SOSYAL BiLiMLER ENSTiTÜSÜ
SERVET~İ
FÜNÜN'DA MENSOR
Şİ:i:R
{ inceleme - Metin )
{Yüksek Lisans Tezi)
Fır.ıt Üniversitesi Merk"l KUtüphanesi
llll/llll/l/1111111/llll/11/llllll/1/llll/111 *0068805* ıso.wm.o3.oo.oof00/006aoo5 TD Yl/3 İsmail CETiSLi ELAZIG - 1986 D;,: ' ' : . (• __ J .~,
"
••
nı e.Kıaal tmalar ....•....••..•.•...•... ~ • . . . . • . IV Öıuıi:lz • • • • o o • • • • • • • • • • • • • • • • o • • • • • • o • • • • o o • • • • • • • • • • • • • V
B
İR
İN
C
İBÖLUM
(İ N C E L E M E) •• 1I- G
İR
İ Ş (M E N S ır R ŞİİRİN DOGUŞUVE
N İ TEL İ KLE Rİ) •.••••••••••••..••••.•.••••••• 2 II- M EN S
ırR
Ş İ İR L
ER
İN
K O N U B A K I M IN-TA
H
LİLL ER
İ••••••
D A N T A S N
İF
A-
FERDfTARASSUSLER
VE
35
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • o • • • • o • • •1- Hayat
veHadiaeler
Karşıaıadaki Tavır•••
•••••••2- Atk ••••••••••••••••••••••••••••..•.•••••••••.••
a-
Sev.me ve Sevilme Arzuau •••••••
• • • o • • • • • • o o • • •b- Aşkta Mutluluk .••.••.•.••.••.•.•...•• !' • • • • • • • e- Aşkta
Mutsuzluk
o o o o o o o o o o e o o o o o o o o o • o o o o o o o o o3-
Yalnzlık...•..•...•..
4- Kaçıg •.••.•..•..•••.•...••...••...•.••.•5- intihar ... .
6- Ölüm • • • o • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •B-
SOSYAL
AKSAKLıKLAR•••••••••
•••••••••••••••••••••• ı- Zavallılara Acıma •••••••••••••••••••••••••••••• 2-So•yal Teakit
•••••••••••••••••••••••••••••••••• C- TABİAT •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••35
35
51
52
6166
77
'79
85
87
96
97 106 114III-
ME N S
ırR
Ş İ İR L E R D E K
İFA R
KLI LI
K-LARI~JNIV- M E N S
ırR
İZAH I
••••••••••••••••••••••••••••• ş İ İR L E R
İN K R O N O L O J
İK
118L
İS T E L E R
İ123
A-
SERVET-İFUNltN'DA MENSOR
ŞİİRLERİN UMUMİKRONOLOJiK
LİS-•••••••••••••••••••••••••••••••••
TESİ • • • . . . . . . . . • . • • • • • . • . . • • • • . • . . . . • . • . . • . • . • • • • 123
B- YAZARLARA
GÖRE MENSırR ŞİİRLERİNKRONOLOJiK
LİSTELERİ.132
2- Mehıııet
Rau:r
• • •.. ..
• •••••••••••••• •..
• • • • • •..
..
133
3-
HU•eyi•
Calıit •.. ..
• •••••• • ••••••• •..
• • • • • •..
..
136
4-
c.ı&1s &bir
ve Diğtırleri • • • • • ••
• • •..
• •..
••••..
138
İ K İ N
c
İ:s
ö
Llt
M {M E T İ NLER)
....
141
SOJJUO • • • • • • • •
..
..
• • • • •...
..
• • • • • • • ••
• • • •.. .
.
.
..
• •..
..
459
:Sibliyoğra:rya..
..
• • • • •...
..
• • •• •
••••••••..
• ••• • •..
..
464
a.g.e. a.g.mo Ağ. Aı:ı.k.
Ar.
c.
Ek.
Ey.
H.HoS.
Haz.
İat. İzmoK.Evvel
• • KoSan!
May. M. Ş.Nis.
=·
Oc.
s.S.F.M.
s.i.
T.Evvel
T.Sarı! v.b.KI SALTMALAR
: adı geçen eser
:
adıgeç
en makale.
:
Ağustos: A.o.kara
:
Aralık: cilt
: Ekim
: Eylül
:
Hayat-ıHakikiye Sah,,deri
: Haziran
:
İstanbul ı İzmir •:
Kanun-ıEvve
1 K • sa·--~:
anun-ı nı : Mayıs: Mensur
Şiirler: Nisan
: numara,
sayı: Ocak
: sayfa
: Servet-i FünUn
Mecmuası: Siyah
İncilerı Teşrin-i
Evvel
:
Teşrin-i sarı!Ö B
S
ÖZ
İnsan zihni, ruhu ve gönlünUn vücut verdiği güzel
sanat-lar, başlangıçtan günümüze kadar birçok prop!emi ve tartışmayı
beraberinde getirmiştir. Omun temel kollarından biri olan
edebi-yat da, "dil11 malzemesiyle vücut bulurken bu problem ve tartış
malardan uzak kalmamıştır. Bunlardan birisi "yeni ttirlerin
orta-ya çıkışı ve gelişmesi" meaeleaidir. Çünkü her yeni edeb!
toplu-luk veya dönem ya mevcut ttirlerin sınırları içinde edeb! faal~
yetini sürdürmUş ya da bunları yeterli bulmayarak yeni bir tür
arayı§ı içine girmiştir.
Bu hususu, Türk edebiyatı tarihi içinde de görmek
mümkün-dür. Özellikle Tanzimat'tan sonra idrak edile~ gelişmeler, bazı
ttirlerin edebiyatımıza girmesine zemin hazırlamıştır. Batılı
ma-nada roman, hikaye, tiyatro, tenkit v.b. edebf ttirlerin
edebiya-tımızda görülmeğe başlaması, değişen dünya görüşü ve medeniyet
anlayışımızın edebiyata tesiriyle izah edilebilir. Zira bu
tarih-ten ff.itibaren sanat ve edebiyata bah~ tarzımız büyük ölçüde
de-ğişmiştir.
Ferd! duygu ve küçük hassasiyetlerin ifadesine önem veren
A.H~d ve R.Mahmut Ekrem nesli, yeni bir anıatma tarzının
ara-yışı içinde olmalarıyla dikkati çeker. Makher Mukaddimesi ve
Ek-rem Bey'in bazı eserlerinde görülen bu arayış, H.Ziya Uşaklıgil~
in gayretleriyle yeni bir edeb! tür olan "menaur şiir"in
edebi-yatımızdaki türler yelpazesinde yerini alması sonucunu getirir •
•
Biz bu çalışmamızda, mensur şiir türünün Türk
edebiyatın-•
daki görünüşünü ve Servet-i Fünun dönemindeki durumunu gün
ışı-ğına çıkarmak istedik. Çünkü günümüze kadar, bir iki iddiaaız
makale dışında gerek 11mensU.r şiir", gerekse 11Servet-i FUnlin'da
•
mensur şiir" konusunda bir çalışma yapılmamıştır.
Çalışmamız "İNCELEME" ve "METiNLER" olmak üzere iki bö-lümden meydana gelmektedir.
İnceleme bölümü kendi içinde dört kısma ayrılmıştır. Bun-lardan ilki "Mensur Şiirin Doğuşu ve Ni telikle ri" başlığını
ta-şır. Burada edebiyatımızda
mensUr
şiirin doğuşu, gelişmesi veö-zelliklerini izah etmeye çalıştık. Bunun için edebiyat
a-r~daki geçişleri kısaca
özetlayerek Divan ve Halk edebiyatların-Ada mensur şiir türünün izlerini, kaynaklarını aradık. Bu türün
asıl kaynağı olarak gördüğümüz Fransız edebiyat~ ve tercüme
fa-aliyetlerinin tesirleri üzerinde durduk, Daha sonra
mensUr
şiirin edebiyatımızdaki ilk örnekleri, ilk yazarları, Servet-i
Fü-nun ve Fecr-i Atİ edebi topluluklarında yaygınlaşıp moda haline
gelişini izah ettik.Bu alt bölümde ikinci husus olarak menour
şiir türUnUn özelliklerini vermeye çalıştık.
İkinci alt bölüm "Me.l!lSur Şiirlerin Konuları Bakımıııdan Tasnif ve Tahlilleri" ııe ayrılmıştır. Burada, metinler
bölümün-de verilen 175 meıısur şiirin konularına göre tasnif ve
tahlil-'
leri yapıldı. Metinler· önce "Ferdi Tahassüaler", "Sosyal
Aksak-lıklar11 ve 11Tabiat11 aaa başlıklarına; sonra da bunlar: alt
bao-lıklara ayrıldı. Buradaki gayemiz, Servet-i >~nun edebiyatında
meıısur şiirleri konu, şekil ve üslup yönlerinden tanıtmanın
ya-nında, bu edeb! topluluğun özelliklerinin de ortaya konması
ol-du. Metinleri kronolojik sıraya göre ele alırken, türde ve
top-luluktaki muhteva gelişmesini vermek istedik.
Uçüncü alt bölüm "Me.nsiir Şiirlerin Kronolojik Listeleri"
ile ilgilidir. Mensur Şiir metinlerinden daha kolay faydalanı
labilmesi düşüncesiyle bu alt bölümde, önce 13 yazarın 175
men-sUr şiirinin umumi kronolojik listesi, daha sonra da yazarıara
göre kronolojik listeler verildi. Kronolojik tarih sırası
tes-bit edilirken şu üç esastan hareket edildi:
a- Öncelikle yazarın metnin sonuna koyduğu tarih,
b- Yazar tarib koymamışaa, metnin Servet-i Fünun
Mecmua-sında yayınlanış tarihi,
c- Yazar tarih koymamış, meomuada da yayınlanmsmJşsa, o
mensUr şiirin yer aldığı kitabın basım tarihi sıralamada esas
kabul edildi. Ayrıca metimleris ve mecmuanın
rumi
tarihlerinimiladi tarihe çevirerek daha kolay faydalanılmasını sağlamak
istedik.
Dördüncü aıt bölüm ise, "Mensiir Şiirlerdeki Farklılıkla
rın İzahı" na aittir. Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit 1 in Servet-i
A A
Fü»unMecmuasında yayınlanan mensur şiirleriyle, dana sonradan
•
aynı
mensur
şiirmetinleri
arasın4a bazı farklılıkların ol4uğudikkatimizi çekti. Bu iki metni
karşılaştırarak farklılıklarıtesbit;
bunlarınsebeplerini, niteliklerini izah etmeye
çalıştık.
Böylece Servet-i
FUnUnıcularınsanat ve Ualup
endişelerini, bir edebi eserin tekevvUnU konusunu
aydınlatmakiatedik •
•
Ayrıca
mensur
şiirlerdekiilaveleri,
çıkarmaları,kar-şılıklı değişmeleri
metinler bölümünde tek tek gösterdik.
Bura-da Servet-i FUnUn
Mecmuasındakimetinleri
asılmetin olarak
ka-bul ettik.
Farklılıklarıgösterirken
şuUç
işareti kullandık.a-
Asılmetne yeni ilaveler
yapılmışsa,metnin içinde
rakamlarla (1, 2, 3 gibi) numaralayarak sayfa
altındabu
ilave-leri verdik.
b-
Asılmetinle kitaptaki metin
arasında karşılıklıde-ğişiklikler yapılmışsa,
metin içinde (x)
işareti kullanıldı.Sayfa
altındada bu
değişiklik eğikbir çizgiyle (/)
ayrılarakgöaterildi. (sandalye/iakemle)
c-
Asılmetinden
çıkarma yapılmışsa, çıkarılanbölüm
pa-rantez içine
alındı. Ayrıcasayfa
altındagösterilmedi,
ÇalJ.şınamızın
iki.nci bölümü
"METİNLER"e ayrılmıştır.Bu-rada önce Servet-i FUnun
Mecmuasının7
Şubat1896-16 Ekim 1901
tarihleri
arasında yayınlanan nUshalarıtaranarak tesbit
edi-len mensur
şiirleryeni Türk alfabesine
aktarıldı.Metin
tesbi-ti için ikinci müracaat yerimiz, Servet-i FUnun
mensuplarındankitap halinde mensur
şiir:wayınlamışolan
yazarlarıneserleri
olciu. BuıU.ar; Hali t Ziya' nın 11Meıısiir Şiir le rtı, "Mezarcla.ı:ı Sesler';
Mehmet Rauf'un "Siyah
İnciler";Hüseyin
Cahitıin Hayat-ıHaki-kiye Sabneleri" isimli eserleridir. Hüseyin
Cahitıineserinin
hikaye bölümUnU tabi! olarak
çalışmamızınharicinde
tuttuk.Böy-lece "Servet-i FUnU:n• da Mensiiı- Şiir" derken iki mana kas de
dil-miş
oldu: a- "servet-i FUnun
MecmuasındaMensUr
Şiir':b-
'servet-FUnUn Edebi
TopluluğundaMensur
Şiir~Metinlerin yeni Türk alfabesine
aktarılmasındasadece
a-yın
(E,
=
c, tacyin,
işc ar), hemze
($" = ı, ne
ş ıe, te
ıes sUr) ile
uzatma ve inceltmo
işaretiiçin ( ·, kainat, bala)
Meıo.ııur şiirlerin
tesbit ve
seçimi.ııdezaman zaman
tered-dütlerimiz aldu, Çünkü mensur
şiir türünü.ıı üslubu,Edebiyat-ıCedİde
ve Fecr-i
Atİdönemi edebi eserlerine
genişölçüde tesir
etmiştir.
Bu husus, mensur
şiirüzerinde söz söyleyen veya bu
edebi topluluk üzerinde
çalışanlar arasındada ihtilaflara
se-bep
olmuştur,Elimizden
geldiğiölçüde mensur
şiirözellikleri
taşıyan
metinleri seçmeye gayret göaterdik, Gerek mecmua
sayfa-larında,
gerekse bugün
artık bulunmasıgüç olan kitaplar
halin-de kütüphane
köşelerinde unutulmuşolan mensur
Şiirmetinleri-ni gün
ışığına çıkarmak düşüncesiyle çalışmamızınsonuna
alma-yı faydalı
ve lüzumlu bulduk.
Bana, konunun tesbiti, çalışma tarzı, çalışmalarımın
yön-lendirilmesi ve düzenlenmesinde yardımlarını esirgemeyen, bunun
için
kıymetli zamanlarını ayırmalutfunda bulunan muhterem
ho-cam Doç.Dr.
Şerif Aktaş'a e.ııderin
şükranlarımıburada arz
et-meyi bir borç bilirim,
Ayrıca,tez
danışmanlığıınıYürüten,
za-man zaza-man yol gösterici
yardımlarınıesirgemeyen
kıymetlihocam
Yrd,Doç.Dr. M.Naci Onur•a, da
teşekkürederim.
1
B
İR
İN C
İB
Ö1
ÜM
ı MEliiSı:lR ŞİİRİlll DOÖUŞU VE liiİTELİKLERİ
İnsan hayatında önemli bir yer işgal eden Güzel Sanatlar,
insanlık taribi kadar uzun bir mazİye sahiptir. Hegel tasnifine
göre mimari, heykel, resim, müzik ve edebiyat olarak beş ana
da-la ayrılan Güzel Sanatlar "te 1 eastiri hayat"ıllll.zın m.ahsUlleridir.
Bunlardan ilk üçü "plastik sanatlar"; müzik ve edebiyat ise "fo-netik sanatlar" diye isimlendirilir. Dikkat edilecek olursa bu
beşli taanifin 11basitten karmaşığa, mUşabbastan mücerrete,
madde-den manaya, faydadan güzele doğru" (1) gittiği görülür.
Malzemesi "dil" olan edebiyat, genelde "nazımıt ve 11nesir"
adı altında iki temel anıatma şeklinden meydana gelir. Bunlar da
kendi içerisinde birçok türlere ayrılır. Edebİ türler, eserin
hem dış formu (yapı, vezin, kafiye, dil gibi unsurla.r) hem de iç
formu (üslup, tavır, ton, konu gibi unsurlar) dikkate alınarak
isimlendirilirler. Ancak asıl faktörün dilin kullanılış biçimi
olduğu .gözden uzak tutulmamalıdır.
Diğer sanatlar gibi edebiyat da disiplinli bir zekanın'ni
zami" bir ürünüdür. Harici alem karşısında veya kendi dünyası
i-çinde huzursuz ve muzdarip ruhun "mutlak güzellik" i arayışının
tezQhurudür. Ruhumuzun bu, taşa, ağaca, mer.mere, tuvale,
notala-ra ve. dile akseden teziihürünü zekanın disiplininden, nizamın
cehdinden geçirmediğimiz müddetçe son derece dağınık, istenile•
ni vermekten çok uzak olacağı muhakkaktır. Elbette ki böyle bir
şey 11sanat"ın büyüsünden de mahrnm olacaktır. İşte edebİ türler
ve eanatın nizamını sağlayan nazım şekilleri, vezin, kafiye,
ede-bi sanatlar v.bo diğer unsurlar bu noktada dikkate alınmak
mecbu-riyetindedir. .
Çoğu zaman bunların sanatı ve sanatkarı tahdit ettiği,
hürriyetini kısıtladığı iddia edilmiş, bundan dolayı da karşı
çıkılmıştır. Sınırsız bir hürriyetin olması arzu edilmiştir.
Doğruluk payı büyük olan bu iddia, önemli bir tehlikeyi de
bera-berinde getirir• Disiplinaizlik ve anarşi. En basit bir yapının
bile bir plan dahilinde inşji" edildiği veya edilmesi icap ettiği
1- Doç .Dr. M oOrhan O kay, "Estetik ve Güzel Sanatlar",
düşünülürse konunun önemi izah edilmiş olur. Dil, her türlü
te-şekklile müsait bir mahiyet arz eder. Yeter ki ona sanatın
iste-diği şekli verebilecek sanatkir bulunabileino
'
Burada "edebi tür11 meselesi üzerinde durmanın faydalı
o-lacağı kanaatindeyiz.
Edebi tUr nedir? Bir duyuş tarzının kendini bulduğu
ifa-de kalıbı mı? Farklı beşert ihtiyaçlara cevap veren anıatma şe~
killerinin birleşmesiyle ortaya çıkan ifade formu mu? Yoksa
ten-ki4in ortaya attığı milhayyel kavramlar mı?
Edebi tür proplemi üzerinde duranlar, çok farklı
kanaat-ler ikanaat-leri sürmektedirkanaat-ler. Bu konu, Batı'da daha ziyada klasik
dönemden sonra, yani XVIII. asrın ortalarından itibaren tartı
şılmaya başlanır. Çünkü, hayata bakış tarzının, hadieeleri
de-ğerlendirme mahiyetinin değiştiği yeni bir döneme girilmiştir.
Artık her şeye ilim zihniyetiyle bakıldığından tenkit de ilmİ
leşme yolundadıro
TUr meselesinin tartışılmasının başlangıcı değilee bile,
önemli bir merhale idrak etmesi Ferdinand Brunetiere' in
"Edebi-yat Taribinde Ttirlerin Gelişmesi" ÜB90) adlı eseriyle başlamış
tır. Brunetiere, temelde ttirlerin bir menşe'den kaynaklandığı,
zamanın akışına paralel olarak bunun kendi içinde bölünüp geliş
tiği, böylece aynı menşe'den kaynaklanan farklı ttirlerin ortaya
çıktığı görUşlindedir.
Brunetiere, ttirlerin gelişmesi ile ilgili olarak beş
prop-lem ortaya kor. Bunlar:
1- Ttirlerin Varlığı Hakkında: Acaba tUrler yalnız
kelime-lerden mi ibarettir? Sebepsiz kategoriler midir? Yoksa
mlinekkit-lerin ortaya attığı muhayyel kavramlar mıdır?
Sanat vasıtaları kadar sanat konuları da çok çeşitlidiro
Bunlar karşısındaki ineanın tavrı da elbette ki farklı
olacak-tıro Kimi resmi, kimi edebiyatı, kimi musikiyi sevecektir. Hat-ta bazıları lirik şiirden hoşlanırken bazıları ise didaktik şi
irden zevk olabilecektiro İşte bu, eanata yaklaşmadaki, onu
kul-lanmadaki niyet farklılığı ve sanatı anlamadaki zihniyet ve zevk
farklılık-lar ttirlerin
varlığınıve var
olmasınımecbur!
kılar.Yani biz
istesek de istemesek de türler verdır ve var olacaktır.
2- Türlerin
Farklılaşması Hakkında:Kabul edelim ki
tür-ler
vardır•. Acaba bunlar
başlangıçtakibelirsizliklerinden
na-sıl
kurtuluyorlar?
Onlarıbirbirinden
ayıran farklılıklar nasıloluşmaktadır?
Ttirlerin
farklılaşmasıve kendine has bir nitelik
kazan-ması tarihİ
zaman içerisinde ortaya
çıkmaktadır.Bir olandan çok
olana, basitten
karmaşığagidilir. Bütün bunlar karakterlerin
farklılaşması
prensibine
dayanmaktadır.Mesala; belki temelde
sa-de ce
sal,
nazım ve neeir vardır. Sonra nesirden; destan, menkıbe,
A
hikaye, roman ve yeni roman tarzlar1 ortaya çıkmıştır.
ma-3-
Türlerin Tesbiti
HakkındaıAcaba türler sürekli
ola-rak
aynıdurumda
donmuşolarak kalamazlar
mı?Bu soruya
Bruneti-ere "Tabiatın yalnız bir olgunluk noktası vardır." cevabını
ve-rir •. Edebiyatta da bu prensip geçerlidir.
Mesela;Kl~sizminbir
olgunluk dönemi
vardır.Öyle ise ttirlerin tesbit edilmesi bu
ka-zandıkları
mükemmel noktadaki hallerinin taavirinden
başkabir
şey değildir. Edebİ türle~canlı varlıklar
gibi-
doğar,büyür,
mükemmele
ulaşır,çöztiltir ve nihayet ölür.
4-
Ttirlerin
Değiştirioileri Hakkında:Ttirlerin sabit
kal-masını
önleyen veya onlar üzerinde
değiştiricirol oynayan
fak-törler nelerdir? Fordinand Brunetiere bu fakfak-törleri üç maddede
toplar.
Bu.ıılar:a- Irk ve miras
b-
Çevre
aa-
İklimve
coğrafya şartlarıbb- Sosyal
şartlarcc- Tariht şartlar
c- Ferdiyet
Demek ki ttirlerin
değişmesinde san'atkarınmensubu
oldu-ğu ırk
ve bu
ırktan devraldığımiras;
yaşadığıçevrenin
tarihİ,sosyal, iklim ve
coğrafişartlarıile
ferdİliğitemel
faktörle~dir.
5- Ttirlerin Kendi
İçerisinde Şekil Değişikliği Hakkında:Mademki edebi türler
çeşitlifaktörlerin tesiriyle
değişiyorlar,acaba bu değişmenin bir kanunu var mıdır? Edebiyat ve san' at
ta-rihinde eğer birbirine benzer şeylere rastlam.raa buna
"benzer-lik" adı verilir. Eğer bazı ttirlerin görünüşü, belirli mekan ve
zamanda bazı ttirlerin kaybolmasına sebep oluyorsa veya varlığı
nı devam ettirmek için komşu türler-arasında sert bir mücaiele
varsa, ortaya değişiklikler çıkar. Demek ki bir tür hayatiyatini
devam ettirmek ve mükemmel noktaya ulaşmak için diğerlerini
or-tadan kaldırmak mecburiyetindedir. Yani, tabiattaki denge
mese-lesi gibi, türler arasında da bir hayat mücadelesi _vardır. Kısa
ca, bir tür belli bir dönemde teşekkül devrini yaşar. İkinci
dev-rede farklı tesirler altında, farklı istikametlerde gidiş geliş
leriyle zenginleşir. Üçüncü dönem gelişme devresidir. Dördüncü
dönemde ise en mükemmele ula§ır. Son dönem olan beşinci dönemde
tür kendi içinde çöker, dağılı~, başka türlere malzeme olur. (1)
Türler hakkındaki bu genel bilgilerden sonra konumuz
o-lan "MensÜ:r Şiir"in doğuş sebepleri ve bunun tUrler
yelpazesin-deki yerinin neresi olabileceği hususuna dönelim, Bu konuyu
a-çıklığa kavuşturabilmek için edebiyat tarihimiz içinde nazım ve
nesrin durumlarını, türler arası geçiş ve tartışmaları kısaca
ö-..
.
zetlameye çalışalım, Umit ederiz ki bu izah gayretimiz mensur
şi-irin doğuşunu, bunun sebeplerini ve türler arasındaki yerini
ay-dınlatabilir.
1 Bir hayli uzun bir dönemi içine alan, fakat yeterince
u-laşamadığımız
Kavmi
devir
edebiyatımızda şiirin kendi ölçüleriiçerisinde edebİ sahaya hakim olduğu sezilmektedir.
Eski edebiyat veya Divan edebiyatı, Türk edebiyatı
tari-hinin en uzun ömürlü devrelerinden biridir, Sekiz-dokuz asır
müddetince büyük aan'atk8rlarımızın kaleminden şaheserler bıra
kan bu edebiyatta ilk akla gelen nazımdır. Şiir, neere göre çok
daha güçlü ve yaygındır. Nesir ise her zaman ikinci planda ve cı
hz !<almıştır. Hatta büyük ölçüde şiir estet1ği ve üslUbunun
te-sirinde olduğu ilk balo.şta görülür. Kısacası "Divan edebiyatın
da asli tarz olarak kalan şiir ""' nesre kendi zihniyet ve
üslu---··
---
== =
----~1- Edebi türler konusunda Doç. Dr. ~arif Aktaş' ın
"Muka-yeseli Edebiyat" dere notlarından geniş ölçüde
bunu hakim kılar." (1)
Divan edebiyatında şiirin şekli hemen hiç ta.rtJ.Şma konu-su olma.z. Zaten bu edebiyatın estetik prensipleri, poetika.sı
ya-zılı olmaktan çok, usta-çırak halinde devam edip giden bir
ttge-lenek" halindedir. Kendi rub dünyam:ı.za göre bir takım değişik
likler, ilaveler yapmışsak da Divan edebiyatının poetikasını
bü-yük ölçüde Arap ve Fars edebiyatlarından aldığımız söylenir.
Öy-le ki, bu geÖy-lenek tartışılmadan, asırlar boyu özelliklerinden
pek bir şey kaybetmez. NazJ.m şekilleri, edebt ean'atlar,
mazmun-lar, vezin, kafiye ve şekille ilgili diğer hususlar, muhteva ile
birlikte Şeyh Galib'e kadar kıstaslarını geniş ölçüde
değiştir-mez.
