• Sonuç bulunamadı

Bir kent bir hikaye ve yalnız bir adam Abdülhak Şinasi Hisar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir kent bir hikaye ve yalnız bir adam Abdülhak Şinasi Hisar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

NOSTALJİ

t t

Bir Kent

Bir Hikaye

ve Yalnız Bir Adam

Abdülhak Şinasi Hisar

B

ir zamanlar bu efsane kentte ona aşık sanatkârlar yaşardı.Gözleri gördükçe, o kentle yaşayıp onu aktarırlardı eserlerine. Kimi, şairdi mısralara dökerdi sihrini, kimi de şiir gibi füsunkâr cümlelerle anlatırdı İstanbul'un hallerini. İstanbul deyince Yahya Kemal’in şu dizeleri gelir akla he­ men;

Bir de yine eski İstanbul beyefendilerinden biri­ nin eserlerindeki cümleler geliverir akla hemen, sizi bir puslu hayale daldırarak eski güzel günlerin aziz hatıralarına taşıyan...

Adını bile doğup büyüdüğü bu kentin semtlerin­ den alan, kendi müşekkel* tavrı mütevazi, dili** bir ömre bedel yaşanmışlıklarla dolu bir Osmanlı Efen­ disidir saydığımız kişi. Merhum Abdülhak Şinasi

Hi-Nice revn aklı şehirler görülür dünyada, L âkin efsunlu gü zellikleri sensin yaratan . Y aşam ıştır derim, en h oş ve uzun rüyada Sende ço k yıl yaşayan , sende ölen, sende yatan.

s a r . Ölümünün 30. yılına denk düşen bu sene­ de neredeyse bütün sihrin­ den "medeni­ yet canavarının "zoruyla sıyrı­ lıp "son kullan­ ma tarihini" yi­ tiren İstanbul'u bir de onun cümleleriyle si­ ze aktarmak is­ tedik. Sürc-ü Lisan edersek affola... * yapı itiba­ riyle "gösterişli". **"dil", hem gönül anlamına hem de Lisan an­ lamına gelmekte­ dir".

4 . BOYUT/58

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR

doğdü.'-Gp- sddln beyin ♦/'im/’im lr ıH ı (1883 •'-''1963) İsta n b u l'd a d o ğ ze te c i y a za r M a h m u t C e la le d d i o ğ lu d u r. G a la ta sa ra y lisesini ta m a m la d ı. 1905'te Pa ris'e g itti. Siyasal Bilgiler Yükse­ kokulunu b itirerek 1908 d e y u rd a d ö n d ü . Ö ze l se k tö rd e , d e v le t g ö re v le rin d e ve b a n k a y ö n e tim k u ru lla rın d a ç a lıştı. 1 9 2 0 d e yazı h a y a tın a girdi. Çeşitli eleştiri­ ler ve şiirler yayınladı. 1930'da Balkan A n ­ ta n tı Türk M isyonu g e n e l sekreteri oldu. Dış işleri B a k a n lığ ın d a bir süre İçin m üşavirlik yaptı. Bu ra d a n ayrıldıkta n so n ra asıl e d e b i eserlerini ve rm e y e b a şla d ı. M e n su r şiir ve h a tıra tü rle rin d e ken d in e h a s e d e b i I ğiyle ta nınd ı

Eserlerinin g e n e l İle 20. yy başlarındaki

kişili­ mi 19. yy sonlan sta n o u l'u n huzur ve rahatlık d o lu yaşayışını ve o g ünle re d u yu ­ lan özlem i teşkil e d e n A b d ülha k Şinasi Hi­ sar; hikaye ve ro m a nla rınd a ki sa ğ la m b il­ ye d ayalı g özlem ler, a nıla r ve tasvirlerle. a h lll ve a nla tım d a ki ustalığıyla az fa ka t öz

asidir. yazm ış bir e d e b iya t ustı

Ese rle rind e n başlıcalan: Fa hlm Bey ve Biz, B o ğ a ziç i M e h ta p la rı. Ç a m lıc a 'd a k l Eniştem iz, Alı N izam i Beyin A la fra ng a lığ ı ve Şeyhliğ i, Boğ aziçi Yalıları, Aşk İmiş H er N e V a r ise A le m d e . G e çm iş Za m a n Köşkleri. Y a hya K e m a l'e V e d a , G e çm iş Za m a n Fık­ ra la rı, İsta n b u l v e Piy er L o tl. A h m e t Ha- şlm/Şilri v e Hayatı.

A lıntılar; Varlık Yayınlan. Bü tü n Eserleri. /

(2)

TSnnANI5UL SFMTf FRÎ

"... Ezan sesleri bütün mahallelerinde gizli mana­ lar ifade ederek İstanbul'u uyandırırdı..." Oturduğu­ muz veya misafir olarak gittiğimiz bu geçmiş zaman mahalleleri o geçmiş zaman İstanbul şehrinin daha maverai güzelliği içinde gittikçe olgunlaşan bir nevi adcm-i merkeziyetle gelişmişler, ve hep görünüşle­ riyle mütevekkil, mutekid*, mütevazi, sakın, her ma­ halle ayrı bir hüviyete sahip olmuştu.

Daha onlara varmadan önce, halleriyle hemhal olurduk. Bu yerlerin büsbütün harimine girmeden evvel, havasım yahut kokusunu, seslerini yahut ses­ sizliğini duyardık. Boğaziçi'nin bize sevdiğimiz bir mavi göz gibi gelen canlı sularını yara yara giden va­ purlar, dûussııalı** gönül seslerini duyururlardı. Bo­ ğazın Anadolu sahillerinin o kadar tenha, uzak ve şahsi tarafları vardır ki, hazzınm sonuna bir türlü va­ rılamayacak sanırdık. Bütün Çamlıca'yı bir kekik ko­ kusu içinde duyardık. Anadolu yakasındaki şimen­ diferler, şimdi bile, taşıdıkları tatil zamanları bize ge­ ri getirmek için haykırışarak koşuşur gibidirler. Bü- vukada, her evin yaseminlerinden evvel çamlarını koklatırdı. Beyoğlu apartmanlarının mermer merdi­ venleri bize, Saffeti Zıya'nm romanında olduğu gibi, birer salon köşesine çıkarır, İstanbul'u eski mahalle­ leri, her sokak dönemecinde, daha eski bir zaman sessizliğine varırdı. Her mahallenin mescidi, taas- supsuz, laubali, hususi odalara benzerdi. Ramazan,

f

ecelerinde Direklerarası tiyatroları ile olduğu kadar, iz çocuklar için cambazhaneleriyle de şehrin ikinci bir eğlence mahallesi teşkil eder ve büyük camiler, göklerden inmiş yıldızlar gibi parlayan mahyalanyle uzaktan görünürlerdi. Haliçten kayıkla girildiği za­ man, Eyüp Sultan, bir açık hava müzesini düşündü­ rür, bu kıyıda o kadar uhrevi bir toprağa ayak basıl­ mış olurdu ki, türbeler, mezartaşları, daha hala biraz canlı, yaşıyanlarda, yollarında, şimdiden biraz uhre- vileşmiş görünürlerdi. Ölmüşlerle henüz yaşayanla­ rın yarı yarıya paylaştıkları bu topraktan sonra, daha ileride, Bahariye kendi mezarlığı etrafındaki Mevle­ vihane ve Hazreti Mevlana'nm eski şiiri ve ruhiyle ayrı bir diyar olurdu. Kağıthane yolundaki tuğla har­ manlarından gelen dumanlar biraz yanık, biraz gün­ lük, biraz öd ağacı ve biraz da ölüm kokardı.

... Eski mahalle yollarından süzülen ışık yıkık du­ var diplerinde yürüyenleri aydınlatırdı...

... gün ortasında Salacak sahillerinden Eminönü ile Sarayburnu'nu seyretmenin keyfi Üsküdar'ın sa­ hil ocaklarında içilecek bir kahve ile de perdahlanır idi...

... hele de o Moda’nm Rum evleri ile donalı so­ kakları bana adalarda geçen çocukluğumu hatırlatır­ dı..."

BOĞAZİÇİ YALILARINA DAİR

"... Eski Boğaziçi'nin yalıları güya hendesi bir he­ sap neticesi değil de bir kalbin temayülleri, bir heve­ sin alakaları, bir vücudun hastalıkları, bir ömrün te­ sadüfleri ve bir nasibin tecellileriyle hasıl olmuş his­ sini veren; büyümüş ihtiyarlamış, pörsümüş, sol­ muş, rengi uçmuş, kısmen göçmüş, kadit olmuş, suy­ la şişmiş, bir yanma yatmış veya ilk gençliğin enkazı üstüne yeniden boyanmış, taranmış süslenmiş halle­ riyle; hikaye eden, şiir okuyan; genç, orta yaşlı veya ihtiyar; resmi veya laubali; efendi, bey veya paşa; mahalle kadmı veya hanımefendi; tanışık, akraba ve- a yabancı; hep canlı mahluklar gibi görünürler; hep ir ruh, bir hüviyet ve bir hayat ifade ederlerdi.

(*) İmanlı - inançlı (**) Sıla hasreti

Yalıların, tabiata aykrı büyümüş, devleri hatırla­ tan pek büyükleri, gözleri bir intizam hissiyle tatmin eden ortancaları ve oyuncaklarla çocukları hatırlatan küçükleri vardı...

... Boğaz tiryakilerinin daha ziyade severek "lebi derya" dedikleri bu eski halis Boğaziçi yalıları klasik mimarisinin hususi vasıfları vardır. Boğaziçi dediği­ miz incelik, güzellik, sanat harikasını vücuda getiren yalıyı yapan hassas mimar, ince bir takım hesaplara istinat eder: yalıyı, önündeki denizin emsalsiz mavi­ siyle arkasındaki dağların yeşili arasında açar. Öyle ki, sofalar üzerindeki odaların kapıları açılınca, ön taraftaki sular ve arka taraftaki yamaçlar gözler için birleşir..."

GEÇMİŞ ZAMAN KÖŞKLERİ ÜZERİNE "... Şimdi, geçmiş zaman diyebileceğimiz o za­ manlarda İstanbul evleri üçe ayrılabilirdi. Bunların Boğaziçinde su kıyılarında ve ahşap olanlarına vali;

Fotoğraflar: Ebru GÜRSAN

İstanbul'un sayfiye semtlerinde, bahçe içlerinde ve yine ahşap olanlarına köşk; şehirde ayrı harem ve se­ lamlık daireli ve çoklan kârgir olanlarına konak de­ nilirdi. Bu kaç, göç zamanlarında Beyoğlu civarının apartmanlannda ise aileler oturmazlardı...

... Bu evleri uzaktan görenler, yabam iseler, kabil değil onlann ne tatlı bir hayat muhafazası olduklan- m bir türlü tasavvur edemezler. Bütün bunların hü­ viyetleri hayatta birer büyükanne, birer büyükbaba, birer akraba olmak gibidir. Çocuklar onlann gönülle­ rindeki şevkat ve muhabbet tatlarım buram buram duyarlar...

... Eskiden hemen hepsinden dağılan sihirli mu­ sikiyi hala daha hatıralar içinden duyuyor ve hemen hepsinde vaktiyle birer perili zamanlar yaşamış ol­ duğumu hatırlıyorum. Ve bunun içindir ki şimdi bu eski zaman evlerinin hep birer perili ev olduklarına inanıyorum.

İSTANBUL’A SON SÖZ

"... Şimdi gönlüm daüssıla içinde... Zira vaktiyle yaşanmamış ve oklar gibi kalbimize saplanmış bütün eski saatlerin, biz bir aralık kendimizi böyle şiire kaptırırsak, içimizde hala nasıl sızladıklarını duy­

dum. ■

4 . BOYUT/59

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İncelenen iki yazma etkinliği ortak çerçeve metni A1 düzeyi yazılı anlatım, genel yeterliği “Basılı tek tip sözcükleri ve kısa metinleri bakarak yazabilir.”

Spinocerebellar ataxia type 8 (SCA8) is reported to be caused by an unstable CTG repeat expansion in the 3’ untranslated region of a novel gene, KLHL1AS, on chromosome

“...Abdullah Cevdet Bey’in, bu sözlerini işittik­ ten sonra, Elaziz de bu adama rey değil, selam bile verecek Türk ve müslüman çıkmayacağına şüphe etmiyoruz (...)

Deramliner’›n kendisi kadar ilginç bir baflka uçak da, parçalar›n› Eve- rett’teki montaj fabrikas›na tafl›mak için kullan›lmakta olan özel yap›m kar-

N işantaşı’nda Milli Rea­ sürans Çarşısfnın arka tarafında küçücük, kendi halinde ama rengarenk bir bar var.. Öğlen yemeği ve tabii akşam ye­ meği de

IYazar yine de İstanbul konusun­ da rüya gördüğünü dolaylı yol­ dan itiraf edecek ve musiki din­ lemeyi nihayet rüya görmeye benzetecektir.. ÜŞEN Eşref Bey

Genellikle preoperatif olarak malign veya benign ayrımı net yapılamayan ve genellikle rastlantısal olarak saptanan akciğerin sklerozan hemanjiomu; kadınlarda ve 30 ile 50

((Dünya, cumhuriyet namı al­ tında imparatorluklar, yine cumhuriyet namı altında.. mutlakiyetler