), Ankara: ASAM.

Kırık, A. M. (2012). “İngiltere’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı ve Toplumsal

Farkındalık Çerçevesinde BBC’nin Tarihsel Analizi”, International Congress on Culture and Society, Special Issue, sayı 3(5), ss. 60-71.

Laçiner, S. (2000). “ABD-İngiltere: Özel Bir İlişki”, Avrasya Dosyası, s. 2(6), ss. 22-53.

Latzer, M. (2009). “Convergence Revisited: Toward a Modified Pattern of

Communications Governance”, Convergence, s.15(4), ss. 411-426.

Leckner, S. ve Facht, U. (2010). “A Sampler of International Media and Communication Statistics”, NORDICOM. Gothenburg: Gothenburg University Publication.

Leurdijk, A. (2006). “Public Service Broadcasting Dilemma’s and Regulation in a

Converging Media Landscape”, RIPE Konferans Bildirisi, November-2006.

McDonnell, J. (1991). Public Service Broadcasting, London: Routledge.

Michalis M. ve Hills J. (2000). “The Internet: A Challenge to Public Service

Broadcasting”, International Communication Gazette, s. 62(6), ss. 477-493.

Michalis, M. (2009). “Is The Public Interest Under Threat? Public Service Broadcasting, Market Failure And New Technologies: The View From The European

Referanslar

Benzer Belgeler

Tasarlamak, yeni bir nesne veya ürün (makine, mobilya, endüstriyel ürün v.b.), mekân ve alan (yapı, peyzaj) için bir plan oluşturma ve geliştirme sürecine işaret

• Kendinden emin olma ve yüzde yüz doğruyu bulma kaygısı, tasarım problemlerinde sorunlu, kalıplaşmış ve sıkıcı. çözümlerin ortaya çıkmasına

• Görsel unsurlar mesajı doğru biçimde destekliyor mu.. • Kullanılan renkler olumlu ya da olumsuz çağrışımda bulunuyor

Bitmap tabanlı çalışmalar için yazılımlar Örnek: Adobe Photoshop... Vektör tabanlı çalışmalarda görsel büyüdükçe

Bu sembol belirlenirken evrensel olması için dünyanın beş bölgesini temsil etmesi için beş halkadan oluşuyor.. Afrika, Asya, Avrupa, Amerika

Tüm dalga boyları aynı anda göze ulaşırsa beyaz olarak algılanır, ışık ulaşmazsa siyah olarak algılanır.. İnsan gözü 380 nm ile 780 nm arasındaki

Tasarımda Denge = «barışık» bir tasarım İki farklı denge sistemi:. - Simetrik

- Büyük boyutlu ve koyu renkli görsel unsurlar küçük ve açık tonlu unsurlara kıyasla daha fazla optik..