• Sonuç bulunamadı

Üniversitede öğrenim gören engelli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar ve sorun çözme becerileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Üniversitede öğrenim gören engelli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar ve sorun çözme becerileri"

Copied!
99
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ BİLİM DALI

ÜNİVERSİTEDE ÖĞRENİM GÖREN ENGELLİ ÖĞRENCİLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR VE SORUN ÇÖZME BECERİLERİ

Çağatay Serkan KAYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Abdullah TOPCUOĞLU

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Yüksek lisans eğitiminin başlangıcından sonuna kadar tecrübeleriyle yolumu aydınlatan kıymetli vakitlerini ayıran akademik danışmanım Sayın Prof. Dr. Abdullah TOPCUOĞLU başta olmak üzere, hiçbir zaman desteğini esirgemeyen Selçuk Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı değerli hocam Sayın Doç. Dr. Özlem KARAKUŞ’a ve ihtiyaç duyduğumda yardımlarını sunan Sayın Dr. Öğr. Üyesi Doğa BAŞER’e akademik ve engellik alanındaki bilgileriyle çalışmama ışık tutan Arş. Gör. H. İrem KALAYCI KIRLIOĞLU’na ve burada ismini sayamadığım bölüm hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca eğitim hayatımın her kademesinde bana maddi ve her şeyden önemlisi sonsuz manevi desteklerini sunan biricik ailem; annem Mürüvvet DEMİRTAŞ’a ve abim Nuri KAYA’ya, bu süreçte desteğini sıklıkla hissettiğim sevgili dostum ve meslektaşım Şükrü BARDAKCI’ya, yüksek lisans çalışmamda beni cesaretlendiren sevgili mesai arkadaşlarıma ve değerli vakitlerini ayırarak çalışmama katkıda bulunan üniversite öğrencisi katılımcılara şükranlarımı sunarım.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Çağatay Serkan

KAYA Numarası: 154211001003

Ana Bilim/Bilim Dalı Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Ana Bilim Dalı / Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Bilim Dalı

Danışmanı Prof. Dr. Abdullah TOPCUOĞLU

Tezin Adı Üniversitede Öğrenim Gören Engelli Öğrencilerin Karşılaştıkları Sorunlar ve Sorun Çözme Becerileri

ÖZET

Bu çalışmada üniversitede öğrenim gören engelli öğrencilerin sorun alanları ve sorun çözme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma kapsamında Konya ilinde devlet üniversitelerinde öğrenim gören toplam 178 engelli üniversite öğrencisine ulaşılmıştır.

Verilerin toplanmasında; araştırmacı tarafından hazırlanan ve sosyodemografik özellikler ve bağımsız değişkenlerin bulunduğu kişisel veri formu, Yazçayır ve Ersay tarafından üniversite öğrencilerinin güncel sorunlarını belirlemek amacıyla geliştirilen Yeni Geliştirilen Problem Tarama Envanteri ve Türkçe geçerlilik ve güvenirlik çalışması Eskin ve Aycan (2009) tarafından yapılan Gözden Geçirilmiş Sosyal Sorun Çözme Envanteri Kısa Formu (Kısa Tr-SSÇE-G) kullanılmıştır.

Verilerin analizi SPSS paket programı aracılığıyla yapılmış olup bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi (One-Way ANOVA), Pearson Korelasyon Testi ve çoklu karşılaştırma testlerinden (Post Hoc Tests) LSD (Least-significance difference) ve Tukey HSD (Tukey’s Honestly Significant Difference) testleri kullanılmıştır.

(6)

Araştırma sonucunda, engelli üniversite öğrencilerinin sorunlarının çok yüksek düzeylerde olmadığı ancak üniversite/fakülte hizmetleri ve kişisel algı ve duygu durumunda yaşanan soruların diğer alanlara göre daha yüksek olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Sosyal sorun çözme becerileri ise ortalamanın üzerinde bulunmuştur. Engelli üniversite öğrencilerinin olumlu sorun yönelimini ve akılcı sorun çözme tarzını daha çok kullandıkları ortaya çıkarılmıştır. Bazı değişkenlerle sorun alanları ve sosyal sorun çözme becerisi arasında ilişki bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bazı sorun alanlarıyla sosyal sorun çözme becerisi arasında negatif ilişki olduğu görülmüştür.

Anahtar kelimeler: Engelli Üniversite Öğrencileri, Sorun Alanları, Sorun Çözme Becerisi.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Çağatay Serkan

KAYA Numarası: 154211001003

Ana Bilim/Bilim Dalı Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Ana Bilim Dalı / Aile Danışmanlığı ve Eğitimi Bilim Dalı

Danışmanı Prof. Dr. Abdullah TOPCUOĞLU

Tezin İngilizce Adı Problems and Problem Solving Skills of Students with Disability who is Studiying at University

SUMMARY

In this study, it is aimed to examine the problem areas and problem solving skills of disabled students studying in university in terms of various variables. A total of 178 disabled university students studying in state universities in Konya were reached in the scope of the research.

Personal data form created by the researcher with sociodemographic characteristics and independent variables, New Developed Problem Scan Inventory developed by Yazçayır and Ersay in order to determine current problems of university students and Turkish validity and reliability study by Eskin and Aycan (2009) Revised Social Problem Solving Inventory Short Form (Short Tr-SPSI-R) were used for data collection.

Data were analyzed using SPSS package program. Independent samples t-test, One-Way ANOVA, Pearson Correlation Test, and Post-Test Tests that (LSD) and Tukey HSD (Tukey's Honestly Significant Difference) tests were used.

As a result of the study, it was found that university students with disabilities do not have very high problem levels, but the problem areas of university/faculty services and personal perception and emotion are higher. Social problem solving skills were found to be above average. It was revealed that university students with disability mostly use positive problem orientation and rational problem solving style.

(8)

Some variables were found to be related to problem areas and social problem solving skills. In addition, there was a negative relationship between some problem areas and social problem solving skills.

Key words: University Students with Disability, Problem Areas, Problem Solving Skills.

(9)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

ONAY SAYFASI ... ii ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... vi İÇİNDEKİLER ... viii KISALTMALAR SAYFASI ... xi

TABLOLAR LİSTESİ ... xii

GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 4

1. Engellilik Nedir? ... 4

2. Engel Türleri Nelerdir? ... 6

2.1. Görme Engeli: ... 6

2.2. İşitme Engeli ... 7

2.3. Dil ve Konuşma Bozukluğu: ... 7

2.4. Ortopedik Engellilik: ... 8

2.5. Ruhsal ve Duygusal Engel: ... 8

2.6. Zihinsel Engel: ... 8

2.7. Süreğen Hastalık ... 9

2.8. Çok Engellilik ... 10

3. Engelliliğe İlişkin Yaklaşımlar: Ahlaki, Medikal ve Sosyal Model ... 10

4. Üniversite Gençliğinin Sorunları ... 13

(10)

6. Sosyal Sorun Çözme ... 20

6. 1. Sorun ve çözüm nedir? ... 20

6.2. Sosyal Sorun Çözme Süreç Modeli ... 22

6.3. Sorun Yönelimi ... 23

6.4.Sorun Çözme Tarzları ... 25

II. BÖLÜM: METODOLOJİ ...28 1. Araştırmanın Konusu ... 28 2. Araştırmanın Amacı ... 28 3. Araştırmanın Önemi ... 29 4. Varsayımlar ... 29 5. Sınırlılıklar ... 30 6. Tanımlar ... 30 7. Araştırmanın Yöntemi ... 30 8. Evren ve Örneklem ... 32

9. Veri Toplama Araçları ... 32

10. Verilerin Analizi ... 34

II. BÖLÜM: BULGULAR ...35

1. Katılımcıların Sosyodemografik Özellikleri... 35

2. Ölçeklere İlişkin Betimleyici İstatistikler ... 37

3. Cinsiyet Değişkenine İlişkin Bulgular ... 40

4. Yaşa İlişkin Bulgular ... 42

(11)

6. Eğitim seviyesine ilişkin bulgular ... 45

7. Yaşamın Çoğunlukla Geçirildiği Yere İlişkin Bulgular ... 48

8. Yaşanılan Yere İlişkin Bulgular ... 50

9. Engel Türüne İlişkin Bulgular ... 52

10. Engel Oranına İlişkin Bulgular ... 56

11. Engel Oluşum Nedenine İlişin Bulgular ... 59

12. Engel Oluşum Zamanına İlişkin Bulgular ... 61

13. Engel ile İlk Karşılaşılan Eğitim Kademesine İlişkin Bulgular ... 64

14. Özel Eğitimden Faydalanma Durumuna İlişkin Bulgular ... 66

15. Engel Durumunu Eğitim Hayatı için Engel Olarak Görüp Görmemeye İlişkin Bulgular... 69

16. Problem Alanları Tarama Envanteri ve Sosyal Sorun Çözme Envanteri Arasındaki Korelasyon Analizine İlişkin Bulgular ... 71

SONUÇ ...76

ÖNERİLER ...79

KAYNAKÇA ...80

(12)

KISALTMALAR SAYFASI

DSÖ :Dünya Sağlık Örgütü

BM :Birleşmiş Milletler

ABD :Amerika Birleşik Devletleri

TÜİK :Türkiye İstatistik Kurumu

AÇSHB :Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı EYGM :Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü E-KPSS :Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı

ODTÜ :Orta Doğu Teknik Üniversitesi

vd. :ve diğerleri

akt. :aktaran

SPSS :Statistical Package for the Social Sciences

LSD :Least-significance difference

Tukey HSD :Tukey’s Honestly Significant Difference

Short Tr-SPSI-R :Revised Social Problem Solving Inventory Short Form

Kısa Tr-ÇE-G :Gözden Geçirilmiş Sosyal Sorun Çözme Envanteri Kısa Formu

OSY :Olumlu Sorun Yönelimi

NSY :Negatif Sorun Yönelimi

ASÇT :Akılcı Sorun Çözme Tarzı

DDSÇT :Dürtüsel-Dikkatsiz Sorun Çözme Tarzı SSÇET :Sosyal Sorun Çözme Envanteri Toplam Puanı

SSÇB :Sosyal Sorun Çözme Becerisi

n :Sayı

r :Korelasyon değeri

p :Anlamlılık derecesi

t :t dağılımı değeri

(13)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Katılımcıların Sosyodemografik Özelliklerine İlişkin Bulgular ... 35

Tablo 2. Problem Tarama Envanterine İlişkin Betimleyici İstatistikler ... 37

Tablo 3. Sosyal Sorun Çözme Envanterine İlişkin Betimleyici İstatistikler ... 39

Tablo 4. Cinsiyet Değişkeni ve Problem Alanları Arasındaki İlişkiye Dair t-testi Analizi Bulguları ... 40

Tablo 5. Cinsiyet Değişkeni ve SSÇE Arasındaki İlişkiye Dair t-testi Analizi Bulguları ... 41

Tablo 6. Yaş Değişkeniyle Problem Alanları Arasındaki Pearson Korelasyon Testi Sonuçları ... 42

Tablo 7. Yaş Değişkeniyle SSÇE arasındaki Pearson Korelasyon Testi Sonuçları ... 42

Tablo 8. Öğrenim Görülen Üniversiteyle Problem Alanlarına Dair t-testi Sonuçları ... 43

Tablo 9. Öğrenim Görülen Üniversiteyle SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 44

Tablo 10. Eğitim Seviyesi Değişkeniyle Problem Alanları Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 45

Tablo 11. Eğitim Durumu Değişkeniyle SSÇE Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 47

Tablo 12. Yaşamın Çoğunluğunun Geçirildiği Yer ile Problem Alanları Arasındaki t-testi Sonuçları ... 48

Tablo 13. Yaşamın Çoğunluğunun Geçirildiği Yer ile SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 49

Tablo 14. Yaşanılan Yer ve Problem Alanları Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 50

Tablo 15. Yaşanıla Yer ve SSÇE Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 51

Tablo 16. Engel Türleri ve Problem Alanları Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 52

(14)

Tablo 18. Engel Oranıyla Problem Alanlarına İlişkin Pearson Korelasyon Testi Sonuçları . 56

Tablo 19. Engel Oranıyla Problem Alanları Arasındaki t-testi Sonuçları ... 57

Tablo 20. Engel Oranıyla SSÇE Arasındaki Pearson Korelasyon Testi Sonuçları ... 58

Tablo 21. Engel Oranıyla SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 58

Tablo 22. Engel Oluşum Nedeni ve Problem Alanlarına İlişkin t-testi Sonuçları ... 59

Tablo 23. Engel Oluşum Nedeni ve SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 60

Tablo 24. Engel Oluşum Zamanı ve Problem Alanları Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 61

Tablo 25. Engel Oluşum Zamanı ve SSÇE Arasındaki Varyans Analizi Sonuçları ... 62

Tablo 26. Engel ile İlk Defa Karşılaşılan Kademe ve Problem Alanları Arasındaki t-testi Sonuçları ... 64

Tablo 27. Engel İle İlk Defa Karşılaşılan Kademe ve SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları .... 65

Tablo 28. Özel Eğitimden Faydalanılması ve Problem Alanları Arasındaki t-testi Sonuçları ... 66

Tablo 29. Özel Eğitimden Faydalanılması ve SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 68

Tablo 30. Durumunu Eğitim Hayatı için Engel Olarak Görüp Görmeme ve Problem Alanları Arasındaki t-testi Sonuçları ... 69

Tablo 31. Durumunu Eğitim Hayatı için Engel Olarak Görüp Görmeme ve SSÇE Arasındaki t-testi Sonuçları ... 70

(15)

GİRİŞ

Engellilik, bireyin doğuştan veya daha sonra geçirdiği bir hastalık, kaza vb. durum sonucu ortaya çıkan sosyal hayata katılım ve günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirme hususunda bireyin özel olarak desteklenmesini gerektiren bilişsel, duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak yeti yitimine sebep olan bir durumdur. Belki de insanlık tarihi kadar eski olan engellik olgusuna ilişkin tanımlar ve bu konuya ilişkin yaklaşımlar, bakış açıları sürekli bir değişim içinde olmuştur. Bugün tüm dünyada engellik, insan hakları bağlamında ele alınmakta ve engelliliğe karşı hümanist bir yaklaşım sergilenmektedir. Özellikle engellilik sosyal hareketi tüm dünyada engelliğin görünürlüğü ve engelli haklarının gelişimi için bir dönüm noktası olmuştur. Engellilerin toplumdaki diğer bireylerle eşit imkânlara sahip olması gerektiği daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Bu sürecin 21. yy.’ın başlarında dahi halen gelişme aşasında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2006 yılında Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeyi kabul etmiş, Türkiye ise 2007 yılında sözleşmeyi imzalamıştır. Yine ülkemizde ilk defa engellilere yönelik hazırlanan bir yasa 2005 yılında yürürlüğe sokulmuştur. Engellilere yönelik pek çok konuda sayısı azımsanmayacak yasal düzenleme bulunmaktadır. Eğitim hakkının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alındığı ülkemizde engellilerin eğitim haklarıyla ilgili de temel eğitimden yükseköğrenime kadar çeşitli yasal düzenlemeler mevcuttur. Üniversite öğrencileri için belki de en önemlisi 2006 yılında resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Yükseköğretim Kurumları Özürlüler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliğidir. Yönetmelik daha sonra 2010 yılında güncellenerek Yükseköğretim Kurumları Engelliler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliği adıyla yeniden yayınlanmıştır. Bu yönetmelikle engelli üniversite öğrencilerinin yaşadıkları sorunların çözümüne ilişkin gerekli mekanizmaların kurulması öngörülmektedir. Yine bu yönetmelikte yükseköğretim kurumları bünyesinde engelli öğrenci birimlerinin kurularak bu öğrencilerin sorunlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmesine ilişkin madde bulunmaktadır.

(16)

Engellilerin haklarına ilişkin yapılan yasal düzenlemeler, eğitimlerine yönelik alınan tedbirler ve engellilerin giderek toplumsal hayata daha fazla katılım sağlamaya başlamasıyla birlikte üniversitede öğrenim gören engelli üniversite öğrencilerinin sayısı da artış göstermektedir. Bu bireyler bütün engelleri birer birer aşarak yükseköğrenim aşamasına kadar gelmektedirler. Özellikle üniversite eğitiminde, öğrenciler ailelerinden ayrılarak bağımsızlıklarını kazanmaya başlamaktadırlar. Çeşitli gelişimsel sorunların yanı sıra üniversite yaşamında öğrenciler kişisel sorunlardan ailevi sorunlara, üniversite hizmetlerinden eğitim sorunlarına çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu noktada engelli öğrenciler hem üniversite yaşamının getirdiği çeşitli sorunlarla hem de engellerinden dolayı karşılaştıkları güçlüklerle baş etmek zorundadırlar. Bu sorunlarla baş ederken de sorun çözme becerilerini çeşitli derecelerde kullanmak durumundadırlar. Bu noktadan hareketle engelli üniversite öğrencilerinin üniversite yaşamında karşılaştıkları sorunlar ve sorun çözme becerilerinin incelenmesi önem kazanmaktadır. Engellilik sosyal hareketini başlatanların bir grup engelli akademisyen olduğu düşünüldüğünde engelli bireylerin eğitim hakkından faydalanmalarının önemi dikkat çekmektedir. Bu çerçevede de üniversitede öğrenim gören engellilerin yaşadıkları sorunların ve sorun çözme becerilerinin belirlenmesinin onların üniversite yaşamında daha kolay desteklenmelerini sağlayacağı düşünülmektedir.

Özellikle alanyazında engelli üniversite öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili genellikle çok büyük örneklemlere ulaşılamadığı genellikle dar bir örneklem grubuyla çalışıldığı, belirli bir engel grubuna odaklanıldığı, daha çok da engel durumundan kaynaklı sorunlarla ilgili yapıldığı görülmüştür. Normal gelişim gösteren üniversite öğrencileriyle yapılan karşılaştırmalı çalışmalar da mevcut olup engelli üniversite öğrencilerinin sorun çözme becerilerinin incelendiği herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışma ise her ne kadar imkanlar sebebiyle Konya ilindeki devlet üniversiteleriyle sınırlandırılmış olsa da bu öğrencilerin tamamına ulaşılmaya çalışılmış ancak gönüllü olarak çalışmaya katılmayı kabul eden 178 engelli üniversite öğrencisiyle gerçekleştirilmiştir.

(17)

Yapılan bu araştırmada engelli üniversite öğrencilerinin engellerine odaklanmak yerine bu gençler birer üniversite öğrencisi olarak ele alınarak sorun alanları, sosyal sorun beceri düzeyleri ve bunlarla çeşitli değişkenler arasındaki ilişki incelenmeye çalışılacaktır. Yapılan çoğu araştırmanın aksine engel türüne yönelik herhangi bir sınırlandırmaya gidilmemiş yalnızca ölçek maddelerinin cevaplanması konusunda yaşanabilecek sıkıntılardan dolayı zihinsel engel grubu çalışmaya dahil edilmemiştir. Gerek engel türleri yönünden sınırlandırmaya gidilmemiş olması gerek engelli üniversite öğrencilerinin engellerinden kaynaklı sorunları yerine üniversite öğrencisi olarak ele alınması ve sosyal sorun çözme becersi incelenmesinin alanyazına yeni bir bakış açısı getirmesi ve sonuçlarının alanyazını zenginleştirmesi beklenmektedir.

Bu çerçevede şekillenen çalışmamızın I. bölümünde engellilik, engel türleri, engelliliğe ilişkin yaklaşımlar, üniversite gençliğinin ve engelli üniversite öğrencilerinin sorunları ile sosyal sorun çözme becerisi kavramları kuramsal bir kapsamda ele alınmıştır. Çalışmanın II. bölümünde ise araştırmanın hangi aşamalardan geçtiği, sürecin ne şekilde ilerlediği, kullanılan yöntem ve modeller, kullanılan ölçme araçları gibi araştırmanın metodolojisinin açıklanmaya çalışıldığı kısım bulunmaktadır. III. bölümde ise araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiki analizlerine ve yorumlara yer verilmiştir. Araştırmanın son kısmında ise bulgulardan elde edilen genel sonuçlara yer verilmiş bu alanda çalışma yapan profesyonellere ve araştırmacılara yönelik çeşitli öneriler getirilmiştir.

(18)

I. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1. Engellilik Nedir?

Alanyazın incelendiğinde, engellilik ile ilgili zaman içerisinde farklı kelimeler kullanıldığı görülmekte Sakat (Melan, 1991), Özürlü (Naçar, Çetinkaya ve Baykan, 2012) ve Engelli (Pınar, Saygun, Açıkgöz, Atçeken ve Demirtaş, 2016) kelimelerinin birbiri yerine kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hatta engelli kelimesinin de olumsuz bir çağrışımla etiketlenmeye yol açabileceğinden hareketle İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırılmasının tekrar baskısının gözden geçirme sürecinde, “engel” kelimesi terk edilmiş; vücut, bireysel ve toplumsal bakış açılarının üçü için de geniş bir terim olarak “yetiyitimi” kullanılmıştır (DSÖ, 2004: 145). Bu çalışmada ise ülkemizdeki yasal mevzuat ve genel kullanıma bağlı olarak engel ve engelli kavramları üzerinden bir anlatım tercih edilmiştir. Özürlülük ve engelliliğe getirilmiş bazı tanımlamalar şu şekildedir:

Engelli kavramı BM Engelli Hakları Sözleşmesinde (2009):

“Diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişiler”

Engelliler Hakkında Kanunda (2005) ise:

“Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey” olarak tanımlanmaktadır.

Engellilik, salt sağlık problemi olmaktan ziyade kişinin sağlık durumu ile sosyal çevresi arasındaki durumu gösteren karmaşık bir olgudur (Pınar vd., 2016: 105). Vignon’a göreyse (2002) bedensel, zihinel ve ruhsal işlev ya da yapı farklılığından kaynaklandığı gibi kişinin yaşama adaptasyonunu da sorun haline getirmektedir (Akt. Gökçe, Güneş ve Çelik Seyitoğlu, 2015). Engellilik çoğunlukla kişilerin ve ailelerinin kendi kontrolleri dışında gelişen bir durumdur. Belirli değişkenlerin durumuna göre (cinsiyet, yaş, toplumsal bakış açısı vb.) engelli

(19)

bireyden beklenen toplumsal davranışların kısmen de olsa gerçekleştirilememesi halidir (Yıldırım, Hacıhasanoğlu Aşılar ve Karakurt, 2012: 201). Tüm bu tanımlardan hareketle engelin kişinin kendisi ve ailesinden bağımsız bir şekilde oluştuğu; fiziksel, zihinsel, ruhsal ya da duygusal yetilerindeki kayıplardan dolayı engellilerin toplumsal yaşama diğer bireylerle eşit ölçüde katılım sağlayamadıkları, engelin yalnızca sağlık sorunu olmaktan ziyade kişiyi ve sosyal çevresine etki eden ve topmluma katılımı noktasında eşitsiz koşullara yol açan bir durum olarak değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

Engeller, bireyde ve çevresinde var oluş durumuna göre kişinin işlevselliğini etkileyerek yetiyitimine neden olmaktadır. Bunlar, günlük yaşamın sürdürüldüğü ortamda fiziksel bir eksikliği, işlevselliği artıracak yardımcı gereçlerin olmayışı, çevrenin olumsuz bakış açısını, sağlık koşullarına sahip olunsa da yaşama her yönüyle katılımın gerçekleşebilmesi için ihtiyaç duyulan fakat ulaşılamayan veya bu hizmetlere erişmekte engel yaratan hizmetleri ve politikaları da içermektedir (DSÖ, 2004: 125). Bu tanımdan hareketle engellilik her ne kadar bir sağlık sorunu gibi gözükse de engel yaratan asıl durumlar toplumda bu kişilere göre sağlanan özel koşullardaki yetersizliklerdir.

Dünyada gelişmiş ülkelerde nüfusun %10’unun, gelişmekte olan ülkelerde ise %13’ünün engelli olduğu tahmin edilmektedir (Yıldırım vd., 2012: 201).

Türkiye Özürlüler Araştırması (2002) verilerine göre Türkiye nüfusunun %12.29’unu engelliler oluşturmaktadır (DİE, 2004: 5). Gerek dünyadaki rakamlar gerekse ülkemizdeki bu oran engelliğin azımsanamayacak bir sıklıkla meydana geldiğini göstermekte, engellilere yönelik planlanacak özel hizmetlerin son derece gerekli olduğuna dikkat çekmektedir.

Grafik 1 incelendiğinde ülkemizde en sık görülen engel türlerinin zihinsel engellilik, süreğen hastalığa bağlı engellilik ve çok engellilik grupları olduğu görülmektedir.

(20)

Grafik 1. Ülkemizdeki Engellilerin Engel Türlerine Göre Dağılımı (TÜİK, 2011)

2. Engel Türleri Nelerdir? 2.1. Görme Engeli:

Görme engelinin tıbbi değerlendirmesinde görme keskinliği ve görme alanına ilişkin çeşitli ölçütler kullanılmaktadır. Bu tanımlamalarda hiç görmeyen ve az gören bireyleri belirlemede ayrı ayrı değerler ölçüt alınmaktadır (EYGM, 2014: 21).

Eğitsel açıdan da aynı şekilde hiç görmeyen ya da az gören şeklinde yapılan tanımlamalar mevcuttur. Eğitsel açıdan hiç görmeyen bireylerin görme yetisinin bulunmadığı ancak çevreyi algılayabilmek için dokunma duyusundan yararlanabildiği, bu yönde materyallere ve işitsel materyallere ihtiyaç duydukları vurgulanmaktadır. Eğitsel açıdan az gören bireylerin ise görme duyusundan faydalanabildiği ancak daha iyi kullanabilmek için optik cihazlar ve çeşitli düzenlemelere ihtiyaç duyabildikleri belirtilmektedir (EYGM, 2014: 21). Her ne kadar toplumda görme engelli denildiğinde hiç görmeyen bireyler ilk akla gelenler olsa da görme yetileri belirli ölçüde var olan ancak yine kendi özel durumlarına göre

29,20% 25,60% 8,80% 8,40% 5,90% 3,90% 0,20% 18% Zihinsel Engelliler Süreğen Hastalığı Olan Engelliler Ortopedik Engelliler Görme Engelliler İşitme Engelliler Ruhsal ve Duygusal Engelliler Dil ve Konuşma Engelliler Çok Engelliler

Ülkemizdeki Engellilerin

Engel Türlerine Göre Dağılımı

(21)

çeşitli hizmetlere ihtiyaç duyan bireyler de bulunmaktadır. Bu engelli bireylerin ihtiyaçlarının da çok çeşitli olabileceğini göstermekte, genel olarak tüm yaşamlarında özellikle de eğitim hayatlarında farklı farklı ihtiyaçları olabileceğini ortaya koymaktadır. Örneğin hiç görmeyen bir öğrenci ders materyallerinde Braille kabartmasına ya da seslendirilmiş metinlere ihtiyaç duyarken az gören bir öğrenci metin puntolarının daha büyük olmasına ihtiyaç duyabilmektedir.

2011 yılında yapılan Nüfus Konut Araştırması sonuçlarına göre gözlük veya lens kullanıyor olsa dahi görmede çok zorlanan veya hiç göremeyen nüfusun oranı %1,4’tür (TÜİK, 2013: 79).

2.2. İşitme Engeli

İşitme engelinin tanımlanmasında işitme kaybının işitme testi sonucunda belirlenebildiği, bu kaybın bireyin dili kullanma düzeyini olumsuz olarak etkilediği, çeşitli düzeltmelere rağmen bireyin, iletişimi eksiksiz bir şekilde sağlayamaması üzerinde durulmaktadır (Bal, 1986; Belgin ve Ataş, 1996; Enç vd., 1987’den akt. Aral, 2011: 77). Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırmasında kullanılan bir başka tanıma göreyse işitme engelliler, işitme cihazı kullansa dahi herhangi bir kulağında çeşitli ölçülerde işitme kaybı olan kişilerdir (TÜİK, 2011: XIII). Görme engel türünde bahsedilen hiç görmeyen ve az gören ayrımı gibi bir ayrım işitme engelliler için de mevcuttur. Az işiten ya da hiç işitmeyen bireylerin durumları birbirinden farklıdır. Hiç işitmeyen bir öğrenci derslerinde işaret dili, görsel materyallere ihtiyaç duyarken az işiten bir öğrenci ise işitme cihazı ya da ders esnasında anlatanın da kullanacağı FM cihazına ihtiyaç duyabilmektedir.

2011 yılında yapılan Nüfus Konut Araştırması sonuçlarına göre İşitme cihazı/implant kullanıyor olsa dahi duymada çok zorlanan veya hiç duyamayan nüfusun oranı %1,1'dir (TÜİK, 2013: 80).

2.3. Dil ve Konuşma Bozukluğu:

Dil ve konuşma bozukluğu bireyin çeşitli nedenlerle sözel iletişimde bulunamaması, sözel iletişim konusunda ortaya çıkan eksiklikler, farklılıklar biçiminde tanımlanabilir (Aral, 2011: 71).

(22)

2011 yılı Nüfus Konut Araştırması verilerinden alınan bilgilere göre konuşma bozukluğu, tutukluk, kekemelik gibi nedenlerden dolayı konuşma güçlüğü çeken nüfusun (3 ve daha yukarı yaş) oranı %0,7'dir (TÜİK, 2013: 80). Dil ve konuşma bozukluğu yalnız başına görülebileceği gibi işitme engelliliğin bir sonucu olarak da karşımıza çıkabilmektedir.

2.4. Ortopedik Engellilik:

Ortopedik engel kas ve iskelet sisteminde belirli bir hastalık ya da bozukluk sonucu oluşan bir engel türüdür (Aral, 2011: 79). Bu engel türünde çeşitli uzuv kayıpları, doğuştan olan anomaliler, kişinin kas ve iskelet sisteminde yetiyitimine neden olacak çeşitli hastalıklar yer alabilir.

Son yapılan Nüfus Konut Araştırmasında yürümede, merdiven çıkmada veya inmede ev içinde veya dışında bacaklarını kullanarak hareket etmede (yürüme, merdiven inme-çıkma) çok zorlandığını veya hiç yapamadığını belirten nüfusun oranı %3,3 olarak belirtilmiştir (TÜİK, 2013: 81).

2.5. Ruhsal ve Duygusal Engel:

Ruhsal ve duygusal engel, kişilerin duygu, düşünce ve davranışlardaki normal dışı durumların varlığı sonucu günlük yaşama tam katılım gerçekleştirememe, sosyal ilişkilerini sürdürememe gibi sorunlar yaşamasına neden olur. Depresyon, Şizofreni, Bipolar Bozukluk gibi ruhsal hastalıklar da bu grupta yer almaktadır (TÜİK, 2011: XIV). Eğer zihinsel bir yetiyitimi eşlik etmiyorsa Otizm Spekturum Bozukluklarından Atipik Otizim ve de Asperger Sendromu da duygusal engellilik olarak bu grupta yer almaktadır. Bu engel türüne sahip kişilere karşı toplumda olumsuz bir bakış açısının olduğu ruhsal ve duygusal engele sahip kişilerin “deli”, “ruh hastası” vb. lakaplar takılarak etiketlenmeye maruz kalabildikleri bilinmektedir.

2.6. Zihinsel Engel:

Zihinsel engel, gelişim süreci içinde genel zekâ fonksiyonlarının normalin altında olması, öğrenme ve sosyal uyum sağlayıcı davranışlarda bozukluğun görülmesidir (TÜİK, 2011: XIV). Zihinsel engelin de kendi içinde; hafif, orta ve ileri

(23)

düzeyde olmak üzere sınıflanabildiği bilinmektedir. Özellikle kaynaştırmalı eğitimde lise eğitimini meslek liselerinde tamamlayarak sınavsız geçiş uygulamasıyla üniversite eğitimine başlayan hafif zekâ geriliği bulunan öğrencilerin bulunduğu bilinmektedir. Ülkemizde üniversiteler çoğunlukla meslek edinme amacıyla tercih edildiğinden, bu tarz öğrencilerin ve ailelerinin eğitim beklentileriyle üniversitedeki eğitimcilerin öğrencilerden beklentileri arasında zıtlıklar oluşabilmektedir. Örneğin bu gençlerin aileleri kaynaştırma eğitimi beklentisiyle çocuklarının bireyselleştirilmiş eğitim programına tabi olmasını talep ederken akademisyenler de üniversite eğitiminin belirli bir bilişsel beceriye sahip öğrencilerle yürütülebileceğini savunabilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda sınavsız geçiş uygulamasına son verilmesinin üniversitede öğrenim gören bu durumdaki öğrencilerin sayısını da azaltacağı düşünülmektedir.

2.7. Süreğen Hastalık

Engel durumuna neden olan süreğen hastalıklar, bireylerin çalışmasını ve hayata katılımını sınırlandırmasına neden olan, sürekli tedavi ve bakım gerektiren hastalıklardır (sindirim sistemi, dolaşım sistemi, solunum sistemi hastalıkları, diyabet, kanser, HIV vb.) (TÜİK, 2011: XIV). Bu engel grubundaki kişilerin birçoğu aslında kendilerini engelli olarak görmemekte hatta böyle bir durumlarının olduğundan habersiz bir şekilde sosyal haklarından faydalanmadan yaşamlarını sürdürebilmektedir. Toplumdaki engelli algısı da insanların dış görünüşleri üzerinden şekillendiğinden çoğu toplum tarafından da engelli olarak görülmemektedir. Örneğin Tip II diyabete sahip, kan şekeri düzeyi stabil tutulamayan bir bireye günümüzde %40 oranında engelli sağlık kurulu raporu verilebilmekte ve bu kişiler Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının vermiş olduğu engelli kimlik kartına sahip olabilmekte ve bu kimlik kartının sağladığı sosyal haklarla diğer kamu kurum ve kuruluşların sağladığı hizmetlerden faydalanabilmektedir. Bu durumdaki kişilerin birçoğu durumlarının engel olduğunu bilmediğinden ya da kendilerini engelli olarak görmediklerinden engelli sağlık kuruluna başvurmayabilmektedir. Toplumun bakış açısına da gelinecek olursa örneğin dışarıdan gayet sağlıklı gözüken, gözle görünen herhangi bir engelli bulunmayan bir üniversite öğrencisi engelli kimlik kartının sağlamış olduğu ücretsiz seyahat hakkından faydalanırken çevredeki kişiler

(24)

tarafından yadırganabilmektedir. Ya da konumuz gereği eğitimle ilgili örnek verilmesi gerekirse ders anında sınıfta yeme içmenin yasak olduğu bir durumda bir öğrencinin kan şekerinin düşmesi sonucu yeme ihtiyacı engel durumunun ya da engelinin doğası bilinmediği için yanlış anlaşılabilir veya bu öğrenci böyle bir ortamda bu davranışı gerçekleştirmekten çekinebilir. Burada unutulmaması gereken şudur ki engellilik sadece tek bir türde olmayıp kişilerin engel değerlendirmelerine birden çok değişken etki etmektedir ve her engelli bireyin durumu birbirinden farklıdır.

2.8. Çok Engellilik

Çok engellilik, herhangi bir engel durumuna ek olarak farklı bir engele sahip kişiler, yani birden fazla engele sahip kişiler bu engel grubunda yer almaktadır (TÜİK, 2011: XIV).

3. Engelliliğe İlişkin Yaklaşımlar: Ahlaki, Medikal ve Sosyal Model

Ahlaki model engelliliğe ilişkin ilk modeldir. Ahlaki model, engelliliğin kişinin içindeki kötü güçlerden kaynaklandığı ya da kişinin içindeki ahlak dışı özelliklerinin bir yansıması olduğunu öne atmıştır (Sachs, ty.’den akt. Arıkan, 2002: 14). Bu modelin kimi kalıntıları günümüzde halen varlığını korumaktadır. Bazı ailelerin günah işledikleri için engelli bir çocuğa sahip oldukları yönünde geliştirdikleri gerçekdışı düşünceler bu anlayışın bir ürünü olarak düşünülebilir.

Engelliliğe farklı bir bakış açısı sağlayan medikal model 1800’lerin ortalarında tıp ve rehabilitasyon alanlarındaki gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Medikal model engelliliği, kişiye ait olan hastalık, sağlık durumunun yokluğu, tedavi ve rehabilitasyon gerektiren bir sorun olarak ele alır. Engelliliği açıklarken ahlaki bir çöküntüden ziyade patoloji üzerinde durmaktadır. Her ne kadar ahlaki model kadar suçlayıcı olmasa da kişinin engel durumunun yaşantısına etkilerinden çok engel durumunun kendisine odaklanmaktadır (DSÖ, 2004’den aktaran: Arıkan, 2002: 14). “Özürlülük, kişinin fizyolojik, psikolojik, anatomik yapı ya da işlevlerindeki herhangi bir eksiklik ya da anormalliktir.” Naçar ve arkadaşlarının (2012: 71) yaptığı

(25)

bu tanımın da medikal modelden izler taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca bu modelin patolojiyi merkeze alması engelli kişilerin aciz, çaresiz olarak tanımlanmasına neden olmakta ve engellilerin sosyal yaşamda önyargı, aşağılanma ve dışlamayla karşılaşmasına yol açmaktadır (Access Press, 2002; Beaulaurier ve Taylor, 2001; Sachs, ty.’den akt. Arıkan, 2002: 15). Medikal modelin engelli kişileri tam olmayan “daha az”, “eksik” olarak görmesi kişilerin farklı özellikleri olabileceği anlayışıyla çelişmektedir (Arıkan, 2002: 15). Ahlaki modele göre daha insancıl olan bu model kişinin farklılıklarına zenginlik olarak değil eksiklik olarak odaklandığı, bu eksikliklerin giderilmesi gerektiği düşüncesinden dolayı eleştirilmektedir.

Ancak medikal model patolojiye odaklanmasının yanı sıra engelliler açısından pek çok fayda da sağlamıştır. Tanı, tedavi, bakım ve izleme programlarının geliştirilmesini, önleme programlarının güçlendirilmesini sağlayarak engelli ve yakınlarının yaşam koşullarını daha iyi bir duruma getirmiştir. Özellikle koruyucu ve önleyici programlar sayesinde engelliliğe yol açan nedenlerin büyük bir kısmı ortadan kaldırılmıştır. Bu model çerçevesinde yeni hizmet modelleri de geliştirilmiş, sağlık sisteminin hümanist bir yaklaşımla hizmet sunması adına önemli çalışmalar yapılmıştır (Arıkan, 2002: 15).

Günümüzde etkisi baskın olarak hissedilen sosyal modelin temel savı ise engelliliğin bireylerin kişisel farklılıklarından ziyade bu farklılıklar sebebiyle kişilerin toplum tarafından dışlanması, kişilere önyargı ile yaklaşılması sonucu oluştuğu görüşüdür (Arıkan, 2001; Beaulaurier ve Taylor 2001; Campbell ve Oliver, 1996; Newcastle University, ty.; Light, ty.’den akt. Arıkan, 2002: 20). Engellilik hareketi ve sosyal model aynı doğrultuda, engellilerin dünyada azınlık olduğunu ve engelli olmayanlar tarafından sindirilmeye çalışıldığını iddia eder.

Bu modele göre çevre koşullarının kişinin engel durumuna uygun olup olmaması kişinin engellik durumunu belirleyicidir (Arıkan, 2002: 20). Bireyin herhangi bir nedenle karşı karşıya kaldığı engeller, biyolojik varlığından çok toplumsal ortamda anlam kazanmaktadır. Bu anlam kişinin engelliliğine yönelik tepkilerine, mevcut durumuna ve geleceğe yönelik bakışına, engelliliğin kendisini nasıl etkilediğine ve toplumun bakışına göre oluşmaktadır (Burcu, 2002: 86). Çevre

(26)

koşullarının engel durumunun belirleyici olmasından noktada engelli üniversite öğrencilerinin bu koşullarının engel durumlarına uygun hale getirilmesi engel durumunun en aza indirilmesi açısından önemlidir.

Çıkış noktasını engellilik hareketinden alan sosyal model engellilerin zihinsel ya da fiziksel durumlarından dolayı toplumsal bütünleşmenin dışında bırakıldığını savunmaktadır. Buna örnek olarak yüksek kaldırımlar, tekerlekli sandalyeyle aşılamayacak basamaklar, yüksekte yer alan lavabolar ve engellilerin ihtiyacına uygun düzenlenmeyen eğitim mekânları verilebilir. Depo tipi bakım kurumlarının da tıbbi engeller içinde sayılabileceği söylenebilmektedir (Arıkan, 2002: 20-21). Ülkemizdeki çoğu bakım merkezinin de bu tipte olması üzücü bir durumdur. Her ne kadar normal gelişim gösteren çocukların bakım kuruluşları büyük oranda depo tipinden ev modeline dönüştürüldüyse de engelli bakım kuruluşları için aynısını söylemek mümkün değildir. Ancak belirli gelir ölçütünü sağlayan ağır engellisi bulunan ailelere engellinin bakımı için belirli bir ücret ödenmesi (engelli evde bakım aylığı), engellinin bu kuruluşlar yerine sosyal çevresi içerisinde bakımının desteklenmesi yönünden önemli bir hizmettir.

Sosyal model engellerin tamamen toplum tarafından yaratıldığına inanır ve asıl sorunun engelli bireyin toplumda tam katılımının gerçekleşememesi olduğu üzerinde durur. Engeli meydana getiren durum kişinin bir özelliğinden çok toplum tarafından yaratılmış koşulların karmaşık bir bütünüdür. Bu yüzden sorunun çözümüne yönelik sosyal eylemin önemine vurgu yapar. Engelli kişilerin topluma tam katılımının sağlanması için gerekli çevresel düzenlemelerin yapılması hususunda bütün toplumu sorumluluk sahibi olarak görür. Bu sebeple de engelliliği bireysel patolojilerin yer aldığı tıbbi bir konunun ötesinde politik olarak ele alır. İnsan hakları ve sosyal değişimin gerçekleştirilmesi yönünden konuyu irdeler (DSÖ, 2004: 13).

Engellik, medikal model içerisinde sahip olunan bir bozukluk veya noksanlık olarak görülürken sosyal model çerçevesinde 'bir bozukluğa veya noksanlığa sahip olmanın sosyal sonuçlan' olarak tanımlanmıştır (Light, ty.’den akt.: Arıkan, 2002: 21).

(27)

Her ne kadar engelliliğe bakış açımızın, yönelimimizin sosyal modele göre gerçekleşmesi beklenmekteyse de medikal modelin engelliliği görünür kıldığı, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine, koruyucu önleyici hizmetlerin geliştirilmesine katkı sağladığı yadsınamaz bir gerçektir. Burada önemli olan engel durumunun hiç ortaya çıkmadan önlenmesi, tedavisi, rehabilite edilmesi hususlarında medikal modelden faydalanılarak engelliliğe toplumsal bakış açısının da sosyal modele göre şekillendirilerek hizmetlerin geliştirilmesi daha insancıl mekanizmalar kurulması bu şekilde her iki modelin birbirini desteklemesi en anlamlı yol olarak gözükmektedir.

4. Üniversite Gençliğinin Sorunları

12-15 yaş arası genellikle, ergenlik gelişimini de içeren ilk gençlik dönemi şeklinde adlandırılır. 15 yaşından 21 yaşına kadar olan süre asıl gençlik, 21’den 25 yaşa kadar olan dönem de uzamış gençlik ya da yükseköğretim gençliği olarak isimlendirilir (Yörükoğlu, 2007). Ergenlik döneminde çoğunun hayalini kurduğu bağımsızlıkla gençler üniversite yıllarında tanışır. Erdoğan, Şanlı ve Şimşek Bekir’in (2005: 480) de belirttiği gibi bu dönem aslında bireysel, toplumsal ve akademik birçok değişikliği içeren yeni bir başlangıç aşamasıdır. Bahse konu değişikliklerle baş etme becerisini edinebilmenin sürecin rahat geçirilmesine katkı sağlayacağı açıktır. Gencin değişme aşamasında olan özelliklerinin farkında olması da bu uyum sürecine katkıda bulunacaktır. Uyum sorunları aslında gencin sosyal çevresinin değişmesinin de bir sonucudur. Ergenlikten yetişkinliğe geçişle beraber gelen sorunların dışında üniversite öğrencileri farklı sorunlar da yaşamaktadır. Öğrencilerin çoğu ailesinden ilk defa ayrılarak yalnız kalmıştır ve yaşadığı sosyal çevreden ayrılan bu genç sorunlarını artık kendisi çözmek durumundadır (Yeşilyaprak, 1985: 36). Ailesinden ayrılarak kendi özerkliğini kazanan genç bu bağımsızlık sürecinde, rasyonel bir şekilde düşünmeyi öğrenecek, topluma karışarak bir parçası haline gelecektir. Bu açıdan bağımsızlık; aileden, değerlerden bir kopuş değil bireyin kendini keşfetmesini ve sorumluluk alarak daha doğru seçimler yapmayı öğrendiği bir kültürlenme ve sosyalleşme süreci olarak adlandırılabilecektir (Özgüven, 1992: 6).

(28)

Gelişmekte olan ülkeler içerisinde yer alan Türkiye’de, eğitim yetersizliği, gelir dağılımı dengesizliği, işsizlik gibi sorunlar gençlerin geleceğe dair bakışlarını, eğitimlerini ve sorunlarını da etkilemektedir (Yavuzer, Meşeci, Demir ve Sertelin, 2005:80). Türk Üniversite Gençliği Araştırmasında; geleceğinden hiç umudu olmayan ve çok az umudu olan gençlerin toplam oranının %14,7 olduğu, aile içerisinde yaşanan ciddi sorunların babalarıyla yaşandığı, kriz düzeyinde ilişkilerin de çoğunlukla karşı cins arkadaşlıklarında yaşandığı belirtilmektedir (Yazıcı: 2003).

Üniversite öğrencilerinin sorunlarında yıllar geçtikçe farklılık gözlense de kültürel sosyal aktivitelerle boş zaman değerlendirmesi ile ilgili sorunların ve ekonomik sorunların en sık rastlanılanlar olduğu belirtilmektedir (Yavuzer vd., 2005: 82). Üniversite çağındaki öğrencilerin akademik sorunlarının yanı sıra aile ilişkilerinde ve kişisel alanlarda farklı ve çeşitli sorunları bulunmaktadır (Erkan, Özbay, Cihangir Çankaya ve Terzi, 2012: 97). Üniversite gençlerinin yaşadıkları sorunlar kişiler arası ilişkilerden, farklı nevrotik eğilimlere kadar değişiklik gösterebilmektedir (Koç, Avşaroğlu ve Sezer, 2004:484). Sorunların bu kadar geniş bir yelpaze içerisinde yer alması her öğrencinin bireysel olarak değerlendirilmesi gerektiğine ve öğrencilere sunulacak psikososyal destek hizmetlerinin önemine dikkat çekmektedir. Özellikle engelli öğrencilerin özel durumları düşünüldüğünde bu husus daha da çok önem kazanmaktadır.

Bu konuda yapılan bir çalışmada, katılan üniversite öğrencilerinin yarıya yakınının üniversite ve fakültelerinden memnun olmadığı, uygulama atölyelerinin fiziksel şartları ile burada bulunan araç-gereçleri, öğretim üyelerinin öğrencilerle iletişimini, ders/sınav programlarını yetersiz buldukları belirtilmektedir (Erdoğan vd., 2005). Yine aynı çalışmada; öğrencilerin çoğunluğunun sosyal aktivite alanları, yeşil alanlar ile kantin, kafeterya, kütüphane ve internet hizmetlerini yetersiz buldukları ifade edilmektedir. Öğrencilerin yarıya yakının üniversite ve fakültelerinden, üniversitenin sunmuş olduğu fiziksel imkânlardan memnun olmaması; yine çoğunluğunun sosyal faaliyet alanları ve kantin, kafeterya, kütüphane gibi hizmetleri yeterli bulmamaları önemli bulgulardandır. Normal gelişim gösteren üniversite öğrencilerinin fiziksel imkânlara yönelik yaşadıkları sıkıntıları engelli

(29)

üniversite öğrencilerinin, özellikle de özel fiziksel koşullara ihtiyaç duyan öğrencilerin daha yoğun bir şekilde yaşaması/hissetmesi muhtemeldir.

