1 1 : i
U'-i-
EROL
AKYAVAŞ
1932-1999
RETROSPEKTİF
Her damla denizine u la şır birgün.
S İ N E MA L A RD A BUĞUN. . . T ELEVİ ZYON PROGRAMLARI VE A Y R I N T I L I HABERLERİ . . . İÇ S A Y F A L A R D A
U I M V V
rekora
ESERİ MOMA'YA GİREN TURK
Ressam Erol Akyavaş, 20 Nisan 1999'da uzun süren hastalığına yenilmeden önce, Bilgi Üniversitesi sanatçı ile bu sergi üzerine konuşmaya başlamıştı, ö m rü bu sergiyi görmeye yetmedi. Ama ortaya çıkan düzenleme onun sıradışı kişiliğini şaadedecek titizlikte. Daha ressamlığın başındayken (1961) New York Modern Sanatlar Müzesi (MOM A) bir eserini satın aldığında ne kadar kajnatlandıysa sanatçı ruhu, bu sergi için de müsterih olabilir...-.
sergi
koşuyor
Akyavaş'ın 80'li ve 90'lı yıllara ait eserlerinde İslam’ın büyük anlatılarının adlarını taşıyan resimler birbiri ardına dizilir. Peygamberin
göğe çıkışı ve göksel bir habercinin peygambere görünmesini yorumlayan Miraçname Özgün Baskı Dizisi (1987)'bu döneme rastlar.
OSKARLI FİLMLERLE YARIŞIYOR
İstanbul'da, Dolmabahçe Kültür Merkezi ve Sıraselviler'deki Bilgi Atölye 111 ile Ankara Galeri Nev'deki Erol Akyavaş sergileri bir rekora imza atmak üzere. Bir ay içinde sergileri gezen 15 bin resimsever en popüler sanat olan sinemanın izleyicileriyle yarışıyor. Aşık Şekspir, Hayat Güzeldir, E r Ryan'ı K urtarm ak gibi ilgi gören oskarlı filmlerinin aylık seyirci ortalamalarını zorluyor.
BİR A Y DAHA UZATILDI
ilgiyi, 1999'daki son İstanbul Bienali'yle kıyaslayarak da anlamak mümkün: 35 ülkeden 56 saatçinin eserlerini birbuçuk ayda 40 bin kişi gezmişti. Zaten Galericiler Derneği Başkanı Doğan Paksoy bir röportajında şöyle diyordu: “ Benim galerimi (Kornet, Mehmet Güleryüz sergilerinin açıldığı Teşvikiye Sanat Galerisi) ayda 300 kişi ancak gezer!” İşte Akyavaş sergilerinin bir ay uzatılma nedeni. ■ 7'nci sayfadaAkyavaş'ın resimlerinde Kâbe, insanın Allah'a yaptığı yolculuğun tek
kapak konusu
■_________________________H illI¡TilLV3
\
+j
ßum m tai
C U M A R TE S İ, 9 Aralık 20 0 0Sergide eserler Akyavaş'ın sanat felsefesine uygun bir sıralamayla sunuldu
Hadi bu
Erol Akyavaş sergisi, Kapı ile başlıyor ve Kapının Ötesi ile bitiyor. Bu iki kapı arasındaki yüzlerce resim bize hayatı anlatıyor ve hesabım yaptırıyor. Hem sanatçının. Hem iki kapı arasındaki yolculukta kendimizin.
Akyavaş'ın Kapısı 1950-60 arasında açılıyor. Türkiye- Avrupa-ABD üçgenindeki yaşamında kendine özgü bir anlatım dili arıyor.
Kendini ve dünyayı anlama ve anlatma serüveni doğa, gövde ve parçalanmış bir dünyadan; iç mekanlar, odalar ve duvar ve kalelerden; labirent ve
metaforlardan geçiyor. Fantastik kafalardan fallus gibi düler çıkıp birbirine dolanıyor. Sonra yazılar düşüyor resimlerin üzerine.
Bu sırada geliyor doğu geleneğindeki ünseİliğe cevap olabilecek soyutlamaları. Ortak bir Doğu geçmişinin, geleneğinin, belleğinin dökümünü yapıyor.
Akyavaş'ın amacı, bu büyük anlatıların övgüsünü yapmak değil. Bu anlatılarda Gazali, Hallac-ı Mansur, Kerbela, Hz. Ali dizilerine ağırlık veriyor: Çünkü, bu kişiler tekdüzeliğe, sıradanlığa karşı ve bu özellikleriyle
birtürden, sınırları çizilmiş bir düzeni sarsmışlar.
Akyavaş, kurulu düzenlere karşı olanların, farklı düzenler arasında uzlaşma noktalan ara yanların, durmadan yer değişti renlerin, uyum sağlamaktansa ölümü
yeğleyenlerin öykülerini gündeme getiriyor. Bu diziler 'başkaldırı ve başverme"nin anlamlarını vurguluyor.
Sanat yaşamının başlangıcında önüne çıkan kapıdan geçtikten sonra, uzun bir eşikte yürüyüp Kapının Ötesi'ndeki ortama varmasının örnekleri izleniyor.
Bu resimler yaşam ve ölüm, cennet ve cehennem arasındaki karşıtlık ve birlik üzerine düşünmeye zorluyor izleyiciyi.
Akyavaş, son yirmi yılın resimlerinde, yaşamı boyunca karşılaştığı "evet hayır" diyalektiğine karşı önerilerini sunuyor. Bu resimlerin temelinde, herşeyden önce Doğu ve Batı kültürlerinin farklılıkları, Modernist ve Post-modernist söylemlerin bu iki kültürde ortaya çıkardığı farklı durumların özümsenmiş bilgileri var. Bu bilgiler, sanatçının iki kültür arasında gidiş-gelişlerinin deneyimleriyle bütünleşiyor. Sonuçta, insanın geçmiş, şimdiki zaman, gelecek arasında ve Doğu- Batı arasında yaşadığı ikilemler için düşünsel, tinsel, görsel bir birleştirme önerisi olarak tamamlanıyor.
■ Neyyire ÖZKAN
Not: Bu yazı Beral Madra’nın "Erol Akyavaş'ın evet- hayır'ı" çalışmasıyla sergi metinlerinden özetlendi.
DÖRT KİTABIN MANASI BELLİDİR BİR ELİFTE Akyavaş'ın köklerine döndüğü döneme ait eserlerinden. Kağıt üzerine kanşık teknikle yaptığı bu eseri Çiğdem
Simavi Koleksiyonu'nda.
EAST VS WEST: M iraçnam e'den sonra yeni bir aşam a geçirir. Hallac-ı M ansur dizisi ile birlikte bir dizi resim d aha önceki resim lere göre daha d u ru , dingin ve tek renklidir. D oğuya karşı batı başlıklı resim leri en aza indirgenm iş sim geleriyle bu gruba katılırlar. Akyavaş, iki uç
arasında yaşam ayı seçti. Güçlü bir doğu ortak bilinçaltına sahip olarak derinlere, kökenlerine inm enin, önce m odernist, sonra post m odernist bir insan olarak d a aynı ölçüde yüzeye ve yukarılara doğru çıkm anın ikilemim bilinçli olarak yaşadı.
2. İstanbul Bienali'nde (1989) sergilenen Fihi Mah Fih adlı 20. YY m odernist heykeli denilebilecek eseri için Aya İrini Kilisesi'nde üç ay çalıştı. Pleksiglas levhalardaki simgeler, üç tek tanrılı dine, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'e aitti. Bunların karşısındaki
tek çalışma ise belki dinlerden özgürleşme metaforu.
Bilgi Üniversitesi'nin düzenlediği sergi için Akyavaş koleksiyoneri 120 kişiyle görüşüldü. Sergide yer alacak eserler Türkiye'deki çeşitli özel ve kurumsal koleksiyonların yanısıra ABD ve İsviçre başta olmak üzere yurtdışındaki çeşitli koleksiyonlardan toplandı.
'Yukarıda, 1985 tarihli resim ise Fehmi Uluç koleksiyonuna ait.
Erol Akyavaş, M acar kökenli karısı İlona ile New York yıllarında.
KENDİNE ÇİMDİK ATAN ADAM
“Şeytan sıkılınca kendine birçimdik atarm ış^’»
Erol Akyavaş'a böyle demişti babası. Sadece bir kez mi? Belki de hep sıradışı yaşayan oğlunun kendi kendini çimdiklediğini gördüğü her seferinde.
O baba, Mehmet Em in Paşa'nın oğlu, H asan Tahsin Akyavaş'tı. Em lak Bankası'nda Müdürlük ve Genel Müdürlük yapan durmuş, oturmuş bir adam. Anne de Hakkı Paşa'nın kızı Melek Hanım.
1932'de doğan oğullarının daha 18'inde başlayan modern resim sevdasına açıktan açığa destek olmadılar hiç. Erol'un dönemin en modernist ressamı Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun atölyesine gitmesine ve Floransa Güzel Sanatlar
Akademisi'nde yaptığı yaz
çalışmalarına ses çıkarmadılar. Ama tahsil hayatı söz konusu olunca, mimarlıkta diretip ABD'de okumasına bu şartla arka çıktılar.
Akyavaş, resme, sanata eğilimli
y aşıtların ın tersine, belki Avrupa'yı biraz elleyip anlamasının da etkisiyle soluğu Amerika'da aldı. Ailesinin istediği gibi Chicago'da Illinois institute of Technology'de mimarlık eğitimi gördü.
Mimar da oldu. Hem de nasıl! Göreme'de, mağaraların içine otel yapan, yeraltında bina tasarlayan aykırı bir mimar.
Ama resim yapmaktan da hiç geri durmadı. Bu arada M acar kökenli bir ailenin kızı olan İlona Mosolygo ile tanışıp evlendi.
Evliliklerinin ikinci yılında kızları Mirgün, üçüncü yılında da Nazan doğdu.
Kırk yılını New York'ta geçirdi. “Sevgilisinin ya da kızının kötü yola düşmesini seyreder gibiyim” diye tarif ettiği ve görmeye tahammülünün kalmadığı şehirde, İstanbul'da, hayata veda etti (1998). Hazırlıklarına olur verdiği bu sergiyi göremeden...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi