• Sonuç bulunamadı

İsmail Müştak beyfendinin Tevfik Fikret ihtifalinde irat ettiği hitabe

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İsmail Müştak beyfendinin Tevfik Fikret ihtifalinde irat ettiği hitabe"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T"T - So2.ro/

İsmail Müştak

Tevfik Fikret ihtifalinde irat ettiği hitabe

“ Muhterem hanımefendiler; beyfendiler! Bugün huzuru ruhaniyetinde toplandığı­ mız Tevfik Fikret 18(57 senesi Kânunu­ evvelinin 24 üncü günü hayata doğmuş ve 11)15 senesi Ağustosunun 19 uncu günü gözlerini bu fani dünyaya kapa­ mıştı. San’at ve edebiyatımız için bir yevmi matem olan bu tarih, Tevfik Fik­ ret ihtifalinin günü olarak kabul edil­ miştir. Her sene o gün, Fikretin perestiş- kârları Eyipteki mezarın başına giderler, orada Fikrete ait sevgilerini, hayranlık­

larım, elem ve hicranlarını söyleşirler, onun ayini edebini yaparlar.

Bu asil an’anenin en sadık nigeh- banlarından olan Galatasarayın güzide evlâtları, bu senenin ihtifalini tertip eder­ ken, ilhamlarını daha nimetşinas bir men- badan alarak, bu ihtifal için Tevfik Fik­ retin bizi terkedip gittiği günü değil, onun bir yıldız parlaklığıylâ âfakı sa’na- tımıza doğduğu günü intihap ettiler, ve bu ihtifale Fikretin cismaniyetini çürüten bir mezardan ziyade ruhaniyetine mutaf olan bir irfan yurdunu daha lâyık gör­ düler.

“ Rebabı şikeste,, mübdinin fanilere mukadder olan ölümle değil, lâyemutlara has olan ebediyetle alâkasını gösteren bu nüktede nekadar hakikat varsa Fik­ retin sönmez hatırasını çiçekleri solmuş ve toprağı katılaşmış bir mezarın başında değil, ona ilk feyzi irfanı vermiş olan bu ilim müessesesinin vekarlı çatısı al­ tında yapmakta da o derece isabet vardır.

Şevk ve heyecanlarını bu isabetli ilhamdan alan Galatasaray gençleri, ni- metşinaslık yolunda bir adım daha attı-

6

lar, ve Tevfik Fikret’in bundan otuz sene evvel, kadirnaşinas bir muhite küserek burada terkettiği kürsiye bedel, ona gene burada, fakat bu sefer hiç terkedip gitmiyeceği başka bir kürsü verdiler: onu vicdanı kadar temiz bir mermer ve ahlâkı kadar sağlam bir tunç parçasile mekteplerinin daima canlı ve sevimli bir gençlik hayatı kaynaşan bahçesinde bir fazilet mihrabı olarak tecessüm ettirdiler.

Edebî olduğu kadar ahlâkî bir rüşte de delâlet eden bu hareket, hakka ve fazilete karşı gösterilecek hürmetkâr- lığın en yükseklerinden, ve Galatasaray ailei irfanı hesabına kaydolunacak kadir­ şinaslıkların en büyüklerindendir. Kalp­ leri bukadar civanmert ilhamlara açık, seciyeleri bu derece şuurlu tesanütlere müsait olan Galatasaray gençleri, hakkı nimeti herşeyin fevkinde tutan Türk mil­ letinin öz evlâtları olduklarını isbat etti­ ler. Galatasaray gençliğnini sicilli ahlâkında çok şerefli bir sahife işgal edecek olan bu kadirşinaslık en büyük sitayişlere lâ- yıkıtır.

Efendiler!

Demin buraya girerken belki dikkat etmeden önünden geçtiğiniz ve fakat biraz sonra buradan çıkarken önünde bir murakabe vakfesi geçirmek ihtiyacını behemhal hissedeceğiniz mermer ve tunç parçası, hürriyetin, adaletin hak ve faziletin sütunları üstünde kurulmuş büyük insan­ lık mabedinde bir mihraptır. Bu mih­ raba teveccüh eden nazarlar orada her şeyden evvel bir cazibe kaynağı, bir iffet ve necabet membaı göreceklerdir: Bu, Tevfik Fikret’in hiç eğilmemiş ve hiçbir zaman önüne bakmak mecburiyetini hissetmemiş

(2)

olan temiz ve vekarlı nasiyesidir. San’at- kâr hilkatin bir şaheseri olan bu nasiyeye baktıkça, ben Şairiâzam Abdülhak Hâ- midin şu muhallet beytini hatırlarım:

Bu taş cebinime benzer, ki aynı makberidir, Dışı sükût ile zahir, derunu mahşerdir.

Evet, efendiler! Tevfik Fikret’in bugün bir mermer hareketsizliği ve bir tunç donukluğu ile duran bu nasiyesinde bir zamanlar öyle bir mahşeri mehasin ve muhassenat vardı ki bunun derinliğini seyretmek istiyenlerin, mutlak, başı dö­ nerdi. Simdi mütevazi bir duvar kenarın-5 da ve toprak zemininde ancak birkaç arşın yükseklikte duran Tevfik Fikret bir za­ manlar içinde yaşadığı muhite öyle bir irtifaı vicdandan bakmıştı ki ona yetiş­ mek için yapılan en cüretkâr hamleler, birer çırpınma derecesini geçmemişti.

Derinlik ve yükseklik: işte Tevfik Fikret’in iki kelime ile icmal olunabile­ cek tercümeihali! Ondan muhussenati ahlâkiye nekadar derin ise, mehasini san’at ta o kadar yüksekti. İstiğnayi mutlaka makar olan bu derinlik ve yük­ seklik ikliminde Fikretin havası insaniyet, gıdası san’attı. Onun iki büyük aşkı vardı ve bütün hayatı bunlardan ibaretti: Aşkı fazilet, aşkı san’at!Fikret, bu iki aşk için ve bu iki aşk ile yaşadı, bu iki aşk içinde ve bu iki aşk uğruna öldü. Fazilet Fikret’in ruhunda kemali, san’at Fikret’in kaleminde icazı bulmuştu. Fikrette «iyi» ve «güzel» mefhumları birbirinden hiç ayrılmıyan iki yoldaştır: Her iyi mutlaka gü­ zeldir, her güzelde mutlaka müstesna bir iyilik vardır. İyi ile güzel’in bu derece samimiyetle birleştiği, sana’tın fazileti bu kadar sadakatla terennüm ettiği görülmemiştir, onun içindir ki Fikrete bir nadirei san’at demek pek doğrudur.

Fikret, kendi y^aptığı puta kendisi tapan beşerin dalâletinden münezzehti.

Fikret, mechulâtın asırlardanberi de­ vam edip gelen müstebit tazyikine göğüs ver­

miş ve kendi nuru zekâsile aydınlattığı

ma-kulât yolunda meselâ bazan bir örümcek ağından istiane ederek hak dinini bul­ muştu. Tevfik Fikret, bu dini bulduk tan sonra korku ve riyaya istinat eden köhne binayı itikadı yıkarak onun yerine hilkatin huzuru saffetinde kendi mabedi vicdanını kurmuştu. Bu mabedin içinde iyiliğin duası ve güzelliğin senası ile geçen hayatı ibadet, nazirsiz bir nü- munei ismettir. B a k i k a la n b u k u b b e d e b i r b o ş ş a d a im iş derler; Fikret’ten bu

kubbede bize kalan şada pek hoştur ve musikîi san’at ve faziletin en İlâhî nağ­ meleridir. Nesiller bu nağmeleri vecd-içinde dinliyecektir.

Hamidin füsunu dehası ile açtığı yolda Fikret sihri zekâsile bir kâşanei san’at kur­ du; Fuzulidenberi gelen kafilei edebin, diyebilirim ki, en yüksek merhalei tekâmü­ lünde bu kâşane istikbale hakim olacak bir âbidedir. Tevfik Fikret, Hamid’in şeh- rahi edebinde bu yeni san’atm yeni lisanile Türklüğün olanca ihtiyacı bediisini tatmin ederken, bize vatan, cemiyeti, insaniyet şiir ve fazilet mefhumlarını anlatırken, umu­ mun telâkki seviyesinden okadar uzak­ laşmış, onun ahengi beyanı muhitin ihti­ yatlarına o derece yabancı gelmişti ki pek tabiî olarak birçok kimseler onu anlıyamamış, bu kudretli erganunun sesi biçok kulaklara tırmalayıcı bir tesir yapmıştı. O kadar ki Fikret’in samimi­ yetinden şüpheye düşenler onu riyakârlık ve menfaatpereslikle itham edenler bile olmuştu. Hâttâ, günün birinde bir molla, onu birkaç pul için kol sallıyan kilise çancısına benzermiş, ona zangoç demişti. Hak ve hakikatin «canfeda» bir aşıkı olan Tefik Fikret, bu şüphelere, bu ithamlara, bu zangoç isnatlarına hakkın en yüksek ve san’atın en icazkâr lisanile cevap verirken beşerî zaafların okadar fevkine çıkmıştı ki, onu dinledikten sonra Fikret’in tapındığı hakka aşık olmamak mümkin değildi. Bir mukabeleden ziyade bir hita­ beyi, bir sahifei san’attan ziyade bir zemzemei ibadeti andıran bu cevap aynı zamanda asrın ihmali ahlâkisine karşı fırlatılmış bir sayhayi ikazdı:

Ben ne mabut, ne mubit tanırını N'fsimi hilkati âbit tanırım, Gökte binlerce mesacit gürürüm, Onda vicdanımı sacit görürüm

(3)

Bu sücut: İşte benim taâtım Bu ibadette geçer saâtım. Bu ibadette fahuru hurrem,

Ben beni bir kayadan farketmem, Bir minik kuşla biriz tapmakta, Ben de tehlil ederim İshak ta! Doğruluk, hubbi vefa, mahviyet, Merhamet, hayrü hamiyet, nısfet, Sonra bir şaire zangoç dememek: İşte vicdanıma bunlar mahrek!

diyen Fikret, hiç kimseden fevz ve mürüvvet, hiçbir yabancı kanattan lütfü muavenet dilenmiyen kendi kudreti pervazile vicdanının bu mahreki üstünde okadar yükselmişti ki bu irtifaa yetişe- miyenlerin onu anlıyamamalarını, ondaki istisnayi alicenabaneyi hodbinlikle, onun ruhundan taşan isyan ve infiali menfipe- reslikle tefsir etmelerini mazur gürmekten başka çare yoktu.

Efendiler! Fikret’in büyüklük vasfı okadar bariz ve şamil bir hakikatti ki onu aramızdan alıp götüren ölümün bile sima ve mânasında bir büyüklük vardı. «Tevfik Fikret’i (Aşiyan)ın Çamlıcaya nazır bir odasında bir yaz akşamı haya­ tının son günlerini yaşarken ziyaret et­ miştim. İnsafsız bir hastalığın her gün bir parça daha kemirip harap etmekte olduğu Fikret, geniş bir koltuğa oturna o mehabetli gövde, temelinden kopmuş bir abideyi andırıyordu. Fikret, o gün bana, -bilmem neden- «Sis» manzumesini okuttu. Ben heyecanla okudum, o sükûtle dinledi. Odanın içinde ölümün dolaştığı hissolunuyordu. Fikret, belli ki, ha­ yata veda ediyordu. Fakat sizi temin ederim, efendiler, bundan daha muh­ teşem bir le\hai gurup olamazdı; ve hasta Fikret,1 ölüme giden Fikret, o gün bir şiirdi, ve şiirlerinin en güzeli idi.

«Fikret» in yalnız insaniyet için uran ve yalnız san’at için çırpınan kalbi bir gün durdu. Onu hayat dünyasından ölüm diyarına götürdüler ve toprağın altında bir çukur açarak onu buraya gömdüler. Hakikat ta Fikret toprağın altına gitmemiş, üstünde gezindiği toprak

8

ondaki insanlık gururunun ağırlığına dayanamıyarak çökmüş ve burdan ortaya bir mezar çıkmıştı: Bence Eyipteki çukurun asıl manası budur.

Fikret genç öldü ve başka çare yok­ tu. Çünkü:

Kimseden ümmidi feyzelmem, dilenmem perrü bal Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tairim.

diyen Fikret, o kadar itilâ etmişti ki bu irtifaa yıldırım düşmemek mümkin değildi. Filhakika Cenabın dediği gibi Fikrete (Aşiyan) ııı tepesinde bir saika isabet etmişti. Fikret bizim gibi yıp­ ranmağa, aşınmağa tahammül edecek insanlardan ddğildi; o bizim bildiğimiz tarzda ve bizim bildiğimiz mâna ile uzun ömürlü olamazdı; onun cevherinde tutu­ şan ateşe bünyesinde yaşayan hassasiyet bundan fazla mukavemet edemezdi. Onun içindir ki ölüm Fikret’te alel’ade devam eden bir hayatın alelade sönüp gitmesi şeklinde yaklaşamamış, yüksek başına bir saika halinde çarpmıştı.

Bu saikanın pek vakitsiz devirdiği Fikret’ten bize kalan mirası edep dünüun ve bugünün olduğu gibi yarının ihtiyacı edebisini de tatmin edecek kadar zengin bir hazinei san’attır. Kutsi bir emanet ihtima- mile nesilden nesile intikal edecek olan bu mübarek miras, zekâ ve vicdanlara her gün daha yeni bir taravetle görünecek, Eyipteki mezarın toprağını ve hisardaki (Aşiyan) nın temelini çürüten zaman bu mirasa dokunamıyacaktır. Ben, Tevfik Fikreti büyük afetlerin istinatgâhlarından söküp yere yuvarladığı ve fakat yerde yatarken de anasırı teşekküllerine halel getiremediği tarihî abidelere benzetirim: Bu abideler insaniyetin huzuru hayret ve tevkirinde ne ise Fikret’in hazinei san’atı da Türk milletinin ihtiyacı bediisi önün­ de o olacaktır.'

Efendiler! Sabır ve tahammülünüzü israf ettiğim için affınızı dileyerek, mü- saadenizla, Galatasaray çocuklarına birkaç söz söyliyeceğim!

(4)

Gençler!

Mektebimizden aldığı feyzin hakkı ni­ metini alicenabane eda etmiş olan Fikret’e siz de bugün şükran borcunuzu çok

necibane bir tarzda ödüyorsunuz. Sizi temin ederim ki hiçbir mükâfat Fikretin ruhunu bundan fazla memnun edemez; hiç bir kürsü Fikertin ruhaniyetini bundan daha yüksek bir asaletle taşıta- ırıaz. Bu kürsüden size ve sizden son­ raki nesillere takriri edep edecek olan Tevfik Fikret, yalnız mehasini şiiriyesile hafızalarımızda değil, muhassenatı

ahlâ-kıyesile kalplerinizde de yaşamağa lâ­ yıktır. Türk vatanına hür ve cümhuri- yetçi Türk vatandaşları yetiştirecek olan mektebinizin kapısından giren her Türk çocuğu ilk dersi fazileti bu kürsü önünde hecelemeğe, buradan çıkan her Türk genci son ahlâk ilhamını gene bu mih­ rabı faziletten almağa muvaffak olursa, bu da sizin şerefiniz ve mükâfatınız olacaktır.

Bundan dolayı sizi samimiyetle tebrik eder ve hürmetle selâmlarım. ,,

İsmail Müştak

9

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Adam bana müellifin fena niyetle değil, köpeğin sadakatini Türklerin sadakatiyle ifade etmek için yazdığını söyledi ama ben kitabı okumadım ve o gün bugün bu

Somyada kımıltısız yatan ka­ fa ninenindi: «Padişahımız ikin di divanından sonra Belgrad’a dönmüştü. Odanın içinde bir boydan öbür boya konsol denli

As the meaningful units are taught later on in SBSM, joining up letters (sounds) initially lead pupils to problems with reading skills and mistakes. Therefore the units learned

Preoperatif ve postoperatif trombosit agregasyonu epinefrin testi için grafik Preoperatif dönemdeki ristosetin ile yapılan agregasyon testi sonuçlarında gruplar arasında anlamlı

The Germination percentage did not decrease in the TAEK A-3 variety compared to the control, when pre-soaking time was “0”hours in 0,100 M EMS dose, when pre-soaking time is

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]