• Sonuç bulunamadı

Kayıplarımız:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kayıplarımız:"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[Şaban Sağlık, Hikâye/Anlatı/Yorum, Ankara: Hece Yayınları, 2014, 392 s.]

Tarih boyunca insanoğlu kendini anlatmak, düşüncelerini ifade etmek, karşısındaki canlı ya da cansız varlıkla iletişim kurmak istemiştir. Kendini anlatma isteği, her devirde farklı şekil-lerde zuhur etmiş, ifade ediş tarzı ve kullanılan malzeme her dönemde değişiklik arz etmiştir. İlk çağlarda duvarlara “nakşedilen” ilkel, basit resimler, çobanların kendi adını veya sevdiğinin adını taşa kazıması, türkülerde bir “allı turna”, gidilen piknikte ağaca kazınan bir harf, sokak duvarlarında grafiti, okul sıralarına kazınan isimler... hepsi de art zamanlı bir ile-tişim olmanın yanında insanların söyleyecek bir “şey”lerinin olduğunun da göstergesidir. Doğu medeniyeti, hikâye medeniyetidir. Ne-cip Tosun da bu gerçeği şu şekilde ifade eder: “... Batı’da resim, heykel gelişirken, Doğu’da

ağırlıklı olarak anlatı sanatlarının gelişmesi kuşkusuz bir medeniyet algısının sonucudur.”1 Doğu şair ve yazarları, anlatacağını, söylemek istediğini her daim söz ile anlattığı için, Şark toplu-munda sağlam bir tahkiye

geleneği oluşturmuştur. Kur’an-ı Kerim’de de kıssalar anlatılmış, mesnevi tarzında yazılan Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Vamık ile Azra’da da yazarlar tarafından, verilmek is-tenen mesaj, söylenmek isis-tenen, sembollerle özlü biçimde aktarılmıştır.

Akademisyen yazar Şaban Sağlık’ın Kasım 2014’te çıkan Hikâye/Anlatı/Yorum isimli ki-tabı, işte bütün bu hikâye anlatma ve işlenen konunun ele alınış şeklinin gösterdiği değişimi irdeler. Ancak yazar, konuyu ele alırken sadece

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 11, Nisan 2015, s. 246-251.

ÖYKÜ TADINDA OKUTAN ESER:

“HİKÂYE/ANLATI/YORUM”

M. Cem Öz

*

A WORK THAT HAS BEEN READ THE STORY’S HISTORICAL AND THEORETICAL DEVELOPMENT IN THE TASTE OF TALE:

STORY/NARRATIVE/COMMENT

* Arş. Gör., Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı.

(2)

kuru bir didaktik anlatım ile bilginin aktarılma-sı yerine aktüaliteyi de kitabına dâhil etmiştir. Hikâye türüyle “facebook, twitter” gibi sosyal paylaşım siteleri arasında ilişki kurar. Sosyal medyayla Müslüman Doğu medeniyetinin kıssa geleneği arasında nasıl bir bağ kurulduğuna/ kurulabileceğine dikkat çeker: “Her ne kadar günümüzde itibar erozyonu yaşasa da, bizim medeniyetimiz bir ‘kıssa medeniyeti’dir; bir başka ifadeyle ‘hikâye medeniyeti’”. (s. 7) Kitabın “Sunuş” bölümünde medeniyetimizde hikâyenin, toplum hayatının neresinde ne dere-cede önemli bir şekilde yer aldığını, geçmişten ve günümüzden, toplum hayatından ve dinden, gelenek görenek ve teknolojiden örnekler ve-rerek ele alan yazar, yine aynı bölümde kitabın bölümleri hakkında bilgi verir.

Kahvehane ve berber dükkânı sohbetleri, ma-halle arasında yapılan konuşmalar, çeşme başı sohbetleri, facebook, twitter paylaşımları, selfie (özçekim) uygulaması ile insanın kendini tek başına olarak kayıt altına alabilmesi, yaşlı-ların, kendilerini gençlerin anlamadığından, dinlemediğinden yakınmalarından bu bölüm-de bahsebölüm-den Sağlık, Kur’an-ı Kerim, Mesnevi, Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları, çocuk masalları gibi birçok örnekle, daha sonra anlata-caklarını yine sunuş bölümünde temellendiriyor gibidir. (s. 7, 8, 9) Kitapta, beş başlık altında “hikâye”nin tarihî gelişiminin, serüveninin anlatılmasının yanında “anlatılacak olanın ya-şanması”, öykünün dili, modern zamanlarda hikâyenin form değişiklikleri ile ortaya çıkan minimal/küçürek öyküler, hikâye-şiir arasında-ki etarasında-kileşimler, anlatım imkânları, anlatıcının modern/postmodern hikâye anlayışına uygun olarak değişimi gibi konular ele alınmaktadır. Bu eser, farklı zamanlarda dergilerde yayımla-nan makalelerden oluşmaktadır. Bu makalelere ek olarak yazar ile Dergâh dergisinde yapılan, “şiir ve hikâye arasındaki geçişler” konulu bir söyleşi yer alır.

