• Sonuç bulunamadı

Haliçte bir gezinti:Geçmişten günümüze Altın Boynuz 4:Patrikhanenin ilginç öyküsü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haliçte bir gezinti:Geçmişten günümüze Altın Boynuz 4:Patrikhanenin ilginç öyküsü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5 NİSAN 1991

m W a

<^0^Ñ3J¿¿

İnsanlarından

öte, evleriyle,

konaklarıyla,

yalılarıyla

ünlüydü

Fener

19. yüzyılda Fener... Yalıları, konakları ve ünlü lisesiyle...

JAK DILSON

Patrikhanenin ilgine ovkusu

Fener, kabadayı kahvehaneleri,

ünlü meyhaneleri, yedi iklim

dört bucaktaki ülkelerin

gelenekleri, dil kalıntılarıyla

rengârenk bir semtti

Fener Rum Lisesi. Bu görkemli yapıyı herkes Patrikhane sanıyordu...

0

SKELE Meydanı'ndan görülen en

I

büyük bina Fener Rum Erkek Li- s e s i'd lr . 1881 y ılın d a m im a r Dlmadis tarafından yapılan bu gör­ kemli okulu (genişliği ve yüksekli­ ğ i, k ır m ız ı t u ğ la r e n k li d u ­ varları ve kalın kulesi nedeniyle) Patrikhane sananlar çok olmuştur. Reşad Ekrem Koçu, Fener Rum Erkek Li­ sesi için "Haliç boyunun her iki yakasında­ ki binaların en büyüğü” deyimini kullanır. OsmanlI devrinde "Rum Mekteb-i Kebiri”

olarak anılan bu lisenin öğrencileri (Rum­ ların Fener den taşınm asıyla) giderek azalmıştır. Duvarlarının rengi nedeniyle halk arasında “Kırmızı Mektep” olarak da anılan Fener Rum Erkek Lisesi nin inşası için (zamanın parasıyla) 17.210 lira har­ candığını yazar Recep Ülke. Bu rakamın 1500 lirası banker Yorgi Zarifis tarafından verilm iş, 3700 lirasını Aynaroz'daki ma­ nastırlar, 2000 lirasını da Zafiropulos ve Koronis adlı Rum zenginler bağışlamıştır. 1904 yılında yapılan “jimnastikhane” ve genel tadilat için banker Evgenidis 2500 li­ ra, banker Zarifis 1500 lira vermiştir. Okula büyük yardımlarda bulunanlar arasında (fertleri Divan-ı Hümayun da tercümanlık ve Boğdan voyvodalığı görevlerinde bu­ lunmuş olan) M avrokordatos ailesi de bulunuyordu.

Fener Rum Ortodoks Patrlkhanesi'nin de tarihi oldukça ilginçtir. Rum Ortodoks Patrikhanesi, İstanbul'un fethinden önce günümüzde Fındıklı ve Kabataş adını verdi­ ğimiz ye rle r arasındaki bir manastırda kurulmuş, sonra o zamanlar küçük bir ah­ şap kilise olan Ayasofya'ya taşınmıştı. Daha sonra (sırasıyla) Aghla İrini K ilisesi­ ne, Aghion Apostoloi Kilisesi'ne, Pamma- karistos Manastırı'na, Haliç Feneri ndeki Panaghia Vlahsarai Kilisesi'ne, Balat’taki Aghios Dimitrios Kilisesine, son olarak da yine Fener deki Aghios Gheorgios K ili­ sesine geçti. 17. yüzyılın başlarından beri bu mekânda bulunan Patrikhane, Fener'i kasıp kavuran yangınlardan büyük zarar gördü, kimi yangında yerle bir oldu ve yeni­ den inşa edildi, kiminden sonra da (ana binalar tahribat gördüğünden) ek binalar yapıldı.

RUM SORUNU

Willy Sperco, "Yüzyılın Başında İstan­ bul” adlı kitabında. Patrikhane konusunda şunları söyler:

“Bizans'ın fethinin ertesi günü 2. Meh­ met, Rum sorununu karşısında buldu. Bu sorunu nasıl çözümleyecekti? Yıkılan baş­ kentte kalan BizanslIlar, tüccar, banker, hâkim, mimar, denizci, zanaatçıydılar. Oy­ sa, Fatih'i beraberinde getirdiği Türkler, sadece askerdiler. Eline geçirdiği başken­ tin eski önemini kazanmasını isteyen 2 Mehmet, kendisini bunların koruyucusu ilan etti.Eski geleneklere göre ve Bizans hükümdarları zamanındaki kurallara uyu­ larak, yeni bir patriğin seçilmesini istedi. Gennadios adıyla tanınan Gheorgios Scho- larios, birkaç piskoposla laiklerin oyunu aldı. Padişah onu hemen büyük bir ziyafete davet etti. Gennadlos'un huzurundan çeki­ leceği anda 2. Mehmet, kendisine bir asa vererek, Patrik olmanızı istiyorum. Tanrı sizi korusun, şartlar ne olursa olsun dostlu­ ğuma inanabilirsiniz. Haleflerinize tanınan tüm haklardan ve ayrıcalıklardan yararla­ nabilirsiniz' dedi. Sonra etrafındaki yüksek rütbeli yetkililere başpapazı ruhani meclise götürmelerini emretti.

Vezirlerden ve paşalardan oluşan bir kortej eşliğinde padişahın en güzel atların­ dan birin e b in d irilen patrik, Ayasofya camie dönüştürüldüğünden,

Patrlkhane'-nin makamı olarak belirlenen Havariler Kilisesi’ne götürüldü. Yeni metropolün ku­ zeyinde yer alan muhteşem saray, patriğin makamı oldu. Padişah az sonra bir ferman çıkararak kişiliğinin dokunulmazlığını ilan etti. Bu ferman şöyle kaleme alınmıştı:

'Patriğe kimse baskıda bulunmasın. Kimse tarafından rahatsız edilmesin, patri­ ğin çevresindeki yüksek rütbeli papazlar ve kendisine oy verenler her türlü kamu göre­ vinden muaf tutulsun.'

Ferman, Rumlara sayısız ayrıcalıklar sağlıyordu. Kiliseleri camie dönüştürüle- mezdi. Gelenekleri Yunan kilisesinin âdet ve İlkelerine göre devam ettirilecekti.”

Willy Sperco ya göre, Helenizm'in ve Rum Ortodoks Kilisesi'nin Osmanlı Impa- ratorluğu'nda varlığını sürdürebilm esi, Fatih Sultan Mehmet sayesinde olmuştur.

FENER DEKİ İSLAM ESERLERİ

Tarihçi Recep Ülke, Haliç Feneri'nde iki önemli İslam eseri olduğundan da söz eder: Aliyazıcı Mescidi ve Mesnevihane Mescidi. Ülke, bu konuda şu bilgileri veri­ yor:

“ Aliyazıcı Mescidi, Haliç Feneri'nde, Tahta Minare M ahallesi'ndedir. Mescit yüksektedir. Altında birkaç dükkân ve mes­ cit kapısı görülür. Mescit kapısı üzerindeki kitabeden evvelce bugünkü binanın yerin­ de Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen bir mescidin bulunduğu anlaşıl­ maktadır. Bu bina bir müddet sonra yangın İle harap olduğundan, Hacı Raşit adlı bir şahıs tarafından bugün görüldüğü şekilde yeniden yaptırılmıştır. (...) Mesnevihane Mescidi Haliç Feneri'nde, Tevkii Cafer Ma­ hallesi'ndedir. Şeyh Mehmed Murat Efendi, bu mescidi ve mescidin müştemilatından olan odaları, Hz. M evlânâ Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi'sini şerh ve tedris etmek gayesiyle inşa ettirmiştir. Mescidin avlu­ sundaki şadırvanı da Şeyh Murad Efendi yaptırmıştır. Yine mescidin avlusunda bu­ lunan büyük sarnıç 1852 yılında, Sultan II. Mahmud'un başkadınlarından Nevfldan Hatun tarafından yaptırılmıştır..."

Inciciyan'ın “ 18. Asırda İstanbul” (çe­ viri: Hrand D. Andreasyan) başlıklı kitabın­ da, Sargis Tıbir Sarraf-Hovannesyan'a gönderme vardır. Sarraf-Hovannesyan'ın 1800 tarihli "İstanbul Topografyası" adlı ça­

lışmasının 92. varakasında şu sözler yer alır: “Fener Kapısı’nın iç kısmında, 1797 se­ nesinde yeniden yapılmış geniş bir bina olan muhteşem Rum Patrikhanesi, Aghios Yorgios Patrikhane Kilisesi’nin etrafında da metropolitlerin evleri vardır. Buradan Balat’a doğru uzanan yolun üzerinde, sur İçinde, keza Aghios Yorgios adlı, güzel bahçeli ve geniş avlulu diğer bir kilise daha vardır ki bu Kudüs Rum patriklerine mah­ sustur.”

İstanbul'un fethinden sonra Ege ada­ larına, Akdeniz ülkelerine, özellikle Yuna­ nistan'a, İtalya'ya ve Fransa'ya göç eden Bizans'ın “ aristokrat” aileleri, Fatih Sultan Mehmet'in Ortodoks mezhebini serbest bı­ rakmasıyla (hatta önemli birsiyasal öngörü sonucu desteklemesiyle) Türkiye’ye geri döndüler. Avrupa'daki Katolik güce (Batı Roma Kilisesi, yani Papa'lık) bir “set" ola­ rak görüyordu Ortadoksluğu Fatih. Rum Ortodoks Patriği ne de Bizans İmparatoru ­ nun sağladığı imtiyazları devam ettirdi: Bir altın asa, bir beyaz at ve 400 düka altını he­ diye etti, Patrik'in tüm Ortodoks dünyasının

“ruhani" lideri olduğunu bildirdi ve Patrik- hane'de ihtişam içinde yaşamasına özen gösterdi. Patrikhane, Fener e yerleştiği za­ man da (17. yüzyıl başları) burada yaşayan son Katolikler, Cenevizlilerin tarihsel me­ kânı olan Galata'ya taşındılar. Bu göçte en önemli etkenlerden biri, Fener'deki Latin Katolik K ilisesi St. Marie de Constanti- nople'un padişah fermanıyla camie tahvil edilmesiydi...________________________

~~~

YIKIMLAR

“Istanbul Touristique" (1951) başlıklı rehberinde şu görüşlere yer verir Ernest Mamboury: "Doğu Kilisesi'ne bağlı bir kı­ sım Yunanlı, AvrupalI sefirlerin Pera'ya taşınmasıyla boşalan Fener'de oturmakta­ dır. Tersanenin karşısında olan ve Haliç kıyısında bulunan bu semtte oturanlar Fe­ nerli adıyla anılır. Frenkler yalnızca Pera’- da, Yunanlılaryalnızca Fener'de yaşarlar.”

Fener sakinlerinin çeşitli meslekler “İcra”

ettiğine de değinen Mamboury, bu meslek­ leri sıralamıyor. Bilindiği kadarıyla, yüzyıl­ la r b o y u n c a g e m ic ilik ve b a lık ç ılık , sanatkârlık ve zenaatkârlıkla uğraşmıştır Fener Rumları, küçük çapta ticaret yapmış­ lar, ayrıca Beyoğlu'nun ve Boğaziçi'nin

taverna ve meyhanelerini işletmişlerdir. • İnsanlarından öte evleriyle, konaklarıy­ la, yalılarıyla ünlüydü Fener. Bu konutlar yalnız yangınlardan değil, yıkımlardan da paylarını almışlardır. Yüzyılımızın ortala­ rın d a b a ş g ö s te re n ve günüm üzde de devam eden “hızlı sanayileşme” girişimle­ ri sonucu (yol genişletmek amacıyla) bu ybpıların büyük bölümü yerle bir edilmiş, Fener'in “anayolu” Mürsel Paşa Caddesi (parke taşlarının arasına katran dökülerek) “ asfalt” lanmış, bu arada da yaklaşık 300 yıllık tarih yok edilmiştir. Bir çağların “ tarih

hâzinesi” , “tenezzüh ve mesire mekânı"

Haliç, sanayi artıklarıyla giderek kirlenir­ ken, ,bu yıkımların bir bölümünün “ temiz­

lik ” a d ın a y a p ılm a s ı da son d e re c e düşündürücüdür. Fransız seyyah ve tarihçi Louis Enault, “ Constantinople et la Turqu­

ie” (Paris 1855) adlı çalışmasında günü­ müzde izleri bile kalmayan Fener evleriyle ilgili şu gözlemlere yer verir:

“ Bizans imparatorlarının kanını taşır

Fener soyluları. İstanbul’un en güzel evleri

Fener'dedir. ilginç ve önemli mimari üslup­ larla inşa edilmiştir bu evler. Rodos’taki Chevalier Sokağı'ndakilerl andıran büyük ve kapalı balkonlar, duvara gömülmüş ayaklar ya da kesiti merdiven gibi olan taş konsollar tarafından taşınmaktadır. Bu ev­ ler dar cepheleri, kalın duvarları, kafesli

yüksek pencereleriyle O rtaçağ’ın zırha benzer savaşçı evlerini andırır. Bazen so­ kağa narin bir beden eğilir bu cumbaların birinden, ince, uzun, beyaz bir el gri taştan yontulmuş korkuluğa dokunur yavaşça. Derin melankoli ve sessiz sitemle dolu si­

yah g ö zler gözyüzüne yö n elir, dalgalı saçları örten başörtüsü şakaklardan kayar, profilin saf, zarif ve düz çizgisi antik bir so­

yun kusursuzluğunu anımsatır...”

Şöyle yazıyor liber Ortaylı, “Fener’de Tarih: 1500 Yıllık Tarihin Sıkıştığı Bir Dünya Tiyatrosu” başlıklı incelemesinde:

“Fener kabadayı, kahvehaneleri, ünlü meyhaneleri, yedi iklim dört bucaktaki ül­ kelerin gelenekleri dil kalıntılarıyla rengâ­ renk bir semtti. Fener hiçbir dine ve hiçbir dile kapalı değildi. Bugün İstanbul'un bir sefalet mahallesi görünümünde, oysa ken­ tin canlı, neşeli bir merkezi olmaması için bir neden yok. En azından beton han ve apartmanların istila etmediği pitoresk bir mahalle görünümünü halen koruyabildiği için...”

Tuğla-taş almaşık duvarları, kemerli pencereleri, kirpi saçaklı çatıları, tonozlu tavanları, alçı konsolları ve kornişleri, be­ zemeli şömineleri, yivli sütunları, duvar “ nlş'Meri, “hayat" adı verilen üstü örtülü açık galerileri ve “arabesk” motifleriyle bir

"sentez”di Fener evleri. Bugün o evlerin binde biri ayakta duruyor...

1990 yılının sonlarında yaklaşık 8000 kişi yaşıyor Fener'in Tevkii Cafer Mahal- lesi'nde. Sakinleriyle görüştük, aralarında Mesnevihane Mescidi'nin öyküsünü bilen yok gibi. Mahalleyi oluşturan 33 sokakta cumbalı Rum evleri çoklukla yıkılmış, ka­ lanların pencerelerinden ve balkonların­ dan ç a m a ş ırla r s a lla n ıy o r. S o k a k la r deprem görmüş gibi, eğri büğrü ve çamur içinde. Yaldızlı ve Kireçhane sokakları da havadaki çamaşırdan ve yerdeki çamurdan payını almış durumda. Tevkii Cafer ve İs­ mail Ağa camileri bu yörenin odak noktaları Fatih Sultan Mehmet'in nişancısı Tevkii Ca­ fer'i ve Şeyhülislam Ebu Ishak Kara İsmail Efendi'yi kimler bilir bugün Haliç Feneri ­ nde? Kazasker Damatzade Mehmed Murad Efendi'nin yaptırdığı Murat Molla Kütüpha­ nesinin önünden geçenler var mı bugün hâlâ?

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sırada derile- rinden salgılanan ve kıllarının su geçirmesini önleyen yağ- lı salgının da vücutlarının tüm yüzeyine yayılmasını sağ- larlar (bu nedenle

Darüşşafaka’nın Çemberli taş Sanat Galerisi’nde geçenlerde açılan Türkiye Ressamlar Cemi­ yetinin İstanbul 39. sergisi, sa­ nat çevrelerince ilgiyle izlenmiş

Bunun için de zaman kazanmak önemliydi Fakat dış etkenler, büyük devletlerin aralarındaki nüfuz kavgası zaman kazanmayı sınırlı kılıp, dünyayı büyük

68’liler Vakfı tarafından düzenlenen törene S H P milletvekilleri Salman Kaya, Atilla Hun, Naci Tarhan, Deniz Gezıniş’in babası Cemil Gezmiş, Hüseyin

• Yazar adına metin içerisinde gönderme yapılması durumunda, kaynak gös- terilirken, parantez içerisine yazarın adı tekrar yazılmayıp; yayının yılı ve

Destandan yüzyıllar sonra Oktay Rifat da sıradan bir çocuk olarak meme emişini “Su Gibi Geçen Günler” şiirinde şöyle dile getirir:. Ben de beşikte yattım Salıncakta

1958 de istanbul'un imarı için girişilen çalışmalarda Tophane'yi Karaköy'e bağlayan Kemeraltı caddesinin açılması lüzumu beli- rince, bu tarihî kilisenin mühim bir kısmı

Hristiyanların ilk toplantı yeri burası olduğu için de ilk kilise kabul edildi.. Mağaranın, yapılan ilâvelerle ne za- man Mağara - Kilise haline getirildiği