— 10 — Hazırlayan: Aysen Devrim T.
I
Siranuş Nigosya
« B Ü Y Ü K SİRANUŞ»
YAŞANTISI: 1862 yılında Beyoğıunda dünyaya gel miştir. Asıl adı: Mehrübe Kantarcıyan’dır.
Şiranuş adını sahneye in tisabından sonra kullanma ğa başlamıştır. Carlo Nigos ya adındaki bir İtalyan or kestra şefi ile evlenerek Ni gosya soyadını almıştır.
Şiranuş sahneye daha 10 yaşındayken 1872 yılında Mağakyan efendinin Orta- köy’de kurduğu toplulukta çıkmıştır.
Tiyatroda emsalsiz başa rılar elde ettiği için, tiyatro dünyamızda «BÜYÜK Sİ- RANüŞ» diye anılır.
Şiranuş 1889 tarihine ka dar Türk sahnelerinde ça lışmış ve özel bir davetle Rusya’ya giderek orada da sahneye çıkmıştır.
şiraııuş'u öz malımız say mamız. onu bîr Türk olarak benimsememiz gerekir. Zira o yurdunu hiç bir zaman unutmamış, Türkiye'yi her yerde heyecan ve iftiharla anmışfır.
Büyük Şiranuş Hanım 1922 yılında Mısır’da haya ta gözlerini yummuştur.
KİSTT t m : T ü rk T iy a tro su n u n , b a tılı a n la m d a T ü rk tîv a tro s u n u n k u r u lu s u n d a b ir k a d ın o la ra k en büyük rolü B üyük S ira n u ş H anım ovnam ı= tır. S ira o iis adı k a r «ısında h a y a tta k i b ü tü n T i y a tro o y u n c u la rın ın olduğu k a d a r, se y irc ile rin in de s a y gı ile « an lraların ı r ı l ' i d m ı l s rı gerekte yan i ça ğ ım ızd a n 70 se n e k a d a r
önce çelik bir sanat dehasıy la zırhlanmış elan Şiraııuş'a taarruz etmek hiç bir eleş tiricinin harcı değildi. Çün kü ona kadar yükselmek ve onunla görüşmek deneyin de bulunan herkes için yeni lip tuş olmak ihtimali çok büyüktü.
Şiranuş sahneye ayak bas tığı ilk dakikadan gözlerini hayata kapadığı son saniye ye kadar hakkında daima ö- vücii sözler duymuş nadir sanatçılardan biridir. Bu gün kendisinden «BÜYÜK»
diye bahsediyorsak bu o- nun bileğinin hakkıdır.
Sahnede çok atak olmuş tur. Acemilik devresinde bi le çekinmek, sıkılmak bıl- memiştir. Mağakyan, Fasul yaciyan. Atamyan ve Minag yan gibi san’at üstadları karşısında bile serbestliğini korumuş, kişiliğini onlara kabul ettirmiştir.
Basit bir eğitimle sahne ye girmişti. Fakat aşın bir ilgi ve muntazam çalışma sayesinde, sanat mefhumu Siranuş’ta en geniş ölçüye ve en yüksek mertebeye va rabildi. Fmsalsiz bir iman ve aşkla kanıldı*! mesleği ne en makûl ve halis san’at prensibiyle devam etti ve bitirdi.
«H er s ın ıfta n rol oy n am ış ti. S ııb re tte n h a ş la y a ra k R el-dam , En .Tönü d r a m a tik. n r a « d - d a m . H am -ero ik . tir ik . M er. zo n ran o . K oket.. H er cesit roi ifa etm iş, en basîf. k om ediden en ince ve yüksek m iz a h a k a d a r Melo
r.,., .. . 1
dramdan Klâsik ve adi şar kılardan kurulu opera, ko mik eserlere, her çe şit piyeslere kadar önemli görevler deruhte etmiştir. Bütün banlarda orta derece de kalmış bir iki rol buluna bilir.
Onun sahne karakteri ke ilmenin yek anlamıyla «klâ sik» olmuştur. Ve kazandığı zaferlerinin klâsik mahiye tini haiz olmasına sebep de budur. Dikkatli seyredenler onun her oyununda klâsiz- min sihirli renklerini müşa hade edebilirler. Halkı cez beden ve heyecandan heye cana yuvarlayan özelliğin Si ranuş bu klâsik kuvveti ol duğu muhakkaktır.
Sahneye çıkınca, dış dün yası ile olan bağını keserek beraber bir «hamur» olduğu kahramanla hem kendisi yaşar, hem de halkı yaşatır dı. Sahnede, san’atkâr oldu gunıı unutarak temsil etti ği kahramanın şahsiyetinde eridiği çok zamanları olmuş tur. (Devamı var)
i
ftmm
' iS ıramış Nigosya
«
8
ÜYÜK SİRANUŞ»
Sahnede artistin kendisin den geçmesi icap eder mi, et mez mi? Bu sorunla ilgilen* : mek de istememiştir. Tem ? sil ettiği kişi ile tek beden
olmak, ona kapılmak, dışa* 1 nda olan çevreyi unutmak,
i hem o derecede ki, ona ba karak yaşattığı kahraman
S
da hayran olsun, hayrettekalsın. İşte onun san’at s inancı!
BÜYÜK, EVET BÜYÜK SİRANUŞ!.
Bakın onu çok yakından tanıyan bir sahne vazıı ne p diyor kendisi için:
«Sanırım 1925’te idi. Mı sır’a gitmek üzere İstan bul’dan geçerken Hamlet’i temsil etmek için benden yardım istedi.
Omuzlarına çöken ıstı rap ve didinme senelerinin ağır yükünü nazarı itibara alarak, bütün arzuma rağ men kaçındım ve temsilin verilmesine mâni oldum. İ «Hamlet» gibi ezici bir rolü
sonuna kadar götüremiyece ğinden korkuyordum.
Fakat tesadüf bana unu tulmaz bir aers verdi. O sı ralarda Türk - Ermeni Ce miyetinin düzenlediği bir müsamereye Orlean’ın Ba kiresi tradeilsinin nıukadde meşinde Jan D’Ark rolü ile iştirak ediyordu. Rolünde o kadar çevik o kadar hassas tı ki ve öyle bir mükemmel bir san’atle oynuyordu ki halktan başlayarak onun et rafında bulunan sanatkâr lara varıncaya kadar her kes şaşkın olmuş ve heyeca na kapılmış bulunuyordu. Ayıp bana! O ana kadar Si ranıış’ta elan yaşayan san’ at kuvvetini, mukavemet kaabiiiyetini nasıl olmuşta sezememiştlm!
Tenkide konu olmayan bir iki kusur sırasında Eğ iş lon’u bir yana bırakarak Si-
ranuş’un Hamlet tasavvu
ru üzerinde biraz olsun dur mak gerekiyor.
Siranuş’un Hamlet oyna ması, san’at namına bir mü nasebetsizlik veya bir gaf oldu demekse de bence bir hayâl kırıklığı demek yal- nış o l a m a z . Şiranuş kendisinin olmayan ve ol mak imkânı bulunmayan bir araziyi çiğnemek zorun da değildi. Kendisi esasen «büyük»tü. Bu tasallut, o- nun şöhretine bir «gölge» bı rakmadıysa da bir şey de ilâve edemedi.
Bilhassa Hamlet’te onun oynaması gereken fiziki a- lıenk ve zarafet bozguna uğ radı. İlk defa onun Hamle tini gördüğümüz zaman al dığımız tesiri şu cümle ile özetlemiş bulunuyordum: «Ne Hamlet bir kadındı, ne de bir kadın Hamlet olabi lir!» Muhakememize Şira- nuş bu vaziyette çıktı.
Onun bize verdiği Ham let, kendisinin yani Shakes- peare’nin kahramanlaştırdı ğı Hamlet’i hususi ve şahsî bir etüde tâbi tutarak tem sil edilmiş bir Hamlet de ğildir. Atamyan’m Robert Andelyem’in, Alaksander Morse’nin öngördükleri Ham teflerden örülmüş güzel ve zevke uygun bir eser oldu. İfadesinde, yani tahliğ ye ni müteleayı andıran hiç bir belirti görülmüyordu.
Muvazeneli, ahenkli ve his si konuşma. Bunlarla be raber kabartılı bir vücut.. Hamlet’te Siraııuş’un hak kı yenmez tarafları bunlar dır.
Hamlet, erkek olması iti bariyle ne Jirofle’deki Ma- rasken, ne de Lcs Brigand’- daki Fran Goleito’dur. Şira nuş, bir zamanlar oynadığı ve yukarda belirttiğimiz er kek reller gibi Hamlet’i de yakıs'ıraeağını «anmakla bü yük bir yanlış yapmış oldu.
Her şeyden önce Opera ko mik ile klâsik eserler arasın da aşması . imkânsız olan bir uçurum var. Opera - ko mik, galiz cins değişiklikleri ni bir dereceye kadar yuta bilir. Fakat herhangi bir fg klâsik eser bu gibi kaprisli tecrübelere tahammül ede mez.
Klâsik eserlerdeki erkek kahramanların hareketinde kat’iyet olmasa da tereddüt anları, yaşasalar da herhal de ve daima erkektirler.
Böyle fena bir hevese Sa rah Bernhard da kapıldı.. Sarah’ın vücud teşkilâtı Şi- ranuş’tan daha elverişli ol duğu halde gene erkek etki si bırakamadı.
Anlamak ve uymak ayni şey değildir. Aynı anlamı ifade edemezler. Meselenin bir ince yönü daha vardır: Ne de olsa erkeğin kadın ruhunu anlayamadığı gibi, kadın da erkeğin psikolojik hallerini tamamiyle anlaya maz. Biitün psikolojik anla rını ifade etmek tarz ve a- raçları erkek ve kadında ay ni değildir ve olamaz.
Kadın tarafından, erke ğe yakışan bir aşk ilânı, ya lıut kıskançlık buhranıyla " sevgilisini öldürmek teşeb büsü alaylık olmasa da gay ri tabii görülür. Sahnede acaba san’atkâr üzerinde ayni etkiyi yapmaz mı!
San’atta yüksek bir yer alan herhangi sanatkâr için halk toplamak veya şantaj teşebbüsleri maruz görül meyen hallerdendir.
Mamafih, Şiranuş’a teşek kür etmek gerek, çünkü di ğer bütün rollerini gözönü ne tutarak. Hamleliyle ken ; *di büyüklüğünü bir defa da
ha kabul etmek fırsatını verdi.»
Yani yakın tarihimizde yaşayanlar, ilk olarak Tür kiyede Hamlet’I kadın, han gi san’atkârın temsil ettiği mi tesbitte tartışmaya gir mesinler Bu. Büyük Sira- nuş tarafından ifa edilmiş tir..
Büyük Siranuş, toprağın bol olsun.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 0 8 5 9 2 0 0 6 *