"Mavz.un ve mukaffa söz" olarak şekil yönüyle tarif edilen
şiir, tezkiralerde değerlendirilirkan daha ziyade nitelikleri
ü-zerinde durulur. Çoğunluğu sübjektif ve sathİ kalan
tezkirecile-rin bu kalıplaşmış değerlendirmelerine göre şiir; "matbU,
rengin,
musaruıa', revnak, klişade, hası-Syende, pür-.rüsiin, ıat!t, abaS:r"dır ..
Şairler de kendi şiirlerini överkon aynı durumdadırlar:
Ekser şuara-yı asr kullanmazlar
Biber olduğu içün aühande taze mazmun
(Nedim)
B&kiyS tarz-ı şi'r böyle gerek
•
••
Hem zarıfane hem levendane
Hatt-ı la'l ü kadd ü ruhs~rın anıp
Hub u rengİn ü lat!f ü ~bd~r itsem
•
eşa.rımı
gerek (Ahmet
Teşbİh sade
vermez
Heng:İn eda gerekir
ztnet söze Hayaıt
•
•
•eşar-ı dil-güşade
Paşa)
(Hayali)
Şiir estetiği, şekil ve muhtevasının asırlar boyu değiş meden devam etmesinin en önemli sebebini, hayata hakim olan
de-ğerler sisteminin asırlarca kendi varlığını sürdürmesinde
mak yerinde olur.
Bilindiğigibi
Osmanlıtoplumu din! hükümler
çevresinde vücut bulan bir devlete vücut
vermiş,onuimparator-luk haline
getirmiştir. OsınanlJ.cemiyetinde
insanıve toplumu
derinden sarsacak,
hayatın nizarnını değiştirecekihtilaller,
in-kılaplar
yoktur. "Klasik
adını verdiğimizbu
edebiyatın altıa-sır geçen seyri esnas~nda onu içten sarsacak devrim olmamıştıro
Harpler ve mezheb, tarikat
teşekküller!gibi sosyolojik
hadise-ler, cemiyetin içinde sarsıntılar vücuda getirmişse de sanat
te-lakkisinin
dıştan (İran'dan)gelmesi, ve bundan
dolayıhayata
hs-merı yabancı ol.ması
yüzünden
edebiyatın geniş yürüyüşünü bozmancr.ı;tır.
Sonra
dinİdurumu istikrar halinde tutan kuvvetli bir
salta.-nat
vardır."(l)Bu, belki de ihtiyaç
duymamanınbir neticesidir.
Edebiyatı cemiyetin 11ayıw11sı olarak kabul eden görüşe bu sonuç
uygun
düşmektedir,Bütün bunlara
rağmen-Tanzimat
1tan sonrakilerle
kıyaslarımayacak kadar cüz•i bile olsa- bir
takım arayışların, geleneğizorlayışların
vaki
olduğuda
muhakkaktır. Şarkıve
Tuyuğgibi,
Arap ve Fars
edebiyatlarındagörülmeyen
nazım şekilleriıNedim
ve
Şeyhgalib'in hece vezni denemeleri, söylemek
istediğimizekü-çük birer misal olabilir.
Nesre gelince: Divan nesrını, "sade, orta, süslü" diye
a-yırmak artık gelenekleşmiş
bir husustur, Sade ve orta nesir
üze-rinde durmuyoruz. Ancak allalU nesrin, konumuz olan
mensUr
şiiredış görünüş
itibariyle
yakın olduğukanaatindeyiz. Divan
edebi-yatında
süslü nesir denince ilk akla gelen Sinan
Paşave onun
Ta-zarnı'n~e'aidir. Bu konuda A. Mertol Tulum şunları söyler: 11
Ta-zarru•n&me1de ibd& ettiği, bazan zincirleme izafet tamlamaları
i-le Arapça ve Farsça kelimei-leri-le yüldü; bazan sade,
açıkve
kül-fetsiz, hakiki Türkçe cümleleriyle süslü nesir üslubu,
baştanba-şa
iiiriyet doludur. Bir
nevİserbest
nazımolan mensur
larıgözden geçirilince görülür ki,
nazmınen mühim unsuru kafiyeyi,
kolaylıkla
kullanabilmekte, bu hususta hiçbir
güçlüğe uğramamaktadır."
(2)
1- Prof. Dr. A.llihat Tarlan, Edebiyat Meseleleri,
İstanbul,1981, s.193;
~
"M a n z u m n e s i r" olarak nitelendirilen
Tazarru'-•
name'den bir bölümü buraya almanın faydalı olacağını
zannediyo-rum.
"Işk efsane vU efsun degildUr; ışk san'at-ı her dun degildUr.
Her ışk da'visın iden aşık olmaz, ve her muhabbetten
dem uran sadık olmaz.
Her aerde bu sevdi olmaz, ve her deat yed-i beyZQ
olmaz o
Şeker dimeg-ile deh&h şirin olmaz; husrev dimeg-i-le HUsrev-ayin olmaz.
Her halka ki kolda ola, sivar olmaz, ve her tıfl ki
kamışa bine, aüv&r olmaz • • • • • • • • • • • • • •
İl&hit Her kişi merd-i ışk olmaz, ve degme yirde
derd-i ışk bulunmaz.
Işk bir kimyQdur, anun ma'deni ıa-mekSn olur; ışk
bir cevherdür, anun mekanı
kan
olur.Işk bir dUrdUr, degme denizde bulunmaz; ışk bir
in-cidUr ki, her kulakta aalınmaz," (1)
Mehmet Kaplan da aynı eser hakkında kaleme aldığı yazısın
da, Sinan Paşa'nın llslllbunun tezat, teşbih ve kalb gibi edebi
san-atlarla dolu oldu€:;,runu; kısa ve keeif cümle yıapıeıyla dikkati
çek-tiğini vurgular, "Yapı bakımından birbirine benzeyen kafiyeli
elimleler m e n s u r b i r ş i i r teşkil ederlero" (2)
dedik-ten sonra T.:E1ikret, H.Ziya, R.Halit ve YaKadri1nin bu üsliiptan
}ıQ.reket ederek güzel örnekle.r ortaya koydukla.rın.ı. söylera
Fevzi-ye Abdullah Tansel ise, edebiyatımızda ilk mensur Şiir örneğinin
Tazarru'name olduğu fikrini savunur.
(3)
Tanzimat öncesi TUrk edebiyatı elbette ki sadece Divan
e-debiyatından ibaret değildir. Halk edebiyatı da yUzyıllar boyu
1- AoMertol Tulum, Tazarru'name, İstanbul,l971, s,l66,169
2- Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden, İstanbul, 1978,
s.27.
3-
Fevziye Abdullah Tansel, İyi ve Doğru Yazma UsulleriTürk insanının ifade vasıtalarından biri olmuş, edebi
zenginli-ğiillizin bir yönünü meydana getirmiştir. Halk edebiyatında da şi ir ağırlık taşır. Halk hikayesi, masal, efsane, atasözü gibi tür
ler bu edebiyatın nesir sahasını teşkil ederler. Ancak
bunlar-dan bazılarının bilinen normal nesirden farklı olduğu ilk bakış
ta dikkati çeker.Atasözleri, masalların tekerlema bölümleri ve
Dede Korkut Hikayeleri söylemek istediğimizi en iyi isbat edecek
örneklerdir. Biz bunlardan sadece Dede Korkut Hikayeleri üzerin-de durmak istiyoruz.
Dede Korkut soylamış: Allah Allah dirneyince işler
onmaz, kQdir Tanrı vvirmeyince er bayımaz. Ezelden
ya-zılmasa kul başına kaz~ gelmez, ecel va'de ermeyince
kimse ölmez. Ölen adam dirilmez, çıhan can·girü gelmez.
Bir yigidün kara tağ yumrısınca malı olsa yığar direr
talep eyler, nasibinden artuğın yiye bilmez. Urlaşuban
sular taşşa deniz tolmaz. Tekeppürlik eyleyeni Tanrı
savmez, könlin ytice tutan erde devlet olmaz.11 (l)
Destan-halk hikayesi arasında yer alan ve nazım-nesir
ka-~şımı olan Dede Korkut HikRyelerinin, mensUr kısımlarından bir çoğunun normal hikayelerde gördüğümüz nsairden farklı olduğu
a-çıktır. "Birbirini kavalayan cümleler büyük bir ah6nkle sırabn
makta, bunların meydana getirdikleri akıcı bütünlük, taşıdıkları
seci unsurlarının dışında ayrı bir ölçü izleri taşımaktadır.
Se-cili olmayan yerlerde de düzenli bir neairle karşılQşılması Dede
Korkut nesrinde manzumeye yakın bir ifadenin bulunduğunu açıkçag
göstermektedir." (2) Muharrem Ergin bunu, hikayelerin, destandan
ayrılmış ve yeni unsurlarla zenginleşmiş olmasısebebine bağlamak
tadır. "İşte bu sebeptendir ki kitabın mensur kısımları da bir çeşit d e s t a n ı n e s i r benliği almıştır." (3)
Tanzimat'la birlikte geniş ölçüde kapılarını Batı'ya
aç-mak mecburiyetinde kalan Osmanlı İmparatorluğu yeni bir
medeni-1- Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958,
s.73.
