*Uygarlığın Çıkm azlan İsmet Zeki Eyuboğlu’nun kırkıncı kitabı
Uygarlık öldürmez, yaşatır
Uygarlığın Çıkmazları
/ İsmet Zeki
Eyuboğlu / Yasa Yayınları / 21000 T L /
CK K Kod No: 128.041________________ _
NECATİ GÜNGÖR
Geçenlerde kırkıncı kitabını ya yımlayan araştırmacı, yazar İsmet Zeki Eyuboğlu ile söz konusu ya pıtı hakkında bir konuşma yaptık. Klasik filoloji, ilkçağ tarihi ve fel sefe dallarında öğrenim gören Eyu boğlu, Anadolu ekini, Anadolu uygarlığı, Türk dilinin etimolojisi, Karadeniz folkloru, Anadolu halk inançları vb. konularda yayımladığı yapıtlarla ilgi çeki yor. Yayımlanmış yapıtlarının ötesinde otuz kadar da, kitaplaşmayı bekleyen dosyası var. Bu yönüyle Eyuboğ lu, zamanımızın en verimli yazarlarından biri olma özel liğini de elinde tutuyor.
— Önce kitabınızın adından başlayalım isterseniz: “ Uygarlığın Çıkmazları” diyorsunuz; bunu biraz açar mısınız?
— Kitaba bu adı vermemin nedeni şu: Uygarlık ala nında başarı ortaya koyma, bir yarışmadır. Başarılar, ta rih boyunca birtakım tepkilerle karşılanmıştır. Bir süre sonra, başarıya tepki gösterenler, o başarıyı bir kazanç, bir çıkar aracı olarak kullanıyorlar. Karşı çıktığı şeye yandaş oluyorlar. Burada iki durum var: Ortaya konu lan uygarlık ürününü anlayamamak; bu ürüne, gelenek lerin katılığından sıyrılarak bakamamak... İkincisi, ortaya çıkan ürünün sağlayacağı yararı görememek... Bu, uygarlığa karşı çıkanlarla uygarlıktan yana olanlar ara sındaki çelişmedir. Önce karşı çıkacak, sonra işine gel diği yerde yararlanmaya bakacak!
Burada uygarlığın çıkmazları diye gündeme gelen so run, uygarlık, kendisine karşı çıkana da yararlı oluyor. Matbaaya karşı çıkıyor, elektriğe, uçağa, televizyona, vi deoya karşı çıkıyor; sonra da bunların yararını anlayın ca; yaratıcısından, savunucusundan daha fazla sarılıyor! Bu, bilinçsizlikten kaynaklanan açık bir çelişme. Ama uygarlık adına da bir çıkmaz: Yarattığını yıkmaya çalı şanı önleyecek bir durumu yek! Dahası, uygarlığın ni metlerinden yararlanarak uygarlığı yıkmaya çalışanlara da rastlanıyor. Türkiye, bu konuda çok ilginç bir ör nek. Anadolu’da bir Türk devleti kurulduğundan beri bu çelişme sürüp gitmiştir. Önce, Anadolu’nun
ilkça-f
';ının bütün uygarlık ürünlerine karşı çıkılmış... Yıkı- ıp yok edilmiş, yurtdışına çıkarılmasına izin verilmiş. Yıkanlarla yapanlar aynı toprağın insanı oysa... Yakın bir örnek: Türkiye’de 1923’ten beri yapılanlar 12 Ey lül yıkımcılarınca yok edilmeye, kökü kazınmaya çalı şıldı. Kurulması ve yerleştirilmesi yıllar alan bütün uygarlık kurumlan, kısa bir süre içinde ortadan kaldı rıldı! Düşünün ki, halkın ödediği vergilerle ayakta du ran TRT kurumunda, halkın kullandığı sözcükler yasaklandı!Sözgelimi ölüm cezaları da uygarlığa aykırıdır. Uy garlık yaşatır, öldürmez. Bakıyorsunuz uygarlığın yeni buluşlarını, ölüm cezasını yerine getirmek için kulla nıyorlar. Elektrik sandalyelerinde, gaz odalarında... Da hası, atom bombası! İnsanlığın yararına kullanılacak yerde, yıkımı için kullanılmıştır. Uygarlığın istediği bu muydu? Değil, işte burada da uygarlık bir çıkmaza düş
Ûlüm cezaları uygarlığa aykırıdır. Uygarlık yaşatmak içindir, öldürmek için değil, ama bakıyoruz, uygarlığın yeni buluşları ölüm cezasını yerine getirmek için kullanılıyor. Sözgelimi elektrikli sandalye...
müştür. Üstelik bu yıkım, uygarlığın en fazla geliştiği, öyle denilen ülkelerce gerçekleştirildi!
— Bir de uygarlığın ulusallık boyutu var...
— Uygarlığın çıkmazlarından biriyle de bu noktada karşılaşırız, evet... Arapça, Farsça yazmış birçok bilgin var. Çağlarına göre başarılı olmuş kişiler. Bunların hep sinin Türk olduğu söyleniyor. Ne Türkçe düşünmüş, ne Türkçe yazmış, ne de Türke özgü bir düşünceyi iş lemiş... Ya da bir Türk inancını dizgesel biçimde orta ya koyarak geliştirmiş... Türkün damgasını taşıyan bir ürün ortaya koymamış. İslam Ortaçağı’nın ortak ko nularını işlemiş, o dönemin geçerli dili olan Arapçay- la, Farsçayla yazmış. Bugün bakıyorsunuz Türk uygarlığının büyükbaşlarından sayılıyor İbni Sina, Fa-
rabi... Bir kişinin, bir toplumun uygarlığından yayı labilmesi için ne gibi nitelikler taşıması gerekir? Önce onu saptamak gerek. Bugün bir Alman felsefesi var. Al man felsefesi denilince, Avrupa felsefesi içinde başka ulusların felsefesine benzemeyen özgün bir birikim akla gelir; kendine özgü buluşları olan... Leibniz, felsefesi ni hangi dille yazarsa yazsın, düşüncelerinin kaynağı yal nızca Alman ulusundandır; işlediği sorunları Alman kafası ortaya koymuştur. Descartes, Fransızlar için öy ledir. Düşünürün ortaya koyduğu, ulusunun damgası nı taşıyor. İngiliz felsefesini Avrupa’nın başka bir yerinde bulamazsınız. O felsefe, 17. yüzyıldan bu ya na, yalnız İngiliz damgasını taşır. İngiliz düşüncesinin kimliğidir o. Italyan düşüncesi de öyle... Uzman bir göz, Rönesans başlarında yaşamış bir İtalyan sanatçının yon tusuna bakınca, öteki ülkelerin sanatçılarından hemen ayırır. Ulusal bir kimlik taşımaktadır çünkü.
— Pekiyi, yine kitabınıza dönelim isterseniz...
— Kitapta değişik bölümler var, bunlar uygarlığın ge lişim aşamalarıyla bağlantılıdır. “Toprağın Dili”, “Var lık Bilinci”, “ Yabancılaşma”, “ Soysuzlaşma”, “ Yığınlaşma”, “ Değer Aşamaları”, “Evren”, “ Etki- Tepki” ve “ Devrimler”...
Birer tümceyle açalım bunları: Yabancı dillerden ak tarılmış sözcüklerle özgün düşünce üretilmez. Varlık bi linci olmayan yerde uygarlık gelişmez, örneği Araplardır bunun. Sözgelimi, bir Türkün Türklüğünü yadsıyıp Müslümanım demesi, kendine yabancılaşmadır. Oku duğunu, öğrendiğini sindiremeyen soysuzlaşın Bilim ku ramlarında profesörlük yapmakta olan bir kimse,
Darwin’in kuramı Kuran’a aykırı diye karşı çıkıyorsa, burda soysuzlaşmadan söz edilir. Düşünsel yozlaşma bu... Yığınlaşma, yeryüzünde partileşmeyle ortaya çık mıştır; yüz binler, milyonlar, düşüncesizce, bir kişinin ardı sıra giderler.
Başka bir bölüm, “ Değer Aşamaları”: Yaratılan de ğerler değil, var olan değerler. Bir toplumun uygarlık bakımından bulunduğu aşama, değerlere getirdiği yo rumla bağlantılıdır... “Evren”, oldukça güç anlaşılan bir bölümdür. Dokuzuncu bölümdeyse, uygarlığın etki- tepkiyle geliştiği vuıgulamyor. Uygarlığın beslediği tepki bilinçli tepkidir. Son bölüm, “ Devrimler”. Büyük uy garlıkların gelişebildiği yerde devrimler söz konusudur, işlenen budur.
— Son bir soru: Beş yüz sayfaya yakın boyuttaki bu büyük çalışmanızı, tür olarak nereye koyuyorsu nuz?
— Felsefe bakımından bir araştırma. Sorunların fel sefe açısından ele alınması.
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 33
Taha Toros Arşivi