• Sonuç bulunamadı

Diagnosis and Treatment of Premenstrual Syndrome and Premenstrual Dysphoric Disorder: A Review

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Diagnosis and Treatment of Premenstrual Syndrome and Premenstrual Dysphoric Disorder: A Review"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Premenstruel Sendrom ve Premenstruel

Disforik Bozuklukta Taný ve Tedavi: Bir

Gözden Geçirme

Diagnosis and Treatment of Premenstrual Syndrome and Premenstrual

Dysphoric Disorder: A Review

A. Figen Türkçapar1, M. Hakan Türkçapar3

1Uz.Dr., Zekai Tahir Burak Kadýn Hastalýklarý ve Doðum Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 2Doç.Dr., Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, Ankara

SUMMARY

Premenstrual syndrome (PMS) is a condition which appear at the late luteal phase of menstrual cycles with physical changes include breast swelling, fatigue, headache, weight gain and psychological changes include depressive mood, irritability, and tension. These changes remit after the onset of menstruation. This syn-drome can occur 80% of women population but it is severe form can only be seen 5% of women and called premenstrual dysphoric disorder or late luteal phase syn-drome. In this review, current literature about diagnosis, etiology and treatment of premenstrual syndrome and premenstrual dysphoric disorder is examined. We searched Pubmed Medline (1950-2011)using the terms “premenstrual syndrome,” “premenstrual dysphoric syn-drome,”. The exact cause of PMS has not been identified, but several theories were proposed to explain this disor-der. Biological etiology of the disorder explained by the sensitivity of some women’s to normal biological fluctu-ations of gonadal hormones. Psychosocial factors also influence the severity of symptoms. These biological and psychological vulnerability presented as somatic and psychological symptoms of the premenstrual dysphoric disorder. Current evidences suggested that this disorders stem from the interaction between hormones and the central nervous system and pharmacological agents and psychosocial interventions can alleviate the symptoms of this disorder. For many women with mild symptoms, lifestyle approaches are enough to control symptoms. In severe cases, hormonal treatments and antidepressants may be helpful. Combined oral contraceptive drugs and selective serotonin-reuptake inhibitors are used to treat premenstrual symptoms. Cognitive behavioral therapy may be an alternative psychosocial treatment to drug treatments.

Key Words: Premenstruel syndrome, premenstruel

dys-phoric disorder.

ÖZET

Premenstruel sendrom kadýnlarda menstruel döngünün geç luteal döneminde memelerde þiþkinlik, baþaðrýsý, hal-sizlik ve kilo alýmý gibi fiziksel ve depresif duygudurum, irritabilite, gerginlik gibi ruhsal belirtilerle kendini ortaya koyan bir tablodur. Bu tablo genellikle mensturasyonun baþlamasýyla ortadan kalkar. Bu sendrom kadýn popülasyonun % 80’inde görülmekle beraber yaklaþýk %5 kadýnda klinik olarak anlamlý olacak þekilde þiddet-lidir. Bu belirtilerin klinik veya sosyal olarak etkili olacak düzeyde olmasý durumunda Premensturel Disforik Bozukluk veya Geç Luteal Faz Bozukluðu adýyla bir psikiy-atrik rahatsýzlýk olarak sýnýflandýrýlmasý önerilmektedir. Bu gözden geçirme yazýsýnda premenstruel sendrom ve pre-menstruel disforik bozukluðun taný, etyoloji ve tedavisine iliþkin güncel literatür gözden geçirilmiþtir. Rahatsýzlýðýn biyolojik etyolojisi, her kadýnda görülen gonadal steroi-dlerdeki normal dalgalanmaya karþý bazý kadýnlarýn daha hassas olmasý ve bu hormonal etkilerin kendisini bedensel ve ruhsal belirtilerle ortaya koymasý biçi-mindedir. Psikososyal etkenlerde belirtilerin þiddetini etk-ilemektedir. Güncel bulgular bu rahatsýzlýðýn hormonal etkenlerle santral sinir sistemi arasýndaki etkileþimden kaynaklandýðýný ve gerek farmakolojik gerekse de psikososyal yöntemlerin bu rahatsýzlýðýn belirtilerini azaltabileceðini göstermektedir. Hafif vakalarda yaþam stili deðiþikliði yeterli olurken þiddetli vakalarda hormon-al tedavi ve serotonin geri hormon-alým engelleyicileri kullanýl-maktadýr. Bu hastalarda ilaç tedavisine alternatif olarak biliþsel davranýþçý terapide kullanýlabilmektedir.

Anahtar Sözcükler: Premenstruel sendrom,

premenstru-el disforik bozukluk.

(2)

Taným ve Tarihçe

Premenstruel sendrom kadýnlarda menstruel döngünün geç luteal döneminde memelerde þiþkin-lik, baþaðrýsý, halsizlik ve kilo alýmý gibi fiziksel ve depresif duygudurum, irritabilite, gerginlik gibi ruhsal belirtilerin ortaya çýkýp bu durumun genel-likle mensturasyonun baþlamasýyla ortadan kalktýðý bir tablodur. Bu belirtiler kadýnlarýn %80'inde görülmekle beraber yaklaþýk %5 kadýnda klinik olarak anlamlý olacak þekilde þiddetlidir (Miyako ve ark 2011). Bu belirtilerin klinik veya sosyal olarak etkili olacak düzeyde olmasý durumunda Premensturel Disforik Bozukluk veya Geç Luteal Faz Bozukluðu adýyla bir psikiyatrik rahatsýzlýk olarak sýnýflandýrýlmaktadýr. PMS belirtileri menarþtan sonra herhangi bir yaþta baþlar (ortala-ma baþlangýç yaþý 26 civarýndadýr) ve belirtiler yaþla beraber giderek artar menopoza yaklaþtýkça da azalýr (Steiner 2000).

Yöntem ve Amaç

Gerek premenstrüel belirtilerin doðasý gerekse de bunun klinik açýdan ciddi biçimi olan ve psikiyatrik bir rahatsýzlýk olarak sýnýflandýrýlan premenstruel disforik bozukluðun taný ölçütleriyle ilgili tartýþ-malar (DSM 5 Proposed Criteria, 2011) halen de devam etmektedir. Taný ve tedavi açýsýndan tartýþ-malý olan bu sendroma iliþkin güncel bilgileri göz-den geçirmek amacýyla Pubmed'göz-den premenstruel sendrom (premenstrual syndrome), premenstruel disforik bozukluk (premenstrual dysphoric syn-drome) anahtar sözcükleriyle 1950'den günümüze dek yapýlan taramada premenstruel sendroma (PMS) iliþkin 3718 yayýn, premenstruel disforik bozukla (PMDB) iliþkin ise 548 yayýn bulunmuþ; Türkçe kaynaklara ulaþmak içinse ayný anahtar sözcüklerle Ulakbim Türk Týp veri tabaný taranmýþ ve indekslenen dergilerde PMS'ye iliþkin 18, PMDB'a iliþkin 2 yayýn olduðu saptanmýþtýr, bulu-nan yayýn ve çalýþmalar klinik önem ve kanýt gücüne göre deðerlendirilerek bu gözden geçirme yazýsý oluþturulmuþtur.

Taným

PMS kendisini ruhsal, davranýþsal (depresyon, hal-sizlik, aþýrý uyuma, çevreye ilginin azalmasý, duygu durum dalgalanmalarý, cinsel istek artýþý, sinirlilik,

gerginlik, dikkat azlýðý gibi) ve fiziksel (memelerin büyümesi, hassaslaþmasý, vücutta ödem, 2-3 kiloya kadar kilo alýmý, baþ aðrýsý, bulantý-kusma, kabýzlýk, ishal, iþtah artýþý, aþýrý susama, ciltte akne görülme-si veya artýþý gibi) belirtilerle gösterir. Adet öncegörülme-si dönemde ortaya çýkan ve mensturasyonun baþla-masýyla ortadan kalkan bu tür belirtileri ilk kez Frank 1931 yýlýnda Premenstruel sendrom olarak adlandýrmýþtýr (Grene ve Dalton 1953). Frank'ýn tanýmladýðý özgün biçimiyle premenstruel sendrom tablosunun temel özellikleri gerilim, rahatlaya-bilmek amacýyla aptalca davranýþlar yapýlmasý, baþaðrýsý, özellikle elde ayakta ve yüzde ödem, oligüri ve kilo artýþýdýr. Bu duruma bazen, astým, kendiliðinden geliþen yaygýn ciltaltý kanama ve nadir durumlarda epileptiform nöbetlerin eþlik edebileceði ve bütün belirtilerin menstruel kana-manýn baþlamasýyla hýzlýca geçtiði belirtilmiþtir. Greene ve Dalton'un 1953 yýlýnda yayýnladýklarý 84 hastalýk serilerinde ise en sýk görülen belirti baþaðrýsý olmuþ, bunu daha az sýk olarak bulantý, irritabilite, depresyon, letarji, vertigo, ödem, rinore, epileptik nöbet gibi belirtiler izlemiþtir. Belirtilerin çeþitliliði nedeniyle bazý yazarlar bu sendromu tanýmlayan þeyin, belirtinin kendisinden çok ortaya çýkýþ zamaný olduðunu belirtmiþlerdir (Simkin 1985). Buna göre belirtiler farklý biçimde kendini gösterebilir: En sýk olarak görülen tip özgün sendromun ilk tanýmladýðý geç premenstruel dönemde baþlayan gruptur. 2. Seyir tipi ise ovulas-yonla beraber belirtilerin baþlayýp bir iki gün içinde kendiliðinden düzelmesi ve daha sonra premens-truel dönemde tekrar ortaya çýkan belirtiler biçi-minde seyreder. 3. Seyir tipi ise, ovulasyonla beraber belirtilerin baþlayýp sürekli artýþ göstererek luteal fazda doruk noktasýna ulaþmasý biçi-mindedir. Belirtilerdeki bu farklý seyir ve örüntü bu rahatsýzlýðý yaþayan kadýnýn hemen her adet döngüsünde benzerlik göstermektedir (Bloch ve ark. 1997).

Doðurganlýk dönemindeki kadýnlarda premenstru-el bpremenstru-elirtilerin sýk olduðu, ancak bunun þiddetli formu olan premenstruel bozukluðun daha az oranda görüldüðü bilinmektedir. Premenstruel sendromun gerçek sýklýðýný bulmak tanýsal güçlük nedeniyle zor olsa da farklý yöntemler kullanýlarak yapýlan epidemiyolojik çalýþmalarda %6.5-%95 arasýnda deðiþen oranlar verilmektedir.

(3)

Çalýþmalar-daki denek sayýlarý ve oranlar dikkate alýndýðýnda %30-40 arasýnda kadýnda bu tablonun görüldüðünü söylemek gerçekçidir (Simkin 1985). PMS'nin daha þiddetli formu olan premenstruel disforik bozuk-lukla (PMDB) ilgili olarak ise %2 ila %10 arasýnda oranlar bildirilmektedir (Bhatia ve Bhatia 2002). Oranlardaki bu deðiþikliðin gruplar arasý farklýlýk-tan çok kullanýlan farklýlýk-taný ölçütlerinin farklýlýðýndan kaynaklandýðý düþünülmektedir. Örneðin Witchen ve ark.’nýn Almanya'da 14-24 yaþ arasýndaki 1488 kadýnla yaptýklarý çalýþmada DSM-IV'e göre PMDB'nin bir yýllýk prevalansý %5.8 ve kümülatif yaþam boyu insidans PMDB için %7.4 olarak sap-tanmýþtýr. Bu çalýþmada DSM ölçütleri esas alýndýðý için DSM'de yer alan PMDS belirtilerinin görülme sýklýðý da elde edilmiþtir. Buna göre en sýk görülen belirtiler sýrasýyla deprese duygudurum ve umutsuzluk (%90), kendini suçlama (%90), afektif oynaklýk (%89), sinirlilik öfke (%81), kolay yorul-ma (%78), fiziksel yakýnyorul-malar (%78), anksiyete (%67), ilgi istek kaybý (%63) olarak saptanmýþtýr (Wittchen ve ark. 2002). 2011 yýlýnda yayýnlanan ve Japonya'da yürütülen bir çalýþmada depresyonu olan kadýnlarda PMDB sýklýðý (%43) normal kont-rol grubundaki kadýnlardan (%5) yüksek bulun-muþtur (Miyaoka ve ark. 2011).

Ülkemizde yapýlan çalýþmalarda da gerek PMS gerekse PMDB için benzer oranlar bulunmuþtur (Akdeniz ve Aldemir 2009). DSM-IV Premenstruel Disforik bozukluk ölçütleri kullanýlarak premenst-ruel belirtiler ve premenstpremenst-ruel bozukluðun sýklýðýna iliþkin Türkiye'de yapýlan ilk çalýþmalardan birisi olan Müderrisoðlu ve ark.’nýn çalýþmasýnda (1999) 18-25 yaþ arasýndaki 230 kýz öðrencide premenst-rüel disforik bozukluk prevalansý %8, PMS preve-lansý ise %36 olarak saptanmýþtýr (Müderrisoðlu ve ark. 1999). Erzurum ilinde 331 adolesan kýzla yapýlan bir çalýþmada, PMS yaygýnlýðý %62.5 olarak bildirilmiþtir (Yücel ve ark. 2009). Bu çalýþmanýn bir baþka bulgusu da PMDS olan daha ileri yaþ grubuyla (28-43 yaþ arasý grup) karþýlaþtýrýldýðýnda 18-25 yaþ grubunda premenstrüel dönemde içe kapanma ve akneden þikayet daha þiddetli iken, daha yaþlý olan kadýn grubunda baþaðrýsý, göðüslerde ve bacaklarda aðrý ile konsantrasyon bozukluðu daha þiddetli bulunmuþtur. Manisa ilinde yapýlan 15-49 yaþ grubu doðurganlýk çaðýnda-ki kadýnlarda premenstrüel sendrom sýklýðýna

iliþkin 541 kadýnýn katýldýðý bir baþka epidemiyolo-jik çalýþmada ise grubun %6.1'inde þiddetli PMS belirtileri bulunmuþ, bunlarýn da yaklaþýk %72'sinin DSM'deki premenstruel disforik bozukluk (PMDB) ölçütlerini karþýladýðý belirtilmiþtir (Adýguzel ve ark. 2007). Bu çalýþmada en sýk görülen belirtiler; sinirli veya huzursuz hissetme (%72), sýkýntýlý hissetme (%67.3), karýnda dolgun-luk, rahatsýzlýk veya aðrý hissetme (%66.6), enerji azlýðý veya çabuk yorulma (% 66.6) ve bacaklarda yorgunluk hissidir (%65.5). Erzurum'da 379 kadýn üzerinde yapýlan bir baþka çalýþmada ise en sýk görülen belirtilerin uyku deðiþikliði, aðrý, yorgun-luk, sinirlilik olduðu ve kadýnlarýn %79'unda orta ve þiddetli derecede premenstruel belirtilerin görüldüðü saptanmýþtýr (Öztürk ve ark. 2011). Erbil ve ark.’nýn 2010 yýlýnda yayýnlanan çalýþmalarýnda ise 310 üniversite öðrencisi kýzda %49.7 oranýnda PMS saptanmýþ, en sýk görülen belirtiler ise iþtahta deðiþiklik, sinirlilik, þiþkinlik, yorgunluk, aðrý, depresif duygudurum ve uyku deðiþikliði olmuþtur (Erbil ve ark. 2010).

PMDB tanýsýnýn ruhsal belirtilerin önde geldiði bir durum olmasý nedeniyle adet döngüsüyle ve PMS ile ruhsal belirtiler arasýndaki iliþkiler birçok çalýþ-mada ele alýnmýþtýr. Danacý ve ark.’nýn (2001) PMDB tanýsý almýþ olan 28 kadýnda yaptýklarý bir çalýþmada adet öncesi dönemde ruhsal belirtilerin daha sýk ortaya çýktýðý ve bu belirtilerin þiddetinin adet öncesi dönemde adet sonrasý döneme göre anlamlý düzeyde yüksek olduðu saptanmýþ, bedensel belirtilerde ise anlamlý düzeyde deðiþiklik gözlenmemiþtir (Danacý ve ark. 2001). Türkiye'de yapýlan iki ayrý çalýþmada da, PMS ile depresif belirtiler arasýnda anlamlý bir iliþki olduðu saptan-mýþ ve adolesan kýzlarda depresif belirtileri olanlar-da Premenstruel belirtilerin olanlar-daha þiddetli olduðu bulunmuþtur (Müderris ve ark. 2011, Korkmaz ve ark. 2011). PMDB'de depresyon dýþýnda risk etkeni olabilecek diðer ruhsal durumlar stres, anksiyete ve yaþam öyküsündeki travmatik olaylardýr. Fizyolojik durumlardan beden kitle indeksinin yüksek olmasý, ve genetik olarak da ailede PMS olmasý diðer risk etkenleri arasýndadýr (Endicott 2000).

Etyoloji

PMS ve PMS' nin þiddetli formu olan PMDB'nin etyolojisi için çok farklý açýklamalar olmakla

(4)

beraber bugün için kabul gören görüþ her iki duru-mun fizyolojik-biyolojik temelli durumlar olup psikososyal etkenlerin bu durum üzerine sýnýrlý bir etkisi olduðu biçimindedir. PMDB'nin biyolojik nedenlere baðlý olduðu görüþünü destekleyen en önemli kanýtlarýn arasýnda ovulasyon baskýlanmasý veya cerrahi menapoz durumlarýnda bu belirtilerin ortadan kalkmasýný (Steiner ve Pearlstein 2000) ve PMDB'nin döngüsel biçimde, yine döngüsel bir doðaya sahip olan mensturel döngüyle iliþkili hor-monal deðiþikliklere paralel seyretmesini sayabili-riz.

PMS neden olduðuna iliþkin açýklamalardan ilki bu durumun ilk tanýmlandýðý dönemde, 1930'lu yýllar-da ortaya atýlan su tutulmasý hipotezidir. Buna göre bütün belirtilerin nedeni (kilo alýmý, ödem vs) vücutta oluþan su birikimidir (Greene ve Dalton 1953). Bu görüþ daha sonra su tutulmasýný östrojen progesteron hormonlarý arasýndaki dengeye baðla-yarak asýl nedeninin hormonal deðiþiklik olduðu biçiminde deðiþmiþtir. PMDB etyolojisinde tarihsel olarak suçlanan diðer etkenler arasýnda B6 (piri-doksin) vitamini, magnezyum ve kalsiyum eksiklik-lerini sayabiliriz. Tarihsel olarak popüler olan ancak daha sonra yanlýþlanan hormonal kuramlar-dan birisi de bu durumun progesteron eksikliðine baðlý olduðu varsayýmýdýr.

Günümüzde biyolojik açýdan PMS etyolojisini açýk-layan iki önemli kuram vardýr. Bunlardan ilki daha önce öne sürülen hormonal hipotezlerin daha geliþtirilmiþ biçimidir. Dalton'un ortaya attýðý þek-liyle PMDB, ovaryan hormonlar arasýndaki denge-sizliðe baðlýdýr. Buna göre progesteron eksikliðin-den çok östrojen progesteron eksikliðin-dengesindeki deðiþik-likten dolayý göreceli bir progesteron eksikliði ortaya çýkmaktadýr. Kuramý ortaya atan Dalton birçok kadýný progesteron vererek tedavi etmeye çalýþmýþtýr. Ancak gerek hormon oranlarýyla ilgili çalýþmalarýn gerekse de tedavi çalýþmalarýnýn metodolojileri nedeniyle sonuçlar tartýþmalýdýr. Bugün için PMDB'nin hormonal etyolojisinde en öne çýkan görüþ gonadal hormonlardaki normal dalgalanmalarýn bu duruma yatkýn olan kadýnlarda merkezi nörokimyasal olaylarý tetikleyerek PMDB semptomatolojisinin ortaya çýktýðý biçimindedir (Emans ve ark. 2005).

PMDB ile ilgili ikinci ve daha güncel olan açýklama

ise merkezi sinir sisteminde duyarlýlýk hipotezidir. Bu hipotez PMDB'de hormonal bir dengesizlikten çok, gonadal steroidlerdeki "normal" deðiþikliklere karþý aþýrý duyarlýlýðýn durumun nedeni olduðunu söyler (Pearlstein ve Steiner 2008). Hormonal iþle-yiþte adet düzenine baðlý olarak döngüsel bir þekil-de ortaya çýkan normal þekil-deðiþikliklere karþý duyarlý olan kadýnlarda, bu deðiþiklikler merkezi sinir sis-teminde ve periferdeki diðer hedef dokularda PMDB ile iliþkili biyokimyasal olaylarý tetiklemek-tedir. Bu duyarlýlýk ise çoðul etkenlere baðlý olup kýsmen de genetik olarak belirlenmektedir. Bu görüþü destekleyen deneysel kanýtlar da mevcuttur. PMDB olan kadýnlara fizyolojik düzeylerde östro-jen ve progesteron verildiðinde deprese duygudu-rum tepkisi ortaya çýkarken kontrol grubunda böyle bir etki gözlenmemiþtir. Yine PMDB olan kadýn-lara östrojen ve progesteron verildiðinde gonadotropin düzeylerinde deðiþiklik ortaya çýk-mýþtýr (Erikson ve ark. 2006).

Merkezi sinir sisteminde premenstruel belirtilerin ortaya çýkmasýna yol açan süreçlerde en önemli rol oynayan nörotransmitter serotonindir. PMDB olan kadýnlarda yapýlan çalýþmalar, normal kontrol kadýnlara kýyasla, serotonerjik sistemde birçok farklýlýklar olduðunu göstermiþtir. PMDB'nin bir çok belirtisinin serotonerjik sistemle iliþkisi olan psikiyatrik tablolara benzemesi ve serotonerjik sis-temle progesteron arasýndaki iliþkiler serotonerjik görüþü destekleyen kanýtlar olarak ileri sürülmek-tedir. Progesteron primer olarak ovaryumlardaki korpus luteum tarafýndan üretilir ve progesteronun kendisi anksiyojenik (anksiyete oluþturucu) olmak-la beraber metabolitleri (allopregnanolone ve preg-nenolone) anksiyolitik (anksiyete giderici) ve GABA-A aracýlýðýyla da uyku verici etkilere sahip-tirler. Progesteron beyindeki median raphe nucle-ustaki hücrelerde serotoninle beraber bulunur ve progesteron serotoninin geri alýmýný arttýrýr, sero-tonin döngüsünde artýþa neden olur. Progesteronun, ayrýca anti-östrojen etkisi vardýr. Progesteron, östrojen reseptörlerinde down regülasyon yapar ve MAO aktivitesini arttýrýr, bu durumda disforik-olumsuz bir duyguduruma eþlik eder. Oral kontraseptiflerdeki progesteronun östrojene oraný, kiþide depresyon öyküsü olup olmamasýna göre deðiþmekle beraber olumsuz

(5)

duygudurum deðiþikliðiyle iliþkilidir (Harris ve ark. 2009).

Özetle progesteron ve östrojenin duyguduruma serotonin aracýlýðýyla etki ettiði ve premensturel disforik bozuklukta görülen duygudurum deðiþik-liklerinin ortaya çýktýðý biçiminde bir varsayým ortaya atýlmýþtýr. Bu belirtilere yol açtýðý düþünülen etken de merkezi sinir sistemindeki serotonerjik aktivitede azalmadýr. PMDB olan kadýnlarda peri-ferik kanda serotonin düzeyinin ve plateletlerde serotonin geri alýmýnýn azaldýðýnýn gösterilmesi, bu kiþilerde azalmýþ serotonerjik aktiviteye iþaret ede-bileceði öne sürülmüþtür. Santral serotonerjik sis-temdeki deðiþikliðin premenstruel sendromdaki belirtilere yol açtýðý görüþünü destekleyen diðer baþlýca bulgular þunlardýr: PMDB olan kadýnlarda serotonin agonisti olan m-chlorophenylpiperazine duygudurumu düzeltmesi (Mueller ve ark. 1985), diðer yandan geçici olarak serotonerjik aktiviteyi azaltan ajanlar sinirlilik ve sosyal geri çekilmeye yol açmalarý, serotonerjik eksikle ilgili olan karbo-hidrata aþýrý düþkünlüðün de PMDB'nin bir belirtisi olmasý. PMDB belirtilerinin azalmasýnda sero-toninin öncülü olan triptofan ve kofaktörü olan

piridoksinin yararlý olabilmesi serotonerjik sitemdeki bir sorunun PMDB nedeni olabileceðini düþündürmektedir (Bhatia ve Bhatia 2002). Bazý çalýþmalarda premensturel dönemde steroid düzey-lerinde azalmayla giden serotonin geri alýmýndaki azalmanýn premensturel belirtilerin þiddetiyle baðýntýlý olduðu bulunmuþtur.

PMDB'ye iliþkin diðer biyolojik etkenler arasýnda artmýþ endorfinle, GABA (gamma-aminobutyric) sisteminde deðiþiklikler ve hiperprolaktinemi de yer almaktadýr (Ling 2000). Bir çalýþmada manyetik rezonans spekstroskopi ile yapýlan bir beyin görün-tüleme çalýþmasýnda saðlýklý kadýnlarda oksipital korteksteki GABA seviyesinin menstruel siklus esnasýnda azaldýðý fakat PMDB'si olan kadýnlarda foliküler fazda arttýðý bulunmuþtur (Epperson 2002). Luteal fazdaki ani progesteron ve allopreg-nanol azalmasýnýn GABA-A'nýn α-4 subunitinin üretiminde artýþla ve reseptör duyarlýðýnda deðiþmeyle sonuçlandýðý saptanmýþtýr. Bu etki GABA reseptörünün benzodiazepin sýnýfý ilaçlarla modulasyona duyarsýzlaþtýrýr ve dolayýsýyla da anksiyeteye yol açar (Harris ve ark. 2009). Bu çalýþ-malara dayalý olarak PMDB etyolojisinde kortikal

Premenstrüel

dönem

0

5

10

15

20

25

30

Progesteron

Günler

Hormon

Düzeyleri

Östrojen

(6)

GABA iþlevlerinin bir rol oynayabileceði öne sürülmüþtür.

Serotonerjik ve GABAerjik sistemdeki bu deðiþik-likler nedeniyle PMDB'nin depresyon veya anksiyetenin bir ekivalaný olduðunu düþünülmeme-lidir. PMDB ile ruhsal belirtiler arasýnda sýký bir iliþki olmakla beraber bu durum adet döngüsünün belli bir döneminde ortaya çýkmasý, genetik etken-ler ve risk etkenetken-lerinin farklýlýðý, depresyonda bozulmuþ olan hipotalamus-hipofiz-adrenal ekse-ninde bozulma olmamasý, antidepresan ajanlardan noradrenerjik olanlara cevap vermeyip serotonerjik olanlara cevap alýnmasý (Ellen ve ark. 1999) gibi özellikler bu durumu depresyondan ayýrmaktadýr. PMDB'de hormonal hipotez ve serotonini odak alan nörotransmitter kuramlarýný bütünleþtiren bir açýklama, PMDB olan kadýnlarda postovulatuar progesterona karþý bir hassasiyet olduðu ve bu has-sasiyetin de muhtemelen anormal nörotransmitter (serotenerjik) iþlevine baðlý olduðu biçimindedir. Etyolojide Psikolojik Kuramlar

PMDB asýl itibarýyla fizyolojik temelli olmakla

beraber rahatsýzlýðýn temel belirtileri psikolojiktir ve rahatsýzlýðýn seyrinde psikolojik etkenler de rol oynar. Premenstruel belirtilerle iliþkili psikososyal etkenler arasýnda zorlanma (stres), yaþam olaylarý, evlilik sorunlarý, olumsuz duygudurumun menstru-el döngüye atfedilmesi, baþaçýkma stratejilerinde ve inançlardaki bireysel farklýlýklar yer alýr. Psikososyal açýdan PMDB açýklayan kuramlarda zorlanma ve kiþilik özelliklerinin beraberce bir etki göstererek bazý kadýnlarý premenstruel deðiþiklik-lere karþý daha hassas hale getirdiði öne sürülmüþtür. Bu etkenlerin etyolojideki rolünü ele alan psikososyal görüþlerin baþýnda biliþsel kuram ve sosyal öðrenme kuramlarý gelir (Klock 1999). Biliþsel kuram ve sosyal öðrenme kuramlarý menst-ruasyonun baþlamasýnýn PMDB'ye yatkýn kadýnlar için rahatsýz edici bir psikolojik olay olduðunu belirtirler. Bu kadýnlarýn premenstruel belirtilerle ilgili aþýrý olumsuz düþünceleri durumun rahatsýz ediciliðini daha da pekiþtirir. Premenstruel sorun-larýn biliþsel davranýþçý modeline göre kadýnýn bu belirtileri ve kendisini nasýl deðerlendirdiði sorun-da anahtar bir role sahiptir. Ancak bu model biyo-psikosoyal bir modeldir ve biyolojik çevresel

etken-Þemalar Kontrollü olmalýyým, Duygusal olmamalýyým Duygular Erken yaþantýlar

Anne baba, aile, akran ve kültürel

etkiler

(7)

lerin rolünü yoksaymaz yani biyolojik, psikolojik (düþünce, duygu, davranýþ), sosyal ve kültürel etkenlerin tümü premenstruel belirtilerin nasýl algý-landýðý üzerinde etkilidir. Premenstruel belirtileri olan kadýnlar bu dönemde ortaya çýkan döngüsel fizyolojik deðiþiklikleri (örneðin þiþkinlik, memede-ki deðiþiklikler, artmýþ otonomik sistem aktivitesi ve azalmýþ serotenerjik aktivite) kendilerinde olumsuz duygusal tepkiler ortaya çýkacak þekilde yorumlarlar örneðin "baþa çýkamayacaðým", "neden sinirlendim", "bunu yapmamalýydým" vb. Bunun nedeni kiþide daha önceden oluþmuþ olumsuz uygunsuz inançlardýr; örneðin, "eðer kendimi kont-rol edemezsem insanlar beni sevmezler", gibi inançlar kiþideki anksiyeteyi daha da artýrabilir. Bu türden inançlar çeþitli yaþam deneyimleriyle öðre-nilirler, sosyal ve kültürel deðerlerden etkilenirler. Örneðin bir kadýnýn "her zaman mükemmel olmalýyým", "önce diðer insanlarýn istekleri gelir", "kýzmamalýyým" gibi inançlarý olduðunda duygudu-rumdaki bu döngüsel deðiþiklikleri tolere etmesi daha güç olur, ve bu da daha fazla depresyon, öfke ve kaygýya yol açar (Hunter 2007 ). Bunun ardýndan durumla baþetmek adýna aslýnda sorunu daha da aðýrlaþtýran bazý baþetme mekanizmalarý geliþtirilir. Ýþe okula gitmeme, anlýk sýkýntýyý azaltmak için aþýrý yemek yeme. Bunlar kýsa dönemde sýkýntýyý azalt-makla beraber olumsuz pekiþtireç rolü görerek düzenli bir þekilde belirtilerin premenstruel dönemde tekrar tekrar ortaya çýkmasýna yol açar-lar.

Psikososyal teorilerden en spekülatif olaný denilebilecek psikanalitik görüþ PMS'nin kadýnýn kadýnlýk ve annelik rolüne iliþkin bilinçdýþý çatýþ-malarýnýn bu sorunun kaynaðý olduðunu öne sürer. Psikanalitik kuramcýlar premenstruel fiziksel deðiþikliklerin kadýna hamile olmadýðýný anýmsat-týðýný ve böylece geleneksel kadýnlýk rolünü yerine getiremediðinin göstergesi olduðunu belirtirler. Bu görüþün görüldüðü üzere bilimsel olarak kanýtlan-masý imkansýzdýr.

Tanýsal Özellikler ve Ayrýcý Taný

Nesnel laboratuar incelemelerine dayalý bir taný ölçütü olmamasý tanýnýn belirti bulgular ve öyküye dayalý olarak konulmasýný gerektirir. Bu amaçla klinisyenlerin taný için kullanabilecekleri bir takým

taný ölçekleri geliþtirilmiþtir. PMDB için en çok kullanýlan taný ölçütü DSM-IV'de yer alan ölçütlerdir. DSM-IV Premenstruel disforik bozuk-luðu üzerinde çalýþma gerektiren bir taný olarak psikiyatrik taný sistemi içine almýþtýr. Buna göre hali hazýrda kullanýlmakta olan DSM-IV'de yeralan Premenstruel disforik Bozukluk ölçütleri (APA 1994) þunlardýr:

A. Son bir sene içinde menstrüel sikluslarýn çoðun-luðunda aþaðýdaki belirtilerin beþ veya daha fazlasýnýn luteal devrenin son haftasýnda olmasý ve foliküler devrenin baþlamasý ile azalmasý, postmenstrüel dönemde ise olmamasý gerekmekte-dir. Bu beþ belirtiden en az bir tanesi ilk dört ölçüt-ten biri olmalýdýr.

1. Belirgin depresif mizaç, umutsuzluk hissi veya kendini aþaðýlayýcý düþünceler.

2. Belirgin anksiyete, gerginlik, uçurumun kenarýn-da olma hissi.

3. Belirgin affektif labilite (aniden üzüntülü veya aðlamaklý olma).

4. Sürekli belirgin sinirlilik, irritabilite veya insanlar arasý iliþkilerde bozulma.

5. Günlük aktivitelere ilgi azalmasý. 6. Konsantre olmada zorlanma.

7. Çabuk yorulma, halsizlik, enerji azlýðý hissi. 8. Ýþtahta deðiþiklik, fazla yeme veya belirli yiyecek-ler arama.

9. Çok uyuma veya uykusuzluk. 10. Kontrolün kaybedileceði hissi.

11. Fiziksel belirtiler, memelerde hassasiyet veya þiþme, baþ ve eklem aðrýlarý, karýnda þiþkinlik hissi. B. Bu belirtiler günlük okul, iþ veya sosyal aktiviteleri belirgin derecede bozmalýdýr.

C. Bu belirtiler diðer bir baþka psikiyatrik hastalýðýn alevlenmesi þeklinde olmamalýdýr.

D. A, B ve C ölçütleri günlük prospektif deðer-lendirme ile en az iki birbirini takip eden siklus döneminde tespit edilmelidir (Teþhis bu tespitten önce de konulabilir).

2013 yýlýnda yayýnlanmasý beklenen DSM-V taný sisteminde ise premenstruel disforik bozukluk

(8)

ölçütlerini deðiþtirilerek bu rahatsýzlýðýn depresyon baþlýðý altýnda yer almasý düþünülmektedir. Öneri-len yeni ölçütler þunlardýr:

A. Son bir yýl içindeki sikluslarýn çoðunda aþaðýda-ki belirtilerden 5 veya daha fazlasýnýn mensturas-yon baþlamadan önceki son hafta ortaya çýkmasý, ve mensturasyonun baþlamasýyla beraber birkaç gün içinde düzelmesi ve kanama bittikten sonra en aza inmesi veya tamamýyla kaybolmasý, belirtilerden en az birinin (1), (2), (3), veya (4) olmasý gereklidir. (1) Belirgin duygusal oynaklýk (örneðin duygudu-rum kaymalarý, aniden kederli veya aðlamaklý his-setme veya reddedilmeye karþý aþýrý hassasiyet.) (2) Belirgin sinirlilik veya öfke veya artmýþ kiþiler arasý çatýþmalar

(3) Belirgin depresif duygudurum, umutsuzluk his-leri veya kendini suçlayan düþünceler.

(4) Belirgin kaygý. Gerilim, hep tetikte olma duy-gusu

(5) Herzamanki etkinliklere karþý ilgi kaybý (örneðin iþ, okul, arkadaþlar, hobiler)

(6) Subjektif olarak konsantrasyonda güçlük hissi (7) Halsizlik, kolay yorulma veya belirgin eneji yok-luðu

(8) Ýþtahta belirgin deðiþiklik, aþýrý yeme veya belli bazý gýdalara aþerme

(9) Aþýrý uyku veya uykusuzluk

(10) Subjektif olarak baský altýnda olma veya kont-rolden çýkacakmýþ hissi

(11) Memelerde hassasiyet veya þiþme, eklem veya kas aðrýsý "þiþkinlik" hissi, kilo alýmý gibi diðer fizik-sel belirtiler

B. Bu belirtiler klinik olarak anlamlý derecede sýkýntýyla baðlantýlýdýrlar veya iþ, okul, genel sosyal aktiviteler veya diðerleriyle iliþkilerde (Örneðin sosyal faaliyetlerden kaçýnma, iþte okulda veya evde beceri ve verimliliðin azalmasý) bozulmaya yol açarlar.

C. Bu bozukluk sadece baþka bir rahatsýzlýðýn örneðin major depresif bozukluk, panik bozukluðu, distimik bozukluk, veya bir kiþilik bozukluðu (bun-larýn herhangibirinin üzerine eklenebilmekle

beraber) belirtilerinin alvelenmesiyle daha iyi açýk-lanmaz.

D. A, B ve C ölçütleriileriye dönük olarak en az iki siklusta günlük olarak derecelendirilerek konfirme edilmelidir (Bu konfirmasyon öncesi taný ancak geçici olarak konabilir).

E. Bu belirtiler herhangibir maddenin doðrudan fizyolojik etkilerine veya genel týbbi duruma (örneðin hipertiroidizm) baðlý deðildir.

F. Oral kontraseptif kullananlarda kadýnýn oral kontraseptif almadýðý dönemlerde premenstruel belirtilerin varolduðu ve þiddetli olduðu bildirilmediði müddetçe premenstruel disforik bozukluk tanýsý konulmamalýdýr.

Önerilen bu deðiþikliklerin gerekçesi ince-lendiðinde yapýlan araþtýrmalarýn getirdiði verilerin PMDB'nin artýk araþtýrýlmasý gereken taný kate-gorisi yerine bir taný olarak sýnýflandýrma siste-minde yer alacak olgunluða ulaþtýðý belirtilmekte-dir. Taný ölçütlerinde önerilen deðiþiklikler ise ölçütlerin daha netleþtirilmesi ve ileriye dönük olarak da 2 siklusta derecelendirme yapýlarak yan-lýþ pozitif tanýlarýn azaltýlmasýna dönük deðiþiklik-ler olduðu görülmektedir (APA 2011).

PMDB’de tanýnýn yaný sýra þiddet düzeyini de ölçmek amacýyla kullanýlan baþlýca ölçekler: Sorun Þiddeti Günlük Kayýt Çizelgesi

Sorun Þiddeti Günlük Kayýt Çizelgesi (Daily record of severity of problems) ölçeði, bireyin PMDB için belirlenmiþ olan DSM-IV-TR taný ölçütlerini içeren 11 madde ile bu maddelerde belirtilen yakýn-malarýn mesleki ve sosyal iþlevsellik ile kiþiler arasý iliþkiler üzerine etkisini deðerlendirmesine yönelik 3 maddeden oluþmaktadýr. Ölçek Endicott ve ark. tarafýndan geliþtirilmiþ (Endicott ve ark. 2006) Türkçe geçerlik güvenirlik çalýþmasý henüz yapýl-mamýþtýr.

Her bir belirti için kiþi 0-6 arasýnda bir puanla duru-munu belirler. Ardýþýk iki döngüde, adet öncesi bir haftalýk (geç luteal) dönemde en az 2 ya da daha fazla gün, en az 4 puan olarak belirtilmiþ depres-yon, anksiyete, affektif labilite, öfke/ irritabilitenin bulunmasý, 11 maddenin en az beþinin en az iki gün boyunca ve en az 4 olarak puanlanmasý, en az 2 gün süre ile iþlevselliði deðerlendiren 3 maddeden

(9)

birinin en az 4 olarak puanlanmýþ olmasý ile PMDB tanýsý konur.

Premenstrüel Deðerlendirme Formu (Premenst-rual Assesment Form, PDF) Kadýnlarýn premenst-ruel dönemde kendilerinde gözlemledikleri duy-gusal, davranýþsal ve fiziksel deðiþimleri ölçmeye yönelik 95 soruluk bir özbildirim ölçeðidir. Halbreich ve arkadaþlarý tarafýndan 1982 yýlýnda geliþtirilmiþtir. Türkiye'deki geçerlik ve güvenirlik çalýþmasý Dereboy ve ark. tarafýndan 1994 yýlýnda yapýlmýþtýr (Dereboy ve ark. 1994).

Premenstrüel Sendrom Ölçeði (PMSÖ) Türkiye'-deki bir kýsým çalýþmada kullanýlan Gençdoðan (2006) tarafýndan premenstrüel belirtilerin þiddeti-ni ölçmek amacýyla geliþtirilmiþ olan Premenstrüel Sendrom Ölçeði (PMSÖ) DSM-III ve DSM-III-R temel alýnarak oluþturulmuþ 44 maddelik ve 5 dere-celi likert tipi bir ölçektir.

Menstrüel Distres þikayet Listesi (MDQ): Rudolf H. Moos tarafýndan geliþtirilen Menstrüel Distres Þikayet Listesi (MDQ), 8 alt gruptan (aðrý, su retansiyonu, otonomik reaksiyon, negatif duygu-laným, konsantrasyon bozukluðu, davranýþ deðiþik-likleri, canlanma, kontrol ve iþtah artmasý) oluþan, PMS semptomlarýný menstrüel, premenstrüel ve intermenstrüel dönem için ayrý ayrý olarak deðer-lendiren 47 maddelik likert tip bir ölçektir. Menstrüel Distres þikayet Listesi Türkçe'ye çevrilmesi, geçerlilik ve güvenirlik çalýþmasý Kýzýlkaya tarafýndan yapýlmýþtýr (Kýzýlkaya 1994). Premenstruel belirti tarama aracý (Premenstrual symptoms screening tool-PSST) (Steiner ve ark.2003) tarafýndan DSM-IV de tanýmlanan Premenstruel disforik bozukluk ölçütlerine dayalý olarak geliþtirilmiþ ve PMS'nin 14 belirtisinin þidde-tini ve yaþama olan etkisini derecelendirerek ölçmeyi amaçlayan bir ölçektir.

Tedavi

PMDB tanýsý olan hastalarda tedavideki temel hedef belirtilerin azaltýlmasý ve sosyal ve mesleki iþlevselliðin düzeltilmesi dolayýsýyla da yaþam kalitesinin artýrýlmasýdýr. Tedaviye dönük olarak yaklaþýmlarý biyolojik yaklaþým (ilaç tedavileri) ve psikolojik yaklaþýmlar (psikoterapi) olarak ikiye ayýrabiliriz.

PMDB tedavisindeki ilaç dýþý baþlýca stratejiler eðitim, stres yönetimi ve stresin azaltýlmasý, egzer-siz, gevþeme teknikleri ve biliþsel davranýþçý psikoterapidir. PMDB tedavisindeki psikolojik yak-laþýmlarýn baþýnda psikoeðitim gelir. Psikoeðitimde amaç bu durumun özelliklerini, nedenlerini açýkla-yarak hastaya güvence ve destek verilmesidir (Burt ve Hendrick 2005). Psikoeðitim hem hastaya hem de ailesine verilebilir ve bu durumla ilgili utanç, suçluluk ve çaresizlik duygularýný azaltýr. Bu esnada verilecek olan belirti günlükleri kadýna durum üzerinde daha fazla kontrol sahibi olup durumu daha iyi öngörebilme þansý verir. Böylece kiþi pre-mensturel haftada stresi mümkün olduðunca azal-tacak þekilde programýný yeniden düzenleyebilir. Genellikle hafif düzeyde belirtisi olan kadýnlarda psikoeðitim ve yaþamýn düzenlenmesi önlemleri yeterli olacaktýr. Bu hastalara ayrýca premenstruel hafta uykuya daha fazla zaman ayýrma, kafein, tuz, nikotin ve alkol alýmýný minimize etmeleri hatýr-latýlmalýdýr. Psikoeðitim dýþýnda etkili olabilecek diðer psikososyal yaklaþýmlar egzerzis, gevþeme terapisi ve biliþsel davranýþçý terapidir (Altshuler ve ark. 1995, Blake ve ark. 1998). Bu farmakolojik olmayan yöntemler premensturel belirtileri hafif-letmekte yardýmcý olabilirler. Eðer hastanýn pre-mensturel belirtileri oral kontraseptif bir ilaç baþ-landýktan sonra baþlamýþsa veya kötüleþmiþse o zaman baþka bir preparata geçilmesi veya baþka bir doðum kontrol yöntemi uygulanmasý yararlý olur. Bu hastalarda diyet ve yaþam biçimiyle ilgili yararlý olabileceði belirtilen tuz, alkol, kafeinin azaltýlmasý, nikotinin kesilmesi veya azaltýlmasý gibi önlemler de tedaviye eklenebilir.

Biliþsel davranýþçý terapi yaklaþýmýnda psikoeðitimin yaný sýra bu rahatsýzlýða iliþkin biliþsel davranýþçý formülasyonun paylaþýlmasý, ardýndan olumsuz duygusal tepkiler ve impulsif davranýþlara iliþkin biliþsel davranýþçý müdahaleler ve sorun çözme yöntemlerinin öðretilmesi gelir. Biliþsel müdahalelerde kiþinin duygusal tepkilerinde düþünce ve yorumlarýnýn rolü üzerinde durularak bu düþünsel tepkilerin daha gerçekçi, uygun ve iþlevsel olmasýna dönük bir süreç yürütülür. Bu süreç bütün biliþsel davranýþçý terapi uygula-malarýnda olduðu gibi hastanýn kendisinin sokratik yöntemle daha gerçekçi, uygun ve iþlevsel bakýþ

(10)

açýsýný keþfetmesiyle gerçekleþecektir (Hunter 2007, Türkçapar 2010).

Biyolojik yaklaþým aðýrlýklý olarak ilaç tedavisinden oluþmaktadýr; bu alanda da antidepresanlar ve hor-monal tedaviler en çok kullanýlanlardýr. PMDB etyolojisindeki postovulatuar progesterona karþý hassasiyet olmasý ve bu hassasiyetin de anormal nörotransmitter iþlevine baðlý olduðu kuramýna uygun biçimde ilaç tedavileri ya nörotransmitter iþlevlerinin serotonin geri alým inhibitörleriyle düzeltilmesiyle veya ovulasyonun supresyonuyla gerçekleþir.

PMDB’de en sýk kullanýlan ilaçlar patofizyolojide de etkili olduðu düþünülen serotonin üzerinden etki yapan serotonin geri alýmý engelleyici gruptan antidepresan ilaçlardýr. SSRI'larýn PMDD etiyolo-jisinde etkili olduðu varsayýlan sirkülasyondaki progesteron metabolitlerinin azalmasý durumunu geri çevirerek etkili olduklarý düþünülmektedir (Steiner ve Soares 2000). SSRI'larýn PMDB'ye olan olumlu etkisinin bu grup ilaçlarýn tamamýnda olduðu düþünülmekle beraber, kontrollü çalýþ-malarla etkili olduðu gösterilmiþ ve FDA den bu endikasyon için onay almýþ olan 3 SSRI bulunmak-tadýr. Bu ilaçlar sýrasýyla fluoksetin (bu endikasyon için farklý bir adla, Sarafem adýyla piyasaya veril-miþtir) ortalama 20 mg/gün, paroksetin kontrollü salýnan (Paxil CR) 10-30 mg/gün, ve sertralindir (50-100 mg/gün). SSRI'lar yukarýda belirtilen dozlarýnda premenstruel disfori, sinirlilik ve gerilim gibi belirtiler üzerine etkilidirler. Bu ilaçlarýn psikolojik etkilerinin yaný sýra fiziksel belirtilerde de (memelerde hassasiyet ve þiþkinlik gibi) olumlu deðiþiklikler yaptýklarý bildirilmiþtir.

SSRI'larýn kullanýmýnda baþlýca iki yöntem vardýr. Ýlki bu ilaçlarýn mensturel siklusun son iki haftasýn-da (aralýklý biçimde kullaným) kullanýlmasý diðeri ise sürekli kullanýmýdýr. Aralýklý kullanýmda ilaç ovülasyon sýrasýnda baþlanýp mensturasyon baþladýktan 1-2 gün sonra kesilir. Aralýklý kullaným-la sürekli kulkullaným-lanýmý karþýkullaným-laþtýran ya da SSRI'kullaným-larý bir-biriyle karþýlaþtýran çalýþmalarda arada herhangi bir fark bulunamamýþtýr (Freeman 2004, Brown ve ark. 2009). Kuramsal olarak aralýklý kullanýmla ilgili en fazla kaygý SSRI'lara baþlarken görülen ilk yan etki-lerle özellikle kýsa yarý ömre sahip olanlarýnda yaþanan çekilme belirtilerinin sorun

oluþtur-masýdýr. Ancak yapýlan klinik çalýþma ve gözlemler böylesi bir durumun söz konusu olmadýðý yönündedir (Macdougall ve Steiner 2003). Premenstruel belirtilerin tedavisinde Biliþsel Davranýþçý terapi ile fluoksetini karþýlaþtýran ve bir yýllýk izlemi içeren bir çalýþmada (Hunter ve ark. 2002) her iki tedavi modalitesi de eþit derecede et-kili bulunmuþ ancak fluoksetinin anksiyete üzerine daha hýzlý ve daha büyük bir etkisi olduðu diðer yandan biliþsel davranýþçý terapi yapýlan hastalar ise belirtileri algýlama ve biliþsel davranýþçý baþa çýkma stratejilerini kullanma açýsýndan daha iyi durumda bulunmuþtur.

PMDB'de kullanýlan biyolojik tedavilerden bir diðeri ise hormonal tedavilerdir. Hormonal tedavi stratejileri premensturel belirtilerin menstruel döngüdeki hormonal deðiþikliklerle iliþkili olmasý temeline dayalýdýrlar ve çoðunda amaç ovulas-yonun baskýlanmasýdýr. Daha önce etyoloji bölümünde tartýþtýðýmýz gibi menstruel döngünün ikinci fazýndaki (luteal dönem) progesteron düþmesinin belirtilerde rol oynayabileceðinden yola çýkarak bu dönemde belirtileri azaltmak için hastalara progesteron verilmiþtir, fakat çift kör çalýþmalar kullanýlan bu progesteronun yararlý olduðunu göstermemiþtir (Altshuler ve ark. 1995). Diðer yandan subkuten veya transdermal östrojen kullanýmýnýn psikolojik ve fizyolojik belirtileri etkili bir þekilde azalttýðý gösterilmiþtir. Sebebi anlaþýla-mayan nedenlerle oral östrojen kullanýmý ayný etkiye sahip deðildir.

Sentetik bir androjen olan Danazol hipotalamik-hipofiz- ovaryen ekseni baskýlar ve anovulatuar duruma yol açar. Danazolun premenstural depresyon, irritabilite, ödem anksiyete ve meme-lerdeki gerginliði azalttýðý bildirilmiþtir. Buna karþýlýk danazolun akne, kilo alýmý ve hirþutizm gibi ciddi yan etkileri vardýr. Benzer etkiler gonadotropin releasing hormon (GNRH) agonisti olan leuprolid gibi ajanlarla da anovulasyon oluþtu-rarak elde edilmiþtir. Ancak her iki ajanda kadýn-daki östrojen seviyelerini post menapozal düzeylere indirdiðinden sýcak basmasý (hot flash), vajinal kuruluk, baþaðrýsý, kas aðrýsý ve uzun dönemde depresyon ve osteoporoza yol açabilirler. Oral kontraseptifler PMDB’de kullanýlmakla beraber etkileri konusundaki veriler sýnýrlýdýr.

(11)

Kombine oral kontraseptiflerin ovulasyonu baskýla-yarak ovaryan hormonlardaki endojen dalgalan-manýn yerine daha stabil hormonal bir döngü yarat-malarý nedeniyle premenstural belirtilerde yararlý olacaðý düþünülmüþtür. Ancak bu ilaçlar devamlý kullanýlmadýðý müddetçe bu ilaçlarýn oluþturduðu yapay döngüde premenstruel belirtilere benzer belirtilere yol açarak tabloyu daha da karýþtýrabilir-ler (Brown ve Ling 2007). Düþük dozda östrojen ve daha az androjenik olan progestin içeren oral kont-raseptiflerle özellikle premenstruel fiziksel belirti-lerde palyatif düzelme saðlanabilir. Örneðin tek kör plasebo kontrollü bir çalýþmada drospirenone ve ethinyl estradiolden oluþan bir oral konrasep-tifin PMDB'nin fiziksel ve ruhsal belirtilerini olum-lu etkilediði gösterilmiþtir (Freeman 2001). Oral kontraseptifler premenstruel sendromu daha çok fiziksel belirtilerle yaþayan ve ayný zamanda doðum kontrolü de isteyen hastalarda ilk seçenek olarak düþünülebilir.

PMDB’de bazý diyet takviyeleri de önerilmektedir (Whelan ve ark. 2009). Ancak bazý istisnalar hariç olmak üzere bu takviyelerin etkili olduðunu gösteren bilimsel kanýtlar çok azdýr. Umut veren ajanlar arasýnda kalsiyum takviyesi, vitamin B6 (pyridoxine) takviyesi, kompleks karbohidratlardan oluþan diyet, ve vitex agnus castus (Chasteberry) kullanýmý bulunmaktadýr. 94 kadýnýn katýldýðý çift kör kontrollü bir çalýþmada günlük 80 mg vitamin B6 alan kadýnlarda plaseboya kýyasla psikiyatrik

belirtilerde azalma saptanmýþtýr (Kashanian ve ark. 2007). Vitex agnus castus dopamin agonisti gibi etki ederek folikül -stimule edici hormonu (FSH) veya prolaktin düzeylerini azaltýr, ve PMDB'nin psikolo-jik belirtilerinden çok fiziksel belirtileri için yarar-lýdýr (Pearlstein ve Steiner 2008).

Sonuç ve Öneriler

Premenstruel dönemde ortaya çýkan PMDB temelde biyolojik etkenlerin neden olduðu bir durum olmakla beraber psikososyal özellikler bu tablonun þiddetini ve verdiði zararý etkilerler. Bu nedenle PMDB tedavisi hem biyolojik hem de psikososyal giriþimleri berberce uygulanmasýný gerektirir. Hafif tablolarda öncelik yaþam biçimi deðiþikliði, diyet, egzerzis, uyku düzeni, gerekirse psikolojik sorunlara iliþkin biliþsel davranýþçý müda-haleleri içermeli, daha þiddetli olgularda buna far-makolojik tedaviler (antidepresan veya hormonal tedaviler) düþünülmelidir. Bu tür zor olgularda ideal olan psikiyatrik ve jinekolojik açýdan iþbirliði içinde hastanýn sorununu çözmeye dönük birbirini destekleyen ve bütünleyen müdahaleler geliþti-rilmesidir.

Yazýþma adresi: Dr. M. Hakan Türkçapar, Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Klinik Þefi, hakanturk-capar@superonline.com

KAYNAKLAR Adýgüzel H, Taþkýn O, Danacý AE (2007) Manisa ilinde

pre-menstrüel sendrom belirti örüntüsü ve belirti yaygýnlýðýnýn araþtýrýlmasý. Türk Psikiyatri Dergisi, 18(3):215-222.

Akdeniz F, Aldemir E (2009) Kadýnlara özgü ruhsal hastalýklar. Klinik Geliþim, 22:80-83.

Altshuler LL, Victoria Hendrick V, Parry B (1995) Pharmacological management of premenstrual disorder Harvard Review of Psychiatry, 2:233-245.

American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. 4. Baský (DSM-IV), Washington DC, American Psychiatric Assosiation.

APA (2011) http://www.dsm5.org/proposedrevision/Pages/pro-posedrevision.aspx?rid=484 sitesinden 1.9.2011'de alýnmýþtýr Bhatia SC, Bhatia SK (2002) Diagnosis and treatment of pre-menstrual dysphoric disorder. Am Fam Physician, 66:1239-1248,1253-1254.

Bloch M, Schmidt P, Rubinow D (1997) Premenstrual syn-drome: evidence for symptom stability across cycles. Am J Psychiatry, 154: 1741-1746.

Brown C, Ling F (2007) Hormonal therapies overview the pre-menstrual syndromes: PMS and PMDD. PM Shaughn O'Brien, AJ Rapkin, PJ Schmidt (Ed), Informa UK Ltd, London. Brown J, O' Brien PM, Marjoribanks J ve ark. (2009) Selective serotonin reuptake inhibitors for premenstrual syndrome. Cochrane Database Syst Rev, 15;(2):CD001396.

Burt VK, Hendrick VC (2005) Clinical Manual of Women's Mental Health, American Psychiatric Publishing, Inc. Danacý AE, Taþkýn EO, Kotlan SO ve ark. (2001) Premenstrüel disforik bozuklukta semptomatolojinin adet döngüsüyle iliþkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 2(1):15-20.

(12)

deðerlendirme formunun psikometrik verileri: küme analitik bir çalýþma. Türk Psikiyatri Dergisi 5:83-90.

Freeman EW, Rickels K, Sondheimer SJ ve ark. (1999) Differential response to antidepressants in women with pre-menstrual syndrome prepre-menstrual dysphoric disorder: A ran-domized controlled trial. Arch Gen Psychiatry, 56:932-939. Emans SJ, Laufer MR, Goldstein DP (2005) Premenstrual syn-drome. Pediatric and Adolescent Gynecology, 5. baský, Philadelphia, PA: Lippincott-Raven Inc, s.461-467.

Endicott J (2000) History, evolution, and diagnosis of premen-strual dysphoric disorder. J Clin Psychiatry, 61:(Suppl 12):5-8. Endicott J, Harrison W, Neel J (2006) Daily record of severity of problems (DRSP): reliability and validity. Arch Womens Ment Health, 9: 41-49.

Epperson CN, Haga K, Mason GF ve ark. (2002) Cortical gamma-aminobutyric acid levels across the menstrual cycle in healthy women and those with premenstrual dysphoric disorder: a proton magnetic resonance spectroscopy study. Arch Gen Psychiatry, 59:851-858.

Erbil N, Karaca A, Kýrýþ T (2010) Investigation of premenstrual syndrome and contributing factors among university students. Turk J Med Sci, 40: 565-573.

Eriksson O, Backstrom T, Stridsberg M ve ark. (2006) Differential response to estrogen challenge test in women with and without premenstrual dysphoria. Psychoneuroendoc-rinology, 31:415-427.

Freeman EW, Kroll R, Rapkin A ve ark. (2001) Evaluation of a unique oral contraceptive in the treatment of premenstrual dys-phoric disorder. J Womens Health Gend Based Med, 10:561-569.

Freeman EW, Rickels K, Sondheimer SJ ve ark. (2004) Continuous or intermittent dosing with sertraline for patients with severe premenstrual syndrome or premenstrual dysphoric disorder. Am J Psychiatry, 161:343-351.

Gençdoðan B (2006) Premenstruel sendrom için yeni bir ölçek. Türkiye'de Psikiyatri, 8(2):81 87.

Greene R, Dalton K (1953) The premenstrual syndrome. Br Med J, 9:1008-1014.

Harris DS, Wolkowitz OM, Reus V (2009) Psychoneuroendocrinology. Kaplan & Sadock's Comprehensive Textbook Of Psychiatry, BJ Sadock, VA Sadock, P Ruiz.-9. baský, Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia, USA.

Hunter MS (2007) A Biopsychosocial Approach to Premenstrual Problems. Psychological Challenges in Obstetrics and Gynecology, J Cockburn, ME Pawson (Ed), Springer-Verlag London: s.255-262.

Hunter MS, Ussher JM, Cariss M ve ark. (2002) Medical (flu-oxetine) and psychological (cognitive-behavioural therapy) treatment for premenstrual dysphoric disorder: a study of treat-ment processes. J Psychosom Res, 53(3):811-817.

Kashanian M, Mazinani R, Jalalmanesh S (2007) Pyridoxine (vitamin B6) therapy for premenstrual syndrome. Int J Gynaecol Obstet, 96(1):43-44.

Kýzýlkaya N (1994) Perimenstrual þikayetlerin hafifletilmesinde

hemþirelik giriþimlerinin etkinliði. Yayýnlanmamýþ Doktora Tezi, IÜ Saðlýk Bilimleri Enstitüsü, Hemþirelik Anabilim Dalý, Ýstan-bul.

Klock SC (1999) Premenstrual dysphoric disorder. Kistner's Gynecology and Women's Health, Ryan KJ (Ed), 7. baský, s.520-524.

Korkmaz Çetin S, Akdeniz F, Tamar M (2005) Depresif bozuk-luk tanýlý genç kýzlarda adet öncesi belirti daðýlýmý ve þiddeti. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6:145-153.

Ling FW (2000) Recognizing and treating premenstrual dys-phoric disorder in the obstetric, gynecologic, and primary care practices. J Clin Psychiatry, 61(Suppl 12):9-16.

Macdougall M, Steiner M (2003) Treatment of premenstrual dysphoria with selective serotonin re-uptake inhibitors: focus on safety. Expert Opin Drug Saf, 2:1-6.

Miyaoka Y, Akimoto Y, Ueda K ve ark. (2011) Fulfillment of the premenstrual dysphoric disorder criteria confirmed using a self-rating questionnaire among Japanese women with depres-sive disorders. Biopsychosoc Med, 2:5:5.

Mueller EA, Murphy DL, Sunderland T (1985) Neuroendocrine effects of M-chlorophenylpiperazine, a serotonin agonist, in humans. J Clin Endocrinol Metab, 61(6):1179-1184.

Müderris II, Gönül AS, Sofuoðlu S ve ark. (1999) Genç kadýn-larda premenstrüel disforik bozukluk prevalansý. Klinik Psikiyatri, 2:197-201.

Öztürk S, Tanrýverdi D, Erci B. (2011)Premenstrual syndrome and management behaviours in Turkey. Aust J Adv Nurs, 28:54-60.

Pearlstein T, Steiner M (2008) Premenstrual dysphoric disorder: burden of illness and treatment update. J Psychiatry Neurosci, 33:291-301.

Pearlstein T, Steiner M (2008) Premenstrual dysphoric disorder: burden of illness and treatment update. J Psychiatry Neurosci, 33:291-301.

Perkonigg A, Pfister H, Lieb R ve ark. (2004) Risk factors for premenstrual dysphoric disorder. A Community sample of young women: The role of traumatic events and posttraumatic stress disorder, J Clin Psychiatry, 65:1314-1322.

Simkin RJ (1985) Premenstrual syndrome: Approaches to diag-nosis and treatment. Can Fam Physician, 331:1959-1967. Steiner M (2000) Premenstrual syndrome and premenstrual dys-phoric disorder: guidelines for management. J Psychiatry Neurosci, 25:459-68.

Steiner M, Macdougall M, Brown ET (2003) The premenstrual symptoms screening tool (PSST) for clinicians. Arch Womens Ment Health, 6:203-209.

Steiner M, PearlsteinT (2000) Premenstrual dysphoria and the serotonin system: Pathophysiology and treatment. J Clin Psychiatry, 61: (Suppl 12):5-8.

Steiner M, Soares CN (2007) Psychotropic therapies. The Premenstrual Syndromes: PMS and PMDD. PM Shaughn O'Brien, AJ Rapkin, PJ Schmidt (Ed), Informa UK Ltd, London.

(13)

Turkcapar H (2010) Biliþsel Davranýþçý Terapi: temel Ýlkeler ve Uygulama.4. Baský HYB Yayýcýlýk Ankara.

Wittchen H-U, Becker E, Lieb R ve ark. (2002) Prevalence, inci-dence and stability of premenstrual dysphoric disorder in the community. Psychol Med, 32:119-132.

Yücel U, Bilge A, Oran N ve ark. (2009) Adolesanlarda pre-menstruel sendrom yaygýnlýðý ve depresyon riski arasýndaki iliþ-ki. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 10:55-61.

Referanslar

Benzer Belgeler

C) Yukarıda arz edilen mezar taşı ve zaviyenin sahibi halen Sivrihisar da mukim Kâmil Yakan,ın Ankara Vakıflar Umum Müdürlüğünde memur Sivrihisarh

1-Çift-kör, plasebo kontrollu, karfl›laflt›rmal› olup PMDB tan›s› olan kad›nlara 24/4 rejimi veya pla- sebo uygulanm›fl; Daily Record of Severity of Problem scores’da

The second section questioned the presence of dysmenorrhea and its characteristics including severity, persistency, duration, accompanying symptoms (nausea, vomiting,

Objective: To determine the prevalence and impact of premens- trual syndrome (PMS) and premenstrual dysphoric disorder (PMDD) in Turkish employee women, with a focus on

• Menstrual kan, bakteri için üreme ortamı • Tamponla vajina içinde kalan sıvı bakteri proliferasyonu için mükemmel (!). • Toksin üretimini

Diyetle ve besin takviyesi şeklinde alınan B grubu vitaminlerin PMS riski ile ilişkili olup olmadığını saptamak amacıyla, Hemşire Sağlık Araştırması II kohort

İn our case, vve could say that diverticulum vvould not be demon- strated, even if vve used radiodiagnostic tools as Sinha’s description because vve only found

Kem al’in maksadı Fanton’- dan ders almaktı Üstelik Ziya Bey de Kem al’e hukuk ve ikti­ sat alanında bilgisini arttırması­ nın büyük faydalar