• Sonuç bulunamadı

Servet-i Fünun`da mensur şiir / null

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Servet-i Fünun`da mensur şiir / null"

Copied!
469
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BiLiMLER ENSTiTÜSÜ

SERVET~İ

FÜNÜN'DA MENSOR

Şİ:i:R

{ inceleme - Metin )

{Yüksek Lisans Tezi)

Fır.ıt Üniversitesi Merk"l KUtüphanesi

llll/llll/l/1111111/llll/11/llllll/1/llll/111 *0068805* ıso.wm.o3.oo.oof00/006aoo5 TD Yl/3 İsmail CETiSLi ELAZIG - 1986 D;,: ' ' : . (• __ J .~,

"

••

nı e.

(2)

Kıaal tmalar ....•....••..•.•...•... ~ • . . . . • . IV Öıuıi:lz • • • • o o • • • • • • • • • • • • • • • • o • • • • • • o • • • • o o • • • • • • • • • • • • • V

B

İ

R

İ

N

C

İ

BÖLUM

(İ N C E L E M E) •• 1

I- G

İ

R

İ Ş (M E N S ır R ŞİİRİN DOGUŞU

VE

N İ TEL İ KLE Rİ) •.••••••••••••..••••.•.••••••• 2 II- M E

N S

ır

R

Ş İ İ

R L

E

R

İ

N

K O N U B A K I M I

N-TA

H

LL ER

İ

••••••

D A N T A S N

İ

F

A-

FERDf

TARASSUSLER

VE

35

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • o • • • • o • • •

1- Hayat

ve

Hadiaeler

Karşıaıadaki Tavır

•••

•••••••

2- Atk ••••••••••••••••••••••••••••..•.•••••••••.••

a-

Sev.me ve Sevilme Arzuau •••••••

• • • o • • • • • • o o • • •

b- Aşkta Mutluluk .••.••.•.••.••.•.•...•• !' • • • • • • • e- Aşkta

Mutsuzluk

o o o o o o o o o o e o o o o o o o o o • o o o o o o o o o

3-

Yalnzlık

...•..•...•..

4- Kaçıg •.••.•..•..•••.•...••...••...•.••.•

5- intihar ... .

6- Ölüm • • • o • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

B-

SOSYAL

AKSAKLıKLAR

•••••••••

•••••••••••••••••••••• ı- Zavallılara Acıma •••••••••••••••••••••••••••••• 2-

So•yal Teakit

•••••••••••••••••••••••••••••••••• C- TABİAT •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

35

35

51

52

61

66

77

'79

85

87

96

97 106 114

III-

M

E N S

ır

R

Ş İ İ

R L E R D E K

İ

FA R

K

LI LI

K-LARI~JN

IV- M E N S

ır

R

İZ

AH I

••••••••••••••••••••••••••••• ş İ İ

R L E R

İ

N K R O N O L O J

İ

K

118

L

İ

S T E L E R

İ

123

A-

SERVET-İ

FUNltN'DA MENSOR

ŞİİRLERİN UMUMİ

KRONOLOJiK

LİS-•••••••••••••••••••••••••••••••••

TESİ • • • . . . . . . . . • . • • • • • . • . . • • • • . • . . . . • . • . . • . • . • • • • 123

B- YAZARLARA

GÖRE MENSırR ŞİİRLERİN

KRONOLOJiK

LİSTELERİ.

132

(3)

2- Mehıııet

Rau:r

.. ..

• •••••••••••••• •

..

• • • • • •

..

..

133

3-

HU•eyi•

Calıit

.. ..

• •••••• •••••••

..

• • •

..

..

136

4-

c.ı&1

s &bir

ve Diğtırleri • • • • •

..

• •

..

••••

..

138

İ K İ N

c

İ

:s

ö

L

lt

M {M E T İ NLE

R)

....

141

SOJJUO • • • • • • • •

..

..

• • • • •

...

..

• • • • • • • •

• • • •

.. .

.

.

..

• •

..

..

459

:Sibliyoğra:rya

..

..

• • •

...

..

• •

• •

••••••••

..

• ••• • •

..

..

464

(4)

a.g.e. a.g.mo Ağ. Aı:ı.k.

Ar.

c.

Ek.

Ey.

H.HoS.

Haz.

İat. İzmo

K.Evvel

• • Ko

San!

May. M. Ş.

Nis.

Oc.

s.

S.F.M.

s.i.

T.Evvel

T.Sarı! v.b.

KI SALTMALAR

: adı geçen eser

:

adı

geç

e

n makale.

:

Ağustos

: A.o.kara

:

Aralık

: cilt

: Ekim

: Eylül

:

Hayat-ı

Hakikiye Sah,,deri

: Haziran

:

İstanbul ı İzmir •

:

Kanun-ı

Evve

1 K • sa·--~

:

anun-ı nı : Mayıs

: Mensur

Şiirler

: Nisan

: numara,

sayı

: Ocak

: sayfa

: Servet-i FünUn

Mecmuası

: Siyah

İnciler

ı Teşrin-i

Evvel

:

Teşrin-i sarı!

(5)

Ö B

S

Ö

Z

İnsan zihni, ruhu ve gönlünUn vücut verdiği güzel

sanat-lar, başlangıçtan günümüze kadar birçok prop!emi ve tartışmayı

beraberinde getirmiştir. Omun temel kollarından biri olan

edebi-yat da, "dil11 malzemesiyle vücut bulurken bu problem ve tartış­

malardan uzak kalmamıştır. Bunlardan birisi "yeni ttirlerin

orta-ya çıkışı ve gelişmesi" meaeleaidir. Çünkü her yeni edeb!

toplu-luk veya dönem ya mevcut ttirlerin sınırları içinde edeb! faal~­

yetini sürdürmUş ya da bunları yeterli bulmayarak yeni bir tür

arayı§ı içine girmiştir.

Bu hususu, Türk edebiyatı tarihi içinde de görmek

mümkün-dür. Özellikle Tanzimat'tan sonra idrak edile~ gelişmeler, bazı

ttirlerin edebiyatımıza girmesine zemin hazırlamıştır. Batılı

ma-nada roman, hikaye, tiyatro, tenkit v.b. edebf ttirlerin

edebiya-tımızda görülmeğe başlaması, değişen dünya görüşü ve medeniyet

anlayışımızın edebiyata tesiriyle izah edilebilir. Zira bu

tarih-ten ff.itibaren sanat ve edebiyata bah~ tarzımız büyük ölçüde

de-ğişmiştir.

Ferd! duygu ve küçük hassasiyetlerin ifadesine önem veren

A.H~d ve R.Mahmut Ekrem nesli, yeni bir anıatma tarzının

ara-yışı içinde olmalarıyla dikkati çeker. Makher Mukaddimesi ve

Ek-rem Bey'in bazı eserlerinde görülen bu arayış, H.Ziya Uşaklıgil~

in gayretleriyle yeni bir edeb! tür olan "menaur şiir"in

edebi-yatımızdaki türler yelpazesinde yerini alması sonucunu getirir •

Biz bu çalışmamızda, mensur şiir türünün Türk

edebiyatın-•

daki görünüşünü ve Servet-i Fünun dönemindeki durumunu gün

ışı-ğına çıkarmak istedik. Çünkü günümüze kadar, bir iki iddiaaız

makale dışında gerek 11mensU.r şiir", gerekse 11Servet-i FUnlin'da

mensur şiir" konusunda bir çalışma yapılmamıştır.

Çalışmamız "İNCELEME" ve "METiNLER" olmak üzere iki bö-lümden meydana gelmektedir.

İnceleme bölümü kendi içinde dört kısma ayrılmıştır. Bun-lardan ilki "Mensur Şiirin Doğuşu ve Ni telikle ri" başlığını

ta-şır. Burada edebiyatımızda

mensUr

şiirin doğuşu, gelişmesi ve

ö-zelliklerini izah etmeye çalıştık. Bunun için edebiyat

(6)

a-r~daki geçişleri kısaca

özetlayerek Divan ve Halk

edebiyatların-A

da mensur şiir türünün izlerini, kaynaklarını aradık. Bu türün

asıl kaynağı olarak gördüğümüz Fransız edebiyat~ ve tercüme

fa-aliyetlerinin tesirleri üzerinde durduk, Daha sonra

mensUr

şii­

rin edebiyatımızdaki ilk örnekleri, ilk yazarları, Servet-i

Fü-nun ve Fecr-i Atİ edebi topluluklarında yaygınlaşıp moda haline

gelişini izah ettik.Bu alt bölümde ikinci husus olarak menour

şiir türUnUn özelliklerini vermeye çalıştık.

İkinci alt bölüm "Me.l!lSur Şiirlerin Konuları Bakımıııdan Tasnif ve Tahlilleri" ııe ayrılmıştır. Burada, metinler

bölümün-de verilen 175 meıısur şiirin konularına göre tasnif ve

tahlil-'

leri yapıldı. Metinler· önce "Ferdi Tahassüaler", "Sosyal

Aksak-lıklar11 ve 11Tabiat11 aaa başlıklarına; sonra da bunlar: alt

bao-lıklara ayrıldı. Buradaki gayemiz, Servet-i >~nun edebiyatında

meıısur şiirleri konu, şekil ve üslup yönlerinden tanıtmanın

ya-nında, bu edeb! topluluğun özelliklerinin de ortaya konması

ol-du. Metinleri kronolojik sıraya göre ele alırken, türde ve

top-luluktaki muhteva gelişmesini vermek istedik.

Uçüncü alt bölüm "Me.nsiir Şiirlerin Kronolojik Listeleri"

ile ilgilidir. Mensur Şiir metinlerinden daha kolay faydalanı­

labilmesi düşüncesiyle bu alt bölümde, önce 13 yazarın 175

men-sUr şiirinin umumi kronolojik listesi, daha sonra da yazarıara

göre kronolojik listeler verildi. Kronolojik tarih sırası

tes-bit edilirken şu üç esastan hareket edildi:

a- Öncelikle yazarın metnin sonuna koyduğu tarih,

b- Yazar tarib koymamışaa, metnin Servet-i Fünun

Mecmua-sında yayınlanış tarihi,

c- Yazar tarih koymamış, meomuada da yayınlanmsmJşsa, o

mensUr şiirin yer aldığı kitabın basım tarihi sıralamada esas

kabul edildi. Ayrıca metimleris ve mecmuanın

rumi

tarihlerini

miladi tarihe çevirerek daha kolay faydalanılmasını sağlamak

istedik.

Dördüncü aıt bölüm ise, "Mensiir Şiirlerdeki Farklılıkla­

rın İzahı" na aittir. Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit 1 in Servet-i

A A

Fü»unMecmuasında yayınlanan mensur şiirleriyle, dana sonradan

(7)

aynı

mensur

şiir

metinleri

arasın4a bazı farklılıkların ol4uğu

dikkatimizi çekti. Bu iki metni

karşılaştırarak farklılıkları

tesbit;

bunların

sebeplerini, niteliklerini izah etmeye

çalış­

tık.

Böylece Servet-i

FUnUnıcuların

sanat ve Ualup

endişeleri­

ni, bir edebi eserin tekevvUnU konusunu

aydınlatmak

iatedik •

Ayrıca

mensur

şiirlerdeki

ilaveleri,

çıkarmaları,

kar-şılıklı değişmeleri

metinler bölümünde tek tek gösterdik.

Bura-da Servet-i FUnUn

Mecmuasındaki

metinleri

asıl

metin olarak

ka-bul ettik.

Farklılıkları

gösterirken

şu

işareti kullandık.

a-

Asıl

metne yeni ilaveler

yapılmışsa,

metnin içinde

rakamlarla (1, 2, 3 gibi) numaralayarak sayfa

altında

bu

ilave-leri verdik.

b-

Asıl

metinle kitaptaki metin

arasında karşılıklı

de-ğişiklikler yapılmışsa,

metin içinde (x)

işareti kullanıldı.

Sayfa

altında

da bu

değişiklik eğik

bir çizgiyle (/)

ayrılarak

göaterildi. (sandalye/iakemle)

c-

Asıl

metinden

çıkarma yapılmışsa, çıkarılan

bölüm

pa-rantez içine

alındı. Ayrıca

sayfa

altında

gösterilmedi,

ÇalJ.şınamızın

iki.nci bölümü

"METİNLER"e ayrılmıştır.

Bu-rada önce Servet-i FUnun

Mecmuasının

7

Şubat

1896-16 Ekim 1901

tarihleri

arasında yayınlanan nUshaları

taranarak tesbit

edi-len mensur

şiirler

yeni Türk alfabesine

aktarıldı.

Metin

tesbi-ti için ikinci müracaat yerimiz, Servet-i FUnun

mensuplarından

kitap halinde mensur

şiir:wayınlamış

olan

yazarların

eserleri

olciu. BuıU.ar; Hali t Ziya' nın 11Meıısiir Şiir le rtı, "Mezarcla.ı:ı Sesler';

Mehmet Rauf'un "Siyah

İnciler";

Hüseyin

Cahitıin Hayat-ı

Haki-kiye Sabneleri" isimli eserleridir. Hüseyin

Cahitıin

eserinin

hikaye bölümUnU tabi! olarak

çalışmamızın

haricinde

tuttuk.Böy-lece "Servet-i FUnU:n• da Mensiiı- Şiir" derken iki mana kas de

dil-miş

oldu: a- "servet-i FUnun

Mecmuasında

MensUr

Şiir':

b-

'servet-FUnUn Edebi

Topluluğunda

Mensur

Şiir~

Metinlerin yeni Türk alfabesine

aktarılmasında

sadece

a-yın

(E,

=

c, tacyin,

c ar), hemze

($" = ı

, ne

ş ı

e, te

ı

es sUr) ile

uzatma ve inceltmo

işareti

için ( ·, kainat, bala)

(8)

Meıo.ııur şiirlerin

tesbit ve

seçimi.ııde

zaman zaman

tered-dütlerimiz aldu, Çünkü mensur

şiir türünü.ıı üslubu,Edebiyat-ı

Cedİde

ve Fecr-i

Atİ

dönemi edebi eserlerine

geniş

ölçüde tesir

etmiştir.

Bu husus, mensur

şiir

üzerinde söz söyleyen veya bu

edebi topluluk üzerinde

çalışanlar arasında

da ihtilaflara

se-bep

olmuştur,

Elimizden

geldiği

ölçüde mensur

şiir

özellikleri

taşıyan

metinleri seçmeye gayret göaterdik, Gerek mecmua

sayfa-larında,

gerekse bugün

artık bulunması

güç olan kitaplar

halin-de kütüphane

köşelerinde unutulmuş

olan mensur

Şiir

metinleri-ni gün

ışığına çıkarmak düşüncesiyle çalışmamızın

sonuna

alma-yı faydalı

ve lüzumlu bulduk.

Bana, konunun tesbiti, çalışma tarzı, çalışmalarımın

yön-lendirilmesi ve düzenlenmesinde yardımlarını esirgemeyen, bunun

için

kıymetli zamanlarını ayırma

lutfunda bulunan muhterem

ho-cam Doç.Dr.

Şerif Aktaş'a e.ıı

derin

şükranlarımı

burada arz

et-meyi bir borç bilirim,

Ayrıca,

tez

danışmanlığıını

Yürüten,

za-man zaza-man yol gösterici

yardımlarını

esirgemeyen

kıymetli

hocam

Yrd,Doç.Dr. M.Naci Onur•a, da

teşekkür

ederim.

1

(9)

B

İ

R

İ

N C

İ

B

Ö

1

Ü

M

(10)

ı MEliiSı:lR ŞİİRİlll DOÖUŞU VE liiİTELİKLERİ

İnsan hayatında önemli bir yer işgal eden Güzel Sanatlar,

insanlık taribi kadar uzun bir mazİye sahiptir. Hegel tasnifine

göre mimari, heykel, resim, müzik ve edebiyat olarak beş ana

da-la ayrılan Güzel Sanatlar "te 1 eastiri hayat"ıllll.zın m.ahsUlleridir.

Bunlardan ilk üçü "plastik sanatlar"; müzik ve edebiyat ise "fo-netik sanatlar" diye isimlendirilir. Dikkat edilecek olursa bu

beşli taanifin 11basitten karmaşığa, mUşabbastan mücerrete,

madde-den manaya, faydadan güzele doğru" (1) gittiği görülür.

Malzemesi "dil" olan edebiyat, genelde "nazımıt ve 11nesir"

adı altında iki temel anıatma şeklinden meydana gelir. Bunlar da

kendi içerisinde birçok türlere ayrılır. Edebİ türler, eserin

hem dış formu (yapı, vezin, kafiye, dil gibi unsurla.r) hem de iç

formu (üslup, tavır, ton, konu gibi unsurlar) dikkate alınarak

isimlendirilirler. Ancak asıl faktörün dilin kullanılış biçimi

olduğu .gözden uzak tutulmamalıdır.

Diğer sanatlar gibi edebiyat da disiplinli bir zekanın'ni­

zami" bir ürünüdür. Harici alem karşısında veya kendi dünyası

i-çinde huzursuz ve muzdarip ruhun "mutlak güzellik" i arayışının

tezQhurudür. Ruhumuzun bu, taşa, ağaca, mer.mere, tuvale,

notala-ra ve. dile akseden teziihürünü zekanın disiplininden, nizamın

cehdinden geçirmediğimiz müddetçe son derece dağınık, istenile•

ni vermekten çok uzak olacağı muhakkaktır. Elbette ki böyle bir

şey 11sanat"ın büyüsünden de mahrnm olacaktır. İşte edebİ türler

ve eanatın nizamını sağlayan nazım şekilleri, vezin, kafiye,

ede-bi sanatlar v.bo diğer unsurlar bu noktada dikkate alınmak

mecbu-riyetindedir. .

Çoğu zaman bunların sanatı ve sanatkarı tahdit ettiği,

hürriyetini kısıtladığı iddia edilmiş, bundan dolayı da karşı

çıkılmıştır. Sınırsız bir hürriyetin olması arzu edilmiştir.

Doğruluk payı büyük olan bu iddia, önemli bir tehlikeyi de

bera-berinde getirir• Disiplinaizlik ve anarşi. En basit bir yapının

bile bir plan dahilinde inşji" edildiği veya edilmesi icap ettiği

1- Doç .Dr. M oOrhan O kay, "Estetik ve Güzel Sanatlar",

(11)

düşünülürse konunun önemi izah edilmiş olur. Dil, her türlü

te-şekklile müsait bir mahiyet arz eder. Yeter ki ona sanatın

iste-diği şekli verebilecek sanatkir bulunabileino

'

Burada "edebi tür11 meselesi üzerinde durmanın faydalı

o-lacağı kanaatindeyiz.

Edebi tUr nedir? Bir duyuş tarzının kendini bulduğu

ifa-de kalıbı mı? Farklı beşert ihtiyaçlara cevap veren anıatma şe~

killerinin birleşmesiyle ortaya çıkan ifade formu mu? Yoksa

ten-ki4in ortaya attığı milhayyel kavramlar mı?

Edebi tür proplemi üzerinde duranlar, çok farklı

kanaat-ler ikanaat-leri sürmektedirkanaat-ler. Bu konu, Batı'da daha ziyada klasik

dönemden sonra, yani XVIII. asrın ortalarından itibaren tartı­

şılmaya başlanır. Çünkü, hayata bakış tarzının, hadieeleri

de-ğerlendirme mahiyetinin değiştiği yeni bir döneme girilmiştir.

Artık her şeye ilim zihniyetiyle bakıldığından tenkit de ilmİ­

leşme yolundadıro

TUr meselesinin tartışılmasının başlangıcı değilee bile,

önemli bir merhale idrak etmesi Ferdinand Brunetiere' in

"Edebi-yat Taribinde Ttirlerin Gelişmesi" ÜB90) adlı eseriyle başlamış­

tır. Brunetiere, temelde ttirlerin bir menşe'den kaynaklandığı,

zamanın akışına paralel olarak bunun kendi içinde bölünüp geliş­

tiği, böylece aynı menşe'den kaynaklanan farklı ttirlerin ortaya

çıktığı görUşlindedir.

Brunetiere, ttirlerin gelişmesi ile ilgili olarak beş

prop-lem ortaya kor. Bunlar:

1- Ttirlerin Varlığı Hakkında: Acaba tUrler yalnız

kelime-lerden mi ibarettir? Sebepsiz kategoriler midir? Yoksa

mlinekkit-lerin ortaya attığı muhayyel kavramlar mıdır?

Sanat vasıtaları kadar sanat konuları da çok çeşitlidiro

Bunlar karşısındaki ineanın tavrı da elbette ki farklı

olacak-tıro Kimi resmi, kimi edebiyatı, kimi musikiyi sevecektir. Hat-ta bazıları lirik şiirden hoşlanırken bazıları ise didaktik şi­

irden zevk olabilecektiro İşte bu, eanata yaklaşmadaki, onu

kul-lanmadaki niyet farklılığı ve sanatı anlamadaki zihniyet ve zevk

(12)

farklılık-lar ttirlerin

varlığını

ve var

olmasını

mecbur!

kılar.

Yani biz

istesek de istemesek de türler verdır ve var olacaktır.

2- Türlerin

Farklılaşması Hakkında:

Kabul edelim ki

tür-ler

vardır

•. Acaba bunlar

başlangıçtaki

belirsizliklerinden

na-sıl

kurtuluyorlar?

Onları

birbirinden

ayıran farklılıklar nasıl

oluşmaktadır?

Ttirlerin

farklılaşması

ve kendine has bir nitelik

kazan-ması tarihİ

zaman içerisinde ortaya

çıkmaktadır.

Bir olandan çok

olana, basitten

karmaşığa

gidilir. Bütün bunlar karakterlerin

farklılaşması

prensibine

dayanmaktadır.

Mesala; belki temelde

sa-de ce

sal,

nazım ve neeir vardır. Sonra nesirden; destan, menkıbe,

A

hikaye, roman ve yeni roman tarzlar1 ortaya çıkmıştır.

ma-3-

Türlerin Tesbiti

Hakkındaı

Acaba türler sürekli

ola-rak

aynı

durumda

donmuş

olarak kalamazlar

mı?

Bu soruya

Bruneti-ere "Tabiatın yalnız bir olgunluk noktası vardır." cevabını

ve-rir •. Edebiyatta da bu prensip geçerlidir.

Mesela;Kl~sizmin

bir

olgunluk dönemi

vardır.

Öyle ise ttirlerin tesbit edilmesi bu

ka-zandıkları

mükemmel noktadaki hallerinin taavirinden

başka

bir

şey değildir. Edebİ türle~canlı varlıklar

gibi-

doğar,

büyür,

mükemmele

ulaşır,

çöztiltir ve nihayet ölür.

4-

Ttirlerin

Değiştirioileri Hakkında:

Ttirlerin sabit

kal-masını

önleyen veya onlar üzerinde

değiştirici

rol oynayan

fak-törler nelerdir? Fordinand Brunetiere bu fakfak-törleri üç maddede

toplar.

Bu.ıılar:

a- Irk ve miras

b-

Çevre

aa-

İklim

ve

coğrafya şartları

bb- Sosyal

şartlar

cc- Tariht şartlar

c- Ferdiyet

Demek ki ttirlerin

değişmesinde san'atkarın

mensubu

oldu-ğu ırk

ve bu

ırktan devraldığı

miras;

yaşadığı

çevrenin

tarihİ,

sosyal, iklim ve

coğrafişartları

ile

ferdİliği

temel

faktörle~

dir.

5- Ttirlerin Kendi

İçerisinde Şekil Değişikliği Hakkında:

Mademki edebi türler

çeşitli

faktörlerin tesiriyle

değişiyorlar,

(13)

acaba bu değişmenin bir kanunu var mıdır? Edebiyat ve san' at

ta-rihinde eğer birbirine benzer şeylere rastlam.raa buna

"benzer-lik" adı verilir. Eğer bazı ttirlerin görünüşü, belirli mekan ve

zamanda bazı ttirlerin kaybolmasına sebep oluyorsa veya varlığı­

nı devam ettirmek için komşu türler-arasında sert bir mücaiele

varsa, ortaya değişiklikler çıkar. Demek ki bir tür hayatiyatini

devam ettirmek ve mükemmel noktaya ulaşmak için diğerlerini

or-tadan kaldırmak mecburiyetindedir. Yani, tabiattaki denge

mese-lesi gibi, türler arasında da bir hayat mücadelesi _vardır. Kısa­

ca, bir tür belli bir dönemde teşekkül devrini yaşar. İkinci

dev-rede farklı tesirler altında, farklı istikametlerde gidiş geliş­

leriyle zenginleşir. Üçüncü dönem gelişme devresidir. Dördüncü

dönemde ise en mükemmele ula§ır. Son dönem olan beşinci dönemde

tür kendi içinde çöker, dağılı~, başka türlere malzeme olur. (1)

Türler hakkındaki bu genel bilgilerden sonra konumuz

o-lan "MensÜ:r Şiir"in doğuş sebepleri ve bunun tUrler

yelpazesin-deki yerinin neresi olabileceği hususuna dönelim, Bu konuyu

a-çıklığa kavuşturabilmek için edebiyat tarihimiz içinde nazım ve

nesrin durumlarını, türler arası geçiş ve tartışmaları kısaca

ö-..

.

zetlameye çalışalım, Umit ederiz ki bu izah gayretimiz mensur

şi-irin doğuşunu, bunun sebeplerini ve türler arasındaki yerini

ay-dınlatabilir.

1 Bir hayli uzun bir dönemi içine alan, fakat yeterince

u-laşamadığımız

Kavmi

devir

edebiyatımızda şiirin kendi ölçüleri

içerisinde edebİ sahaya hakim olduğu sezilmektedir.

Eski edebiyat veya Divan edebiyatı, Türk edebiyatı

tari-hinin en uzun ömürlü devrelerinden biridir, Sekiz-dokuz asır

müddetince büyük aan'atk8rlarımızın kaleminden şaheserler bıra­

kan bu edebiyatta ilk akla gelen nazımdır. Şiir, neere göre çok

daha güçlü ve yaygındır. Nesir ise her zaman ikinci planda ve cı­

hz !<almıştır. Hatta büyük ölçüde şiir estet1ği ve üslUbunun

te-sirinde olduğu ilk balo.şta görülür. Kısacası "Divan edebiyatın­

da asli tarz olarak kalan şiir ""' nesre kendi zihniyet ve

üslu---··

---

== =

----~

1- Edebi türler konusunda Doç. Dr. ~arif Aktaş' ın

"Muka-yeseli Edebiyat" dere notlarından geniş ölçüde

(14)

bunu hakim kılar." (1)

Divan edebiyatında şiirin şekli hemen hiç ta.rtJ.Şma konu-su olma.z. Zaten bu edebiyatın estetik prensipleri, poetika.sı

ya-zılı olmaktan çok, usta-çırak halinde devam edip giden bir

ttge-lenek" halindedir. Kendi rub dünyam:ı.za göre bir takım değişik­

likler, ilaveler yapmışsak da Divan edebiyatının poetikasını

bü-yük ölçüde Arap ve Fars edebiyatlarından aldığımız söylenir.

Öy-le ki, bu geÖy-lenek tartışılmadan, asırlar boyu özelliklerinden

pek bir şey kaybetmez. NazJ.m şekilleri, edebt ean'atlar,

mazmun-lar, vezin, kafiye ve şekille ilgili diğer hususlar, muhteva ile

birlikte Şeyh Galib'e kadar kıstaslarını geniş ölçüde

değiştir-mez.

"Mavz.un ve mukaffa söz" olarak şekil yönüyle tarif edilen

şiir, tezkiralerde değerlendirilirkan daha ziyade nitelikleri

ü-zerinde durulur. Çoğunluğu sübjektif ve sathİ kalan

tezkirecile-rin bu kalıplaşmış değerlendirmelerine göre şiir; "matbU,

rengin,

musaruıa', revnak, klişade, hası-Syende, pür-.rüsiin, ıat!t, abaS:r"dır ..

Şairler de kendi şiirlerini överkon aynı durumdadırlar:

Ekser şuara-yı asr kullanmazlar

Biber olduğu içün aühande taze mazmun

(Nedim)

B&kiyS tarz-ı şi'r böyle gerek

Hem zarıfane hem levendane

Hatt-ı la'l ü kadd ü ruhs~rın anıp

Hub u rengİn ü lat!f ü ~bd~r itsem

eşa.rımı

gerek (Ahmet

Teşbİh sade

vermez

Heng:İn eda gerekir

ztnet söze Hayaıt

eşar-ı dil-güşade

Paşa)

(Hayali)

Şiir estetiği, şekil ve muhtevasının asırlar boyu değiş­ meden devam etmesinin en önemli sebebini, hayata hakim olan

de-ğerler sisteminin asırlarca kendi varlığını sürdürmesinde

(15)

mak yerinde olur.

Bilindiği

gibi

Osmanlı

toplumu din! hükümler

çevresinde vücut bulan bir devlete vücut

vermiş,onu

imparator-luk haline

getirmiştir. OsınanlJ.

cemiyetinde

insanı

ve toplumu

derinden sarsacak,

hayatın nizarnını değiştirecek

ihtilaller,

in-kılaplar

yoktur. "Klasik

adını verdiğimiz

bu

edebiyatın altı

a-sır geçen seyri esnas~nda onu içten sarsacak devrim olmamıştıro

Harpler ve mezheb, tarikat

teşekküller!

gibi sosyolojik

hadise-ler, cemiyetin içinde sarsıntılar vücuda getirmişse de sanat

te-lakkisinin

dıştan (İran'dan)

gelmesi, ve bundan

dolayı

hayata

hs-merı yabancı ol.ması

yüzünden

edebiyatın geniş yürüyüşünü bozmancr.ı;­

tır.

Sonra

dinİ

durumu istikrar halinde tutan kuvvetli bir

salta.-nat

vardır."

(l)Bu, belki de ihtiyaç

duymamanın

bir neticesidir.

Edebiyatı cemiyetin 11ayıw11olarak kabul eden görüşe bu sonuç

uygun

düşmektedir,

Bütün bunlara

rağmen

-Tanzimat

1

tan sonrakilerle

kıyasları­

mayacak kadar cüz•i bile olsa- bir

takım arayışların, geleneği

zorlayışların

vaki

olduğu

da

muhakkaktır. Şarkı

ve

Tuyuğ

gibi,

Arap ve Fars

edebiyatlarında

görülmeyen

nazım şekilleriı

Nedim

ve

Şeyh

galib'in hece vezni denemeleri, söylemek

istediğimize

kü-çük birer misal olabilir.

Nesre gelince: Divan nesrını, "sade, orta, süslü" diye

a-yırmak artık gelenekleşmiş

bir husustur, Sade ve orta nesir

üze-rinde durmuyoruz. Ancak allalU nesrin, konumuz olan

mensUr

şiire

dış görünüş

itibariyle

yakın olduğu

kanaatindeyiz. Divan

edebi-yatında

süslü nesir denince ilk akla gelen Sinan

Paşa

ve onun

Ta-zarnı'n~e'aidir. Bu konuda A. Mertol Tulum şunları söyler: 11

Ta-zarru•n&me1de ibd& ettiği, bazan zincirleme izafet tamlamaları

i-le Arapça ve Farsça kelimei-leri-le yüldü; bazan sade,

açık

ve

kül-fetsiz, hakiki Türkçe cümleleriyle süslü nesir üslubu,

baştan

ba-şa

iiiriyet doludur. Bir

nevİ

serbest

nazım

olan mensur

ları

gözden geçirilince görülür ki,

nazmın

en mühim unsuru kafiyeyi,

kolaylıkla

kullanabilmekte, bu hususta hiçbir

güçlüğe uğramamak­

tadır."

(2)

1- Prof. Dr. A.llihat Tarlan, Edebiyat Meseleleri,

İstanbul,

1981, s.193;

~

(16)

"M a n z u m n e s i r" olarak nitelendirilen

Tazarru'-•

name'den bir bölümü buraya almanın faydalı olacağını

zannediyo-rum.

"Işk efsane vU efsun degildUr; ışk san'at-ı her dun degildUr.

Her ışk da'visın iden aşık olmaz, ve her muhabbetten

dem uran sadık olmaz.

Her aerde bu sevdi olmaz, ve her deat yed-i beyZQ

olmaz o

Şeker dimeg-ile deh&h şirin olmaz; husrev dimeg-i-le HUsrev-ayin olmaz.

Her halka ki kolda ola, sivar olmaz, ve her tıfl ki

kamışa bine, aüv&r olmaz • • • • • • • • • • • • • •

İl&hit Her kişi merd-i ışk olmaz, ve degme yirde

derd-i ışk bulunmaz.

Işk bir kimyQdur, anun ma'deni ıa-mekSn olur; ışk

bir cevherdür, anun mekanı

kan

olur.

Işk bir dUrdUr, degme denizde bulunmaz; ışk bir

in-cidUr ki, her kulakta aalınmaz," (1)

Mehmet Kaplan da aynı eser hakkında kaleme aldığı yazısın­

da, Sinan Paşa'nın llslllbunun tezat, teşbih ve kalb gibi edebi

san-atlarla dolu oldu€:;,runu; kısa ve keeif cümle yıapıeıyla dikkati

çek-tiğini vurgular, "Yapı bakımından birbirine benzeyen kafiyeli

elimleler m e n s u r b i r ş i i r teşkil ederlero" (2)

dedik-ten sonra T.:E1ikret, H.Ziya, R.Halit ve YaKadri1nin bu üsliiptan

}ıQ.reket ederek güzel örnekle.r ortaya koydukla.rın.ı. söylera

Fevzi-ye Abdullah Tansel ise, edebiyatımızda ilk mensur Şiir örneğinin

Tazarru'name olduğu fikrini savunur.

(3)

Tanzimat öncesi TUrk edebiyatı elbette ki sadece Divan

e-debiyatından ibaret değildir. Halk edebiyatı da yUzyıllar boyu

1- AoMertol Tulum, Tazarru'name, İstanbul,l971, s,l66,169

2- Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden, İstanbul, 1978,

s.27.

3-

Fevziye Abdullah Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri

(17)

Türk insanının ifade vasıtalarından biri olmuş, edebi

zenginli-ğiillizin bir yönünü meydana getirmiştir. Halk edebiyatında da şi­ ir ağırlık taşır. Halk hikayesi, masal, efsane, atasözü gibi tür

ler bu edebiyatın nesir sahasını teşkil ederler. Ancak

bunlar-dan bazılarının bilinen normal nesirden farklı olduğu ilk bakış­

ta dikkati çeker.Atasözleri, masalların tekerlema bölümleri ve

Dede Korkut Hikayeleri söylemek istediğimizi en iyi isbat edecek

örneklerdir. Biz bunlardan sadece Dede Korkut Hikayeleri üzerin-de durmak istiyoruz.

Dede Korkut soylamış: Allah Allah dirneyince işler

onmaz, kQdir Tanrı vvirmeyince er bayımaz. Ezelden

ya-zılmasa kul başına kaz~ gelmez, ecel va'de ermeyince

kimse ölmez. Ölen adam dirilmez, çıhan can·girü gelmez.

Bir yigidün kara tağ yumrısınca malı olsa yığar direr

talep eyler, nasibinden artuğın yiye bilmez. Urlaşuban

sular taşşa deniz tolmaz. Tekeppürlik eyleyeni Tanrı

savmez, könlin ytice tutan erde devlet olmaz.11 (l)

Destan-halk hikayesi arasında yer alan ve nazım-nesir

ka-~şımı olan Dede Korkut HikRyelerinin, mensUr kısımlarından bir çoğunun normal hikayelerde gördüğümüz nsairden farklı olduğu

a-çıktır. "Birbirini kavalayan cümleler büyük bir ah6nkle sırabn­

makta, bunların meydana getirdikleri akıcı bütünlük, taşıdıkları

seci unsurlarının dışında ayrı bir ölçü izleri taşımaktadır.

Se-cili olmayan yerlerde de düzenli bir neairle karşılQşılması Dede

Korkut nesrinde manzumeye yakın bir ifadenin bulunduğunu açıkçag

göstermektedir." (2) Muharrem Ergin bunu, hikayelerin, destandan

ayrılmış ve yeni unsurlarla zenginleşmiş olmasısebebine bağlamak

tadır. "İşte bu sebeptendir ki kitabın mensur kısımları da bir çeşit d e s t a n ı n e s i r benliği almıştır." (3)

Tanzimat'la birlikte geniş ölçüde kapılarını Batı'ya

aç-mak mecburiyetinde kalan Osmanlı İmparatorluğu yeni bir

medeni-1- Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958,

s.73.

2- a.g.e., s.30.

(18)

yet dünyasına adımını atar. Bu adım kısa bir zaman içinde

cemi-yet hayatında aksini bulur. AaJ.rların Türk ruhuna nal!:şettiği de

ğerler manzumesi -özellikle aydınlardan ba~layarak- yavaş yavaş

çürümeye yüz tutar, İmparatorlu&~n yıkılışına paralel olarak

ruh dünyamızdaki çatlaklar bUyUr, Uzun müddet Do~t ve Batı

mede-niyetleri arasında 2deta Berzah' ta kalan aydımnuz, bu te

reddU-tlin boşluğunda bocalar, Bir tarafta yüzyılların biriktirdiği

hatıralar cenneti, ama çUrüdUğUne inamlan Doğu medeniyeti ve

zihniyeti; öte yanda güçlü, gözleri kamaştıran, ama bilinmez~i­

ğin bUyUsU içindeki Batı medaniyeti ve zihniyeti,,. Bu dönemi

bir medeniyet krizi olarak düşünmek yanlış olmaz.

İctimaİ hayatımızdaki bu sarsıntılar, ruh dünyamızdaki

bu çöküntüler, istikbQle yönelik bu arayışlar kısa z~anda

ede-biyatımızda yankısım bulur, Edebiyatımız da bir "kimlik arayı­

şı içine girer. Çünkü "Sanat cemiyetin ifadesidir; büyük

mana-sında onu uzaktan veya yakından takip eder, fakat her zaman

ay-m ıılıymetleri aksettirmediği gibi, ayın sarahatle de konuşmaz"(l)

Böylece asırların öreünde dövtile dövüle, büyük

sanatkÜr-ların elinde bir mermer ustası titizliğiyle zirveye ulaştırılan

Divan edebiyatı ömrünü tamamlar. Koyduğu bedif kurallar,hayal

ve mazmunla.r B.lemi, hayat felsefesi, bir metin mimarinin taşla­

rı gibi birer birer yerlerinden sökülür. "Klasik sanatlarımızda

çöküşlin tarihini, batılılaşma tarihimizle beraber düşünmek

gere-kir." ( 2) "Buna paralel olarak geleneğin ifade vasıtaları da

te-melinde n sarsılmış, büyük bir nizarn verici bir güç yerine,

moda-lar, günlük hevesler ve taklit tarafından idare edilmeye başla­

mıştır."(J) Bu gelişmeler edebiyat tarihimizde yeni bir sayfanın,

yeni bir dönemin açılmasına zemin hazırlamış olurs Tanzimat

son-rası Türk edebiyatı ve Batı tesirindeki Türk edebiyatı,

·Tanzimat edebiyatı işe, Divan edebiyatına, karşı tavır

almakla başlar, Bir yeninin yerieşebilmesi ve ayakta kalabilmesi

1- Prof,Dr. Ahmet Harndi Tanpınar, 19, Asır Türk Edebiyatı

Tarihi, İstanbul, 1982, s.79.

2- Beşir Ayvazoğlu, Aşk Estetiği, Ankara, 1982, s.15,

(19)

için eskinin yıkılınası icap ettiği preneibinden hareket eder.

Çünkü yeninin var olabilmesi, eskinin ortadan kalkmasıyla kaim

olabilir, inancı hakimdir. Divan kUltürUyle yetişmiş

-gönülla-riyle de hala oraya bağlı- olan Namık Kemal ve nesli hücum

okla-rını hep bu hedefe atarlar.Artık edebiyat anlayışı, edelıiyata

bakış açısı, edebiy!lttan beklenenler, estetik değerler

bütünüy-le değişmiştir. Bu nesil, edebiyatı sosyal ve politik fikirler

üzerine bina eder. Estetik gaye yerine sosyal faYda fj_krJni hB-~

kim kılar. Bu konuda Namık Kemal'in "Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı

Hakkl.nda Bazı lllülahazatı Ş.imildir" adlı makalesi clevrin anlayı­

şını aksettirmesi açısından son derece önemlidir.

Tanzimat edebiyatı ile birlikte ilk dikkatimizi çeken

hu-sus, nesir ile nazım arasındaki eski durumun değişmiş olmaaıdıro

Bu defa şiirin hakimiyeti nesre geçme yönündedir. "Nesirci

zih-niyet, ikinci sırada kalan şiire de kendisini hakim kl.lmıştır."

(l) Tanpınar, nesre yönelişin "anahtar"ını İzzet lllolla'da bulur: Gel ey hame-i Nergisi'ül-beyan

Gül-i nesrinniki gözüm kıl ıyan

Yeter cevher-i nazm-ı derya hurUş

Biraz nesr ile ol cev~ir furtiş

(2)

Roman, hikRye, tiyatro, makale, musahabe, tenkit gibi

ne-sir türlerinin ve bunların en önemli yayın vasıtası olan

gazete-nin birdenbire edebiyat dünyamıza girdikleri gözden uzak

tutul-mazsa, şiire ayrılan yerin ne kadar az olduğu açıkça görülür.

Zaten şiir, 11Artık o sadece eski belıigat kliı.idelerine göre söylen-miş söz" (3) de değildir. İneanımızın ruh, kafa ve şeklindeki

değişmeler gibi, şiirimizin de muhteva ve şeklinde büyük değiş­

meler olur.;ı Şiir "Divan" sayfalarından gazeteye arz-ı endWn

e-der. Geniş okuyucu kitlesiyle sıcağı aıcağına yüzyüze gelir.

Şinasi, Narnık Kemal, Ziya Paşa gibi Tanzimat'ın

I.

nesli,

şiirde şekilden çok muhtevada önemli yenilikler getirir. Bunlar-dan Namık Kemal, genelde şiirde iki prensip arar: Sosyal fayda

fikri; hakikate, tabiata ve akla uygunluk. O, 11gayesi 11tezhib-i

1- lllehmet Kaplan, Tevfik E'ikret 1 İstanbul, 1971, s. 4.

2- ProLDr. A.Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı T&-·

rihi, İstanbul,

1982,

s.Sl.

(20)

ahlak11 olan. akıl ve mantığa uygun, muhteva kadar §ekil bakınun­ dan da mükemmel bir edebiyat" (l)ın peşirıdedir.

Ziya Paşa, 1868'de Hürriyet Gazetesi'nde kaleine aldığı

meşhur "Şiir ve İnşıi11 makalesinde şiiri şu şekilde tarif eder:

"Şiirin

ta'rif-i

umumiyesi kelıirn-ı

mevzllndur. Yani iki

satır

sözün her birindeki sükÜn ve harekatın

muaRvi

olmasından

ibaret-tir. Hatta kafiye usulü milel-i müte'ahhire beyninde hadis

ol-muştur." (2)

Tanzimat'ın II. nesiinde (Hamid, Ekrem) edebiyatımJ.Z

SOS-yal fayda fikri peşinde koşmaktan uzaklBşır. Ferdi ibtiraa ve

ızdırapların ifade vasıtası olan estetik bir varlık olarak

kar-şımıza çıkar. Şiir bu dönemde daha fazla önem kaz2nır. Şekilde­

ki asıl şuurlu yenilik bu neslin eserıu~r. Özellikle A.H&mid'in

yaptıklarını Tanpınar "bir şekil ihtilS:litt olarak karşılar.

Ar-tık klasik nazım şekilleri geniş ölçüde edebiyat tarihinin malı

olmuştur.

Bu arada H6.mid, manzum tiyatrolarında vezni b.ir kenara

bırakır, sadece kafiye ile yetinir. Yani o gUne kadar nazmın te-mel unsuru olarak kabul edilen "mevztin olma11 şartını ihmal eder.

"Fransızcada "en proae" (ne s ren),

"en

vers11

( nazman),

yolların-dan1başka

bir de "en rime11 (muke.ffa) yolu var •••• ('fürkçede

bunlardan başka mukaffa namiyle bir -genre- daha ihdasa da çalı­

şıyorsun) diyorsun. İlıdas benim işim değil, ama ihdas olunsa

fe-na mı olur? İlıdas olunsa da -manzum ve mensurdan fazla

olarak-ismine mukaffa, yahut millleeeri denilse olmaz

m?"

(3) HWn.id'in bu

mektubu, şQirin nasıl bir arayış içinde olduğunu açıkça

göste-rir.

Ancak A.Hamid'in konumuzla alakalı en dikkate değer

ese-ri "Makber Mukaddimeei11dir. Bi rçok münekkidin, Tanzimat

nesri-nin zirvesi olduğunda birleştikleri bu mukaddime, mensUr şiir

türü içinde mütalaa edilebilecek en güzel örneklerden biridir.

ı- Prof.Dr. M.Kaya Bilgegil, Edeb1yat Bilgi ve Teorileri

I Belagat, Ankara, 1980, s.7.

2- Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II, Hazırlayanlar: M.

Kaplan -İ.Enginün-B.Emil, Istanbul, 1978, s.45.

3- Celal Tarakçı, Muallim Naci Efendi, BasılmamJ.ş

(21)

Makber Mukaddimesi' ndelci cümle yapısı, muhtevadal:i duygu yoğ-un­

luğu, sanatlı ifade tarzı, oru~n normal Tanzimat nesrinden çok

daha başka bir hüviyet kazanmasını sağl~mıştır.

11İnsan bazı kere hatırına gelen bir hayali tanıy::ı­

maz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan bir fikre yeti~e­

mez, o kadar yüksektir. Kalbinde do~an bir• hissi bula_

maz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryBd koparır,

yahut pek karanlık bir şeyler söyler, yahut hiç bir

şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer,

bunlar şiirdir •

• • • • • • • • • • • • • • •

Makher uğradığım felaketin ağırlığına nisbetle

ha-fif, derinliğine nisbetle tehİ, şiirliğine nisbetle

hiçtir. Fakat bana nisbetle bir şeydir,

Makber, makher değil bir türbe, tUrbe değil bir maı_

bed, ma'bed değil bir küre, küre değil bir feza-yı bİ­

intiha olmalıydı. Halbuki bir makber bile değil.

Mak-her, nUr-ı il~inin indiği fikr-i insaninin çıkamadığı

bir minber olmalıydı." (1)

Talim-i Edebiyat, III. Zemzeme Mukaddimesi, Takdir-i

El-hQn ve benzeri teorik eserleriyle, yeni edebiyatın estetiğini

yapan şahsın Recaizade Mahmut Ekrem olduğu muhakkaktır.

Edebiya-tımız~n estetiği ilk defa onunla Arap belagatine bağlı olmaktan

kurtulmuş ve yepyeni bir anlayışla ele alınmıştır denilebilir.

Nesrimiz de münşeat kitaplarından alınarak şiirle ya.nyana

geti-rilmiştire Eski-yeni kavgasında yeninin kutbu olan Ekrem, genç neslin, özellikle Servet-i Fünlin topluluğunun 11üst&d11ıdır.

RecaizS.de, edebiyat~ önce ikiye ayırır: "Havza-i edebiya .•

ta d~il olan asar ve müellef2t, ise iki_şekilde arz-ı vüclld eder ki birisi nesr ve t&bir~i diğerle i~a, diğeri nnzm ve tabir-i

liharla şiirdir.11(2) "Zerrıittıa.n ııümU.sa kadar her güzel şey

şiir-dir." (3) diyen yazar şiiri; 11his11

, 11hayal11 ve "fikir" üçgeni

ü-1- Abdülhak Hllınid, Makber, İstanbul, 1293, s,l0,12.

2- Recajzade M.Ekrem, Talim-i Edebiyat, İst.,l330, s.l2.

(22)

zerine bina etmeye çalışır. Zaman znmRn d.ü:;;ıiJ.ndUrücü ve fikri nıuh.­

tevalı eserlerden hoşlandığım ifade etse det o, hep hisJ.erin

dünyasJ.nı, seçmiştir, Ekrem'in L::Jısettiği fi.kr:i.nJ bli;yi.Lk felsefi

düşÜnce ve ızdıraplnrla alakası yoktur.

Konumuz olan "MensUr Şij_r11.in asıl lray.mığı ve hı::u'f~ket

noK-tası He caizade 1 nin şu etiaıle si olm~lıdır: 11H e r m e v z ü n ve

m u k a f f a 1 a k ı r t ı ş i i r o 1 m u k 1 a z ı m

g

e

1

m e z,

h

e r

ş i i

r

m e v z

U

n ve m u

k

u

f f

a

'

b u 1 u n m a k i k t i z a e t m e d i ğ i g i b 1." (1) Bu

cümle şiir anlayışında, o giine kadar görülmeyen yepyeni. bir

u-fuk açar. "Mevzlln ve mukaffa söz" klişesi tamwniyle kırılnu~r~ır

artık. Önemli olan sözlin vezinli ve kQfiyeli olnm.aı d0ğj_l~ giizc.:~ı olmasıdır. 11 ••• ifQdeai munta.zam ... manası giizel. D his ü hayali

muvafık-ı halcikat ü tabiat olan her güzel .söze şiir denir.11(2)

Ekrem, mensUr şiire giden yolu sanki biraz d<2ha açabilırıek için

şöyle devam eder: 11

• • • erb&b-ı şi1r ve inşıi belılge.te itiml etmek ••

fesıihetten de düşmernek şartıyla sözlerini istedikleı•i to.vır v,;

şekl ve kıyafeti verebilir." (3)

Ekrem, yeni edebiyatçılara 11Ustii.d11 olurken, sadece bu

e-debiyatın poetikasım yapmakla kalmaz. Söylediklerinin

tatbika-tını -pek başarılı olmasa da- eserleriyle de göstermeye çalışıro

Nitekim Tanpınar, onun daha gençlik yıllarında ( 1291) "Bir

Yeti-min Mezar-ı M&:derini Ziyareti11 isimli bir menallre yazdığJ.nl.

ha-ber verir. Ve şunu ilave eder: 11Ekrenı Bey, şiiri beltemahal

na-zım çerçevesinde görmezdio Türk edebiyatında nıensü.r ·~dir de.ni·~

len nev•i onunla başlar. Şiirlerinin arasına uzun nesir

parça.-lar1 karıştırmaktan çekinınediği gibi, bazan nazma nesir ile b~ry­

la.rdı.11 (4) Daha sonraki yıllarda kaleme aldığı Nijat Ekrem,

Te-fekkür, Pejmürde isimli eserlerinde mensUr şiir veya bu türe

cok yalcın örnekler verir .. .Hatta Recaizade bu ye.rıi mH.:ıi.r t!".i.I'Z:J.'~

mn adım da bulmuştur: "N e s r-i M u h a y y e 1". O halde

niçin kafiye ve vezin gibi iki güçlüğü bırakaro.k fild.r ve

hi•-ı- Recaizade M.Ekrem, Takdir-i E lhan, İst. ,1301, s .ı

o.

2-

a.g.e.,

s.ıo.

J-

a.g.e., So57•

4- A .Ham.di Ta.npınar, Edebiyat Üzeri.ne .Mı.;ı.kaJ.elıaı~~ İ.s

(23)

lerimizi daha serbestçe ifade imkanını bulışeden nesr-i

muhayya-li tercih etmeyemuhayya-lim? İşte Ekrem' in soruylrı:'. bi ten ci.i.ntlesi: "Bu

halde niçiıtı. faldelerin birini terk ve fede. edelim? Vey2.ı.tıut ni-çin güçlüklerin ikisini de bıraka.rak daha serbestane tusvir-i

efkıir ve hissiyata müsa' ade olan nes.r-i mı.th.uyyele iltifat etme-yelim?" (1)

Şimdi de, daha ziyade eski edebiyat taraftarı.ve

Hecui-zade'nin karşısında olarak bilinen Muallim Naci'nin fikirlerini

görelim. Muallim Naci, bir sözün edebiy.attan aayılabilmesine

"be-liğ" olma şa.rtım getirir. Yani, eğer söz beliğ ise -nazım olsun

nesir olsun- edebiyattır. Aksi halde edebiyattan sayılamaz, Şiir

isi "en beliğ aözler"dir. 11Za.nnederiz ki, şiir öteden beri bazı

kayıtlarla beraber; 11vezinli ve kafiyel i söz" diye tarif olunur.

(2) Ona göre bu yanlış anlayışın sebebi, insan tabiatının

vezin-li ve kafiyevezin-li sözü, mensUr söze tercih etmesinden

kaynaklanmak-tadır. "Yoksa ş i i r i n m u t 1 a k a v e z i n 1 i ve k

a-f i y e 1 i o 1 m a s ı i ç i n g e r ç e k b i r s e b e p

y o k t u r.11 (J) Zaten böyle bi.r tarif 11

sun•i"

olur. Bir sözün

şiir olabilmesi için önce edebiyattan sayılması icap eder, O da

beliğ olmasını gerektirir, "Manzum olmasına değilo Olabilir ki

bir söz manzum olur da edebiyattan sayılmazo Ruhsuz denilen

ktm-seye 11insan11 denilebilir mi? Mademki sözün edebiyattan sayıla­

bilmesi için beliğ olması gerekiyor, mademki sözün manzum

olma--sı beliğ olmaolma--sını gerektirmiyor; şiir denilecek sözün manzum

ol-ması/ gerelcmez." (4)

Istılahat-ı Edebiyye'sinde bunlarla da yetinmeyen Muallim

Naci, nesir olduğu halde şiir sayılabilecek; nazım olduğu halde

şiir değil,edebiyattan bile sayılamayacak örne!'::ler verir. 11Kemul

Bey• in "Edebi eserle.re tabiatın çocuğu diyenler kalbin sırlarına ne büyük vukUf göste.rmişler! Her edebiyat mensubunun vicda1umı

mü.racs.at ederim: İnsanın yazdığı şeyler sevilişte eviadıyla

be-.rabe.r değil midi.r?11 sözüne bakılsıno Pek sevimli bir şiir değil

ı- Recaizade M.Ekrem, Takdir-i Elhan,.İst.,,lJOl, s.69.

2- Muallim Na.ci, Istıı8lıat-ı Edebiyye, İst,(+or.hıoız}, so70.

3-

a.g.e., s.?l.

(24)

midir?" (l) İkinci örnek olarak Fuzılli' nin 11ŞikayetnB.me11si üze-rinde durur.

Nazım olduğu halde şiir, hattQ edebiyat bile olmayan

ör-nek beyitler ise şunlardır:

Çerb ü şi' rini yiyüp aşık eder hamd ü sena

Hisse yok mu o söğüşten bize bir pare medad

...

...

"" ~

...

Pare pare dil-i mecrtih u perışanımdan

Ser-i kUyunda gezen her ite bir pare feda

İşte bu beyitler şiir adım alamaz. "Nasıl alabilsin kil

Bir kere edebiyattan sayılmaz. Böyle sözlere denilse denilse

"na-zım" denilir. Halbuki yukarıda belirtildiği gibi, manzum bir

sö-zün edebiyattan sayılmaması normaldir. Edebiyattan sayılmayan

söz ise hiç bir vakit şiir olamaz." (2)

Köprülüzade Mehmet ~Ui'.t ve Şahabeddin süleyman, Malum2t-ı

Edebiyye'de, Muallim Naci'ye yakın fikirler ileri sürerler.

On-lara göre; bugüne kadar manzum olduğu halde bedii heyacan

vermek-ten çok uzak, manaf.lız pek çok şey; öte yandan şiiriyet

hususiyet-leri taşıyan pek çok da mensUreler yazılmıştır. "Tuhfe-i Vehbİ11

nazına, "Ma.kber Mukaddimeai tı ise ne s re örnektir., "Manzuın

eserle-rin daire-i Şiire idhal edilerek asar-ı mensurenin bundan hariç

bırakılması, eski Arapların sanat hakkındaki en yanlış tarz-ı

te-lakkilerinden birini teşkil eder." (3)

Buraya kadar söylediklerimizden şöyle toplu bir sonuç çı­

karmak mümkündür.

1- Tanzimat edebiyatına kadar şiir denilince hep "mevzun

ve mukaffa söz" anlaşılmıştır. Çok güçlll olan şiir, bir "gelenek"

halinde şekil ve muhtevada değişmeden aynı bedii çerçeve içinde

yürüınüştlir. Yeterince gelişerneyen nesir, şiirin tesirindedir.

2- Gerek Divan, gerekse Halk edebiyatındaki bazı neair

örnekleri, devrinin ve bugünün nesir ölçülerinden farklı ve

baş-1- Muallim Naci, ratılahat-ı Edebiyye, İst.,(ı~,,ı.,.:~ s.70.

2- a.g.e., Be70.

3- Köprüllizade M.Fuat-Şiihabeddin Süleyman, Malumat-J.

(25)

kadır. Bunlarda mensur şiirin kaynağını bulmak, hatta ilk örnek-ler gözüyle bakmak imkan dahilindedir. Fevziye Abdullah Tansel • in aşağıdaki cümlesi bu fikrimizi kuvvetJ.endirirı "lllensur şiir, sanıldığı, hatta kökleşmiş bir fikir halini aldığı gibi,

edebi-yatım:ı~zda ilk örneklerini, Garb edebiyatı teairiyle, önce Halit

Ziya Uşaklıgil tarafından verilmiş değildiro" (1) Bu husus,

men-su.r şi1r1n -roman, hikaye ve tiyatroda olduğu gibi- gelenekten

gelen yönüdüro

3-

Tanzimat edebiyatı ile birlikte edebiyatımızda büyük

bir şekil ve muhteva değişikliği olduğu açık bir hakikattir.Her

şeyden önce eski şii r anlayışı kırılmıştıro Şiirin hakimiyeti

nesre geçmiştir. Nesir-nazım arasındaki uçurum kapanmış, bu iki

ur.latma tarzı iç içe ve yan yana yürür hale gelmiştir. Böylece

neair şiirleşirken, şiir de neairleşle yoluna girmiştir. İşte

bütün bu gelişmeler mensur şiirin doğuşuna zemin hazırlamı~

o-luro önemli t ı

ve

Mensur şiirin edebiyatımızda vücut bulmasının

sebebi ve büyük ölçüde kaynağı F r a n s ı z t e r o U m e f a a 1 i y e t idir.

diğer iki

e d e b

i-Fransa'da mensur şiirin bazı özelliklerini taşıyan

düz-zıya, 1842'ye kadar ttprose poetigue-şairane düzyazı" deniliyor-du; fakat Fransız şairi Aloysius Bertrand 11Gaspard de. la Nuit"

adlı mensur şiirlerj.ni yayınlanınca şairane dUzyazırun adı "men-sur şiir-poeme en prose" olur; bu suretle yeni bir edebi tür

or-taya çıkar. Yeni tUrUn özelliklerini ve kişiliğini bulmasını,

1 •

tutunmaaını, sırasiyle B au d e ı a i r e , I a i d o r e D u-c a s a e ve A r t h u r R i m b ıı u t sağlar." (2) Nihat S.

Banaı•lı, "me.nsiir şiir" isminin Baudelaire' in :Pet i ts Poemes en

proee adlı kitabından aldığııu söyler. Ma 1 1 a r m e1yi

yuka-rıdaki isimlere ilave eder. Baudelaire'in Amerikan şairi E

d-g

a r

A 1 1

an

~o

e' nun teairinde bu

tarz eserler yazdığı

bilinmektedir.

2- Prof.Dr. Niyazi Akı, 11H~Ziya Uşaklıgil'in Mensur Şiir

leri11

, Atatürk Ün. Ed. Ji•nk • .Aı~~wtırm.u De.rgisi~ C.l,

nr.ı, Erzurum, 197-0, s.ı.

1- Fevziye A.Ta.nael, İyi ve Doğru Yazma Usulleri III,

(26)

İşte XIX .. yU.z;p.l Frans2.z e0.ebiyatınc'la do{Zan al~"' ll.8UJ:' "

tar~~ı kı.. sa ztı.man sonra edsbj_yat:ı.raza yarJIJ:ıı·. JJu.nda~ .11'...-ı.n:~in~at' ı:~~

birliktG yaza.r ve .:;a:l..rlerimir.in yüzlerini .. Bu b.' y2.. çe:virn:l.-J el.:ıı:2-­

ları, tercüme falilliyetlerine gi . .:ı:•işmeleri tı:;:mGl faki;CL::-dU::.•cŞinasi

ile, başlayan ve git·tikçe hızını. t".rt::tr:.:ı.n t.sr::~t:me ç::ü:ı_ı;x:ıe.: .. ':C.~}

hi-.-'

ze sadece Batı'n.1.n fikir dUnyas1nı. tafJJ.mt:.kla krl:1ıe::;~Dı:;yu~

ttı..t'ZJ..-mıza ve duygularımızın ifade şekline geniş ölgtide te:::ı.i.r t::d·::ı.r·~

11Bunun bir misalini de bu yeni nevin edebiyatırrııza g:lri&i~J.df~

c;U--rürüz. Çünkü mensur şiirimizi hazırlayan ami1lerden biri nıa.r.cZHin

yazıların nesre çevrilmesi ve şerhi ise diğeı•i de dilimize

yaban--cı dilden şiir tercümesidir. Teratime dil za~ıretleri yüzünden

bu-zı fedakarlıkları icap ettirdiği için ycbnncı bir dilde ya::ılmıt}

bir şiiri tercüme etmeyi o şiirin dış yapısına karı-:.ıı nisbi biı•

taar.ruz sı;ıymak lazımdır. Bu gbi durumlarda şiirin iç yup1.sı.nı ve

deri.nl.+ğini mühimser, ona sığını.rız.11 (1) "İşte bu dışı bırı.:ı.k;:;ruk

içe yöneliş mensur şiiredoğru atılmış ilk adımı teşkj_l eder .. ır(2)

Dr. Niyazi Akı daha sonra Recaiz&de 1 ni.n nazmı dar bular<Jk

bazı gazelleri nesre çevirmeye, şerhetmeye kallr.ıfilm.nsının, şii.r

unsurlarının nesre geçmesine sebep olduğu, bunun da mewrUr ş.U.·­ rin gelişmesine yol açtığını belirtir. Yine bu tarzın doğu;Junn İntibah, Makber Mukaddimesi, .Mustafa Reşit'in Göz Yaşları isimJ.i

eserlerin önemli rol oynadJ.ğım söyler. "İşte Uşaklıgil, düzya ..

zırnızın ulaştığı bu aşamadan sonra ve k~smen bu yazıların

etki-si altında mensur şiirler yazmağa başlamıştır." (3)

Baştan beri izah etmeye çal:ı.ştığımızı çeşitli he.zıı·lay:ıcı

faktörlerin yardımıyla edebiyatım.ızda yeni bir tUr olcn me.neı!.r

şiir tarzı doğmuş olur. Yeni nesiller, 'l'anzimatçl.lara göre Butı.·-·

yı çok daha yakından takip ederler. Bunlar•dan biri olan ve

edt.-biyata ilk adınıını İzmir' de atan Hali t Ziya, 11mensur şi:i.r11 adı

altında ilk denemelerini kaleme alırG

Dr. ömer F.

Huyugüzel'in verdiği bilgiye gör~ ille m:3.rımJ.r

1- Dr. Niyazi Akı, Yakup Kadri Kaı~aosmanoğlu, İst., 19S01

s.49-50.

2- Prof.Dr. Niyazi Akı, 11H.Ziya Uşaklıgil1 in Mensur Şiir­

leri•; Atatürk

ün.

Ed. ]1ak .. Are.ştıı·ma D13.Y'C1Blp Cçl,

nr.ı, s.l. 3- a~gomoil s~2o

(27)

şiir İzmir'de Nevruz'da (1 Mart 1300/14 lllart 1884) yayınlanır. "Nevruz'da onun "Mehmet Halit" veya 11Halit11 imzala.rıyla Musset,

hugo v.b. gibi romantiklerden yaptığı şiir çevirileri, çeviri

hikayeler, mensur şiirler ve bunların yanı sıra da bazı fenn!

yazılar yer alır. u (1) H.Ziyanın Menetir Şiirler isimli

eseri-nin önsözünde söylediği "İçlerinde an altı yaşımdan beri ka~a­

lanmışlar vardır." (2) cümlesine dikkat edersek bu tarihin doğ­

ru olduğunu görürüz.

Fakat mensur Şiirlerin asıl beşiği Hizmet Gazeteai'dir.

(13 Kasım 1B86)"lilensur şiirlerı İlk sayıdan başlayarak

bunlar-dan ikişer tane b ası lıyordu." (3) Hali t Ziya' nın bu yeni tarzı­

na kısa zamanda Faz"cı Necib, Ali Kemal, Mehmet Abdurrahman, Ali Nihat, Mehmet Re.fet gibi genç imzalar i§tirak ederler. Tabii ki

takdir ve teşvik edenler kadar tenkit edenler, karşı çıkanlar

dal vardır.

Tevfik Nevzat bu husuta şunları söyler: "Halid'in

sözle-rine vicdanİ bir meyalan, ruhanİ bir ineizah hissederim.

Ziya'-yı hurşidin in'ikSsiyle, elvan-ı nur içine· müatağrak olan

sa-bah bulutları gibi, pertev-i deha ile tetevvtiç eden o samavi tasvir le :re, ulvİ tavsiflere meftun olurum." ( 4) Fazlı Necib

i-se, bu yeni tarzın uyandırdığı hayranlığı dile getirdikten

son-ra Recaizıide Ekrem'in bu konuda söylediklerini nakleder. 11Bakı­ nız, işte

o,

yeni ve güzel bir çığırdır. Hakikİ şairliğin

fai-lat-ntivialik olmadığı hakikat-i ulviyeai aramızda bilinmeden

evvel hiç kimse 11MenaUr Şiirler" namiyle öyle bedayi'İn

tasvi-rine cesaret etmek şöyle dursun, hatta tasavvuruna kedret-y2b

olabilir miydi?" ( 5)

Ancak Halit Ziya'yı asıl mutlu eden ve sevindiren, üstad

1- :,'rd.Doç .Dr. Ö.Faruk Huyugtiz~l, "H. Ziya Uşaklıgil' in

Izmir Devresi ve Bu Devrede Ve.rdiği Eserler", Ege tjn.

Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi

III,

Izm.

1984, s.72.

2- Halit Ziya, MensUr Şiirler, İzmir, 1307, s.4.

3-

Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l95.

4- Ziya S9mo.r, Yakın Çağların Jl'ikir ve Edebiyat

Tarihi-mizde Izmir, C.l, Izmir, 1944, s.?O,

(28)

RecaizRde'nin bir mektupla Hizmet1i, rnuhtevasını ve

leri takdir etmiş olmaaıdıro "MensUr Şiirler yazarı

mensur

şiir-bu sevinci-ni ha tıralarında şu cümlelerle a.nlatır: " ..• ve asıl bana çılgın­ l1ğa yakın bir sevinç veren cihet, muktubun husus! b~r fıkrası,

Mensur Şiirlere ve onun sahibine aitti. Bütün öteki yazılardan

ayrıca üstat bunlar hakkında öyle övücü bir dil kullanıyordu ki

bunları burada tekrar etmeye cesaret edemiyeceğimo"

(1)

Adı

ge-çen ve Hizmet• te "Taltifname" başlığıyla yayınlanan mektupta Ek-rem konuyla ilgili bölümde şunları söyler: "Hele o "Menaur Şiir­

leri okumakla fevka'l-had mütelizziz oluyorumo Muharriri olan

şair~i bedayi-perverdi halisane tebrik ile beka-yı

teveccühünü-zü temenni ederim efendim." (2)

Recaizade böylece, daha önceden zeminini hazırladığı

men-sur şiiri, şimdi de beğendiğinl., bundan büyük haz duyduğunu

be-lirterek gençleri takdir ve teşvik ediyordu. öte yandan bu yeni

türe yapılan veya yapılacalc olan i tirazıara cevap vermit

oluyor-du. Gençlerdde bundan güç alarak kendilerini ve yaptıklarını

sa-vunma imkanına kavuşmuş oluyorlardı. Yukarıda bahsedilen

mektu-bun Hizmet'te yayınlanmasının önemli bir sebebi de hudura İşte

Halit Ziya'nın üstadın sözlerinden aldığı güç ve cesareti ifade

eden cümleleri: " Mekteb-i Mülkiyenin edebiyat mualll.mi, Talim-i

Edebiyat yazarı, şiir ve edebiyat aleminin yüksek üstadı

Recai-zade'nin bir vilayet kö~esinde kekelemekle uğra§an bir gence

çev-rilmiş olan bu umulmadık iltifatlı bakışı, artık onun için, her

tehlikeyi, her engeli hafif görerek parlaklığına doğru

yürüye-cek bir yıldız oldu." (J)

Bu teşvik edenlerin yanında, karşı çıkan, itiraz edenler

de vardır. "İlk sayıdan, ilk çıkandan başlayurak sahibinin etra-fında takılmaların, tenkitlerin, hafife almaların ve alay

atme-lerin toplanmasına yol açmıştı".\:>.(4) İtiraz edenler Tarik ve

Sa-1- Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l92 .•

2- Yrd.Doç.Dr. ö.Faruk Huyugüzel, "H.Z.Uşaklıgi).'in İzmir

Devresi ve Bu Devrede Verdiği Eserler", Ege Un. Türk

Dili ve Edebiyatı Araşbrmaları Der.III, s.?S.

3- Halit Ziya, Kırk Yıl, İs·oanbul, 1969, s .193.

(29)

ade.t gazetesi çevresinde toplanırlar. Bu.rüardan birini Hali t

Zi-ya hatıralarında ~öyle nakleder: Bu sıralarda İzmir İdadieinde

muallim olan yazar, inşat ve kitRbet hacası olan bir arkadaşının

"Bu nasıl olur1"itirazıyla ka.rşılaşır. Çünkü ona göre şiir vezinli

ve kafiyeli olmalıdır. Aksi takdirde şiir olamaz. İtiraz, eski

şiir anlayışına bağlı olmaktan kaynaklanmaktadır. 110nun mantığı,

ötekilerinde olduğu gibi, ne zaman bu MensUr Şiirler sözünü

fü-tursuzca, cesaretle gazetenin bir tarafında görse apaçık

söylen-miş bir küf.rü işiten bir sofu isyaniyle püskürüyorduo" (1)

Yine h2tıralarında o dönemin tenkit anlayışı hakkında

bil-gi verirken, bir ölçüde mensur şiire yapılan itirazla~ anlatmış

olur.

11

Bizde bütün tenkit,

nazımda

vezne ve kafiyeye, nesirde

ke-lime ve şiveye, sarf ve nahiv çerçevesi içinde kalır, bu

dairele-ri aşmaya, fikir ve his kısımlarına. yükselmeye yeltennıezdi.11 (2)

H.Ziya, taassup içindeki ve sadece şekle yönelik bu tenkit

tar-zına kar~ıdır. Belagat kitaplarının haricinde bir fikir ve

san-at dünyasımn olabileceğini düşünemiyenleı•in münekki t olamıyacak­

larını belirtir. Halbuki ona göre tenkit şekilden ziyade,

muhte-vaya yönelik olmalıdıro 11Fiki.r ve his B:lemine yeni bir şey

geti-rilmiş midir, sanata yeni bir sermaye katılmış mıdır, o zamana

kadar varlığından şüphe olunmayan bir inŞausulü tatbik edilmiş,

hayata, insanlığa, eşyaya, duygulara yeni bir görüş kö~esinden

bakılmış, kısacası sanat zemininde o güne kadar hiç tamnmayan

alanlar açılmış mıdır?" (3) Bu cümleler Uşaklıgil'in sanata yeni

bir anlayışla yakla;ıtığım açıkça vu .. rgulamaktıadır.

Kırk Yıldan alacağımız şu son bölüm, o dönemde eskiye bağ­

lı olanların tutumunu açıkça vermiş olması bakınundan önemlidir.

11 ••• yeni bir manzumenin yeni bir şekline hücum ederler, onun

ü-zerinde kaynaşan bir küme olurlardı. Bu ne garip bir şiirt ••

Ga-zel değil, kıt'a değil,

ne

rubaıy~, .ne şarkıya benziyor, hele

rnüstesatın hiç bir bilinen şekline uygun değil, bu da. Frenk

tak-litçilerinin yeni bir icadı, edebiyat mukaddesatına yeni bir

küf-1- Halit Ziya, Kırk Yıl, İstanbul, 1969, s.l9l.

2- a.g.e., s.l67.

Referanslar

Benzer Belgeler

Akbaş baskını ile elde edilen silâh ve cephâne, düvel-i mütelife tarafından Türk milleti ile hiç alâkası olmayan yerlere sevkedilecek iken buna mani

[r]

 In conclusion, the TFP modified liposomal oral vaccine entrapped in HCl-induced alginate gel for improvi ng the intestinal mucosal IgA have a certain capacity, and this type of

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,

Aslında ilk defa Ossian ile birlikte sözlü kompozisyon ve performans gibi sözlü alana ait kavram- lar daha bir somut düzlemde otantiklik, kimlik ve folklorun yaratıcı

In your opinion, is the archeological museum really worth seeing?. Except for the archeological museum, what other places of interest are there

Nüfusu az ve aynı zamanda dağınık olan yerleşmeler Türkiye’de kırlara hizmet götürmenin maliyetini artırdığı gibi, birlikte iş yapma imkânlarını da ortadan kal-