• Sonuç bulunamadı

İlk Osmanlı Tarihçilerinde Süreklilik Niteliği Taşıyan Öğeler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlk Osmanlı Tarihçilerinde Süreklilik Niteliği Taşıyan Öğeler"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~LK OSMANLI TAR~HÇ~LER~NDE

SÜREKLILIK NITELI~I TA~IYAN Ö~ELER

ZEK~~ ARIKAN

Mülu-imin Halil Y~nanç, "Tanzimaetan Me~rutiyet' e Kadar Bizde Tarih-çilik" ba~l~kl~~ ara~t~rmas~mn giri~inde Osmanl~~ tarihçili~inin ba~lang~c~n~n bir de~erlendirmesini yaparken ilk Osmanl~~ tarihçilerinin "nakilci, hikayeci, tasvirci" olmaktan ileri gidemedikleri üzerinde durmu~tur. Günümüzdeki, hattâ 1940'11 y~llardaki tarih anlay~~~na göre bu yarg~larda hakl~l~k pay~~ bulu-nabilir. Bu da son derece do~ald~r. Günümüzden be~~ yüz y~l önce ya~am~~~ insanlar~n bizim gibi dü~ünmelerini beklemek yan~lt~c~~ olur. Çünkü tarih zaman~n çocu~udur. "L'histoire est fille de son temps"2. Bu nedenle günü-müz tarihçisi geçmi~i de~erlendirirken içinde bulundu~u zaman~n sosyal, ekonomik yap~s~ndan, dünya görü~ünden ve kültürel birikiminden yola ç~ -kar. Bu aç~dan bak~nca geçmi~in zihniyetini oldu~u gibi yakalaman~n zor-lu~u da ortadad~r3. XV. yüzy~l tarihçileri de kendi dönemlerinin dünya görü-~ünden yola ç~ karak eserlerini yaz~yorlard~. Daha do~rusu kendi ya~ad~ klar~~ ça~~n zihniyetinden yola ç~k~yorlard~.

~lk Osmanl~~ tarihçilerinin, beyli~in ba~~ms~zl~~~ndan ancak yüzy~ l sonra ortaya ç~kt~~~n~~ belirtmeye bile gerek yoktur. Bilinen en eski Osmanl~~ tarihi, ~air ve hekim Ahmedi'nin ünlü ~skendername ba~l~ kl~~ eserine ekledi~i man- zum Dasitan-~~ Tevarih-i Müluk-~~ Osman 'ffir4. Gerek A~~kpa~azade gerekse Ne~ri ve di~er eski Osmanl~~ kaynaldar~~ Ahmedi'nin bir Osmanl~~ tarihi yazd~-~~ ndan söz etmezler. Oysa bu tarihçilerin ço~u ya do~rudan ya da dolaylyazd~-~~ olarak Ahmedi'den yararlanm~~lard~r. Onun verdi~i bilgileri ufak tefek de-~i~ikliklerle aktarma yoluna gitmi~lerdir. Fakat bu eser oldukça k~sad~ r. Ku-

I Tanzimat I, ~stanbul, 1940, 573-595.

2 Fernand Braudel, Ecrits sur l'histoire, Flammarion, Paris, 1969; Kr~. Marc Bloch, Apologie pour l'histoire ou mtier d'histoiren (Pr'eface: G. Duby), Arman Golin, Paris, 1974.

3 Salih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve Toplum, Tarih Vakf~~ Yurt Yay~nlar~, ~stanbul, 1997, 30-

47.

4 Nihad Sami Banarl~, XIV. Asit- Anadolu ~airlerinden Ahmedi'nin Tarihi Tevarih-i Müluk-Osman ve Cem~id ve Hur~id Mesnevisi , ~stanbul, 1939; Tunca Kortantamer, "Yeni Bilgilerin I~~~~~ Alt~nda Ahmedi'nin Hayat~", Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, 1(1980), 165-186.

(2)

592 ZEKI ARIKAN

rulu~~ döneminde olu~tu~unu bildi~imiz kurumlardan söz etmez. Bununla birlikte sade, masal ve söylencelerden ar~nm~~~ bir eser olarak dikkati çekmi~-tir. Bunu XV. yüzy~lda ~ükrullah, Oruç Bey, Karamanl~~ Mehmet Pa~a, ano- nim Tevarih-i Osman'lar izledi. A.~~kpa~azade ve Ne~ri'yle birlikte bu ilk dönem Osmanl~~ tarihleri olgun bir düzeye ula~t~s.

~lk Osmanl~~ tarihçilerinin hangi kaynaklar~~ kulland~~~~ yan~ tlanmas~~ ge-reken bir sorudur. ~imdiye kadar bu ba~lamda yap~lan aç~klamalardan ikisi üzerinde duraca~~z. XV. yüzy~l Osmanl~~ kaynaklar~~ üzerinde yapt~~~~ ara~t~r-malarla tan~nm~~~ olan Prof. V.L. Menage, elimize özgün biçimiyle geçen en eski kaynaklar~n Saray Takvimleri oldu~u üzerinde durmakta ve bunlar~n ilk Osmanl~~ tarihçileri için temel bir malzeme olmas~~ gerekti~ine dikkati çek-mektedir 6. Bugün bu takvimlerin be~~ tanesi bilinçek-mektedir. II.Murat döne-mine ait olan bu takvimler 848 (1444), 850 (1446) tarihlerini ta~~maktad~r 7. Bu y~ll~klar, Adem'den ba~layarak peygamberlerin, halifelerin kronolojik lis-telerini, Selçuklu, Karamanl~~ ve Osmanl~~ hanedanlar~n~n önemli olaylar~ n~~ s~ralamakta, kehanet, dü~~ yorumlar~~ gibi konulara da yer vermektedir. Tak-vimlerde olaylar tarihlendirilirken onlar~n üzerinden kaç y~l geçti~i "...elden berü.... y~ld~r" gibi kay~tlarla belirtilmektedir. Böylece y~ll~~~n düzenlendi~i s~rada olaylar~n üzerinden kaç y~l geçti~i anla~~lmaktad~r. Osmanl~larla ilgili kay~ tlar k~sad~r. Sultanlar~n do~umlar~, tahta ç~ k~~lar~~ ve önemli fetihlere yer verilmektedir. Ancak yak~ n y~llara ili~kin bilgiler daha ayr~nt~l~d~rs.

Öte yandan Halil ~nalc~k, Osmanl~~ tarihçili~inin kökenini menalub-name, gazavatname gibi eserlere dayand~rmaktad~r9. Nitekim bu tür eserler-den biri olan Yah~i Fakih Menalubnamesii° A.~~kpa~azade Tarihi'nin temel kayna~~~ olmu~tur. Oruç Bey de bu ya da buna benzer bir kaynaktan yarar-lanm~~t~r. ~lk Osmanl~~ tarihlerine temel olan kaynaklar~n de~i~ik kavram ve

5 Türkiye yay~nevi, Osmanl~~ Tarihleri, ~stanbul, 1949.

6 V.L. Menage, "Osmanl~~ Tarihçili~inin Ba~lang~c~" (çev. Salih Özbaran), Tarih Enstitüsü

Dergisi, IX (1978), ayr~~ bas~m.

7 V.L. Menage, "Sultan II.Murad'~ n Y~ll~ klar~" (Çev. Salih Özbaran), Tarih Dergisi,

XXXII1(1982), ayr~~ bas~ m; Osman Turan, Istanbul'un Fethinden Önce Yaz~lm~~~ Tarihi

Takvimler, TTK, Ankara, 1954.

8 V.L. Menage, "Sultan II.Murad'~ n Y~ll~ ldar~", gost. yer, Nejat Göyünç, "Tarihçili~imizin Dünü ve Bugünü", Felsefe Kurumu Seminerleri, Ankara, 1977, 240.

9 Halil ~nalc~k, "The Rise of Ottoman Historiography", Historians of the Middle East (Ed. B. Lewis-P.M. Holt), London, Oxford University Press, 1964, 152-167.

1° Bursal~~ Tahir, Osmanl~~ Müellifleri, ~stanbul, 1333-1342, Il!, 163; Franz Babinger,

Osn~anh Tarih Yazarlar~~ ve Eserleri (Çev. Co~kun Üçok), Kültür ve Turizm Bakanl~~~, Ankara,

(3)

~ LK OSMANLI TAR~HÇ~LER~~ 593 deyimlerle ifade edildi~ini belirtmemiz gerekir. Sözgelimi cenge gitmek an-lam~na gelen gaza, daha sonra din dü~manlanyla yap~lan cihad anlam~nda da kullan~lm~~t~r. Dü~manla yap~lan sava~~ ya da dü~man topraklar~na yap~lan alunlar gazavatname denilen eserlerin kapsam~na girer". Dü~ma.n~n yenilgisi ile biten sava~tan hikaye eden gazanameler de "zafername" olarak adland ~n-l~r. Bir ~ehrin yahut kalenin al~nmas~n~~ anlatan eserler ise "fetihname" ad~n~~ al~r 12. Bu tür kavramlara aç~kl~k getiren Agâh S~rr~~ Levend; gazavatname,

fe-tihname, zafername gibi daha çok edebi yan~~ a~~r basan eserlerin tarihsel olaylar için önemli bir anahtar i~levi gördü~ünü belirtmektedir. Daha sonra Selimname, Süleymanname, fetihname-i x vb. gibi eserleri de bu ba~lamda de~erlendirmek gerekir 13. Bizans-Arap s~n~r (avas~m) çat~~malar~~ ya da

Ana-dolu'nun fethi s~ras~nda olu~an Battalname, Saltukname, Dani~mendnarne" gibi kahramanl~k öykülerini kapsayan destans~~ nitelikteki eserlerde de tarih-sel olaylara ~~~k tutacak pek çok ö~e bulunmaktad~r. Ayd~no~lu Umur Bey'in sava~lar~n~n, gazalar~n~n anlat~ld~~~~ Düsturname ba~l~kl~~ önemli kayna~~n da bir gazavatname ya da bir menak~bnameye dayand~~~n~~ Prof. ~nalc~k kabul etmektedir 13.

~lk Osmanl~~ kaynaldar~~ dil ve üslup bak~m~ ndan oldukça yal~n, gösteri~-siz ve basit bir nitelik ta~~yorlard~~ 16. Bunun amac~~ da s~n~r boylar~ndaki gazi-lere, geni~~ halk kidelerine Osmanl~~ hanedan~mn ba~anlann~~ anlatrnakt~. Yu-kar~da belirtti~imiz kaynaklar~n yan~nda ilk Osmanl~~ tarihçilerinin önemli ölçüde sözlü rivayetlere de geni~~ bir yer verdiklerini belirtmek gerekir. An-cak bu yöntemin yaln~z ilk tarihçiler taraf~ndan kullan~lmad~~~m, daha son-raki tarihçilerin de günümüzdeki deyimle sözlü tarih kaynaklar~na ba~vur-

1 ~~ Agah S~rr~~ Levend, Gazavatnameler ve Mihalo~lu Ali Bey'in Gazavatnamesi, TTK, Ankara, 1956, 1. Ayr~ca bk. Halil ~nalc~k-Mevlut O~uz, Gazavat-~~ Sultan Murad bin Mehemmed Han, TTK, Ankara, 1978.

12 Levend, Gazavatnameler, 1.

13 Bütün bunlar~n toplu bir kaynakças~~ Levend'in an~lan eserinde bulunmaktad~r. 14 Irene Melikoff, La geste de Melik Dani~mend, Bibliotheque Archeologique et Historique de 'Institut Français d'Archeologie d'Istanbul, Paris, 1960, 2 cilt.

13 Milluimin Halil (Y~nanç), Diisturname-i Enveri, Türk Tarih Encümeni, ~stanbul, 1928; ayn~~ yazar, Df~sturname-i Enveri Medhal, ~stanbul 1930; Irene Melikoff-Sayar, Le Destan d'Umur Pasha, Bibliotheque byzantine, PUF, Paris, 1954. Düsturnamede yer alan bilgilerin Bizans ve Bat~~ kaynaklar~yla ne derece örtü~tü~ii hakk~nda bk. Paul Lemerle, L'Emirat d'Ayd~n Byzans et l'Occident, Recherches sur "La geste d'Umur Pasha", Bibliotheque Byzantine, PUF, Paris, 1957; Dilsturname'nin Ayd~no~ullar~~ tarihi aç~s~ndan önemi için bk. Himmet Alun, Ayd~no~ullan Tarihi Hakk~nda Bir Ara~t~rma, AÜ DTCF, Ankara, 1968.

16 Irene Beldiceanu-Steinherr, "Un legs pienx du chroniqueur Uruj", Bulletin of School of Oriental and African Studies, (BSOAS), XXXII (1970) , 359.

(4)

594 ZEKI ARIKAN

du~unu özellikle vurgulamak gerekir. Sözgelimi Peçuylu ~brahim Efendi, Mohaç sava~~yla ilgili olarak Türk kaynaklar~yla yetinmemi~, Macar tarihleri-nin ilgili bölümlerini Türkçe'ye çevirtmi~~ ve geni~~ bir anket yaparak olaylara

tan~k olanlardan bilgiler derlemi~~ ve bu ayr~nt~lar~~ eserinde kullanm~~ur 17

Bu örnekleri ço~altabiliriz. Bu çerçevede belirtilmesi gereken bir nokta da ilk tarihçilerin kulland~klar~~ sözlü ya da yaz~l~~ kaynaklar konusunda verdikleri bilgilerin yetersizli~idir. Kullan~lan kaynaklar~n belirtilmesi yönünde zaman zaman bir tak~m tutars~zl~klar~n söz konusu oldu~unu da belirtmek gerekir. Daha do~rusu kimi zaman yaz~l~~ ya da sözlü kaynaklar aç~kça zikredilirken kimi zaman da bunlar tamamen mesId~t geçilmektedir. Olaylar~~ tarih-lendirme konusunda ise zaman zaman bir çok yanl~~l~klar ve yan~lg~lar göze çarpmaktad~r18. Her ne olursa olsun ilk Osmanl~~ kaynaklar~ , pek çok sözlü bilgilerin, rivayetlerin derlenmesi, bugün elde bulunmayan ya da ele geç-memi~~ olan kaynaklardaki ayr~nularm günümüze aktar~lmas~~ aç~s~ndan ol-dukça büyük bir bo~lu~u doldurmaktad~rlar. As~l üzerinde durulmas~~ gere-ken bir ba~ka nokta da ilk Osmanl~~ tarihçilerinin, uzun bir geçmi~in izlerini ta~~yan kal~nt~lar, eserler ve an~lardan söz ederken bunlarla kendi ya~ad~klar~~

zaman aras~nda bir ba~~ kurmaya çal~~maland~r. Sözgelimi bu tarihçiler bir

yer ad~ndan söz ederken bu ad~m nas~l ortaya ç~kt~~~n~~ aç~klama yoluna git-mektedirler. Tarihsel bir olaya mekân olan bir a~aç, bir su kayna~~n~n hâlâ, yani kendi zamanlar~nda varl~~~n~~ sürdürdü~ünü yazmalar~~ da dikkati çek-mektedir. Yine daha önce yap~lm~~~ bir binan~n ayakta durup durmad~~~~ ko-nusundaki ayr~nular~n da ilginç oldu~unu belirtmek gerekir. Dahas~~ tarihte yani Osmanl~~ tarihinde ad~~ geçen kimi insanlar~n soy ve soplar~n~n devam edip etmedi~i konusunda bu eserlerin verdikleri bilgiler süreklilik kavram~ -n~n önemli belgeleri olarak göze çarpmaktad~r. Bu konuda XV. yüzy~l~n ay-r~nt~l~~ tarih yazarlar~ndan A~~kpa~azade ile Ne~ri'nin eserlerinde verilen bil-gileri kar~~la~t~rmal~~ olarak ele alaca~~z.

A~~kpa~azade Tarihi ~°, Osman Gazi'nin dedesi Süleyman ~ah'~n Anado-lu'ya gelmesinden ba~layarak 1492-1493 y~l~na kadar geçen vukuat~~ kapsar.

17 Tarih-i Peçevi, ~stanbul, 1283, 2 cilt, türlü yer. Özellikle I, 106; ~erafettin Turan, "Peçevi", ~slam Ansiklopedisi (~A),

18 N. Beldiceanu-lrene Beldiceanu-Steinherr, "Consideration sur la chronologie des sources ottomanes et ses pieges", Studies in Ottoman History in Honour of Professor V.L. Aknage, Ed. C.Heywood-C. Imber, ~sis, ~stanbul, ayn bas~m.

19 Apkpasazade Tarihi,Tevarih-i Al-i Osman, (Yay. Ali), ~stanbul, 1332; Die Altosmanische Cronik des A~~kpa~azade (Yay. F. Giese), Leipzig, 1929; As~kpasao~lu Ahmed As~ld, Tev-arih-i Al-i

(5)

~ LK OSMANLI TARIHÇILERI 595 Eserinde kendi ya~am~, kat~ld~~~~ seferler hakk~nda oldukça dikkate de~er ay-r~nt~lara yer vermektedir. Osmanl~lar~n ilk zamanlar~~ için onun ba~vurdu~u temel kaynak, 816(1413) y~l~nda Çelebi Mehmed'in ordusuyla birlikte Ru-meli'ye geçerken Gevye'de hastalanmas~~ üzerine kald~~~~ Orhan Gazi'nin imam~ n~n o~lu Yah~i Fakih'in evinde buldu~u Osmanl~~ tarihinin Y~ld~r~m Bayezid'in saltanat~= sonuna kadar olan k~sm~n~n yaz~l~~ oldu~u defterdir. Eserinin ana kayna~~n~n bu oldu~unu da aç~kça belirtmektedir: "Fakir dahi cevap verdüm ki Orhan Gazi'nin imam! ~shak Fak~~ o~l~~ Yah~i Fak~'dan kim ol Sultan Bayezid Hana gelince bu menak~b~~ ol Yah~i Fak~'da yaz~lm~~~ bul-dum kim Yah~i Fak~~ Orhan Gazi 'nin imam~~ o~l~yidi, fakir dahi bilüb i~itdü-~imden, baz~~ hallar~ ndan ve makallerinden ihtisar edüb kalem diline ver-düm "2°.

Anla~~ld~~~na göre A~~kpa~azade, Y~ld~r~m Bayezid'den sonraki olaylar~~ kendi gözlemlerine, kimi yaz~l~~ ve özellikle sözlü kaynaklara dayanarak top-lam~~, böylece ortaya halk diliyle, araya naz~m parçalar~~ serpi~tirilerek ol- dukça yal~n bir dille yaz~lm~~~ Tevarih-i Osman ç~km~~t~r. A~~kpa~azade ta- rihi yaln~z bir çok destans~~ ö~eleri de içeren bir kronik olarak de~il, dervi~~ gazilerin görü~lerini yans~tan psikolojik bir belge olarak da büyük bir de~er ta~~maktad~r21.

A~~kpa~azade'nin kulland~~~~ kaynaklar~~ belirtme konusunda oldukça d-tiz davrand~~~n~~ i~aret etmek gerekir. Herhangi bir konuda çe~itli rivayetleri gözönünde tutarak en do~rusunu kendisinin söyledi~ini dile getirmektedir. Kimi zaman da "fakir ihtisar ettim" diyerek eldeki malzemenin bollu~una dikkat çekmektedir.

A~~kpa~azade tarihi, Ne~ri'nin Kitab-~~ Cihannüma ba~l~kl~~ eserinin ana kaynaklar~~ aras~nda yer almaktad~r. Ne~ri, kulland~~~~ kaynaklar~~ pek belirt-memekte ve bugün bilinmeyen bir çok eserden yararland~~~~ anla~~lmaktad~r. Çünkü Ne~ri, gerek A~~kpa~azade, gerek Oruç Bey ve di~er Tevarih-i A..14 Osmanlarda pek bilinmeyen konulara oldukça geni~~ bir yer vermi~tir. Bu-nunla birlikte zaman zaman ravilerin adlar~n~~ verme yoluna gitti~i de görül-mektedir. Onun geçmi~i hakk~nda bilgilerimiz s~mrl~d~r. Daha çok Faik Re~it

Osman (Düzenleyen N. Ats~z), Türkiye Yay. ~stanbul, 1949 (Bu çal~~madaki göndermeler bu bask~ya göre yap~lm~~t~r).

20 A~~kpa~azade, 91, 148.

21 Fuat Köprülü, "A~~ kpa~azade", ~.A.,I, 706-709. Halil ~nalc~ k, "How to Read Ash~ k Pashazade's History", Studies in Ottoman History in Honour of Professor V.L. Me.nage, 139-156.

(6)

596 ZEKI ARIKAN

Unat" ve V.L. Menage'~n" yapt~~~~ çal~~malara dayanmaktad~r. Faik Re~it Unat, Ne~ri hakk~ndaki ara~t~rmalar~nda ~u sonuca varm~~ur: "Ne~ri'nin Fa-tih'in ölümü gecesi, ne s~fatla oldu~u bilinmemekle beraber, sahib-i ayar'~n çad~r~nda bulunu~u, onun tedris hayat~ndan çok memuriyet mesle~ine men-sup oldu~unu hat~ra getirmektedir. Daha sonraki hizmetlerine bak~l~nca, bir ara müderrislik etmi~~ bile olsa, sonradan bunu b~rakarak veya herhangi bir sebeple nekbete u~rayarak daha çok ta~ralarda ve maiyyederde imaml~k, ha-tiplik, kâtiplik gibi vazifelerle ömür geçirdi~i ve bu itibarla da büyük çapta bir bilim adam~~ olmaktan çok, tarihe merakl~~ ve bilhassa kendi öz diliyle orta münevver s~n~f için, milli bir tarih meydana getirmeye hevesli bir müdekkik oldu~u hükmüne varman~n mümkün olaca~~~ daha muhtemel görülmekte-dir"24.

Ne~ri, Hammer tarihinin yay~nlanmas~ndan25 ve tarihinin baz~~ parçalar~-n~ n Bat~~ dillerine çevrilmesinden beri sürekli bir ilgi oda~~~ olmaya devam etrni~tir26. Franz Taeschner'in Ne~ri'nin el yazmalar~~ üzerinde gösterdi~i ça-bay~~ özellikle vurgulamak gerekir27. Prof. Taeschner'in Ne~ri Tarihi'nin en eski nüshalar~~ olan Prof. Menzel 28 ve Manisa" nüshalarm~~ da t~plubas~m ola-rak yay~nlad~~~n~~ biliyoruz. Öte yandan Türk Tarih Kurumu Viyana, Manisa, ~stanbul Arkeoloji, Fatih Millet Kütüphanelerinde bulunan metinleri temel alarak Ne~ri Tarihi'nin ele~tirili bir bas~m~n~~ yapm~~t~rm. ~unu da belirtmek gerekir ki Ne~ri Tarihinin ba~lang~ç bölümü A~~kpa~azade ve di~er anonim Tevarih-i Al-i Osmanlardan farkl~~ bilgileri içermektedir. ~öyle ki Ne~ri, Os-

22 Faik Re~it Unat, "Müverrih Mehmet Ne~ri'nin Eseri ve Hayat~~ Hakk~nda", Belleten, 82

(1957), 297-300.

23 V.L. IVknage, Neshri's History of the Ottomans, Oxford University Press, 1964. 24 Unat, "Müverrih Ne~ri'nin", göst. yer, 300.

25 Joseph von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi (Çev. Ata Bey), ~stanbul, 1336-1947, I,

25.

26 Faik Re~it Unat, "Ne~ri Tarihi Üzerinde Yap~lan Çal~~malara Toplu Bak~~", Belleten,

25(1943), 177-201+1(1 levha.

27 Franz Taeschner, "Ne~ri Tarihi El Yazmalar~~ Üzerine Ara~t~rmalar", Belleten, 60(1951),

497-505.

28 Cihannüma, Die Altosmanische Chronik des Mevlana Mehemed Neschri, nach vorarbeiten von Theodor Menzel, Yay. Franz Taeschner, Band I, Otto Harrossowitz, Leipzig. 1951.

29 Cihannüma. Die Mtosmanische Chronik des Mevlana Mehemed Neschri,(Yay. Franz Taeschner), Band II, Code Manisa, 1373; Otto Harrossowitz, Leipzig, 1955, II.

30 Mehmed Ne~ri, Kitab-~~ Cihannüma Ne~ri Tarihi (Haz. Faik Re~it Unat-Mehmet A. Köymen), TTK, Ankara, 1949-1957, 2 cilt (Göndermelerimiz bu bas~ma göredir).

(7)

~LK OSMANLI TAR~HÇ~LER~~ 597

manl~~ hanedan~~ tarihine geçmeden önce O~uz Han nesli, Selçuklu ve Ana-dolu Selçuklulan (Rum) ve beylikler hakk~nda özet bilgiler vermektedir.

Bu çerçeveyi çizdikten sonra söz konusu tarihçilerin kendi zamanlanyla ba~lant~~ kurma yoluna gittikleri yer adlar~, kurumlarla ki~i ve nesnelere ge-çebiliriz. Ancak gerek A~~kpa~azade'nin gerek Ne~ri'nin bunlardan görgü tan~~~~ gibi söz etmeleri üzerinde durulmas~~ gereken bir sorun olarak kar~~-m~za ç~kmaktad~r. Nitekim, A~~kpa~azade ~u a~aç ya da bu kaleden söz eder-ken do~rudan do~ruya eder-kendi ifadelerine yer vermekte, bu konuda genellikle herhangi bir tan~k göstermemektedir. Böyle bir yakla~~m, bu konularda A~~kpa~azade'yi sat~r sat~r izleyen Ne~ri için de söz konusudur. Daha aç~kças~~ Ne~ri bunlar~~ A~~kpa~azade'den aktard~~~ndan söz etmemekte, ifadeleri do~rudan do~ruya kendisine mal etmektedir. Bunu a~a~~da verece~imiz ör-neklerden daha iyi kavrama olana~m~~ bulaca~~z.

I.Yer Adlar~n~n Kaynak ve Süreklili~i

A~~kpa~azade ve Ne~ri'nin varl~~~n~~ hâlâ sürdürdü~-ünden söz ettikleri en eski yer ad~~ Türk Mezan'd~r. Bu Osmanl~lar~n atas~~ Süleyman ~ah'~n Halep-'te F~rat'~~ geçerken bo~ulmas~~ ve oraya defnedilmesi, mezar~n~n bulundu~u yerin Türk Mezar~~ olarak adland~r~lmas~yla ilgilidir31. Olay A~~kpa~azade Ta-rihinde ~öyle anlat~lmaktad~rn.

Süleyman ~ah suya dü~di. Ecel mukadder imi~~ Allah~n rahmetine ka-vu~du. Sudan ç~kard~lar. Ca'ber kalas~n~n öninde defn etdiler. ~imdiki de-virde ana Mezar-~~ Türk derler. Ve hem ol kalaya dahi ol nesilden Döker" derler bir tayfa vardur, ol kalaya ~imdi dahi anlar hük~n ederler.

Bu rivayetin Ne~ri taraf~ndan çok küçük farklarla oldu~u gibi aktar~ld~-~~ naktar~ld~-~~ görüyoruzm:

Süleyman ~ah geçit taleb idüb at~n suya depdi. ~ttifalc yar imi~~ ,at sürcüp Süleyman ~ah at~~ yle suya dü~di. Eceli anda mukaddermi~. Allah emrine va-rub Ca'ber kalas~~ alt~nda defn etdiler. ~imdiki hinde ol yire Mezar-~~ Türk dir-ler ve ol etrakden bir taife anda mütemekkin old~lar".

31 Bu konuda bk. ~smail Hakk~~ Uzunçar~~h, Osmanl~~ Tarihi, TTK, Ankara, 1982, 99. " A~~kpa~azade, 93.

Dü~erler için bk. Faruk Sümer, O~uzlar (Türkmenler), AÜDTCF, Ankara, 1967, 241- 252.

34 Ne~ri, I, 60.

33 Kemalpa~azade, Tevarih-i Al-i Osman (Yay. ~erafettin Turan), TTK, Ankara, 1970, I.Defter "Merkad-~~ münevveri ol diyarda Mezar-~~ Türk demekte me~hurdur".

(8)

598 ZEK~~ AR~I

Da~ak (Ta~ak) Yazusu ad~n~n kökeniyle ilgili rivayetin her iki kaynakta da ayn~~ oldu~unu görüyoruz. Yine her iki kaynakta da bu yer ad~~ süreklili~ini korumaktad~r. A~~kpa~azade'ye göre36

"Biga Öyü~ünde bul~~d~lar. ~ki gün gecesiyle ceng ohnd~. Ah~r Tatar ba-s~ld~. ~öyle k~rd~lar kim hayalarm~~ kesdiler. Derisini birbirine diktiler. Keçeye kaplad~lar. Sayvanlar etdiler ad için. ~imdi dahi ol yazuya Da~ak Yazusu der-ler."

Ne~ri'de bunun öyküsü ~öyledir":

"Latife dirler ki Sultan Alâüd-din kalc~du~~ndan buyurd~. Tatarla~-un ha-yalarm kesüb derileri~~i birbirine diküb bir sayeban itdiler. ~imdiki halde dahi ol sahraya Ta~ak Yazusu derler."38

A~~kpa~azade, Ta~ak Yazusu adland~rmas~yla ilgili olarak ~u dizelere yer vermektedir:

Cihanda her ki~i kim ad komu~dur Ni~andur söylenür dilde ve Elde Gider kendü ve ad kalur cihanda Inanun Bu söze yallah ki demem

Ya ac~, ya ~irin kim dad komu~dur Sureti bozulur bünyad komu~dur Ad ile söylenür fülan komu~dur Karadur yüzi kim yalan komu~dur ~t E~eni denilen ad~ n nas~ l ortaya ç~ kt~~~~ hakk~ nda A~~kpa~azade ~öyle bir olay aktarmaktad~r39:

"Ve ol Kalanoz dedülcleri kâ.fir dahi dü~di, Osman Gazi eyidür: 'Ol itün karn~n~~ yarun, dahi it gibi bir yere e~ün, gömün' dedi Ve ol yerin ad~~ ~imdi ~t E~eni kald~.

~ t E~eni adland~ rmas~yla ilgili olarak Ne~ri'de bulunan kayd~ n da ayn~~ oldu~unu belirtmek gerekir.

A~~kpa~azade ve Ne~ri, bir çam a~ac~n~n bulundu~u yerin o a~açla an~l-mas~na ba~l~~ olarak ~u bilgiyi vermektedirler. A~~kpa~azade'nin anlat~m~na göre 4c1:

38 A~~kpa~azade, 97. 37 Ne~ri, I, 67.

38 Olay~n geçti~i Biga ~~yilsgü burada Boga Oyü~il olarak yaz~lm~~t~r. Kr~. Taeschner, I, 22; Il, 36.

39 A~~kpa~azade, 96. A~~kpa~azade, 96.

(9)

ILK OSMANL1 TARIHÇILERI 599

"Domalic Belin a~duldar~~ yerde u~ra.~d~lar. Gayet azim ceng old~. Osman Gazi'nin karda~~~ Saru Yatu anda ~ehid old~. Ve ol yerde bir çam a~ac~~ vard~r. ~imdiki hinde ana Kandillü Çam~~ derler. Vakit olur kim anda bir ~ule görür-ler."

Ne~ri'nin verdi~i bilginin A.~~kpa~azade'den hemen hemen hiç bir fark~~ yoktur'n:

"Tomanic belin a~duk yerde küffar ile bulu~ub ceng-i azim itdiler. Os-man'~n biraderi Saru Yatu'y~~ anda ~ehid itdiler. 01 y~rde bir çam a~ac~~ var-dur. Kandillü Çam~~ dirler. Zira gâh gâ'h anda bir ~ule görünür."

Ne~ri, Nilüfer çay~n~n Nilüfer Hatun'la ba~lant~l~~ oldu~unu aç~kça dile getirmektedir 42: "Bu Nilüfer Hatun dur ki Bursa'da Kabluca kap~s~na yak~n yerde, hisar dibinde tekyesi vardur. Nilüfer köprüsün dahi ol yapdurd~. 01 suya Nilüfer dime~e vech-i tesmiye budur".

Çavu~~ (lar) köyünün ad~~ ise Samsa Çavu~'la ilin tili idi:

"Lefke'nin yan~nda dere a~z~nda Yeni~ehir suyun un kenar~nda bir hi-sarc~k var idi. An~~ Samsa Çavu~a verdi. ~imdi dahi oran~n ad~~ Çavu~~ köyü-

Turgud ili ad~n~n nas~l ortaya ç~kt~~~~ konusunda bütün Osmanl~~ tarihçi-lerinin verdi~i bilgiler birbiriyle tam bir uyum içindedir. Osman Gazi'nin bu yöreyi Turgut Alpe vermesinden ötürü buras~n~n onun ad~yla an~lmaya ba~-lad~~~~ belirtilmektedir. Ancak Ne~ri'deki kay~t" lusad~r:

"~ne Göli Turgud Alp 'e virdi, ~imdi ol ile Turgud ~li dirler."

Buna kar~~l~k A~~kpa~azade'nin bu konuda biraz daha ayr~nt~l~~ bilgi ver-di~ini görüyoruz:

"~negoli Durkut Alpa verdi. ~imdi dahi ol azizin ad~~ ile an~lur. ~negöl yö-resinde köyleri var kim ona Durkut Eli derler."

41 Ne~ri, I, 84.

42 Ne~ri, I, 104.

43 A~~kpa~azade, 107; Ne~ri, I, 120 (Çavu~lar köyü), Taeschner, I, 26 (Çavu~lar köyü); Kemalpa~azade, I, 163 (Ana Çavu~~ köyü derler).

44 Ne~ri, I, 113.

(10)

600 ZEKI AR~KAN

Kemalpa~azade'de bulunan kayd~n ise daha ayr~nt~l~~ oldu~u anla~~lmak-tad~r 46:

"~negöl vilayednin eyaletin Turgud Alp'a bildirdi 01 yer an~ n yurdu old~. An~nçün ol yörada olan ilgün halk dilinde Tu~g~~d ~li dernekle ~öhret buldu."

A~~kpa~azade ve Ne~ri 'nin ifadelerinden Koyunhisan adland~ rmasm~ n eskiye de~il yak~n zamana ait oldu~u sonucu ç~kmaktad~r". Nitekim A~~ kpa-~azade: "~imdiki zamanda Türk ana Koyunhisan derler" demekte, Ne~ri de

"~imdi ana Koyunhisan derler" diyerek A.~~kpa~azade'yi do~rulamaktad~r. Ama Kemalpa~azade'de böyle bir kay~t yoktur 18. Fakat ne var ki bu anlat~mlar sözkonusu yer ad~n~n XV. yüzy~l~n ikinci yar~s~nda verildi~i anlam~na gelmez. Bu olsa olsa o yer ad~n~ n süreklili~ini, ilgili tarihçilerin ya~ad~~~~ dönemde de varl~~~n~~ korudu~unu göstermektedir. Buna benzer bir anlat~ m~ n S~ rp S~ n-d~~~~ (S~rf S~ndu~~) için de geçerli oldu~unu belirtmek gerekir. A~~ kpa~azade S~rp S~nd~~~~ sava~~yla ilgili olarak 49 "~imdi ol yerin ad~na S~rf S~ndu~~~ der-ler"5° ifadesi her iki kaynakta da ayn~ d~ r. Bu bak~mdan buradaki "~imdi" be-lirtecini devaml~l~k anlatan bir sözcük olarak alg~ lamak yerinde olur. ~unu da unutmamak gerekir ki herhangi bir yerin iki ad ta~~~nas~~ görene~i Osman-l~larda oldukça yayg~nd~. Bunun en ilginç örneklerini Tapu-Tahrir defterle-rinde görüyoruz. Burada bir yerin ad~~ verildikten sonra nam-~~ di~er olarak ikinci bir yer ad~ndan da söz edilmesi yayg~nd~r. Ne~ri'nin sözgelimi, "~imdi ana Yenice Hisar derler Anadolu Hisan'd~r"51 ifadesi bunu do~rulamaktad~r. ~lk Osmanl~~ kaynaklar~ nda toponomi ile ilgili ayr~nt~ lar~n önemli bir yer tuttu~u bu örneklerden anla~~lmaktad~r. Kald~~ ki bu örnekleri daha da ço-~altmak olana~~~ bulunmaktad~ r. Sözgelimi Bursa'n~n Bey Sanca~~~ olarak ad-land~r~lmas~, buran~n yönetiminin Orhan o~lu Murad Gazi'ye verilmesiyle

oldu~u belirtilmektedir52. ~stanbul mahalleleri içinde örnek bir yer tutan Aksaray'~n buraya ayn~~ ad~~ ta~~yan yerden yap~lan sürgünlerle ilgili oldu~unu hem A~~kpa~azade hem de Ne~ri belirm~ektedir. A~~kpa~azade'ye göre53:

46 Kemalpa~azade, 1, 139. 47 A~~kpa~azade, 116; Ne~ri, I, 150.

48 Kernalpa~a~ade, Tevarih-i Osman (Yay. ~erafettin Turan), II, Defter, TTK, 1983, 40.

49 Uzunçar~~l~, Osmanl~~ Tarihi, I, 167-169. 5° A~~kpa~azade, 129; Ne~ri, 1, 202.

51 Ne~ri, II, 686.

52 Ne~ri, I, 162;

53 A~~kpa~azade, 218-219; Ne~ri, Il, 790 ayn~~ ifade. Istanbul'un mahalle ve semt adlanrun

fetihten sonra buralara yerle~en halk~ n geldikleri yerlerle ilgili oldu~u anla~~ lmakta ve bu yer adlanndan kirnilerinin günümüze kadar süreklili~ini korudu~u anla~~lmaktad~ r (Evliya Çelebi,

(11)

~LK OSMANLI TAR~HÇ~ LER~~ 601 "Padi~al~dan emir olund~~ kim: Aksaray'dan ev süresin, Istanbul'a getü-resin' deyu. ~shak Pa~a padi~ah~n emrini yerine getürdi. ~imdiki devirde ~s-tanbul'a Aksaraylu mahallesi kim vardur. ~shak Pa~a sürüb getürdi ol halk-d~r.

Kemalpa.~azade ise:

"Aksaray üzerinde turd~. Mezkür diyardan da ~stanbul'a bir nice yüz ev sürdürdi. "54 der, fakat söz konusu semtin Aksaraylu olarak adland~nld~~~~ ko-nusunda herhangi bir ayr~nt~ya yer vermez.

XV. yüzy~l Osmanl~~ kaynaklar~nda kimi yer adlar~ndald isim de~i~iklikle-rine de yer verildi~i görülmektedir. Ne~ri, Orhan Gazi'nin eserlerinden söz ederken Gök Dere'nin üzerinden geçilmesinin zorluklar~n~~ belirtir, sonra ~öyle der:

"Sonradan derenün çaydan yana taraf~na At-Pazar~~ ohcak, hisardan yana biraz emin old~. ~imdi ol At-Pazar~ 'nun yin i Sultan-Han'~~ olmu~dur."

Y~ne Ne~ri'nin verdi~i bilgilerden Ankara'ya Kala-i Selasil denildi~ini, sonradan bunun Engürü'ye dönü~tü~ünü ö~reniyoruz:

"Pes Sultan Murad Gazi dahi gazay~~ tehir edüb, dönüb serhadd-i Rum'a, Kala-i Selasil'e geldi ki ~imdi ana Engüri denilür.. '67

Yer adlar~n~n de~i~mesine ve ikili söyleni~~ biçimine bir ba~ka örnek de Pulunya Hisarm~n Tanr~~ Y~kdu~u olarak adland~nlmas~d~r. A~~kpa~azade ve Ne~ri'nin verdi~i bilgilere göre, Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Sultan I.Murad Gelibolu üzerinden Malkara'ya vard~. Lala ~ahin ise Rumeli aske-riyle geldi. Padi~ah askerinin bir k~sm~ n~~ ~psala civar~ ndaki Fire (Dei.' i

Seyahatname, ~stanbul, 1314, I, tür.yer. R. Mantran, Istanbul dans la seconde moiti, du XVIle sicle, Paris, 1962, 42-44, Ekrem Hakk~~ Ayverdi, Fatih Devri Sonlar~nda ~stanbul Mahalleleri, ~ehrin ~skân~~ ve Nüfusu, Vak~flar Umum Müdürlü~ü, Ankara, 1958.

54 Osmanl~~ ~ mparatorlu~u'nun iskan siyasetinde sürgün yöntemi önemli bir yer tutmaktad~r. Yeni ele geçirilen kentlerin nüfusunun artt~r~lmas~~ için de s~ k s~ k böyle bir uygulamaya ba~vurulurdu. Fatih'ten sonra ~stanbul'a Anadolu, Adalar vb. yerlerden yap~lan sürgünlerin buran~n ~enlenmesinde önemli bir i~levi yerine getirmi~tir. Bk. Ö. Lütf~~ Barkan, "Osmanl~~ ~mparatorlu~u'nda Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler", iktisat Fakültesi Mec~nuas~, XI/1-4(1949-1950), 524-561; XIII/1-4 (1951-1952), 56-78; XV/I-4 (1053-1954), 209-237.

Ne~ri, I, 187.

56 Ne~ri, II, 190.

(12)

602 ZEKI AIUKAN

Fire=Firecik) kalesinin zapt~na gönderdi, kendisi de Çatalca taraflarma yürü-yerek ~nce~iz, Çatalburgaz kalelerini ve daha sonra da yine burada bulunan Polonya (Pulunya) kalesini ele geçirdi (1373)58:

lncügez'ün üzerinde Pul unya derler bir hisar var. Türk ona Tanr~~ Y~k-du~u der. Murad Han anun üzerine vard~. Ve ol vilayetin halk~~ kaçub ona girmi~ler idi. Bir nice gün eyü ceng etdiler. Ah~r göçdiler. Murad Han eyitdi: 'Me~er bunu Tanr~~ y~ka' dedi."

II. Kurumlar~n Süreklili~i

~nceledi~imiz ba~lamda ilk Osmanl~~ tarihçileri, yeni bir tak~ m kurumla-r~n ihdas~~ ve bunlakurumla-r~n kendi zamanlakurumla-r~na kadar süreklili~i konusunda dik-kate de~er bilgiler vermektedir. Bu bizim, imparatorlu~un kurumla~ma tari-hiyle ilgili olarak da kimi ipuçlar~n~~ yakalamam~za yard~mc~~ olmaktad~r. XV. yüzy~l tarihçileri Orhan Gazi dönemi (1362-1389) hakk~nda bilgi verirken özellikle askerlik, ordu k~yafeti, yaya yaz~m~, divan, divana gelecek beylerin ba~lar~na "burma dülbend" sarmalar~~ uygulamas~n~n getirilmesi gibi konu-lara de~inirler. Ancak burada dikkati çeken konu, k~l~k ve k~yafetin zamana göre de~i~ebilece~i üzerinde önemle durmalar~d~ r. Nitekim A~~kpa~azade aynen ~öyle demektedirffl:

"Ve dahi Al-i Osman'n~n garay~pleri çokdur. Fakir ihtisar etdüm. An~n içün kim ol zamanda anu iktiza eder idi. Ve bu zamanda âdet bunu ge-türdi"61. Zaman içinde de~i~imin süreklili~ini bu anlaml~~ sözlerle vurgulayan A~~kpa~azade, buna örnek olarak sakalla= kesilmesi üzerinde durmaktad~ r:

"Zaman-~~ evvelde ustadane daralclar ve hürmetli sakallar olur idi. Padi-~ah h~~~ m etdü~inün sakal~n kesüb e~e~e bindürürler idi. ~imdiki zamanda ken dülerin âdeti e~ek ald~. Binüb yürürler. Sakalla= hod kendü elleriyle keserler. Ve bu sakal k~rkmak âdeti kadim den Firenklerden kalm~~dur. Fi-renlderden cünüp ~~~klar alm~~~ idi. ~imdiki zamanda mübah old~. Avratlar saç~n keserler, erler sakahn '62.

Ne~ri'nin bu konuda verdi~i bilgilerin A~~kpa~azade'ye göre daha s~n~rl~~ ve biraz da farkl~~ oldu~u görülmektedir-83:

58 A~~kpa~azade, 132; Ne~ri, I, 213; Taeschner, I, 58. Kr~. Uzunçar~~l~, I, 173. 59 Her iki kaynakta da ifade ayn~d~r.

6° A~~kpa~azade, 118. 61 A~~kpa~azade, 118. 82 A~~kpa~azade, 118.

(13)

~ LK OSMANLI TARIHÇILERI 603 "Ve dahi sakal k~rkmak, ol zamanda yo~~ idi. Be~lerde, vezirlerde, sipahi-lerde güzel, uzun sakallar olurd~. Padi~ah gayet h~~~m itdü~ü ki~inin hürme-tin dü~ürmek içün sakahn keserdi. Sonra sakal k~rmak âdehürme-tini bu yirlere Frenk gelme~e ba~l~yacak, andan ald~lar."

Üskürün de yukar~da i~aret etti~imiz Pulunya/Tanr~~ Y~kd~~~~ kalesinin al~nmas~ndan sonra, kaledeki taslar~~ askerlerin ba~lar~na giymeleriyle ortaya ç~kt~~~~ belirti1mektedir64.

Osmanl~lar~n ilk zamanlar~nda özellikle Balkanlarm fethi s~ras~nda yap~-lan temliklerin daha sonraki sultanlar taraf~ndan mukarrer tutuldu~u, yani geçerli say~ld~~~na ili~kin elimizde y~~~nla belge bulunmaktad~r. Burada bu-nun ayr~nt~lar~na girmek, konumuzun d~~~ndad~r. ~u kadar~n~~ belirtelim ki gerek Ömer Lütfi Barkan65 gerek Tayyip Gökbilgin66 taraf~ndan yay~nlanan belgeler bu konuda bize yeterli bir fikir vermektedir. Bunu da zaman zaman dönemin kroniklerinde belirtildi~ini görüyoruz. Nitekim Orhan Gazi>nin o~lu Süleyman Pa~a'n~n ~znik yöresinde yapt~~~~ temliklerin hâlâ (yani XV. yüzy~l~n sonu) geçerli oldu~unu A~~kpa~azade ve Ne~ri do~rulamalctad~r67. Her iki tarihçinin bu konudaki anlaum~~ da aynen ~öyledir:

"Ve ol vilayetde ne kadar kim mülkler vardur cemii Süleyman Pa~a ver-dü~i karar üzerine durur."

Kurumla~ma ve kurumlar~n devam~~ konusunda A~~pa~azade ve Ne~ri gibi ilk Osmanl~~ kaynaklar~ nda pek çok örne~e rastland~~~n~~ belirtmek ge-rekir. Sözgelimi kad~lar~n Y~ld~r~m Bayezit zaman~nda rü~vete bula~malar~, padi~ah~ n bunlar~~ cezaland~ rmaya kallu~mas~, büyük bir bunal~ma yol açm~~~ ve Ali Pa~a'n~n araya girmesiyle olay yau~m~~u. Bu da kad~lara yapm~~~ oldu~u i~lemlerden binde yirmi oran~nda resim al~nmas~n~~ öngörüyordu:

"Bu ~imdiki zamanda kad~lar resm alurlar binde yi~irmi akça, ol Ali Pa~a himmetidir, kim kad~lar~n akças~~ çok ola. Pa~alar ile kad~-askerler ile ho~~ gö-reler"68.

A~~kpa~azade, 132; Ne~ri, I, 212.

65 Ömer Lütf~~ Barkan, "Osmanl~~ ~mparatorlu~u'nda Bir ~skân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vak~flar ve Temlikler", Vak~ flar Dergisi, 11(1942), 279-386.

66 M. Tayyip Gökbil~in, XV-XVL As~rlarda Edirne ve Pa~a Livas~, ~stanbul, 1952. A~~kpa~azade, 120; Ne~ri, I, 164.

68 A

~~ kpa~azade, 138; Ne~ ri, I, 338. K~~. Halil ~nalc~ k, "Adaletnameler", Belgeler, 3-4 (1965), 78; Aydo~an Demir, !-4;Osmanl~~ Devletinde Naiplik!-4;, Tarih ve Toplum, 132(1993-4), 3-43. Gerçekten daha sonraki yüzy~llarda da kad~lar~ n yapuklar~~ kimi i~lemlerden binde yirmi oran~nda resim ald~klar~~ anla~~lmaktad~r.

(14)

604 ZEKI AR1KAN

Mukataa ve çift resmindeki uygulamalar~n süreklili~ini de bu ba~lamda de~erlendirmek gerekir. Mukataa, Istanbul'un al~ nmas~ ndan sonra kentin yeniden iskân~~ ve buraya yerle~enlerden bir çe~it kira al~nmas~yla ilgilidir. ~öyle ki kenti ~enlendirmek için ilk a~amada yap~lan ça~r~~ önemli bir yank~~ uyand~rm~~~ ve ~stanbul kalabal~kla~maya ba~lam~~t~. Bunun üzerine "Bu ge-len ki~ilerin evlerine mukataa vaz ettiler. Bundan halk nefret ettiler. Eyittiler

'Evlerimizi bize satt~r~p vatarnm~zdan âzmend edüb, bizi burada bu kâfir ev-lerine kira vermeye mi getirdiniz?' diye ekser halk avrat~n~~ ve o~lamn~~ bira-kub ba~~n alub gitdiler"69. Yine bu kaynaklar~n verdikleri bilgilere göre dene-yimli bir ki~i olan Kula ~ahin araya girmi~, mukataa kald~r~lm~~t~r. Fakat Rum Mehmet Pa~a'n~n etkisiyle yeniden Istanbul'a d~~ar~dan gelip bo~~ evlere yer-le~tirilenlerden kira al~nmaya ba~lam~~t~r. Her iki tarihçi "~imdi lci mukataa an~~~~ i~vas~yla olmusdur" dediklerine göre bu uygulama XV. yüzy~ l~ n sonla-r~nda ya da XVI. yüzy~l~n ba~lasonla-r~nda bile yürürlükte idi.

Çift resmine gelince: Bilindi~i gibi çift resmi, bir çiftlik yer tasarruf eden raiyetin sipahiye ödedi~i örfi bir vergidir". Fatih dönemine kadar 22 akça olarak al~ nan bu vergiyi 1458 y~l~nda Fatih, Anadolu sipahilerini Macar or-dusu kar~~s~nda k~~~n da seferde tutmak için % 50 oran~ nda arturm~~ u:

"Ve andan sonra ~slam leskerine dahi dest~~r verdiler. Ve hem ol zamana de~in reayadan çift akças~~ yirmi iki~er al~n ur idi. 01 sefer [Moral uzak olma-~~n padi~ah sipahiye 'otuz iki~er alun' dedi. Eyle buyurdu. Bu ~imdiki otuz iki akça al~nan çift akças~~ ol zamanda old~... "71. Çift resmi ile ilgili yeni bir düzenlemenin Kanuni 'nin tahta geçmesine izleyen y~llarda gerçekle~tirilen tahrirler s~ras~nda yap~ld~~~n~~ ve sonuçlar~n kanunnamelerde aç~kland~~~n~~ biliyoruz 72.

m.

Ki~i ve Nesnelerle ilgili Süreklilik

Ki~i ve nesnelerle ilgili olarak XV. yüzy~l tarihçilerinin kurulu~~ döne-mindeki ki~i ve olaylarla ilgili olarak kurduklar~~ ba~lant~~ dikkati çekecek ka-dar çoktur. Sözgelimi Ulubad Tekfuru ile Osman Gazi aras~ nda yap~ lan bir pazarl~ k, o günden XV. yüzy~l sonlar~na kadar Âl-i Osman'~n Ulubat köprü-

69 A~~kpa~azade, 196; Ne~ri, II, 708-710.

7(1 Halil ~nalc~k, "Osmanblarda Raiyyet Rüsumu", Belleten, 92(1959), 575-610.

71 A~~kpa~azade, 200; Ne~ri, II, 732; " Anadolu çerisine zahmet âdetden ziyade old~~ deyu çift akças~~ 'yirmi ki iken otuz üç buyruldu" (Kemalpa~azade, VII, 164.

72 Ömer Lütf~~ Barkan, As~rlarda Osmanl~~ ~mparatorlu~unda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esaslar~~ 1 Kanunlar, ~stanbul, 1943.

(15)

~LK OSMANL1 TARIHÇILERI 605 sünden geçmediklerini ortaya koymaktad~r: "Ulubad tekvürü eyidür: Ahd edelim sen ne senin neslinden kimesne bu köprüden geçmeyeler, zebu-nunu 73 vereyim 'dedi. Osman Gazi dahi kabul etdi. 01 zamandan ta bugüne de~in âl-i Osman Ulubat köprüsünden geçmediler kayg ile geçerler, zebu-n~n dahi verdiler". Kimi ünlü ki~ilerin nesillerinin devam~~ konusunda da epeyce ayr~nt~lara yer verilmi~tir. Ancak bir tak~m tarihsel yap~lar konusunda verilen bilgilerin de büyük bir de~eri oldu~una ~üphe yoktur. Osman'~n bi-raderi Saru Yatu o~lu Bay Hace'nin ~ehit oldu~u ve gömüldü~ü yerde bir kervansaray harabesi oldu~u anla~~l~yor". Ahi Hasan Tekkesi ise, Bursa hisa-r~nda Bey saray~na yak~n yerde idi". Süleyman Pa~a'n~n ~znik'te kiliseden medreseye dönü~türdü~ü bina da hâlâ bu i~levini sürdürüyordu". Bir dervi~in Orhan Gazi'ye getirip saray kap~s~n~n iç yan~ na dikti~i a~aç ise hâlâ varl~ -~~n~~ koruyordu 78. "Ol kavak a~ac~~ ~imdi dahi vardur, saray kap~s~n~n içinde gayet de büyük a~açd~r."

Y~ne bu kaynaklar~n sözünü etti~i bir ba~ka a~aç hikayesi daha vard~r. Ancak bu a~aç XV. yüzy~lda kütük olmu~tur". "Andan Murad Han Gazi eytdi: `Bu a~aç devletlü Kaba- A~açdur ki bunda bunun gibi hay~r haber geldi' didi. O a~aca Murad Han Gazinin sözü vech-i tesmiye old~. A~aç ~imdiki hinde dahi vardur, ama kütük olmu~dur. Dibinde bir kuyusu dahi vardur."

Sonuç olarak denebilir ki XV. yüzy~l~n Osmanl~~ tarihçileri kimi zaman bir a~ac~n, bir kütü~ün bile tarihsel süreklili~ine dikkat çekmekten geri kal-mam~~lard~r. Bütün bunlan kaydetmek için bu tarihçilerin geni~~ bir soru~-turma yapm~~~ olduklar~n~~ tahmin edebiliriz. Ancak unutmamak gerekir ki Osmanl~~ tarihçileri, gözlem ve tan~kl~~a dayanan bilgileri de rahatl~kla kendi-lerine mal etmektedirler. Saray içindeki a~ac~n varl~~~n~n tan~~~~ hangi tarih-çidir? A~~kpa~azade mi yoksa Ne~ri mi? Ya da bu verilen bilgi bir ba~kas~n~n tan~kl~~~na m~~ dayanmaktad~r. Bunlar~~ kan~tlamak herhalde pek kolay ol-masa gerek. Her ne olursa olsun ilk Osmanl~~ tarihçilerinin kimi yer adlar~,

73 Zebun, vaktiyle kaftan alt~na giyilen k~sa pamuklu (Sami, 682).

74 A~~kpa~azade, 105; Ne~ri, I, 116. 76 A~~kpa~azade, 94; Ne~ri, I, 80. 76 A~~kpa~azade, 115. 77 Ne~ri, 1, 152. 78 A~~kpa~azade, 122; Ne~ri, I, 170. 79 A~~kpa~azade, 132; Ne~ri, I, 212.

(16)

606 ZEK~~ AR~~ KAN

kurumlar~n ortaya ç~k~~~~ ve süreklili~i konusunda verdikleri bilgilerin büyük bir de~er ta~~d~~~na ~üphe yoktur.

Son olarak ~u noktay~~ da vurgulamay~~ gerekli görüyoruz. Say~ n Prof. ~ nalc~ k, son y~ llarda ilerlemi~~ ya~~ na ra~men Bursa çevresindeki köylerde ge-ni~~ bir anket uygulamakta ve ilk Osmanl~~ kroniklerinde verilen bilgileri do~-rulamaya çal~~maktad~r. Nitekim say~n Profesör A~~ kpa~azade ve Ne~ri' nin verdikleri bilgilerden yola ç~karak onlar~n ifadesini do~rulayan önemli ke~if-lerde bulunmu~~ ve bunlar~~ zaman zaman verdi~i konferanslarda dile getir-mi~tir. Bu konuda ileride daha sistemli ara~t~ rmalar~n yap~laca~~na ~üphe yoktur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi döneminde kaleme alınmış tercüme eserlerde teklik-çokluk uyumuna bağlı çok sayıda örnek bulunurken ,

Bursalı her şair hakkında aynı derecede bilgi vermediği için bazen daha fazla değerlendir- melerde bulunmuş ve daha çok örnek vermiştir.. Bunlara baktığımızda Osmanlı

Benzetilenin zamir olduğu örneklerde, zamir yukarıda bahsedilen bir olay, kişi vs. nin yerine geçmektedir. Burada benzetilenin özellikle seçildiği, zamirle temsil edilen

Daha önce üzerinde durulan Mısır’la ilgili şiirlerden farklı olarak kıt’a nazım şeklinde olan manzûme, aruzun remel bahrinin fāĆilātün

Osmanlı arşiv belgelerinde kısa yoldan anlatımı sağlayan birçok klişe kelime ve tamlama kullanılmış olup, bunların en başta gelenleri klişe zarflardır. Bu zarflar, yüzyıllar

düz ünlülü şekillerinin kullanıldığı bilinmektedir (Gabain 1988: 70). yüzyıl transkripsiyon metinlerinde artık bu ek dudak uyumuna dâhil olmuştur. Bernt Brondemoen,

Bu arada, 1830’lu yıllardaki, parası devlet tarafından ödenen cadı üstadlarının ardından yaklaşık yetmiş yıllık süreç içinde devlet, göç ve cadılar arasındaki

yüzyılda gerekse daha önceki dönemlerde Osmanlı ülkesindeki eski eserlerin Türkler tarafından yeterince korunmadığı konusunda acımasız eleştirilerde bulunan