Yavuzer vd.’nin (2005) yaptığı çalışmada ise ulaşımın fazlaca zaman alması, burs imkânlarının yetersiz oluşu, aylık gelirin masraflar için gereken miktarın altında olması ve ders yoğunluğundan başka aktivitelere zaman bulunamaması sorunlarının belirtilen en yaygın beş sorun olduğu rapor edilmektedir. Bir başka çalışmada Erkan vd. (2012) öğrencilerin sorun yaşadıkları ilk üç alanın duygusal, akademik ve ekonomik sorunlar olduğunu; en az sorun yaşanan alanların ise kişilik, sigara/madde kullanımı ve cinsel sorunlar olduğunu belirtmektedir. Bu çalışmalardan hareketle üniversite öğrencilerinin ekonomik sorunlarının bulunduğu, akademik yoğunluğun yanı sıra belki de bu nedenden ötürü sosyal aktivitelere katılımda sorun yaşamaları muhtemeldir. Cinsel sorunların öğrenciler tarafından en az sorun yaşanan alan olarak belirtilmesi ise ülkemiz gençliğinin kültürel ve manevi değerlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Topkaya ve Meydan’ın (2013) üniversite öğrencilerine yönelik olarak gerçekleştirdiği çalışmada öğrencilerin en çok duygusal sorun yaşamakla birlikte sırasıyla romantik sorunlar, ekonomik sorunlar, akademik sorunlar, kişilik sorunları, uyum sorunları, aile sorunları ve arkadaşlarla ilgili sorunlar yaşadıkları; en az olarak ise cinsel sorunlar ve sigara/madde kullanım sorunlarının olduğu bulunmuştur. Aynı araştırmada erkeklerin aileyle ilgili sorunları, romantik sorunları, duygusal sorunları ve kişisel sorunları kadınlara göre daha az, sigara/madde kullanımı sorunlarını ise daha fazla yaşadıkları tespitine yer verilmiştir. Başka bir çalışmada ise öğrencilerin kişisel ilişkilerinde yaşanan sorunlar, aileye yönelik sorunları ile mesleki ve akademik sorunlarının akademik başarılarını doğrudan etkilediği belirlenmiştir (Koç vd., 2004: 495). Üniversite öğrencilerinin fiziksel koşullara yönelik sorunlarla ekonomik sorunlarının yanı sıra, duygusal ve kişilik sorunları, aileyle ilgili sorunlar yaşayabildikleri; bu sorunları kadın ve erkek öğrencilerin farklı düzeylerde deneyimleyebildikleri görülmektedir. Özellikle kişisel ilişkilerde, aileleri sorunları, mesleki ve akademik sorunların akademik başarıyı da doğrudan etkilemesi bu sorunlar üzerine eğilinmesi ve öğrencilere gerekli psikososyal desteğin sağlanmasını önemli kılmaktadır.

(30)

Erdoğan vd. (2005: 493) yaptıkları araştırmada öğrencilerin yarısına yakınının öğrenim gördükleri üniversite-fakülteden memnun olmadıklarını ve beklentilerinin altında olduğunu belirttiklerini ifade etmişlerdir. Bu çalışmaya paralel olarak İlahiyat öğrencilerinin de yaklaşık olarak yarısının bölüme istemeyerek geldikleri ancak bölüme başladıktan ve tanıdıktan sonra toplam öğrencilerin yarısından çoğunun (2/3) bölümden memnun oldukları bildirilmektedir (Koç, 2003: 59). Türkiye Gençlik Araştırmasında da (Yazıcı, 2003) Öğrencilerin %15,1 gibi bir kısmının ilk tercihlerine yerleştikleri, %32,4’ünün ise onuncu sıradan daha sonra tercih ettikleri bölümlerde öğrenim gördükleri bildirilmektedir. Ülkemizde üniversite öğrenimi bir meslek edinme kapısı olarak görülmektedir. Gençlerin üniversite tercihlerinde kişisel özellikleri ve yeteneklerinden çok kolay iş bulma imkânı, getirisi yüksek bir iş olması, ailenin ve toplumun statü beklentisine göre hareket edilmesi bilinen bir gerçektir. Bu noktada toplumsal değişime ihtiyaç bulunmakla birlikte gençlere üniversite tercihleri konusunda doğru ve nitelikli bilgiler sağlanması önemlidir. Bilhassa herhangi bir engele sahip üniversite öğrencisi adaylara bu rehberliğin sağlanması daha da önem kazanmaktadır.

Öğrencilerin çoğunun sorunlarının çözümünde ve öğretim üyesi, öğretim elemanları ve görevlilerle iletişimde zorlukla karşılaştıklarını ifade ettikleri belirtilmektedir (Erdoğan vd., 2005). Koç’un İlahiyat öğrencilerinin sorunları ve beklentileri üzerine yaptığı çalışmada da (2003) öğretim elemanlarının öğrenciler tarafından dersin sunumu ile kendilerine karşı davranış ve tutumları konularında yetersiz olarak görüldüğüne değinilmektedir. Nitekim öğretim elemanları ve üyelerinin öğrencilerle iletişiminin zayıf olduğu bundaki ağırlıklı rolün ise akademisyenlerde olduğu belirtilmektedir. ODTÜ son sınıf öğrencilerine yönelik olarak gerçekleştirilen çalışmada da öğrencilerin öğretim üyeleriyle ilgili en sık sorun yaşadıkları alanların anlayış, iletişim kurmaktan kaçınma, yakınlık göstermeme, konulara hâkim olamama, öğretme becerisinin yetersizliği olduğu belirtilmektedir (Gizir, 2005: 207). Gençlerin, öğretim üyelerini öğrencilerle iletişim kurma açısından orta yeterlilikte değerlendirmiş olmasına karşın yine de öğretim üyeleriyle yaşanan en ciddi problemin iletişim kurmakta yaşanan sorunlar olduğu belirtilmektedir (Yazıcı, 2003:394). Özellikle engellerin aşılması, engelli üniversite

(31)

öğrencilerinin desteklenmesi konusunda iletişimin önemi yadsınamaz. Bu çalışmaların bulgularından hareketle öğrenci-akademisyen iletişimini güçlendirici çalışmaların yapılması gerektiği aşikârdır.

Yapılan bir çalışmada öğrencilerin yarısından fazlasının sosyo-kültürel faaliyetlere katılımda, yaklaşık yarıya yakın kısmının ise günlük besin ihtiyacının ve kırtasiye ihtiyaçlarının karşılanmasında, kira ve yurt ücretlerinin ödenmesi konularında sorun yaşadığı tespit edilmiştir (Erdoğan vd., 2005). Öğrencilerin bir kısmının barınma ihtiyacını karşıladıkları ortamda (%10,1) rahat olmadıklarını ve sağlıklı beslenemediklerini belirttikleri ifade edilmektedir (Yavuzer vd., 2005:89). Yılmaz ve Özkan’ın 2010 yılında yapmış oldukları çalışmada da öğrencilerin yaklaşık yarıya yakınının ev kirası ve yurt ücretlerinin ödenmesi konusunda sorunla karşılaştıkları belirtilmektedir. Ayrıca öğrencilerin yarıya yakını toplumun kendilerini gelir getiren bir tüketici olarak gördüğünü ve bu durumun yaşadıkları sorunlardan olduğunu belirtmişlerdir (Erdoğan vd., 2005).

Giderinin gelirinden daha fazla olduğunu belirten öğrencilerin yalnızlık düzeyleri puanlarının daha yüksek olduğu, bu öğrencilerin ekonomik yetersizlikler sebebiyle sosyal faaliyetlere daha az katıldığının, bunun bir sonucu olarak da yalnızlık düzeylerinin artmış olabileceği değerlendirilmektedir (Yılmaz ve Özkan, 2010). Erdoğan vd.’nin (2005) yaptığı araştırmada, araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunluğunun üniversitenin hizmete sunduğu sosyal aktivite alanlarını yetersiz olarak değerlendirdiği ifade edilmektedir. Öğrencilerin sosyo-kültürel faaliyetlerle ilgili yaşamış oldukları en büyük sorunun derslerin yoğunluğundan bu etkinliklere zaman bulamama olduğu bildirilmektedir (Gizir, 2005: 210). Üniversitelerin topluluk faaliyetleri, bilimsel, sosyal ve kültürel etkinlikleri, sağlık, spor ve kütüphane imkânlarının da yetersiz olduğu görülmektedir (Yazıcı, 2003). Bir başka çalışmada da Bandırma’daki üniversite öğrencilerinin sosyal etkinlik alanlarını yetersiz buldukları belirtilmektedir (Yılmaz ve Özkan, 2010:166). Öğrenciler ders yoğunluğundan ve ekonomik sorunlardan ve üniversitenin sağlamış olduğu kısıtlı hizmetlerden dolayı sosyal aktivitelerde bulunamamaktadırlar. Bu durumun yalnızlık düzeylerine de etki etmesi öğrencilere yeterli sosyokültürel hizmetlerin sunulmasının önemine vurgu yapmaktadır. Özellikle toplumdan dışlanma tehlikesiyle karşı karşıya

(32)

olan engelli üniversite öğrencileri açısından sosyal ve kültürel faaliyetlerin geliştirilmesi ve bu etkinliklere akranlarıyla birlikte katılım sağlamaları konusunda desteklenmeleri, güçlendirilmeleri gerekmektedir. Ayrıca kira ve yurt ücretlerinin ödenmesi hususunda sorun yaşayan öğrenciler için burs programlarının yaygınlaştırılarak ekonomik olarak desteklenmeleri sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki üniversite öğrencilerinin belirttikleri sorunlarla diğer ülkelerdeki üniversite öğrencilerinin problemleri benzese de ülkemizdeki üniversite öğrencilerinin gelecek konusunda daha kaygılı oldukları belirtilmekte ve bunun da kısıtlı iş bulma olanaklarından kaynaklanabileceği ifade edilmektedir (Erdur Baker ve Bayram, 2006:63). Nitekim gençlerin bir kısmının (%20) üniversitede okuyacakları bölümleri kolay iş bulabilme ümidiyle seçtikleri bilinmektedir (Yazıcı:2003). ODTÜ son sınıf öğrencilerinin maddi açıdan tatmin edici bir iş bulamama, mesleğine dair bir iş bulamama ve genel olarak iş bulamama kaygısı yaşadıkları da bu konuda yapılmış bir araştırmanın bulgusudur (Gizir, 2005). Ülkemizde doğru mesleği edinmekten ziyade gelir getirici bir iş bulma kaygısının daha yoğun olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle son yıllarda üniversite sayılarının artması istihdamın da buna paralel artıp artmayacağı sorusunu akıllara getirmektedir. Engelli üniversite öğrencileri özelinde değerlendirirsek çoğu engelli üniversite öğrencisinin E-KPSS ile lise düzeyinde çeşitli kadrolara atandıkları bir kısmının çalışarak üniversite eğitimine devam ettiği, bir kısmının da üniversite eğitimini bıraktığı bilinmektedir.

Öğrencilerin bir kısmının toplumun kendilerine bakış açısı, üniversite arkadaşlarıyla ilişkilerde, arkadaş grubu kurma ve gruba girme, karşı cinsle kurulan arkadaşlık ilişkileri ve birçok şey paylaşılan ve birbirini anlayabilen yakın arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar yaşadığı belirtilmektedir (Erdoğan vd., 2005: 488). Gençlerin psiko-sosyal açıdan ön önemli sorunları arasında kişiliklerine saygı duyulmaması ve toplum baskısından sıkılma ve yalnızlık hissi olduğu ifade edilmektedi. (Yavuzer vd., 2005: 90). Üniversite öğrencilerinin psikiyatrik yakınmalarının çoğunu hafif ruhsal bozukluklar olarak da tanımlanabilecek nevrozların oluşturduğunu ve üniversiteli gençlerde bu yakınmaların toplumdan daha fazla olduğunu bildiren çalışmaların bulunduğu belirtilmektedir (Yeşilyaprak, 1985: 35). Özellikle engelli üniversite

(33)

öğrencilerinin ruhsal sorunlarının doğrudan engellerinin doğasını oluşturabileceği gibi arkadaş grubuna dâhil olamama, yakın arkadaşlık ilişkilerinin bulunmaması kendisini farklı ve yalnız hissetme, dışlanma gibi sorunlar yaşayabilmekte bu sorunlar da farklı ruhsal sorunları beraberinde getirebilmektedir. Bu noktada özellikle engelli üniversite öğrencilerinin durumu yakından takip edilmeli alanında uzman psikososyal destek ekiplerince gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

5. Üniversitede Öğrenim Gören Engelli Bireylerin Yaşadıkları Sorunlar Gençlik döneminin en önemli sosyal gerçeklerinden birisi de gencin giderek ailesinden bağımsız davranışlar sergilemeye başlayarak yetişkin rollere hazırlanmasıdır. Araştırmacılar aileye olan fiziksel bağımlılık devam etse bile ebeveynlerin çocukları kendi kararlarını kendilerinin verebilmesi yönünde teşvik etmesi ve bağımsızlık ruhunu geliştirmeleri gerektiğini savunurlar (Akt. Burcu, 2002: 87-88).

Engel durumu her ne şekilde meydana gelirse gelsin kişinin engelli konumunda olması, engelli bireyin topluma eksiksiz bir biçimde katılım sağlayarak toplumla bütünleşmesini ve engelli olmayan kişilerle eşit düzeyde görülmesini büyük ölçüde engellemektedir (Arıkan, 2004: 2). İçinde yaşadığımız toplumda engellilere yönelik olumsuz tutum ve davranışlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır (Gökçe vd., 2015: 358). Engelli kişilerin akranları tarafından da düşük sosyal statüde görüldükleri ve belirli ölçülerde reddedildikleri bilinmektedir (Gökçe vd., 2015: 353).

Bazı araştırmacıların vurguladığı şekilde engellilik sadece bir etikettir. Biyolojik bir gerçeklikten ziyade sosyolojik bir kurgudur (Durugönül, 2004: 42). Engellilerin bir çoğu da muhtemelen bu durumu yalnızca bir sağlık sorunu olarak düşünmekte ve çözüm için diğer seçeneklerden daha çok tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine yönelmektedir. Bu da engellilerin toplumdaki mevcut kanıyı destekleyen kendilerini engelli hale getiren bir sosyal grup olmalarına yol açmaktadır (Durugönül, 2004: 43). Engellilerin sorunlarını dile getirmelerine, aktif bir sosyal hareket başlatmalarına engel teşkil eden durumlardan biri de engellilerin eğitim

(34)

imkânlarından gerekli ölçüde yararlanamamalarıdır (Durugönül, 2004: 41). Engellilerin okul ortamına ve müfredatına hazırlanmalarına rağmen, hakları olan eğitimi ne derece sağlıklı ve başarılı olarak aldıkları ise tartışmaya açık bir konudur (Şipal, 2004: 24).

Yalnızca engelli olmayan kişiler değil engelli bireyler de toplum yaşama katılım ve kamusal hizmetlerden eşit bir şekilde yararlanma hakkına sahiptir. Engelli kişilerin yaşamın en temel ihtiyaçlarına ulaşamamaları ve diğer kişilerle aynı ortamda yer almamaları temel haklardan da faydalanamamaları anlamını taşımaktadır (Pınar vd., 2016: 106). Tüm dünyada engelli bireyler engel durumları ve düzeyleri ne derecede olursa olsun normal yaşıtları ile eğitim görme fırsatını yakalamaktadırlar (Şipal, 2004: 24). Ülkemizde de önlerindeki bütün engellere rağmen üniversite eğitimine kadar gelmiş gençlerin, bu eğitimlerini olabildiğince engelsiz bir şekilde sürdürmeleri ve hayata katılımlarını gerçekleştirmeleri gerekmektedir.

Engelli bireyin yaşıtlarıyla ortak ihtiyaçlarının yanı sıra engel durumundan kaynaklı özel ihtiyaçları da vardır (Burcu, 2002: 85). Engelli gençlere ilişkin yurtdışında yapılmış bazı çalışmalarda engelli gençlerin özellikle eğitim ve istihdam alanlarında sorunlar yaşadığı, eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda onların sorunlarının çözümüne yardımcı olucu ve onları destekleyici hizmetlere ihtiyaç olduğu belirlenmiştir (Aktaran: Burcu, 2002: 86). Engelli olmanın olumsuz sonuçlarına rağmen üniversitede eğitim görme başarısı gösteren gençlerin üniversitelerde eğitim görürken yaşadıkları sorunların ve çözüme yönelik beklentilerinin belirlenmesi anlamlıdır (Burcu, 2002: 99).

6. Sosyal Sorun Çözme 6. 1. Sorun ve çözüm nedir?

Sorun: Tük Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünde: “Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre sorunun üç farklı özellikle nitelendirildiği

(35)

görülmektedir. Bunlardan birisi sorunun araştırılıp öğrenilmesi gerektiğidir. Sorunun tam olarak ne olduğunun ortaya konulması, sebeplerinin irdelenmesi bu yönde değerlendirilebilir. Bir başka niteleme ise sorunun düşünülüp çözümlenmesi gerektiğidir. Bu noktada da insanın belirli bir sorun üzerine zihinsel faaliyet gerçekleştirdiği, çözümü konusunda düşünülerek çeşitli alternatiflerin oluşturulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sorunun üçüncü bir boyutu ise bir sonuca bağlanması gerektiğidir. İnsanın araştırdığı, üzerine düşündüğü, çeşitli çözüm alternatifleri oluşturduğu bir sorunu bu üretilen çözüm yollarından birini seçerek soruna uygulaması ve sorunu olumlu ya da olumsuz bir şekilde sonuca bağlanması beklenmektedir.

Yine Güncel Türkçe Sözlükte çözümün tanımı: “bir sorunun çözülmesinden alınan sonuç, hal” olarak yer almaktadır. Sorunun çözümüne yönelik bir davranış, faaliyet olmadıkça çözümden de bahsetmek mümkün gözükmektedir.

Sorun çözme ise Toplum Bilimleri Sözlüğünde (Ozankaya, 1975): “Karmaşık bir durumla karşılaşan bireyin, bu durumun üstesinden gelip amaca ulaşabilmesi için göstermesi gereken girişim ve ansal birleştirme yeteneğidir.” D’Zurilla, Nezu ve Maydeu-Olivares’e (2004, 13) göre ise çözüm, “sorunlu duruma uygulandığında sorun çözme sürecinin ürünü ya da sonucu olan, duruma özel, bilişsel ya da davranışsal bir başa çıkma yanıtı ya da yanıt kalıbıdır.” Yazarlar tarafından yine aynı çalışmada etkili bir çözümün, sorun çözme hedefine ulaşması, ürettiği duygusal sıkıntıyı azalması ya da durumu daha iyi bir hale getirmesinin yanı sıra diğer olumlu sonuçları azami seviyeye çıkarması ve olumsuz sonuçları da olabildiğince azaltması gerektiğine değinilmektedir. Burada sorunun çözümünde davranışsal faaliyetler kadar bilişsel sürecinde öne çıktığı görülmektedir. Etkili bir sorun çözmeden beklenenin hedefe ulaşan, sorunun olumsuz etkilerini azaltan ve kişinin var olan durumunu daha ileriye taşıyan bir rol üstlenmesi beklenmektedir.

Sosyal Sorun Çözme, B. Jaffee ve D’Zurilla’nın (2009, 94) tanımına göre “çok çeşitli stresli durumlarda etkili ve faydalı bir genel ve çok yönlü başa çıkma stratejisidir.” Dolayısıyla bir durumun birey tarafından sorun olarak algılanmasında stres ve çözüme yönelik baskının önemli rol aldığını söylemek yanlış olmayacaktır.

(36)

Etkili bir sorun çözmenin stresin, kişinin iyilik durumu üzerindeki olumsuz etkisini azaltması ve pozitif işleyişi artırması; etkisiz sorun çözmenin ise stresin, iyilik durumu üzerindeki olumsuz etkisini artırması beklenir (Bell and D’Zurilla, 2009: 348). Buradan sorun çözmede etkililiğin ne kadar önemli olduğu sonucu çıkarılabilecektir. Birey etkili bir sorun çözme yöntemiyle sorunlarla baş ettiğinde iyilik durumu artacak, sorunun olumsuz etkileri azalacaktır. Ancak etkili olmayan bir sorun çözme yöntemi kişinin sorundan hissettiği olumsuz etkilerin artmasına sebep olabilecektir. Bu sebeple bireyin etkili bir sorun çözme becerisine sahip olması sağlıklı bir kişisel ve sosyal yaşamı destekleyecek kişinin iyilik halini artıracaktır. Özellikle engellilerin günlük hayatta normal gelişim gösteren yaşıtlarına kıyasla engel durumundan kaynaklı daha faklı sorunları da tecrübe ediyor olmaları, bu sorunlarla baş etmede etkili bir yöntem kullanmalarını gerekli kılmaktadır.

6.2. Sosyal Sorun Çözme Süreç Modeli

D’Zurilla, Nezu ve Maydeu-Olivares’in (2004) açıkladığı üzere bu modelin ana varsayımlarından biri sosyal sorun çözme yeteneğinin ya da becerisinin tek tipli bir yapı olmaktan ziyade birkaç farklı bileşenden oluşan çok boyutlu bir yapı olduğudur. Orijinal model D’Zurilla ve Goldfried tarafından 1971 yılında oluşturulmuş, 1982 ve 1990 yıllarında D’Zurilla ve Nezu tarafından geliştirilmiştir. Bu modele göre sosyal sorun çözme becerisi, birbirinden kısmen bağımsız iki genel bileşenden oluşmaktadır. Bunlar sorun yönelimi ve sorun çözme tarzıdır. Sorun çözme tarzı ilk ortaya atıldığında sorun çözme becerisi (problem solving skills) olarak tanımlansa da 1999 yılında D’Zurilla ve Nezu tarafından sorun çözme uyumu (problem solving proper) olarak tanımlanmış, bugün kullanıldığı şekliyle sorun çözme tarzı (problem solving style) olarak ise D’Zurilla ve arkadaşları tarafından kullanılmıştır.

Sosyal sorun çözmede süreç modelini ortaya koyan D’Zurilla, Nezu ve Maydeu-Olivares (2004)’e göre insanların sorunlarla karşılaştıklarında verdikleri duyuşsal tepkileri sorun yönelimini oluşturmaktadır. Aşağıda da detayları açıklanacak olan bu yönelimin olumlu ve olumsuz olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır (Aktaran, Eskin, 2014: 49).

(37)

Bireylerin sorunlar karşısında sergiledikleri sorun çözme tarzları ise 3 tanedir. Bunlar: akılcı-rasyonel sorun çözme tarzı, dürtüsel-dikkatsiz sorun çözme tarzı ve kaçıngan sorun çözme tarzıdır (Eskin, 2014: 49).

Bu modele göre sorun çözme süreci işlevsel ve işlevsel olmayan iki şekilde gerçekleşmektedir. İşlevsel sorun çözümünde; soruna olumlu yönelim ve akılcı-rasyonel sorun çözme tarzı yer almaktayken işlevsel olmayan sorun çözümünde olumsuz yönelim, dürtüsel-dikkatsiz sorun çözme tarzı ve kaçıngan sorun çözme tarzı yer almaktadır (Eskin, 2014: 49).

Buradan çıkarılması gereken sorun çözümünün yalnızca olumlu bir şekilde olmayabileceğidir. Kişinin işlevsel bir yol kullanması sorunun çözümüne katkı sağlayacak işlevsel olmayan yolları kullanması ise sorunun çözümü yerine daha da büyümesine yol açacak belki de yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Engelli üniversite öğrencilerinin sorunların çözümüne hangi tarzda yaklaştığının belirlenmesi, bu öğrencilerin daha iyi tanımlanması ve iyilik durumlarına katkı sağlayacak gerekli hizmetlerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.

6.3. Sorun Yönelimi

Sorun yönelimi, sosyal sorun çözmede temel olarak motivasyonel bir işlev gören bilişsel-duygusal bir süreçtir. Bu süreç, kişinin genel farkındalığı ve yaşamındaki sorunların yanı sıra kendi sorun çözme becerisini değerlendirmesini yansıtan bir dizi bilişsel-duygusal şema kullanır (D’Zurilla, Maydeu-Olivares and Gallardo-Pujol, 2011:142; Bell and D’Zurilla, 2009: 348). Sorun çözme süreç modeline göre kişilerin sorunlar karşısında verdikleri tepkidir. Kişilerin sorunlar karşısında tutum, değer ve inançları doğrultunda iki eğilimden birine giren şekilde davranmaktadırlar. Bunlar: işlevsel sorun çözme yönelimlerinden olumlu ya da işlevsel olmayan yönelimlerden olumsuz sorun yönelimidir (Eskin 2014:52-53). Yazarın da vurguladığı gibi kişilerin sorun çözme yönelimlerini kişisel tutum, değer ve inançları etkileyebilmektedir. Buradan hareketle bireylerin kişilik gelişimi ve sosyalleşme sürecindeki gelişimleri, geçmiş tecrübeleri sorun çözme yönelimlerine

(38)

etki edebilmektedir. Özellikle engelli bireylerin yaşamları boyunca tecrübe ettikleri etiketleme, sorunların çözümünde yaşanan güçlükler bu yönelimleri üzerinde etkili olabilecektir. Her ne kadar kişi belirli tutum ve değer yargıları edinmiş olsa da sosyal sorun çözme becerileri yaşam boyunca geliştirilebilir.

6.3.1.Olumlu Sorun Yönelimi

Olumlu sorun yöneliminde şu eğilimler görülür (D’Zurilla, Nezu ve Maydeu-Olivares, 2004:15; D’Zurilla, Maydeu-Olivares and Gallardo-Pujol, 2011:142; Bell and D’Zurilla, 2009: 348):

 Kişinin, sorunu bir meydan okuma olarak veya kendisine fayda sağlayacak bir fırsat olarak görmesi,

 Sorunun çözülebilir olduğuna inanması,

 Kişinin, sorunu çözme becerisine sahip olduğuna, öz kapasitesiyle sorunu çözebileceğine inanması,

 Etkili sorun çözmenin çaba ve zaman gerektirdiği gerçeğinin farkına varması ve bunu kabul etmesi,

 Sorunlardan kaçmak yerine kendini onları hızlı ve etkili bir şekilde çözmeye adaması.

Bütün bu özelliklerden anlaşılacağı üzere olumlu sorun yönelimine sahip birisi sorunu ilk aklımıza gelen olumsuz anlamıyla düşünmekten ziyade kendisi ve gelişimi için bir fırsat olarak görmekte, sorundan kaçmak yerine çözümü için uğraşmakta ve sorunların çözülebileceğine, bunun için çaba harcaması gerektiğine ve çözüm için gerekli enerji ve becerisi olduğuna inanmaktadır. Bu sorun yönelimine sahip engelli bireylerin yaşadıkları sorunları çözme noktasında olumlu bir güdülenmeye sahip olması ve dolayısıyla sorunun çözümünü başarılı bir şekilde gerçekleştirmeleri beklenmektedir.

6.3.2.Olumsuz Sorun Yönelimi

Olumsuz sorun yönelimde görülen eğilimler şöyledir (D’Zurilla, Maydeu-Olivares and Gallardo-Pujol, 2011:142):

Şekil

Grafik 1. Ülkemizdeki Engellilerin Engel Türlerine Göre Dağılımı (TÜİK, 2011)
Tablo 2. Problem Tarama Envanterine İlişkin Betimleyici İstatistikler
Tablo 3. Sosyal Sorun Çözme Envanterine İlişkin Betimleyici İstatistikler
Tablo 4. Cinsiyet  Değişkeni ve Problem Alanları Arasındaki İlişkiye Dair t-testi  Analizi Bulguları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu talebin uygun olup olmadığının tespiti iş müfettişi tarafından yapılmaktadır (Yön md 3/ı). Yönetmeliğin 5.maddesi uyarınca genel ekonomik kriz, sektörel kriz,

In the record dated December 16, 1872, 1,500 kurus was paid to the military physician Anotyotyadi from the assets of Ahmet Efendi the son of Laptavî Haji Ibrahim Agha the son of

Kalp atış ritmine ait istatistiksel verileri kimlik doğrulamak için kullanarak, vücuda yerleştirilen tıb- bi cihazların kötü niyetli saldırılara maruz kalmasını

[2,11–14] Bu anket form öğrencilerin bazı özelliklerini (yaşı, fakülte adı, sınıfı, yerleşim yeri, mezun olduğu lise, anne-baba öğrenim ve çalışma durumu, aile

Bu araştırmanın temel amacı, Türk Polis Teşkilatı mensuplarının örgütsel bağlılık, iş tatmini ve işten ayrılma niyeti değerlerinin Polis Meslek

[r]

陳佺教授於 1993 年獲得中國科學院動 物研究所博士學位後,旋即赴英國 Manchester 大學和美國 Cleveland Clinic Foundation 的 Lerner Research

• Dil kaslarının normal işleyişinden yoksun oluşu • Dil altı bağlantısının dil ucuna uzanması. • Damağın çok yüksek yada düz oluşu •