• Sonuç bulunamadı

Zorunlu Eğitim Çağındaki Suriyeli Çocukların Eğitime Erişimi Önündeki Engeller: Ankara İli Örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zorunlu Eğitim Çağındaki Suriyeli Çocukların Eğitime Erişimi Önündeki Engeller: Ankara İli Örneği"

Copied!
271
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ZORUNLU EĞİTİM ÇAĞINDAKİ SURİYELİ ÇOCUKLARIN EĞİTİME ERİŞİMİ ÖNÜNDEKİ ENGELLER: ANKARA İLİ ÖRNEĞİ

MİTHAT BÜYÜKHAN

TARAFINDAN

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜNE

SUNULAN TEZ

SOSYAL POLİTİKA ANABİLİM DALI DOKTORA TEZİ

(2)
(3)
(4)

ÖZET

ZORUNLU EĞİTİM ÇAĞINDAKİ SURİYELİ ÇOCUKLARIN EĞİTİME ERİŞİMİ ÖNÜNDEKİ ENGELLER:

ANKARA İLİ ÖRNEĞİ Büyükhan, Mithat

Doktora, Sosyal Politika Bölümü

Tez Yöneticisi: Prof. Dr. Erdal Tanas KARAGÖL

Nisan 2019, 271 Sayfa

Bu çalışma, 2017-2018 Eğitim Öğretim yılı ikinci döneminde Ankara’da yaşayan, geçici korumadan yararlanan ve zorunlu eğitim çağında çocuğu olduğu halde çocuğu okula gidemeyen, eğitime erişim sorunu yaşayan Suriyeli aileler arasında, çocuklarının okula gidememesine, eğitime erişim sorunu yaşamasına neden olan etkenlerin yaşanma yaygınlıklarını belirler, bu etkenlerin eğitime erişime etkisini açıklar ayrıca katılımcıların cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve yaşadıkları yere göre ilişkisini analiz eder. Başlıca bulgular göstermiştir ki; Suriyeli çocukların okula gidememesine, eğitime erişim sorunu yaşamasına neden olan etkenlerden katılımcılar arasında en yaygın olarak yaşanan etkenlerin ekonomik kaynaklı etkenler olduğu görülmektedir. Okul ve okul ortamı ile güvenlik yetersizliği kaynaklı etkenler de yaygın olarak yaşanmaktadır. Bu etkenlerin yaygın olarak yaşanması çocukların eğitime erişimini olumsuz olarak etkilemektedir.

(5)

ABSTRACT

OBSTACLES ON ACCESS TO EDUCATION FOR SYRIAN CHILDREN IN ESSENTIAL EDUCATION:

SAMPLE OF ANKARA PROVINCE

Büyükhan, Mithat

PhD, Department of Social Policy

Thesis Supervisor: Prof. Dr. Erdal Tanas KARAGÖL

April 2019, 271 Pages

This study was conducted in the second semester of the academic year 2017-2018 among the Syrian families living in Ankara, benefiting from temporary protection and having a child unable to access to education even though they are at the age of compulsory education, determine the prevalence of the factors that cause their children unable to access education and unable to go to school. Explains the effect of these factors on access to education and also analyses the relationship between participants' gender, age, education level, income level and place of residence. The main findings showed that; the most common factors among the participants were the economic factors that caused the Syrian children unable to go to school and encounter the problem of access to education. School and school environment as well as factors related to lack of security are also common. The widespread occurrence of these factors negatively affects children's access to education.

(6)

TEŞEKKÜR

Yazar danışmanı Prof. Dr. Erdal Tanas KARAGÖL’e tüm araştırma boyunca ki rehberliği, tavsiyesi, tenkitleri ve destekleri için sonsuz teşekkür eder.

Yazar ayrıca Doç. Dr. Zafer ÇELİK, Dr. Öğr. Üyeleri Nergis DAMA, Cavit DEMİRAL ve Dilara Ustabaşı GÜNDÜZ’e de yorum, önerileri ve destekleri için teşekkür eder.

(7)

İÇİNDEKİLER İNTİHAL………..iii ÖZET.………iv ABSTRACT.………..v TEŞEKKÜR.……….vi İÇİNDEKİLER……….………….……….….………....vii TABLOLAR LİSTESİ……..…….……….………...x ŞEKİLLER/GRAFİKLER……….….……….………...xiii SEMBOLLER/KISALTMALAR LİSTESİ.….……….……….xiv BÖLÜM 1. GİRİŞ..………..1 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE………..6 2.1 Giriş ...…..………..6 2.2 Göç……….……….…………..………...………..6 2.2.1 Gönüllü Göç………...10 2.2.2 Zorunlu Göç………...11 2.2.3 Uluslararası Göç………13 2.2.3.1 Göçmen………...13 2.2.3.2 Sığınmacı ve Mülteci………..15 2.3 Eğitim………...18 2.3.1 Eğitim Hakkı………..20 2.3.2 Eğitime Erişim………...26 2.4 Göç ve Eğitim İlişkisi………..28 2.5 Değerlendirme……...………...………...……….38

3. ZORUNLU EĞİTİM ÇAĞINDAKİ SURİYELİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ...…….39

3.1 Giriş……..………..……….……….39

3.2 Türkiye’deki Suriyeliler……….…………...………....40

3.3 Türk Millî Eğitim Sistemi ve Suriyeli Çocukların Eğitimine Yönelik MEB Politikaları………...…………...51

(8)

3.4 Suriyeli Çocukların Eğitimi Süreci……….……….………58

3.5 Suriyeli Çocukların Eğitime Erişimi……….………..……….63

3.6 Değerlendirme……….……..………..……….78

4. LİTERATÜR ARAŞTIRMASI………...80

4.1 Giriş…...………..….………80

4.2 Literatür Araştırması……….………...………...……….80

4.2.1 Suriyelilere Yönelik Eğitim Politikaları ve Ülke Politikalarının Karşılaştırılmasına İlişkin Araştırmalar…………....80

4.2.2 Eğitim ve Eğitim Ortamlarının Değerlendirilmesine İlişkin Araştırmalar………….……….84

4.2.3 Eğitimde Karşılaşılan Sorunlara İlişkin Araştırmalar………....90

4.2.4 STK’ların Rollerine İlişkin Araştırmalar……….………104

4.2.5 Diğer Bazı Alanlarda Yapılan Araştırmalar.………...105

4.3 Değerlendirme.……….………..………....108

5. METODOLOJİ……….109

5.1 Araştırmanın Problemi………...…...………..……….109

5.2 Araştırmanın Amacı ve Önemi…………...………114

5.3 Araştırmanın Varsayımları………...…...………..……..117

5.4 Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları………..…...……….….117

5.5 Araştırmanın Yöntemi……..…...……...………..118

5.5.1 Araştırmanın Evreni ve Örneklem/Çalışma Grubu..…...…….…….……120

5.5.2 Veri Toplama Teknikleri (Araçları).…....……….122

5.5.3 Verilerin Toplanması …...……….……….125 5.5.4 Verilerin Analizi …...……….………...………...………127 5.5.5 Bulgular………...………..………..………131 6. TARTIŞMA VE SONUÇ……...………214 YARARLANILAN KAYNAKLAR .………232 EKLER A. ETİK KURULU KARARI …….……….246

B. ANKET FORMU (Türkçe)...………..………...247

C. GÖRÜŞME FORMU (Türkçe)...………..250

D. ANKET FORMU (Arapça)...………..………...251

(9)

F. TEZ FOTOKOPİSİ İZİN FORMU………....………...255 G. ÖZGEÇMİŞ....…..………..………..………...256

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1 Geçici Barınma Merkezlerindeki Suriyeli Sayısı………..44

Tablo 2 Türkiye’de Bulunan Kayıtlı Suriyelilerin Şehirlerdeki Sayıları………45

Tablo 3 Türkiye’de Bulunan Suriyelilerin Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı...48

Tablo 4 Yıllara Göre Eğitime Erişimi Sağlanan Zorunlu Eğitim Çağındaki Suriyeli Çocukların Sayısı…..………66

Tablo 5 Puanların Basıklık ve Çarpıklık Katsayıları………..130

Tablo 6 Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Sayısal Dağılımı ...……….………….….132

Tablo 7 Katılımcıların Yaş Aralığına Göre Sayısal Dağılımı .……….…….……..132

Tablo 8 Katılımcıların Eğitim Durumuna Göre Sayısal Dağılımı.……….….…………133

Tablo 9 Katılımcıların Aylık Gelir Durumuna Göre Sayısal Dağılımı .…….…...….….134

Tablo 10 Katılımcıların Ailelerinin Yaşadığı Yere Göre Sayısal Dağılımı ………..135

Tablo 11 “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nde hiç kayıtlı olmadığımız için (kimliğimiz olmadığı için) çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………...137

Tablo 12 “Yabancı tanıtma kartı (98 ile başlayan kimlik) sahibi olduğumuz için okula kayıt yaptıramadığımdan çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı………….……..139

Tablo 13 “İkamet yerim sürekli değiştiğinden çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………..141

Tablo 14 “Okula kayıt yaptırabilmek için gerekli iş ve işlemler hakkında bilgim olmadığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………144

Tablo 15 “Yaşadığımız yer çok güvenli olmadığı için çocuk okula gitmiyor” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……..147

Tablo 16 “Okul yolu güvenli olmadığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……….151

Tablo 17 “Okulun bulunduğu yerde çevre güvenli olmadığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………..155

(11)

Tablo 18 “Okul geç kapandığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri

Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………..157 Tablo 19 “Sağlık sorunu (hastalıklı, engelli) olduğundan çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ….…159 Tablo 20 “Evde birine (engelli, yaşlı, kardeş) baktığı için çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………162 Tablo 21 “Nişanlı / evli olduğu için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna

Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……….164 Tablo 22 “Okul ücretini (okul aile birliği ücretini) karşılayamadığım için

çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre

Katılımcıların Sayısal Dağılımı………..166 Tablo 23 “Okula ulaşım ücretini karşılayamadığım için çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı …….170 Tablo 24 “Eğitim araç gereç ve kırtasiye ihtiyacını karşılayamadığım için

çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre

Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………..172 Tablo 25 “Ekonomik desteğine ihtiyaç duyduğumuz için çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı …….175 Tablo 26 “Yakınımızda okul olmadığından çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna

Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……….178 Tablo 27 “Yakınımızda olan okulun yöneticileri kayıt yapmadığından çocuk

okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların

Sayısal Dağılımı ………181 Tablo 28 “Okulda sınıflar çok kalabalık olduğu için çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı …….183 Tablo 29 “Karma eğitim olduğu için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna

Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ………..185 Tablo 30 “Dil engeli nedeniyle (Türkçe bilmediği için) çocuk okula gitmiyor.”

Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……..187 Tablo 31 “Okulda dersler zor geldiği için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna

(12)

Tablo 32 “Okulda yöneticiler ve öğretmenlerin dışlamasına maruz kaldığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri

Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı……….193

Tablo 33 “Okulda öğretmenler şiddet uyguladığı için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……..196

Tablo 34 “Okulda diğer öğrenciler zorbalık yaptıkları için çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı ……..197

Tablo 35 “Suriyeli olmayan velilerin olumsuz davranışları nedeniyle çocuk okula gitmiyor.” Sorusuna Verdikleri Cevaplara Göre Katılımcıların Sayısal Dağılımı …..……….200

Tablo 36 KMO ve Bartlett Değerleri………202

Tablo 37 Anketin Faktör Analiz Sonuçları...………..203

Tablo 38 Anket Puanın Betimsel İstatistikleri..………...205

Tablo 39 Eğitime Erişim Sorunu Yaşanmasına Neden Olan Etkenlerin Cinsiyet Bakımından İncelenmesi ………..206

Tablo 40 Eğitime Erişim Sorunu Yaşanmasına Neden Olan Etkenlerin Yaş Bakımından İncelenmesi ……….207

Tablo 41 Eğitime Erişim Sorunu Yaşanmasına Neden Olan Etkenlerin Eğitim Düzeyi Bakımından İncelenmesi ………208

Tablo 42 Eğitime Erişim Sorunu Yaşanmasına Neden Olan Etkenlerin Gelir Düzeyi Bakımından İncelenmesi ………...209

Tablo 43 Eğitime Erişim Sorunu Yaşanmasına Neden Olan Etkenlerin Yaşadıkları Yer Bakımından İncelenmesi …...………...212

(13)

ŞEKİLLER/GRAFİKLER

Şekil 1 Suriyeli Çocukların Erişebileceği Eğitim Kurumları………..………..69 Şekil 2 İlkokul ve Ortaokul Olarak Oluşturulan GEM’lerde

Okutulacak Derslerin Haftalık Ders Saati Sayıları Çizelgesi ...……….74 Şekil 3 Lise Olarak Oluşturulan GEM’lerde Okutulacak Derslerin

Haftalık Ders Saati Sayıları Çizelgesi ...………...75 Grafik 1 Yıllara Göre Türkiye’ye Gelen ve Kayıt Altına Alınan Suriyelilerin Sayıları….42 Grafik 2 Geçici Barınma Merkezlerinde ve

Geçici Barınma Merkezleri Dışında Yaşayan Suriyelilerin Sayısı………..43 Grafik 3 Türkiye’de Bulunan Suriyelilerin Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı….49 Grafik 4 Türkiye’de Bulunan Suriyelilerin Yaş Gruplarına Göre Sayısal Dağılımı……….50 Grafik 5 Türkiye’de Bulunan Suriyelilerin Cinsiyete Göre Sayısal Dağılımı………..51 Grafik 6 Yıllara Göre Eğitime Erişimi Sağlanan

Zorunlu Eğitim Çağındaki Suriyeli Çocukların Sayısı………..67 Grafik 7 Suriyeli Çocukların Eğitim Düzeylerine Göre Eğitime Erişim Oranları…………68 Grafik 8 Devlet Okullarında Kayıtlı

Suriyeli Çocuklar İçerisinde Kız ve Erkek Çocukların Oranları………...71 Grafik 9 GEM’lerin Bulundukları İller ve GEM Sayıları....………...76 Grafik 10 GEM’lere Kayıtlı

Suriyeli Çocuklar İçerisinde Kız ve Erkek Çocukların Oranları………..77 Grafik 11 Scree Plot Grafiği………202 Grafik 12 Alt Faktörler Puan Ortalaması………205

(14)

SEMBOLLER/KISALTMALAR LİSTESİ

AFAD Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AYBÜ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

AYDER Adana İnsani Yardım Yardım Derneği BM Birleşmiş Milletler

BMGK Birleşmiş Milletler Genel Kurulu

BMMYK/UNHCR Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği EAKS Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme

ERG Reformu Girişimi

ESKHUS Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi GEM Geçici Eğitim Merkezi

GİGM Göç İdaresi Genel Müdürlüğü GKY Geçici Koruma Yönetmeliği IBC Uluslararası Mavi Hilal

INEE Acil Durumlarda Eğitim için Uluslararası Ağ IOM Uluslararası Göç Örgütü

İHEB İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi İGAM İltica ve Göç Araştırma Merkezi İHH İnsani Yardım Vakfı

KAGEM Kadın, Aile ve Gençlik Merkezi

KTOKÜ Konya Ticaret Odası Karatay Üniversitesi MEB Millî Eğitim Bakanlığı

MSHUS Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme MSYD Mültecilerle ve Sığınmacılarla Yardımlaşma Dayanışma ve

Destekleme Derneği

OOSC Okul Dışındaki Çocuklar Küresel Girişimi

PICTES Suriyeli Öğrencilerin Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi Projesi

(15)

SUK Suriye Ulusal Koalisyonu TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TDK Türk Dil Kurumu

TDV Türkiye Diyanet Vakfı

TEGV Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı

TÜBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu UNESCO Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNICEF Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu

YÖBİS Yabancı Öğrenci Bilgi İşletim Sistemi YUKK Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu

(16)

BÖLÜM 1

1. GİRİŞ

2010 yılı sonu 2011 yılı başlarında Tunus’ta patlak veren olaylar daha sonra rejim karşıtı protesto gösterilerine dönüşmüş, bu protesto gösterileri Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelere de sıçramıştır. “Arap Baharı” olarak da adlandırılan ve rejim karşıtı olan bu gösteriler Tunus, Libya ve Mısır’da ülkeyi yöneten rejimlerin devrilmesiyle sonuçlanmış, Suriye’de ise rejimin sert müdahalesi sonucu iç karışıklığa ve bir iç savaşa dönüşmüştür.

Bu iç karışıklık ve savaş ortamında yaşadıkları yerlerde can ve mal güvenliğinin kalmadığını düşünen çok sayıda Suriyeli hem ülke içerisinde hem de ülke dışına doğru daha güvenli olan bölgelere gitmek üzere zorunlu olarak göç etmiş, yer değiştirmiştir (Ağır ve Sezik, 2015). İç karışıklık ve savaş öncesi yaklaşık 22 milyon olan ülke nüfusunun 6.1 milyon kadarı ülke içerisinde yer değiştirerek yerinden edilmiş, 5.6 milyon kadarı da ülke dışına çıkmak zorunda kalarak sığınmacı ve mülteci durumuna düşmüştür. Bir başka ifadeyle iç karışıklık ve savaş öncesi yaklaşık 22 milyon olan ülke nüfusunun yarısından fazlası yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalarak ülke içerisinde veya ülke dışına doğru yer değiştirmiş, evlerinden olmuştur (BBC News Türkçe, 2018).

Bu iç karışıklık ve savaş ortamında daha güvenli bölgelere gitmek üzere göç etmiş, yer değiştirmiş ve kitlesel olarak ülke dışına çıkmak zorunda kalmış Suriyelilerin büyük bir bölümünün güvenli olarak gördükleri ve ulaşmak istedikleri yerlerden biri de Türkiye olmuştur (Poyraz, 2012).

Ülkelerindeki iç karışıklık ve savaştan dolayı yaşadıkları yerlerde can ve mal güvenliğinin kalmadığını düşünüp, yaşadıkları yerleri terk ederek Türkiye’ye doğru hareket eden ve Türkiye sınırına gelen Suriyelilerden 252 kişilik ilk grubun 2011 yılı Nisan ayında Hatay’ın Cilvegözü sınır kapısından içeri alınması Suriye’den Türkiye’ye kitlesel insan göçünün başlangıcını oluşturmuştur (TBMM, 2012).

(17)

Türkiye, Suriye’deki iç karışıklık ve iç savaştan dolayı yaşadıkları yerleri terk ederek sınırına gelenlere yönelik olarak uluslararası koruma ilkeleriyle uyumlu insani, vicdani bir politika izlemiş, gelenleri geri çevirmemiş, uyguladığı “açık kapı” politikası ile iç karışıklık ve iç savaştan kaçarak gelen tüm Suriyelileri kabul etmiş, onlara geçici koruma sağlamış ve temel insani ihtiyaçlarını karşılamıştır (Erdoğan ve Ünver, 2015). Ayrıca Suriye’de meydana gelen olaylarda mevcut rejimin değil hak arama talebinde bulunan halkın yanında olacağını açıklamış, bu açıklamasıyla da iç karışıklık ve iç savaş ortamında güvenli bir yer arayışında olan Suriyelilerin güvenle sığınabilecekleri bir yer olmuştur (Güçer, Karaca ve Dinçer, 2013).

Suriye’deki olayların iç karışıklığa ve iç savaşa dönüştüğü 2011 yılı başlarından itibaren günden güne Türkiye sınırına gelen ve sınırdan içeri alınan Suriyelilerin sayısında sürekli bir artış olmuş, gelen Suriyelilerin kalabilmeleri için sınıra yakın illerde Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından geçici barınma merkezleri kurulmuş, AFAD aynı zamanda gelen Suriyelilere yönelik temel insani hizmetlerin karşılanmasında faaliyet yürüten kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirilmiştir (TBMM, 2012). Ayrıca Suriyelere ilişkin konularda her türlü iş ve işlemlerde kamu kurumları arasında koordinasyonu sağlamak üzere Gaziantep’te bir koordinatör valilik oluşturulmuştur (Kaya ve Eren, 2015).

Türkiye’ye gelen Suriyelilerin kalabilmeleri için AFAD tarafından sınıra yakın illerde kurulan geçici barınma merkezleri günden güne Türkiye’ye gelen Suriyelilerin sayısındaki artışa bağlı olarak zamanla yetersiz kalmış, bu ve başka sebeplerle Suriyeliler geçici barınma merkezleri dışında şehirlere de yerleşmeye başlamışlardır.

Suriye’deki iç karışıklık ve iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen ve geçici korumadan yararlanan Suriyelilere ilişkin istatistiki bilgileri yayınlayan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM)’nün 10.05.2018 tarihli verilerine göre Türkiye’de yaşayan ve geçici korumadan yararlanan Suriyelilerin sayısı 216.407’si geçici barınma merkezlerinde ve 3.370.272’si geçici barınma merkezleri dışında yaşayanlar olmak üzere toplamda 3.586.679 olmuştur (GİGM, 2018)1.

1 Geçici korumadan yararlanan Suriyelilerin sayısına ilişkin olarak bu tarihteki verilerin kullanılmasının nedeni araştırmanın yapıldığı tarih aralığının 10.04.2018 - 30.05.2018 olmasıdır. Ancak GİGM’in 07.03.2019 tarihli

(18)

Bu verilerden de anlaşılacağı üzere Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin % 6,03’ü geçici barınma merkezlerinde % 93,97’si geçici barınma merkezleri dışında şehirlerde yaşamaktadırlar.

Suriye’den Türkiye’ye gerçekleştirilen kitlesel göç, hem göçü gerçekleştiren Suriyelileri hem de ulaştıkları yerlerdeki yerel toplumu sosyal, kültürel, ekonomik ve başka birçok alanda çeşitli yönlerden etkilemiştir ve etkilemektedir (Sayın, Usanmaz ve Aslangiri, 2016). Kendi evi, geçimini sağlamak için yeteri kadar varlığı veya işleri, çocuğunun eğitim aldığı bir okulu, özetle kendi ülkesinde yaşamını devam ettirebilmek için kurulu bir düzeni olan Suriyeliler, yaşadığı yeri zorunlu olarak terk edip tüm kurulu düzeni geride bırakarak göçle Türkiye’ye geldiğinde en başta ulaştığı yerde aile bireylerinin barınma, yiyecek, temizlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duymakta, ulaştıkları yerlerde barınma için ev kiralama yoluna gitmeleri durumunda, kira ücretlerinin artmasına, daha önce ucuz veya makul düzeyde kira ücreti ödeyen yerel bir ailenin daha yüksek kira ücreti ödemesine neden olmalarından dolayı da yerel halkta hoşnutsuzluğa da neden olabilmektedirler.

Türkiye tüm kurum ve kuruluşlarıyla, yetersiz olsa da uluslararası kuruluşların desteği ve ayrıca yerli, yabancı sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla, Suriye’den gelen ve geçici korumadan yaralanan Suriyelilerin temel insani ihtiyaçlarının karşılanması ve hizmetlere sorunsuz erişimi için büyük çaba göstermekte ve var gücüyle çalışmaktadır.

Ancak Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin insani hizmetlere erişimi hususunda geçici barınma merkezi dışında yaşayan Suriyelilere göre geçici barınma merkezleri içerisinde yaşayan Suriyelilerin daha avantajlı oldukları Suriyelilere insani hizmet sunumunda görev alan Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı gibi kurumların yetkililerinin anlatımlarından anlaşılmaktadır.

Eğitim hizmetlerine erişim üzerinden bir karşılaştırma yapacak olursak, geçici barınma merkezlerinde ve geçici barınma merkezleri dışında yaşayan zorunlu eğitim çağındaki

verilerine göre Türkiye’de 141.627’si geçici barınma merkezlerinde ve 3.501.111’i geçici barınma merkezleri dışında olmak üzere toplamda 3.642.738 geçici korumadan yararlanan Suriyeli yaşamaktadır (GİGM, 2019).

(19)

Suriyeli çocukların eğitime erişim2 oranları karşılaştırıldığında, geçici barınma merkezlerinde yaşayan Suriyeli çocukların nerdeyse % 90’dan fazlasının eğitime erişebildiği, geçici barınma merkezleri dışında yaşayan Suriyeli çocuklarda ise eğitime erişim oranının çok daha düşük olduğu görülmektedir (Coşkun ve Emin, 2016).

Türkiye’ye gelen Suriyelilerin temel insani ihtiyaçlarını karşılamak ve hizmetlere sorunsuz erişimini sağlamak için gösterilen çabalara ve yapılan çalışmalara rağmen, Suriyelilerin kendilerine sunulan hizmetlere erişimde bazı sorunlar yaşadığı da bir gerçektir. Suriyelilere sunulan ancak Suriyelilerin erişiminde sorunlar yaşandığı hizmetlerden biri de eğitim hizmetleridir. Türkiye genelinde yaşayan ve zorunlu eğitim çağında olan Suriyeli çocukların azımsanmayacak oranda bir bölümünün eğitim hizmetlerine erişimde sorunlar yaşadığı Millî Eğitim Bakanlığı (MEB)’nın yayınladığı verilerden anlaşılmaktadır.

MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün 14.05.2018 tarihli verilerine göre Türkiye’de yaşayan ve geçici korumadan yararlanan Suriyelilerin 976.200’ünü zorunlu eğitim çağındaki çocuklar oluşturmaktadır. Aynı tarihli verilere göre Türkiye genelinde bu çocukların 571.523’ünün eğitime erişimi sağlanmış3 (MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, 2018), ancak geriye kalan 404.677 çocuk eğitime erişim sorunu yaşamaktadır. Başka bir ifade ile Türkiye’de zorunlu eğitim çağındaki Suriyeli çocukların % 58,5’inin eğitime erişimi sağlanmış ancak geri kalan % 41,5’inin eğitime erişimi sağlanamamıştır. Zorunlu eğitim çağındaki Suriyeli çocukların eğitime erişim hususunda Türkiye genelinde yaşadıkları durumun neredeyse bir benzerini Ankara’da yaşayan ve zorunlu eğitim çağında olan Suriyeli çocuklar da yaşamaktadırlar. GİGM’in 10.05.2018 tarihli verilerine göre Ankara’da geçici korumadan yararlanan 98.280 Suriyeli yaşamaktadır (GİGM, 2018). Ankara’da yaşayan Suriyelilerin büyük çoğunluğu Altındağ ilçesi sınırları içerisinde siteler olarak da adlandırılan bölgeye yakın, evlerin çoğunun gecekondu ve eski olduğu, kentsel 2“Eğitime erişim” ifadesinden, bir çocuğun bir eğitim kurumunda yaş ve seviyesine uygun bir sınıfta kayıtlı ve düzenli olarak eğitimine devam ediyor olması anlaşılacaktır.

3 Bu verilerde eğitime erişimi sağlanmış Suriyeli çocuk sayısı her ne kadar 611.524 olarak gösterilse de aynı tarihli verilerde eğitime erişimi sağlanmış 611.524 çocuğun aslında tamamının Suriyeli çocuk olmadığı, bu çocukların 40.001’inin Iraklı çocuk olduğundan bahsedilmektedir. Bu bilgilerden yola çıkarsak eğitime erişimi sağlanmış Suriyeli çocuk sayısının 571.523 (611.524-40.001=571.523) olduğu görülecektir.

(20)

dönüşüm kapsamına alınmış mahallelerde yaşamaktadırlar (MSYD, 2017) . 2018 Mayıs ayı yayınlanmamış MEB veri demetinden elde edilen bilgilere göre Ankara’da yaşayan ve geçici korumadan yararlanan Suriyelilerin yaklaşık 23.500’ünü zorunlu zorunlu eğitim çağındaki çocuklar oluşturmaktadır. Aynı veri demetinden elde edilen bilgilere göre zorunlu eğitim çağındaki çocukların 12.480’inin eğitime erişimi sağlanmış, 11.020’sinin eğitime erişimi sağlanamamıştır. Başka bir ifade ile Ankara’da yaşayan ve zorunlu eğitim çağında olan Suriyeli çocukların % 53,1’inin eğitime erişimi sağlanmış, geri kalan % 46,9’u eğitime erişim sorunu yaşamaktadır.

Eğitime erişemeyen, eğitimden mahrum kalan çocukların gelecekte hem kendisi hem de içerisinde yaşadığı topluma birçok yönden olumsuzluklar yaşatması ihtimal dâhilindedir. Ayrıca bahsedilen durumda olan çocukların kötü niyetli kişilerin istismarına uğramasından, organize suç çetelerine, terör örgütlerine katılması tehlikesinden bile bahsedilebilir. Bu nedenle tüm çabalara ve çalışmalara rağmen Suriyeli çocukların eğitime erişim sorunu yaşamasına neden olan, ailelerin karşı karşıya kaldığı etkenlerin Suriyeliler arasında yaşanma yaygınlıklarının, eğitime erişim sorunun çözümüne katkı sunması ayrıca söz konusu etkenlerin olumsuzluklarını ortadan kaldıracak veya etkilerini azaltacak önerilerin geliştirilebilmesi açısından tespit edilmesi ve incelenmesi gerekmektedir.

Bu araştırmada (tezde) Ankara’da yaşayan ve zorunlu eğitim çağında çocuğu olduğu halde çocuğu eğitime erişim sorunu yaşayan Suriyeli ailelerin karşı karşıya kaldıkları ve çocuklarının eğitime erişim sorunu yaşamalarına neden olan etkenlerin aileler arasında yaşanma yaygınlığı tespit edilmiş, bu etkenlerin yaşanma yaygınlığının tespitinin yanı sıra eğitime erişime etkisi açıklanmış ve Suriyeli çocukların okula gidememesine, eğitime erişim sorunu yaşamasına neden olan etkenler demografik özelliklere göre incelenmiştir. Ayrıca bu etkenlerin Suriyeli aileler arasında yaygın olarak yaşanmasının önüne geçilmesi ya da en az yaygınlıkta yaşanması ve böylece eğitime erişim sorununun çözümüne katkı sunması bakımından çeşitli önerilerde bulunulmuştur.

(21)

BÖLÜM 2

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1 GİRİŞ

2010 yılı Aralık ayında Tunus’ta başlayan, Arap Baharı olarak adlandırılan yönetim karşıtı protesto olayları rejimin sert müdahalesi sonucu 2011 yılında Suriye’de bir iç karışıklığa, bir iç savaşa dönüşünce Suriyelilerin bir kısmı can ve mal güvenliği kalmadığı için Suriye’den kaçarak komşu bir ülke olan Türkiye’ye zorunlu olarak göç etmişlerdir. Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin bir kısmını zorunlu eğitim çağındaki çocuklar oluşturmaktadır.

Suriyelilerin Türkiye’ye göçü sınır ötesine gerçekleşen zorunlu bir göç olup, bu bölümde göçe ilişkin bazı kavramlar ile eğitim, eğitim hakkı, eğitime erişim gibi eğitimle ilgili kavramlar ve ayrıca göç ile eğitim arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılacaktır.

2.2 GÖÇ

İnsanlar yüzyıllar boyu çeşitli nedenlere bağlı olarak yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmışlardır (Peker ve Sancar, 1986). Günümüzde ise mal ve sermayenin yer değiştirmesinin serbestliği, kolay ve hızlı hareketliliği sonucu ortaya çıkan ve küreselleşme olarak adlandırılan mevcut durumda dünyada mal ve sermayenin yer değiştirmesinin serbestliği, kolay ve hızlı hareketliliğinin ortaya çıkardığı sosyoekonomik, kültürel ve birçok alandaki değişimler dünya üzerinde insan hareketliliğini de etkilemekte (Çaman ve Özvarış, 2010), yer değiştirmeyi kolaylaştıran etkisiyle insanın dünya üzerinde hareketliliğini ve kolayca yer değiştirmesini beraberinde getirmektedir (Yıldırım, 2009).

Mal ve sermaye hareketliliğinin sonucu ortaya çıkan değişimlere bağlı olarak oluşan koşulların yer değiştirmeyi etkilemesinin yanı sıra bu koşullardan ayrı olarak, daha iyi yaşama koşullarına kavuşma, iç karışıklık ve savaş kaynaklı şiddetten kaçma, çeşitli nedenlerden dolayı zulüm görme korkusu, evlenme, daha kaliteli eğitim imkânlarına erişim

(22)

isteği gibi pek çok nedenlerle de kişilerin bireysel ya da kitlesel olarak yer değiştirmesi söz konusu olmaktadır (Bayraklı, 2007). Bu yer değişikliği bazen kişinin vatandaşı olduğu kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde bazen de kendi devletinin ülkesi sınırları dışına doğru gerçekleşebilmektedir (Çaman ve Özvarış, 2010).

Bu yer değişikliği yaşanılan yerdeki itici koşullar ile hedef yerdeki çekici koşullar arasında yapılan karşılaştırmalar ile verilen karar üzerine gerçekleşen bir olgu olup (Yılmaz, 2014), yaşanan yerin itici koşullarından kurtulmak ve hedefteki gidilecek yerin çekici koşullarının avantajlarından yararlanmak amacıyla yapılmaktadır (Bayraklı, 2007). Bu durum bazen toplumsal ve ekonomik değişimin bir sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi bazen de toplumsal ve ekonomik değişimin nedeni olabilmektedir. Göç olarak adlandırılan bu yer değişikliği bu nedenle toplumsal ve ekonomik değişimin hem sonucu hem de nedeni olarak değerlendirilebilir (Yılmaz, 2014).

Göçün pek çok tanımı yapılmaktadır. Kara ve Korkut (2010) kişilerin yer değiştirerek yeni yerleşim alanlarına ya da toplumlara doğru hareketini, Güllüpınar (2012) çeşitli nedenlere bağlı olarak kişilerin bireysel ya da kitlesel şekilde kısa veya uzun süreli ya da temelli olarak yaşadıkları yerleri değiştirmeleri eylemini, Ziya (2012) kişilerin yaşamının geri kalan kısmının tamamını veya bir bölümünü geçirmek için istemli olarak veya zorla yaşadığı yerden ayrılarak yaşayacağı yeni yere yer değiştirmesini, Yılmaz (2014) ise genel olarak çeşitli nedenlerle kişilerin yaşadıkları yerlerden ayrılarak anlamlı uzaklıktaki bir yerde, bazen uzun süreli bazen de temelli olarak yaşamak için gerçekleştirdikleri yer değiştirme olayını göç olarak tanımlamakta, Başak (2011)’ta göçü kişilerin kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde veya devletinin ülkesi sınırlarını da aşacak şekilde, çeşitli nedenlerle isteyerek veya istemeyerek başka bir yere yerleşmek amacıyla yer değiştirmesi olayı diyerek tarif etmektedir.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından yayınlanan Göç Hukuku: Göç Terimleri Sözlüğünde ise göç;

Uluslararası bir sınırı geçerek veya bir Devlet içinde yer değiştirmek. Süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna, mülteciler, yerinden edilmiş kişiler, yerinden çıkarılmış kişiler ve ekonomik göçmenler dâhildir,

(23)

Özer (2011)’e göre göçe neden olan birçok etken bulunmaktadır. Göçün nedeninin birden fazla olması birden fazla sorunu beraberinde getirmesine neden olmaktadır. Göçün beraberinde birden fazla sorunu getirmesi bir yana özellikle zorunlu olarak gerçekleşen göçler hem kişiler hem devletler açısından en fazla sorunu beraberinde getiren sosyal bir olaydır. Yılmaz (2014)’a göre de göçün nedenlerinin çeşitli olması olumsuz etkilerinin de çeşitli olmasına yol açmaktadır.

Göç kaynak ve hedef yer arasında çizgisel, tek yönlü (Yılmaz, 2014) ve kısa süreli bir olay olarak görülüp değerlendirilmiş olmasına rağmen etkileri yıllarca sürebilecek sonuçları ortaya çıkarabilen (Çaman ve Özvarış, 2010), ekonomik ve sosyal sermaye üzerindeki etkileri nedeniyle dinamik bir olaydır ve dinamik olması nedeniyle de süreklilik göstermektedir (Yılmaz, 2014).

Aynı devletin ülkesi sınırları içerisinde ya da ülkesi sınırları dışına doğru, birçok nedenden dolayı gönüllü ya da zorunlu olarak gerçekleşen göç (Ziya, 2012), toplumsal ve ekonomik değişime eşlik ederken aynı zamanda nüfusun yer olarak dağılımına etki eden ve onu şekillendiren, ayrıca toplumsal ve ekonomik sorunları beraberinde taşıyarak olumsuz etkilerini de gösteren bir olgudur (Sirkeci ve Yüceşahin, 2014). Bu nedenle göç olayı ile göç yaşamış kişilerin sosyoekonomik, kültürel, aile ve sosyal ağlarında kısacası yaşamlarının her alanında önemli değişikliklerin yaşanması söz konusu olmaktadır (Çaman ve Özvarış, 2010). Göç hareketleri ortaya çıktığı dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmeler tarafından şekillendirilmiştir. Göçün oluşumuna neden olan etkenler göz önüne alınarak toplumbilimciler tarafından göç hareketlerinin açıklanmasına ilişkin çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bu teorilerin sayısı ise bir teorinin açıklayamadığı göç olgusunu açıklayan yeni teoriler ile zamanla artmıştır.

Bu teorilerin bazılarından, Neo-Klasik Teori 1960’larda dayandığı ekonomik modele göre göç olgusunun ortaya çıkmasına neden olan başlıca etkenin bölgeler veya devletlerarası gelişmişlik farkından kaynaklı iş gücü piyasasının dengesizliği olduğunu, gelişmiş bölgelerde veya devletlerde işgücü talebi varken az gelişmiş veya gelişmemiş bölge ve devletlerde işgücü arzının söz konusu olduğunu, işgücü talebinin yüksek olduğu yerlerde ücretlerin yüksek ve yüksek ücretlerin kişi için çekici bir etken, işgücü arzının yüksek olduğu

(24)

yerlerde ücretlerin düşük ve düşük ücretlerin kişi için itici bir etken olduğunu (Güllüpınar, 2012) ve kişi tarafından yarar maliyet karşılaştırması yapılarak yararın maliyetten fazla olduğunun anlaşılması ile emek arzı olan yerden emek talebi olan yere göç edildiğini (Massey vd, 1993/2014), İkili Emek Piyasası Teorisi gönüllü olarak gerçekleşen uluslararası göçün temelinde gelişmiş devletlerde işgücüne olan talebin yüksekliğinin olduğunu, gelişmiş ekonomilerde sermaye yoğun işlerde (birincil emek piyasası) nitelikli kişiler yüksek ücretlerle çalışırken, emek yoğun işlerde (ikincil emek piyasası) çalışanların düşük ücretlerle çalıştırılmalarından ve kriz dönemlerinde işlerine kolaylıkla son verilmesi durumundan dolayı, gelişmiş devletlerdeki emek hiyerarşisi içerisinde altta olanlar (ikincil emek piyasası) küçük düşürücü ve az ücretli işlerde çalışmak istemediklerinden emek yoğun işlerde işgücü açığının ortaya çıktığını, ortaya çıkan bu işgücü açığını kapatabilmek için göçmen işçilere ihtiyaç duyulduğunu ve bu işgücü açığının kapatılmaya çalışılması sonucu göç hareketinin ortaya çıktığını, Dünya Sistemi (Merkez Çevre) Göç Teorisi göçün oluşumunu merkez çevre (gelişmiş-azgelişmiş) ilişkisine dayandırarak, gelişmiş merkez tarafından çevrenin işgücünün sömürüldüğünü, çevre devletlerin işgücünün merkez devletlerce sömürülmesi söz konusu olurken, özellikle çevrenin nitelikli işgücünün merkeze hareketi, yer değiştirmesi ile göçün ortaya çıktığını, Göç Sistemleri Teorisi göç olgusunda devletlerarası ve ekonomik ilişkileri göz önüne alarak, göç alan veya göç veren iki devlet arasındaki göç hareketinin bu devletler arasındaki karşılıklı siyasal ve ekonomik ilişkilerden dolayı gerçekleştiğini, böylece iki devlet arasında bir göç ve ilişkiler sistemi kurulduğunu, sistemin kurulmasında devletler arasında uzaklık ya da yakınlığın önemli olmadığını ve İlişkiler Ağı (Network) Teorisi ise göç edenlerin birinci dereceden yakınları, arkadaşları ve akrabaları arasındaki ilişkiden bir göç ağı oluştuğunu, önceden göç etmiş olanların göç alan ve göç veren iki toplum arasında bu toplumları bir birine bağlayan bir altyapı oluşturduklarını ve daha sonra göç edenlerin ilk göç edenlerin tecrübelerinden yararlanarak onların karşılaştıkları zorlukları genelde yaşamadan göç hareketinin gerçekleştiğini ileri sürmüştür (Güllüpınar, 2012).

Suriyelilerin ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelmelerini yukarıda adı geçen ve daha çok belirli bir dönemdeki ekonomik modele göre ileri sürülen göç teorileri ile açıklamak muhtemelen mümkün olamayacaktır. Suriyeliler açısından, ülkelerindeki iç karışıklıkta, iç savaşta yaşadıkları olumsuzluklar, can ve mal güvenliklerinin kalmaması itici bir etken, Türkiye’ye geldikleri zaman güvende olacakları durumu çekici bir etken olarak

(25)

değerlendirildiğinde, bu yönü ile Suriyelilerin Türkiye’ye göçü, yaşanılan yerdeki itici ve ulaşılacak yerdeki çekici koşulların göçe neden olduğunu ileri süren İtme Çekme Teorisi1 (Çağlayan, 2006) ile açıklanabileceği gibi, ülkelerindeki iç karışıklık, iş savaş nedeniyle kendileri istemese de iradeleri dışında zorla göç etmek zorunda kalmalarından dolayı bu yönü ile de Suriyelilerin Türkiye’ye göçü, göç edenlerin kendi iradeleri ile karar alarak göç etmeleri söz konusu olmayıp, göçün bir zorlama ile gerçekleştiğini ileri süren zoraki (forced) göç tipi2(Çağlayan, 2006) ile de açıklanabilir.

Göç olayı karmaşık bir olaydır. Göç ister kişilerin vatandaşı olduğu kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde isterse de sınırları dışına doğru devletlerarası gerçekleşsin göçe sebep olan etkenler açısından sınıflandırılan gönüllü göç ve zorunlu göç diğer bütün göç sınıflandırmalarını kapsayacak niteliktedir. Bu duruma bir örnek verecek olursak, bir kişi daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak için bir yerden başka bir yere göç ediyorsa bu göç çalışma amaçlı göç gibi görünse de aslında aynı zamanda gönüllü göç olarak da değerlendirebilir. Aynı şekilde şiddet ortamından kaçan bir kişi bir başka devlete sığınma amaçlı bir göç gerçekleştirmiş ise bu göç aynı zamanda zorunlu göç ya da uluslararası göç olarak da nitelendirilebilir. Bu nedenle gönüllü göç ve zorunlu göç kavramlarını kısaca açıklamak gerekmektedir.

2.2.1 Gönüllü Göç

Kişilerin daha çok iyi bir yaşam koşuluna kavuşabilmek amacıyla yaşadıkları yeri kendi iradeleri ile terk ederek yer değiştirmeleri olayı (Yılmaz, 2014) veya coğrafi ya da siyasi sınırları, daha iyi bir yaşam koşuluna kavuşabilmek amacıyla gönüllü olarak geçerek, erişilen yerde uzun süreli veya daimi olarak yaşamak için yapılan göçler gönüllü göç olarak adlandırılmaktadır. Gönüllü göçte hedef yerin çekici koşulları ile ayrılmak istenilen yerin itici koşulları önemli rol oynamaktadır. Bu koşullar kişiler tarafından değerlendirildikten sonra yer değiştirmeye, göç etmeye gönüllü olarak karar verilmektedir (Çaman ve Özvarış, 1Lee tarafından ileri sürülmüştür. Teoriye göre yaşanılan yerdeki itici ve ulaşılacak yerdeki çekici koşullar göçe neden olmaktadır (Çağlayan, 2006).

2 Petersen’in beş göç tipinden biridir. Petersen çalışmasında itme çekme koşullarına insanların ekonomik ve sınıfsal durumlarına göre farklı farklı tepkiler verdiklerini ileri sürerek beş göç tipinden bahsetmektedir. Bunlardan biri de zoraki (forced) göç tipidir. Bu göç tipinde göç edenlerin kendi iradeleri ile karar alarak göç etmeleri söz konusu olmayıp, göç bir zorlama ile gerçekleşmektedir (Çağlayan, 2006).

(26)

2010). Gönüllü göç yaşanan yerin itici koşullarından kurtulmak ve hedefteki gidilecek yerin çekici koşullarının avantajlarından yararlanmak amacıyla yapılmaktadır (Bayraklı, 2007). Gönüllü göç daha çok ekonomik nedenlere bağlı olarak daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek amacıyla kişinin kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde veya ülkesi sınırları dışına doğru, genelde ekonomik olarak gelişmemiş ya da az gelişmiş bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru, iş imkânları, evlilik, aile birleşmeleri gibi nedenlerle gerçekleşmektedir (Çaman ve Özvarış, 2010).

Gönüllü göçün genelde ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleştiği tarihsel süreç içerisinde yaşanan pek çok olaydan da anlaşılacağı üzere yaygın bir kanaat olarak varlığını sürdürmektedir (Yılmaz, 2014). Bugün dünya üzerinde gelişmiş kuzey devletleri özellikle ekonomik nedenlere bağlı olarak yapılan uluslararası gönüllü göçün merkezi konumundadırlar. Gönüllü olarak uluslararası göç edenlerin en çok gitmek istedikleri yerlerin başında kuzey Amerika ve Avrupa gelmektedir (Çaman ve Özvarış, 2010).

2.2.2 Zorunlu Göç

Kişilerin çeşitli nedenlere bağlı olarak zorlama sonucu kendi iradeleri dışında yer değiştirmeleri genel anlamda zorunlu göç olarak tanımlanmaktadır. Genelde savaş, iç karışıklık, afet düzeyinde doğal olaylar, sürgün gibi nedenler bu çeşit göçe neden olan olaylar olarak sayılabilir. Zorunlu göçte, göçe neden olan olaylar insanları kendi iradeleri dışında yer değiştirmeye zorlamakta, mecbur bırakmaktadır (Yılmaz, 2014).

IOM (2009) tarafından zorunlu göçün tanımı;

Doğal ya da insan yapımı nedenlerden dolayı içerisinde yaşama ve refaha yönelik tehditleri de içeren bir zorlama unsuru bulunan göç hareketini tanımlamak için kullanılan genel terim (örn. mültecilerin, ülkesinde yerinden edilmiş kişilerin hareketleri ve doğal, çevresel, kimyasal, nükleer felaketler, açlık ya da kalkınma projeleri nedeniyle gerçekleşen hareketler), ifadesi ile yapılmıştır.

Çaman ve Özvarış (2010)’a göre zorunlu göç kişinin kendi istemi dışında gelişen olaylar sonucu ortaya çıkan nedenlere bağlı olarak, kişiyi yaşadığı yerden başka bir yere gitmeye zorlama sonucu oluşmaktadır. Bu zorlayıcı nedenler arasında doğal felaket düzeyinde

(27)

çevresel olaylar, çatışmalar, ırk, inanç, politik görüş farklılıkları, bir gruba aidiyet gibi nedenler sayılabilir. Bu nedenlere bağlı olarak kişinin can güvenliğinin tehlike altında olması ya da zulüm göreceği korkusu gibi duyguları yaşaması durumunda, gerek kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde gerek ülkesi sınırları dışına doğru devletlerarası yer değiştirmesi olarak adlandırılan zorunlu göçte kişilerin hedefinde belirli bir yer olmayıp, erişmek istedikleri yerde öncelikle can güvenliğinin sağlanacağı veya zulüm görmeyeceği güvencesinin olması yeterli görülmektedir. Bu nedenle zorunlu göç olayı farklı yerlerde ve farklı koşullarda gerçekleşebilmektedir.

Ancak gönüllü göç ve zorunlu göç ayrımını yapmak aslında hiçte kolay değildir. Çünkü göçün kendisi karmaşık bir olaydır ve birbiri ile ilgili birçok nedene bağlı olarak gerçekleşebilir. Peker ve Sancar (1986)’a göre, gönüllü göç kişinin kendi iradesi ile gerçekleştirdiği bir eylem, zorunlu göç ise gelişen bazı olaylar sonucu kişinin kendi iradesi dışında yer değiştirmeye zorlanması ile gerçekleştirdiği bir eylem olarak açıklanmış olsa bile, gerçekte gönüllü göçün arkasında da bir yer değiştirmeye zorlanma vardır. Bu nedenle gönüllü göç ile zorunlu göç arasında kesin ve belirli bir ayırımı ortaya koyabilmek çoğu zaman zordur. Zorunlu göçün arkasındaki nedenleri görmek daha kolay iken aslında gönüllü göç olarak nitelendirilen, kişinin kendi iradesi ile yaptığı göçün arkasında da görülmesi zor da olsa zorlayıcı nedenlerin olduğu bir gerçekliktir. Genelde gönüllü göç sınıfında görülen çalışma amaçlı yapılan göçün arkasında aslında yaşanılan yoksulluğun oluşturduğu bir zorlama vardır. Yılmaz (2014)’da benzer bir yaklaşımla, gönüllü göç olarak değerlendirilen çalışma amaçlı göçü göz önüne alarak, çalışma amaçlı göçte kişilerin yaşadıkları yerlerde ekonomik zorluklar içerisinde bulunuyor olmaları sonucunda bu zorlukları yaşamama dürtüsünün yaşadıkları yerleri terk etme davranışını göstermelerine neden olduğunu söylemektedir. Bayraklı (2007) ise genel bir ifade ile göçün, yaşanan yerin itici koşullarından kurtulmak ve hedefteki gidilecek yerin çekici koşullarının avantajlarından yararlanmak amacıyla yapıldığını, yaşanılan yerdeki kurtulmak istenen itici koşulların ve bu koşulların sonuçlarının kişileri göç etmeye zorladığını ileri sürmektedir.

(28)

2.2.3 Uluslararası Göç

Özer (2011) kişinin vatandaşı olduğu kendi devletinin ülkesi sınırlarını geçerek başka bir devletin ülkesinde yaşamak amacıyla gitmesini uluslararası göç olarak tanımlamaktadır. IOM (2009) ise uluslararası göçü;

Kişilerin geçici veya daimi olarak başka bir ülkeye yerleşmek üzere menşe ülkelerinden veya mutad olarak ikamet ettikleri ülkeden ayrılmaları. Dolayısıyla, uluslararası bir sınırın geçilmesi söz konusudur,

diyerek tanımlamaktadır.

Uluslararası göç bazen gönüllü olarak bazen de çeşitli nedenler neticesinde zorunlu olarak, bireysel veya aile fertleri ile birlikte ya da toplu olarak yaşanılan, vatandaşlığına sahip olunan menşe devletin ülkesinden bir başka devletin ülkesi topraklarına yer değiştirme şeklinde gerçekleşmektedir (Ergül, 2012).

Uluslararası göç birçok nedene bağlı olarak gerçekleşirken beraberinde, devletin egemenliği, yetkisi, çalışma ilişkisi ve insan haklarına ilişkin birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu sorun alanları ise çoğu kez iç içe geçmiş durumdadır (Akıntürk, 2007). Bundan dolayı göç günümüzde dünyada siyaset ve planlama konularından biri olarak tüm devletlerin ve uluslararası kamuoyunun gündeminde varlığını devam ettirmektedir (Sirkeci ve Yüceşahin, 2014).

Uluslararası göç özellikle XX. Yüzyıldan itibaren uluslararası kamuoyunun sürekli gündeminde olmuştur ve günümüzde yaşanan olaylardan dolayı da olmaya devam etmektedir. Bu bakımdan uluslararası göç ile ilgili kavramları bilmek gerekmektedir. Bu bağlamda uluslararası göç denilince akla gelen kavramlar göçmenler (göçmen), sığınmacılar (sığınmacı) ve mülteciler (mülteci) olarak sıralanabilir (Deniz, 2014).

2.2.3.1 Göçmen

Uluslararası göç gönüllü olarak gerçekleştiğinde daha çok ekonomik nedenlerle gerçekleşmekte ve amacı bakımından çalışma göçü olarak adlandırılmakta, göç ekonomik nedenlere bağlı olarak gerçekleşirken göçün yönü hemen her zaman az gelişmiş ya da gelişmemiş devletlerden gelişmiş devletlere doğru olmaktadır ve göçmen kavramı net bir

(29)

tanımlamaya sahip olmasa da daha çok ekonomik nedenlerle gönüllü olarak uluslararası göçü gerçekleştiren kişiler için kullanılmaktadır (Yıldırım, 2009).

Ergül (2012)’e göre göçmen kavramına ilişkin üzerinde tam olarak anlaşılmış, uzlaşılmış bir tanım olmamakla birlikte, genelde göçmen (göç eden kişi) kişisel rahatlığı için, dışarıdan her hangi bir baskı unsuru olmadan kendi hür iradesi ile yaşadığı yeri terk ederek başka yere yerleşen kişi olarak kabul edilmektedir. Başak (2011) yer değişikliği yapan kısacası göç eden kişileri göçmen olarak adlandırırken, Ziya (2012) yaşadığı yerden hoşnutsuzluğu ve ekonomik nedenlerle kendi devletini isteyerek terk ederek, başka bir devletin topraklarına yasal ya da yasal olmayan yollarla ulaşarak orada yaşayan yabancıyı göçmen olarak tanımlamakta, Ergüven ve Özturanlı (2013)’ya göre ise göçmen kavramı, genel olarak daha iyi bir yaşam koşuluna sahip olmak için yaşadığı kendi devletinden ayrılarak başka bir devlete gidip oraya yerleşenleri ifade etmektedir. IOM (2009)’de göçmen tanımı üzerinde uluslararası düzeyde uzlaşılmış bir ifade bulunmadığını, daha çok ekonomik nedenlerle, kendi iradesi ile daha rahat yaşama koşullarına kavuşmak için kendi devletinin ülkesi sınırları içerisinde veya kendi devletinin ülkesi sınırlarını geçerek başka bir devletin ülkesine göç eden kişi ve aile üyelerini göçmen olarak tanımlamaktadır.

Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, göçmenler genellikle ekonomik nedenlerden dolayı daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak için göç etmektedirler ve göç etmeden önceki yaşadıkları kendi devletlerinde siyasi, ırk, dini gibi nedenlere bağlı olarak baskıya, zorlamaya maruz kalmamaktadırlar (Ergül, 2012). Ayrıca göçmenler başka bir devletin sınırları içerisinde yaşıyor olsalar dahi kendi devletlerinin korumasından yararlanmaya devam etmektedirler (Öztürk, 2015).

Göçmenler yaşamlarından hoşnut olmama veya ekonomik nedenlere bağlı olarak daha rahat yaşayabilme umudu ile gönüllü olarak, yer değiştirme zamanını kendileri belirlediklerinden daha iyi koşullarda ve genelde göçlerini kolaylaştıracak resmi belgelere sahip olarak göç etmektedirler (Ziya, 2012). Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesindeki mülteci tanımına girmezler ve Sözleşmeye göre mülteci tanımına girmeyen bu kişiler (göçmenler) için varılan hedef devletin uluslararası koruma sorumluluğu bağlamında bir sorumluluğu bulunmamaktadır (Ergüven ve Özturanlı, 2013).

(30)

2.2.3.2 Sığınmacı ve Mülteci

Kişinin kendi devletinin ülkesi sınırlarını geçerek başka bir devletin ülkesinde yaşamak amacıyla gitmesi bazen kendi istemi ile gönüllü olarak gerçekleşebileceği gibi bazen de vatandaşı olduğu kendi devletindeki sosyal, politik, kargaşa, şiddet, afet düzeyindeki doğa olayları gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel olumsuzluklar nedeni ile kendi istemi dışında zorunlu olarak gerçekleşebilmektedir (Özer, 2011).

Zorunlu nedenlere bağlı olarak gerçekleşen ve öncelikle kişinin can güvenliğini koruma altına alması amacıyla gerçekleştirdiği uluslararası göç amacı bakımından sığınma göçüdür. Başka bir ifade ile kişinin vatandaşı olduğu kendi devletinde bazen ırkı, dini, bir gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri gibi nedenlerden dolayı baskı, zulüm görme, can güvenliğinin olmadığı korkusu yaşaması durumunda başka bir devletin ülkesi sınırından içeri girerek yer değiştirmesi sığınma göçü olarak tanımlanmaktadır. Sığınma göçünde temel amaç kişinin can güvenliğinin koruma altına alınmasıdır (Yılmaz, 2014). Sığınma göçünde göçün yönü gelişmiş ya da gelişmemiş belirli bir devlete doğru olmayıp, özel olarak bir devleti hedeflemek yerine, zulme uğramama ve can güvenliğinin sağlanabilmesi için zulüm korkusunun olmadığı ve can güvenliğinin sağlanmasının yeterli olduğu her hangi bir devlete doğru olmaktadır (Yıldırım, 2009). Sığınma göçü gerçekleştirenler sığınmacılar ve mültecilerdir (Kara ve Korkut, 2010).

Sığınmacı kavramı kişinin kendi yaşadığı devletinin ülkesi topraklarından çeşitli nedenlerle ayrılan ve başka bir devlete müracaat ederek oraya sığınma isteğinde bulunan kişiyi ifade ederken, mülteci statüsünü elde etmek için başvuruda bulunduğu halde başvurusu kabul edilebilecekler, ret edilebilecekler veya sığınma isteğinde bulunulan devlette belirli süre oturma izni almış olanlar da sığınmacı statüsünde değerlendirilmektedirler (Ergül, 2012). Sığınmacı vatandaşı olduğu kendi devletinin ülkesini terk ederek başka bir devletin ülkesi sınırları içerisinde yaşayan ve bu devletin yetkili mercilerine mülteci statüsü kazanma başvurusu yapmak için bekleyen, başvurusunu yapan veya başvurusunu yapıp başvurusunun sonucunu bekleyen kişidir (Deniz, 2014). Sığınmacı statüsü uluslararası mülteci hukukunda kişiye mülteci statüsü verilene kadar geçen süredeki statüyü ifade eden geçici bir durum olup

(31)

(Başak, 2011), kısacası sığınmacı mülteci statüsünü elde etmek için bekleyen kişidir (Öztürk, 2015).

Mülteci kavramının tanımı üzerinde uluslararası bir uzlaşmaya varılmıştır. Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesine göre mülteci;

Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba aidiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı nedenlerle korktuğu için vatandaşı olduğu devletin dışında bulunan ve kendi devletinin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korkusu sebebiyle, yararlanmak istemeyen,

şahıs olarak tanımlanmıştır.

Sığınma arayan kişinin sığınma isteği sığınma isteğinde bulunulan devlet tarafından kabul edilirse, yani kişi ilgili devletin taraf olduğu sözleşme ve anlaşmalara göre özel statü ve hukuki korumadan faydalanma hakkını elde ederse bu kişilere mülteci denilmektedir (Ergüven ve Özturanlı, 2013). Mülteci denilen kişiler vatandaşı olduğu kendi devletinde haklı nedenlere bağlı olarak zulme uğrama korkusu yaşamalarından veya can güvenliği endişelerinden dolayı kendi devletinin ülkesi sınırlarını terk ederek başka bir devletin ülkesi sınırları içerisinde yaşayan ve kendi devletinin korumasından yararlanamayan veya yararlanmak istemeyenlerdir (Deniz, 2014).

Peker ve Sancar (1986) mülteciyi, vatandaşı olduğu kendi devletini ırksal, dini, sınıfsal, siyasal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan veya çıkması muhtemel baskı ve zulümden kaynaklı haklı korku nedeniyle terk etmek ve başka devlete sığınmak zorunda kalan kişi olarak tanımlarken, Güler (2013)’de mülteciyi bir önceki tanıma benzer bir tanımlama ile çeşitli nedenlerden dolayı zulüm görme ya da can güvenliğinin tehlikede olması haklı korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ve yaşadığı kendi devletindeki yaşamını bırakarak başka devlette yaşamak zorunda olan kişi olarak tanımlamaktadır.

Sığınmacılar ve mülteciler geleceğe ilişkin belirsizlik, yaşanılan korku, zor koşullar altında yolculuk, vardıkları yerde yaşamlarını kolaylaştırmak için gerekli birçok belgeden yoksun olma, sığınılacak yerde yaşanacak ya da yaşanması muhtemel sorunlar, sığınma ve yasal statü için bekleme süresinin uzun olması, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimde zorluklar, çalışma hakkının kısıtlı olması gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ayrıca aile, arkadaş, komşu gibi sosyal destek ağlarından yoksun olma, erişilen yerlerde

(32)

sosyal dışlanmaya ve ırkçı saldırılara maruz kalma, dil, inanç, kültürel farklılıklardan kaynaklı zorluklarla karşılaşma gibi olumsuzlukları da yaşamaktadırlar (Çaman ve Özvarış, 2010).

Sığınmacılar ve mülteciler için gittikleri devletlerde uluslararası koruma tedbirleri alınmakta, kendi devletlerinden göç etmelerine neden olan olayların devletlerinde devam etmesi durumunda geri gönderilmeleri veya sınır dışı edilmeleri söz konusu olmamaktadır. Ancak devletlerini terk etmelerine neden olan olayların son bulması durumunda geri gönderilmeleri mümkün olabilmekte, ayrıca toplumsal uyumun sağlanması veya üçüncü bir devlete yerleştirme gibi idari işlemler de uygulanabilmektedir (Deniz, 2014).

Uluslararası göç gerçekleştiren göçmenler, sığınmacılar ve mülteciler vatandaşlık bağları ile bağlı oldukları kendi devletlerini çeşitli nedenlerle terk ederek başka devletlerde yaşamaktadırlar. Günümüzde göçmen, sığınmacı ve mülteci kavramları birbirleri ile çok yakın ilişki içerisinde olan kavramlardır ve bu kavramlar arasındaki farklılıkları ortaya koymak oldukça zordur (Akıntürk, 2007).

Göçmen kavramı sığınmacı ve mülteci kavramlarından belirgin şekilde farklılıklar gösterirken, sığınmacı ve mülteci kavramları arasındaki farklılıklar ise neredeyse belirsizdir (Ziya, 2012). Ancak bu kavramlar arasındaki farklılıkları ortaya koymak zor olsa bile bu kavramlar göçün gerçekleşme nedenine bağlı olarak birbirlerine göre bazı farklılıklar içermektedirler (Deniz, 2014). Göçmen olma durumu daha çok gönüllü göçle ilişkilendirilirken, sığınmacı ve mülteci olma durumu zorunlu göç ile ilişkilendirilmektedir (Ziya, 2012).

Göçmen, sığınmacı veya mülteciden ayrı olarak sığınmacı veya mülteci olmaya neden olan etkenler, olaylar nedeniyle yaşadığı devletinin ülkesi sınırlarını geçerek başka bir devletin ülkesi sınırları içerisinde yaşamak zorunda kalan ancak ev sahibi devlet tarafından sığınmacı veya mülteci statü verilmeyen kişilerden de bahsetmek gerekmektedir. Ev sahibi devlet tarafından sığınmacı veya mülteci statü verilemeyen bu kişilere, sorunlarına kalıcı bir çözüm bulunana kadar geçen sürede ev sahibi devlet tarafından acil olarak koruma sağlanmakta, acil olarak sağlanan bu koruma geçici koruma olarak ifade edilmekte, acil olarak sağlanan bu koruma kapsamındaki kişiler de geçici korumadan yararlananlar olarak

(33)

nitelendirilmektedirler. Sığınmacı veya mülteciden farklı olarak geçici koruma bir topluluğu kapsamakta ayrıca mülteci statüsünde olduğu gibi kişilere sağlanan korumanın haklar bağlamında neleri kapsadığına dair üzerinde uluslararası bir uzlaşma söz konusu olmadığından, geçici korumada kişilere sağlanan haklarda ev sahibi devletten devlete farklılıklar olabilmekte (Kaya ve Eren, 2015) ve genellikle geçici koruma sağlanan kişilerin3 ihtiyaçlarının karşılanmasında en büyük mali yükü ev sahibi devlet taşımak zorunda kalmaktadır (Poyraz, 2012).

Çeşitli nedenlerden dolayı yaşadıkları yeri terk ederek başka yerlere göç etmiş kişilerin göçmen, sığınmacı, mülteci ya da geçici korumadan yararlanan olup olmadığına bakılmaksızın temel insani ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Karşılanması gereken bu temel insani ihtiyaçlardan biri de eğitimdir.

2.3 EĞİTİM

Eğitim faaliyetleri insanların topluluk halinde yaşamaya başlamalarından günümüze kadar geçen sürede hemen her toplumda var olmuş ve çeşitli şekillerde yerine getirilmiştir. İlkel toplumlarda avcılık, toprağın ekilmesi, ürünlerin hasadı gibi bilgiler kişinin topluluk içerisindeki etkinlikleri sayesinde kişiden kişiye aktarılmıştır (Çallı, 2009).

Eğitim kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Gül (2004) eğitimi toplumsal bir olgu olarak, toplumun sahip olduğu değerler doğrultusunda kişiyi olumlu yönde etkileyerek, toplumsal değerlerin kişilere aktarılması çalışmaları olarak tanımlamaktadır. Çallı (2009)’da kişinin sahip olduğu tüm yeteneklerin istenilen doğrultuda ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi ya da belirlenen amaçlara göre kişiye yeni yetenekler kazandırılması ve bu yeteneklerin geliştirilmesi faaliyetlerinin tümünü eğitim olarak tanımlamaktadır.

Türk Dil Kurumu (TDK) Büyük Türkçe Sözlüğünde ise eğitim;

Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye, 1.Yeni kuşakların, toplum yaşayışında yerlerini almak için 3 Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelmiş Suriyeliler göçün ilk başlarında misafir, sonraları bazen sığınmacı, bazen de mülteci olarak nitelendirilmişlerse de 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)’na göre geçici koruma kapsamında bulunmaktadırlar.

(34)

hazırlanırken, gerekli bilgi, beceri, anlayışlar elde etmelerine ve kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme etkinliği. 2.Önceden saptanmış amaçlara göre insanların davranışlarında belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesi,

gibi ifadelerle tanımlanmaktadır.

Eğitim hem bireyin geleceği hem de toplum açısından oldukça önemlidir. Eğitim bireyin kendisini geliştirmesini, yeteneklerinin ortaya çıkarılmasını sağladığı gibi toplumun kalkınmasında da oldukça önemlidir. Bir toplumun gelişmişlik düzeyine bakılırken eğitim düzeyine ilişkin göstergeler önemli göstergelerden biri olarak göz önüne alınır (Baloğlu, 1990).

Eğitim bilgilerin, kültürlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasında, kültürlerin yaşatılmasında ve geliştirilmesinde önemli bir etkendir (Topsakal ve diğerleri, 2013). Eğitim hem kişi hem de kişinin yaşadığı toplumun gelişimi açısından oldukça önemli olup, kişinin günlük yaşamını etkilerken geleceğe dönük olarak hazırlanmasını da sağlamaktadır. Ayrıca devletlerin kalkınmaları için gerekli olan unsurların başında gelir ve devletlerin ihtiyaç duydukları nitelikli işgücünün yetiştirilmesinde önemli bir işlev görür. Bu nedenle devletler eğitim alanında büyük yatırımlar yapmaktadırlar. İyi ve kaliteli bir eğitim rekabette, verimlilik artışında, büyümede, sosyal yaşama katılımda, gelir dağılımında eşitliği sağlamada, yoksulluğu azaltmada, sosyal uyumu sağlamada ve yaşanılan yerin korunmasında olumlu ve önemli bir katkıya sahiptir (Ataman, 2008).

Ayrıca farklı kültürlere sahip kişilerin bir arada yaşayabilmelerine imkân sağlayacak temel bilgi ve becerilerin edinilmesinde de eğitimin önemli bir işlevi vardır. Özellikle uluslararası göç yaşamış, ev sahibi toplum ile dil farklılığı bulunan kişilerin yaşadıkları toplumla uyum içerisinde yaşayabilmeleri, en temel insani hizmetlere erişebilmeleri, iş piyasalarına dâhil olabilmeleri için gerekli bilgi ve becerileri elde edebilmelerinde, en başta dil engeli olmak üzere karşılaştıkları çeşitli engelleri, zorlukları en aza indirmede veya ortadan kaldırmada eğitim önemli bir araçtır. Bu nedenle bir toplumda kişilerin eğitim hakkından yararlanmalarının sağlanması gerekmektedir.

(35)

2.3.1 Eğitim Hakkı

Eğitim hakkı, kişinin toplumda dil, din, ırk, renk, cinsiyet, sosyal statü durumu, siyasi görüş, yaş ve engellilik hali ve benzeri gibi her hangi bir ayrımcılık ölçütüne tabi tutulmaksızın ve karşılığında her hangi bir ücret ödemeksizin herkesin temel eğitimden yararlanması olarak ifade edilmektedir (Ataman, 2008). Eğitim hakkı, kişi açısından hem birçok ülkenin kendi iç hukukunda hem de uluslararası bazı belgelerle garanti altına alınmış temel insanî haklardan biridir.

Günümüzde temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak ikili bir ayrıma gidilmekte ve bu ikili ayrıma göre haklar kişisel ve siyasi haklar ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olarak sınıflandırılmaktadır. Eğitim hakkı ise daha çok ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasında sayılmaktadır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasının 42. maddesinde bahsedilen eğitim ve öğrenim hakkı Anayasanın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde ele alınmıştır (Çallı, 2009). Anayasanın 42. maddesi 1. fıkrasında “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” ifadesi yer almaktadır (1982 Anayasası).

Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere eğitim, öğrenim hakkı hiç kimsenin mahrum bırakılamayacağı ve herkesin yararlanacağı bir hak olup, devlet bu hakkı herkese tanımak ve herkesin bu haktan faydalanmasını temin etmek zorundadır. Dolayısı ile bu hak kişi tarafından devlete karşı ileri sürülebilecek temel bir haktır. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasında sayılan eğitim hakkının tanınması, devletler tarafından yerine getirilmesi gerekli bir sorumluluk olarak üstlenilmesi ve bunun uluslararası belgelerle güvence altına alınması şüphesiz ki uzun bir süre sonunda mümkün olabilmiştir (Çallı, 2009).

Eğitim hakkı ilk defa 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) ile uluslararası düzeyde insan hakkı niteliğini almıştır. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesine göre eğitim hakkı diğer haklara erişime katkısı nedeni ile aynı zamanda diğer haklara erişimin bir aracıdır (Kaplan, 2015).

İHEB’de insan haklarına ve hürriyetlerine ilişkin saygının geliştirilmesi, bu hak ve hürriyetlerin Birleşmiş Milletlere (BM) üye tüm devletlerce aynı normlarla anlaşılmasının

(36)

ancak eğitim ve öğretim yoluyla mümkün olabileceği ifade edilerek, İHEB’de diğer insan hak ve hürriyetlerine ilişkin haklar yanında eğitim hakkına da yer verilmiştir.

İHEB’nin 26. maddesinde eğitim hakkı;

1.Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlköğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yükseköğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.

2.Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.

3.Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler, şeklinde ifade edilmiştir.

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere İHEB’e göre herkesin eğitim hakkı vardır. Eğitim hakkı, eğitim ilköğretim düzeyinde zorunlu olmalı ve kişilere temel düzeyde devlet tarafından ücretsiz olarak sunulmalıdır. Teknik ve mesleki eğitimden herkesin yararlanabilmesi sağlanmalı, yükseköğretime erişim kişinin liyakatine göre herkese açık olmalı, ifadesi ile açık bir şekilde herkese tanınmıştır.

Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme (EAKS)’de de eğitim hakkına yer verilmiş olup, EAKS’ye taraf olmuş devletler eğitimde ayrımcılığa karşı olmayı ve herkes için eğitime erişimi teşvik etmeyi görev kabul etmişlerdir. EAKS’nin özellikle 3., 4. ve 5. maddeleri bir devletin ülkesi sınırları içerisinde yaşayan ayrım yapılmaksızın herkesin eğitim hakkından yararlandırılmasına vurgu yapmaktadır.

EAKS’nin 3. maddesi (e) fıkrasına çekince koymamış ve taraf olmuş bir devletin kendi ülkesi sınırları içerisinde yaşayan yabancılara kendi vatandaşlarına sunduğu eğitim hizmeti gibi eğitim hizmeti sunacağını taahhüt etmesinden ( Balcı, 2001) ve 4. maddesi (a) fıkrasında geçen “ilköğretim zorunlu ve ücretsiz olmalı, orta öğretimden herkes yararlanabilmeli ve yükseköğretim herkese liyakatine göre açık olmalı”, (c) fıkrasında geçen “ilköğretimini tamamlayamamış kimselerin örgün eğitim dışında eğitimleri uygun yol ve yöntemlerle sağlanmalıdır” ifadelerinden de anlaşılacağı üzere EAKS’ye taraf olmuş bir devletin ülkesi sınırları içerisinde yaşayan, vatandaşı ya da vatandaşı olmayan herkesin ayrım yapılmaksızın eğitim hakkından yararlandırılmasını gerektirmektedir.

Şekil

Grafik 1: Yıllara Göre Türkiye’ye Gelen ve Kayıt Altına Alınan Suriyelilerin Sayıları  ( Kaynak: GİGM, 2018)
Grafik 2:  Geçici Barınma Merkezlerinde ve Geçici Barınma Merkezleri Dışında  Yaşayan Suriyelilerin Sayısı
Tablo 1: Geçici Barınma Merkezlerindeki Suriyeli Sayısı
Tablo 2:  Türkiye’de Bulunan Kayıtlı Suriyelilerin Şehirlerdeki Sayıları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu araştırma ile katılımcıların öğretmenlerin psikolojik güçlendirilmelerinin özerklik alt boyutu önünde öğretmenler sahip olduğu korkuların, kendilerini

Toplam olarak incelendiğinde ise 2016 yılı itibariyle Ankara’da içme suyu barajlarında doluluk oranı %36’dır. Bu bağlamda özellikle içme suyunun daha verimli

Peltekoğlu Marmara Üniversitesi Dan Schiller Illinois Universitesi, ABD Oya Tokgöz Ankara Üniversitesi Ahmet Tolungüç Başkent Üniversitesi Aydın Uğur Bilgi

Düzenli ilaç tedavisi gören, yakın zamanda tiroit fonksiyon testleri ve diğer kontrollerini yaptırmış olan hipo veya hipertiroidi semptomlarının

身障人數破百萬 牙醫師準備好了嗎?

Yapılan bir çalışmaya göre erişkin yaş grubunda PKA olgularının, APKA’lara göre primer tedavi ve rekürrens arası hastalıksız-sağkalım sürelerinin

Koyun Çiçeği ve Bulaşıcı Ektima (Orf) Enfeksiyonu Tanısı Konulmuş Koyunlara Ait Deri Lezyonlarında Matriks Metalloproteinaz ve Vasküler Endotelyal Gelişme Faktörünün

Millî Eğitim Bakanlığı Personeline Başarı, Üstün Başarı Belgesi Ve Ödül Verilmesine Dair Yönerge’de (mevzuat.meb.gov.tr ) de Başarı Belgesi verilebilecek