Bir müddet te «Peru z» hanım* dan bahsettik. Kemal baba:
— Hey gidi günler hey... Dedi, Ne idi o Peruzun saltanatı... Aca ba şimdiki yıldızlar bir şey mi? T i yatroya - vücudu sallanmasın di ye - sedye ile gelirdi. Şimdiki ki bar hanımlar gibi otomobili yok tu amma hususî bir sedyesi vardı. Sediyeyi tulumbacılar taşırlardı. Peruz bir yere girince herkes aya ğa kalkardı. Onun oynadığı gün bütün tiyatro ekâbirle dolardı. Fe- him paşa, Rıdvan paşa, eski zap tiye nazırı Nâzım paşa, ametçi bey, ikinci mabeyinci Faik bey...
Bilhassa acem sefiri hiç bir tem sili kaçırmaz. Peruz hanım sahne ye çıkınca locasından baş aşağı sarkardı. Hattâ bir gün aşağı lo calardan birinde otururken yine sarktı ve temsil esnasında «küü t!» diye düştü. Sefir Peruz hanıma bir cemile olmak üzere Üsküdarda Şemsipaşada meşhur direkli yalı yı kiralayıp, artistin emrine tahsis etmişti.
ı Peruz hanım o zamanlar Çamlı- canın altında «L ib ad e» tiyatro sunda, Göksuda «Palanga» tiyat rosunda, Sarıyerde Hacı Misakm gazinosunda, Bağlarbaşında oy nardı. Tiyatronun önü bütün vü kelâ arabalarile dolardı.
O vakitler Minyon Verjin, Amelya, küçük Verjin, Todorinin Amelyası gibi meşhur sahne yıl dızları da vardı. Sonra piyeslerde meşhur Bayzar oynardı. Fakat en parlağı tabiî Peruzdu. Bayzar da piyeslerde çok şöhret kazanmıştı. Bayzar bizim memlekette ilk defa kanto oynıyan kadındır*,
.v Peruz hanım birJkuzu kantosu na çıkmaz mı idi millet aşka: ge lirdi. Peruz omuzuna küçük bir kuzu alır, çoban elbisesile:
:i «M e kuzum me me..»
Diye sahneye çıkardı. İşte İran sefiri bu kuzu kantolarından bi rinde locadan aşağı düşmüştü. Temsilden sonra hediyeleri Peruz hanıma ben götürürdüm, ekseriya sediyesini taşırdık. Ne yüzükler, ne buruşlar yağardı. Hele bir «b e nim yaşım» kantosu vardı. Halâ hatırımdadır:
«Yaşım ı mezada koymuşlar be nim» «K im i der seksen, kimi der doksan» «Bunu söyliyenin aklı noksan» «N e yapsam, ne yapsam,» «Yeniden doğsam...»
Bu kantoyu Peruz hanım ken disi yapmıştı.
— Ne kadar kazanırdı?.
— Böyle sediye ile tiyatroya gel diği geceler oyunu için 3 İngiliz alırdı. Bizde ilk tulûat oyununu icadeden büyük İsmail efendi o vakitler çok ihtiyarlamıştı. Fakat can ve gönülden âşıktı. Bütün el biselerini ihtiyar aktör kendi eli- le diker. Hattâ sahnede kanto pa tiklerini, iskarpinlerini, botlarını da kendi yapardı. Elinden böyle şeyler gelirdi.
Peruz hanımın iki uşağı vardı. Temsilden sonra sediye ile evine dönünce bu uşaklar ona masaj ya parlardı. Sonra Peruz hanım za manın en şık kadını idi.
' Abdi efendi merhumun bir hu susiyeti vardı. Tiyatroda erkek artistlerle kadın artistleri katiyen biribirlerile karşılaştırmazdı. T i yatroda sıkı bir harem - selâmlık vardı. Artistler yalnız sahnede kar şı karşıya gelebilirlerdi. Kadınla rın ve erkeklerin yeri ayrı idi. A b di efendi kadınlar mahallinin ka pısı önüne postekisini yayar, çu buğu elinde saatlerce beklerdi. Bi ri kadınlar tarafına geçse:
—- Molla nereye bakalım?., di ye seslenirdi.. Aktör meselâ:
— Perukamı alacağım efendi., deyince Abdi ayağa kalkar ka dınlar kapısını elile çalar, içeri den:
— Huuuu.. diye bir ses yükselir di. Ve biraz sonra bir kadın ko lu perukayı kapıdan uzatırdı. T i yatro içinde âdeta kaç göç vardı. Bir gün Peruz şişmanlığından ti yatronun dış merdivenlerinden ine miyor. Komik Cevdet efendi şöyle yardım için elini uzatınca Abdi küplere bindi:
— Münasebetsiz adam.. Senden başka el uzatacak kimse yok mu? diye bağırdı.
HÜRRİYET BÜYÜKLERİNİ VE ŞEHİTLERİNİ ANMA DERNEĞİ K o c a m a n s u r S o k . Y a v e r A p . N o . 133/3 Ş İŞ L İ - İS T A N B U L
//& « /- &
* /jféJí'/C
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi