• Sonuç bulunamadı

"Yüzyılın kazısı:İstanbul metrosu"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Yüzyılın kazısı:İstanbul metrosu""

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[

rO

O K T A Y E K İ N C İ

■5~Q

j

S 2 9

"YÜZYILIN KAZISI: İSTANBUL METROSU

ff

Dünyadaki tarihsel

kentleri ulaşım adına

yıkılmaktan kurtaran

metro, İstanbul’un

2600 yıllık tarihsel

zenginliğine aynı

güvenceyi sağlayacak mı?

D

ünyada kültürel kimliklerini ko­rumakla nam salan kentlerin or­ tak özellikleri, aynı anda ulaşı­ mın raylı , sistemlerle ve özellikle de metroyla yapılmakta olması. Pa­ ris'te. Roma'da, Moskova'da. Budapeş­ te’de ve pek çoğunda, ilk seferlerini 19. yüzyılda yapan metrolar, her gün mil­ yonlarca kişiyi “kentin dokusunu parça­ lamadan” diledikleri semtlere, en kısa sürelerde ve “kazasız, belasız” ulaştırı­ yorlar.

Yine bu kenlerin pek çoğunda, aynı metro sistemleri sürekli yenileniyor, ge­ lişme semtlerini de merkez bölgelere bağlıyor, böylece halkın kentle olan “kültürel bütünleşmesinde”de etkili bir işlev yükleniyor.

Öyle görünüyor ki, bir kentin uygarlı­ ğını yitirmeden gelişebilmesi için olmaz­ sa olmaz olan bu ulaşım seçeneği, 21. yüzyılda da aynı tarihsel kentleri hem “koruyacak”, hem de kentlilerin “insan­ ca” dolaşımını sağlayacak...

Otomobili değil insanı ulaştırmak Gerçekten, kentlerin tarihsel dokula­ rının korunmasıyla, o kentin toplu ta­ şım sorununun yeraltı raylı sistemleriy­ le çözümlenmesinde, birbirini tamam­ layan, uygar bir ilişki var.

Yine, Avrupa’daki pek çok “metro- lu” kente baktığımızda, bu kentleri* Or- taçağ’dan bile kalan özgün kimlikleri­ nin geniş yollar, alt-üst geçitler, viya­ dükler vb. gibi “karayolu projeleriyle” yok edilmediğini, çünkü ulaşımda temel tercihin »“otomobili değil, insanı ulaştır­ mak” olduğunu ve yine insana ve onun uygarlığına olan saygının gereği olarak, “kenti yıkmayan” seçeneklerin temel a- lındığını gözlemek mümkün.

Bunun tersi bir anlayışın yıllardır e- gemenliğini sürdürdüğü İstanbul'da ise, özellikle 19Ş0'li yıllardan bu yana yitirilen tarihsel değerlerin ve mirasın, 40 yılı aşkın süredir kenti kıskacına a- lan “otomobilli ulaşım aşkı” yüzünden yok edildiklerini, artık hemen herkes biliyor ve kabul ediyor.

M etronun T aksim istasyonu için açılm aya başlanan çukur. Tarihsel Y a rım a d a ’da, en az bu büyüklükte ta m 8 yerde, istasyonlar için çuku rlar açılacak...

"Ttıe İstanbul" özlemi...

Ne var ki, geç de olsa bu “bilinçlenme­ ye” ve onca yitirilen zenginliklere “ha­ yıflanmaya” karşın, 2600 yıllık dünya kentimizi, bir an önce “karayolu ulaşımı tuzağından” kurtarabilmek yönünde, hâlâ kararlı olduğumuz söylenemez.

Bayındırlık Bakanlığı, tüm karşı çı­ kışlar ve bilimsel eleştirilere rağmen, Boğaziçi’ne üçüncü bir asmaköprüyü, yeni bağlantı yollarıyla birlikte “mega projeler” arasında saymayı ve bunu sa­ vunmayı sürdürebiliyor.

Bu yıkım planı yerine, geçtiğimiz yıl­ larda DPT tarafından “çağdaş seçenek” olarak üretilen “raylı tüp geçiş” projesi ise, yüzlerce sayfalık çizimleri ve rapor­ larıyla, köprüde inat edilmesini kaygıy­ la izliyor, kahroluyor.

Çünkü, eğer uluslararası karayolu ve köprü lobileri bir kez daha galip gelir, İstanbul yeniden bir köprü ve oto­ yollar sisteminin tuzağına düşürülürse, artık tüp geçiş projesi de bu kenti kurta­ ramayacak ve binlerce yıllık kimlik, 21. yüzyıla tümüyle “yemlenmiş” olarak gi­ recek.

Kuşkusuz, bu yeni kimliğin ise İstan­ bul'la hiçbir ilgisi kalmayacak, belki de adına -Taksim’deki Marmara Oteli gi­ bi- “The İstanbul” denilmeye başlana­ cak...

Son umut metroda

Bütün bu kaygılarla dolu gelişmeler i- çerisinde, İstanbul Büyükşehir Beledi­ yesince “100 Ydın Özlemi” sloganıyla

yapımına başlanan “İstanbul Metrosu Projesi” ise, elbetteki yüreklere su ser­ pen bir “umut projesi“ niteliğinde.

Topkapı’yı, Yenikapı ve Unkapanı ü- zerinden Taksim ve Levent’e bağlaya­ cak olan projenin 1992 yılı temmuzun­ da ihale edilen Taksim-4. Levent bölü­ münde, inşaat çalışmaları duraksama­ dan sürüyor. 7 km.lik bu güzergâhta Taksim, Osman bey, Şişli, Mecidiye- köy, Levent ve 4. Levent’te metro istas­ yonları bulunacak. İki istasyon arasını

en çok iki dakikada gidebilecek olan trenler, ortalama saatte 40 km. hız ya­ pacaklar. Böylece günde 20 saat çalışa­ rak, 1 milyonu aşkın insanı “uygarca” taşımış alacaklar; trafiği altüst etme­ den, stres yaratmadan ve en önemlisi “kenti parçalamadan”...

İstanbul Metrosu projesinin, özellikle tarihsel çevre koruması bakımından bü­ yük önem taşıyan bölümü ise Topka- pı’dan başlıyor, Şehremini-Cerrahpaşa- Yenikapı-Şehzadebaşı-Unkapanı güzer­ gâhını izleyerek, Haliç’i, Azapkapı’yı bir köprüyle geçtikten sonra, Şişha­ ne’den Taksim’e bağlanıyor.

Tarih tehlikede mi?

Kentin en eski ve önemli arkeolojik kültürel zenginliklerinin bulunduğu Su- riçi bölgesinin “yeraltından” geçileceği bu güzergâhta, metronun “evrensel gö­ revini” yerine getirip getirmeyeceği, ya­ ni tarihsel dokuyu koruyup korumaya­ cağı ise. duyarlı çevreler arasında tartış­ ma konusu.

Çünkü bu güzergâhta ve özellikle pro­ jede öngörülen istasyon bölgelerinde, Roma ve Bizans, uygarlıklarına ait ye- raltmdaki değerlerin “akibeti” konu­ sunda kaygılar giderek yükseliyor. Bu­ na koşut ol artık, Unkapanı Atatürk Köprüsü’nün hemen yanından Azap- kapı’ya önerilen bir metro köprüsünün, hem Haliç’te yeni bir “metalik kirlilik“ yaratacağı, hem de Mimar Sinan'ın So- kollu Camisini ve Azapkapı Çeşmesi'ni “ezeceği” endişesi de giderek önem ka­ zanıyor.

Öte yandan metro projesinin,

Üskü-Istanbul M etrosu, T arihi Y arım ada’dan Beyoğlu yakasına, Haliç üzerinden özel dem iryolu köprüsüyle geçecek, Azapkapı Sokollu Camisinin “ü zerinden” Şişhane’ye saplanacak...

(2)

4 Levent Levent Gayrettepe Osmanbey BE$İKTA$ aksim T BEYO.G

işhane .. '/ Üsküdar

■ıııu^

%

FATİH Unkapam' ÜSKÜDAR Topkapı Sirkeci v \\« WV EMİNÖNÜ Yenikapı Cerrahpaşa Sögütlüçeşme

B H H İstanbul Metro Güzergahı

l l l l l l l l l l Boğaz Demiryolu Tüneli Güzergahı

EYÜP

İstanbul M etrosu ve Boğaz Dem iryolu Tüneli (Raylı Tüp G eçiş) Projesi. İki toplu taşım sistem i, genel yolcu kavuşm ası ve dağılım ı için Yen ikap ı’daki dev yeraltı istasyonuyla birleşiyor.

dar-Sarayburnu arasındaki raylı tüp ge­ çiş projesinin yine “Suriçi Bölgesi'nin al­ tından” geçen güzergâhıyla da birleşme­ si sonucunda, Tarihsel Yanmada, İs­ tanbul’un en kalabalık ve günde mil­ yonlarca kişinin toplanıp dağılacağı bir “toplu ulaşım kavşağı” olmaya da aday görünüyor.

Metronun ve tüp geçişin, Yenikapı'da kesişen ana istasyonlan, bu bölgeyi, Pendik-Büyükçekmece-4. Levent üçge­ nindeki “metropolitan alanın” ıdaşım a- çısından en güçlü “çekim merkezi” hali­ ne getiriyor. Oysa ki Suriçi’nin, tarihsel ve kültürel kimliğinin korunabilmesi i- çin, İstanbul’un genel ulaşım sistemi içe­ risinde “çiğnenen” bir bölge olmaktan kurtarılması, yani- doğu-batı ve kuzey bağlantılarının olabildiğince “surdışın- dan” kunılması gerekiyor.

Uzmanlar kaygılı

Bu konuda son yıllarda yoğun çalış­ malar yapan, araştırmacı-mimar Mus­ tafa İzberk, İstanbul Metrosu Proje- si'nin Tüp Geçiş Projesiyle de “bütünle­ şerek” özellikle Tarihsel Yanmada içe­ risinde yaratabileceği tahribata karşı,

kaygılannı şöyle belirtiyor:

“Delme tüneller, yüzlerce tarihsel ya­ pının altından geçtiği gibi, Beyazıt Cami- si'nin de altından geçmekte. Şehzadebaşı istasyonu, 200 m. uzunluk, 40 m. geniş­ lik, 47 m. derinliğindeki çukurunu, iki uy­ garlığın tarih hâzinesinin üzerinde, İm­ paratorlar Yolu “Philadelphion”da (Di- reklerarası) açmakta. Sirkeci İstasyonu, 390 m. uzunluk, 70 m. genişlik ve 50 m. derinliğindeki kazısı ile, İstanbul’un ku­ ruluşundan bile eski, ilk limanı “Bospho- rion”da bitişik arkeolojik değerleri orta­ dan kaldırmakta. Yenikapı -çifte- istas­ yonu 370 m. uzunluk, 100 m. genişlik, 20 m. derinlikteki çukurunu Theodosius (E- leutherios) Limanı içinde kazmakta...“

Kentin Asya ve Avrupa yakasındaki raylı toplu taşıma sistemlerinin, metro ve tüpgeçiş projeleriyle Suriçi’nde birle- şerek, bu bölgenin “ulaşım odağı” hali­ ne getirilmesine tepki duyan uzmanlar arasında Besim Çeçener ile Mete Gök- tuğ da bulunuyor. Çeçener, aynı anda İstanbul 2 no.lu Kültür ve Tabiat Var­ lıklarını Koruma Kurulu üyesi. Göktuğ ise, geçmişte İstanbul’un nazım plan ça­ lışmalarında emeği olan bir mimar.

Her ikisi de, böyle bir projenin, tarihi yarımadayı “hem alttan, hem üstten” tahrip edebileceği görüşündeler. Raylı sistemlerin Suriçi’nde buluşmaları, böl­ gede yeni ve yüksek yapılaşmayı da ö- zendirecek. Çeçener diyor ki; “Koca İs­ tanbul'un her yerinden, en kolay ve en hızlı ulaşılabilen bölgesi Suriçi olduğu za­ man, bu bölgede ranta dönük imar baskı­ larının da artık önü alınamaz. Tüm doku­ su ile korunması gereken bir merkez, kısa sürede iş ve ticaret sektörünün yapılaşma özlemlerine tutsak olur ve korumacılar pes eder, yenilir...”

Mete Göktuğ’un önerisi ise bu tehli­ keyi gidermeye yönelik: “Metro ve tüp geçiş kaçınılmaz. Ancak, İstanbul'daki toplanma ve dağılma merkezi olarak, ana istasyonların kesinlikle Surdışına çı­ kartılması gerekiyor. Tüp geçit de yine Suriçinden değil, Yedikule'nin ilerisin­ den Avrupa’ya bağlanmalı...”

Tartışmanın önemi ve "içeriği" Aslına bakılırsa, İstanbul için gerçek­ ten “100 yılın özlemi” olan metronun ve yine İstanbul’un artık “yıkılmaması” i-- çin tek seçenek olan, 3. köprü yerine tüp

C U M H U R İ Y E T DE RGİ 1 A Ğ U S T O S 1 9 9 3 S A Y I 3 8 4

A R K E O L O G G Ö Z Ü Y L E

Nezih Başgelen (Arkeolog)

Levent-Taksim arası çalışmaları hızla sürdürülen İstanbul Metrosu’nun Suriçi bö­ lümü de gündeme geliyor.

Atatürk Köprüsü’ne paralel olarak Ha- liç'i köprü ile geçeceği anlaşılan Metro tü­ nelleri Haliç'le Topkapı arasındaki arazi kesiminde ne kadar alttan açılırsa açılsın istasyonların olduğu yerlerdeki hafriyat­ larda, proje gereği zorunlu olarak arkeolo­ jik tabakalarıtahrip edecektir.

Arkeolojinin ve özellikle kazı çalışmala­ rının hiç beklenmedik sürpriz sonuçlar verdiği bilinen bir gerçektir. Roma metro­ sunun kazı çalışmaları sırasında hiç bek­ lenmediği halde çok önemli katakomplara ve arkeolojik eserlere rastlanıldığı daha yeni yaşanmış bir örnektir.

İstanbul'un 2600 yıllık arkeolojik birikimi­ nin el değmemiş ve yoğun arkeolojik taba­ kaları metro güzergâhı içinde kalmaktadır. Burada hangi seviyede ne ile karşılaşaca­ ğımızı bugünden bilemeyiz. Bilinçsiz ve habersizce yapılan temel kazıları kentin antik topografyasını ve arkeolojik geçmişi­ ni büyük ölçüde, belgelenmeden yok etti. Kalan yerlerdeki izlerin metro projesinin uygulaması sırasında belgelenmesi ve bi­ limsel yöntemlerle çıkarılarak korunma al­ tına alınması önem taşımaktadır.

özellikle metro girişlerinin yapılacağı istasyon yerlerinde bu tipte kurtarma kazı­ larının bir an önce başlatılmasında yarar bulunmaktadır. Son 50 yılda kentte imar ve ulaşım amaçlı her proje bir zamanların şarkın büyüleyici başkentini oluşturan kül­ tür dokularını birer birer, geri gelmeme- cesine yok etti. 2000’li yıllara doğru birbiri ardınca dev proje ve müdahaleler kentin kültürel kimliğini tümden tehdit etmektedir. Bunların getireceği çevre etkilerini değer­ lendirmeden bu denli yoğunlukların Suri- çi'nde toplanmasının ve özellikle belirli yerlerde yoğunlaştırmanın etkileri ise bun­ ların hafriyat çalışmalarından da daha faz­ la tahribata neden olacaktır...

geçiş projesinin, böylesi bir aşamada tartışılması, “ciddi riskleri” de içinde ta­ şıyor.

Çünkü, eleştirinin, projelerin “amacı­ na” değil, doğrudan güzergâhlarına ve “olası tahribatına” yönelik olduğu ko­ laylıkla gözden ırak tutulabilir; ve bu tartışma, geleneksel metro ve tüp geçiş “düşmanlığının” ekmeğine yağ sürebi­ lir. Eğer, metro ve tüp geçiş -doğru ve tu­ tarlı güzergâhlarıyla- İstanbul’a kazan- dınlamazsa, bundan yine “otomobil ve yağma imaparatorluğu” kazançlı çıkar, İstanbul ise tümüyle kaybeder.

O nedenle, galiba yapılması gereken, ve aynı anda uygarlığın da bizlerden beklediği, Büyükşehir Belediyesi’nin metro ve tüp geçit konusundaki “karar­ lılığım” sonuna dek desteklemek ve yar­ dımcı olmak. Ama, bunu yaparken, yi­ ne başta Nurettin Sözen ve ekibi olmak üzere, tüm duyarlı kesimlerin de 2600 yıllık Tarihsel Yanmada’nm “gerçek­ ten korunacağı” bir metro ve tüp geçiş projesini yaşama geçirebilmek.

Bunun için henüz geç kalınmadı. Ve, bu tartışmayı dostça, özenle ve “dikkat­ lice” başlatmanın zamanı gelip, çattı...

7

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

med’in peygamber olmadan önce baz› arkadafllar›yla yer ald›¤› Hilfu’l-fudûl de¤erler e¤itimi.. ad› verilen örgütlenme de bu ba¤lamda önemli bir

Örneğin, Ku- zeydoğu Atlantik kıyılarından Karadeniz’e gemi ba- last suları ile taşındığı düşünülen ve bir denizanası türü olan Mnemiopsis leidyi, birçok

Difli farelerin olas› efllerini nas›l tan›d›klar›n› belirlemek amac›yla onlar› gözleyen araflt›rmac›lar, MHC bak›m›ndan farkl› iki erke¤e ait kokularla

Oysa, bugün politikacılar, kendi düşünceleri şiddetle savunuluyorsa, onlara daha hoşgö­ rüyle davranmakta, karşı düşüncelerin savu­ nulmasına ise büyük

Burası, Bizans döneminde manastır ve kiliseleriyle uhrevî ve ıssız iken Osmanlılar döneminde, 400 yıl boyunca görkemli saray yaşamına tanık olmuştur..

açıklamalardan anlaşılacağı üzere Türk mevzuatı asgari ücretin ulu- sal düzeyde saptanmasını öngörmekte ve bu şekilde saptanan asgari ücret genellikle düz

of the parse tree, the system checks the results coming from the traversal of its child nodes and it decides to form a single Prolog query or to create a connector query node

Sınıfı fen ve teknoloji dersi Güneş Sistemi ve Ötesi=Uzay Bilmecesi ünitesi için geliştirmiş olduğu UzayAR isimli öğrenme materyalini kullanılması sonucu akademik