U Y A N I Ş
S E R V E T Î F Ü N U N
HAFTALIK SİYASÎ VE EDEBÎ TÜRK GAZETESİ
Sahibi ve baş Muharriri:
Ahmet Ihsan
Umumî neşriyat müdürüHalit Fahri
T E S İ S İ : ' 1 8 9 ' !
---
---Sene 4 3 — Cilt 73-9 Perşembe 29 Kânunuevvel 1932
M
213—E ski -V® 1893T e v f i k F i k r e t ’ i n
T
-doğumunun yıldönümü
Bu hafta Galatasaray Lisesinde doğumunun yıldönümü için bir ihtifal yapılan büyük şair Tevfik Fikret Bey
Abonesi : Istanbulda, vilâyetlerde seneliği: 1000, altı aylığı: 600 kuruş. Ecnebi memleketler için abonesi: 36 İsviçre ' frangı’dır.
G a z e t e m iz e ilân v e r e c e k le r İstan b u l A n k a r a c a d d e s in d e H o fe r S a m a n o n v e H uli ilân ş ir k e tin e m ü r a c a a t e d e c e k t ir .
68
SERVETİFÜNUN
No.1898— 213
Tevfik Fikret’in Yıldönümü
VE
t
Mehmet R auf’un Hatırası
Galatasaray Lisesinde Tevfik: Fikret’ in doğuşunun yıldönümü münasebetile yapılan ihtifalde A bdülhak Hâmit Beyin tahassüsünü İsmail Müştak Bey okudu. Halit Z iy a Bey, merhum hakkmdaki hatıralarını anlattı; Refik
A h m e Bey de şairin eserlerinden bahsetti. îçtimadan sonra merhumun heykeli önüne bir buket konuldu.
Fikret ve (( Sis »
Dün talebeme Fikret’in « Sis » ini, « Bir lâlızei teehhürü » nü okudum. Huşu ile dinlediler.
Demek ki bir san’ at eseri, derin bir samimiyet ve teessürün mahsulü ise her devirde her nesil için kuvvetini kaybet miyor. Gençlerin Fikret’ in şiirlerindeki ıstırabı bugün de vaktile bizler gibi hissedişinden bu hakikati bir kere daha kavradım. « Sis » in farisî terkipleri, öz ve açık türkçeye yabancı kelimeleri bile şiirin içindeki heyecanı bugünkü nesle kapalı bırakmayışındaki hikmet, işte bu İlâhî san’at kudretinde gizlidir.jjManzu- menin son mısralarını okurken :
Ey kimsesiz, avare çocuklar, hele sîzler, Hele sizler
diye sesim titriyordu. Talebemin de göz leri nemlenmişti. ile mutlu o ulu şaire ki lisanı eskise bile heyecanı eskimeyor, dün gibi bugün de kalplerimizi titreti yor. Büyük insan ve büyük şaiirin ruhunu takdis ederken onu şimdi san’at ufkun da sönmiyen bir yıldız gibi parlak görü yorum. Bu his öyle sanıyorum ki, yalnız benim değil, dünkü ve bugünkü nesiller gibi, yarınki münevver türk gençliğinin müşterek duygusudur.
Halit Fahri
Bu hafta Galatasaray Lisesinde doğumunun yıldönümü için bir ihtifal yapılan büyük şair Tevfik Fikret Bey
Fikret mi?
Her devri eserlerde yaşatan ulu insanlar vardır. Baki gibi, can çekişen bir edebiyatın şahikası olan Şeyh Galip gibi. Bütün bir vatan istibdat kamçısı altında inlerken yükselen bir ses...
Garba açılan ilk «deriçe»ye ilk ışık gönderen el.. Ahlâk gibi mücerret bir mefhum, veya müşahhas bir ahlâk.. Sevgi kadar sâf, muhabbet kadar temiz, aşk kadar masum, mahremiyet kadar kutsî, hakikatten vazıh ve ebediyet kadar lâyemut bir varlık...
T lâkin bukadarı kâfi mi? Hayır!... Huzurunda sa dece susulabilen bir âbide! Muazzam bir beşeriyet...
Bülent Nuri
“Akşam Refikimizden”
Dün, Tevfik Fikretin doğduğu günün yıldönümüy dü. Onun için büyiik şairin tahsilini bitirdiği ve ho calık, müdürlük ettiği Galatasaray lisesinin konferans salonunda bir ihtifal yapıldı.
«Rübabı Şikeste» ınübdiine dair, şimdiye kadar, lehte, aleyhte söylenmedik lâf kalmadı. Onu fevkalbe şer mertebesine çıkaranlar da oldu; protestanlara zan goçluk etmekle itham eyliyenlerde...
İhtimal, sırf «kirlenmiyeyim!» kaygusile, memleke tin ruzmerre hayat kavgası içine girmemek, gayesi nin bütün safiyetile tezahür etmediğini görünce, kü- inzivaya çekilmek, hele tebdili tabiiyet eder gibi bir
No.1898—
213
SERVETİFÜNUN
69
tavur takınıp başka bir milletin bayrağı altına sığın mak bir siyaset mübarizi için kusurdur.
Tevfik Fikretin muarızı olan Mehmet Akif, onun bu halini, şu meşhur mısrala karikatörleştirmiştir:
Herifte bandıralar çifte tek te olsa direk!
Fakat itiraf etmeli ki, bir fikir uğrunda, bütün hayat imtidanınca, kütleler ortasıda girerek dalaş mak, her babayiğitten beklenemez... Ne garip tecel lidir ki, Tevfik Fikrette tenkit ettiğini, Mehmet Akif bizzat yapmıştır: Kendinin de iştirak ettiği bir inkı lâp haraketi neticesinde dimağındaki emelin aynile tahakkuk etmediğini görünce, o da küsmüş, inzivaya çekilmiş, başka bir milletin bandırası altına gönül rızasile sığınmağı müreccah bulmuştur: Şu farkla ki, Fikret, kendi idealinin müşahhası olan Amerikan bandırasını, Mehmet Akif te, gene kendi gayesinin müşahhası olan Camiülezher bandırasını tercih et mişlerdir.
Tevfik Fikrette ikinci tenkit edilen şey, lisan me selesidir. Kendisinden sonra gelenler, onun kelimele rini, cümlelerini «eskimiş» buldular. Fakat şunu far- ketmediler ki, lisanımız, bir mütemadi değişme dev- resindedir. Nitekim, şimdi bize de Tevfik Fikret
mü-“Eylül„ muharriri merhum Mehmet R au f li.
Tevfik Fikret, hasta.
nakkitlerinin lisanı eskimiş geliyer ve bizim kelime lerimizle cümlelerimiz on onbeş sene sonra, bayatla mış, köhnemiş sayılacaktır.
Tevfik fikretin felsefe ve bediî kıymetini gözden düşürecek sözler söyliyenler de rasladım: «Tarihî ka dimin ihtiva ettiği tarihî telâkki tarzı çocukçadır!» derler; «Fikretin senimental tarafı ednadır!» derler...
Fakat bütün bu tenkitlere rağmen, Tevfik Fikret, Edebiyatı Cedidenin biricik devasa simasıdır. Tiirkçe- yi, şarkkâri cümleden garp cümlesine o aktarmıştır. Vaktile, Servetifiinun gazetesi müntesipleri arasında Fikretle atbaşı beraber zannedilenler vardı. Halbuki, Fikret öleli yirmi sene oluyor; onun bilhassa fikir ihtiya eden şiirlerini okuyabiliyoruz: «Sis», «Bir lâh- zaiteahhur», «Doksan beşe doğru», «Halûkun vedaı», «Tarihî kadim», «Rübabın cevabı»... ve (lisan inkilâ- bına rağmen) beğene beğene, bayıla bayıla okuyoruz. Bunlar, hafızamızın en mutena yerinde, ezberimiz- dedir... Halbuki, Fikretin hâlâ berhayat olan eski rakiplerinin nazan ve hıranan mısralarından iki çifti bile aklımızda değil... Diğer şairlerden biri bile yaşamıyor... Edebiyatı Oedideden bir tek şair kaldı:
Fikret! (Vâ-Nû)
Mehmet Rauf
Senelerce Tarabya önündeki mavi su larda hayat süren Mehmet Rauf, bir sene evvel Cerrahpaşa hastahanesinin çatısı al tında gözlerini yumdu. 23 kânunu evvel tarihini takvimin üzerinde görmeseydik, onu lıatırlıyamıyacaktık.. Rauf öleli sanki yıllar olmuştu. Bu bir sene, hafif ve nan kör hafızalarımızda hain bir mikroskop adesesinde, nekadar büyükmüş ve uzamıştı.
Eedebiyatı Cedide san’atkârları içinde, en sağlam eser sahibi olan Rauf, Fikretten niçin daha az hatırlanır bilm em i.
«Eylül»ünde Rebabı Şikeste’den daha fazla şair olduğu Garp tekniğini bize daha iyi gösterdiği, tam manasile romanı bize ilk defa kendisi verdiği için mi!..
Rebabı Şikeste’yi, Aşkı memnu'u bu gün okurken, sahip olmanız lâzım gelen sabır ve tahammüle bugün Eylül’ü okurken ihtiyâcınız yoktur. Mehmet Ranf, günün san’atkârı değil, her günün san’atkârı idi. Ne acıdır ki biz, ğünün insanlarına, tarihin insanlarından daha çok aldanıyoruz. Eylül muharriri, yazdığı eserlerden yalnız bu bir tanesi ile bile tarihin malı olmakta hak kazanır. «Suat»ı hiç kimse çabuk çabuk unutamaz. Yahut ta unutmaması lâzımdır. Edebiyatı Cedide bir dışsan’ati idi. Orada gözümüze, kulağımıza güzel gelen şeyler buluyorduk. Yalnız «Eylûl»dür ki bize bir iç vere bilmiştir. Bu romanın muvaffakiyeti ne lisanındaki tumtırakta, ne de mevzuundaki aristokrat sırdadır. Eylül bir hayat parçasını, insanı anlatan, ( hakikî ve tam bir san’at eseridir. Yâni Eylül, bugün anladığı mız mânada romandır. Bu eserin satırları, göze, ku lağa hitap eden süsten belki mahrumdur, fakat satır ları arasında kelbe hitap eden bir his, kafaya hitap eden bir düşünüş vardır.
Mehmet Rauf öleli bir sene oluyor. Biz onu ne çabuk unuttuk. O, süsten, şatafattan kaçan bir in sandı. Onun için ihtifal, merasim yapmıyabiliriz, fakat hiç olmazsa onu unutmıyalım.
Reşat Feyzi
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi