• Sonuç bulunamadı

Kafa kağıdı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kafa kağıdı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türk Edebiyatı I

H A Z İ R A N 5

N ecip Fazıl Kısakürek

Kafa

Kağıdı

-Roman

Faslı-N

necip Fazıl Kısakürek’in Türk romanında bir merhale açacak ve belki dünya çapında bir hadise teşkil edecek olan “Kafa Kağıdı” i- simli bir roman üzerinde çalıştığı, sanat ve edebiyat çevrelerince malumdur. "Türk Edebiyatı Dergisi” bu çalışmanın “ Roman Faslı’nı ilk defa yayınlamakla şeref duyar.

Roman icatçı bir hayat taklididir. *

Olurların, olabilirlerin, olamazların, olması özlenenlerin, hattâ olmuş olanların, mutlaka (dinamik) vakıalar zinciri içinde demeti, dizisi, sergisi roman...

Böyle olunca roman aslî mahiyet bakımından bir oldurma, oluşturma,

biçimleme, yakıştırma, tasarlama işi halinde meydana çıkıyor ve emrindeki eşya ve hadiseleri murakabe ve öteleri kovalayıcı hayal gücüne dayanıyor.

*

Bütün nakiller ve anlatış şekillerinde rom andan bir pay bulunsa da, bu payın ençok bulunabileceği, hatıra, menkıbe gibi neviler rom an olmaktan çıkar, böyle olduğu nev’in adını alır, fakat zamanın (dinamik) hayata bağlı kuşatıcı mânası daima yerinde kalır.

Ve nihayet aslî mânasiyle roman hadiseleri fıkirleştirme veya fikirleri hadiseleştirme sanatı üzerinde -biri fotoğrafçılık, öteki ressamlık işi- bayrağını dalgalandırır. Romanda ana dayanak olan (ideali zasyon) feda edildikçe kıymet düşer, kabak

çekirdeğine kadar iner. Bu iş vakıalarla karışık olarak ulvilik şartını korudukça da pahası (radyum) misali değerlenir.

*

Bizde roman Tanzım attan bu yana, temel davâsı olan hayat taklitçiliği şöyle dursun, alet ve inşa mimarisi olarak dahi taklidin taklidi seviyesini aşamamış ve önce bön ve sersem; sonra züppe ve şımarık, en sonra da yobaz ve küstah kalemler elinde korkunç bir özenti ve yeltenme sığlığını geçememiştir.

»

Bu arada “Edebiyat-ı Cedide” , züppe ahmaklığın “ Fecr-i Ati” bu ahmaklığı hafifletmeye çalışmanın, Türkçülük cereyanı içinde gelişenler de, işi “m a zru f’ yerine “ zarf” meselesi sanmanın hazin misalleri... Neyi bırakıp neyi aldığı, neyi neyle ve nasıl katıştırdığı üzerinde en küçük murakebe ve muhasebesi olmayan Tanzimat bulamacının öncesinde Türk Cemiyetini takattan düşüren vecd ve aşk yoksunluğuna, kaba softa ve ham yobaz kuruluğuna rağmen Fuzulî’den Şeyh Galib’e kadar uzanmış bir çizgi olarak manzum bir roman zemini mevcuttur. İşte “ Leylâ ile Mecnun” ve işte “ Hüsn-ü aşk” ...

(2)

Tiirk Edebiyatı

HAZİRAN

İşte “şehname” ve işte “Gülistan” ve daha niceleri...

Nitekim Tanzimat sonrası roman sefaleti, öncesindeki halk düşünce ve duygu kumaşını örgüleştiren “Kerem ile Aslı” , “Battal G azi” , “Köroğlu” gibi menkıbeler karşısında

büsbütün köksüz ve hiç kalıyor ve üstün ellerde kendisini kaynaklaştıramıyor.

*

Bu tereddiye sebep, doğrudan doğruya Türk cemiyetinin sahte aydınlar elinde “inkılâp” dedikleri ve kök tahripçiliğinden ileriye geçemeyen, öz kökü yeşerteceği yerde kurutmaya yarayan bozuk fikir mayasıdır. Roman ki, insan ve cemiyet hayatının püskürtü ve fısıltılarını yansıtan aynadır;

Üstadla yapılan sohbetler üzerine...

Hemşehrimiz sevgili üstadımız -ŞEYH-ÜŞ- ŞUARÂ- Muhterem Necip Fazıl Kısakürek ile vaki mülakatınızdan son derece duygulandık. Oniki pazardır takip ettiğimiz genel sohbetten azami derecede müstefid olduğumuzu samimiyetle arz eyleriz. Deva­ mını, hele şu pazar gelseydi diyerek gözlemekteyiz. Vicahi olarak teati edilen ikili mükâlemenin umuma yan­ sıtılması cidden takdire şayan olmuştur efendim.

Sehâbetli mehabetten vücuda gelen nefâsetten füyûzat- tan nasip olduğunca feyz almaktayız. Gül ile bülbülün nazik ve hâzık naz ile nazdâr oluşunu hasretle özlemek­ teyiz. Lebalep hikmet dolu, cevher hâmili efendi ağabe­

yimize, bilvesile zâtıâlinize saygılar sunmaktayız. Şirin, ısıtan ve ışıtan mukabil mesajları rikkatle söyleriz. Fazîletlü İslâm şairimize, has altından çok daha fâikıyyet tevcih eder hüsnü kabulünü dileriz. Onun sözüne ve özüne yalınız biz değil, tarihin istikbal edip ihtiram göstereceğini umarız. İlham şimdi ötelerde t

amma, bize bizden yakın olan devri zehepten alıp başı­ mıza altın tac ve tolga gibi giydiren ve dikkat nazarları­ mızı hislendiren nâfi elin neşterine minnettarız. Gönül gözlerimizi kamaştıran tek âdem. Kelam sanatını billur­ laştıran, hayranlarını ufuklar ötesine ulaştıran, nihayet varlığımızın tek sebebi bulunan insanlığın efendisi huzurunda kaynaştıran aksiyon insan. Büyük Doğunun iksir nefesini teneffüsten mahrum kalışın birikimlerine hasret duyuran ve şimdide sohbetcikten muhavvel dost­ larını doyûran, bâkir zeka daima sıhhatlice var olsun.

Mustafa Kamil Abama (Kahramanmaraş)

bizde İçtimaî buhranımızla birlikte korkunç bir kısırlığa çatmış ve en acemi taklit ve özenti planında ilk mektebin ilk heceleme seviyesini aşamamıştır.

Misal göstermenin yeri burası değil...

*

Halbuki, romanın yerle göğü birleştirici mahiyetiyle insan ve toplum, harekiyet ve seyyaliyeti içinde en ulvî ve münezzeh manâya kadar ulaştırılabilir. Ve artık toprak üstü sefil m ânânın yerde bırakılm ası şartıyla mefhum ve mahiyetini değiştirerek

Frenklerin (Ekritür-Destine) müslümanların da “Alın yazısı - kader” dediği takdir kalemindeki hikmete yol arayabilir. O zaman karşımıza süfli manâsıyla roman değil, ulvî keyfiyetiyle İlâhî sanat çıkar ve roman dize gelir.

Koyu (katolik) bir Fransız edibi “Rom an” isimli tetkikinde bu noktaya biraz yaklaşmıştır.

Roman toprağa bağlı keyfiyetiyle ihtimaller âlemi boyunca ya tasavvurî bir icat, yahut m uhaller dünyasında m âverâî bir hayal veya olmuş ve olabilirlerin nakline mahsus, fakat hepsinde harekiyet ve seyyaliyet ve

teessüriyet değerlerini şart koşucu bir

vasıtadır. Romanın rom an olması için bu üç kıymetin mutlaka posa vak’a

tasavvurlarından arındırılması ve maddeyi geride bırakıcı bir ruh seviyesine yükseltilmesi gerekir.

Toprağa bağlı süfli romanm ulvî tarafı

b u d u r ve benim şu anda 78 yıllık öm rüm ün ruhî ve teessürî halini başa alarak

karaladığım bu (otobiyografi-öz hayat hikâyesi) bu düşüncelerden doğmakta 78’inci yılından dünyaya geldiğim tarihe dönmeden bu izahı başa oturtmaktadır.

*

Hiçbir şeyi izahla çözemediğimiz gibi izahsız da yapamıyoruz. Velî ne güzel söylemiş: - Bu iş ne akılla olur, ne de büsbütün akılsız!...

(üstadın başa aldığı bu izahla devam eden "Kafa Kağıdı" 2. kısım olarak “ Bu Roman” faslına girmekte ve ondan sonra kanalını bulmaktadır. "Bu Roman” parçasını gelecek sayımızda takdim edeceğimizi müjdeleriz.!

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 Süt humması, İneklerde doğum sırasında veya doğumdan sonra görülen metabolik bir hastalıktır..  Kanda Ca↓, kaslarda zayıflık, dolaşımda kollaps, depresyon

Onun parçaları aşağıdan yukarı- ya doğru ‘genel eğitimde ziraat bilgisi’, ‘ilk ziraat eğiti- mi’, ‘orta ziraat eğitimi’, ‘yüksek ziraat eğitimi’ ve niha-

Türkiye’nin Akdeniz k›y›lar›n› do¤rudan ya da dolayl› olarak etkilemesi olas› depreflim dalgalar›n›n, son yüzy›ldaki deprem merkezleri kullan›larak tahmin

Yeni doğan çocuklarda zuhur etdiği vakit yeni doğan çocukların cerahatli göz zarı iltihabi adını alır. Çocuk bu hastalığı doğarken yahud doğ - dukdaıı

Sağlık hizmetlerinin amacı, hastanın tanı ve tedavi sürecini en az zararla ve en fazla yararla geçirmesini sağlamak ve hasta güvenliğini en üst düzeye çıkarmak ise,

Anahtar sözcükler: Lenfoepitelyoma-benzeri karsinoma, akciğer, Epstein-Barr virus Key words: Lymphoepithelioma-like carcinoma, lung, Epstein-Barr virus.. Geliş tarihi: 09 / 05 / 2012

Platin bazl› kemoterapi alan nüks KHDAK'li olgularda ERCC1 sunumu immünhistokimyasal (IHC) olarak de¤erlen- dirildi¤inde, progresyonsuz ve toplam yaflam süresi için

• Alet ve Cihaz arasındaki en temel fark aletlerin bir işi yapmak için özelleşmemiş ancak birçok farklı işin yapılışında yardımcı olan mekanik veya elektronik