Birinci bölüm için “Anlatıdan Öyküye”

başlı-ğını kullanan Sağlık, bu bölümün ilk makale-si olan “Anlatmak Yaşamaktan Daha Zor”da yaşamanın, aynı zamanda bir hikâyesi olmak demek olduğunu ifade eder ve Descartes’ten mülhem “Hikâyem var, öyleyse yaşıyorum.” (s. 17) diyerek yaşamakla hikâye arasındaki bağı vurgular. Çünkü sanatkâr için yaşamak, hikâye biriktirmek ve biriken bu hikâyelerin anlatılmasıdır. Ancak yazar burada bir ayrıma gider ve yaşanan hayatların “hikâyeye dönüşen hayat”, “hikâyeye dönüşemeyen hayat” ola-rak “çatallaş”tığını söyler. Yaşamak kolay, zor olan anlatmaktır yazara göre. Zaten hikâyesini anlatabilen insan, sanatçıdır. (s. 19) Şark kültü-ründe mesel vardır ve anlatılacak olanlar, kısa, öz, etkili bir şekilde bu meseller ile anlatılır. “Parodiden Varoluş’a Öykünün Evrensel Dili (Yapısı)” başlığını taşıyan ikinci makalesin-de Sağlık, Mihail Bahtin’in “kronotop” adını verdiği, yer ve zamanın bir arada ele alınışını anlatan kavramdan hareketle cennetten ko-vularak “kronotopu” bozulan Hz. Âdem ve Havva üzerinden insanlığın hikâyesinin, hikâ-yelerin nasıl/neden anlatıldığının açıklamasını yapar. (s. 22-23) Hikâyenin çıkış noktasının irdelendiği makalede yazar, Halit Ziya’dan Sibel Irzık’a, Tanpınar’dan Dursun Ali Tökel’e birçok yazarın yazdıklarına, görüşlerine atıf yapar; Yahya Kemal’den, Mustafa Kutlu’dan örnekler ile konuyu daha da anlaşılır hale ge-tirir. “Öyküde Tasvirci Anlatım Bağlamında Görüntünün Dili/Sözcüklerin Dili” yazısına iletişimin, anlatma ihtiyacının insan hayatın-daki öneminden bahsederek başlayan yazar, edebiyatın imgesel anlatımı kullanmasından ve “imgesel anlatımın zıddı olan” tasvirci anlatımdan bahseder. Sonrasında ise görüntü dile dönüştürülürken kullanılan bakış açılarını, öyküde tasvirin işlevlerini maddeler halinde izah eder.

Öykünün temel kavramlarından bahsederek genel çerçeveyi çizen yazar, birinci bölümün son makalesi olan “Türk Öykücülüğünde

(3)

Post-modern Durum” makalesi ile özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarıyla beraber değişen dünya görüşü, postmodern düşüncenin toplum hayatında etkili olmaya başlaması ve postmo-dern edebiyat hakkında bilgi verir. Postmo-dernist edebiyatta önemli olan “çoğulculuk, üstkurmaca, metinlerarasılık, yapıbozum” gibi kavramları açık, sade bir dille anlatır. Postmodern öykülerde “ne” anlatıldığından ziyade “nasıl” anlatıldığının önemli olduğu-nu belirttikten sonra “Türk Öykücülüğünde Postmodern Durum”u, (s. 74) geniş zaman diliminden örnekler vererek işler.

“Öykünmece” başlığını taşıyan ikinci bölü-mün ilk makalesi olan “Öykülerdeki ‘Tip’lerin Yaşadıkları Yer ve Zamanla İlişkileri ve Dö-nemlerin Belirlediği Tipler”e çoğu makalede olduğu gibi bir epigraf ile başlayan Sağlık, Scott Russel Sanders’den, makaleyi özetleyen şu alıntıyı yapar: “Kızılderililerin öyküleri, yakınlardaki topraklar, ırmaklar ve dağlarda geçer ve böylece onlar topraklarını zihinle-rine taşımış olurlar. Yaşanan yerin öyküleri, kanımız, beynimiz, kemiklerimizle bu toprağa ait olduğumuzu ve öbür yaratıklar ile akraba olduğumuzu görmemize yardım eder.” (s. 97) Edebiyatın, toplumsal olanı anlattığını, top-lumdan aldığını değiştirerek tekrar topluma verdiğini anlattıktan sonra “tip” ve “karakter” ayrımını, inceler; Türk edebiyatındaki “tip”leri “Tanzimat ve Servet-i Fünun Dönemi, Milli Edebiyat Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi” olarak üç başlık altında inceler. “Öyküde Me-lankoli ve Melodramın Sınırları ve Klişeleri” başlıklı makalesinde de yazar, melankoli ve melodramın tanımlarını yapar, melankolik kişilerin özelliklerini ayrıntılı olarak anlatır, örnekler ile konuyu anlaşılır hale getirir. Sıklıkla karıştırılan ya da bazen aynı kabul edilen iç monolog ve bilinç akışı teknikle-rine, yazar, “Türk Öyküsünde Bir Anlatım Tekniği Olarak Bilinç Akımı” makalesinde, Cemal Süreya, Gürsel Aytaç, Susan Sontag

gibi yazar ve şairlerin görüşlerine yer vererek açıklık getirir; (s. 127-128) Susan Sontag’dan yaptığı aktarımla bilinç akışının beslendiği kaynağı da ifade eder: “Modernleşme sü-recinde ortaya çıkan ‘birey’ kavramı ve bu kavrama bağlı olarak gelişen ‘ben’in keşfi, hatta ‘acı çeken ben’ olguları, Hıristiyan içe bakış geleneğine bağlanabilir. İşte bilinç akımı böyle bir kaynaktan beslenerek gelişmiştir.” (s. 128) Bilinç akışını dünyada ilk kullanan-ların Marcel Proust, James Joyce gibi yazarlar olduğunu belirten Sağlık, bizde ilk kullananın Emin Nihat Bey olduğunu ifade eder ve Sami Paşazâde Sezai, M. Şevket Esendal, A. Hamdi Tanpınar, Tomris Uyar, Nezihe Meriç, Buket Uzuner, Murathan Mungan gibi birçok yazarın hikâyesinden örnekler verir.

“Modern/Postmodern Öykü ve Romanda An-latıcının Değişimi ve İşlevi” başlıklı yazıda da yazar, insanın anlatmaya ihtiyacı olduğunu, bu “anlatma” işinin neye göre yapıldığı, yani aslında, anlatılanın, hayatımızın anlatılmaya değer olan kısmı olduğunu belirtir, “anlatıcı” kavramından bahsederken de yazar ve anlatıcı ayrımının yapılması gerektiğini ifade eder. Zira “anlatıcı” ve yazar her zaman aynı kişi değildir. “Kutsal kitaplarda ‘en büyük anlatıcı’ olarak Tanrı’nın varlığından” söz edildiğine, Antik Yunan’daki koronun da bir nevi anlatıcı olduğuna, Binbir Gece Masalları’nın kadın anlatıcısının olduğuna dikkat çeken yazar, “anlatıcı”nın tarihî gelişimi hakkında bilgi verdikten sonra “Modern Öykü ve Romanda Anlatıcı” ile “Postmodern Öykü ve Roman-da Anlatıcı” başlıklarınRoman-da anlatıcının değişen konumu ve bakış açısı, değişen işlevleri hak-kında aydınlatıcı bilgi verir.

“Roman ve Öykümüzde Atlama Taşları Türk Roman ve Öyküsünde Deneysel-Somut Çalış-malar” başlığını taşıyan makalesinde Sağlık, ara-yış içinde olan, yeni/özgün olma yolunda çaba harcayan yazarların bu çabaları sonucunda or-taya çıkan yeni teknikler ve yeni anlatım

(4)

biçim-lerinin deneyselliği oluşturduğunu ifade eder. Buradan “deneysel edebiyatın ortaya çıkmasına sebep olan ‘Perec’ adlı yazar” olduğu öğrenilir. Deneysel olanın özelliklerini “yenilik”, birden fazla “anlam katmanı”, “görsellik”, “argümanın terse çevrilmesi”, “üstkurmaca” olarak veren yazar, deneysel metin yazarlarından bahseder. Yazar, tüm bu anlattıklarından sonra, makalenin sonuç kısmında “Şiiri bir tarafa bırakırsak, Türk öykü ve romanının –en azından modern biçimi-nin– yeni bir oluşum olduğu görülür.” (s. 188) diyerek önemli bir tespitte bulunur.

Bir önceki makale ile benzer konuyu ele aldığı diğer bir makalesinde ise Sağlık, örnekler-den hareket ederek konuyu açıklar: “Rasim Özdenören ve Yaşar Kaplan’ın Öyküleri Örneğinde Öykümüzde Biçimsel Yenilikçi Arayışlar”. Biçimsel yeniliğin, “ne” söylendi-ğinden çok “nasıl” söylendiği, yani “denenen ‘yeni biçimler”de görüldüğünü açıklar; Rasim Özdenören ve Yaşar Kaplan’ın eserlerinden alıntılar ile biçimsel yenilik hakkında ayrıntılı açıklamalar yapar. “Öyküde Şahıs Stratejileri 1. 2. 3. Tekil Şahıs Anlatım İmkânları” ya-zısında da yazar, bu anlatıcıları ayrıntılı bir şekilde işledikten sonra anlatıcıların genel özelliklerini iki maddede toplar:

1. Bütün anlatıcılarda açık ya da örtük belirli bir ideolojik ya da felsefî tavır göze çarpar.

2. Bütün anlatıcılarda anlattığı öyküyü çarpıcı ve etkileyici bir dille anlatma eğilimi görülebilir. (s. 219)

“Öykünme Efektleri” başlığını taşıyan üçüncü bölümde Sağlık; şiir, hikâye, fıkra arasındaki biçim ve içerik yönünden benzerlik ve farklı-lıkları irdeler. Bölümün ilk makalesi olan “Şi-irin Kapsam Alanındaki Kardeş Sanat: Öykü Öykünün Şiirdeki Macerası”nda “hâlâ efradını cami, ağyarını mani bir tanımı” yapılamayan şiirin ne olduğunu, ifade ettiği anlam ve kap-samını, diğer alanlarla ilişkisini, R. Mahmut

Ekrem’den, Garip Hareketi’nden örnekler ile açıklar. Manzum hikâye kavramından sonra öykü-şiiri, Behçet Necatigil’in açıklamaları ile destekleyerek anlatır, İkinci Yeni şairlerinin çokça kullandığı öykülü şiire yer verir. Tanpı-nar’dan mülhem kullanılan “Ne Şiirin İçinde ne de Büsbütün Dışında Minimal Öyküler ve Şiir” makalesinde yazar bu defa, günümüzde çokça örneği verilen minimal öyküler ile şiir ilişkisine eğilir. “İnsan yaşamlarında dondurulmuş kısa anlar, yaşanmış küçük olaylar, anekdotlar”, hacim olarak bir çığlığın uzunluğuna denk (s. 257-258) gibi vasıfları olan küçük öykünün, hep şiirle irtibatlandırıldığı görüşüne değinir: “Minimal öyküler, gerek hacimleri gerekse an-latım teknikleri açısından hep ‘şiir’ sanatıyla irtibatlandırılmıştır.” (s. 259) Her başlıkta ol-duğu gibi anlattıklarını metinlerle örnekleyen yazar, Ferit Edgü’den, Haydar Ergülen’den, Vüs’at O. Bener’den minimal öykü örnekleri ve açıklamalarını okurun dikkatine sunar. “Öykü ve Şiirsellik Öykü Dilindeki Şiirsel-lik” başlıklı yazıda, şiir dilinin özelliklerinden bahseden yazar, şiir-şiiriyet ayrımını yaptıktan sonra şiir-öykü ilişkisini, “anlatıcı”nın baş-vurduğu “eylem (olay) aktarımı, özetleme, zaman atlama, iç monolog, bilinç akışı, mon-taj/metinlerarasılık, leitmotiv” (s. 278-279) gibi ifade tarzlarını anlatır; öyküye şiirsellik niteliği veren bazı kriterleri de şöyle sıralar:

1. Şiirselliğin monolojik bir olgu olması. 2. Şiir sanatının evrensel temalar (izlek-ler) içermesi.

3. Şiir dilinde şairin “dile hâkim”, ne-sir dilinde ise yazarın “dile mahkûm” olması.

4. Şiir dilinde kelimelerin birden çok anlamda (yan anlamlar) kullanılması. 5. Şiir dilinin istiarelerden oluşması. 6. Şiir dilinde “ses”lerin çok önemli bir unsur olması. (s. 281-283)

(5)

Fıkralar” gibi etkileyici bir başlıkla karşımıza çıkan makalesinde ise Sağlık, edebî sanat-dil ilişkisine değinir, türlerin sanat-dilleri arasında benzerlikler olabileceğini anlatır: “Mesela son yıllarda ‘anlatı’ kavramı kapsamında ele alınan roman, hikâye, tiyatro, masal, destan, fıkra gibi edebî türlerin dilleri arasında benzerlik vardır. Burada dil yerine ‘estetik yapı (kur-gu)’ terimini de kullanabiliriz.” (s. 286) Yazar, küçürek öykünün Batı’daki tarihçesini kısa-ca anlattıktan sonra Doğu medeniyetinde ise küçürek öykünün atasının kıssalar olduğunu ifade eder. Sonrasında fıkranın ne olduğunu, özelliklerini ele alır ve küçürek öykü-fıkra mukayesesi ile bu iki türün benzerlik ve fark-lılıklarını maddeler halinde tespit eder. Üçüncü bölümün son makalesi olan “Sözü Azaltmak: Şiire Yaklaşmak Sözü Çoğaltmak: Öyküye Yaklaşmak”ta Sağlık, eskiden beri şiirin yüklendiği ağır misyondan bahseder. Osmanlı toplumunda günlük yazışmaların ço-ğunun şiir olduğunu, şair-padişahlara kadar şiirin, toplumun her alanında varlık gösterdi-ğini ifade eder, şiir öykü ilişkisini ikisinin de nihayetinde bir anlatma işi olduğu gerçeğin-den hareketle açıklar.

Sağlık, “Öyküden Anlatıya” başlığını verdiği dördüncü bölümün ilk makalesinde halk hikâ-yelerinde hikâye etme tekniği ve kurguyu ele alır: “Halk Hikâyelerinde Tahkiye Tekniği ve Kurgu”. Yazar, makalede, kurgu ve tahkiye kavramlarını açıkladıktan sonra hikâyenin bi-leşenleri çerçevesinde halk hikâyelerini ele alır. Halk hikâyelerinde, günümüzde metin-lerarasılık, bilinç akışı gibi kavramlarla kar-şılanan unsurların yer aldığını, anlatıcının yer yer dinleyiciler önünde metne dâhil olduğunu, olay örgüsünün farklılık arz etmediğini, belli bir şablon etrafında değişen üslup ve kahra-manlar ile aynı olayların anlatıldığını dile ge-tirir. Bu bölümün “Gezi Tekniği ve Edebiyat” isimli makalesinde yazar, gezinin/seyahatin ne olduğunu açıklar, hangi amaçla geziler

yapıl-dığını açıklar, gidilen yerlerde görülenlerin nasıl algılandığı ve yorumlandığı üzerinde durduktan sonra sözü edebiyat-gezi ilişkisine getirir. Algılamalarına, yorumlamalarına ve gördüklerini anlatmaya bağlı olarak Hilmi Yavuz’un iki gezgin tipini aktarır: “Biri ‘düş-lediklerini yaşamayan, ama sanki yaşamış gibi anlatan’; diğeri ise ‘düşlediklerini yaşayan, ama sanki yaşamamış gibi anlatmayan’”dır. (s. 346) Görülenler anlatılırken temel farklılık geziyi icra edenlerin bakış açıları, yerine göre yaşadıkları “hayal kırıklıkları”, yorumlamaları ve görülenlerin aktarılması sırasında kullanı-lan dildir. Zira her yazar/şairin üslubu farklı-dır ve anlattıkları da ona göre şekillenecektir. Türk ve Dünya edebiyatından örnekler sunan Sağlık, makalenin sonunda eski ve hâlihazır arasında karşılaştırma yaparak gezinin zaman içinde değişen işlevi hakkında bilgi verir:

“Mekân ve coğrafya ilişkisinin geziyle irtibatını dikkate alırsak, insanlardaki ‘genişlik/darlık hissi’nin de edebiyatta gezi tekniğine bağlandığını söyleyebi-liriz.

Modern zamanlarda gezi, dıştan çok içe kaymıştır. Modernizm, insanın mekânsal alanını darlaştırdığı için, insan (birey) gezi rotasını ‘iç’e çevirmiştir.” (s. 353) “Malzeme ve Estetik Olarak Bir Taşra Öykü Estetiğinden Bahsedilebilir mi?” başlıklı maka-lede Sağlık, taşranın ne olduğunu açıklar, mer-kez-taşra ayrımını yapar. Ancak bunu yaparken aslolanın malzeme değil, estetik olduğuna dik-kati çeker: “Burada belirleyici olan mekân de-ğil, o mekândaki insanın algısı oluyor.” (s. 357) “Öyküde Taşra Estetiği”nden bahsederken de Mustafa Kutlu, Haydar Ergülen, Rasim Özde-nören gibi sanatçıların görüşlerinde yer vererek vak’a, şahıslar kadrosu, zaman-mekân, tema/ fikrî yapı, kurgu/estetik başlıkları ile ayrıntılı incelemelerde bulunur.

(6)

açık, anlaşılır bir şekilde kaleme alınan kitap, özellikle nesir üzerinde çalışacak araştırma-cılar için önemli bir kaynak niteliği taşımak-tadır. Bu eser, roman ve hikâye gibi önemli iki tür hakkında derli toplu bir çalışma olması hasebiyle her daim güncelliğini koruyacak, her daim kendisine başvurulacaktır. Bilgiler okurun dikkatine sunulurken sadece kuru bir aktarım tercih edilmemiş, farklı metin örnek-leriyle konular anlaşılır kılınmış, karıştırılması muhtemel konular gayet anlaşılır bir şekilde ele alınarak açıklanmaları sağlanmıştır. Sağlık, bunu yaparken sadece geçmişten veya sadece günümüzden hareket etmemiş, geçmişin kıssa

geleneği ile günümüzün hikâye anlayışını, da-hası teknolojik gelişmelerin (facebook, twitter, selfie) hikâye kurma ve aktarmada üstlendiği değiştirici/dönüştürücü rolünü aynı kitabın başlıkları altında başarılı bir şekilde buluştur-muş. Teorik anlatımlar örneklerle desteklen-miş, günlük hayata en fazla dokunan metinler, anlatımlar tercih edilmiş. Kitabın sonunda yer alan yazarın kendisiyle yapılmış, Dergâh dergisinde yayımlanan söyleşi ise yazarın kay-naklarına ulaşma, kaleme aldığı konulardaki düşüncelerini bizzat kendi ağzından öğrenme adına ayrıca önemlidir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Eğer OKK’lar yürürlüğe girmekle birlikte Türk hukukunun bir parçası haline gelir dersek ikinci mesele, 1/95 sayılı OKK’nın ve ilgili hükmünün kendi kendine

1967 yılından beri yapıla- gelen epidural spinal cord stimulation (omurilik epidural stimülasyonu) ameliyatları, önceleri sadece kronik ağrıların kontrolüne yönelikken,

SavaĢ nedeniyle göç etmek zorunda kalan çocukların oyuna iliĢkin algılarını projektif bir yöntem olan resim çizme yoluyla incelenmesinin amaçlandığı

牙科面面觀 藝術結合科學 牙醫培育以人為本 (編輯部整理) 黃明燦醫師與學習音樂出身的莊皓尹女士結為連理,傳為牙醫界佳話

Şekil 3.41’de LF347 OPAMP’ı kullanılarak C1=100pF, C2=2.2pF, R1=1MΩ değerleri için optimize edilmiş TIA devresinde en yüksek kazanç değerine karşılık gelen

Parlaklığı fazla olmayacak gezegene aynı bölgede, özellikle ayın ilk yarısında, Venüs ve kısa süre de olsa Jüpiter eşlik edecek.. Ayın 11’indeki Satürn-Venüs

Asıl konumuz olan Doğu Pisidia ise, günümüzde İç Anadolu Bölgesi’nin sınırları içinde kalan, “Göller Yöresi” diye nitelendirilen sahanın içinde bulunan ve

TAYLAN, Muhammet, (1999), Kehf Suresinde Anlatılan Kıssaların Tarihi Edebi ve Dini Açıdan Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal