»«•M M
\M aarif M es’d e le rim iz
«•MtMMM»MMMMMMMMMMMMMfM««««««««««MMM«M»»MM
“Bir
öğretmen öldü
59
i
\ bilgisine âzamî i hissettiren bir Beşerî zaafların en fena ve teh likelilerinden bi ri olan mevki hır sının -içinde- ba rmamıyacağımeslek varsa, o da hocalıktır. Bu mesleğe intisap eden bir genç, işe öğretmenlikle başlar ve ömrü ve fa ederse, meslek hizmetini yine öğretmenlikle bitirir. Muavinlik, müdürlük, müfettişlik, umum mü dürlük gibi payeler hep ârızıdır. Müsteşarlığa kadar çıkan bir ho canın günün birinde tekrar aslı - na, yani öğretmenliğo dönmesi pek tabiîdir. Bu ârızî çıkışı haz medecek bir olgunluk gösterebil mişse, bu avdeti de bir düşüş de - ğil, asla ve mesleğe tabiî bir dö nüş olarak karşılar.
Vazifeye yeni başlayan bir öğ retmen ile, ömrünü bu işe vakfet miş bir hoca arasında maaş, tec rübe ve bilgiden başka bir fark yoktur. Diğer memuriyetlerde ba- zan büyüğün küçüğe tahakkü - mü şeklinde tecelli eden garabet lere bu meslekte pek rastlana - maz. Kasaba ve şehirlerimizin ho ca meclislerinde, mesleğin en genci ile en yaşlısı yanyanadır. H attâ teşvik olsun diye zaman zaman gençlere fazla itibar edil diği de olur, öğretmenlik menşe' ve makam farkı kabul etmiyen tek meslektir. Diyenler haksız de ğilerdir. Ne yazık ki, onun bu kuvvetli tarafı, aleyhine çevrilen bir zaaf halini almıştır. İnsan değerini madde ve mevkile ölçen iptidaî bir zihniyetin öğretmen - liği hakir görmesi, btınun acıklı bir misalidir.
Mevzuu ruhla maddenin bera - berce yoğurulması ve şekillendi rilmesi gibi en canlı ve en talili, fakat bu nisbette de nankör bir hizmet olan hocalık, başta sevgi olmak üzere insan kabiliyet ve derecede lüzum vazifedir. Genç ruhların, taze zihinlerin kader ve istikbalini hocalarının emek ve dirayetine bağlayan bu meslek, bir buçuk iki aylık tatiline tama’ edenlerin basit bir görüşle vasıf landırmaya çalıştıkları gibi de - ğildir. insan dimağının her an tam bir dikkat, alâka ve faaliye tini icabettirecek kadar zor ve yıpratıcıdır. Avrupa istatistikle ri, zihin mesaisi gösterenler ara sında en yüksek zayiat nisbetinin hocalıkta olduğunu kaydederler. Mesleğin içinde olanlar, onun bü yük tehlike ve güçlüklerini yakın dan bilirler. Fakat bütün bu zor luklar, ona bir kere, gönül kaptı ranların, hizmete ısrarla devamla rina mâni teşkil etmez. Hocalı - ğın bir nevi ibtilâ olduğunu söy- liyenler haklıdırlar. Dışarının mevki ve servet gibi çekici vait leri, kendisini mesleğin cezbesine kaptırmış olanları kolay kolay kandıramaz. Herhangi bir şaşkın lık veya mecburiyetle başka işle re sapanlar, ilk. fırsatta mesleğe dönmiye, dönemiyenler ise ömür leri boyunca onun hasretini çek- miye mahkûm olanlardır.
Birkaç gün önce, kırk yıla ya kın meslek hizmeti gören değer li bir hocamızı toprağa verdik. Bin üç yüz yedi tarihinde doğan, idadi, sanayii nefise ve Münihde- ki Hofmann atölyesinde tahsil e- den Hayri Çizel kalem ve fırça sanatındaki kudretini, daha genç yaşlarında çok sevdiği hocalığa hasretmiş ve vasat ömre yakın bir zamanı bu meslekte çalışmak la geçirmiştir. Bulgarların Bal kan Harbinde şehit ettikleri res sam Haşan Rıza Beyin talebeli ğini yapmış olması, millî duygu larının ve sanatının gelişmesinde çok müessir olmuştur; Maharetli fırçasının, uzak ve yakın tarihi mize ait vakaları aksettiren tab lolarının tam bir sanat değeri ta şıdığına şüphe yoktur. Fakat o- nun asıl eseri, zahmet ve meşak katle geçen uzun yıllar içinde
ye-Y A Z A N :
Bedi’ Ziya EGEMEN
]
İstanbul Er - kek Lisesi resim öğretmeni Hayri hoca, meslekte ömür tüketmiş fedakâr, cefakâr tiştirdiği binlerce talebesidir, Faz
la mahviyetkâr olan hoca da,-tab lolarından çok talebeleriyle Öğü- nürdü. Ölüm döşeğinde bile onları sayıklıyarak can verdi.
Hayri hoca az konuşur, çok ça lışır, derdini içine döker, ancak neşesini dostlariyle paylaşır, bir sineği bile ürkütmekten çekinen nazik, fevkalâde müeddep ve mü tevazı bir insandı. Talebelerinin derdini kendine dert edinir ve sessizce yardımlarına koşardı. En güç şartlar altında bile vazifesi ni ihmal ettiği görülmemiştir. Hastalığının ağır devresi tatil aya larına rastladığı için mukadder â- kibetin yakınlığını pek farkeden olmadı. Cenazesi de, hocanın gös teriş bllmiyen tabiatine uyacak şekilde, birkaç arkadaş ve talebe sinin göz yaşları arasında sessiz sadasız kaldırıldı. Çok mütevazı olan bu merasimde meraklının bi ri sormuş olacak ki, yanım daki şahsın îâkayıt bir li san ve fısıltı halinde bir sesle sa dece «bir öğretmen öldü» dediği ni işittim, işte bu ses, bana ho canın hakikaten öldüğünü anlattı.
ve faziletli binlerce meçhulün bir tanesidir, irfan ordumuzun isim leri hiçbir tarihe geçmiyen ve adları anılmayan daha nice şehit leri vardır. Birkaç yıl evvel vefat eden bir köy hocasının hikâyesi bütün canlılığı ile hatıramdadır. Bu hocanın ölüm döşeğinde iz - har ettiği son arzu, bütün emek ve ömrünü harcadığı mektebinde, talebeleri arasında can vermek olmuş. Son nefesini, ciğerlerini delik deşik eden bir mektebin ha vası içinde teslim etmek istiyen bu hocanın ruhiyle, basit bir li sanla sadece «Bir öğretmen öldü» diyen Îâkayıt ses arasında bir türlü münasebet kuramıyorum.
Hayri hocanın mübarek ruhun da tecelli eden öğretmen kaderi çok tuhaftır. Ne diyelim, Allah cümlesine gani gani rahmet ey lesin.
Rıfkı melûlün düşürdüğü tarihi aynen kaydediyorum:
Gurresindo Muharremin bu sene Hayr-ı a’l&mız erdi tûbâya Geldi imdâda nezr-i Mevlâna Göçdü Ressâm Hayri Ukbâya
(1870)
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi