}—
m
my«*lní$hurrly»>t.eom,trH .3 ^ 7
M
i ’ T l
•i î 'H fjg p r
Ortaköy çocukluğumun ve ilk
gençliğimin anılanyla tıka basa doludur.
Meydanda çay içerken, ara sokakların
da dolaşırken hep bu anılarıma rastlar,
geçmiş yıllara geri dönerim.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
lilllSilllllilUíltIli İllillllllllıll
lipiip i1piipim
i\l
PAZAR, 16 Aralık 2001
/T TT~ 5 0 1 0 0 3.g
e
z i
Karayollarındaki trafik
yoğunluğunu gözüm kesmediği
için, bayram tatillerinde kentte
kalmayı tercih ederim. Uzun
zamandan beri uğramadığım
caddelerde, sokaklarda, semtlerde
dolaşıp anılarımı tazelerim. Dün ile
bugün arasında gidip gelirim.
Bugün bayram. Yani tatil. Kiminiz bu bir kaç günü değerlendirmek için bir yerlere gittiniz. Kiminiz evde kalıp, bayramlaşmanın tadım çıkartıyorsunuz. Kiminiz de bu bayramlaşma adetini hiç sevmiyorsunuz. Zorunlu
karşılaşmalardan, el sıkmalarından, el öpmelerinden kurtulmak için çeşitli bahaneler uyduruyorsunuz.
Ben bayram tatillerini çok severim. Küçüklüğümden beri de sevmişimdir. Bayram yerleri, sanırım büyük kentlerin merkezlerinde artık kurulmuyor. Varoşlar da ise kayık salıncaklarla, dönen dolaplarla, havalı tüfek atma yarışlarıyla, şans
oyunlarıyla, yani tüm rengi ve neşesiyle sürüp gidiyor.
Benim bayram tatilini sevmemin nedeni bir başkadır. Böyle
günlerde koca kent bana kalır sanki. Ashnda İstanbul son yıllarda, bayram tatillerinde daha da kalabalıklaşır oldu. Ama olsun. Ben o kalabalıkların arasında bile bir tenhalık bulurum. Sizlerin evde, işte olduğu günlerde dere tepe gezen ben, bayramlarda kentin dışma çıkmayı pek sevmem. Gidişteki ve dönüşteki trafik karmaşasına yüreğim pek dayanmaz.
Kentin dışma çıkmam derken, eve kapanıp oturmayı
kastetmedim. Bir-iki çok yakmnnla bayramlaştıktan sonra, kendimi çoktandır ihmal ettiğim sokaklara atarım. Uzun zamandan beri uğramadığım semtleri ziyaret ederim. Sanki yıllardan beri bu kentten uzak kalmışun gibi, etrafıma hayret dolu bakışlar fırlatarak, aylak aylak dolaşırım. En çok da Taksim’den Tünel’e kadar yürümeyi severim. Binlerce kere gördüğüm binaları, ilk defa görüyormuşum gibi seyrederim. Bir nehrin içmdeki su zerrecikleri gibi akıp giden insanlara bakarım. Binlerce değişik yüze rastlarım.
T
rAMVAYIN ARKASINDA
İnci Pastanesinde mutlaka, bir porsiyon profiterol yerim. Onun kremayla karışmış çikolata tadı damağıma sıvışır sıvışmaz, eski yıllara dönerim. Necip Bey biryantini ile saçlarıma şekil verip, Beyoğlu'nda kız peşine düştüğüm gençlik günlerimi hatırlarım. Geçmişte yaptığun gibi, vatmandan habersiz tramvayın arka sahanlığına asılıp, bedavadan Tiinel'e kadar giderim. Ashnda amacım Tünel'e gitmek değildir. Ben tramvayın arkasmda, gençliğime doğru kaçak yolculuk yaparım.
Tünel'de tramvaydan inip, o zamanın ünlü berberi Nazmi'nin dükkânının önünden geçerim. Onun önündeki koltuğa oturabilmek için, bir hafta beklemek zorunda kaldığuuı, dalgah saçlarımı ilk kez burada
4“
fönletip, düzelttirdiğimi hatırlarım. Oradan yokuş aşağıya salma salma inip, Alageyik Sokağı'ndaki
kalabalıklara bakanm. Ve yıllar öncesine gidip, o kalabalıklar arasındaki halimi görürüm. "Haftayım beyler" diyerek, kapı aralıklarından seyrettiğim kadınları gözümün önüne getirmeye çalışırım.
Galata’nın arka sokaklarını bitirince, tekrar Beyoğlu'na çıkarım. Eğer vakit gelmişse, Çiçek Pasajında, Entelektüel Cavit'in meyhanesinde mola veririm. Sırf eskisi gibi olsun diye, "Arjantin" denen votkalı biradan ısmarlarım. Bu içkiyi, daha kolay içildiği için tercih ettiğimi hatırlanırı. O zamanlar rakının anason kokusuna tahammül edemediğimi düşünür, kendi kendime gülerim.
Rakı deyince aklıma, kafesli adam gelir. Pasajda kuşuyla birlikte karşımda oturan yaşh adamın, bana rakı içmesini öğretmesini dün gibi hatırlanm. Onun sigaradan
çatallaşmış sesiyle, "rakıyı susuz içme miden delinir" dediğini duyar gibi olurum.
A
ta k ö y'
deki yularErtesi gün Ortaköy'e giderim. 20 yılımı geçirdiğim bu semtin
yüreğimde başka bir yeri vardır. Önce Dereboyu’nda yürürüm. Derenin üstünün kapanmadığı günler gelir aklıma. Gültekin sokaktaki evimin önünden geçerim. Pencerelerde el sallaştığımız mahalle kızlarını ararım. Onlarla gizli gizli cilveleştiğimiz günleri düşünüp yeniden heyecanlanırım.
Her gelişimde Ortaköy'ü daha kalabalıklaşmış bulurum. Deniz
kıyısına doğru inerken çocukluk, ilk gençlik arkadaşlarıma rastlama ümidini taşırım. Oduncu Ferhat’ın kahvesinin önünden geçerken lise yıllarına dönerim. Lüfer Ali'yi, Memo'yu, Fikret'i, İbrahim'i hatırlarım. Kahvenin penceresinin önünde, Musevi sevgilimin işten dönmesini, yüreğim pır pır ederek beklediğim günleri düşünürüm.
Eğer yanımda gençten biri varsa, ona Ortaköy sahilinin eski yıllarım anlatırım. O yıllarda sadece üç kahve olduğunu, ortadaki kahvede Musevi vatandaşlarm oturduğunu, deniz kıyısında hiç meyhane olmadığını, içkiyi sadece İsmail’in yerinde içtiğimizi, sarhoş olunca kavga ettiğimizi, cebimiz biraz para görünce de Bebek'e Nazmi'ye gittiğimizi falan
anlatırım. Caminin önünü gösterip, yüzmeyi ve çapariyle balık tutmayı ilk kez orada öğrendiğimi söylerim. İskeleye yanaşan Boğaz vapurlarının en üstüne ürmanıp, oradan kızlara gösteriş olsun diye, denize nasıl balıklama atladığımı da araya sıkıştırırım.
Hepsi Boğaz kıyısında
sıralanmış olan ilk okuluma, orta okuluma ve liseme uzaktan bakarak binlerce anının arasında kaybolurum. Ara sokaklarda dolaşırken rastladığım
arkadaşlarımın beyaz saçlarına bakıp, nasıl yaşlandıklarına şaşırıp kalırım. O günüm hep Ortaköy'de geçer.
A
tanin ucundaBayramın son günü ise oltamı yüklenip, Boğaz kıyısında balığa çıkanın. İstavrit, Sarıkanat kısmetime ne çıkarsa kovamı doldururum. Balık tutarken çok dinlenirim, adeta kafamı boşaltının. Bütün dikkatimi, misinanın ucundan gelecek tıkırtılara veririm. İlk "tık" tan sonra, misinayı biraz çekip balığı
heyecanlandırırım. İkinci "tık" ta biraz daha... Balığın fazla dayanamayıp iğneyi yutacağım adım gibi bilirim. Balıklan koyduğum kovaya her bakışımda, akşam yemeğini düşünüp ağzımı sulandırırım. Taze istavritin tavasının ne kadar lezzetli olduğunu yıllardan beri bilirim. Eve dönerken, kıyıdaki seyyar manavdan rokayı, taze soğam, kırmızı turbu, marulu ipe dizdiririm. Bakkala uğrayıp, küçük rakıyı da gazete kağıdına sardırırım.
Ben bayram tatillerini, üç aşağı beş yukarı böyle geçiririm. Yani
yaşadığım kentin sokaklarında, geçmiş yılların peşine düşerim. Bu geziler çok da hoşuma gider. Bugün bayram. Yani tatil. Bir yere
gitmediyseniz eğer, siz de
bulunduğunuz kenttin sokaklarında anılarınızın peşine düşebilirsiniz.