• Sonuç bulunamadı

YUSUF ATILGAN AYLAK ADAM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YUSUF ATILGAN AYLAK ADAM"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

Y USUF A TILGAN

AYLAK ADAM

(4)

CAN SA NAT YA YIN LA RI

YA­PIM­VE­DA­ĞI­TIM­TİCA­RET­VE­SA­NAYİ­A.Ş.

Hay­ri­ye­Cad­de­si­No:­2,­34430­Ga­la­ta­sa­ray,­İstan­bul

Te­le­fon:­(0212)­252­56­75­/­252­59­88­/­252­59­89­Faks:­(0212)­252­72­33 canyayinlari.com/9789750735646

ya­yi­ne­vi@canyayinlari.com Sertifika­No:­43514 Can­Modern

Aylak Adam,­Yusuf­Atılgan

©­2017,­Can­Sanat­Yayınları­A.Ş.

Tüm­hakları­saklıdır.­Tanıtım­için­yapılacak­kısa­alıntılar­dışında­yayıncının­

yazılı­izni­olmaksızın­hiçbir­yolla­çoğaltılamaz.­

1.­basım:­Varlık­Yayınları,­1959 Can­Yayınları’nda­1.­basım:­2017 9.­basım:­Ocak­2021,­İstanbul

Bu­kitabın­9.­baskısı­25000­adet­yapılmıştır.

Dizi­editörü:­Emrah­Serdan Editör:­Faruk­Duman Düzelti:­Ebru­Aydın Mizanpaj:­Bahar­Kuru­Yerek

Ka­pak­ta­sarımı:­Utku­Lomlu­/­Lom­Creative­(www.lom.com.tr)

Baskı­ve­cilt:­BPC­Matbaacılık­San.­ve­Tic.­A.Ş.

Osmangazi­Mah.­Mehmet­Deniz­Kopuz­Cad.­No.17/1­Oda:1 Esenyurt,­İstanbul

Sertifika­No:­48745 ISBN­978-975-07-3564-6

(5)

ROMAN

Y USUF A TILGAN

AYLAK ADAM

(6)

Anayurt Oteli,­2017 Bütün Öyküleri,­2017 Canistan,­2017

Ekmek Elden Süt Memeden,­2017 Siz Rahat Yaşayaşınız Diye,­2018

Yusuf­Atılgan’ın­Can­Yayınları’ndaki­diğer­kitapları:

(7)

YUSUF­ ATILGAN,­ 27­ Haziran­ 1921’de­ Manisa’da­ doğdu.­ Manisa­

Ortaokulu’nu­ 1936’da,­ Balıkesir­ Lisesi’ni­ 1939’da,­ ikinci­ sınıfından­

sonrasını­ askerî­ öğrenci­ olarak­ sürdürdüğü­ İstanbul­ Üniversitesi­

Edebiyat­Fakültesi­Türk­Dili­ve­Edebiyatı­Bölümü’nü­de­1944­yılında­

tamamladı.­Akşehir­Maltepe­Askerî­Lisesi’nde­bir­yıl­edebiyat­öğret- menliği­yaptı.­1946­yılında­Manisa’nın­Hacırahmanlı­köyüne­yerleşe- rek­ burada­ çiftçilik­ yapmaya­ başladı.­ 70’li­ yılların­ sonlarına­ doğru­

İstanbul’a­döndü,­Milliyet,­Can­gibi­yayınevlerinde­çevirmenlik,­edi- törlük­yaptı.­Yusuf­Atılgan, Tercüman gazetesinin­1955­yılında­düzen- lediği­öykü­yarışmasında­“Evdeki”­öyküsüyle­birincilik­(Nevzat­Ço- rum­adıyla­katılmıştır),­“Kümesin­Ötesi”­öyküsüyle­de­(Ziya­Atılgan­

adıyla)­dokuzunculuk­kazandı.­Yunus­Nadi­Roman­Armağanı’na­değer­

görülen­ilk­romanı Aylak Adam’ı­1959’da,­ilk­öykü­kitabı Bodur Minare- den Öte’yi­ 1960­ yılında­ yayımladı.­ İkinci­ romanı­ Anayurt Oteli,­ 1973­

yılında­basıldı.­Edebiyatımızın­çağdaş­klasiklerinden­biri­sayılan­Yusuf­

Atılgan’ın­bütün­öyküleri Eylemci adıyla­1992­yılında­yeniden­basıldı.­

Tek­çocuk­kitabı Ekmek Elden Süt Memeden ise­1981­yılında­çocuk­

okurlara­ulaştı.­Yusuf­Atılgan, Canistan adlı­romanını­çalıştığı­sırada,­

9­Ekim­1989­günü­İstanbul’da­aramızdan­ayrıldı.

(8)
(9)

Kış ...11

İlkyaz ...57

Yaz ...111

Güz ...167

İçindekiler

(10)
(11)

KIŞ

(12)
(13)

1

Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin Bâkî

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da ola- bileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi. (Bu sıkıntı garsonun yüzündendi. Öyle sanıyordum. Paltomu tutar- ken yüzünü görmüştüm: Gülmekten değil sırıtmaktan kırışmış, gözleri, ne derler, sırnaşık mı, yok yılışıktı. Para versem eli elime yapışacaktı. Vermedim.) Çevreme ilgiy- le baktım. Erkekler yeni tıraş olmuşlar, kadınlar yeni bo- yanmışlardı. Yüzleri tasasızdı. Caminin dirseğindeki ba- cakları kesik dilenci, soğuktan morarmış, çorapsız gazete- ci çocuk bile öyleydiler. Sanki onu tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere. Bu gece bencil- dim. Kendi kendime kızdım. Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim: Binde bir, güzel bir filmi görsün diye.

Önlerde bir yere oturur, yanağı avcuna dayalı filmi seyre- der, tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşü-

(14)

de müşteri beklediğini bildiğim şaşı kadının bende uyan- dıracağı tiksintiyle karışık acımayı düşünür düşünmez döndüğüm yan sokakta –o geceki sokaktı bu– bir yaralı kendine güven duygusuyla ağırlaşmış olarak geldi. Bir ay önce biri siyah bıyıklı iki terziden –niye terzi? Bilmiyo- rum– dayak yediğim gece de aynı sebepten aynı sokağa dönmüştüm. Belki bir ek-sebep de vardı. Ona bir yar- dımda bulunmam gerektiği, bu yardımın onun iş guru- runu incitmemesi bahanesinin ardında gizli, o derin lo- calardan birine onunla girmek isteğinden korkuyordum.

Şaşı kadın karmaşık yollardan bana Zehra teyzemi geti- riyordu. Dizinde yatarken yalnız benim bildiğim kokuy- la dolu, kimi duran, kimi kıpırdayan dudaklarına bakar- dım. Arada eğilir, ben büyük, inanılmaz bir şeyler olaca- ğını beklerken salt burnumun ucunu öperdi. Yüzü bana inerken gözleri şaşılaşırdı.

Bir ay önce yediğim dayağı haketmemiştim ben.

Beş gün çenem sarılı –sanki bazı insanlara kendimce bir iş uydurup her sefer yanılmamışım gibi– Beyoğlu’ndaki terzi dükkânlarını dolaşmıştım. Uykulu sokakta beni çökerttikleri yer lambalardan uzak değilmiş, birinin kara bıyıklı olduğundan başka şeyler de biliyormuşum gibi arıyordum onları. Kimse anlamıyordu. Sadık bile,

“— Bulacaksın da ne olacak?” diyordu. “— Anlatacam yahu. Haksız olduklarını söyleyecem. Yanlarındaki üçün- cü kişiye yapmak istediklerinin umurumda olmadığını, (—Olmaz, eve gidecem ben, demişti üçüncüsü) orada durduysam salt merak ettiğimden durduğumu söyleye- cem. O iki terziye...” “— Niye terzi?” “— Bilmiyorum. O iki terziye beni dövmekle haksızlık yaptıklarını anlata- cam.” “— Sonra?” “— Sonu oradaki duruma bağlı.” Sadık başını sallıyor, gülüyordu. Onları aramam gerektiğini an- lamıyordu. Beş gün sonra suratım iyileşip sargı atılınca aramayı bıraktım.

(15)

Sonra o Rum kızını öptüm. Harbiye’ye yakın cad- denin ortası tenhaydı. İki kişiydiler; kol kola gülüşerek geliyorlardı. Yanımdan geçerlerken benden yana olanı tuttum, öptüm. Yüzü soğuktu. Bağrıştılar. Öteki,

— Terbiyesiz, pis sarhoş, dedi.

Kafamı hınçla geriye attım gülerken. Gittiler. Ne ya- mansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurma- dan rahat edemezsiniz. Oysa ben sarhoş falan değildim.

Bir bardak şarap içmiştim yemekte. Hem onu öpmemiş- tim ki soluğumda şarap kokusu duysun. Bir sigara yak- tım, yürüdüm.

Hol sıcaktı. Paltomu çıkarırken kaç kere beni yeni- den sokağa uğratan o bildik düşünce geldi kafama takıl- dı. Öptüğüm kız bir şey dememişti. Yoksa o muydu?

Niye gitmedim ardından? Ötekini kovup konuşmak için ona döndüğüm zaman, “Sus, biliyorum,” diyecekti. Bir haftadır bana akşam yemeklerini aynı lokantada yedirten düşünceydi bu. O geceki kadında oraya uymayan bir şey- ler vardı. Yemek yiyenlerin, eşyanın ötesindeydi. Kalk tığı zaman garson pilavımı getiriyordu. Kalkmamıştım; baş- ka gece kalkacaktım. Kadın gidince bir yarı-bilginin üzüntüsü geldi bana: Başka gece yoktu. Gelmiyordu. Bu gece de gelmedi. Belki garsonun yüzünü benden bir haf- ta önce görmüştü.

Sedire oturup radyoyu açtım. Piyano dinlemek isti- yordum ama yoktu. Sanki bütün dünya konuşuyor, dans ediyor, operaya gidiyordu.

Şu kutunun içinde bana piyano çalacak birini bula- mıyordum. Yalnızdım. Kapadım kalktım. Duvarda “İkindi Kahvaltısı” asılıydı: Yapma ışıkta bozluğu daha bir boz,

(16)

mıldamadan sokağa baktı. Yoksa o mu? Perde indi. Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerler- de mi oluyordu?

2

Bu Rumca şarkı yüzünden mi uyandı, yoksa onu uyandıktan sonra mı duydu, bilmiyor. Şarkı söyleyen pastırmacının karısıydı. Yukardakilerin hizmetçisi Eleni evli değil ama ona göre pastırmacının karısıdır. Ayda otuz liraya bazı günler aşağı iner, ortalık süpürür. İki-üç yıl sonra evlenecek. Küçücük bir mezeci dükkânı aça- caklar. Eleni anlatırken gözleri parlar. Oysa hep o meze- ci dükkânında oturacak adama acır. Sarımsak kokusu sinmiştir üstüne. Adam belki duymaz, ama o pastırma- dan iğrenir.

Yataktan, kendi ılıklığından ayrılmak istemiyor. Kal- kıp odanın tek penceresinden perdeyi çekse, yıllardır ez- berlediği, üst üste küçük banyo delikleriyle yandaki apartmanın –o da kendi malı; daha doğrusu babasından kalma– sıvalı duvarını görecek. Gökyüzünü görmek için eğilip yüzünü cama dayaması gerekir. Yağmursuz sabah- lar bu bir damla gökyüzü onu şehrin havasını tahminde çok kere yanıltır.

Başını sola çevirdi. Duvarın ortasında Kemal’in

“Çıplak”ı asılı. Loşlukta belli belirsiz... Dışarda çıplaklaş- tırılması kolay bir kadın o anlık çabasının kısıp açtığı bir sesle, süpürgesinin ahengine uymuş şarkı söylüyor. Bu kadın yatağa itivermediği için belki ona şaşıyordur. Bir gün yukardaki avukatın fırsat buldukça arkasına sürtün- düğünü anlatmıştı. Ama o yapmıyordu; soymayacaktı

(17)

kadını. Sağ bacağını büküp dizini kaşıdı. Babasına ben- zemekten korkuyordu. Çocukluğunda, eski evde sık sık hizmetçi değişirdi. Bazı geceler kesiliveren bağırmalar, fısıltılar, somya gıcırtıları duyardı. Bir gün mutfakta ba- basını görmüştü: Kopacak gibi gergin, sırtı kamburlaş- mış, arkadan kadının kalçalarına sarılmış. Elindeki bar- dak düşünce doğruluvermişlerdi. Korkunçtular. Babası yürümüş onu tokatlamıştı. On yaşındaydı. Kadınlığı, er- kekliği biliyordu. Eskiden beri, belki teyzesi yüzünden, hep iğrenirdi babasından.

Oda kapısı tıkırdadı. Yatağın içinde doğruldu.

— Gel, dedi.

Eleni kapı aralığında durdu.

— İşim bitti. Bir burası var toplanacak.

— Burası kalsın bugün. Temiz daha. Başka yapaca- ğın yoksa gidebilirsin.

— Ne karanlık böyle bu. Perdeyi açayım isterseniz.

Başını salladı. Kadın gitti perdeyi çekti; bir an ışıkta durdu. “Yüzü ne güzel. Kim bilir benimkisi ne boktandır.

Uykulu, şiş.”

— Sokaktan yana odanın camı kırılmış. Taktırayım mı bugün?

— Tamam. Şu ceketimi versene, dedi. Eleni ceketi getirdi.

— Kaça takarlar camı?

— Bilmiyorum. Altı-yedi lira gider herhalde.

Bir onluk çıkardı iç cebinden, uzattı.

— Üstü senin olsun, dedi. “Mezeci dükkânına yarım kilo sucuk parası.” Parayı verirken kadının yüzüne bak- madı ama elini gördü. Canlı, konuşkan bir eldi bu.

(18)
(19)

Referanslar

Benzer Belgeler

İşte bütün bu örnekler –ve romanda daha birçoğu–, insanların düşünce ve davranışlarındaki alışkanlıklar ve aynılıklar arasında ayrı bir insan olarak yaşayabilmeye

Yusuf Atılgan Aylak Adam romanında bilinç akımı, iç monolog, leitmotif, diyalog, mektup yazma ve günlük tutma gibi anlatım tekniklerini kullanır.. Aylak Adam’da

sınıf fen bilimleri dersinde öz ve akran değerlendirme uygulamalarının yer aldığı probleme dayalı öğrenme (PDÖ) yaklaşımı ile yapılan fen öğretiminin

Albert Camus’nün Yabancı ve Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam eserlerinde bilinç akışı.. Emel ÖZKAYA 1 APA: Özkaya,

Modernist anlayışın biçim ve anlatım olanaklarını Aylak Adam ve Anayurt Oteli romanlarında deneyen ve kurguyu tamamıyla birey üzerine yerleştiren Yusuf

Yusuf’a en ilginç yaklaşımı ortaya atan ve onu Rousseau’nun doğa görüşü doğrultusunda soylu vahşi olarak değerlendiren Berna Moran ve bu yaklaşımı

Bağırmadım; kendiliğinden görsün diyordum. İki türlü bağırdığımı, yalnız kendim için bir şey isteyeceğimde se- simin, onların, “Bir su verir misin

Yani insan üç kitap okur, birkaç dergiye abone olur ve iki sene sonra çok daha fazla anlamaya başlar sanatı. İnsanlar bilmedikleri şeylerden ürkerler; bu