2- a.g.e., s.30.
yet dünyasına adımını atar. Bu adım kısa bir zaman içinde
cemi-yet hayatında aksini bulur. AaJ.rların Türk ruhuna nal!:şettiği de
ğerler manzumesi -özellikle aydınlardan ba~layarak- yavaş yavaş
çürümeye yüz tutar, İmparatorlu&~n yıkılışına paralel olarak
ruh dünyamızdaki çatlaklar bUyUr, Uzun müddet Do~t ve Batı
mede-niyetleri arasında 2deta Berzah' ta kalan aydımnuz, bu te
reddU-tlin boşluğunda bocalar, Bir tarafta yüzyılların biriktirdiği
hatıralar cenneti, ama çUrüdUğUne inamlan Doğu medeniyeti ve
zihniyeti; öte yanda güçlü, gözleri kamaştıran, ama bilinmez~i
ğin bUyUsU içindeki Batı medaniyeti ve zihniyeti,,. Bu dönemi
bir medeniyet krizi olarak düşünmek yanlış olmaz.
İctimaİ hayatımızdaki bu sarsıntılar, ruh dünyamızdaki
bu çöküntüler, istikbQle yönelik bu arayışlar kısa z~anda
ede-biyatımızda yankısım bulur, Edebiyatımız da bir "kimlik arayı
şı içine girer. Çünkü "Sanat cemiyetin ifadesidir; büyük
mana-sında onu uzaktan veya yakından takip eder, fakat her zaman
ay-m ıılıymetleri aksettirmediği gibi, ayın sarahatle de konuşmaz"(l)
Böylece asırların öreünde dövtile dövüle, büyük
sanatkÜr-ların elinde bir mermer ustası titizliğiyle zirveye ulaştırılan
Divan edebiyatı ömrünü tamamlar. Koyduğu bedif kurallar,hayal
ve mazmunla.r B.lemi, hayat felsefesi, bir metin mimarinin taşla
rı gibi birer birer yerlerinden sökülür. "Klasik sanatlarımızda
çöküşlin tarihini, batılılaşma tarihimizle beraber düşünmek
gere-kir." ( 2) "Buna paralel olarak geleneğin ifade vasıtaları da
te-melinde n sarsılmış, büyük bir nizarn verici bir güç yerine,
moda-lar, günlük hevesler ve taklit tarafından idare edilmeye başla
mıştır."(J) Bu gelişmeler edebiyat tarihimizde yeni bir sayfanın,
yeni bir dönemin açılmasına zemin hazırlamış olurs Tanzimat
son-rası Türk edebiyatı ve Batı tesirindeki Türk edebiyatı,
·Tanzimat edebiyatı işe, Divan edebiyatına, karşı tavır
almakla başlar, Bir yeninin yerieşebilmesi ve ayakta kalabilmesi
1- Prof,Dr. Ahmet Harndi Tanpınar, 19, Asır Türk Edebiyatı
Tarihi, İstanbul, 1982, s.79.
2- Beşir Ayvazoğlu, Aşk Estetiği, Ankara, 1982, s.15,
için eskinin yıkılınası icap ettiği preneibinden hareket eder.
Çünkü yeninin var olabilmesi, eskinin ortadan kalkmasıyla kaim
olabilir, inancı hakimdir. Divan kUltürUyle yetişmiş
-gönülla-riyle de hala oraya bağlı- olan Namık Kemal ve nesli hücum
okla-rını hep bu hedefe atarlar.Artık edebiyat anlayışı, edelıiyata
bakış açısı, edebiy!lttan beklenenler, estetik değerler
bütünüy-le değişmiştir. Bu nesil, edebiyatı sosyal ve politik fikirler
üzerine bina eder. Estetik gaye yerine sosyal faYda fj_krJni hB-~
kim kılar. Bu konuda Namık Kemal'in "Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı
Hakkl.nda Bazı lllülahazatı Ş.imildir" adlı makalesi clevrin anlayı
şını aksettirmesi açısından son derece önemlidir.
Tanzimat edebiyatı ile birlikte ilk dikkatimizi çeken
hu-sus, nesir ile nazım arasındaki eski durumun değişmiş olmaaıdıro
Bu defa şiirin hakimiyeti nesre geçme yönündedir. "Nesirci
zih-niyet, ikinci sırada kalan şiire de kendisini hakim kl.lmıştır."
(l) Tanpınar, nesre yönelişin "anahtar"ını İzzet lllolla'da bulur: Gel ey hame-i Nergisi'ül-beyan
Gül-i nesrinniki gözüm kıl ıyan
Yeter cevher-i nazm-ı derya hurUş
Biraz nesr ile ol cev~ir furtiş
(2)
Roman, hikRye, tiyatro, makale, musahabe, tenkit gibi
ne-sir türlerinin ve bunların en önemli yayın vasıtası olan
gazete-nin birdenbire edebiyat dünyamıza girdikleri gözden uzak
tutul-mazsa, şiire ayrılan yerin ne kadar az olduğu açıkça görülür.
Zaten şiir, 11Artık o sadece eski belıigat kliı.idelerine göre söylen-miş söz" (3) de değildir. İneanımızın ruh, kafa ve şeklindeki
değişmeler gibi, şiirimizin de muhteva ve şeklinde büyük değiş
meler olur.;ı Şiir "Divan" sayfalarından gazeteye arz-ı endWn
e-der. Geniş okuyucu kitlesiyle sıcağı aıcağına yüzyüze gelir.
Şinasi, Narnık Kemal, Ziya Paşa gibi Tanzimat'ın
I.
nesli,şiirde şekilden çok muhtevada önemli yenilikler getirir. Bunlar-dan Namık Kemal, genelde şiirde iki prensip arar: Sosyal fayda
fikri; hakikate, tabiata ve akla uygunluk. O, 11gayesi 11tezhib-i
1- lllehmet Kaplan, Tevfik E'ikret 1 İstanbul, 1971, s. 4.
2- ProLDr. A.Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı T&-·
rihi, İstanbul,
1982,
s.Sl.ahlak11 olan. akıl ve mantığa uygun, muhteva kadar §ekil bakınun dan da mükemmel bir edebiyat" (l)ın peşirıdedir.
Ziya Paşa, 1868'de Hürriyet Gazetesi'nde kaleine aldığı
meşhur "Şiir ve İnşıi11 makalesinde şiiri şu şekilde tarif eder:
"Şiirin
ta'rif-i
umumiyesi kelıirn-ımevzllndur. Yani iki
satırsözün her birindeki sükÜn ve harekatın
muaRvi
olmasındanibaret-tir. Hatta kafiye usulü milel-i müte'ahhire beyninde hadis
ol-muştur." (2)
Tanzimat'ın II. nesiinde (Hamid, Ekrem) edebiyatımJ.Z
SOS-yal fayda fikri peşinde koşmaktan uzaklBşır. Ferdi ibtiraa ve
ızdırapların ifade vasıtası olan estetik bir varlık olarak
kar-şımıza çıkar. Şiir bu dönemde daha fazla önem kaz2nır. Şekilde
ki asıl şuurlu yenilik bu neslin eserıu~r. Özellikle A.H&mid'in
yaptıklarını Tanpınar "bir şekil ihtilS:litt olarak karşılar.
Ar-tık klasik nazım şekilleri geniş ölçüde edebiyat tarihinin malı
olmuştur.
Bu arada H6.mid, manzum tiyatrolarında vezni b.ir kenara
bırakır, sadece kafiye ile yetinir. Yani o gUne kadar nazmın te-mel unsuru olarak kabul edilen "mevztin olma11 şartını ihmal eder.
"Fransızcada "en proae" (ne s ren),
"en
vers11( nazman),
yolların-dan1başka
bir de "en rime11 (muke.ffa) yolu var •••• ('fürkçedebunlardan başka mukaffa namiyle bir -genre- daha ihdasa da çalı
şıyorsun) diyorsun. İlıdas benim işim değil, ama ihdas olunsa
fe-na mı olur? İlıdas olunsa da -manzum ve mensurdan fazla
olarak-ismine mukaffa, yahut millleeeri denilse olmaz
m?"
(3) HWn.id'in bumektubu, şQirin nasıl bir arayış içinde olduğunu açıkça
göste-rir.
Ancak A.Hamid'in konumuzla alakalı en dikkate değer
ese-ri "Makber Mukaddimeei11dir. Bi rçok münekkidin, Tanzimat
nesri-nin zirvesi olduğunda birleştikleri bu mukaddime, mensUr şiir
türü içinde mütalaa edilebilecek en güzel örneklerden biridir.
ı- Prof.Dr. M.Kaya Bilgegil, Edeb1yat Bilgi ve Teorileri
I Belagat, Ankara, 1980, s.7.
2- Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II, Hazırlayanlar: M.
Kaplan -İ.Enginün-B.Emil, Istanbul, 1978, s.45.
3- Celal Tarakçı, Muallim Naci Efendi, BasılmamJ.ş
Makber Mukaddimesi' ndelci cümle yapısı, muhtevadal:i duygu yoğ-un
luğu, sanatlı ifade tarzı, oru~n normal Tanzimat nesrinden çok
daha başka bir hüviyet kazanmasını sağl~mıştır.
11İnsan bazı kere hatırına gelen bir hayali tanıy::ı
maz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan bir fikre yeti~e
mez, o kadar yüksektir. Kalbinde do~an bir• hissi bula_
maz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryBd koparır,
yahut pek karanlık bir şeyler söyler, yahut hiç bir
şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer,
bunlar şiirdir •
• • • • • • • • • • • • • • •
Makher uğradığım felaketin ağırlığına nisbetle
ha-fif, derinliğine nisbetle tehİ, şiirliğine nisbetle
hiçtir. Fakat bana nisbetle bir şeydir,
Makber, makher değil bir türbe, tUrbe değil bir maı_
bed, ma'bed değil bir küre, küre değil bir feza-yı bİ
intiha olmalıydı. Halbuki bir makber bile değil.
Mak-her, nUr-ı il~inin indiği fikr-i insaninin çıkamadığı
bir minber olmalıydı." (1)
Talim-i Edebiyat, III. Zemzeme Mukaddimesi, Takdir-i
El-hQn ve benzeri teorik eserleriyle, yeni edebiyatın estetiğini
yapan şahsın Recaizade Mahmut Ekrem olduğu muhakkaktır.
Edebiya-tımız~n estetiği ilk defa onunla Arap belagatine bağlı olmaktan
kurtulmuş ve yepyeni bir anlayışla ele alınmıştır denilebilir.
Nesrimiz de münşeat kitaplarından alınarak şiirle ya.nyana
geti-rilmiştire Eski-yeni kavgasında yeninin kutbu olan Ekrem, genç neslin, özellikle Servet-i Fünlin topluluğunun 11üst&d11ıdır.
RecaizS.de, edebiyat~ önce ikiye ayırır: "Havza-i edebiya .•
ta d~il olan asar ve müellef2t, ise iki_şekilde arz-ı vüclld eder ki birisi nesr ve t&bir~i diğerle i~a, diğeri nnzm ve tabir-i
liharla şiirdir.11(2) "Zerrıittıa.n ııümU.sa kadar her güzel şey
şiir-dir." (3) diyen yazar şiiri; 11his11
, 11hayal11 ve "fikir" üçgeni
ü-1- Abdülhak Hllınid, Makber, İstanbul, 1293, s,l0,12.
2- Recajzade M.Ekrem, Talim-i Edebiyat, İst.,l330, s.l2.
zerine bina etmeye çalışır. Zaman znmRn d.ü:;;ıiJ.ndUrücü ve fikri nıuh.
tevalı eserlerden hoşlandığım ifade etse det o, hep hisJ.erin
dünyasJ.nı, seçmiştir, Ekrem'in L::Jısettiği fi.kr:i.nJ bli;yi.Lk felsefi
düşÜnce ve ızdıraplnrla alakası yoktur.
Konumuz olan "MensUr Şij_r11.in asıl lray.mığı ve hı::u'f~ket
noK-tası He caizade 1 nin şu etiaıle si olm~lıdır: 11H e r m e v z ü n ve
m u k a f f a 1 a k ı r t ı ş i i r o 1 m u k 1 a z ı m
g
e
1m e z,
he r
ş i ir
m e v z
U
n ve m u
ku
f fa
'
b u 1 u n m a k i k t i z a e t m e d i ğ i g i b 1." (1) Bu
cümle şiir anlayışında, o giine kadar görülmeyen yepyeni. bir
u-fuk açar. "Mevzlln ve mukaffa söz" klişesi tamwniyle kırılnu~r~ır
artık. Önemli olan sözlin vezinli ve kQfiyeli olnm.aı d0ğj_l~ giizc.:~ı olmasıdır. 11 ••• ifQdeai munta.zam ... manası giizel. D his ü hayali
muvafık-ı halcikat ü tabiat olan her güzel .söze şiir denir.11(2)
Ekrem, mensUr şiire giden yolu sanki biraz d<2ha açabilırıek için
şöyle devam eder: 11
• • • erb&b-ı şi1r ve inşıi belılge.te itiml etmek ••
fesıihetten de düşmernek şartıyla sözlerini istedikleı•i to.vır v,;
şekl ve kıyafeti verebilir." (3)
Ekrem, yeni edebiyatçılara 11Ustii.d11 olurken, sadece bu
e-debiyatın poetikasım yapmakla kalmaz. Söylediklerinin
tatbika-tını -pek başarılı olmasa da- eserleriyle de göstermeye çalışıro
Nitekim Tanpınar, onun daha gençlik yıllarında ( 1291) "Bir
Yeti-min Mezar-ı M&:derini Ziyareti11 isimli bir menallre yazdığJ.nl.
ha-ber verir. Ve şunu ilave eder: 11Ekrenı Bey, şiiri beltemahal
na-zım çerçevesinde görmezdio Türk edebiyatında nıensü.r ·~dir de.ni·~
len nev•i onunla başlar. Şiirlerinin arasına uzun nesir
parça.-lar1 karıştırmaktan çekinınediği gibi, bazan nazma nesir ile b~ry
la.rdı.11 (4) Daha sonraki yıllarda kaleme aldığı Nijat Ekrem,
Te-fekkür, Pejmürde isimli eserlerinde mensUr şiir veya bu türe
cok yalcın örnekler verir .. .Hatta Recaizade bu ye.rıi mH.:ıi.r t!".i.I'Z:J.'~
mn adım da bulmuştur: "N e s r-i M u h a y y e 1". O halde
niçin kafiye ve vezin gibi iki güçlüğü bırakaro.k fild.r ve
hi•-ı- Recaizade M.Ekrem, Takdir-i E lhan, İst. ,1301, s .ı
o.
2-
a.g.e.,
s.ıo.J-
a.g.e., So57•4- A .Ham.di Ta.npınar, Edebiyat Üzeri.ne .Mı.;ı.kaJ.elıaı~~ İ.s
lerimizi daha serbestçe ifade imkanını bulışeden nesr-i
muhayya-li tercih etmeyemuhayya-lim? İşte Ekrem' in soruylrı:'. bi ten ci.i.ntlesi: "Bu
halde niçiıtı. faldelerin birini terk ve fede. edelim? Vey2.ı.tıut ni-çin güçlüklerin ikisini de bıraka.rak daha serbestane tusvir-i
efkıir ve hissiyata müsa' ade olan nes.r-i mı.th.uyyele iltifat etme-yelim?" (1)
Şimdi de, daha ziyade eski edebiyat taraftarı.ve
Hecui-zade'nin karşısında olarak bilinen Muallim Naci'nin fikirlerini
görelim. Muallim Naci, bir sözün edebiy.attan aayılabilmesine
"be-liğ" olma şa.rtım getirir. Yani, eğer söz beliğ ise -nazım olsun
nesir olsun- edebiyattır. Aksi halde edebiyattan sayılamaz, Şiir
isi "en beliğ aözler"dir. 11Za.nnederiz ki, şiir öteden beri bazı
kayıtlarla beraber; 11vezinli ve kafiyel i söz" diye tarif olunur.
(2) Ona göre bu yanlış anlayışın sebebi, insan tabiatının
vezin-li ve kafiyevezin-li sözü, mensUr söze tercih etmesinden
kaynaklanmak-tadır. "Yoksa ş i i r i n m u t 1 a k a v e z i n 1 i ve k
a-f i y e 1 i o 1 m a s ı i ç i n g e r ç e k b i r s e b e p
y o k t u r.11 (J) Zaten böyle bi.r tarif 11
sun•i"
olur. Bir sözünşiir olabilmesi için önce edebiyattan sayılması icap eder, O da
beliğ olmasını gerektirir, "Manzum olmasına değilo Olabilir ki
bir söz manzum olur da edebiyattan sayılmazo Ruhsuz denilen
ktm-seye 11insan11 denilebilir mi? Mademki sözün edebiyattan sayıla
bilmesi için beliğ olması gerekiyor, mademki sözün manzum
olma--sı beliğ olmaolma--sını gerektirmiyor; şiir denilecek sözün manzum
ol-ması/ gerelcmez." (4)
Istılahat-ı Edebiyye'sinde bunlarla da yetinmeyen Muallim
Naci, nesir olduğu halde şiir sayılabilecek; nazım olduğu halde
şiir değil,edebiyattan bile sayılamayacak örne!'::ler verir. 11Kemul
Bey• in "Edebi eserle.re tabiatın çocuğu diyenler kalbin sırlarına ne büyük vukUf göste.rmişler! Her edebiyat mensubunun vicda1umı
mü.racs.at ederim: İnsanın yazdığı şeyler sevilişte eviadıyla
be-.rabe.r değil midi.r?11 sözüne bakılsıno Pek sevimli bir şiir değil
ı- Recaizade M.Ekrem, Takdir-i Elhan,.İst.,,lJOl, s.69.
2- Muallim Na.ci, Istıı8lıat-ı Edebiyye, İst,(+or.hıoız}, so70.
3-
a.g.e., s.?l.midir?" (l) İkinci örnek olarak Fuzılli' nin 11ŞikayetnB.me11si üze-rinde durur.
Nazım olduğu halde şiir, hattQ edebiyat bile olmayan
ör-nek beyitler ise şunlardır:
Çerb ü şi' rini yiyüp aşık eder hamd ü sena
Hisse yok mu o söğüşten bize bir pare medad
...
...
"" ~...
Pare pare dil-i mecrtih u perışanımdan
Ser-i kUyunda gezen her ite bir pare feda
İşte bu beyitler şiir adım alamaz. "Nasıl alabilsin kil
Bir kere edebiyattan sayılmaz. Böyle sözlere denilse denilse
"na-zım" denilir. Halbuki yukarıda belirtildiği gibi, manzum bir
sö-zün edebiyattan sayılmaması normaldir. Edebiyattan sayılmayan
söz ise hiç bir vakit şiir olamaz." (2)
Köprülüzade Mehmet ~Ui'.t ve Şahabeddin süleyman, Malum2t-ı
Edebiyye'de, Muallim Naci'ye yakın fikirler ileri sürerler.
On-lara göre; bugüne kadar manzum olduğu halde bedii heyacan
vermek-ten çok uzak, manaf.lız pek çok şey; öte yandan şiiriyet
hususiyet-leri taşıyan pek çok da mensUreler yazılmıştır. "Tuhfe-i Vehbİ11
nazına, "Ma.kber Mukaddimeai tı ise ne s re örnektir., "Manzuın
eserle-rin daire-i Şiire idhal edilerek asar-ı mensurenin bundan hariç
bırakılması, eski Arapların sanat hakkındaki en yanlış tarz-ı
te-lakkilerinden birini teşkil eder." (3)
Buraya kadar söylediklerimizden şöyle toplu bir sonuç çı
karmak mümkündür.
1- Tanzimat edebiyatına kadar şiir denilince hep "mevzun
ve mukaffa söz" anlaşılmıştır. Çok güçlll olan şiir, bir "gelenek"
halinde şekil ve muhtevada değişmeden aynı bedii çerçeve içinde
yürüınüştlir. Yeterince gelişerneyen nesir, şiirin tesirindedir.
2- Gerek Divan, gerekse Halk edebiyatındaki bazı neair
örnekleri, devrinin ve bugünün nesir ölçülerinden farklı ve
baş-1- Muallim Naci, ratılahat-ı Edebiyye, İst.,(ı~,,ı.,.:~ s.70.
2- a.g.e., Be70.
3- Köprüllizade M.Fuat-Şiihabeddin Süleyman, Malumat-J.
kadır. Bunlarda mensur şiirin kaynağını bulmak, hatta ilk örnek-ler gözüyle bakmak imkan dahilindedir. Fevziye Abdullah Tansel • in aşağıdaki cümlesi bu fikrimizi kuvvetJ.endirirı "lllensur şiir, sanıldığı, hatta kökleşmiş bir fikir halini aldığı gibi,
edebi-yatım:ı~zda ilk örneklerini, Garb edebiyatı teairiyle, önce Halit
Ziya Uşaklıgil tarafından verilmiş değildiro" (1) Bu husus,
men-su.r şi1r1n -roman, hikaye ve tiyatroda olduğu gibi- gelenekten
gelen yönüdüro
3-
Tanzimat edebiyatı ile birlikte edebiyatımızda büyükbir şekil ve muhteva değişikliği olduğu açık bir hakikattir.Her
şeyden önce eski şii r anlayışı kırılmıştıro Şiirin hakimiyeti
nesre geçmiştir. Nesir-nazım arasındaki uçurum kapanmış, bu iki
ur.latma tarzı iç içe ve yan yana yürür hale gelmiştir. Böylece
neair şiirleşirken, şiir de neairleşle yoluna girmiştir. İşte
bütün bu gelişmeler mensur şiirin doğuşuna zemin hazırlamı~
o-luro önemli t ı
ve
Mensur şiirin edebiyatımızda vücut bulmasının
sebebi ve büyük ölçüde kaynağı F r a n s ı z t e r o U m e f a a 1 i y e t idir.
diğer iki
e d e b
i-Fransa'da mensur şiirin bazı özelliklerini taşıyan
düz-zıya, 1842'ye kadar ttprose poetigue-şairane düzyazı" deniliyor-du; fakat Fransız şairi Aloysius Bertrand 11Gaspard de. la Nuit"
adlı mensur şiirlerj.ni yayınlanınca şairane dUzyazırun adı "men-sur şiir-poeme en prose" olur; bu suretle yeni bir edebi tür
or-taya çıkar. Yeni tUrUn özelliklerini ve kişiliğini bulmasını,
1 •
tutunmaaını, sırasiyle B au d e ı a i r e , I a i d o r e D u-c a s a e ve A r t h u r R i m b ıı u t sağlar." (2) Nihat S.
Banaı•lı, "me.nsiir şiir" isminin Baudelaire' in :Pet i ts Poemes en
proee adlı kitabından aldığııu söyler. Ma 1 1 a r m e1yi
yuka-rıdaki isimlere ilave eder. Baudelaire'in Amerikan şairi E
d-g
a r
A 1 1an
~oe' nun teairinde bu
tarz eserler yazdığıbilinmektedir.
2- Prof.Dr. Niyazi Akı, 11H~Ziya Uşaklıgil'in Mensur Şiir
leri11
, Atatürk Ün. Ed. Ji•nk • .Aı~~wtırm.u De.rgisi~ C.l,
nr.ı, Erzurum, 197-0, s.ı.
1- Fevziye A.Ta.nael, İyi ve Doğru Yazma Usulleri III,
İşte XIX .. yU.z;p.l Frans2.z e0.ebiyatınc'la do{Zan al~"' ll.8UJ:' "
tar~~ı kı.. sa ztı.man sonra edsbj_yat:ı.raza yarJIJ:ıı·. JJu.nda~ .11'...-ı.n:~in~at' ı:~~
birliktG yaza.r ve .:;a:l..rlerimir.in yüzlerini .. Bu b.' y2.. çe:virn:l.-J el.:ıı:2-
ları, tercüme falilliyetlerine gi . .:ı:•işmeleri tı:;:mGl faki;CL::-dU::.•cŞinasi
ile, başlayan ve git·tikçe hızını. t".rt::tr:.:ı.n t.sr::~t:me ç::ü:ı_ı;x:ıe.: .. ':C.~}
hi-.-'
ze sadece Batı'n.1.n fikir dUnyas1nı. tafJJ.mt:.kla krl:1ıe::;~Dı:;yu~
ttı..t'ZJ..-mıza ve duygularımızın ifade şekline geniş ölgtide te:::ı.i.r t::d·::ı.r·~
11Bunun bir misalini de bu yeni nevin edebiyatırrııza g:lri&i~J.df~
c;U--rürüz. Çünkü mensur şiirimizi hazırlayan ami1lerden biri nıa.r.cZHin
yazıların nesre çevrilmesi ve şerhi ise diğeı•i de dilimize
yaban--cı dilden şiir tercümesidir. Teratime dil za~ıretleri yüzünden
bu-zı fedakarlıkları icap ettirdiği için ycbnncı bir dilde ya::ılmıt}
bir şiiri tercüme etmeyi o şiirin dış yapısına karı-:.ıı nisbi biı•
taar.ruz sı;ıymak lazımdır. Bu gbi durumlarda şiirin iç yup1.sı.nı ve
deri.nl.+ğini mühimser, ona sığını.rız.11 (1) "İşte bu dışı bırı.:ı.k;:;ruk
içe yöneliş mensur şiiredoğru atılmış ilk adımı teşkj_l eder .. ır(2)
Dr. Niyazi Akı daha sonra Recaiz&de 1 ni.n nazmı dar bular<Jk
bazı gazelleri nesre çevirmeye, şerhetmeye kallr.ıfilm.nsının, şii.r
unsurlarının nesre geçmesine sebep olduğu, bunun da mewrUr ş.U.· rin gelişmesine yol açtığını belirtir. Yine bu tarzın doğu;Junn İntibah, Makber Mukaddimesi, .Mustafa Reşit'in Göz Yaşları isimJ.i
eserlerin önemli rol oynadJ.ğım söyler. "İşte Uşaklıgil, düzya ..
zırnızın ulaştığı bu aşamadan sonra ve k~smen bu yazıların
etki-si altında mensur şiirler yazmağa başlamıştır." (3)
Baştan beri izah etmeye çal:ı.ştığımızı çeşitli he.zıı·lay:ıcı
faktörlerin yardımıyla edebiyatım.ızda yeni bir tUr olcn me.neı!.r
şiir tarzı doğmuş olur. Yeni nesiller, 'l'anzimatçl.lara göre Butı.·-·
yı çok daha yakından takip ederler. Bunlar•dan biri olan ve
edt.-biyata ilk adınıını İzmir' de atan Hali t Ziya, 11mensur şi:i.r11 adı
altında ilk denemelerini kaleme alırG
Dr. ömer F.
Huyugüzel'in verdiği bilgiye gör~ ille m:3.rımJ.r1- Dr. Niyazi Akı, Yakup Kadri Kaı~aosmanoğlu, İst., 19S01
s.49-50.
2- Prof.Dr. Niyazi Akı, 11H.Ziya Uşaklıgil1 in Mensur Şiir
leri•; Atatürk
ün.
Ed. ]1ak .. Are.ştıı·ma D13.Y'C1Blp Cçl,nr.ı, s.l. 3- a~gomoil s~2o
şiir İzmir'de Nevruz'da (1 Mart 1300/14 lllart 1884) yayınlanır. "Nevruz'da onun "Mehmet Halit" veya 11Halit11 imzala.rıyla Musset,
hugo v.b. gibi romantiklerden yaptığı şiir çevirileri, çeviri
hikayeler, mensur şiirler ve bunların yanı sıra da bazı fenn!
yazılar yer alır. u (1) H.Ziyanın Menetir Şiirler isimli
eseri-nin önsözünde söylediği "İçlerinde an altı yaşımdan beri ka~a
lanmışlar vardır." (2) cümlesine dikkat edersek bu tarihin doğ
ru olduğunu görürüz.
Fakat mensur Şiirlerin asıl beşiği Hizmet Gazeteai'dir.
(13 Kasım 1B86)"lilensur şiirlerı İlk sayıdan başlayarak
bunlar-dan ikişer tane b ası lıyordu." (3) Hali t Ziya' nın bu yeni tarzı
na kısa zamanda Faz"cı Necib, Ali Kemal, Mehmet Abdurrahman, Ali Nihat, Mehmet Re.fet gibi genç imzalar i§tirak ederler. Tabii ki
takdir ve teşvik edenler kadar tenkit edenler, karşı çıkanlar
dal vardır.
Tevfik Nevzat bu husuta şunları söyler: "Halid'in
sözle-rine vicdanİ bir meyalan, ruhanİ bir ineizah hissederim.
Ziya'-yı hurşidin in'ikSsiyle, elvan-ı nur içine· müatağrak olan
sa-bah bulutları gibi, pertev-i deha ile tetevvtiç eden o samavi tasvir le :re, ulvİ tavsiflere meftun olurum." ( 4) Fazlı Necib
i-se, bu yeni tarzın uyandırdığı hayranlığı dile getirdikten
son-ra Recaizıide Ekrem'in bu konuda söylediklerini nakleder. 11Bakı nız, işte
o,
yeni ve güzel bir çığırdır. Hakikİ şairliğinfai-lat-ntivialik olmadığı hakikat-i ulviyeai aramızda bilinmeden
evvel hiç kimse 11MenaUr Şiirler" namiyle öyle bedayi'İn
tasvi-rine cesaret etmek şöyle dursun, hatta tasavvuruna kedret-y2b
olabilir miydi?" ( 5)
Ancak Halit Ziya'yı asıl mutlu eden ve sevindiren, üstad
1- :,'rd.Doç .Dr. Ö.Faruk Huyugtiz~l, "H. Ziya Uşaklıgil' in
Izmir Devresi ve Bu Devrede Ve.rdiği Eserler", Ege tjn.
Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi
III,
Izm.1984, s.72.
2- Halit Ziya, MensUr Şiirler, İzmir, 1307, s.4.
3-
Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l95.4- Ziya S9mo.r, Yakın Çağların Jl'ikir ve Edebiyat
Tarihi-mizde Izmir, C.l, Izmir, 1944, s.?O,
RecaizRde'nin bir mektupla Hizmet1i, rnuhtevasını ve
leri takdir etmiş olmaaıdıro "MensUr Şiirler yazarı
•
mensur
şiir-bu sevinci-ni ha tıralarında şu cümlelerle a.nlatır: " ..• ve asıl bana çılgın l1ğa yakın bir sevinç veren cihet, muktubun husus! b~r fıkrası,
Mensur Şiirlere ve onun sahibine aitti. Bütün öteki yazılardan
ayrıca üstat bunlar hakkında öyle övücü bir dil kullanıyordu ki
bunları burada tekrar etmeye cesaret edemiyeceğimo"
(1)
Adıge-çen ve Hizmet• te "Taltifname" başlığıyla yayınlanan mektupta Ek-rem konuyla ilgili bölümde şunları söyler: "Hele o "Menaur Şiir
leri okumakla fevka'l-had mütelizziz oluyorumo Muharriri olan
şair~i bedayi-perverdi halisane tebrik ile beka-yı
teveccühünü-zü temenni ederim efendim." (2)
Recaizade böylece, daha önceden zeminini hazırladığı
men-sur şiiri, şimdi de beğendiğinl., bundan büyük haz duyduğunu
be-lirterek gençleri takdir ve teşvik ediyordu. öte yandan bu yeni
türe yapılan veya yapılacalc olan i tirazıara cevap vermit
oluyor-du. Gençlerdde bundan güç alarak kendilerini ve yaptıklarını
sa-vunma imkanına kavuşmuş oluyorlardı. Yukarıda bahsedilen
mektu-bun Hizmet'te yayınlanmasının önemli bir sebebi de hudura İşte
Halit Ziya'nın üstadın sözlerinden aldığı güç ve cesareti ifade
eden cümleleri: " Mekteb-i Mülkiyenin edebiyat mualll.mi, Talim-i
Edebiyat yazarı, şiir ve edebiyat aleminin yüksek üstadı
Recai-zade'nin bir vilayet kö~esinde kekelemekle uğra§an bir gence
çev-rilmiş olan bu umulmadık iltifatlı bakışı, artık onun için, her
tehlikeyi, her engeli hafif görerek parlaklığına doğru
yürüye-cek bir yıldız oldu." (J)
Bu teşvik edenlerin yanında, karşı çıkan, itiraz edenler
de vardır. "İlk sayıdan, ilk çıkandan başlayurak sahibinin etra-fında takılmaların, tenkitlerin, hafife almaların ve alay
atme-lerin toplanmasına yol açmıştı".\:>.(4) İtiraz edenler Tarik ve
Sa-1- Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l92 .•
2- Yrd.Doç.Dr. ö.Faruk Huyugüzel, "H.Z.Uşaklıgi).'in İzmir
Devresi ve Bu Devrede Verdiği Eserler", Ege Un. Türk
Dili ve Edebiyatı Araşbrmaları Der.III, s.?S.
3- Halit Ziya, Kırk Yıl, İs·oanbul, 1969, s .193.
ade.t gazetesi çevresinde toplanırlar. Bu.rüardan birini Hali t
Zi-ya hatıralarında ~öyle nakleder: Bu sıralarda İzmir İdadieinde
muallim olan yazar, inşat ve kitRbet hacası olan bir arkadaşının
"Bu nasıl olur1"itirazıyla ka.rşılaşır. Çünkü ona göre şiir vezinli
ve kafiyeli olmalıdır. Aksi takdirde şiir olamaz. İtiraz, eski
şiir anlayışına bağlı olmaktan kaynaklanmaktadır. 110nun mantığı,
ötekilerinde olduğu gibi, ne zaman bu MensUr Şiirler sözünü
fü-tursuzca, cesaretle gazetenin bir tarafında görse apaçık
söylen-miş bir küf.rü işiten bir sofu isyaniyle püskürüyorduo" (1)
Yine h2tıralarında o dönemin tenkit anlayışı hakkında
bil-gi verirken, bir ölçüde mensur şiire yapılan itirazla~ anlatmış
olur.
11Bizde bütün tenkit,
nazımdavezne ve kafiyeye, nesirde
ke-lime ve şiveye, sarf ve nahiv çerçevesi içinde kalır, bu
dairele-ri aşmaya, fikir ve his kısımlarına. yükselmeye yeltennıezdi.11 (2)
H.Ziya, taassup içindeki ve sadece şekle yönelik bu tenkit
tar-zına kar~ıdır. Belagat kitaplarının haricinde bir fikir ve
san-at dünyasımn olabileceğini düşünemiyenleı•in münekki t olamıyacak
larını belirtir. Halbuki ona göre tenkit şekilden ziyade,
muhte-vaya yönelik olmalıdıro 11Fiki.r ve his B:lemine yeni bir şey
geti-rilmiş midir, sanata yeni bir sermaye katılmış mıdır, o zamana
kadar varlığından şüphe olunmayan bir inŞausulü tatbik edilmiş,
hayata, insanlığa, eşyaya, duygulara yeni bir görüş kö~esinden
bakılmış, kısacası sanat zemininde o güne kadar hiç tamnmayan
alanlar açılmış mıdır?" (3) Bu cümleler Uşaklıgil'in sanata yeni
bir anlayışla yakla;ıtığım açıkça vu .. rgulamaktıadır.
Kırk Yıldan alacağımız şu son bölüm, o dönemde eskiye bağ
lı olanların tutumunu açıkça vermiş olması bakınundan önemlidir.
11 ••• yeni bir manzumenin yeni bir şekline hücum ederler, onun
ü-zerinde kaynaşan bir küme olurlardı. Bu ne garip bir şiirt ••
Ga-zel değil, kıt'a değil,
ne
rubaıy~, .ne şarkıya benziyor, helernüstesatın hiç bir bilinen şekline uygun değil, bu da. Frenk
tak-litçilerinin yeni bir icadı, edebiyat mukaddesatına yeni bir
küf-1- Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l9l.
2- a.g.e., s.l67.