• Sonuç bulunamadı

Doğu ve Batı'nın ortak sanatı:Minyatür

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğu ve Batı'nın ortak sanatı:Minyatür"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

' f o t

Doğu ve Batı’mn Ortak Sanatı

ınyatür

Tarihi, İÖ 2’nci yüzyılın Mısırı’na uzanan minyatüre,

Antik Yunan ve Roma’da da rastlandı. Adını ise, İtalyan­

ca ’da “Bir şeyin küçük ölçekte kopyası ya da örneği”

anlamına gelen “miniatura” sözcüğünden aldı.

(2)
(3)

B

atı anlayışına dönük Türk resim sanatı, 19’un- cu yy.’da başladı. Ondan önce belli kurallar içinde, varlığını sürdüren “minyatür” adı verilen resim sanatı vardı. Minya­ tür, el yazması kitaplara, metni ay­ dınlatmak amacıyla, nakkaşlar ta­ rafından yapılıyordu. Bu durumda günümüzdeki bir ressamın yapıtı­ na yaklaşımı ile, nakkaşın yakla­ şımı arasında çok büyük farklılık vardı. En önemlisi nakkaş, belirli sınırlar içinde düşünmek zorun­ daydı. Resim yapmasının tek ne­ deni, el yazması kitapları, minya­ türlerle bezemekti.

İletişim dilinin önemli araçla­

rından biri olan yazının bulunarak, resmin yanına eklenmesiyle, min- yatürlü el yazması yapıtların serü­ veni başladı. Bunlar o dönem in­ sanlarının, asla göremeyecekleri geleceğe gönderdikleri, görsel me­ sajlardı bir bakıma. Tarihi, İÖ 2’nci yy.’da Mısır’a dek giden minyatüre, Antik Yunan ve Roma’da da rast­ landı. İtalyanca’da “Bir şeyin kü­ çük ölçekte kopyası ya da örneği” anlamına gelen “miniatura”dan, minyatür olarak Türkçe’ye geçti.

Minyatür dendiği zaman genel­ likle Doğu kültürü anlaşılmasına karşın, Batı’da çok yaygın olarak yapıldı. Ancak 15’inci yy.’da mat­

baanın, baskı tekniklerinin yaşa­ ma geçmesiyle etkinliğini kaybetti. Küçük madalyonların ve kutuların üzerine yapılmaya devam edildi. Doğu’nun ise bu gelişmeleri yaşa­ ması için daha çok beklemesi gerekiyordu.

Minyatür, Doğu kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bilinen en eski örneklerine 8'inci yy.’dan kal­ ma Uygur minyatürleriyle, biçem yönünden benzerlikler gösteren duvar resimlerinde rastlanmıştır.

Sasaniler döneminde peygam­ berliğini ilan eden Mani, aynı za­ manda o zamanın en önemli res­ samıydı. Minyatürlerle süslediği kitabını sonraları, Uygur yazıcıla­ rı İran bölgele­ rine yaydı. Bağ­ dat’ta çok geliş­ ti ve Avrupalı- lar’ın “Bağdat çığırı” diye an­ dıkları dönem açıldı. Bağdat’ta r e s i m l e n m i ş olan, Yunan- ca’dan Arapça’ya çevrilen Diosko- rides’in “Kitab’ül-Haşayiş” bu dö­ nemin önemli bir kitabıdır. İlaç bilgisi üzerine yazılmış olan kitap­ taki minyatürlerde, ilaç hazırlayan hekimler, ameliyat yapan cerrah­ lar anlatılır. Yapıldıkları dönemin özelliklerini taşıması, resimlenen kitabın günümüzde anlaşılmasını sağlaması bakımından, eşsiz gör­ sel sanat yapıtı özelliğini taşıyan minyatürler, İslam dininin getirdiği koşullar çerçevesinde varlığını sürdürebildi. Kuran-ı Kerim’de tas­ vir yasağının olduğu düşüncesi, resim sanatının özgürce gelişimini engelledi. Ancak Kuran’da tasviri

M

Doğu ve Batı’nın Ortak Sanatı

ınyatür

»Songül Saydam - Bütün D ünya•

(4)

B ü t ü n D ü n y a * N is a n 2 0 0 2

yasaklayan hiçbir ayet yoktu. Fa­ kat “Melekler içinde suret bulunan eve girmezler”, “Tasvir yapanlar kıyamet günü en büyük acıları çe­ keceklerdir" gibi hadisler vardı.

~.«A<

safir- .

« e

R akkase (Levrıi)

İslam dininin puta tapıcı bir or­ tamda doğduğu dikkate alınırsa, puta tapanları engellemek için böylesi bir yola başvurulması kaçı­ nılmazdı. Doğal olarak o koşullar

içerisinde, resmin haram, dine ay­ kırı, yapılmaması gereken bir uğ­ raş olduğu yorumları yapıldı.

Batı’daki gibi, büyük boyutlu duvar resimleri yapılmasa da, el yazması kitaplarda her türlü insan, hayvan suretlerinin bu­ lunduğu minyatürler, bu dü­ şüncelere karşın yapıldı. Ancak İran minyatürlerinde peygam­ berin yüzü açık olarak çizilme­ sine karşın, Osmanlı minyatür­ lerinde peygamberin yüzü ör­ tülmüş, gözü, burnu ve ağızı çizilmemiştir.

B

üyük Selçuklu Devle­ ti döneminde minya- türlü yazmaların ha- zırlanışı hız kazandı. Arapça’ya çevrilmiş tıp, bota­ nik, astronomi gibi bilimsel ya­ pıtların yanısıra mesnevi ve öykü kitapları gibi edebi yapıt­ lar da resimlendi. Bu dönem­ den kalma en ilgi çekici örnek, Topkapı Sarayı kitaplığında bulunan “Varka ve Gtilşah” adlı ünlü aşk öyküsüdür. 13’üncü yy.’da Anadolu’yu isti­ la etmeye başlayan Moğollar zamanında minyatür sanatı, farklı bir görünüm kazandı. Konular değişti. Tarihsel ya da dinsel konulu yapıtlar ve des­ tanlar, Orta Asya ve Uzakdoğu resim geleneğine bağlanan gerçekçi yaklaşımda minyatür­ lerle bezendi. 14’üncü yy. son­ larında Timur’un Tebriz, Şiraz, Bağdat gibi ünlü sanat merkezleri­ ni almasından sonra buralarda ve Semerkant’ta minyatür sanatı önemli ölçüde gelişti.

(5)

D og-u v e B a t ı n ın O r t a k S a n a t ı

Herat önemli bir kültür merkezi oldu. Herat minyatür okulunun en parlak devri Sultan Hüseyin Bay- kara ile, veziri şair, mtizikçi ve nakkaş olan Ali Şir Nevai döne­ minde yaşandı.

Osmanlı-Türk minyatüründeki en önemli gelişmeler Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed) döne­ minde başladı. Fatih bilim, sa­ nat ve kültüre meraklı bir in­ sandı. İstanbul’un alınmasın­ dan sonra, bilim, sanat, kültür açısından önemli gelişmeler yaşandı. İtalya’dan başta Bel­ lini olmak üzere birçok res­ sam getirildi. Bursalı Sinan Bey gibi, kimi Türk ressamlar da İtalya’ya gönderildi. Fa­ tih’in sarayda kurduğu nak- kaşhane etkinliğini 19’uncu yy.’a değin sürdürdü. Bu dö­ nemde Sinan Bey’in yapmış olduğu, bağdaş kurmuş gül koklayan Fatih portresinde Rönesans resminin etkileri görülür. Fatih’in büyük çaba­ larına karşın, Türk resim sa­ natı eski geleneğe bağlı kaldı.

olarak büyüklüğünü gösterirdi. Uzaktaki ağaç yapraklarına dek, hatta bir geyik kipliklerine varınca­ ya dek çizilirdi. Yapılar, ağaçlar yan yatar, dağlar eflatun, gökyüzü yaldız, atlar mavi olabilirdi.

Osmanlı minyatür sanatı bir sa­ ray sanatıydı. Bu nedenle,

padi-O

smanlıca’da min­ yatüre “Nakış” de­ nirdi. Minyatürler saraya bağlı nak- kaşhanelerde, nakkaş yöneti­ minde pek çok sanatçı tarafın­ dan üretilirdi. Atölyede usta, kalfa, çırak ilişkisi vardı. Nak­ kaş metindeki olayları resimlerken, gördüğü gibi değil, düşündüğü gi­ bi çizerdi. Batı resmindeki, ışık- gölge, perpektif değerler yoktu.

Başkalarıyla birlikte yapılan pa­ dişah, uzakta olsa bile öndekilerden büyük çizilirdi. Bu onun makam

III. Ahmet (Levtıi)

şahların gösterdiği yaklaşım min­ yatürün yaşaması ve gelişmesinde önemli bir etkendi. Saray tarafın­ dan desteklenmesinin nedeni, el yazması kitapların bu çevreleri an­ latması ve pahalı bir uğraş olma- sındandı. Sanatçıların aylıkları,

(6)

B n t ü ı ı D ü n y a • N i s a n 2 0 0 2

kullandıkları malzemelerin karşı­ lanması, büyük masrafları gerekti­ riyordu. Ortaya çıkan sanat yapıt­ ları yaşanan tarihi geleceğe akta­ ran, padişahları kalıcı kılan en önemli hâzinelerdi. Korunması, desteklenmesi, yaşatılması ve hat­ ta sanatçıların ödüllendirilmesi

ge-ruşa bir Şehname satın alan bir ki­ şinin, bu güzelim yazmadaki min­ yatürleri, ‘Bunlar tasvirdir, papaz yazısıdır’ diye resimlerin gözlerini oyduğu saptanınca kendisi 1000 değnekle cezalandırılmıştır.” Ayrıca bu örnek dini kullanarak, kültür ve sanata yapılan saldırıları da yansıt­

ması bakımından anlamlıdır.

Bitlis (M atrakçı N asuh)

rekliydi. Ünlü gezgin Evliya Çele- bi’nin bir yazısında anlattıkları, minyatür sanatının saray çevresin­ ce korunduğunu ve desteklendiği­ ni gösteren önemli bir örnektir. Çelebi’nin aktardığına göre:

“1654 yılında Bitlis’te 1600

ku-K

anuni Sultan Süley­ man döneminde Türk minyatür sa­ natı hızlı bir geli­ şim yaşadı. Yeni konular, üs­ luplar belirmeye başladı.

İçinde insan figürü bulun­ mayan, kent, kale, liman gö­ rüntülerinin yer aldığı gerçek­ çi yapıtlar yapıldı. Bu tarzı yansıtan dönemin en önemli sanatçısı Matrakçı Nasuh’tu. Hem metnini yazdığı, hem de minyatürlerini yaptığı üç önemli tarih kitabı vardı. Bunların en kapsamlısı Kanu- ni’nin 1534-35’te gerçekleştir­ diği seferde İstanbul’dan Teb­ riz’e yaptığı seferdi. Gidişte ve dönüşte Irak yolu üzerin­ deki konaklama yerleriyle, alınan kentleri konu alan 128 minyatür yaptı. İlk kez insan­ sız, belgeci bir yaklaşımla ya­ pılan bu çalışmalar, yeni açı­ lımların oluşmasını da sağla­ dı. Eskişehir, Diyarbakır, Konya, Kütahya gibi birçok kentin 16’ncı yy.’daki görünümle­ rini günümüzde görebilmemiz açısından da önemlidir. Bu döne­ min bir öteki önemli sanatçısı Ni- gari, Fatih’ten sonraki dönemde portre geleneğini sürdürdü. Min­ yatüre yeni boyutlar getirdi.

(7)

D oğnı v e B a t ı 'n ı n O r t a k S a n a t ı

baros, Kanuni ve Yavuz Sultan Se- lim’in yanısıra, dönemin Avru­ pa’sının krallarından I. François ve V. Karl’ın portrelerini yaptı.

adişahlar tarafından, ken­ di çağlarını, hatta ataları­ nın tarihlerini anlatan sur- nameler hazırlatmak gelenek olmuştu.

Genelde manzum olarak yazılan bu yapıtların konuları­ nı, seferler, dinler tarihi, genel tarihler oluşturuyordu. Halkı eğlendirmek, tüm dünyayı sul­ tanın gücü ve görkemiyle etki­ lemek amacıyla kırk gün, kırk gece süren şenlikler yapılırdı. III. Murat’ın oğlunun elliiki gün süren görkemli sünnet dü­ ğünün anlatıldığı Surname-i Hümayun, 34 X 22,5 boyutun­ da, 437 minyatürle süslenmiş­ tir. Nakkaş Osman, verimliliği ve başarılı kompozisyonlarıyla dönemin dikkat çeken sanatçı­ sıydı. Osmanlı minyatürünün başyapıtlarından biri sayılabi­ lecek bu yapıttaki minyatürle­ rin çoğu nakkaş Osman’ın fır­ çasından çıktı. I582’de yapılan bu düğünün tüm canlılığını göstermesi yanında, o döne­ min ekonomik ve sosyal yaşa­ mını da yansıttı.

17’nci yy.’ın başından itiba­ ren, tarihi konular azaldı, bu dönemde, albüm yapımı, tek fi­ gürler, ayrı portreler önem kazandı.

Osmanlı minyatürlerinin en parlak dönemi 18’inci yy.’da ya­ şandı. Lale devri olarak da adlandı­ rılan bu dönemin en önemli sanat­ çısı Levni Abdülcelil Çelebi’dir. Minyatür’ün klasik kurgusundan

ayrılarak, yeni bir anlayış getirdi. Bir başyapıt örneği gösteren Sur­ name-i Vehbi, kompozisyon, renk, perspektif bakımından yeniliklerle doluydu. Bu yapıtta, 1720’de III. Ahmed’in dört şehzadesinin sün­ netleri ve üç kızıyla yeğenlerinin evlenmesiyle ilgili, onbeş gün sü­

ren şenlik anlatılır. Levni bu surna- me için 137 minyatür yapmıştı. Ka­ dın ve erkek figürlerini tek olarak işlediği bir de albümü vardır. Albü­ münde, figürler hareketli, yüzleri ifadelidir, kumaş kıvrımları, renk tonlamaları yapılarak işlenmiştir.

(8)

B ü t ü n D ü n y a • N i s a n 2 0 0 2

B

ir yandan Osmanlı resim geleneğine bağlı kalırken, bir yandan da batı anlayı­ şını benimseyen Levni, Doğu ve Batı arasında bir köprü oluşturmuştur. Yine aynı dönemde, Levni’den sonra hacimli figürleri ile dikkat çeken sanatçı Buhari’dir. Hamamda yıkanırken resimlenen çıplak kadın, nü resim tarihimiz açısından cesaretli bir girişimdir.

18’inci yy.’ın ikinci yarısından itibaren İstanbul’a çok sayıda Av­ rupalI ressam gelmeye başladı. Avnıpa 15’inci yy.’da Rönesans ça­

ğını yaşamış, 19’uncu yy’a dek bü­ yük gelişme göstermişti. AvrupalI anlatımda büyük bir özgürleşme yaşadığı dönemde, nakkaşlar, de­ ğişmeyen yalnızca üslupların de­ ğiştiği, soyut bir dünyanın içindey­ di. Avrupa’da beşyiiz yıldır işlenen çıplak model, bizde henüz İşlene­ meyen bir konuydu. Perspektif, ışık-gölge yeni yeni giriyordu res­ mimize. Tüıkler için, Avrupalı sa­ natçıların gelişi, minyatürün sonu, yeni bir yolun başlangıcı oldu. •

SongulSaydam@butundunya.com.tr

Y a s a ı ıı a k , S ev m ek ve Ö ğ re n m e k ...

H er gün, ken d i kendim e, tüm y aşam sorunlarım ı aynı a n d a çözm eye çalışm ay acağ ım a ve sizden d e bunu y ap m a n ız ı beklem e­ y eceğ im e sö z vereceğim.

H er güne, kendim , siz ve için d e yaşadığ ım dü n yaya ilişkin y en i şeyler öğrenm eye ça lışarak başlayacağım . B öylece herşeyi yeni doğ ­ muş g ib i duyum sayacağım .

H er güne, birbirim izi d a h a iyi tan ıyabilm em iz için, size ü zü n ­ tümün yan ısıra sevincim i d e iletmeyi dü şü n erek başlayacağım .

H er güne, h er ikim izin d e y ü zlerce fa rk lı biçim de gelişip değişti­ ğ im izi an ım sayarak, sizi ca n kulağıyla dinleyip görüş açın ızı öğren­ meye çalışm ayı ve ken di görüş açım ı sizi en a z korku tacak biçim de aktarm a yolunu bıdm ayı ken dim e anım satarak, başlayacağım .

H er güne, bir insan olduğum u ve ben kusursuz olu n cay a d ek sizin kusursuz olm an ızı istem eyeceğim i ken d im e a n ım satarak başlayacağım .

H er güne, d ü n y am ızd aki güzellikleri d a h a ço k fa r k etm eye ça lı­ şa ra k başlayacağım .

H er güne, ellerim i uzatıp sevecenlikle size doku n m ayı ken d im e an ım satarak başlayacağım . Çünkü sizi du yu m sam aktan yoksun kalm a k istemiyorum.

H er güne, y en iden seven insan olm a sü recin e gid erek b a şla y a ca ­ ğım ve son ra n eler olacağ ın ı izleyeceğim. •

Leo Buscaglia Gönderi: Kutsi Aksay Bütün Dünya-Bizbize

96

Referanslar

Benzer Belgeler

Tam yargı davalarının tümüne yönelik olarak, uyuşmazlık konu- su her olayın oluş biçiminin ve özelliklerinin birbirinden farklı olması nedeniyle, AYİM tarafından

Objectives: The first aim of the study was to investigate the effects of clinical pilates training, secondly to compare the effects of supervised exercises and group exercises

Uyum boyutuyla ilgili maddelere baktığımızda bu boyutun en üst basamağının okul müdürü olduğunu düşünebiliriz.Bunu destekleyen madde ise ortalaması ( X =

Vefa Bey, kitapta son yılların barlarından köşe taşı niteliğinde olan Divan Bar'a ve dolayısıyla rahmetli Orhan Kutbay'a, geçenlerde yitirdiğimiz Mösyö George'un

Küme- nin yo¤un merkezinde nötron y›ld›zlar› ve beyaz cüce içerenlerin d›fl›nda, normal y›ld›zlar›n olufltu8rdu¤u ikili sitemler de var.. Ancak bunlar›n

«İki Kemal» başlıklı fıkrayı kı­ saca hatırlatayım: 1922 martının birinde malî yıl vesilesile Gazi Mustafa Kemal Paşa çok mühim ve tarihî nutkunu

Karaciğer Sağlıklı portörler Hepatitin kronik şekli Hepatosellüler Kanser %50 persistan infeksi yonlar ı Karaciğer Sağlıklı portörler ı ı 40-45 mn küresel 27 mn kor