21 MART 1999 PAZAR CUMHURİYET
KÜLTÜR
Ataol Behramoğlu, şiirin hayatın içinde nefes alıp vermesi gerektiğini vurguluyor
Ö rtülm ek isteneni şiirle açm ak ...
‘A
şk,
benim için,
insanın kendi
bireysel
sınırlarının
üstüne
yükselmesi,
dışına
taşmasıdır...
Şiir de öyledir...
Hayatta
olmayanı şiirde
bulmaktan çok,
hayatta olup da
üstü örtülmek
isteneni şiirle
açmayı
önemserim...’
TURGAY FİŞEKÇİ_____________Toplumsal sorunlar önünde olduğu kadar kişisel yaşantılar karşısında da duyarlı bir şair olan Ataol Behramoğ- lu’nun son kitabı ‘Aşk İki Kişiliktir’ Adam Yayınları'ndan çıktı. Uzun bir aradan sonra okurlarının karşısına çı kan Behramoğlu, aşkı ve şiiri insanın kendi bireysel sınırlarının üstüne yük selmesi ve dışına taşması olarak ta nımlıyor. Şairle kitabı ve şiir üzerine söyleştik:
- Uzun bir aradan sonra yeni bir şi ir kitabınız yayımlandı. Bir şairin ha yatında bunun anlamı nedir?
Bir önceki kitabım, ‘Sevgilimsin’ sa nıyorum beş yıl önce yayımlanmıştı. Uzun sayılabilecek bir aradan sonra yeni bir şiir kitabı yayımlayabildiğim için mutluyum. Bazı şiirler üzerinde ça lışmayı sürdürüyordum. Kitabın oluş ması için onların tamamlaması gere kiyordu. Benim için her şiir kitabım, hayatımın benzersiz bir dönemidir. Ye ni biçim arayışları, yeni teknikler ve ya şantı birikimleri... Her yeni kitap bun ların toplamıdır. Belki çelişkili görü necek ama kitap yayımlandıktan son ra hepsi geride kalmıştır artık... Siz de kitabınızın okurlarından birisinizdir... Orada kalbiniz çarpmaktadır, ama ye ni arayışlara, yeni bir kitaba doğru yo la koyulmuşsunuzdur bile...
Daha derinden sevmek...___
- Kitabınızın adı: Aşk İki Kişiliktir. Aynı adlı şiirde de 'ölümdür yaşanan tek başına' diyorsunuz. Konuşmamızı buradan sürdürürsek, yalnızlık bunca yoksun bir duygu mu sizce? Buna kar şın aşkın insanı çoğalttığını söyleyebi lir miyiz?Ben insanlarla birlikte olmayı seve rim. Aşk ise elbette, olağanüstüdür.
- ‘Aşk İki Kişiliktir’ sözü akla Eric Fromm’un, iki kişilik aşkı ‘bencil aşk’ olarak tanımlayışını geti
riyor. Aşkın bencil olama yacağı, aşk halinin, insa nın dünyayı daha derinden algılayabilmesi ve sevebil mesinin bir yolu olduğu bi çimindeki düşünceler üstü ne neler söylemek istersi niz?
Fromm bunu iki kişinin birbirine kapanıp dünyay la ilişki/fihiV Heşıp^en ^ t i : . rumu için söylemiş olma lı... Bu ilk gençlikte olurve de çok güzeldir... Sonraki aşklar elbette dünyayı da ha derinden algılayıp sev meyi sağladığı ölçüde an lamlıdır... Yoksa gerçek ten de bencillik olur. Son raki yıllarda aşkın böyle- sini düşünmek bile can sı kıcı... (Gerçi bunun edebi yattaki örnekleri de az de ğil, ama bana çok anlam lı görünmüyor.)
- Şiire dönersek, 1980’e dek ortalama iki yılda bir yeni şiir kitabınız yayım lanıyordu. 80’den bu vana bu süre uzadı. Şiir yazma nızı etkileyen unsurlarda ne gibi değişmeler oldu, bu sürecin toplumsal ve birey sel boyudan üstüne açıkla malar yapabilir misiniz?
Hayatım tıkandığında, kesintiye uğradığında, şi irim de tıkanıp kesintiye uğruyor. Benim için sanı yorum ki bu böyle. Sonra yine bir yolunu bulup ye ni bir yataktan akmaya baş lıyor... Cezaevi, sürgün, kişisel yaşamda büyük kı- nlmalar... Bunlar şiiri bir süre durdurabiliyor... Şiir benim için sadece zihinsel
bi yaşayan, organik bir süreç... Bu ne denle hayatımdaki gelgitlerle çok ba ğıntılı... Yine de her süreçte biçimsel denemeler yapmayı, içimden gelenle ri kendiliğinden akışlarıyla yazıya dö küp üzerlerinde düşünüp çalışmayı sür dürürüm... Fakat şiirlerin gerçekten oluşması için yaşamda da bir ş e y le rin
oluşması, bir anlama kavuşması gere kiyor... Bunlar belki kesinkes mutlak doğrular değil, ama sanıyorum ki önem li ölçüde böyle... Şiir yazmamı etkile yen unsurlar ise temelde belki hep ay nı şeyler... Bir özgürlük ve aşkınlık ge reksinimi, hayat ve toplumsal ilişkiler- ce üzerleri sürekli olarak örtülme ça basındaki şeylerin (aşkın, çocukluğun, özgürlüğün, adalet duygusunun) üzer
lerini sürekli olarak açma çabası...
- Aşk İki Kişiliktir’deki şiirlerinizi okuduğumuzda temel izleklerinizin sürdüğünü görüyoruz. Kitabın ilk bö lümünü oluşturan ‘Attila Jozsefin Şeh rinde Bir Köprüden Tuna’ya Bakmak’, günümüz dünyasının değerler yitimi
n i n bir betimlenişi gibi. Bu şiiri size esinleyen Attila Jozsef’i, onun yaşadı ğı 1920’li,3ü’lu yıllan düşünürsek, o dö nemle günümüzün dünyası arasında ne gibi bağlar kurulabilir? Dünya bu sürede tümüyle değişti mi, yoksa in sanlık kültürü denebilecek birana çiz gide mi ilerliyor?
‘Militan’ dergisinin bir sayısını At tila Jozsef e ayırmıştık... Macar şairi At
tila Jozsef yüzyılımızın çok karanlık bir
döneminde yaşadı... Toplumsal bo ğuntular ve kişisel acılarla örselenen yaşamı trajik biçimde sona erdi... At tila Jozsef yaşamı ve şiiriyle 20. yüz yılın ölümsüz imgelerindendir. Buda peşte’ye, gerçekten de onun şehrinde bir köprüden Tuna’ya bakmak için, sa dece bu amaçla gittim... Şiir bu dış ve iç yolculuğun öyküsüdür; bir anlam da da yüzyılımızla hesaplaşmadır... Katılık, anlayışsızlık, sevgisizlik, ya lan, toplumsal baskılar, (Attila Joz s e f’in ‘mutlu olma hakkı’nı yok eden bütün bu kötülükler) her zaman vardı ve sanıyorum ki hep olacak... Ama iyi liğin güçleri de sınırların ve zamanla rın ötesinde birbirlerini her zaman ara yıp bulacaktır...
- Aşk teması, sizin de pek çok başka şairin de en çok işledikleri konu. Şürle aşk arasında nasıl bir ilişki var sizce? Bu ilişki için aynı zamanda şiirle haya tın ilişkisi ya da hayatta bulunamaya nın şiirde aranması denebilir mi?
Aşk, benim için, insanın kendi birey sel sınırlarının üstüne yükselmesi, dı şına taşmasıdır... Şiir de öyledir... Ha yatta olmayanı şiirde bulmaktan çok, hayatta olup da üstü örtülmek istene ni şiirle açmayı önemserim...
- Son yıllarda bir müzisyen arkada şınızla birlikte ülkenin çeşitli yerlerin de çok sayıda şiir etkinliğine katıldınız. Bu deneyimlerin sonucunda şürin in sanları nasıl etkilediğini, onlar için ne anlama geldiğini söyleyebilir misiniz?
İnsanların şiire derin bir gereksini mi var. Çünkü aşka, özgürlüğe gerek sinimleri var. Bunlar birbirinden ayrı lamayacak değerlerdir. İnsanlarla göz göze, diz dize, bu duyguları paylaş mak olağanüstü bir yaşantıdır. Sözü nü ettiğiniz yolculuklar bana bunları ya şatıyor. Her insanın yüreğinde dile ge lememiş, anlatımını bulamamış nice duygular, sezgiler var... Şiir bu duygu ların, sezgilerin anlatımı olabildiği öl çüde gerçek var oluşuna kavuşur...
‘Her şiir benzersiz olmalıdır’
-Günümüz şiirinin giderek duygu ve düşünceden uzaklaştığı, yalnızca bir dil ürünü durumuna geldiği görülü yor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyor sunuz? Duygu ve düşünce barındır mayan bir şiir olabilir mi?Şiir elbette dil ürünüdür. Şiirde dil araç değil, şiirin kendisidir. Yahya Ke
mal buna ‘düşüncenin, duygunun li san haline gelmesi’ diyor... Ama o ‘li san’ mekanik dil kurgulan değil, ha
yatın nabzıdır. Bugün genel olarak gö rülen ise yabancılaşmanın; hayattan, İn sanî olandan kopuşun görünümlerin den biridir...
- Bir başka eğilim de bir çok şairin sanki ortak bir şiir yazıyor duygusu uyan dırmasıdır. Benzersiz ol mayan bir sanat yapıtı ola bilir mi?
Kimi kez de aynı şair sanki tek bir şiiri yazıyor... Bir şiirini model olarak alıp onu çoğaltıyor... Ba na göre her şairin benzer siz olması gerektiği gibi tek tek her şiir de benzer siz olmalıdır... Çünkü her yaşam ve her yaşantı par çası bir tektir, eşsizdir... Benzeşimler, modele gö re üretmeler, az önce sözü nü ettiğimiz, şiiri zihinsel- dilsel kurgulara indirge menin sonucu olsa gerek...
- Kendi kuşağınızın en çok okunan şairi olduğunu zu söyleyebiliriz. Şiirinizin insanlarla böylesi yaygın bir ilişki kurabilmiş oluşu nu nasıl açıklıyorsunuz? Şiirleriniz, günümüz in sanlarının dünyalarında nasıl bir karşılık buluyor?
İnsanların duygularını, düşüncelerini, sezgilerini önemsiyorum... Herkes tek ve benzersizdir, ama in sanlık bütündür... Bazı şi irlerimi okurlarım bana ye niden, bazen de yeni açı lardan kavratıyor... ‘Yaşa
dıklarımdan Öğrendiğim BirŞev Var’, yazıldığı 70’li
yıllarda ve sonraki zaman larda öteki şiirlerimden bi ri gibiydi... Okurun ilgisi bana da o şiirim için yeni, daha derinliğine bir bakış açısı kazandırdı... ‘Günü
müz insanı’ bizden başka-
c, Hpjvii Şiir,
yaşanmak-Tarihe tanık
fotoğraflar
Kültür Servisi - Geniş'Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi’rrinKış/Bahar ’99 sayısı çıktı. Dergi 6. sayısında yine fotoğraf dünyasından haberler, yerli ve yabancı fotoğraf ustalannın yapıtlarından örnekler sunuyor okurlarına. Bu sayının dosyasını Şahin Kayguna ayrılmış. Kısa süren yaşamında sanatçı kişiliği, eleştirel tavn ve fotoğrafa getirdiği çağdaş yaklaşımlarla Türk fotoğraf sanatına damgasını vuran Kaygun’un fotoğraf ve sinema serüveni, dostlarının onun hakkındaki düşünceleri eşliğinde inceleniyor. Sanatçının yaşam öyküsünü anlatan giriş yazısını Merih Akoğul’un ‘Şahin Kavgun’da Belgeci
Fotoğraf Anlayışı’ başlıklı yazı izliyor. Kaygun’un yakın
arkadaşları Samih Fırat, Zeynep Avcı ve Necati Abacı’nm yazılarının ardından dosya, Kaygun’un sinemacı yönünü inceleyen bir yazıyla son buluyor. Bütün bu yazılara sanatçının çeşitli dönemlerine ait fotoğrafları eşlik ediyor. Derginin ‘Ustalar’ bölümünde Polonya asıllı Amerikalı fotoğrafçı Bruce
Davidson’ın fotoğraf serüveni inceleniyor.
Sokak çetelerinden Harlem sokaklanna, New York Metrosu’ndan Central Park’a kadar çeşitli temalara sahip fotoğraf serileriyle tanınan Davidson’ı konu alan bölümü,
Associated Press’i ele alan ‘Fotoğraf Kurumlan’ bölümü
izliyor. 150 yıllık kurumun tarihi, arşivlerden seçilen fotoğraflar eşliğinde sanatseverlere aktarılıyor. ‘Semt’ başlıklı bölümde ise Galata semti inceleniyor.
‘Merdivenler Kenti Galata’ başlıklı yazıda Galata’nın
Cenevizlilerden bugüne kadar geçirdiği değişiklikler, hayali bir semt sakininin ağzından aktarılıyor. Geniş Açı’nın yazar kadrosuna geçen sayıda katılan Şebnem
Işigüzei’in ‘Fotoğrafın Dışından’ ve Orhan Cem Çetin’in ‘Mayın Tarlası’ köşelerinden okurlara seslendikleri gibi,
bu sayıdan itibaren Nazif Topçu oğlu da ‘Optik Zamanlar’ isimli köst'sivle fotoğraf meraklılarıyla buluşacak. Dergi bir olgu değil... Daha ön- I 540 yada çelerde de söylediğim gi- |___ ..anabilir ve
'e ulaşılabilir. Memphis, Tennessee,