• Sonuç bulunamadı

Başlık: Belki Bir GünYazar(lar):EZİCİ, TürelSayı: 40 Sayfa: 075-121 DOI: 10.1501/TAD_0000000328 Yayın Tarihi: 2015 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Belki Bir GünYazar(lar):EZİCİ, TürelSayı: 40 Sayfa: 075-121 DOI: 10.1501/TAD_0000000328 Yayın Tarihi: 2015 PDF"

Copied!
47
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

75

BELKİ BİR GÜN

DRAM

2 BÖLÜM

(2)

76

Türel Ezi ci

KİŞİLER

Demeter/ Kadın

Persefone/Genç Kız

Yaşlı Adam

Genç Kadın

Genç Adam

(3)

77

B el k i B ir G ü

BELKİ BİR GÜN

TÜREL EZİCİ

I. BÖLÜM

1. SAHNE

Mavi alaca karanlıkta iki katlı büyük bir evin yalın, minimalist stilde döşenmiş geniş salonu… Salondaki eşyalar ince, pahalı bir zevki yansıtmakta… Geri fonda ortada, buzlu camlı, iki kanatlı beyaz giriş kapısı. Kapının iki yanında beyaz kafesli camlarından ağaçlı, çiçekli bahçeyi boydan boya görebileceğimiz yüksek pencereler… Salonun seyirciye göre sol bölümüne yerleşen Amerikan tarzı mutfak. Duvara paralel mutfak seti; setin bitiminde buzdolabı. Mutfak setine paralel metal ayaklı, dar, uzun, beyaz lake yemek masası. Çevresinde masaya uygun sandalyeler… Buzdolabının arkasında üst kata çıkan alüminyum iskeletli açık merdivenler… Dip solda, merdivenin ilk basamağı önünde tuvalete açılan kapı… Salonun sağ ortasında seyirciye dönük uzun, açık başak rengi bir sofa ve geniş çekmeceli beyaz lake orta sehpası. Sırtı mutfak masasına dönük metal ayaklı sofayla aynı renkte döner tek koltuk… Kanepeyle koltuk arasında bir sehpa. Üzerinde uygun bir ışık kaynağı… Sağ köşede plazma ekran büyük bir televizyon ve sinema-müzik seti. Beyaz rengin hakim olduğu salonun uygun yerlerinde görünen ışık kaynakları; yeşil yapraklı birkaç bitki ve çiçek saksısı…

Fonda, oyun boyunca kullanılacak tek müzik parçası; Stravinsky’nin ‘Persefone’si ya da Gluck’un ‘Orfeus’ u, hafif rüzgar… Bir süre sonra görüntü efektiyle tüm sahneyi yavaş yavaş kaplayan mavi dalgalar… Sonra müzik üzerine düşen DEMETER/ KADIN’ nın sesi…

(4)

78

DEMETER : Deniz kızlarıyla çiçekler topluyordu kıyıda Persefone. Hasır sepetlere koyuyordu çiçeklerini

Ak kolları yorgundu… Durdu bir an…

Yaşmağıyla sildi terleyen alnını Ve baktı… Uzaktı denizkızları ondan. Başını karaya çevirir çevirmez Dalgaların vurduğu yamaçta gördü Yüz tomurcuklu eşsiz çiçeği. Koştu kumsaldan karaya, Kumlara bata çıka Çıplak ayaklarıyla. Yaklaştı… Yaklaştı… Baş döndüren kokusu Büyülü çiçeğin

Yayılıyordu karadan denize doğru. Kalbi kuş gibi çarparak

İyice yaklaştı çiçeğe Persefone, En güzel tomurcuğu

Seçti güzel gözleri,

Koparmak için uzandı eli…

(Ses yankır) Ah Persefone’m!.. Koparma!.. Sakın!.. Sakın!..

Türel Ezi

(5)

79

Müzikte kreşendo korkunç bir uğultuya, sonra mekanik tiz bir sese dönüşür… Karışan görüntülerin ortasında bir noktadan giderek büyüyen altın renkli güçlü bir ışık belirir. Işık tüm görüntüye hakim olur… PERSEFONE/GENÇ KIZ’ın çığlığı duyulur. Çığlık giderek boğulur.

Tiz ses devam ederken, şimdi görüntüde yanıp sönen ışık kaynakları önünde seyirciye doğru koşan erkek, kadın, çocuk bacakları bir süre… Korkulu çığlıklar, seslenişler, araba kornaları, karışık sesler… Sonra yine mavi alaca karanlık, seyirciye doğru yayılıp yükselen dalgalar… Giderek sönen tiz sesle birlikte PERSEFONE’ nin yankıyan sesi uzaklaşır…

PERSEFONE: Anne!... Anne!?. Anne!.

Gıcırdayarak ağır ağır kapanan demir bir kapının korkunç sesi duyulur. Seyir yeriyle sahne arasında yüksek, geniş, siyah bir kapı görüntüsü efekti belirirken, fondaki salon giriş kapısının iki kanadı açılır, DEMETER/KADIN önde beliren ve gürültüyle kapanan siyah kapıya doğru yürür… Kapalı kapının gerisinde, lokal ışık altında acılı, umutsuz, öfkelidir… Uzun siyah elbiselidir; başak renkli, arkadan tek örgülü saçı bir omzunun üstünden yere uzanır. KADIN, yüzü seyirciye dönük, kapının gerisine doğru konuşur.

DEMETER: İşte geldim Hades, burdayım!.. Kapının önündeyim.

Kızımı senden geri almaya!.. Geri ver benden aldığını, Persefone’mi!..

Nasıl çalarsın kızımı benden

Yerleri titreten Poseidon’nun yardımıyla! Bir Tanrıça kızını nasıl çalarsın?.. Karanlıklar ülkesinin prensi, ah!

Gün ışığından mahrum, B el k i B ir G ü

(6)

80

Nasıl yaşar bir genç kız Yerin dokuz kat altında? Nasıl koşar gün ışığının

Sızmadığı sisli korularında senin? Yeryüzünün altın kıyılarında

Masmavi sularla oynaşan Persefone’yi, Şimdi Styks’in küf kokulu suları mı yıkayacak? Ah, Zeus! Tanrılar tanrısı!

Yardım et talihsiz Demeter’ e, Kurtar ak kollu Persefone’mizi! Benim yatağımda senden doğan Kendi kızını…

Sen, ey güçlü Hades!.. Yeter ki ver kızımı bana.

Çukurlar kazarım bereketli toprağa, Ballı süt, tatlı şarap akıtırım. Saf sular dökerim, unlar serperim Senin için…

Ses ver bana Hades!.. Bir ses Tanrı aşkına. Bekliyorum!..

Ah, uğursuz Hades, suç kimin?

Türel Ezi

(7)

81

Suç kimin ki

Çöktü başımıza senin elinle bu felaket! Görün artık bu ananın davasını Ey, doğruluktan şaşmaz tanrıçalar, Dike, Themis, Nemesis!..

Hades’in kapısının önünde Çaresiz bekleyen anayı görün. Geri gelsin Persefone’m kollarıma Geri dönsün yurduna, yuvasına… (Sesi giderek zayıflar)

Müzik yükselir. Işık ağır ağır kararırken müzik fade-out...

2. SAHNE

Öğle saatleri… Gün ışığıyla aydınlanmış salon… Dışarıdan gelen kuş cıvıltıları, pencerelerden görünen bahçe manzarasıyla baharın tüm canlılığı iç mekana yansır… Saçlarını dağınık bir topuzla gelişigüzel toplamış, sarışın, ince, güzel GENÇ KIZ çevik, zarif devinimlerle etrafa çeki düzen vermekte. Üzerinde kolları kıvrılmış bol uzun spor gömlek ve blucin; ayağında kaliteli lastik spor pabuçlar… KADIN merdivenin başındadır, bir süre sevecen bir ifadeyle GENÇ KIZ’ı izler… I. SAHNE’deki DEMETER ile aynı kadındır. Elli yaşlarındadır. Üzerinde siyah, uzun, bol, etekleri uçuşan aynı giysi vardır. Sarı saçlarını ensesinde örgü bir topuzla toplamıştır. Bakımlı, asil görünüşlüdür. Merdivenlerden iner.

GENÇ KIZ: (İşine devam ederken, neşeli.) Beni hep şaşırtıyorsun anne… KADIN: (Mutfağa yönelir.) Neden o?

GENÇ KIZ: Yani, nereden aklına geldi eve yatılı konuk almak?

B el k i B ir G ü

(8)

82

KADIN: Belki… Belki yalnızlıktan… GENÇ KIZ: Biz, ikimiz… Yalnız mıyız?

KADIN: (Mutfak önlüğünü takar.) Değiliz tabii. Ama bir süre için iki kişi fazla olsak daha iyi olmaz mı?

GENÇ KIZ: (TV’nin tozunu alırken dalgın.) Cıvıl cıvıl çocuk dolu bir evde büyüdün sen. Anne, baba ve tam altı kardeş. Üçü kız, üçü erkek. Her köşesinden yaramaz çocuk sesi gelen bir evde.

KADIN: (Güler, arkası dönük mutfakta uğraşır.) Karıştırıyorsun… Sen de annen gibi mitolojik öykülere meraklısın çünkü. Sözünü ettiğin, buğday tanrıçası Demeter’in ailesi. Doğru, onlar tam altı kardeşti. Senin annenin ise hiç kardeşi yoktu, unuttun mu? Yalnız büyüdüm ben tatlım. Belki sana düşkünlüğüm bu yüzden.

GENÇ KIZ: (İşini sürdürür.) Ev işleri için bir yardımcı alabilirsin.

KADIN: (Durgunlaşır.) Kesinlikle… Evin içinde ayağıma dolaşan bir yabancı istemiyorum…

GENÇ KIZ: …

KADIN: Hem ihtiyar bahçıvan var ya.

GENÇ KIZ: Anneciğim, o evin bahçesini düzenliyor, çiftlikte çalışıyor. Ben ev işlerinden söz ediyorum… Yoruluyorsun, üzülüyorum senin için. KADIN: Sen varsın ya?

GENÇ KIZ: İyi de ben her zaman senin yanında olamıyorum. KADIN: (Güler.) Şimdi buradasın.

GENÇ KIZ: (Hüzünlü) Evet, şimdi buradayım.

KADIN: (GENÇ KIZ’a yaklaşır, sarılır.) Şimdi ve her zaman buradasın. Ara sıra kente, kasabaya gidiyorsun işler için, sonra ihtiyarla birlikte çiftliğe de gidiyorsun… Çiftlik işlerine bu kadar alışacağını, seveceğini rüyamda görsem inanmazdım.

Türel Ezi

(9)

83

GENÇ KIZ: Senin kadar becerikli olamam. KADIN: Traktör bile kullanabiliyorsun.

GENÇ KIZ: Sen istediğin zaman kullanıyorum… Bir erkek çocuğun olsun istemez miydin?

KADIN: Erkek çocuk?.. (Güler.) Onu senden bekliyoruz. GENÇ KIZ: Bu imkansız biliyorsun… Söyle, istemez miydin? KADIN: Olsaydı kıskanır mıydın?

GENÇ KIZ: Belki... Babam hiç istemedi mi?

KADIN: Hiç söz etmedi. Bizi öylece bırakıp giderken bile… GENÇ KIZ: Hastanede?..

KADIN: Evet.

GENÇ KIZ: Özlüyor musun onu? KADIN: Çok… Sen?

GENÇ KIZ: Ben de.

KADIN: (Konuyu değiştirmek ister. Neşeli.) Lafa daldık, geç kalacağız bebeğim. Haydi işe devam... Biliyor musun, bizde kalacak genç karı kocanın genç bir arkadaşları varmış. Yarım mil ötede, kasabaya yakın bir otelde kalacakmış. Bir akşam yemeğine çağırırız onu. Ne dersin? GENÇ KIZ: (Duymamış gibi.) Çevreyi yabancılar sardı.

KADIN: Adamlar araştırma için gelmişler. GENÇ KIZ: Peki kadın?

KADIN: Onu bilmiyorum. Gelince öğreniriz. Masa’nın üstündeki cep telefonu çalar. KADIN açar.

B el k i B ir G ü

(10)

84

KADIN: Alo, buyurun… Evet efendim, benim… Adresi veriyorum… 5 numaralı kara yolundan sağa dönünce, Park Caddesi 9 Numara… En sondaki üç katlı ev… Evet, bekliyorum efendim… Bekliyoruz. (Telefonu kapatır. Telaşlı.)… Neredeyse gelmek üzereler!.. (Salona aceleyle göz gezdirir.) Ah, vazolar bomboş!.. İhtiyara sabah söyledim, çiçekleri unuttu… Bir koşu gidip arka bahçeden güzel sarı güllerden, beyaz zambaklardan kesip getirir misin?

GENÇ KIZ: Tabii.

KADIN: Bahçe makası, kulübedeki dolapta, sağ rafta.

GENÇ KIZ: Tamam. (Aceleyle gerideki kapıdan bahçeye çıkarken.)

KADIN: (Arkasından.) Bolca kes güllerden, iyice açılmamış olsunlar… Dikenlere dikkat et!

GENÇ KIZ: (Kapı ardından kapanırken.) Ederim.

KADIN mutfağa döner. Önlüğünü çıkarır, çekmeceye koyar. Geride pencerenin önünden bir siluet geçer. Kapı zili çalar. KADIN bir an durur, saçlarını düzeltir, kararlı adımlarla kapıya yürür, açar… Kollarında sarı güller, beyaz zambaklarla YAŞLI ADAM/Bahçıvan öylece durur. Altmış beş, yetmiş yaşlarında, bembeyaz saçlıdır. Yaşına göre daha erken çökmüş görünür. Hafifçe öne eğik bedeninde boynu katılaşmış gibidir, başı neredeyse göğsüne değer. Kadına başını kaldırmadan güçlükle bakar. Yakışıklı, aydınlık bir yüzü vardır… KADIN ciddileşir, bir an duraksar.

YAŞLI ADAM: (Çiçeklere bakar) Bunları… getirdim hanımefendi. KADIN: Geç kaldın yine?

YAŞLI ADAM: Öyle.

KADIN: Az önce kızı gönderdim arka bahçeye… çiçekler için. Karşılaşmadınız mı?

YAŞLI ADAM: (Duraksar.) …Yok… Küçük hanımı görmedim… Bahçenin sonuna gitmiştir belki.

Türel Ezi

(11)

85

KADIN: Peki. Ver onları bana. (Çiçekleri alır.) Biraz çilek toplayıp getir. Sonra gidebilirsin… Akşamüstü bir ara uğrarsan iyi olur. YAŞLI ADAM: Uğrarım. İyi günler size.

KADIN: İyi günler. (Kapıyı kapatır. Döner, çiçekleri mutfak setinin üstündeki vazolara yerleştirir, salonda değişik yerlere koyar.)

Dışarıdan yaklaşan, sonra duran bir arabanın motoru, açılıp kapanan kapı sesi gelir. KADIN pencereye gider dışarı bakar. Dönüp son kez salonu gözden geçirir.

3. SAHNE

KADIN, yemek masasının yanında ayaktadır. Ufak tefek, sevimli görünüşlü GENÇ KADIN masada oturur. İnce, uzun boylu, esmer, gözlüklü GENÇ ADAM, elleri cebinde, pencerenin önünde ayaktadır, bahçeye bakar. Kapıya yakın bir yerde bavullar, sırt çantaları durur. Konukların her ikisi de otuzlu yaşlarındadır. Arazi ayakkabıları, bol cepli pantolonlarıyla spor giyimlidirler. Masa başında iki kadın sohbete dalmışlardır. Yabancı aksanıyla konuşan GENÇ KADIN arada bir limonlu sodasını yudumlar.

GENÇ KADIN: Bölgenin havasını çok beğendim ben.

KADIN: Aslında çok değişti iklim. Eskiden Mayıs sonu geldi mi yaz sıcağı kavurmaya başlardı ovayı. İnsanlar yaylalara kaçardı. Şimdi günlerce süren yağmurlar oluyor. Çakan şimşekler. Bazen fırtına bile… GENÇ KADIN: Mmm… Kasabanın içinden geçtik, deniz kıyısı ne güzel.

Kocaman çınar ağaçları var meydanda. KADIN: Eskiden daha çok ağaç vardı.

GENÇ ADAM: (Döner, yaklaşır.) Şimdi denizin altındalar. KADIN: Siz de limonlu soda ister misiniz?

GENÇ ADAM: Kendim hazırlayabilir miyim?

KADIN: Ah, tabii… Limon setin üstünde. Soda buzdolabında.

B el k i B ir G ü

(12)

86

GENÇ ADAM mutfağa geçer, sodasını hazırlar.

GENÇ KADIN: (Salona göz gezdirir.) Eviniz çok güzel. Özellikle bahçeniz... Çiçekleriniz.

KADIN: (Güler.) Bahçemizin beğenilmesi hoşuma gider… Aslında arka bahçe daha büyük. Küçük bir okaliptüs ormanı bile var… Eskiden fidanlıktı. Orayı daha çok seveceksiniz. Ağaçların bitiminde nehir bir yay çizer.

GENÇ ADAM: Nehir, ova, bir yanda dağlar, bir yanda deniz. Antik kentler, kaleler… Çok zengin bir coğrafya.

KADIN: (Buruk gülümser.) Tanrı çok şey vermiş bu yöreye. Ama verdiği her şeyi bir gecede geri alabiliyor.

GENÇ ADAM: …

GENÇ KADIN: (Söze girer.) Kara yolundan döner dönmez görünüyor eviniz. Yol boyunca evler hep böyle geniş koruların, bahçelerin içinde.

KADIN: Sakin bir bölgedir.

GENÇ KADIN: Hem güzel hem de zor olsa gerek burada yaşamak. GENÇ ADAM: (Sodasını yudumlar. GENÇ KADIN’a.) Neden zor olsun? GENÇ KADIN: Kasabaya uzak, sonra biraz fazla tenha… değil mi? (KADIN’a)

Yalnız yaşamak sonra…

KADIN: (Güler.) Ah, ben yalnız yaşamıyorum ki. Kızımla yaşıyorum… GENÇ KADIN: Öyle mi?

KADIN: Bürodan yeterince bilgi vermediler anlaşılan. Hep böyle yaparlar… Yalnız sayılmayız. Yakınlarda oturan bir bahçıvanımız var… Kızım yirmi üç yaşında, üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre çalıştı kentte, babasının ölümünden sonra burada yaşamayı istedi, çiftlik işlerine daldı… Biraz önce arka bahçeye kadar gitti. Konuklarımıza çilek toplamak için… Gecikti aslında. (Güler.) Bahçeye çıktı mı kendini kaybediyor.

Türel Ezi

(13)

87

GENÇ ADAM: Çiftlik?

KADIN: Evet… Baba yadigarı bir çiftliğimiz var. Zor oluyor ama eşimden sonra kıyamadık elden çıkarmaya.

GENÇ ADAM: Bu çevrede deprem fazla iz bırakmamış gibi. KADIN: Eşimi bir trafik kazasında kaybettik.

GENÇ ADAM: Üzüldüm.

KADIN: Evet, deprem fazla iz bırakmadı… Dağın eteklerindeki derin yarıklar dışında. (Duraksar.) Deniz dibinde de olduğunu söylüyorlar. GENÇ ADAM: Asıl yıkımın kasabada, köylerde olduğunu okumuştuk.

KADIN: Ne yazık ki öyle… Yıllar geçti üzerinden ama izleri silmek kolay olmuyor… Yurt dışından buralara kadar geldiniz, kutsal bir iş yapıyorsunuz aslında. Bu evi açarak size yardımcı olmak nasıl huzur veriyor bana bilseniz. (GENÇ KADIN’a) Sizin alanınızı tam olarak bilmiyorum.

GENÇ KADIN: Ah, ben sivil savunma uzmanıyım. Onun okulunda yapılan bir simulasyon sırasında tanıştık eşimle. (Güler.)… İlginçti.

KADIN: Dilimizi öğrenmişsiniz.

GENÇ KADIN: (Güler. Eşine bakar.) Mecburen… Onun doktorası biter bitmez ülkesine gelmek isteyeceğini biliyordum çünkü. Araştırma için… Bu yüzden çocuk bile düşünmedik…

GENÇ ERKEK: (Arkadan yaklaşır, oturan GENÇ KADIN’ı kollarıyla sarar.) Fedakar kadınlar her ülkede aynıdır… Artık biraz dinlenelim canım, ne dersin?

KADIN: Odanız yukarıda, koridordaki soldan ilk oda. Tuvalet, banyo içindedir… Mutfağı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz… İsterseniz bu akşam yemeği birlikte yiyebiliriz. Hem kızımla da tanışırsınız. GENÇ ADAM: Teşekkürler… Bu akşam için olabilir. Sonra biz her şeyi hallederiz,

siz düzeninizi bozmayın lütfen… (Eşine.) Haydi canım.

B el k i B ir G ü

(14)

88

GENÇ KADIN kalkar. Çift şakalaşarak birlikte bavullara yönelir. KADIN: (Arkalarından.) Yardım ister misiniz?

GENÇ ADAM: Hiç gerek yok. Biz hallederiz.

Çift bavullarla birlikte merdivenleri çıkar. KADIN arkalarından bakar. KADIN: Odanızı beğeneceğinizi umarım.

GENÇ KADIN: (Gülümser.)

Çift gözden kaybolur. Kadın döner pencereden dışarı bakar. Kapı açılır GENÇ KIZ elinde güller, zambaklarla girer. KADIN ona bakar.

GENÇ KIZ: İşte geldim. (Çiçek demetini gösterir.) Ne güzel görünüyorlar bak. KADIN: İyi de çok geciktin… Geldiler bile. Şimdi odalarına çıktılar. GENÇ KIZ: Hazır çıkmışken güllerin kuruyan yapraklarını temizledim biraz. KADIN: İlaç gerekiyor onlara yine.

GENÇ KIZ: (Elindekileri mutfak setine koyar.) Yaparız. KADIN: Sık sık yapmak gerekiyor. Yağmur yıkıyor ilacı. GENÇ KIZ: Bahçıvan gelmedi mi hala.

KADIN: Geldi. Gülleri, zambakları da getirdi.

GENÇ KIZ: Vazolara yerleştirmişsin bile… Peki bunları ne yapacağız?

KADIN: Odandaki vazolara koyabilirsin sen… Ben istemem. Yatak odamda çiçek kokusu ağır geliyor artık bana.

GENÇ KIZ: Eskiden en sevdiğin şeydi. KADIN: O eskidendi.

GENÇ KIZ: Alışkanlıklar zamanla değişiyor, değil mi? KADIN: Öyle.

Türel Ezi

(15)

89

GENÇ KIZ: (Mutfak dolaplarını açar, bakar.) Örtüleri kaldırmışsın.

KADIN: (Sevecen, onu izler.) Onlardan da sıkıldım… Şu karı koca… Çok tatlı bir çift. Çok sevimliler.

GENÇ KIZ: (İronik.) Annemin konukları… Hani şu sıkıcı bilim adamlarından değiller yani.

KADIN: Hiç değiller, seveceksin onları.

GENÇ KIZ: En azından masa başı işi yapmıyorlar. Dağ tepe dolaşmak zevkli olmalı.

KADIN: Kesinlikle… Kadın sivil savunma uzmanıymış. GENÇ KIZ: (Güler.) Sivilleri nerede savunuyormuş? KADIN: Afet bölgelerinde.

GENÇ KIZ: Tam yerine gelmiş öyleyse. KADIN: Biraz geç tabii ama olsun.

GENÇ KIZ: Savunulacak siviller kalmıştır belki. KADIN: Ne demek istiyorsun?

GENÇ KIZ: Hiç.

KADIN: Bence erkeğin işi kadınınkinden daha önemli. O bir yer bilimci. GENÇ KIZ: (Güler.) Felaket nasıl önlenebilir timinden yani. Diğeri önlenemez

olası felaketin insanlarda yaptığı hasarın tamircisi. Çok uyumlu bir çift gerçekten.

KADIN: Ne oluyor sana bebeğim? GENÇ KIZ: Hiç.

KADIN: (Kadın pencerenin önüne geçer. Kollarını kavuşturur, dışarıyı seyreder.) Onların buraya gelmesinden hiç hoşlanmadın sen.

B el k i B ir G ü

(16)

90

GENÇ KIZ: (Döner koltuğa oturur.) Sıkıldım… Sadece huzur istiyorum diyelim. KADIN: (Aniden döner.) Bu evde huzursuz olduğunu mu söylemek istiyorsun? GENÇ KIZ: …

KADIN: Burada hiç mutlu değilsin, biliyorum bunu.

GENÇ KIZ: Senin için endişeliyim anne. Yalnızca senin için… (Mırıldanır gibi.) Seni kendimden tamamen kurtarmam gerek.

KADIN: İstediğin zaman, istediğin yere gidebilirsin. GENÇ KIZ: İnanarak mı söylüyorsun bunu?

KADIN: Neden inanmayacakmışım?

GENÇ KIZ: (Koltukta dönmeye başlar. Sıkılmış.) Anne… Anneciğim… KADIN: Hep suçlu hissetmemi istiyorsun değil mi?

GENÇ KIZ: Öyle olmadığını biliyorsun anne… Bu bağımlı ilişkiden sen de kurtulmaya çalışıyorsun aslında. Eve konuk çağırmanın asıl nedeni bu.

KADIN: (Pencereye döner. Dışarı bakar. Usul usul ağlar.)

GENÇ KIZ: (Kalkar, KADIN’nın yanına gelir, sarılır.) Seni çok seviyorum… En azından bunu biliyorsun.

KADIN: Biliyorum… Sen de biliyorsun ki, biz

ikimiz-GENÇ KIZ: (KADIN’nın gözlerini siler.) Şşş… Biliyorum anne… Her şeyi... Olan biten her şeyi, içinde yaşadığın her şeyi biliyorum… Ama sana yardım edemiyorum… Şşş… Ağlamana dayanamıyorum. (Güler) Onlara çok iyi davranacağımdan emin olabilirsin... Şimdi ne yapmamız gerekiyor?

KADIN: (Gün ışığının solduğu bahçeye doğru bakarlar.) Galiba sofrayı kurma zamanı geldi. Akşam yemeğini bizimle birlikte yiyecekler… Sen çiçeklerini odana götür, ben sofrayı hazırlarım… Belki duş alıp güzel bir akşam elbisesi de giymek istersin. Ne dersin?

Türel Ezi

(17)

91

GENÇ KIZ: (Gülümser.) Giyerim.

GENÇ KIZ çiçekleri alır, uçar gibi hafifçe merdivenlerden çıkar. Gözden kaybolur. KADIN kararmaya başlayan salonda birkaç lokal ışık yakar. Müzik yükselir… KADIN dört kişilik yemek için masayı hazırlamaya başlar. En son masanın ortasına beyaz uzun mumları olan bir modern bir şamdan yerleştirir. Kapı zili çalar. Kadın geleni bekliyormuş gibi kapıya yönelir, açar. YAŞLI ADAM görünür. KADIN kapıyı arkasından hafifçe çekerek dışarı çıkar. Birkaç saniye sonra içeri girer, kapıyı kapatır… GENÇ KIZ merdivenlerden iner. Üstünde uçuşan mavi, şık bir akşam elbisesi vardır.

GENÇ KIZ: (Gülümser. KADIN’a bir reverans yapar.) Nasılım efendim?

KADIN: (Biraz şaşırmış.) Harika görünüyorsun bi tanem… Ama şey, galiba üstüne bir ceket alman gerekecek… Az önce ihtiyar geldi. Çiftlikteki işçilerden birinin çocuğu ateşlenmiş. Kasabaya, doktora götürülmesi gerekiyormuş. İhtiyar artık araba kullanamıyor. Ona güvenemem… Konuklar olmasa ben hallederdim ama… Acele edersen yemeğe yetişirsin…

GENÇ KIZ: Zavallı çocuk… Sorun değil, üstüme hemen bir şeyler alayım. GENÇ KIZ aceleyle üst kata çıkar, omzunda beyaz bir ceketle hemen geri döner. KADIN: Hava serinledi, onu giysen iyi olur… Bahçıvan bekliyor dışarıda,

birlikte gidin. Dönüşte onu da evine bırakırsın.

GENÇ KIZ: Sohbetin en koyu yerine yetişeceğimden emin olabilirsin. KADIN: Lütfen sürat yapma. Ana yol kalabalıktır bu saatte.

GENÇ KIZ: (Güler.) Merak etme anne… Araba kullanmayacağım ki. Uçarak gidip geleceğim. (Kapıdan çıkar.)

KADIN bir an salonun ortasında durur, düşünceli görünür. Yemek masasına yönelir, şamdandaki mumları kibritle yavaşça yakar; kumanda aletiyle müzik setini açar. Müzik yükselir… Merdiven başında GENÇ ADAM belirir. Kolları dirseğe kadar sıvalı hafif bir blazer, lacivert keten pantolon giyinmiştir. Elinde katlanmış bir harita vardır… KADIN’ a bakar. Sonra merdivenleri yavaşça iner… KADIN ayak sesine başını çevirir.

B el k i B ir G ü

(18)

92

KADIN: ( Neşeli görünmeye çalışır. ) İyi akşamlar… Dinlenmiş görünüyorsunuz… Eşiniz?

GENÇ ADAM: Giyiniyor.

KADIN: (Sofrayla ilgilenir.) Ben de bu arada sofrayı hazırladım…

GENÇ ADAM: Elinize sağlık… Mmm… Mevsim salata nefis görünüyor… Çilek bile var. (Bir çilek alır yer.)

KADIN: (Güler.) Bütün maharet sebzelerde. GENÇ ADAM: Bahçeden mi hepsi?

KADIN: (Mutfakla masa arasında gider gelir, eksikleri tamamlar.) Çiftlikten. Kimyasal kullanmıyoruz. Et, süt ürünleri, yumurta, hepsini doğal üretimle sağlıyoruz.

GENÇ ADAM: Satış yapıyor musunuz?

KADIN: Artık değil. Aslında fazla hayvan kalmadı çiftlikte. Babamın zamanında çoktu. Satışı yapılırdı. Şimdi bize ve çiftliktekilere yetecek kadar ürün alıyoruz hayvanlardan, bahçe tarımından… Aslında çevredeki topraklarda buğday, yer fıstığı ekiyoruz. Sonra ağaçlar var. Portakal, limon, zeytin… Bütüngelir onlardan.

GENÇ ADAM: Çiftliği merak ettim.

KADIN: Ne zaman isterseniz görebilirsiniz.

GENÇ ADAM: Masayı dört kişilik hazırlamışsınız… Dördüncü şanslı kişi kim? KADIN: (Güler.) O, misafir değil. Bu evin kızı.

GENÇ ADAM: Ah, evet, kızınız!

KADIN: Yemeğe yetişmeye çalışacak. Az önce çıktı. Çiftliğe gitmesi gerekti… İşçilerden birinin çocuğu hastalanmış. Onlarla biz ilgileniyoruz… GENÇ ADAM: İdeal toprak ağalığı…

Türel Ezi

(19)

93

KADIN: (Mutfakta uğraşırken, GENÇ ADAM’a bakmadan anlatır.) Aslında öyle sayılırız… Bu sorumluluğu hissediyoruz açıkçası. Çoğu bu bölgenin insanı. Depremden çok zarar gördüler… Kimi eşinden çocuğundan oldu. Kimi tüm ailesinden. Acılı insanlar…

GENÇ ADAM: Şeyy… Nasıl soracağımı bilmiyorum ama… Sizin ailenizde hiç kayıp oldu mu?

KADIN: (Elindeki bardağı ansızın yere düşürür.) Ah!.. GENÇ ADAM: (Hafifçe telaşlı bir adım atar.)

KADIN: (Toparlanır.) Hayır… Hayır… Bir şey yok… Rahatsız olmayın siz. Dikkatsizlik işte… Şimdi hallederim. (Dolaptan küçük bir faraş ve süpürge çıkarır, cam kırıklarını toplamaya başlar. İşini yaparken konuşur.) Evet ne anlatıyordum?..

GENÇ ADAM: (Sorduğu sorudan hafifçe suçlanmış.) E e e… İşçilerden söz ediyorduk.

KADIN: Ah, evet… İşçiler… Hepsinin sigortası var. Elimizden geleni yapıyoruz onlar için… Lütfen oturun. İstediğiniz yere oturabilirsiniz. GENÇ ADAM: (Uzun masanın sağındaki ilk sandalyeye otururken, haritayı

açar.) Çiftlik bölgenin hangi yönüne düşüyor?

KADIN: (Yaklaşır. Birlikte haritaya bakarlar.) İşte tam şurada, kuzeyde. Dağın eteğine yakın. Buradan aşağı yukarı 15 kilometrelik bir mesafede.

Merdivende GENÇ KADIN görünür. Açık renk keten pantolon, yeşil abiye bir bluz giyinmiş, hafif makyaj yapmıştır. Aşağıdakilere seslenir.

GENÇ KADIN: (Neşeli.) Nefis yemek kokuları. Ve bu yabancı bir kurt kadar aç. Hemen aşağıya iniyor. (Bir çırpıda aşağı iner, masaya yaklaşır, kocasını öper.) Aman Tanrım!.. Her şey çok güzel görünüyor. Mumlar bile var. Müzik!

KADIN: (Mufakta meşgul.) Lütfen hemen oturun.

B el k i B ir G ü

(20)

94

GENÇ KADIN Oturur.

KADIN: İçecek ne alırsınız?

GENÇ ADAM: (Haritayı katlar.) İçkilerle ben ilgilenirim… (Kalkar, buzdolabına gider. Karısına.) Hayatım?..

GENÇ KADIN: (Keyifli, müziğe eşlik eder.) Şarap!.. Kırmızı. KADIN: Bana da lütfen.

GENÇ ADAM şarap şişesini çıkarır, açar.

GENÇ KADIN: Kızınız hala dönmedi mi? Onu bekleyebiliriz yemek için. GENÇ ADAM: (Şişe elinde masaya döner. ) Çiftliğe kadar gitmiş. Yemeğe yetişmeye

çalışacak.

KADIN: Umarım… İsterseniz televizyonu açabiliriz?.. Ben hemen hemen hiç açmam… Gençler seviyor.

GENÇ KADIN: Böyle iyi... Müzik çok güzel.

GENÇ ADAM kadehlere şarap koyar. İlk kadehi alır, koklar, beğenir. GENÇ ADAM: Bayanlar şaraplarınız!

KADIN masaya gelir. Müzik yükselir.

4. SAHNE

Salon… Müzik fonda hafifçe sürer… Hala yanan mumlar dışında, masa toplanmış her şey yerli yerindedir. KADIN yalnızdır, ayakta, yorgun görünür… Salondaki ışık kaynaklarını birer birer kapatır. Şimdi sadece mumların aydınlığı vardır… KADIN mutfağa döner, yavaş devinimlerle kadehini doldurur… Masaya oturur, birkaç yudum içer… Başını masaya yaslar…

Müzik yükselir. Sahne mavi alacakaranlığa bürünür. İlk sahnedeki dalgalı deniz görüntüsü, rüzgar, dalga sesleri yavaş yavaş sahneye hakim olur. Tüm sesler giderek

Türel Ezi

(21)

95

uğultuya dönüşür… Derinlerden Persefone’nin çığlığı işitilir, yiter… Bütün sesler mekanik, sürekli, tiz bir seste toplanır… Görüntüde yine geride yanıp sönen ışık kaynakları önünde seyirciye doğru koşan, erkek, kadın, çocuk bacakları; çıplak ayaklar bir süre… Korkulu sesler, seslenişler, araba kornalarının sesleri birbirine karışır…. Sonra görüntü ve sesler bıçakla kesilmiş gibi son bulur. Mumların ışığı dışında sahne karanlıkta kalır. Seyirciyle sahne arasındaki siyah kapı belirir… KADIN masadan başını kaldırır. Bir an hipnotize olmuş gibi kapıya bakar, yerinden yavaşça kalkar kapının önüne gelir. Lokal ışıkta başak sarısı örgüsünün bir omzundan yere kadar uzandığı görülür. Yüzünde acı okunur. Dokunmak ister gibi ellerini kapıya doğru uzatır… Aniden giriş kapısı açılır. KADIN döner. Arkasındaki siyah kapı silinir.. Lokal ışıktaki giriş kapısında elinde beyaz ceketiyle GENÇ KIZ durmakta, gülümsemektedir.

GENÇ KIZ: Ne güzel görünüyorsun.

KADIN: (Sevecen) Bir an hiç dönmeyeceksin sandım.

GENÇ KIZ: Döndüm işte… (Kapanan kapının önünden ona doğru yürür, hala gülümsemektedir.) Dur bakayım sana… Saçların açıkken büyülü bir güzelliğin var… Babam bunu hep söylerdi.

KADIN: Ah, evet… Söylerdi. GENÇ KIZ: Titriyorsun sen?

KADIN: Biraz üşüdüm galiba… Çok geç kaldın.

GENÇ KIZ: Geç kalsam da hep geri dönerim anne, biliyorsun. Annemin endişeyle beni beklediğini bir an olsun zihnimden atamam.

KADIN: Anneler endişelidir. GENÇ KIZ: Çocukları hayat-

KADIN: (Sözünü keser.) Çocuk nasıl? GENÇ KIZ: İyi.

GENÇ KIZ döner ceketini sandalyenin arkasına koyar. KADIN: Nesi varmış? Neden yükselmiş ateşi?

B el k i B ir G ü

(22)

96

GENÇ KIZ: (Gülümser.) Bunu bilmiyor musun?

KADIN: (Tedirgin.) Ben… Ben nasıl bilebilirim tatlım, çiftliğe giden sensin. GENÇ KIZ: (Gülümser.) Öyle ya oraya ben gittim. Bahçıvanımızla birlikte…

Annemin istediği her şeyi yaparım ben… İhtiyar da öyle. KADIN: Giderken çok istekliydin.

GENÇ KIZ: Çünkü annem konuklarıyla meşguldü. KADIN: Ters bir şey mi oldu?

GENÇ KIZ: Ne olabilir?

KADIN: Ne bileyim… Ana yolda filan. GENÇ KIZ: Burada olduğuma göre… KADIN: İhtiyar?

GENÇ KIZ: Evine gitmek istemedi. Bahçede, kulübede kalacakmış bu gece. KADIN: İyi.

GENÇ KIZ: O kulübede kaldığında kendini daha iyi hissediyorsun. KADIN: Evet… Sen?

GENÇ KIZ: (Güler.) Benim için artık ne fark eder ki… KADIN: Bize çok yardım etti.

GENÇ KIZ: Sana… yardım ediyor. Eskisinden daha da fazla. Sonsuza kadar bitiremeyeceği bir borç öder gibi.

KADIN: Nankörlük ediyorsun.

GENÇ KIZ: Şimdi savunuyorsun onu, hayret! Ama onu incitmekten kendini alamıyorsun.

KADIN: Bu yalnızca son sekiz yıldır böyle.

Türel Ezi

(23)

97

GENÇ KIZ: Bir türlü unutamıyorsun değil mi? Öfkeden kurtaramıyorsun kendini. Doğru değil. Adamcağız hak etmiyor bunu… Bana gelince, nasıl nankör olabilirim. (Yüzü aydınlanır.) Bana hep iyi davranırdı, severdim onu.

KADIN: (Rahatlamış.) Bunları konuşalım… Küçükken okula hep o götürürdü seni. Dönüşte de alırdı, hatırlıyor musun?

GENÇ KIZ: Ah, evet bunu hatırlıyorum… Tenteli Willys jiple… KADIN: Güzel günlerdi.

GENÇ KIZ: Eve dönerken buğday tarlalarının yanından geçerdik. Güneş altında, parlayan başaklarla, kırmızı gelinciklerle büyülenirdim. Jipi durdurmasını isterdim ondan. Hiç itiraz etmez, hemen dururdu. Fırlayıp, yemyeşil denize dalardım... Sana buğday başaklarından, babama en güzel gelinciklerden bir demet yapmak için… Çok uzun sürmedi.

KADIN: Çocuklar büyürler. GENÇ KIZ: (Güler.) Ben de büyüdüm. KADIN: Çok güzel bir geç kız oldun. GENÇ KIZ: (İronik.) Anneme benziyorum…

KADIN: (Ona yaklaşır, saçlarını okşar.) Saçlarını daha fazla kesmemelisin. GENÇ KIZ: Uzamıyorlar sanki.

KADIN: Onlara iyi bakmalısın.

GENÇ KIZ: Umudunu hiç yitirmiyorsun değil mi? Belki bir gün yine… KADIN: (Sözünü keser, sevecen.) Saçlarını okşarken böyle, nasıl yitiririm. GENÇ KIZ: (Başını KADIN’nın omzuna yaslar.) Yorgunum anne, uyumak

istiyorum… Sonsuza kadar.

KADIN: Haklısın, çok yoruldun… Seni ben yordum.

B el k i B ir G ü

(24)

98

GENÇ KIZ: Akşamki yemek nasıl geçti?

KADIN: Çok iyiydi… Gerçekten… Seni beklediler, tanışmak için.

GENÇ KIZ: (Başını kaldırır. Kahkahayla güler.) Yine başlıyoruz… Benimle tanışmak için beklediler demek.

KADIN: Şşş… Yavaş…

GENÇ KIZ: Ne meraklı çift bunlar böyle. KADIN: Neresi tuhaf bunun.

GENÇ KIZ: (Gülmeyi sürdürür.) Bu evde, başından beri tuhaf olmayan bir tek şey var mı?..Demek bilim adamlarımız merak etmişler, evin tutsak genç kızını…

KADIN: O nasıl söz öyle. GENÇ KIZ: Öyle değil miyim?

KADIN: İstediğin an gidebileceğini biliyorsun. GENÇ KIZ: Ne demezsin…

KADIN: Bunu hep söylüyorum sana.

GENÇ KIZ: Benim elimden gelen bir şey yok. Bu sana bağlı. KADIN: Yani?

GENÇ KIZ: Köleleri sahipleri azat eder. KADIN: Ağır konuşuyorsun.

GENÇ KIZ: Öyle değil mi?.. Aksi isyan olur. KADIN: Bu sözleri hak ediyor muyum?

GENÇ KIZ: Bir de kulübedekine soralım istersen anneciğim. KADIN: O hayatından memnun.

Türel Ezi

(25)

99

GENÇ KIZ: Olmasa ne olacak… Bu kapının önünden başka, gidecek neresi var, kimi var? Gençken yapabilirdi bunu.

KADIN: O burada hep mutlu oldu.

GENÇ KIZ: Çünkü senin güzel saçlarının, yüzünün tutsağıydı.

KADIN: (Tepkili.) Biz birlikte büyüdük onunla. Neredeyse iki kardeş gibi. Ağabeyim sayılır o benim.

GENÇ KIZ: Bu senin için böyleydi. KADIN: …

GENÇ KIZ: Onu hiç düşündün mü?

KADIN: Düşünmediğimi mi sanıyorsun… Ben evlenince bir ara ortadan kayboldu. Sonra bir gün çıktı geri geldi. Ne yapabilirdim onun için?.. Komşu çiftlikte güzel bir genç kız vardı. Babam ve annem onunla evlendirmek istediler. İkna olur gibi oldu, sonra vazgeçti. Hayat onun, ne söylenebilir.

GENÇ KIZ: Benim için de böyle düşünebilsen.

KADIN: İhtiyar böyle de mutlu oldu. Ama seni hiç mutlu edemedim. GENÇ KIZ: Bir yaştan sonra, evet… Tam on beş yaşımdan beri.

KADIN: Çok acımasızsın.

GENÇ KIZ: Sen de… Sekiz yıldır kulübedeki o yaşlı adam çektiğini bilir. KADIN: O benden geçmişin bütün intikamını aldı. Bunu nasıl unuturum. GENÇ KIZ: Hiçbir suçu yoktu onun. Yoktu anne!..

KADIN: Şşş… Yavaş…

GENÇ KIZ: (İronik.) Aman, sevimli konuklarımız uyanmasın… Benim sesimi duyuyorlar mı sanıyorsun?.. (Güler.) Beni duyamazlar anne. Çünkü uzaktalar. Beni ancak sen duyabilirsin. Çünkü şu an, burada yanı başındayım senin. Ruhun kadar yakınım sana. Böyle istediğin için. KADIN: (Tedirgin.) Yüksek sesle konuşma lütfen.

B el k i B ir G ü

(26)

100

GENÇ KIZ: Sesimi yükselttiğim zaman her şey daha gerçek gelmiyor mu sana? Öyle söylerdin… Ama şimdi farklı bir gerçek daha var. Konuklar… Bizim iç içe geçmiş, birbirinin içinde erimiş gerçeğimizden daha gerçek onlar. Yıllardır kendini uzak tuttuğun hayat bu insanlarla ulaşıverdi sana…

KADIN: Yavaş konuş, duyacaklar.

GENÇ KIZ: Duyamazlar anne, merak etme… (Alaycı.) Bilim adamları güç uyurlar, bir kez uyudular mı top patlasa uyanmazlar.

KADIN: Sabah çok erken kalkacaklar. O yabancı arkadaşlarıyla buluşup araziye çıkacaklar.

GENÇ KIZ: Annemin elleriyle hazırladığı müthiş bir kahvaltıdan sonra. KADIN: Kahvaltıyı kendileri hazırlayacak.

GENÇ KIZ: Kendilerini özgürleştiriyorlar demek. Bak, bu iyi. Yabancılar böyledir.

KADIN: Adam yabancı değil ki.

GENÇ KIZ: Kadın yabancı, bu yeterli bence. KADIN: (İç geçirir.) Yoruyorsun beni.

GENÇ KIZ: Son zamanlarda birlikte yaptığımız en iyi şey bu. Birbirimizi yormak…

KADIN: (Lafı değiştirmek ister.) Dağın eteğindeki yarıklara bakacaklarmış yarın. Sonra civardaki köylere…

GENÇ KIZ: (Hafifçe kışkırtıcı.) Sonra da, belki kasabaya inerler. Dalgıç kostümleriyle, denizin altındaki Atlantis’i incelemek için… Suyun derinlerindeki çınar ağaçlarından numuneler alırlar. Balıklara yuva olan oteli, evleri araştırırlar kim bilir?.. Belki bir gemi enkazının kaptan odasında yosun tutmuş plastik bebekler, eski moda mama sandalyeleri bulurlar… Sonra… belki bir çöp konteynerinin ayaklarının dibinde kumlara gömülü bir inci bir kolye bulurlar…

Türel Ezi

(27)

101

KADIN: Sus!.. Sus artık!..

GENÇ KIZ: Kasabaya gittikleri gün onlarla birlikte gitmelisin . Kıyıda meraklı birkaç insan, savunma uzmanı hanımla beklersin araştırma sonuçlarını.

KADIN: (İncinmiş.) Çok geç oldu. Artık biz de… GENÇ KIZ: (Duymamış gibi.) Yıllardır inmedin kasabaya. KADIN: Oraya gitmek istemediğimi biliyorsun. GENÇ KIZ: Alışkanlıkların değişiyor artık anne.

KADIN: (Vurgulayarak.) O kasabaya gitmek istemiyorum. GENÇ KIZ: Bu bir fırsat.

KADIN: (Yılgın.) Hayır.

GENÇ KIZ: Bu hepimiz için bir fırsat. Benim, senin ve kulübedeki adam için, anlasana.

KADIN: Hayır dedim… Şimdi sırası değil… Belki bir gün… GENÇ KIZ: Tam sırası anne.

KADIN: Hayır, daha zamanı gelmedi... Hazır değilim buna. GENÇ KIZ: Ölesiye korkuyorsun.

KADIN: Neden korkacakmışım?

GENÇ KIZ: Yıllardır niye direniyorsun o zaman? KADIN: Yalnızca istemiyorum.

GENÇ KIZ: Sadece kendini düşünüyorsun… Kapıya hafifçe birkaç kez vurulur. Ses kesilir. KADIN: Kapı çalınıyor?!

B el k i B ir G ü

(28)

102

GENÇ KIZ: Ben duymadım.

KADIN kapıya gider, açar. YAŞLI ADAM görünür. KADIN: (Şaşırmış.) Niçin geldin? Bir şey mi oldu?

YAŞLI ADAM: Hayır hanımefendi… Evin çevresinde etrafa göz atıyordum… İçerden… sesler geliyordu.

KADIN: (Öfkeli.) Kapıyı mı dinliyorsun yine?.. Pencereleri mi gözetliyorsun? YAŞLI ADAM: Şeyy… Böyle yapmadığımı bilirsiniz…

KADIN: Burası bir ev, evlerde insanlar yaşar. Birbiriyle konuşan insanlar… Kızımla konuşuyordum.

YAŞLI ADAM: (Duraksar) E e e… Elbette… Sadece yardıma ihtiyacınız olabilir diye düşündüm…

KADIN: (Alaycı.) Sen, yardıma her ihtiyacım olduğunda bana yardım etmeyi başarabildin mi?

YAŞLI ADAM: …

KADIN: (Toparlanır, kendinden emin bir tavırla.) Ben iyiyim, gördüğün gibi. YAŞLI ADAM: … İlacınızı aldınız mı?

KADIN: Birkaç gündür almıyorum. Ne var bunda. YAŞLI ADAM: …Bu iyi değil.

KADIN: Birileri beni hep bir şeye ikna etmeye çalışıyor… (Kapıyı iyice açar, gülmeye başlar.) Kızım da beni yabancılarla kasabaya gitmeye ikna etmeye çalışıyor.

YAŞLI ADAM: (Hafifçe irkilir.)… Kasabaya mı?

KADIN: Gecenin bu saatinde, durmadan ısrar ediyor. Üstelik yüksek sesle, evde yabancı konuklar varken.

YAŞLI ADAM: (Duraksar.) Evet … bu pek uygun olmaz… Siz en iyisi çıkıp yatın.

Türel Ezi

(29)

103

KADIN: (Kadın salona yürür.) Hayır… Konuşmamız henüz bitmedi küçük hanımla… Gel içeri.

YAŞLI ADAM salona girer. Kapıyı kapatır. Her zaman yaptığı bir şeymiş gibi alışkın adımlarla kanepenin en uzak köşesine ilişir, önüne bakar. Genç kız arkası dönük masada oturmaktadır.

KADIN: (GENÇ KIZ’a ) Bebeğim, ona hoş geldin demen gerekmiyor mu? En azından eski günlerin hatırı için… Ah, evet... Tabii… Çiftlikte birlikteydiniz, birbirinizden henüz ayrıldınız… Araya giren ben oldum… İki köle benim dedikodu mu da yapmışsınızdır yol boyunca… Hayal dünyamın son zamanlarda iyice genişlediğini, korkularımın arttığını, hayatı ikinize de zindan ettiğimi konuşmuşsunuzdur… (Güler.) Köleler efendilerini çekiştirmeden duramazlar… (YAŞLI ADAM’a döner.) Sahiplerine ne kadar bağlı olsalar da köleler böyledir…

YAŞLI ADAM, kıpırtısız, öylece önüne bakar.

KADIN: (Döner koltuğa oturur, YAŞLI ADAM’a şikayet eder gibi.) Yabancılarla kasabaya gitmemi istiyor… Sen de biliyorsun, buna hazır değilim. Bu kolay bir şey değil benim için.

YAŞLI ADAM hiç tepki vermez. Genç kız suskundur.

KADIN: İnatla susuyor görüyor musun? Oysa sen gelmeden yüksek sesle durmadan konuşuyor, incitiyordu beni… Evdeki konuklar bile umurunda değildi.

YAŞLI ADAM: (Fısıldar gibi, hep önüne bakarak konuşur.) …Çok yoruldu… artık dinlenmesi gerek onun… Sizin de…

KADIN: Özgürlük!..

YAŞLI ADAM: … Acı çekiyor, gitmek istiyor artık.

KADIN: Benden kurtulmak istiyor!.. Sen de istiyorsun!.. Bunu bilmiyor muyum sanıyorsun… Kasabaya gitmeliymişim. Bu hepimiz için bir fırsatmış. Benim, senin, onun için.

B el k i B ir G ü

(30)

104

YAŞLI ADAM: Yabancılarla kasabaya inmelisiniz…

KADIN: Sen!.. Demek doğru, sen de özgürlük istiyorsun!.. YAŞLI ADAM: Ben hep burada olacağım.

KADIN: Öyleyse?

GENÇ KIZ: (Arkası dönük, yavaşça söze girer.) Yüzleşmekten korkma anne… KADIN: (Şaşkın.) Yüzleşmek!

GENÇ KIZ: Oraya gidersen zifiri karanlıkta baştanbaşa yıkılmış bir hayalet kasaba göreceğini sanıyorsun… Dehşetten donmuş insanları, yanan fabrikalardan yükselen alevleri, üzerine kül yağan kasabanı hatırlıyorsun hep. KADIN oturduğu yerde öne eğilir, duymak istemiyormuş gibi kulaklarını kapatır. YAŞLI ADAM acıyla ona bakar. Sonra yine yere… Yerle bir olmuş istasyon binası, devrilmiş vagonlar, bükülmüş raylar gözlerinin önünden hiç gitmiyor… Patlayan su depolarından boşalan suyun sokaklara yayılışını dehşetle izleyişin… Sahilde çöken karayla birlikte denize gömülen çok sevdiğin çay bahçesi, evler… Bunların hepsi geride kaldı anne. Kasabada bütün izler silindi. Oraya gidersen yaşayan, yepyeni bir kasaba, umutlu insanlar göreceksin.

KADIN: Bütün bu anlattıklarına tanık olmadığın nasıl da belli. Zaman her şeyi siler sanıyorsun. Silemez… İçimizdeki yıkıntıyı silemez. (YAŞLI ADAM’ı kasteder.) Ona sor, bunu en iyi o bilir.

YAŞLI ADAM tepkisiz, önüne bakar. GENÇ KIZ yerinden kalkar, bir süre KADIN’nın arkasında ayakta durur.

GENÇ KIZ: Bunu anlayamadığımı mı sanıyorsun. Biz o yıkıntıyı onarmaya çalışıyoruz anne. Hepimiz için… Hayat devam ediyor. Ne olduysa oldu… Sen anılarınla yaşamaya çalışıyorsun. Anılar çoğu kez hüzün getirir. Çocuklarınsa yüzü hep geleceğe bakar. Onların yaşamak için umuda ihtiyacı var… Bunu en iyi anneler bilir… (Pencerenin önüne gider, dışarı bakar.) Çiftlikteki çocuklar seni bekliyor. Sekiz yıl önceki gibi. Çiftliğe gelişini nasıl heyecanla beklerlerdi. Derslerine yardım eder, masallar anlatırdın onlara. Yine yapmalısın… Bu beni de çok mutlu edecek.

Türel Ezi

(31)

105

KADIN: (Usulca ağlar.) Seni… GENÇ KIZ: İnan bana.

KADIN: O zaman güçlüydüm.

GENÇ KIZ: Yine olursun. Artık bir yerden başlaman gerekiyor anne. KADIN: Başlamak…

GENÇ KIZ: Aslında başladın bile. Bundan suçluluk duymamalısın.

YAŞLI ADAM: (KADIN’a bakmadan hafifçe.)… Yabancılarla kasabaya inin. KADIN cevap vermez. GENÇ KIZ pencerenin önünde aydınlanan bahçeye bakar. GENÇ KIZ: Sabah oluyor.

GENÇ KIZ dönüp kayar gibi yemek masasına yürür. Sandalyenin arkasındaki ceketini alır.

Biraz yürümek istiyorum. (Kapıyı açar dışarı çıkar. Ardından kapı yavaşça kapanır.) YAŞLI ADAM: (Yavaşça ayağa kalkar. KADIN’a duyulur duyulmaz sevecen bir

sesle.) … Siz de çıkıp dinlenin biraz.

KADIN bir emre itaat eder gibi yavaşça kalkar. Merdivenlere doğru yürür, ağır ağır çıkar… Adam olduğu yerde kalır, KADIN görünmez oluncaya kadar onu izler… Sonra masaya yönelir, mumları üfleyerek söndürür. Ağır ağır yürüyerek kapıdan çıkar, kapıyı usulca arkasından kapatır.

B el k i B ir G ü

(32)

106

II. BÖLÜM

1. SAHNE

İkinci gün, akşamüzeri… GENÇ KADIN mufak masasında, yüzü salona dönük oturur. Masanın üzerindeki bir kaç dosyayı karıştırır… Önünde açık bir lap-top vardır… GENÇ ADAM kanepededir. Dirseklerini başının arkasında kavuşturmuş, gözlerini kapamış, ayaklarını sehpaya uzatmıştır. Sehpanın üzerinde teleobjektifli büyük bir fotoğraf makinası, bir kamera, çeşitli CD ler, güneş gözlüğü, numaralı gözlük ve kapları durur. Dosyadan bir yazı okuyan GENÇ KADIN’ı dinler.

GENÇ KADIN: (Okur.) Alan incelemesi mikrobölgeleme çalışması, deprem master planı kapsamında, Bakanlığın Deprem Araştırma Departmanı tarafından yapılmıştır. Araştırmalar uluslar arası ortaklı olarak yürütülmüştür… Bu raporda harita, zemin ve yapı bilgileri, nüfus verileri mevcuttur. Jeolojik, jeofizik, jeoteknik ölçümler ve bina ölçümlerinden alınan veriler raporun sondaj incelemeleri bölümünde tespit edilmiştir… 47 adet sismik kırılma…

GENÇ ADAM: (Keser.) Sonraki bölüme geçer misin? GENÇ KADIN: Biraz dinlensen?..

GENÇ ADAM: Ben iyiyim. GENÇ KADIN: Kahve ister misin? GENÇ ADAM: Olabilir.

GENÇ KADIN, mutfağa geçer, dolaptan iki fincan çıkarır. Setin üstündeki kahve makinesinden kahve koyar.

GENÇ KADIN: Süt? GENÇ ADAM: Sade lütfen. GENÇ KADIN: Tamam.

GENÇ KADIN, kendi fincanını masaya bırakır, diğerini götürüp genç adama uzatır. Adam gözlerini açar, bir süre duruşunu bozmadan kadına bakar. Yorgun görünür.

Türel Ezi

(33)

107

GENÇ ADAM: … Dağın eteğindeki yırtılmayı gördün değil mi?… Toprak gecenin bir saatinde ansızın sarsılmaya başlıyor. Sanki yerin derinliklerinde yüzlerce yıl kapalı kalmış bir canavar dışarı çıkmak istiyor… Sallıyor, yıkıyor, yırtıyor, sonra ne varsa çekip içeri alıyor… (Kahvesini alır.) Sağ ol… (Birkaç yudum içer.) Doğa, bu işte.

GENÇ KADIN: ( Masaya dönerken.) Çok güçlü. Ehlileşmesi imkansız.

GENÇ ADAM: İnsan hep bunu yapmaya çalışıyor. Yeryüzü krallığını ona bırakmamak için.

GENÇ KADIN: (Masaya oturur. Gülerek.) Uzlaşmalı onunla değil mi?. İki dostun yaptığı gibi. (Kahvesini yudumlar.)

GENÇ ADAM: Dostlar birbirini iyi tanırlar.

GENÇ KADIN: Devam ediyorum… Bölgedeki deprem ve heyelan kayıtları, aktif fay zonlarının nitelikleri, tehlike analizi oluşum olasılıkları ve aşılma oranları tespit edilmiştir…

GENÇ ADAM: İşte Black Swan!.. “Kara Kuğu” sınırı. GENÇ KADIN: (İronik.) Çok güzel filmdi.

GENÇ ADAM: (Kahkahayla güler.) Sıra dışı bir kuğu… Sıra dışı bir olasılık… Bir anomali… Ölçülebilir ve öngörülebilir olanın sınırlarını alt üst eden bir durum.

GENÇ KADIN: Hemen bakalım, senin dilinde… (Lap-Top’a yazar.) Ka-ra Ku-ğu…

GENÇ ADAM, gülerek çıkacak sonucu bekler.

GENÇ KADIN: (Ekrana bakar.) İşte… Ama bir türkü bilgisi veriyor… (Okur.) Kara Kuğu gecikir/Belki hiç gelmez… Sonra da filmin.

GENÇ ADAM: İngilizce yazarsan da Tom Yorke’ un şarkısı ve film çıkar önce. GENÇ KADIN: Sonra da Balck Swan’nın bilimsel açıklamaları, yazılan kitaplar…

En çok depremlerle, doğal afetlerle ilgili istatistikler… ( E k r a n a bakar.) Senin dilinde kırık dökük birkaç kullanım dışında bir şey yok. B el k i B ir G ü

(34)

108

GENÇ ADAM: Olsa da daha çok ekonomik değerlendirmelerde risk faktörü için kullanılır… Bir de akademik çalışmalarda tabii. Onları da bilgisayar ortamında bulman çok zor. (Ciddi.) İşte benim sevgili ülkemin gerçeği.

GENÇ KADIN: (Sevgiyle kocasına bakar.) Seni seviyorum. GENÇ ADAM: Ben de… Haydi işimize bakalım. GENÇ KADIN: Devam edeyim mi?

GENÇ ADAM: (Ayağa kalkar. Elleri ceplerinde, düşünceli gezinir.) Kasaba meydanını birkaç gün sonra inceleyeceğiz ama, bence sahildeki çökmenin Kara Kuğu riski ile bir ilgisi yok. Konu sadece bu raporların, bilimin verdiği olasılık ölçümlerinin hayata ulanamaması. (GENÇ KADIN’a devam etmesini işaret eder.)

GENÇ KADIN: (Okur) Rapor ekinde dağ eteğinde yırtılan alanın topografik haritası, üç boyutlu morfolojik görüntüleri, jeoloji haritası, jeolojik kesitler, arazi lokasyon haritaları mevcuttur.

GENÇ ADAM: (Keser.) Gel şimdi bunlara birlikte bakalım… CD ler burada… GENÇ ADAM sehpadaki CD lere bakar. Bir tane seçip, videoya koyar, kanepeye oturur. GENÇ KADIN kanepeye gelir, yanına oturur. Salon kararırken adam kumanda aletiyle TV yi açar. TV deki görüntüler salonun arka fonuna yansır… Merdivenin üst basamadığında KADIN belirir, seyreder… Fonda akan; numaralar, alt yazılar ve ölçüm notlarının yer aldığı görüntülerde dağın bitki örtüsüyle genel görüntüsü; civarında bir köy yerleşimi; daraltılmış görüntülerde dağın eteği; üzerinde tespit çizgileri bulunan yırtığın uzak, yakın çeşitli planlardan görünüşü; haritalar, çeşitli kesitler, grafikler, çizelgeler yer alır… GENÇ ADAM yıllara göre heyelan, deprem dökümlerinin bulunduğu bir çizelgede görüntüyü sabitler.

GENÇ ADAM: (Çizelgeye bakarak, karısına.) Bunlar okuduğun raporun ekleri değil… Bir üniversitede yapılan akademik bir araştırmanın sonuçları. Bütün bunlar hem Bakanlıkça hem de üniversitelerde yapılıyor. Gereken her şey yapılıyor aslında. Yapılmayan bu raporların birlikte okunması hayatım. Tek bir sonuçta buluşmak ve bu sonucun yerleşim bölgeleri için değerlendirilmesi… Sadece

Türel Ezi

(35)

109

insanların, canlıların hayatı düşünülerek… Eksik olan bu, ortak akıl… Hizmet verenlerin, hizmet alanların, hizmet satanların birlikte çalışması… Bunca acıya tanıklık ettikten sonra ‘mal’ sözcüğünü kullanmak istemiyorum.

Merdivenin üst basamadığındaki KADIN’nın lokal ışığı belirginleşir… Konuşmaya başladığında kanepedeki çift ona bakar.

KADIN: (Yukarıdan.) Zengini yoksulu nasıl da eşitlemişti felaket… Altın musluklu villalarda oturanlarla köylerde, mezralarda, kentlerin, kasabaların varoşlarında oturanlar eşitlenmişti… İki oda evlerde sekiz, on çocuk üst üste yaşayan insanlar… Hepsi aynı gerçeği yaşadı… İlk şokla yıkılan evlerden çıkarılan battaniyeler, kilimler, iki uzun çubukla kurulan ilkel çadırlar insanları eşitlemeye yetmişti. Çocuklar önce o çadırlarda korundular. Yaralı, hasta, acılı insanlar da… Sonra açık alanlarda göz alabildiğine uzanan çadır kentler, hastaneler kuruldu… Bu sefer de orada eşitlendi varsıl ve yoksul… Dünyanın dört bir yanından gelen yardımları, yiyecekleri, suyu alabilmek için yardım gönüllülerinin önünde aynı kuyruğa girdiler… Acıda eşitlendiler… Önce unutulmaması gereken bu… İnsana dair olan… Sonra, işte o dediğiniz, ortak akıl… KADIN merdivenlerden yavaşça iner. Kanepede oturanlara yaklaşır. Döner koltuğa oturur… GENÇ ADAM videoyu kapatır. Salon aydınlanır.

GENÇ KADIN: (Ayağa kalkar. KADIN’a) Siz de kahve ister misiniz? KADIN: Olabilir.

GENÇ KADIN, mutfağa gider, kahve hazırlamaya koyulur.

GENÇ ADAM: Galiba biraz üzdük sizi… Evde olmadığınızı düşündük. GENÇ KADIN kahveyi getirir. KADIN’a verir, yerine oturur.

KADIN: Teşekkür ederim… (GENÇ ADAM’a) Evimi size açtığıma göre bunları da kabul etmiş oluyorum. Benim için biraz sarsıcı ama memnunum… Teknik ayrıntıdan pek bir şey anlamasam da ilginç bir araştırma… En azından durumun ciddiyetini kavrıyor insan.

B el k i B ir G ü

(36)

110

GENÇ ADAM: Öyle… Ve durum çok ciddi… KADIN: Sorumluluk herkesin.

GENÇ ADAM: Binaları yapanların, izin verenlerin, oturanların… O kadar çok gösterge var ki aslında… Örneğin dağ eteğindeki yırtılma… O alanda daha önce olmuş birçok heyelan var kayıtlarda. Zon bozuşmuş yani. Bu zon, aşırı su alınca, eğimin de etkisiyle kayıyor…

GENÇ KADIN: Önce küçük küçük…

GENÇ ADAM: Heyelan varsa güçlü bir sarsıntıda, çökme de olabilir. O alandaki köylerin en büyük riski bu.

KADIN: Anlıyorum.

GENÇ KADIN: Farklı raporlardaki deprem riski ve hasar görebilirlik haritalarını birleştirmeye çalışıyorlar arkadaşıyla.

KADIN: Siz?

GENÇ KADIN: Söylemiştim… Sivil savunma.

KADIN: Ah, evet… Siz insanların yaşama hakkını savunuyorsunuz.

GENÇ KADIN: Öyle sayılabilir… Yıkımdan önce ve sonra… İşimin en önemli kısmı, rehabilitasyon. Afetler insanlarda sadece fiziki hasar bırakmıyor. Ruhsal hasar ondan da zor olabiliyor.

KADIN: (Biraz tedirgin olur.)

GENÇ KADIN: Kendinizi bu bakımdan şanslı sayabilirsiniz. KADIN: (Yine tedirgin.) Ah, evet… Tabii…

GENÇ ADAM: (KADIN’ı dikkatle inceler.) Konuyu değiştirelim artık… Yorucu bir gündü.

GENÇ KADIN: (Güler.) İlk günler hep böyledir. KADIN: Yemek yediniz mi?

Türel Ezi

(37)

111

GENÇ ADAM: Eve gelir gelmez bir şeyler atıştırdık. KADIN: Yabancılık çekmiyorsunuz. Buna seviniyorum. GENÇ KADIN: (Birden.) Sizin gününüz nasıl geçti?

KADIN: Çiftliğe gittim bahçıvanla…(Duraksar.) O çocuk hala hasta. İyileşemiyor.

GENÇ KADIN: Yazık.

GENÇ ADAM: Tam olarak nesi var?

KADIN: Polen alerjisi. Bu mevsimde bu bölgede sık rastlanan bir durum. Özellikle yaşlılarda ve çocuklarda.

GENÇ KADIN: Oksijen çadırı gerekebilir.

KADIN: Aynen öyle… (Duraksar.) Kızım başından ayrılmıyor. Her an hastaneye götürmek gerekebilir çünkü… O… şimdi yine çiftlikte. GENÇ KADIN: (Üzülmüş.) Tanışma fırsatı olamadı bir türlü… Çok merak

ediyorum kızınızı?

KADIN: (Yine biraz tedirgin, yerinden kalkar. GENÇ ADAM, düşünceli onu inceler.) Nasılsa buradasınız uzun süre… Ah, tabii… Bir resmini gösterebilirim size. (Orta sehpanın çekmecesini çeker, büyükçe, sade bir gümüş çerçeve çıkarır. GENÇ KADIN’a uzatır.)

GENÇ KADIN: (Bakar. Kocasına gösterir.) Ah, çok güzel bir genç kız!.. Size benziyor, özellikle saçları…

KADIN: Evet, bana benzediğini söylerler. GENÇ ADAM: Gerçekten öyle.

KADIN: Fotoğraflarının sergilenmesinden hoşlanmıyor. Bu fotoğrafı kaç kez şu sehpanın üstüne koydum bilseniz. Alıp çekmeceye tıkıyor. GENÇ KADIN: Bu kaç yaş fotoğrafı… Yirmi üç yaşında demiştiniz onun için.

Burada daha küçük görünüyor.

B el k i B ir G ü

(38)

112

KADIN: (Tedirgin.) … O fotoğraf on beş yaşındayken çekilmişti… Diğerlerini nereye kaldırdı, bilmiyorum… Gençler bazen anlaşılmaz oluyor.

GENÇ ADAM , KADIN’ı fark edilir ciddi bir ilgiyle dinler.

GENÇ KADIN: (Hala fotoğrafa bakar.) Boynundaki inci kolye ona çok yakışmış… (Fotoğrafı KADIN’a uzatırken.) Benim de genç kızken incilere merakım vardı.

KADIN: (Daha tedirgin.) İnciler güzeldir…

KADIN, çerçeveyi alır, koltukların arasındaki sehpanın üzerine görünür biçimde yerleştirir. Adam aynı ciddiyetle onu izler.

2. SAHNE

Üçüncü gün gece… KADIN kanepede oturur. Sıkıntılıdır… Gümüş çerçeve hala küçük sehpanın üzerindedir. Bir ara orta sehpasındaki CD leri inceler. Birini alır dikkatle bakar. Sonra aniden bırakır… Kalkar, mutfağa geçer. Bir bardak su içer. Sonra pencerenin önüne gider, bir süre dışarı bakar… Sonra tekrar döner, oturma bölümüne yürür. Az önce bıraktığı CD yi yeniden eline alır, bakar, TV bölümüne yürür. CD yi kabından çıkarır, videoya yerleştirir. Döner, kanepeye oturur. Kumandayla komut verirken salon kararır… Müzik yükselir… KADIN’nın yüzü TV nin aydınlığındadır. Film görüntüleri geri fona yansır… Kasabanın şimdiki hali… Yenilenmiş caddeler, sokaklar, evler, dükkanlar, kafeler, iş merkezleri, okullar vb… Günlük yaşantılarında kasaba halkı… Filmde kamera değişik ayrıntıları görür. Yüzlerinden depremin izleri silinmiş görünen kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler, çocuklar… Sonra geniş bir cadde… Yol boyunca ağaçlar, çiçekler… Sonra bir meydan, meydanda birkaç çınar ağacı ve sonra sakin, mavi DENİZ… Uzakta bir gemi, yakında birkaç sandal…

Giriş kapısı yavaşça açılır, GENÇ KIZ girer… Üzerinde önceki gece giydiği elbise vardır. Boynunda bir dizi inci… KADIN gelişini fark etmemiş gibidir… GENÇ KIZ biraz yaklaşır, TV yi izler… Yüzü aydınlanır, gülümser… KADIN bir esinti hissetmiş gibi arkaya bakar, sonra suçüstü yakalanmış gibi tekrar döner, öylece kalır… GENÇ KIZ, KADIN’a doğru yürür, eğilir, öper… Döner koltuğa oturur,

Türel Ezi

(39)

113

birlikte filmi izlemeye devam ederler. KADIN: Gelişini işitmedim.

GENÇ KIZ: (Gülümser.) Ben de beni çağırışını… KADIN: Bu film yeterli değil mi?

GENÇ KIZ: Öyle…

KADIN: Haklıymışsın… Kasaba çok değişmiş, yenilenmiş… Sekiz yıl öncesinin izleri silinmiş.

GENÇ KIZ: Söylemiştim sana. KADIN: Çocuk nasıl? GENÇ KIZ: Hangi çocuk? KADIN: Çiftlikteki tabii… GENÇ KIZ: Ben çiftlikte değildim. KADIN: (Biraz tedirgin) Neredeydin?

GENÇ KIZ: Buğday tarlalarını geziyordum… Tarlalarda rüzgarın sesini, buğday kuşlarının ötüşlerini, böcek vızıltılarını dinledim… Tıpkı eski günlerdeki gibi… Hafif rüzgarla sallanan başaklar arasında gelincikler yine boy vermiş… Onları koparmaya kıyamadım. Uçsuz bucaksız yemyeşil denizi, onun davetsiz konuklarını seyrettim sadece… Sana çiçek getirmedim bu sefer.

KADIN: (Gözlerini ekrandan ayırmadan.) Özgürleşiyorsun. GENÇ KIZ: (Ekrandaki deniz görüntüsüne bakar.) Sen de anne.

GENÇ KIZ sehpanın üstünden birkaç CD alır, bakar. Kayıtsızca yerine bırakır. GENÇ KIZ: CD ler onların mı?

KADIN: Evet… Bunlarla çalışıyorlar.

B el k i B ir G ü

(40)

114

GENÇ KIZ: Şimdi nerdeler?

KADIN filmi kapatır. Salon aydınlanır.

KADIN: Araziden henüz döndüler. Uyuyorlar sanırım. GENÇ KIZ: Çok yoruluyorlar anlaşılan.

KADIN: Hiç şikayet etmiyorlar ama yoruldukları kesin. GENÇ KIZ: Sen bütün kayıtları izliyor musun?

KADIN: Dün akşam çalışırlarken biraz izledim. Sonra konuştuk… Bölgede olup biteni anlattılar bana. Daha doğrusu anlayabileceğim dilde anlatmaya çalıştılar. Haritalar, bölge planları, çizelgeler filan.

GENÇ KIZ: Tedirgin oldun mu peki.

KADIN: Biraz… Olup bitenin insanlar üzerindeki ruhsal etkisinden söz etti kadın.

GENÇ KIZ: (İlgili.) Bak sen!.. Peki bundan etkilendin mi? KADIN: Çok.

GENÇ KIZ: Bence iyi gelmiş sana… Kasabayı izliyor, denize bakabiliyorsun. KADIN: (Sehpayı gösterir.) Buraya bırakmışlardı.

GENÇ KIZ: O zaman kasabaya gittiler.

KADIN: Bölgeye ilk geldikleri gün içinden geçmişler. Henüz inceleme için gitmediler. Belki yarın giderler… Araştırma Merkezi’nden bir sürü dosya getirip odalarına yığdılar. Bir kısmını da yukarıdaki kütüphaneye… Kasabanın film kaydını merkezden almışlardır. GENÇ KIZ: Titiz çalışıyorlar.

KADIN: Öyle.

GENÇ KIZ: Yarın onlarla gidecek misin sen de?

Türel Ezi

(41)

115

KADIN: Bilmiyorum.

GENÇ KIZ: Artık gidebilirsin anne.

KADIN: Bunu onlara nasıl teklif edeceğimi bile bilmiyorum. Dur bakalım… Belki ihtiyarla giderim yarın ya da sonraki gün… Ya da daha sonra. GENÇ KIZ: Erteliyorsun, bunu yapmamalısın anne.

KADIN huzursuz, kalkar, mutfağa gider. Bir bardak su içer, bir bardak su alır, gelip tekrar yerine oturur.

GENÇ KIZ: Bak, zorlanmadan su içebiliyorsun artık. KADIN: Galiba. Bunu ben de farkettim.

GENÇ KIZ: (Umutla.) Bu senin için çok iyi. KADIN: Evet, artık su içebiliyorum. GENÇ KIZ: Sonra…

KADIN: Sonra?

GENÇ KIZ: Dün akşam ne yaptınız konuklarla? KADIN: Hiç… Çıkıp yattılar.

GENÇ KIZ: Sen beni bekledin.

KADIN: Bekledim… Aslında onlar da.

GENÇ KIZ: (Kız hayretle bakar.) … Beni sordular mı yine? KADIN: Evet.

GENÇ KIZ: (Gülümser, sehpanın üstündeki fotoğrafına bir an bakar.) Sen ne dedin?

KADIN: Çocuk için çiftlikte kaldığını söyledim.

GENÇ KIZ: (İronik.) Onlar evdeyken, bir türlü evine gelemeyen bir genç kız… Fotoğrafımla idare ederler artık.

B el k i B ir G ü

(42)

116

KADIN: Yine üzüyorsun beni.

GENÇ KIZ: Bunu hiçbir zaman istemedim anne, biliyorsun. Ne zaman istediysen yanında oldum. Üzülmene dayanamıyorum.

KADIN: (İç geçirir.) Biliyorum yavrum. GENÇ KIZ: İkimiz de huzur istiyoruz. KADIN: Biliyorum.

GENÇ KIZ: Bilmekten daha fazlası gerek. Buna inanmalısın anne.

KADIN: Artık inanıyorum… (Sevgiyle kızına bakar.) İnci kolyeni takmışsın. GENÇ KIZ: Evet. Onu çok seviyorum.

KADIN: Baban o yaz doğum gününde almıştı sana. GENÇ KIZ: Tam on beş yaşıma girdiğim gün.

KADIN: Fotoğraftaki gibisin, hiç değişmedin. Yıllar hiç etkilemedi seni. GENÇ KIZ: (Güler.) Bunu, ben sana söylemeliyim.

KADIN: (Buruk, mahçup gülümser, eliyle topuzuna dokunur. )

Kapı çalınır… KADIN kalkar kapıyı açar. Bahçıvan kapıdadır. Elinde yeşil buğday başağı ve gelincik demetleri vardır. KADIN’a uzatır.

YAŞLI ADAM: (Mahçup.) Bunlar sizin için.

KADIN: (Çiçekleri alır, buruk, sevecen.) Teşekkür ederim. KADIN, GENÇ KIZ’a döner.

KADIN: Bak, ne getirmiş bana!

GENÇ KIZ: (GENÇ KIZ döner KADIN’a gülümser) Kimbilir, belki bir gün yine getiririm sana o çiçeklerden.

Müzik yükselir.

Türel Ezi

(43)

117

3. SAHNE

Gece… Yarı aydınlık salonda, vazolarda buğday başakları ve gelincik demeti… YAŞLI ADAM kanepede daha önce oturduğu köşede oturur. KADIN pencereden dışarı bakar. Ay gümüş ışıklı bir tepsi gibidir. KADIN’ı aydınlatır.

YAŞLI ADAM: (Önüne bakarak, hafifçe) Beni neden çağırdınız hanımefendi? KADIN: Seni fazla tutmayacağım merak etme. Artık nasılsa herkes özgür. YAŞLI ADAM: Merak ettiğim bir şey yok.

KADIN mutfağa yönelir bir bardak su doldurur, içer. Sonra yemek masasının yanında yüzü YAŞLI ADAM’a dönük ayakta durur… Merdiven başında GENÇ KADIN belirir. KADIN’ı ve YAŞLI ADAM’ ı görünce geri çekilir, dinler.

KADIN: Zihnim çok karışık. Sadece biraz akla ihtiyacım var. YAŞLI ADAM: Aklım yeterse, elimden geleni yaparım.

KADIN: Biliyorum. Sana hep güvendim. Sen de bunu biliyorsun… Yalnızca o gece, o gece…

YAŞLI ADAM: (Hafifçe.) O gece ben elimden geleni yaptım hanımefendi... Tanrı biliyor… Ama deniz benden daha güçlüydü. Onunla baş edemedim. KADIN: Neyse… Bırakalım bunları konuşmayı artık. Ne olduysa oldu…

Soru yok, sorgulama yok… Artık kimsenin kimseye borcu yok. Karşılıklı güven zaten dostları birbirine borçlandırmaz… Biz seninle hep dosttuk öyle değil mi?

YAŞLI ADAM: (Önüne bakarak, hafif bir sesle) Dosttuk. KADIN: (KADIN aniden.) Beni yarın kasabaya, sahile götür.

YAŞLI ADAM: (Şaşırır. Hep önüne bakarak.) Buna hazır olmadığınızı söylüyordunuz.

KADIN: Bir yerden başlamam gerek. Kasabaya inmemi sen de istiyordun. YAŞLI ADAM: Doğru… Yabancılarla gitmeniz daha uygun olur diye

B el k i B ir G ü

(44)

118

düşünmüştüm.

KADIN: Onlar iyi insanlar. Bu bölge halkına yardım etmek için geldiler. Fakat bizim yaşadığımız çok özel. Ailemizle ilgili… Ve benimle… Utanıyorum, anlıyor musun? Her şeyi öğrenmelerini istemiyorum. Aklı karışmış bir kadın… Hastaneler, doktorlar, iğneler, ilaçlar… (Ağlar.)

YAŞLI ADAM: (Üzgün.) Nasıl isterseniz.

KADIN: Kendi başıma halletmeliyim. O sahile gitmeliyim… Yalnızca sen yanımdayken her şeyin daha kolay olacağını sanıyorum.

YAŞLI ADAM: (Ayağa kalkar.) Tamam. Yarın birlikte gideriz… Şimdi uyuyun artık… Ben bahçede, kulübedeyim.

GENÇ KADIN merdiven başından çekilir… KADIN mutfağa gider, bir bardak su alır, merdivenlere yönelir. YAŞLI ADAM ayakta, onu izler.

YAŞLI ADAM: (Merdivenleri çıkan KADIN’a, hafifçe.) İlacınızı almayı unutmayın.

KADIN: (Y. ADAM’a bakmadan.) İlaç istemiyorum… İstemiyorum.

KADIN merdivenlerde görünmez olur. YAŞLI ADAM kapıyı açar, dışarı çıkar. Kapıyı usulca ardından kapatır.

4. SAHNE

Ertesi akşam… GENÇ KADIN ve GENÇ ADAM yemek masasında otururlar. Masanın üstünde bir iki klasör, fotoğraf makinesi, kamera ve açık lap-top vardır. Karı koca ekrana bakıp konuşurlar.

GENÇ ADAM: Bu gün yerinde gördün değil mi? Sanki kasaba sahilinde hiçbir şey olmamış gibi. Meydanın heyelandan önceki hali şu.

GENÇ KADIN: Orada, o gece sahilde olan Tsunami mi? GENÇ ADAM: Değil, heyelan.

Türel Ezi

(45)

119

GENÇ KADIN: İnanılmaz bir şey. Meydanın yarısı denizin altına gitmiş. GENÇ ADAM: Sorun bu bölgede karakteristik: Heyelan, sıvılaşma, fay yırtılması

ve yanal yayılma… Konu inceleniyor hala. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar, depremin tetiklediği bir heyelan üzerinde duruyor. Önemli araştırma sonuçları alınmış… Sahilin afetten hemen sonra çekilen görüntülerine ulaştım, kopya kayıtları aldım.

GENÇ KADIN: Bu görüntüleri bu gece kullanmak istiyorum. GENÇ ADAM: (Es) Bu konu beni çok üzüyor hayatım. GENÇ KADIN: Beni de.

GENÇ ADAM: Nasıl bir tesadüf. Ev sahibimiz…

GENÇ KADIN: Olasılık hesabına göre çok normal. Bölgede böyle binlerce öykü var. Bu sadece onlardan bir tanesi… Olayın bütün ayrıntısını öğrendim.

GENÇ ADAM: Planın ne?

GENÇ KADIN: Bana bir şey kalmıyor. Şimdiye kadar problemi kendi kendine çözmeye çalışmış aslında. Profesyonel destek de almış… Güçlü bir kadın, çok gururlu. Bu nedenle savunma mekanizması da güçlü çalışıyor. Patoloji olayı kesinlikle ret etmesinde. Bir tür sürekli yas psikolojisi, ama artık yüzleşmeye hazır… Doktordan bahçıvanın durumunu işitince inanamadım… Yıllarca böyle taşımış kadını. Özellikle eşinin ölümünden sonra… Kadının kurgulayıp inandığı her şeyi sessizce, sanki gerçekmiş gibi paylaşmış.

GENÇ ADAM: Ne yapacaksın?

GENÇ KADIN: Hiç bir şey. Sadece sekiz yıldır bu gün ilk kez indiği kasabadan dönüşünü bekleyeceğiz. Sonra oturup senin şu afet gecesi kayıtlarını birlikte izleyeceğiz.

GENÇ ADAM: Yanlış bir

etki-GENÇ KADIN: Merak etme, doktoruyla konuştum. Zaten her şeyi kendisi

B el k i B ir G ü

(46)

120

hallediyor. Dedim ya çok güçlü bir kadın. Dışarıdan yaklaşan, sonra duran araba sesi…

GENÇ KADIN: CD ‘yi videoya koy ve aç lütfen… Kapıyı ben açacağım.

GENÇ ADAM söyleneni yapar. Salon ışıkları kararır. Müzik yükselir… Arabanın açılıp kapanan kapı sesi duyulur. Bahçede yaklaşan adımlar… GENÇ KADIN kapının önüne gelir… TV ekranı açılır. Görüntüler salonun arka fonuna yansır… GENÇ KADIN kapıyı açar.

GENÇ KADIN: (Neşeli, dostça.) Evinize hoş geldiniz… Şimdiye kadar hep siz kapıyı açtınız bize, bugün biz açıyoruz.

KADIN kapının önünde bir an durur, içeri girer. YAŞLI ADAM onu izler. GENÇ KADIN: Yine kayıt izliyoruz. İsterseniz bize katılabilirsiniz. GENÇ ADAM yerinden kalkmadan arkasına döner.

GENÇ ADAM: Hoş geldiniz… Çok az bir şey kaldı. Gelin lütfen.

KADIN salonun ortasında, gözleri TV ekranına dikili öylece kalır. Arkadaki YAŞLI ADAM da öyle… Görüntülerde sahildeki evlerin, ağaçların, tüm yıkımın izleri akar.

KADIN büyülenmiş gibi bir süre ekrana bakar. Sonra biraz öne ilerler.

KADIN: … O gece eşim bir iş seyahatindeydi. Sahildeki yazlıkta üçümüz birlikte kalıyorduk. Ben, o ve bahçıvanımız… Korkunç bir gürültüyle uyandım. Sanki evin altından bir tren geçiyordu. Sonra ev beşik gibi sallanmaya başladı. Yataktan fırladım. Kızımın odasına gitmeye çalıştım… Koşamıyordum, yürüyemiyordum bile… Yatak odalarımız denize bakıyordu. Kendimi can havliyle koridora fırlattım… Onun kapısını zorladım açmak için, açılmıyordu. Odadan hiç ses gelmiyordu… Bir ara merdiven başında bahçıvanı gördüm. “Kurtar onu!..” diye bağırdığımı hatırlıyorum… İkimiz birlikte kapıyı zorlamaya başladık… Kapı birden açıldı. İçeri bana önce güçlü bir ışık gibi gelen bir mavilik yayıldı… Gelen suydu! Denizin bütün suyu sanki içeri dolmuştu!.. Kapıya tutundum… O sırada

Türel Ezi

(47)

121

kızımın beni çağıran sesini duydum… Güçlü bir dalga onu çekip balkon kapısından dışarı sürüklüyordu. Bahçıvanın bir ara onun elini yakaladığını gördüm. Sonra yavaş yavaş uzaklaştı bizden… Kaydı… Kaydı… Kaydı… Sonra aniden gözden kayboldu… (İç geçirir.) YAŞLI ADAM arkada başı önüne eğik öylece durur… Diğerleri kıpırtısızdır. Şimdi ekranda denizin ilk perde ilk sahnedeki dalgaları vardır. Müzik yükselir… Dalgalar flulaşır, görüntü TV de ve fonda kaybolur… Sahne ilk perde girişindeki mavi ışığa bürünür… Seyirci ve sahne arasında siyah kapı belirir… KADIN dingin, kapıya yavaşça yaklaşır, önünde durur, bir süre bakar.

KADIN: …Kırlardan çiçekler derleyen, o incecik geç kız, benim kızımdı… Şimdi onun, senin ülkenin en güzel yerinde beni beklediğini biliyorum… Belki bir bahar günü, elinde buğday başaklarından, gelinciklerden bir demetle karşılar annesini, kim bilir?..

Kapı silinir. Sahnedeki mavilik koyulaşır. Müzik tekrar yükselir.

B el k i B ir G ü

Referanslar

Benzer Belgeler

aeruginosa (Kützing) Kützing Hasan Uğurlu, Kemer, Çamlıdere, Derbent, Hirfanlı, Devegeçidi, Kurtboğazı, Ömerli,

Mavi-yeşil alglerle yapılan çalışmalarda, heterosist içermeyen, denizlerde yaşayan ve ipliksi yapısı olan Oscillatoria boryana BDU 92181 ırkının melanoidin içeren atık

ve iğfal ve düşmandan 'ahz-ı sâr ve intikam olunmaksızın ve belki nice kere düşmanı görmeksizin beraberce firar ve külliyen terk-i nâmûs ve 'âr eyledi­ ğiniz ecilden

Öte yandan, eczacı, yoğun iş temposunun yanı sıra iletişim araçlarını ve iletişim yöntemlerini kullanarak geniş çerçevede birçok değişik insanla iletişim içinde

Bunun için kitabın Amerikalı (Henry P. de Vries) ve Fransız (Rene David) yazarlan hukuk sistemlerindeki an'ane, bünye ve karar verme metod ve tekni­ ğini mukayeseli

41 Er-Rāzī, el-Muḥaṣṣal, s.221; Buradaki ifadesi son derece nettir: “Mu tezile, biz[im mezhebimiz]den el- Ḳāḍī [el-Bāḳillānī] ve felsefecilerin görüşünün

Araştırmada elde edilen bulgulara göre; beden eğitimi alanına pedagojik, Sosyal Darwinist, paramiliter ve biyo-politik bir anlam yüklenerek, beden eğitimi derslerinin

Mustafa, kendisini kaybettiğimiz elim kazanın olmasından önce, yüksek lisans programını bitirdiği Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Elektronik Mühendisliği