• Sonuç bulunamadı

Başlık: Millî Şef İsmet İnönü Dönemi Laiklik UygulamalarıYazar(lar):DİKİCİ, AliSayı: 42 Sayfa: 161-192 DOI: 10.1501/Tite_0000000286 Yayın Tarihi: 2008 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Millî Şef İsmet İnönü Dönemi Laiklik UygulamalarıYazar(lar):DİKİCİ, AliSayı: 42 Sayfa: 161-192 DOI: 10.1501/Tite_0000000286 Yayın Tarihi: 2008 PDF"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Millî Şef İsmet İnönü Dönemi Laiklik Uygulamalar›

Dr. Ali DİKİCİ

ÖZET

Türkiye’de Millî Şef İsmet İnönü dönemi özellikle İkinci Dünya Savaş›’n›n da etkisiyle s›k›nt›l› günlerin yaşand›ğ› bir süreçtir. Türkiye savaşa girmemesine karş›n, bu süreç, hemen her konuda olduğu gibi ülkenin iç güvenliğini de doğrudan etkilemiştir. Millî Şef yönetimi iç güvenliği sarsacak durumlara gücünü sarf etmeme ve mevcut enerjisini d›ş savunmaya yönlendirme düşüncesi ile, iç güvenlikle ilgili en ufak hareketlenmeye bile sert tepki vermiştir. Yönetim, bu endişelerin yan› s›ra, laikliğin ülkede kökleşmesi için yoğun bir çaba sarfetmiş, Cumhuriyet devrimleri için bir tehdit oluşturabilecek hareketlere karş› tavizsiz bir tutum sergilemiş ve savaş›n getirdiği tüm olumsuz şartlara rağmen bu konudaki en küçük oluşumlar› bile s›k› takip alt›na alm›şt›r. Bu konuda güvenlik güçlerine büyük bir sorumluluk düşmüştür. Bu makalede, Millî Şef döneminde Türkiye’deki laiklik uygulamalar›, devrimlere karş› tehdit oluşturabilecek oluşumlar, faaliyetler ve olaylar, yönetimin bunlar karş›s›ndaki tutumu, Emniyet Genel Müdürlüğü arşivlerinden al›nan bilgiler çerçevesinde incelenmeye ve olaylar ‘polis ve güvenlik’ boyutuyla ele al›nmaya çal›ş›lm›şt›r.

Anahtar Kelimeler: Millî Şef, İnönü, Laiklik, Türkçe Ezan, İkinci Dünya Savaş›.

Secularism Practices During the Reign of National Chief

(Millî Şef) İsmet İnönü

ABSTRACT

The reign of National Chief İsmet İnönü (Millî Şef) in Turkey is a troublesome period particularly due to World War II. Although Turkey did not participate in the War, the country faced many challenges to its homeland security as well as to other

(2)

fields. Therefore, authorities dealt not only with minor domestic incidents in order not to use resources that could be required for a possible war and defense and strictly applied the rules and regulations as to security but also the secularism was taken as priority and the activities and the incidents against the Atatürk Reforms were pursued by law enforcement officers very closely in spite of war threat against Turkey. The law enforcement officers worked hard in this period. So, this article concentrates on the activities and the incidents relating the secularism practices, threats against the Atatürk Reforms, and the attitudes of the Turkish governments. In doing so, many documents from the Turkish National Police archives were employed and the events were explored from “police and security” point of views.

Key Words: National Chief (Millî Şef), İnönü, Secularism, Turkish Ezan (call to prayer), Second World War.

GİRİŞ

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat›n›n ard›ndan İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkan› seçilmesiyle Türkiye’de Millî Şef dönemi ad› verilen yeni bir dönem başlam›şt›r. Bu makalede Millî Şef döneminde, laiklik ilkesi çerçevesinde Atatürk devrimlerinin kökleşmesi ad›na yap›lan uygulamalar, polis arşiv kaynaklar›ndan yararlan›larak incelenmiştir. İkinci Dünya Savaş›’n›n getirdiği olağanüstü koşullardan dolay› bu d öne m de bas›n üzerinde uygulanan s›k› denetim,1 diğer tüm alanlarda olduğu gibi bu dönemin laiklik uygulamalar›na dair sağl›kl› bilgi edinilmesini de zorlaşt›rmaktad›r. Bu n e de nl e M i l l î Ş e f D ö ne m i l a i kl i k uyg ul a m a l a r › n› i n c e l e y e bi l m e k i ç i n ka l e m e a l › n a n bu m a ka l e d e , m e v c u t k a yn a k l a r › n ya n› s › r a yo ğu n o l a r a k Em ni y e t G e ne l M üdü r l ü ğü a r ş i v l e r i n de ye r a l a n b i l g i v e be l g e l e r de n ya r a r l a n › l m › ş t › r .

Atatürk’ün 10 Kas›m 1938’de hayata gözlerini yummas›n›n ard›ndan,  11 Kas›m 1938 günü, Cumhuriyet Halk F›rkas› Meclis Grubunda yap›lan toplant›da; İsmet İnönü Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkan› seçildi. İnönü’nün Cumhurbaşkanl›ğ›na seçilmesiyle geriye Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanl›ğ› seçimi kalm›şt›. Bu amaçla 26 Aral›k 1938’de Ankara’da toplanan CHP kurultay›nda, CHP Genel Başkan Vekili Celal Bayar, CHP program›n›n genel başkan seçimiyle ilgili maddesini değiştirmek üzere bir tasar› sundu. Bu tasar›da, Partinin kurucusu ve ebedi Başkan›’n›n Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Kemal Atatürk olduğunu ve Partinin değişmez Genel Başkan›’n›n İsmet İnönü olduğunu ifade ettikten sonra, Partinin değişmez Başkanl›ğ›n›n ancak vefat, vazife yapamayacak hastal›k

1

Cemil Koçak, “İkinci Dünya Savaş› ve Türk Bas›n›”, Tarih ve Toplum, Cilt: VI, Say›: 35 (Kas›m 1986), s. 29; Mete Tunçay, “Tek-Parti Döneminde Bas›n”, Tarih ve Toplum, Cilt: VII, Say›: 37 (Ocak 1987), s. 48.

(3)

veya istifa halinde boşalabilmesini teklif etti.2 Oybirliği ile  kabul edilen bu tasar›dan sonra İnönü, yaln›z devletin baş›  olarak değil, tek partili siyasi iktidar›n da Değişmez Başkan› ve Millî Şefi olarak ülkedeki bütün yetkileri eline ald›. Böylece İnönü’nün idaresinde tek parti yönetiminin, hayat›n her alan›nda söz sahibi olduğu, politikay› bizzat ve doğrudan doğruya İnönü’nün idare ettiği3 bir dönem başlad›. Millî Şef Dönemi ad› verilen ve İkinci Dünya Savaş› gibi çetin bir süreci de içine alan sekiz y›ll›k bu “olağanüstü” dönem, 10 May›s 1946 tarihinde yap›lan, Cumhuriyet Halk Partisi İkinci Olağanüstü kurultay›nda, İnönü’nün önerisi üzerine, “Değişmez Genel Başkan” ve “Millî Şef” s›fatlar›n›n kald›r›lmas›4 ile resmen sona erdi.

Savaş boyunca Türkiye’yi ateş çemberinin d›ş›nda tutmay› başaran İnönü,5 Atatürk reformlar›n›n kaderini de, Türkiye’deki bat›l›laşman›n ateşli savunucusu ve bekçisi olacağ› şüpheli kişilerin ellerine b›rakmamak6 için azami gayret göstermiştir. Bu nedenle, Mango’nun belirttiği gibi, İnönü, önceliği, devletin siyasi ve ekonomik bağ›ms›zl›ğ›, ulusal topraklar›n bütünlüğü, yurtiçindeki kanun ve düzen, Atatürk’ün kültür devrimi ve ulusal ekonominin ağ›r ama emin ad›mlarla gelişmesi gibi cumhuriyetin başar›lar›n› korumaya verdi.7 İnönü’nün, savaş›n en şiddetli olduğu ve Türkiye’nin savaşa girmesinin an meselesi olduğu bir durumda bile bu konuda geri ad›m atmad›ğ›, devrimlere zarar verebilecek en küçük bir oluşuma bile f›rsat vermediği görülmektedir.

Aydemir’e göre Millî Şef’lik Atatürk döneminde başlayan, fakat tamamlanamayan ve hatta çoğu kökleştirilemeyen devrimleri devam ettirmek, kökleştirmek ve derinleşmesini sağlamak için bir yoldu.8 Y›lmaz’›n da vurgulad›ğ› gibi A t a t ür k i l e bi r l i k t e M i l l î M üc a de l e ' yi yür üt m üş ve

2

Cumhuriyet Halk Partisi Üsnomal Büyük Kurultay’›n Zabt›, (26.12.1938), Recep Ulusoğlu Bas›mevi, Ankara, 1938, s.37.

3

Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye 1944–1950, Milliyet Yay›nlar›, İstanbul, 1970, s. 21.

4

Cemil Koçak, “Siyasal Tarih (1923–1950)”, içinde Türkiye Tarihi–4, Çağdaş Türkiye: 1908–1980, (ed. Sina Akşin ve diğerleri), Cilt: IV, Cem Yay›nevi, İstanbul, 2000, s. 174. Bu dönemi inceleyen birçok eserde Millî Şef dönemi, 1938–1945 y›llar› aras›ndaki dönemle s›n›rland›rmaktad›r. Bkz. Mahmut Goloğlu, Millî Şef Dönemi (1939-1945), Kalite Matbaas›, Ankara, 1974; Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938–1945), (Dönemin İç ve D›ş Politikas› Üzerine Bir Araşt›rma), Yurt Yay›nlar›, Ankara, 1986; Osman Akandere, Millî Şef Dönemi: Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan İç ve D›ş Tesirler (1938–1945), İz Yay›nc›l›k, İstanbul, 1998.

5

Metin Toker, a.g.e., s. 21.

6 Necdet Uğur, İsmet İnönü, Yap›-Kredi Yay›nlar›, İstanbul, 1995, s. 59. Nitekim 1939

y›l›nda gerçekleştirilen CHP 5. Büyük Kurultay›na sunulan ve 4. Büyük Kurultayda kabul edilen parti program›n›n gerçekleştirilen k›s›mlar› ilgili raporda, “ink›lâp prensiplerinden taviz verilmeden emniyetin sağland›ğ›” vurgulanm›şt›r. Bkz. C.H.P. Program›n›n Hükümetçe Tahakkuk Ettirilen K›s›mlar› Hakk›ndaki Rapor, Ulus Matbaas›, Ankara, 1939, s. 6.

7

Andrew Mango, Türkiye ve Türkler: 1938’den Günümüze, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005, s. 38.

8

(4)

ka z a n› l a n z a f e r i t a k i be n A t a t ür k t a r a f › nda n ye n i v e m od e r n b i r ul u s de v l e t i ol m a yo l un da ge r ç e kl e ş t i r i l e n d e vr i m l e r i n ge r e k ya p› l m a ge r e ks e on l a r › n t o pl um t a r a f › nd a n be ni m s e n m e s i n de ç a ba s a r f e t m i ş o l a n İ nön ü, A t a t ü r k 'ün öl üm ü s onr a s › nd a y i n e a yn› k a r a r l › l › kl a ye ni a n l a y › ş › n de v a m › d oğr ul t us und a bi r t a v › r s e r gi l e m i ş t i r .9 Böy l e c e e s a s o l a r a k M i l l î Ş e f ’ t e n ö nc e ba ş l a m › ş o l a n v e ge ni ş h a l k k e s i m l e r i ni e t k i l e ye n l a i kl i k u yg ul a m a l a r › , bu dö ne m de s a va ş › n ge t i r di ği ol um s uz l uk l a r › n da e t ki s i y l e , t a vi z s i z b i r ş e ki l de de va m e t t i r i l m i ş t i r . Bu amaçla Atatürk reformlar›n›n baz›lar›n› koruyan yasalar› çiğneyen kişilere uygulanacak cezalar artt›r›lm›şt›r.10

Yönetimin Devrim Kanunlar›na Ayk›r› Faaliyetlerle Mücadelesi

Bu dönemde, eğitimin çağdaş ve laik ölçülerde yap›labilmesi için devlet eliyle gerçekleştirilmesini öngören 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na ve Arap harflerinin yerine Latin harflerinin kullan›lmas›n› öngören 1 Kas›m 1928 tarihli ve 1353 Say›l› Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakk›ndaki Kanun’a muhalif hareketler,11 güvenlik güçlerinin s›k› takibine al›nm›şt›r. Benzer şekilde, 4 Ocak 1932 tarihinde yay›nlanan bir talimatnamede; Harf Devrimi Kanunu’na ayk›r› olarak Arap harfleriyle eğitim yapmak için gizli veya aleni dershane açanlar›n ve bu dershanelerde eğitim verenlerin, Türk Ceza Kanunu’nun 526›nc› maddesi gereğince üç aya kadar hafif hapis veya 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezas› ile cezaland›r›lacağ› belirtilmiş12 olmas›na rağmen, zaman zaman bu kanunlara ve talimatlara ayk›r› hareket edenler olduğu ve bu kişiler hakk›nda işlem yap›ld›ğ› görülmektedir. Örneğin 1 Kas›m 1935 ve 30 Kas›m 1936 tarihleri aras›nda çeşitli illerde 35 kişi gizli bir surette Arap harfleri ile tedrisat yapmak suçundan yakalan›p adliyeye sevk edilmişlerdir.13 1937 y›l›nda Gaziantep’te 50 yaşlar›ndaki bir kad›n›n kendi evinde gizlice eski usül Arap harfleri ile çocuk okuttuğu haber al›nm›ş ve suçüstü yakalanarak, aramada ele geçen kitaplarla birlikte mevcuden mahkemeye sevk edilmiştir. Ele geçen kitaplar ve baz› eşyalar ise şunlard›r: 3 adet Mevlüt, 5 Tebareke cüzü, 25 Amme cüzü, 1 Kadesemiallah, 7 Kur’an-› Kerim, 10 Elif Cüz’ü 2

9 Mustafa Y›lmaz, “Cumhuriyet Döneminde Bakanlar Kurulu Karar› İle Yasaklanan

Yay›nlar 1923–1945”, Kebikeç , Y›l: 3, Say›: 6, 1998, s. 53–80.

10 Bu konuda, 1941 y›l›nda Şapka Kanununu ihlal edenlere verilecek cezalar›n

art›r›lmas› ve Arapça Ezan yasağ›n› çiğneyenlerin cezaland›r›lmas› ilgili yasal düzenlemeler örnek olarak verilebilir.

11

Ancak Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakk›ndaki kanun “eski harflerle bas›l› kitaplarla tedrisat icras› memnuiyetini muhtevi olup”, eski harflerle bas›lm›ş kitaplar›n okul ve kültür kurumlar›na, kitabevlerine konulmalar›n› yasaklamamaktad›r. Bkz. Bülent Daver, Türkiye Cumhuriyeti’nde Laiklik, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›nlar›, Ankara, 1955, s. 230.

12

Halim Alyot, Türkiye’de Zab›ta, Tarihi Gelişim ve Bugünkü Durum, Kanaat Bas›mevi, Ankara, 1947, s. 937.

13

Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri [EGMA, Ankara], D[osya]. 13217–11, K[ardeks]. 1964; Dâhiliye Vekâletinin Maarif Vekâletine yazd›ğ› 12.1.1937 tarih ve 368 say›l› yaz›.

(5)

Minder, 1 s›ra, 1 sopa.14 Benzer şekilde, Arapça namaz sûresi okutmak veya Arapça tedrisatta bulunmak suçundan 1938 y›l› içerisinde; Çank›r›’da iki gözü kör15 birisi, Kastamonu’da bir kad›n,16 Isparta’da muhtelif şah›slar,17 Bursa’da bir şah›s,18 Rize’de,19 Erzurum’da20 ve Çorum’da21 baz› şah›slar hakk›nda işlem yap›lm›şt›r.

Millî Şef döneminde de benzer suçlar› işleyen şah›slar hakk›nda işlem yap›lmaya devam edilmiştir. 1939 y›l›nda Erzurum’un köylerinde22 baz› şah›slar yakalanarak adliyeye sevk edilmişlerdir. İçişleri Bakan›, 3üncü Umumi Müfettişliğine gönderdiği bir yaz›da, çocuklara Arapça tedrisat yapt›ranlarla ilgili olarak “kanunlar›m›za ve rejime ayk›r› olan bu vak’a faillerinin fenal›klar›n› yerinde bast›rmak ve sari mikroplar gibi yurda dağ›tmamak başl›ca esast›r. Binaenaleyh Halk Partisi ve evleri cihaz› ile harekete geçilerek bu kötü propagandalar önlemek ve kötüleri adaletin pençesine vermek laz›md›r. Bu yoldaki iyi çal›şmalar›n›z› memnuniyetle takip ediyorum.”23 sözleriyle görevlileri uyarm›şt›r.

Ancak bu uyar›ya rağmen Arapça tedrisat yapt›ran birçok insan yakalanarak adliyeye sevk edilmiştir. Örneğin, Trabzon’da H›fz muallimi olmad›ğ› halde küçük yaştaki çocuklar› h›fza çal›şt›rd›klar›ndan adliyeye sevk edilen İsmail oğlu Mustafa ve arkadaşlar› beraat etmişlerdir.24 Urfa’da dükkân›nda Arapça harflerle bas›lm›ş Elifba, Amme, Tebareke cüzleri satan bir şah›s,25 Giresun’da Arapça tedrisat yapt›ran şahs›n yan› s›ra kanuni vazifesini yapmamaktan muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri,26 Konya’da bir köy

14 EGMA. D.13217–3, K.596; Gaziantep Valiliğinin Dâhiliye Vekâletine yazd›ğ›

31.12.1937 tarih ve 1481 say›l› yaz›.

15 EGMA. D.13217–3, K.595; Çank›r› Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

3.1.1938 tarih ve 21 say›l› yaz›.

16 EGMA. D.13217–5, K.597; Kastamonu Vali Vekili N. A. Keskin imzas› ile Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 10.1.1938 tarih ve Em.1/37 say›l› yaz›.

17 EGMA. D.13217–8, K.906; İsparta Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

10.1.1938 tarih ve 26837/48 say›l› yaz›.

18 EGMA. D.13217–12, K.287. Bursa Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

20.1.1938 tarih ve 175 say›l› yaz›.

19 EGMA. D.13217–13, K.3109; Rize Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

29.1.1938 tarih ve 1087 say›l› yaz›.

20 EGMA. D.13217–15, K.3118; Dâhiliye Vekâleti Şükrü Kaya imzas›yla Maarif

Vekâletine gönderilen 21.2.1938 tarih ve 7872 say›l› yaz›.

21 EGMA. D.13217–14, K.3119; Dâhiliye Vekâleti Şükrü Kaya imzas›yla Adliye ve

Maarif Vekâletlerine gönderilen 25.2.1938 tarih ve 8778 say›l› yaz›.

22 EGMA. D.13217–146, K.26563; Erzurum Valisi Hilmi Balc› imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 2.3.1939 tarih ve Em.430/159 say›l› yaz›.

23 EGMA. D.13217–148, K.26602; Dâhiliye Vekâletinden 3üncü Umumi Müfettişliğine

gönderilen 24.1.1939 tarih ve 6647 say›l› şifre.

24 EGMA. D.13219–122, K.29448; Trabzon Valisi Osman Sabri Adal imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 21.2.1940 tarih ve 210/1337 say›l› yaz›.

25 EGMA. D.13219–107, K.27219; Urfa Valisi Kaz›m Demirer imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 5.2.1940 tarih ve Ş.1.3–151 say›l› yaz›.

26 EGMA. D.13219–103, K.26941; Giresun Valisi Muhtar Akman imzas›yla Dâhiliye

(6)

imam›,27 Rize’de bir mahalle imam›28 adliyeye sevk edilerek muhtelif cezalara çarpt›r›lm›şlard›r. Bu tür olaylar›n artmas› üzerine Diyanet İşleri Reisi M. Şerafettin Yaltkaya 1942 y›l›nda İstanbul Müftülüğü’ne bir yaz› göndererek bu tür faaliyetlerin yasak olduğunu belirtmiştir: “Baz› Kur’an öğreticilerinin ilk tahsil çağ›ndaki çocuklar› kursa devam ettirdikleri istihbar edilmiştir. Bu gibi usulsüz hareketlere meydan verilmemesi lüzumu ehemmiyetle beyan olunur.”29

Bu dönemde yönetimin K›l›k-K›yafet Devrimi ile ilgili uygulad›ğ› tedbirler, devrimlerin kökleşmesi ve halk taban›nda tutunmas› için yürütülen çabalar›n çarp›c› bir örneğini oluşturmaktad›r. Bu çerçevede güvenlik güçlerinin k›l›k-k›yafet konusunda çok duyarl› davran›şlar sergilediği görülmektedir. “19.3.1940 tarihinde İçel’de k›l›k ve k›yafetinden şüphe edilen Kayserili Ahmet İbiş ad›ndaki şah›s polis taraf›ndan yakalanm›şt›r. Sorgusunda aç›kça rejim, devrimler ve Atatürk aleyhinde sözler söyleyen şah›s hakk›nda zab›t tutulmuş, şah›s Nakşi ve Kadiri tarikat›na mensup olduğunu itiraf etmiş, ancak yap›lan doktor muayenesinde şuurunun bozuk olduğuna karar verilerek men-i muhakeme karar› verilmiştir.”30

K›l›k-k›yafet konusunda polisin titizlikle takip ettiği bir diğer konu ise, kad›nlar›n peçe, çarşaf ve peştamal giymesinin yasaklanmas› olmuştur. 1935 y›l›nda İçişleri Bakanl›ğ›nca yay›nlanan bir tamimle bu giysilerin giyilmesinin yasakland›ğ› bildirilerek kolluk kuvvetlerinin gerekli tedbirleri almas› istenmiştir.31 Bu yasak Millî Şef döneminde de devam etmiş ve Emniyet Umum Müdürlüğü, 1940 y›l›nda ‘Medeni k›yafete ayk›r› kisve taş›yanlar hakk›nda’ bir emir32 yay›nlayarak, devrimlere ayk›r› ve belli bir maksada yönelik olarak kasketlerini ters giyen erkekler ile peştamal giyen, yüzünü örten, peçe takan kad›nlar›n takip edilip bunlara müsaade edilmemesini istemiştir. Bu yaz›ya cevaben Ayd›n Vilayeti Emniyet Müdürlüğü’nce gönderilen bir yaz›da endişe edilecek bir durumun olmad›ğ› belirtilmektedir. Yaz›da “Vilayet dâhilinde erkek k›yafeti kasaba ve köylerde tamamen medeni şekildedir. Kasketlerini tersine giyen belki görülmüştür. Bu gibiler ya seksenlik ihtiyarlard›r ki evlerinden, köylerinden d›şar› ç›kmazlar

27 EGMA. D.13217–102, K.22892; Konya Valisi Nizamettin Ataker imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 5.4.1940 tarih ve Ş.I.509 say›l› yaz›.

28 EGMA. D.13217–133, K.26572; Rize Valisi Hüsnü Uzgören imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 6.10.1941 tarih ve 2681 say›l› yaz›.

29 19.8.1942 tarih ve 3254 say›l› yaz›. Bkz.: Sad›k Albayrak, Türkiye’de Din Kavgas›,

İstanbul, Şamil Yay›nevi, 1984, s. 34.

30 EGMA. D.13219–132, K.35124; İçel Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

20.3.1940 tarih ve Em.431 say›l› yaz›.

31 İçişleri Bakan›n›n imzas› ile Umumi Müfettişliklere ve Valiliklere gönderilen

22.7.1935 tarih ve 6936 say›l› yaz›, Belge No: 13216-7/1, bkz., 150likler, Kubilay Olay›, Çarşaf-Peçe-Peştemalla Örtünme Sorunlar›: Polis Arşiv Belgeleriyle Gerçekler, Polis Dergisi, Yay›nNo: 129, EGM Yay›nlar›, Ankara, 1998, s. 89–90.

32 EGMA. Emniyet Genel Müdürlüğü taraf›ndan illere gönderilen 20.4.1940 tarih ve

(7)

veyahut beş vakit namaz›na devam eden koyu sofular›n abdest al›rken, namaz k›larken kasketlerini tersine çevirenlerdir ki bunlar da ancak camilerde, abdest ald›klar› çeşme başlar›nda görülebilir. Bunlar haricinde her hangi bir irticai fikir ve maksada kap›lan ve şapkalar›n› tersine giyen kimse yoktur.” denilmekte ve kad›nlar›n kasabalarda çok medeni tarzda giyindiği, köylerde hiçbir kad›n›n peçe takmad›ğ›, peştamal kullan›m›n›n gittikçe azald›ğ› vurgulanmaktad›r.33

Ayn› şekilde bu dönemde şapka kanununa muhalefet edenlerin takibi ve tahkikatlar› konusunda polis yoğun çaba göstermiştir. 19 Eylül 1939 günü Adapazar›’n›n Akyaz› Nahiyesi Uzunç›nar köyünde 16 yaş›ndaki Kamil Karabaş, şapka kanununa ayk›r› baş›nda takke ile yakalan›p hakk›nda işlem yap›lm›şt›r.34 Şapka kanununa ayk›r› takke giydiğinden polis taraf›ndan yakalan›p adliyeye teslim edilen İlyas Beğindik, Kayseri Sulh Ceza Mahkemesi taraf›ndan (1) lira hafif para cezas›na mahkûm edilmiştir.35 Emniyet Polis Müfettişi Ziya Oral taraf›ndan Bingöl ilinin genel durumuna dair yap›lan inceleme sonucunda yaz›lan bir raporda “geri fikirliliğin bir neticesi olarak bu havalide halen şapka giyilmeyip, yünden yap›lm›ş bir nevi külah giyilmektedir. Şapkay› şehir ve kasabaya gelirken kullan›lan bir meta haline sokmuş bulunan bu yobazlardan şapka tedarik edememiş olanlar kasaba içinde baş› aç›k gezmektedir. Velhas›l kolluk gözünden uzak bulundukça şapka giyilmemektedir”36 denilmektedir.

Devrim kanunlar›na ayk›r› faaliyetler konusunda polisin takip ettiği insanlar sadece K›l›k-k›yafet Kanunu’na veya Şapka Kanunu’na muhalefet edenlerle s›n›rl› değildi. Yönetimi eleştiren, dini propaganda yapan, üfürükçülük yapan, devrimlere ayk›r› faaliyetlerde bulunanlar37 da polis taraf›ndan s›k› bir şekilde takip edilerek, haklar›nda yasal işlem yap›lm›şt›r. Örneğin, Dersiam-vaiz Şevket Sezen Kocaeli’de, Ramazan ay›nda yapt›ğ› vaazda, Cumhuriyetin 16. y›l dönümü münasebetiyle vilayet taraf›ndan verilen Cumhuriyet balosunu eleştirerek ‘balo Ramazandan sonra yap›lm›ş olsayd›, Müslümanlar›n hissiyat›na hürmet edilmiş olurdu’ şeklinde sözler sarf ettiğinden, vaaz vermekten men edilmiştir. Ancak mahkemede 163.

33

150likler, Kubilay Olay›, Çarşaf-Peçe-Peştemalla Örtünme Sorunlar›, 25.04.1940 tarih ve 13216–7/2 say›l› belge, s. 95.

34

E G M A . D.13219–140, K.38097; Kocaeli Valisi Ziya Tekeli imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 27.9.1939 tarih ve 1729 say›l› yaz›.

35

EGMA. D.13219–141, K.38430; Kayseri Valisi Şefik Refik Soyer imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 9.4.1940 tarih ve 4969 say›l› yaz›.

36

EGMA. D.11215–1, K.56857; Emniyet Polis Müfettişi Ziya Oral taraf›ndan Dâhiliye Vekâletine gönderilen 8.5.1945 tarih ve 231 say›l› yaz›.

37

Bu çerçevede, Diyanet İşleri Reisi M. Şerafettin Yaltkaya imzas›yla Mut Müftülüğü’ne gönderilen bir yaz›da, 5290 say›l› kanunla kald›r›lan Ağa, Hac›, Haf›z, Hoca, Molla Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Han›m, Han›mefendi ve Hazretleri gibi lakap ve ünvanlar›n resmi yaz›şmalarda kullan›lmamas› istenilmiştir. Bkz.: Başbakanl›k Cumhuriyet Arşivleri, [B C A ] . Belge Tarih ve Say›s›: 24.7.1942 - 1067, Dosya: 86-395, Yer No: 4.36..15.

(8)

maddeden takibata gerek olmad›ğ›na karar verilmiştir. Haymana kazas›nda, Bayram namaz›ndan önce hutbede (Namaz k›l›p oruç tutmayanlar yahut

oruç tutup da k›lmayanlar ala domuz, bunlar›n hiçbirini yapmayanlar kara canavar, kinci olanlar ise deve suretindedirler) şeklinde vaaz veren Mehmet

Hoca adliyeye sevk edilmiş, ancak savc›l›k takibata mahal olmad›ğ›na karar vermiştir.38 Dersiamlardan Ohrili Hüsrev (Ayd›nlar) hoca Fatih Camii’nde verdiği vaazda ‘Biz atimizi küfür ve delalette b›rak›yoruz, inşallah baş›m›za

kudretli birisi gelir de bizi kurtar›r’ şeklinde sözler sarfetmesi üzerine

adliyeye sevk edilmiştir.39 Ancak Fatih Asliye Mahkemesinde 18 Haziran 1940 tarihinde beraat karar› etmiştir.40 12 Aral›k 1939 günü Bitlis’te kat›rc› S›dd›k Okumuş adl› bir vatandaş, Şeyh Karip zaviyesine mum yakarken suçüstü yakalanarak adliyeye sevk edilmiştir.41

Suudi Krall›ğ› vatandaş› İbrahim Selman (Samman) adl› birisinin çeşitli illerde dolaşmaya başlad›ğ›, 16 Aral›k 1939 tarihinde Bal›kesir’de kendisini Mekke baş imam› süsü vererek halk› hacca gitmeye teşvik ettiği ihbar edilmiştir. Ancak İzmir, Denizli, Isparta, Ayd›n, Konya, Seyhan ve Muğla Valiliklerinden gelen yaz›larda ad› geçen şahs›n zararl› bir faaliyeti görülmediği bildirildiğinden 7 Ocak 1940’ta hakk›ndaki takibat durdurulmuştur.42 1940 y›l›nda İzmir’de 10 kişi Bektaşi tarikat›na mensup olduklar› için tutuklanm›şt›r.43 Ayn› y›l Adliye Vekâleti, Cumhuriyet Savc›l›ğ›na bir tamim yay›nlayarak 677 say›l› yasaya ayk›r› hareket ederek şeyhlik ve dervişlik yapanlar› izleme talimat› vermiştir.44

Evinde üfürükçülük ve muskac›l›ğa yarar kitaplar bulundurduğundan, ayn› zamanda Nakşibendî tarikat›na mensup olduğundan polis taraf›ndan sürekli takip edilen Şeyh Salih adl› bir vatandaş art›k şüpheli hareketlerde bulunmad›ğ›, çok ihtiyar ve aciz ve dilenerek geçinmekte olduğu anlaş›ld›ğ›ndan polis taraf›ndan takip edilmesinden vazgeçilmiştir.45 Benzer şekilde “Nakşibendî tarikat›na mensup olup kad›n ve erkekler üzerinde nüfuzu olmas› ve irticai hareketinden ötürü Menemen Divan-› Harbince bir sene üç ay hapis ve 50 lira para cezas›na mahkûm Halil Temizkan’›n biraz

38

EGMA. D.13219–145, K.39028; Ankara Valisi Nevzat Tandoğan imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 22.11.1939 tarih ve 14119/26247 say›l› yaz›.

39

E G M A . D.13219–143, K.38875; İstanbul Valisi Y. Hüdai Karataban imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 11.12.1939 tarih ve 24195/25574 say›l› yaz›.

40

EGMA. Dosya No: 13219–143, Arşiv K.38875; İstanbul Valisi Y. Hüdai Karataban imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 5.7.1940 tarih ve 14975/15914 say›l› yaz›.

41

EGMA. D.13219-144, K.390;. Bitlis Valisi Rifat Şahinbaş imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 16.12.1939 tarih ve 2577/11492 say›l› yaz›.

42

EGMA. D.13219–150, K.39880; Bal›kesir Vali Y. Abdülkadir Keskin imzas›yla Dâhiliye Vekâletine gönderilen 21.12.1939 tarih ve 2391 say›l› yaz›.

43

Tasviri Efkâr (14 Haziran1941); Gotthard Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938–1945), (Çev. Gülayşe Koçak), Türk Tarih Kurumu Bas›mevi, Ankara, 1990, s. 51.

44

Tan (2 Temmuz 1940).

45 EGMA. D.13217–13, K.3109; Zonguldak Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

(9)

daha takip alt›nda tutulmas›na karar verilmiştir.46 Geçmiş dönemde takip edilen şah›slardan olan ve eski Galatasaray muallimlerinden Zeynelabidin (Gülcü)’ye, 1940 y›l›nda iyi halinden dolay› vaizlik yapmas› için izin verilmiştir. Ancak sonraki y›llarda “menfi ruhlu, hükümet ve rejim aleyhtar›” olmaktan, rejim ve ink›lâplar aleyhine söz söylemekten, Arapça yaz›l› kitaplar bulundurmaktan dolay› vaizliğine tekrar son verilmiştir.47

Kocaeli Akça Camiinde 1 Ekim 1943 tarihinde k›l›nan Bayram namaz›ndan sonra vaaz veren Şevket Sezen “Muhitimiz layiktir, fakat din

yoktur, mekteplerde ise din olmad›ğ› gibi dine de alaka yoktur. Siz babalar evlatlar›n›z› evlerinizde din dersi öğretiniz, namaza ve camilere al›şt›r›n›z, bu babdaki mesuliyet-i maneviye velilere aittir, sonunda siz mes’ul olursunuz” şeklinde sözler sarfetmesi üzerine adliyeye sevkedilmiştir.

Cumhuriyet Müdde-i Umumiyesinin 21.12.1943 tarih ve 390 say›l› karar› ile bu sözler, mahiyet itibari ile dini hissiyat› tahrik gibi müstelzim-i ceza bir suç mahiyetinde görülmemiş, takibata mahal yok karar› verilmiştir.48

Başta Arap harfleri ile eğitim verilmesi konusu olmak üzere güvenlik güçlerini uğraşt›ran bu tür olaylar›n yan› s›ra, yine güvenlik güçlerinin yoğun mesai harcad›ğ› bir diğer konu Ezan’›n Türkçe okunmas› zorunluluğuna karş› gösterilen tepkiler olmuştur.

Türkçe Ezan Uygulamas›nda Karş›laş›lan Sorunlar

Yak›n tarihimizde uzun süre tart›şmalara neden olmuş, günümüzde bile siyasi tart›şmalara kaynakl›k eden ve Millî Şef döneminde, halk›n güvenlik güçleriyle s›kça karş› karş›ya geldiği konular›n bir diğeri de Ezan›n ve Kur’an’›n Türkçe okunmas›49 uygulamas› olmuştur.

Türkçe ezan-kamet uygulamas› daha ilk günlerden itibaren çeşitli direnmelerle karş›laşm›şt›r. Bu uygulamaya ilk kitlesel tepki 1 Şubat 1933'te

46

EGMA. Dosya No: 13219–138, K.37004; 14 May›s 1943 tarihinde Bal›kesir Valisi Faik Türel, Vilayet Jandarma Komutan› Salih Özcoşkum, Emniyet Müdürü Tacettin Ortaç imzas›yla al›nan karar örneği.

47 EGMA. D.13219–24, K.896; Kocaeli Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

21.10.1941 tarih ve 2951 say›l› yaz›.

48 EGMA. D.13219–149, K.39409; Kocaeli Valisi Agah Alp imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 6/1. Teşrin 1943 tarih ve 3052 say›l› yaz›.

49 Cumhuriyet'in ilk y›llar›nda din ve devlet işlerinin birbirinden ayr›lmas› yolundaki

önemli ad›mlardan birisi "İbadetin Türkçeleştirilmesi" idi. Bu amaçla 1928 y›l›nda M. Fuat Köprülü başkanl›ğ›nda oluşturulan komisyonun haz›rlad›ğ› raporda "İbadet lisan› Türkçe olmal›d›r. Ayinlerin, dualar›n, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istimal edilmelidir"önerisi getirildi. Bkz.: Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamc›l›k, (çev. Hayrullah Örs), Bilgi Yay›nevi, Ankara, 1972, s. 44–45. Bu teklif uygulamaya geçirilemedi. Ancak bu konuda ilk somut ad›m olan Türkçe ezan ilk olarak 29 Ocak 1932 tarihinde İstanbul Fatih Camiinde okundu. Bkz. Cumhuriyet (31.02.1932). Diyanet İşleri Başkanl›ğ› 1932 y›l›nda müftülüklere bir tamim göndererek Türkçe Ezan ve Kametin zorunlu olduğunu, buna riayet etmeyenlerin şiddetle cezaland›r›lacağ›n› belirtti.

(10)

Bursa'da görüldü.50 Bundan sonraki süreçte ezan›n Türkçe okunmas› için çok s›k› tedbirler al›nmas›na rağmen ülkenin baz› yerlerinde ezan yine Arapça okunmaya devam etti.51 Bu yeni uygulaman›n tüm Türkiye’de tatbiki hayli zaman ald›. Daha doğrusu bunda tam bir başar› sağlanamad›. Ancak Türkçe ezan uygulamas›na gösterilen tepkiler incelendiğinde, Bursa olay› d›ş›nda dikkate değer bir kitle gösterisi ve toplumsal olay yaşanmad›ğ› ve yasağ› çiğneyenlerin bu tepkilerini kişisel eylemlerle gösterdikleri görülmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü arşiv kay›tlar›nda ve bas›n organlar›nda yasağ› çiğneyenler hakk›nda yap›lan işlemlerle ilgili birçok olaya rastlamak mümkündür.

İlk uygulamaya geçildiği tarihten itibaren başlayan yasak karş›t› eylemlerin, Atatürk’ün vefat›ndan k›sa bir süre önce de devam ettiği ve birçok insan hakk›nda işlem yap›ld›ğ› görülmektedir. Bu konuda emniyet arşivlerinde yer alan olaylardan bir kaç› şöyledir: Isparta’da Uzun oğlu Ahmet Usta’n›n evinde okutulan bir mevlit esnas›nda Arapça tekbir alan Hilmi Alâeddin isimli şah›s adliyeye sevk edilmiştir.52 Bayburt ilçesi Ulucami müezzini hasta olmas› dolay›s›yla 15 Şubat 1938 günü sabah namaz›na gelen cemaatten mezkûr ilçeden Şükrü Y›ld›z, Arapça ve Türkçe kar›ş›k olarak kamet getirdiğinden dolay› savc›l›ğa şikâyet edilmiştir.53 Konya’da Kurban Bayram› namaz›nda iki kişi duadan sonra Arapça tekbir ald›klar› tespit edilip adliyeye sevk edilmiş, ancak herhangi bir cezaya çarpt›r›lmam›şt›r.54 Erzurum Vilayeti H›n›s kazas›nda Ramazanda imaml›k yapm›ş olan Molla Ahmed Arapça sela verdikten sonra kaçm›ş ve

50 Ulu Cami’deki vaizin tahrikleri ile uygulamay› bahane eden bir grup halk sokağa

dökülerek valilik önünde gösteri yapt›. Ancak olaylar çok fazla genişlemeden bast›r›ld›. Olaya çok sert tepki gösteren Atatürk bizzat Bursa’ya gitti. Olay›n Elebaş›lar›ndan olan Nakşibendî şeyhi Kozanl› İbrahim yakalanarak ağ›r bir cezaya çarpt›r›ld›. Güvenlik kuvvetleri, olaya ön ayak olanlar› tutuklad›, ihmali görülen memurlara işten el çektirildi. Bkz.: İlhami Soysal, “Mezhepler Tarikatlar”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: V, İletişim Yay›nlar›, İstanbul, 1983, s. 1366.

51

Bu konuda polis arşivlerinde ve bas›nda yer alan baz› olaylar şöyledir: “Arapça ezan okumak meselesinden dolay› mevkuf bulunan Çarş› Meydan› ve Ortahisar camileri müezzinleri Hamdi, Musa, Halil Efendilerin evraklar› ile birlikte Çorum’a gönderilmiştir.” Bkz.: Akşam (1.3.1933). Urfa’da vazifesi olmad›ğ› halde Arapça kamet eden cemaatten bir şah›s, Cami Müezzininin ihbar etmesi üzerine yakalan›p Adliye’ye sevk edilmiştir. Bkz.: EGMA. D.13217–9, K.1999; Urfa Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen 27.2.1933 tarih ve 802/72/18/187 say›l› yaz›. Benzer şekilde Çorum’da Bayram namaz›ndan sonra Arapça ezan okuyan bir vatandaş ağ›r cezada yarg›lanm›şt›r. Bkz.: EGMA. D.13219–133, K.36252; Çorum Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen 10.5.1933 tarih ve 180 say›l› yaz›. Sonraki y›llarda muhtelif illerde Türkçe ezan uygulamas› ufak çapl› yürüyüşlerle protesto edilmiştir.

52 EGMA. D.13217–13, K.3109; Isparta Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

6.1.1938 tarih ve 26426/12 say›l› yaz›.

53 EGMA. D.13217-17, K.3111; Gümüşhane Valisi N. M. Tosun imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 18.2.1938 tarih ve Em.I-47 say›l› yaz›.

54 EGMA. D.13217–22, K.3394; Konya Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

(11)

aranmas›na başlanm›şt›r.55 Arapça tekbir almaktan suçlu Şarkîkaraağaç ilçesi inhisarlar takip memuru Hilmi Ayd›n 3 lira hafif para cezas›na çarpt›r›lm›şt›r.56

Millî Şef döneminde de yasağa rağmen ezan› Arapça okumakta ›srar edenler olduğu görülmektedir. Ancak bu konuda tavizsiz bir politika güdülmüş ve yasak kat› bir şekilde uygulanm›şt›r. Bu çerçevede Arapça ezan yasağ›na karş› gelen birçok insan tutuklanarak muhtelif cezalara çarpt›r›lm›şt›r. Örneğin, Silivri kazas›n›n Seymen köyünde ziraat memuru Behçet, Arapça kamet getirmekten 1 gün hapis cezas›na çarpt›r›lm›şt›r.57 Yozgat’›n Boğazl›yan kazas›nda Büyük Camii’nde Bayram namaz›nda Arapça tekbir getiren Ali Gence’nin kast› olmay›p yanl›şl›k neticesi okuduğuna kanaat getirilerek takibat icras›na mahal olmad›ğ›na karar verilmiştir.58

Arapça ezan okuma yasağ›n›n taraflar aras›nda bir suçlama malzemesi olarak kullan›ld›ğ› ve yarg›ya intikal eden olaylar›n da yaşand›ğ› anlaş›lmaktad›r. 1941 y›l›nda Arapça ezan okuyanlara getirilecek cezalar› düzenleyen yasan›n görüşülmesi esnas›nda söz alan, Rasih Kaplan'›n anlatt›ğ› bir olay bu iddiaya bir örnek teşkil ediyor: “Antalya'day›m. Savc›n›n yan›nda müftüyü gördüm. Hayret ettim. Çünkü Millî mücadelede çok çal›şm›ş, karakterli bir arkadaş›m›zd›r. Gittikten sonra hayretle sordum. Savc› dedi ki, birisi imam olmak istemiş, polis kayd›nda, uyuşturucu madde kulland›ğ› görülmüş. Müftü, (Sen imam olamazs›n) demiş. İşte bu adam savc›ya bir ihbarname veriyor; ‘Dün öğle namaz›nda camiye gittim, müftü

camide idi, müezzin Türkçe kameti getirdikten sonra müftü namaza başlamad›, dikkat ettim dudaklar› k›p›rd›yor, Arapça kamet getiriyordu.’

Savc›, bunun üzerine takibata başlam›ş.”59

1941 y›l›na kadar Arapça ezan okuyanlara verilecek cezalar konusunda yasal boşluktan dolay› bir belirsizlik yaşanm›şt›r. Bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü arşivlerinde Arapça ezan-kamet okuma iddias›yla savc›l›ğa sevk edilen birçok insan›n, farkl› farkl› cezalara çarpt›r›ld›klar› veya hiç ceza almadan beraat ettikleri görülmektedir. Diyanet İşleri Başkanl›ğ›'n›n genelgesine rağmen Arapça ezan okumakta ›srar edenlere; biraz hukuk zorlanarak,60 çeşitli cezalar verildi. Buna karş›n, örneğin, Gümüşhane

55 EGMA. D.13217–21, K.3395; Dâhiliye Vekâleti Şükrü Kaya imzas›yla Maarif

Vekâletine gönderilen 24.2.1938 tarih ve 8510 say›l› yaz›.

56EGMA. D.13217–7, K.593; İsparta Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

18.4.1938 tarih ve 28791/630 say›l› yaz›.

57 EGMA. D.13217–111, K.23756; İstanbul Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

14.2.1939 tarih ve 2431/2664 say›l› yaz›.

58 EGMA. D.13217–118, K.24949; Yozgat Valisi Fevzi Gürelden imzas›yla Dâhiliye

Vekâletine gönderilen 26.3.1940 tarih ve 523 say›l› yaz›.

59 “Ezan 18 y›l Türkçe okundu”, Hürriyet (16.6.2000). 60

(12)

Cumhuriyet Müddeiumumîsi 1938 y›l›nda “Arapça ezan okuma fiiline kanunen bir ceza tayin edilmemiş olup, Türk ceza kanununun birinci maddesi mucibince kanunun sarih olarak suç saymad›ğ› bir fiil cezaland›r›lamayacağ›ndan bahisle takibata mahal olmad›ğ›na”61 karar vermiştir. Ayr›ca Arapça ezan okumaktan dolay› ceza alanlarla ilgili kararlar Yarg›tay taraf›ndan da birkaç defa bozulmuştur.62

Arapça ezan yasağ›na uymayanlara verilecek cezalar konusundaki yasal boşluktan doğan sorunlar giderek art›nca Arapça ezan okuyanlar›n cezaland›r›lmas› için bir yasa ç›kar›lmas› gündeme geldi. Refik Saydam hükümetinin TBMM'ye sevk ettiği Türk Ceza Kanunu değişikliği, Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hafif hapis, on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezas› öngörüyordu. Kanun değişikliği, 23 May›s 1941 günü Meclis'te görüşülmeye başland›. Görüşmeler esnas›nda Laiklik ve millîyetçilik üzerinde yoğunlaşan tart›şmalarda “Arapça ezan okuyanlar›n” değil, “Türkçe ezan okumayanlar›n” cezaland›r›lmas› istendi. Ancak bu görüşmelerden sonra yasa hükümetin istediği şekilde ç›kt›. Böylece Arapça ezan ve kamet okumaya devam edenler 1941 y›l›na kadar "kamu düzenini sağlamaya yönelik emirlere ayk›r›l›k" suçundan cezaland›r›l›rlarken, 2 Haziran 1941 tarihinde 4055 say›l› Türk Ceza Kanununun Baz› Maddelerini Değiştiren Kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526'›nc› maddesinin ikinci f›kras›na eklenen "Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis, on liradan 200 liraya kadar hafif para cezas›yla cezaland›r›l›rlar"63 hükmünde cezai bir yapt›r›m getirilerek, yasal bir düzenlemeye gidilmiştir. Buna göre görev d›ş› dâhil herhangi bir yerde, Arapça ezan okuyanlar da cezaland›r›lacakt›.

Ancak tüm yapt›r›mlara karş›n, yasağ›n çiğnenmesi devam etmiş, özellikle güvenlik güçlerinin ulaşmakta zorluk çektiği yerlerde Arapça ezan okunmaya devam etmiştir. Örneğin 1945 y›l›nda doğu illerinde teftiş yapan bir polis müfettişi, Bingöl’de köylerde hâlâ Arapça ezan okunmaya devam edildiğini söylemektedir.64 Benzer bir durum, dönemin bir tan›ğ› taraf›ndan “Köyde eski Türkçe [Arapça] ezan okurlard›. Böyle Allahüekber, Allahüekber... Eski Türkçe ezan okumak yasakt› o zamanlar. Ezan zaman›, candarmalar gelirdi, ki bakal›m bunlar nas›l okuyorlar ezan› diye.

61 EGMA. D.13217–17, K.3111; Gümüşhane Cumhuriyet Müddeiumumîsi Hayri Ertürk

(5986)’n›n Emniyet Komiserliğine gönderdiği bilatarih ve 1103 say›l› cevabi yaz›.

62 İsmet Bozdağ, Zaferlerle ve Şereflerle Dolu Bir Hayat: Celal Bayar, Tercüman

Yay›nlar›, İstanbul, 1986, s. 108.

63 TBMM Kavanin Mecmuas›, Devre VI, İçtima: 2, 1 Teşrinisani 1941, Cilt: 22, s. 721;

Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamc›l›k, s. 110.

64 EGMA. D.11215–1, K.56857; Emniyet Polis Müfettişi Ziya Oral taraf›ndan Dâhiliye

(13)

Candarmalar› gördükleri zaman bizimkiler yeni ezanlar› okurlard›, 'Tanr› uludur, Tanr› uludur' diye”65 şeklinde dile getirilmektedir.

Cemaat ve cami görevlilerinin Türkçe ezan okuma hususunda, ilginç kaçamak yollara başvurduklar› görülmektedir. Ezan›n çocuklara ve ak›l hastalar›na okutturulmas›, ezan›n Türkçe olarak yüksek sesle okutulmas›ndan sonra Arapça’s›n›n hafif bir sesle okutulmas› veya görevli olmayan kişilere Arapça’s›n›n okutulmas› başvurulan bu yollar aras›ndayd›. Polis kay›tlar›nda Arapça ezan yasağ›n› çiğnemekten dolay› yakalananlar aras›nda çok say›da akli dengesi bozuk vatandaş›n bulunmas› bu kaçamak yollar›n s›kl›kla uyguland›ğ›n› göstermektedir. Örneğin Karamürsel’in Ayazma köyünden Boşnak as›ll› Bekir (Duran) Çarş› camiinde Arapça ezan okumaktan dolay› adliyeye sevk edilmiş, ancak cezai ehliyeti olmad›ğ›ndan serbest b›rak›lm›ş, ad› geçen şahs›n yine Arapça Ezan okumaya devam etmesi üzerine 9.1.1939’da Bak›rköy Hastanesine sevk edilmiştir. Arapça ezan okumaktan dolay› adliyeye sevk edilen Yusufeli kazas›ndan soyad› olmayan Hüseyin, ‘şuur bulan›kl›ğ›’ olduğu doktor raporuyla tespit edilerek serbest b›rak›lm›şt›r.66 Benzer şekilde, 27.2.1939 tarihinde Yeni Foça kazas›nda camide kimsenin olmad›ğ› s›rada, Kâz›m ad›nda bir şah›s Arapça ezan okurken yakalanm›ş, ancak san›ğ›n Bahriye yüzbaş›s› iken ak›l hastal›ğ›ndan emekliye ayr›lm›ş bir deli olduğu anlaş›ld›ğ›ndan serbest b›rak›lm›şt›r.67 Arapça ezan okuyan çocuklar ve ak›l hastalar› cezai ehliyetleri olmad›ğ›ndan yakaland›klar›nda bir işlem yap›lam›yor, böylece yasak delinmiş oluyordu. 18 Temmuz 1945 tarihinde Millî Kalk›nma Partisi'nin kuruluşuyla başlayan çok partili hayatla birlikte Türkçe ezan ve diğer uygulamalara karş› girişilen hareketler hemen bütün toplum katmanlar›na yay›lmaya başlad›.68 1946 y›l›nda ezan›n Türkçe okunmas› aç›ktan eleştirilmeye başland› ve yasağa karş› gelmeler devam etti. Adalet Bakan› Fuat Sirmen’in bir bildirisine göre 1947 y›l›nda Arapça ezan okumak suçundan 29 kişi tutukland›.69 Özellikle M. Kemal Pilavoğlu şeyhliğindeki Ticaniler bu işin öncülüğünü yap›yordu. Tarikat mensuplar›, resmi zevat›n bulunduğu ortamlarda ezan› Arapça olarak okuyor ve bu yasağa kendilerince direniyorlard›. Arapça ezan eylemcisi Ticaniler değişik ortamlarda da, örneğin bir millî maçta Dolmabahçe Stad›’nda, Ankara valisinin huzurunda ve ülkenin değişik şehirlerinde, Arapça ezan okuma eylemi yap›yorlard›. Bu grup üyeleri en çarp›c› eylemlerini, 4 Şubat 1949 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclis'inde gerçekleştirdiler. Meclis müzakerelerinin devam ettiği

65 Tarihe Bin Canl› Tan›k, “Taş taşa değmeyince duvar olmaz”, İçimizden Biri Ahmet

Kaya, Milliyet-Pazar (10.8.2004).

66 EGMA. D.13217–50, K.26884; Çoruh Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

29.8.1938 tarih ve 1495/1598 say›l› yaz›.

67 EGMA. D.13217–147, K.26562; İzmir Valiliğinden Dâhiliye Vekâletine gönderilen

28.2.1938 tarih ve 286/2 say›l› yaz›.

68 Tar›k Zafer Tunaya, İslamc›l›k Cereyan›, Baha Matbaas›, İstanbul, 1962, s. 191. 69

(14)

s›rada dinleyici locas›nda bulunan tarikat mensubu iki kişi ayağa kalk›p yüksek sesle Arapça ezan okuyarak yasağ› protesto etti.70 D›ş bas›na da yans›yan bu olay›, gazeteler "görülmemiş hadise"71 olarak yorumlad›lar. 18 y›l aral›ks›z süren72 Arapça Ezan ve kamet yasağ›, 1950 y›l›nda Adnan Menderes Hükümeti taraf›ndan ç›kar›lan 5665 say›l› yasayla kald›r›ld›.

Bu yasağ›n uygulanmas› ve ihlal edenlerin yakalanmas›nda güvenlik kuvvetlerine özellikle de jandarmaya çok iş düşmüştür. Emniyet arşivlerinde mevcut belgelerde, bu yasağ›n uygulanmas› konusunda birçok vatandaş›n büyük bir duyarl›l›kla derhal güvenlik kuvvetlerine haber verdikleri ve güvenlik kuvvetlerinin de bu tür ihbarlar› derhal değerlendirerek, yasağ› çiğneyen şah›slar hakk›nda gerekli yasal işlemleri başlatt›klar› anlaş›lmaktad›r.

Ezan›n Türkçeleştirilmesi çal›şmalar› ile birlikte yine Atatürk taraf›ndan başlat›lan Kur’an’›n Türkçe okunmas› yönündeki çal›şmalar, Millî Şef döneminde tekrar gündeme gelmiştir. 9 Ocak 1942 tarihinde Türk Dil Kurumu yeni bir Kur’an çevirisine karar vermiştir.73 Gürtaş’a göre İnönü’nün, Türkçe Kur’an ile namaz k›l›nmas› yönünde teşebbüsleri olmuş, ancak siyasi atmosfer bu amac›n gerçekleştirilmesine engel olmuştur.74

İslamc› Ak›mlar ve Tarikatlar

Millî Şef dönemi, diğer siyasi ak›mlarda75 olduğu gibi İslamc› ak›mlar üzerinde de s›k› bir takibin yaşand›ğ›, örgütlenme yollar›n›n kapat›ld›ğ› ve yasalar›n tavizsiz şekilde uyguland›ğ› bir dönemdir. Polisler aras›nda her ne kadar “Türkiye’de yaşayan on sekiz milyon halk içinde muzur cereyanlar peşinde koşanlar ve bu cereyanlara tabi olanlar yoktur, denebilir (…) Zaman zaman halk›n dini hislerinden istifadeye kalkan şah›slara şurada burada tesadüf edilse de, bu nevi şah›slar eski yani ihtiyar nesil aras›nda olduğundan

70

“Meclis’te garip bir vaka. İki adam bağ›ra bağ›ra Arapça ezan okumaya başlad›lar.” Hürriyet (05.02.1949)

71

5 Şubat 1949 tarihli Cumhuriyet, Milliyet, Kader gibi gazeteler olay› manşetten verdiler. Eylemi gerçekleştiren M u h i t t i n E r t u ğ r u l ve O s m a n Ya s i n ad l › şa h› s l a r › n da ha ön c e l e r i çe ş i t l i ke r e l e r A r a pç a ez a n oku m a k suç und a n ma hk um ol du kl a r › anl a ş › l d › . He r iki ş a h› s ha k k› nda da sor uş t ur m a aç › l d› . T . B . M . M . Tu t an ak D e r g i s i , C. X V I , D öne m : 8, 194 9, s . 37.

72 Altan Öymen an›lar›nda, Türkçe ezan deneyimin öyküsünü ayr›nt›l› olarak

anlatmaktad›r. Bkz. Altan Öymen, Değişim Y›llar›, Doğan Kitapç›l›k, İstanbul, 2004, s. 483–496.

73

Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938–1945), s. 69.

74 Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, DİB Yay›nlar›, Ankara, 1982, s. 39–41. 75

Bu dönemde polis taraf›ndan komünizm “en mühim ve en korkunç muzur cereyan” olarak görülmektedir. Bkz. Hüseyin Nam›k Orkun, “Nazmi Serim, İstihbarat-II: İç İstihbarat”, Kitap incelemesi, Polis Dergisi, Y›l: 27, Say›: 14-325 (1 May›s 1941), s. 158. Bunun yan› s›ra İslamc›l›k ve Irkç›l›k istemeyen siyasi hareketlerdi. N e cm ett in Sa dak, 17 May›s 1944 tar ihli A kş a m Gaze te s indeki yaz ›s › nda bu ak› m la r la ilgi li “G enç liği tar ih, coğr af ya ve siyas ete te r s düş en İs la m c› l›k, Tur anc ›l ›k ve Ir kç› l›ğa kar ş › kor uyal› m .! ” uya r › s ›n› yapm aktad›r . Bkz. Gotthard Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938-1945), s. 99.

(15)

bunlar› zaman kendiliğinden silip süpürecektir”76 diye düşünenler varsa da, devrim kanunlar›na ve laiklik uygulamalar›na ayk›r› faaliyetler güvenlik kuvvetlerince çok s›k› bir şekilde takip edilmiştir.77 Gerek Cumhuriyetin ilan›ndan itibaren gerekse Millî Şef döneminde s›k› bir şekilde takip edilen bu uygulama ve çağdaşlaşma program›, “toplumun gelenekçi kesimlerini oldukça tedirgin etmiştir."78 Bu nedenle devrim kanunlar› ve çağdaşlaşma yolunda at›lan ad›mlar› korumak amac›yla Millî Şef döneminde yap›lan uygulamalar, İslâmc› kesim taraf›ndan bir “zulüm ve y›k›l›ş”79 hareketi ve bu dönem “mukaddeslerin can çekiştiği”80 bir devir olarak alg›lanm›şt›r.

1926 y›l›nda ç›kar›lan Türk Ceza Kanunun (T.C.K.) 163. maddesi dini siyaset arac› olarak kullanma eyleminin yan› s›ra devlet düzenini değiştirmek için dini cemiyet kurmay› da yasakl›yordu. Atatürk’ün ölümünden sonra bu madde tavizsiz bir şekilde uygulanm›ş ve laiklik karş›t› olarak görülen hareketleri cezaland›rmak için en çok işletilen madde olmuştur. Bu nu n ya n› s › r a T.C.K .’ n› n 24 1, 24 2 ve 313 . ma d de l e r i si ya s i al a nd a ki ba z › di ni fa a l i ye t l e r e ge t i r i l e n ya s a k l a r › ve uyg ul a na c a k ce z a l a r › düz e nl e y e n di ğ e r ma dde l e r di .

Ancak Millî Şef dönemindeki bütün s›k› ve tavizsiz uygulamalara rağmen, devrim kanunlar›na ve laiklik uygulamalar›na karş› ç›kan kesim, faaliyetlerini bu dönemde alttan alta, gizlice devam ettirmiş ve özelikle k›rsal kesimde yürütülen faaliyetlerle geniş bir taraftar kitlesi toplam›şlard›r. Etkileri günümüze kadar devam edecek olan baz› İslami oluşumlar ve tarikatlar bu dönemde, kendilerini tan›mlama, tekrar kamusal alana ç›kma ve sonraki y›llarda ortaya ç›kacak muhalefet hareketlerinin taban›n› oluşturma çabalar›na girişmişlerdir. Al›nan tedbirler sonucu devlet kademelerinde yer bulamayan bu kesim, gerçekleştirilen devrimlere karş› olan tepkilerini kendilerini fazla aç›ğa ç›karmadan tarikatlar ve çeşitli gruplar vas›tas›yla yürütmüşlerdir.

Bu dönemde her ikisi de Nakşibendilikten gelen, Said-i Nursi'nin önderliğini yapt›ğ› Nurculuk ile Süleyman Hilmi Tunahan'›n önderliğini yapt›ğ› Süleymanc›l›k tarikatlar› ile Kemal Pilavoğlu’nun baş›n› çektiği Ticanilik hareketi, en çok ad›ndan söz ettiren ak›mlard›. Millî Şef yönetiminin izlediği ve gözetim alt›nda tuttuğu bu tarikatlara karş› çeşitli tarihlerde müdahaleleri oldu. Ancak 1943 y›l›, ad› geçen bu tarikatlara ve

76 Hüseyin Nam›k Orkun, “Nazmi Serim, İstihbarat-II: İç İstihbarat”, s. 156-157. Kitab›n yazar› Nazmi Serim bu dönemde Ankara Polis Enstitüsü’nde Haberalma ve Detektiflik öğretmenliği yapmaktad›r.

77

Tunçay, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Siyasal Düşünce Ak›mlar›”, s. 1926.

78 Cem Eroğul, “Çok Partili Düzenin Kuruluşu: 1945–71”, içinde Geçiş Sürecinde

Türkiye, (Der. İrvin Cemil Schick ve E. Ahmet Tonak), Belge Yay›nlar›, İstanbul, 1992, s. 114.

79

H a k i k a t D e r g i s i, Başyaz›, Say›: 109 (Ekim 2002), (Çevrimiçi), http://www.hakikat.com/dergi/109/bsyz10902.html , 11.04.2004.

80

(16)

İslamc› ak›mlara karş› yönetimin somut bir mücadele başlatt›ğ› ve tutuklamalar›n başlad›ğ› bir y›l oldu.

Tek Parti yönetimini en çok uğraşt›ran bu hareketlerden en önemlisi Nurculuk ak›m› idi. Bu ak›m›n kurucusu ve ‘üstad›’ Said-i Nursi ya da Bediüzzaman diye an›lan kişi,81 bu dönemde devletin yak›n takibi sonucu çok fazla faaliyet alan› bulamad›. Ancak, sürgün olarak gönderildiği yerlerde ve hapishanelerde kaleme ald›ğ› Risalelerle bağl›lar›na ulaşmay› başard› ve geniş bir halk kitlesini etkisine ald›. Kendilerine Nur talebeleri, Nur şakirtleri ad›n› veren bağl›lar› bu dönemde çok hummal› bir çabaya girişerek risaleleri geniş bir halk taban›na ulaşt›rmay› başard›lar. Said-i Nursi’nin kendi ifadelerinde hedeflediği kitleler hakk›nda bilgi edinmek mümkündür: “Türkiye’de yar›m milyon şakirdim var (…) Bilhassa üniversiteli gençlerden şakirt kazanmak istiyorum”.82 Bu haliyle Nurculuk Millî Şef yönetiminin en çok takip alt›na ald›ğ› ve hareketlerine fazla müsaade etmediği bir ak›m olmuştur.

Cumhuriyet ilk döneminde birçok kez hapis cezas›na mahkûm olan Said-i Nursi ve arkadaşlar›n›n ikinci mahkûmiyetleri de İkinci Dünya Savaş› y›llar›nda oldu. 1934 y›l›ndaki Eskişehir mahkûmiyetinden sonra Said-i Nursi, 1936 y›l›nda Kastamonu’ya sürüldü. İkinci Dünya Savaş› başlad›ğ›nda Kastamonu’da sürgün tutulan Said-i Nursi bir karakolun tam karş›s›ndaki bir evde 8 y›l göz hapsinde tutuldu. Burada Nursi’yi ziyarete gelenlerde s›k› takip ve kontrol alt›na al›n›yordu. Bu arada Afyon ve Isparta’da yeniden tutuklamalar başlad›. Kastamonu’da ise birkaç polis ve jandarma 31 Ağustos 1943 günü, Bediüzzaman’›n Araba Pazar› semtindeki evinde arama yapt›lar. 18 Eylül 1943 tarihinde evi tekrar arand›. Said Nursi 20 Eylülde tutuklanarak polis nezaretinde Çank›r› yoluyla Ankara’ya getirildi. Ankara’dan Isparta’ya, oradan da Denizli hapishanesine sevkedildi. Hakk›nda tekrar dava aç›l›p, Isparta, Kastamonu ve diğer muhtelif

81 1873 y›l›nda Bitlis’in H›zan ilçesi Nurs köyünde doğan Bediüzzaman Said-i Nursi,

çeşitli medreselerde eğitim görmüştür. Van’da fen ve İslam bilimlerinin birlikte okutulacağ› Medresetü’l Zehra’y› kurmak hayaliyle İstanbul’a gelmiş, Abdülhamit’le görüşmüş, İttihad-› Muhammedi F›rkas›’n› kuranlar aras›nda bulunmuş, ismi 31 Mart ayaklanmas›na kar›şm›ş, İttihat ve Terakki’nin yapt›klar›na sert eleştiriler getirmiş, bu nedenlerle Örf-i İdare mahkemesinde yarg›lanm›şt›r. Osmanl›lar›n Birinci Dünya Savaş›’nda yenilmesi üzerine, Ankara’n›n padişah› ve halifeyi kurtaracağ› umuduyla Ankara Hükümeti lehine yaz›lar yazm›ş, İstanbul Hükümeti’ni dini aç›dan Ankara Hükümeti’ne karş› ç›kt›ğ› için eleştirmiş ve İslamiyet’e karş› gelmekle suçlam›şt›r. Said-i Nursi, daha sonra Ankara’ya gelip Mustafa Kemal ile görüşmüş, ancak onun halifeyi kurtarmak gibi bir niyeti olmay›p laik bir düşünceye sahip olduğunu anlay›nca Van’a gidip oraya yerleşmiştir. Van’da Risale-i Nur’lar› yazmaya başlayan Said-i Nursi, Şeyh Sait isyan›ndan sonra hükümetçe Barla’da ‘ikamete memur’ edilmiş, oradan Kastamonu’ya ve daha sonra da Emirdağ›’na sürülmüştür. Hayat›n›n son y›llar›n› İsparta’da geçiren, 1954 ve 1957 seçimlerinde Demokrat Parti iktidar›n› destekleyen Said-i Nursi, 27 May›s ihtilâlinden k›sa bir süre önce İstanbul ve Ankara üzerinden başlayan bir yurt gezisine ç›km›ş, 1960 y›l›nda Urfa’da bir otel odas›nda 83 yaş›nda ölmüştür. Bkz.: Soysal, a.g.m., s. 1369.

82

(17)

beldelerden toplanan 126 talebesiyle birlikte Denizli Ağ›r Ceza Mahkemesine sevkedilen Said-i Nursi’ye isnat edilen suç, “gizli cemiyet kurmak, halk› rejim aleyhine tahrik etmek, İnk›lâplar› temelinden y›kma teşebbüsü, Mustafa Kemal hakk›nda ‘Deccal’ ve ‘Din Y›k›c›s›’ gibi tabirler kullanmak”83t›. Mahkeme, Risale-i Nur Külliyat›nda siyasi bir mevzu olup olmad›ğ›n› tetkik için İlahiyat Fakültesi profesörleri ve din âlimlerinden oluşan bir heyet taraf›ndan incelenmesine karar verdi. Bu heyetin verdiği raporda, Said Nursi’nin siyasi bir faaliyeti olmad›ğ› ve eserlerinin bir Kur’an tefsiri olduğu belirtilmesi üzerine, mahkeme 15 Haziran 1944 tarihinde beraat karar› verdi. Yaklaş›k dokuz ay hapiste kalan Said Nursi ve talebelerinden bir k›sm›, beraat karar› üzerine tahliye edildi. Ancak Said Nursi Denizli’de iki ay kald›ktan sonra, Afyon’un Emirdağ kazas›nda ikamete mecbur edildi ve Ağustos 1944’te devaml› gözetim alt›nda tutulduğu bir eve yerleşti. Said Nursi’nin takip ve mahkûmiyetleri İkinci Dünya Savaş› sonras› y›llarda da devam edip birkaç defa daha hapis ve sürgün cezas›na çarpt›r›ld›.

Nurculuk gibi bu dönemde örgütlenme aşamas›n› yaşayan ve s›k› bir takip alt›nda olan bir diğer İslamc› hareket ise Süleymanc›l›kt›. Çocuklara ve gençlere Kur’an öğretmeyi faaliyet alan› olarak seçen ve kadrolaşmaya büyük önem veren Süleymanc›l›k, tespit ettiği ekonomik ve politik amaçlar doğrultusunda faaliyet yürüten bir ak›md›r. Yoğun olarak açt›klar› Kur’an kurslar› vas›tas›yla faaliyetlerini sürdüren bu ak›m mensuplar›, Arapça eğitim ve Kur’an-› Kerim öğretiminin ard›ndan rab›ta esas›na dayal› bir tarikat eğitimi yapmaktad›rlar. Bu ak›m›n kurucusu Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’d›r.84

Süleyman Hilmi 1939 y›l›nda laiklik aleyhinde propaganda yapmaktan mahkemeye ç›kar›ld›, ancak beraat etti. Tunahan’›n ilk tevkif edilmesi 1943 y›l›nda oldu. Tunahan ve arkadaşlar› laikliğe ayk›r› faaliyetlerinden dolay›

83 Necip Faz›l K›sakürek, Son Devrin Din Mazlumlar›, Büyük Doğu Yay›nlar›, İstanbul,

1997, s. 229.

84 Tunahan, 1888 y›l›nda Bulgaristan’da Silistre’ye bağl› Varatlar köyünde dünyaya

geldi. Babas› Osman Fevzi Efendi’dir ve Silistre Hac› Ahmet Paşa Medresesi müderrisidir. Köyündeki ilk medrese eğitiminden sonra 1908 y›l›nda İstanbul’a gelen Tunahan burada medrese eğitimini tamamlayarak, dersiam olarak Türkçe ve Arapça dersleri vermeye başlad›. 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ç›kmas›ndan sonra aç›kta kalan Süleyman Hilmi, bir süre ticaretle meşgul oldu, 1924–30 y›llar› aras›nda da muhtelif işlerde çal›şt›.1930 y›l›ndan sonra İstanbul Müftülüğü’ne başvurup görev isteyen Süleyman Hilmi, Softa Hatip Camii vaizliğine atand›. Bu arada çeşitli şeyhlerle tan›şt› ve sonradan dünürü olacak Halil Kaçar’›n Şehzadebaş›’ndaki köşkünün bir kat›n› tekke haline getirdi. Beri yandan, cami kürsülerinde politik yan› ağ›r basan vaazlar veren Süleyman Hilmi, 1943 y›l›nda vaizlik belgesi geri al›nd›. Yeniden ticaretle uğraşmaya başlayan Tunahan 1950’de DP iktidara gelince vaizlik belgesini yeniden elde ederek, Kur’an Kurslar› açmaya başlad›, İmam-Hatip Kurslar›na karş› da bir kavga başlatt›, üç ayda müftü ve vaiz yetiştirilebileceğini yaymaya başlad›. 1957’deki Bursa Ulucami olay›ndan sonra damad› Kemal Kaçar ve Alt›ntaş Müftüsü Demirci Hoca ile hapse at›lan Tunahan’›n DP ile ilişkileri bozuldu. 16 Eylül 1959’da vefat edince yerine damad› Kemal Kaçar geçti. Bkz. Soysal, a.g.m., s. 1371.

(18)

yak›nlar›yla birlikte İstanbul Birinci Şube Müdürlüğünde sorguya al›nd›lar. Üç gün devam eden sorgular› s›ras›nda tabutluk denilen sorgu odalar›nda tutulan Tunahan ve yak›nlar›, Birinci Ağ›r Ceza Mahkemesince suçsuz bulunarak beraat ettiler. Tunahan ve arkadaşlar› 1944 y›l›nda tekrar ayn› suçlamalarla tabutluklarda sorguya al›nd›lar ve yine mahkeme taraf›ndan beraat ettirildiler.

1943 y›l›nda tutuklanan bir diğer kişi ise Nakşibendî Tarikat› şeyhlerinden Abdülhakim Arvasi’dir. Örfi İdare emriyle Eyüp Camii yak›nlar›ndaki dergâh›ndan al›narak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Birinci Şubeye götürülen Arvasi’nin, İstanbul d›ş›na sürgün edilmesine karar verildi. Arvasi İzmir’e, beraberindeki 24 kişi muhtelif yerlere sürgün edildi. Arvasi bir müddet Meserret otelinde, sonra da bir evde polis nezaretinde kald›. Bir süre sonra Ankara’ya nakledilen Arvasi, 27 Kas›m 1943 tarihinde orada vefat ederek Bağlum ilçesine defnedildi.85

Millî Şef Yönetimini en çok uğraşt›ran bir diğer dini grup ise Ticani tarikat›na mensup kişilerdi.86 Kemal Pilavoğlu87 ad›nda birinin yönettiği bu tarikat mensuplar› ellerine geçirdikleri çekiçlerle Atatürk heykellerine sald›r›yor, huzursuzluk ç›kart›yorlard›. Pilavoğlu ilk kez 1943’de, tarikat faaliyetleri suçundan 24 müridiyle beraber mahkemeye verildi ise de, k›sa bir süre sonra serbest b›rak›ld›. Ancak Cumhuriyet’in laiklik prensibini reddeden, Türkiye’de İslami bir yönetim kurma düşüncesi taş›yan ve Atatürk’ün tüm devrimlerine karş› ç›kan Ticaniler, 1946’da çok partili döneme geçişle birlikte güç kazanan dinsel bir hareket haline geldi. Ancak Ticani tarikat› as›l varl›ğ›n› 1949 y›l›nda Ankara ve çevresinde, Kur’an taraf›ndan yasaklanm›ş olduğunu iddia ettikleri heykelleri, özellikle de Atatürk heykellerini k›rmaya başlayarak hissettirdiler. "Heykel puttur", "laiklik dinsizliktir", "Hilafeti kald›ran Atatürk mel'undur", "Türkçe ezan

85

K›sakürek, a.g.e., s. 322.

86 Ticanilik ad›n›, Şazeli-Halveti kökenli Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Ticanî

(1737–1815) taraf›ndan 1740’larda Cezayir`in güney kesiminde kurulan ve Fas, Hicaz, M›s›r, Trablusgarp ve Senegal’de yay›lan Ticaniye tarikat›ndan al›yordu. Ticanilik, ‘Tanr› emirlerini yerine getirip, Peygamberin ahlak›n› temsil etmek’ iddias›ndad›r. Halveti tarikat›n›n kollar›ndan biridir. Sabah namaz›ndan kuşluk vaktine kadar, ikindi namaz›ndan yats›ya kadar zikir gerektirir. Güya rüyas›nda Ahmed Et-Ticani`ye intisap ettiğini gören ve ard›ndan Abdülkadir Medeni adl› birinden tarikat ruhsat› ald›ğ›n› iddia eden Kemal Pilavoğlu’nun kurduğu tarikat›n, gerçek Ticaniye tarikat›yla doğrudan bir alakas› yoktur. Türkiye`deki Ticanilere, daha çok 1940’l›, `50’li y›llarda rastlan›r.

87

Kemal Pilavoğlu 1906 y›l›nda Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini de Ankara`da tamamlad›. Bilahare Hukuk Fakültesi’ne devam edip başar›l› olmas›na rağmen, mezun olamadan, yani son s›n›fta iken okuldan ayr›ld›. Pilavoğlu, 1940’lardan itibaren, doğup büyüdüğü yer olan Ankara ve çevresinde mürit toplayarak tarikat faaliyetlerine h›z vermeye başlad›. Faaliyetini yoğunlaşt›rd›ğ› belli başl› merkezlerden biri Ankara’n›n Çubuk ilçesi, bir diğeri ise Çank›r›’n›n Şabanözü ilçesiydi. Onun bu tarzdaki aç›klamas›na, daha ziyade çevrede ‘Deli’ s›fat›yla an›lan müvazenesiz baz› kimseler inanm›ş ve ona can› pahas›na bağlanm›şt›r. Çeşitli kereler yarg›lanan ve 27 May›s Darbesinden sonra Bozcaada’ya sürgün edilen Pilavoğlu, 1977 y›l›nda hayat›n› kaybetmiştir.

(19)

küfürdür" sloganlar› ile tekrar ortaya ç›kan Ticaniler, Arapça ezan yasağ›n› çiğnemeyi bir eylem biçimi olarak belirlemişlerdi. Bu olaylardan sonra Nisan 1950’de Pilavoğlu tutuklan›p yarg›lanmak üzere Ankara Adliyesine getirildiğinde binlerce müridi, 200 kadar polisin tedbir ald›ğ› Adliye Saray›’n›n çevresinde toplanarak gösteri yapt›.88 Nitekim 1951 Haziran›’ndan itibaren devrimler aleyhinde propaganda yapan ve Atatürk heykellerini tahrip eden Ticaniler tutuklanmaya başland›. 24 Temmuz 1951 tarihinde 5816 say›l› Atatürk’ü Koruma Kanununun kabul edilmesinde, Ticanilerin heykel k›rma teşebbüslerinin büyük bir rolü oldu. Pilavoğlu ve 74 müridi, 5 Mart 1952’de Ankara 1. Ağ›r Ceza Mahkemesi’nde söz konusu kanuna muhalefetten 15 ay hapis cezas›na mahkûm oldular. Kemal Pilavoğlu’nun mahkûm olmas›, sistemsiz bir irticai ak›m olan Ticaniliğin etkisini yitirmesine yol açt›.

Eğitim, Kültür ve Yay›n Alanlar›nda Laiklik Uygulamalar›

Eğitim, Atatürk döneminde olduğu gibi, bu dönemde de öncelikle kalk›nma ve modernleşme problemi olarak ele al›nm›şt›r. Atatürk döneminde kültür ve eğitim politikalar›n›n ana eksenini laik ve millîyetçi bir çizgi oluştururken, İnönü döneminde laik-hümanist niteliği ağ›r basan politikalar uygulanm›ş, ancak millî anlay›ştan da büsbütün uzaklaş›lmam›şt›r.89 Bu değişimin gerekçesi, gerçekten Bat›l›laşabilmek için Bat› medeniyetini meydana getiren eski Yunan ve Latin kaynaklar›na inilmesi gerektiği inanc› olmuştur. 17–19 Temmuz 1939’da toplanan Birinci Maarif Şuras›’nda konuşan Maarif Vekili Hasan Ali Yücel, liselerin müspet ilim zihniyetinin, millî kültürün ve millî kültür tekevvünü içinde hümanizm ruhunun hal ve istikbalini tayin edecek müesseseler olduğunu belirterek, pek çok ülkede ikinci yabanc› dil olarak Latince ve Yunanca’n›n öğrenildiğini ifade etti.90 Bu görüşler neticesinde 1940–41 öğretim y›l› baş›ndan itibaren üç lisenin birinci s›n›flar›nda ‘klasik şube’ aç›ld›. Bu şubelerde Latince ve daha ileriki s›n›flarda ise Yunanca okutuldu.91 Eğitim için öngörülen ilke ve hedefler aç›s›ndan İnönü’nün öğretmenlere hitaben söylediği şu sözleri anlaml›d›r: “Sizin vereceğiniz terbiye dini değil millî, beynelmilel değil millîdir. Millî terbiye istiyoruz”.92

İnönü kalk›nmay›, ülkenin gelişmesini, bir ekonomik problemden çok bir kültür problemi olarak alm›şt›r. Oluşturulacak yeni kültürle, Cumhuriyet

88

Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (çev. Metin K›ratl›), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2007, s. 415–416.

89

Cevdet Perin, Atatürk Kültür Devrimi, İnk›lâp ve Aka Kitapevleri, İstanbul, 1982, s. 131.

90

Hasan Cicioğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk ve Orta Öğretim (Tarihi Gelişim), AÜ EBF Yay›nlar›, Ankara, 1985, s. 139.

91

Cicioğlu, a.g.e., s. 141.

92 İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri, İstanbul Maarif Vekilliği Yay›nlar› Maarif

(20)

ideolojisine gönül verecek ve rejimi koruyacak devrimci nesiller yetiştirilecekti. Bu nedenle, erkek çocuklar›n›n yan› s›ra k›z çocuklar›n›n da yeni aç›lan okullarda laik kültürle yetiştirilmesine özel bir önem verilmiş ve laik dünya görüşünün sosyal hayata yans›t›labilmesi için eğitimli ve modern düşünceye sahip kad›nlar›n artmas› hedeflenmiştir. Böyle olunca, köylere okul götürmek, konservatuar açmak, opera kurmak, devlet radyolar›n› Bat› müziğine tahsis etmek, Millî Eğitim Bakanl›ğ› yay›nlar›yla ‘Bat› Kültürü’nü Türkçe’ye aktarmak gibi bir tak›m girişimler başlat›lm›şt›r. O y›larda başlat›lan tercüme faaliyetleri ile Arapça ve Farsça’n›n d›şlanmas› ile doğan boşluğu Yunanca ve Latince eserlerle doldurma çabas› öne ç›km›şt›r. Bu çabalar›n geleneksel kültürle t›kanmamas› için de laiklik son derece titizlikle uygulanm›şt›r. Bu u ygu l a m a l a r o d ön e m d e s a ğ c › ke s i m i n t e p ki s i n e y ol a ç m › ş t › r . 15 A r a l › k 194 2 t a r i hi nde T ür k Y u r d u D e r g i s i nd e y a y › nl a na n bi r ya z › da “ Bi z hüm a ni s t ve ya ko m ün i s t d e ği l i z , M üs l üm a n Tü r kl e r i z ” 93, 31 Te m m uz 194 3 t a r i hl i Ç› n a r a l t › d e r g i s i nd e d e “ di n h a l k› n a f yo nud ur i l ke s i Tü r k i ye ’ de g e ç e r l i d e ği l di r ” 94 ş e k l i n de t e pki gö s t e r i l m i ş t i r .

Diğer taraftan eğitim yoluyla laikleştirme politikas›, Atatürk zaman›nda kurulan Halkevleri vas›tas›yla yurdun en ücra köşelerine ulaşt›r›lmaya çal›ş›lm›şt›r. Halk›n, devrime rağmen Ortaçağ uykusunu sürdürmesi; ayd›n ve halk kopukluğu; devrimin öncü kadrolar› ile halk, köy ile kent aras›nda bağ kurulmas› gerekliliği ve diğer toplumsal sorunlar, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana yokluğu duyulan yeni bir halk örgütlenmesi gibi nedenlerle ortaya ç›kan Halkevleri,95 devrimi yayg›nlaşt›racak ve halka indirgenmesini sağlayacak, dönemin en parlak kurumlar› olarak ön plâna ç›km›şlard›.96 Bu çerçevede, sosyal devrimleri benimsetmek ve çağdaşlaşmay› sağlayacak kültürel ve sanatsal etkinlikleri yürütmek, ayd›nlar›n denetimi ve gözetiminde sanata, edebiyata ve araşt›rmaya eğilimli gençleri Atatürkçü görüş ve düşünce doğrultusunda yetiştirmek amac›yla

93 Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938–1945), s. 81. Benzer şekilde günümüzün İslamc›

yazarlar› da, Yunan ve Bat› Edebiyat›na ait temel eserlerin tercüme edilmesini; dini atmosferin yarat›lmas›na ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar olmayanlar›n giriştikleri ve memleketi manevi bir s›k›nt›ya sürükleyen bir faaliyet olarak tan›mlanmakta, böylece dinsiz (mülhid), ateist ve materyalist Avrupal› birçok mütefekkirin, yetişen nesillere benimsetildiğini ileri sürmektedirler. Bkz. Albayrak, a.g.e., s. 39.

94 Jaeschke, Türkiye Kronolojisi (1938–1945), s. 89. 95

An›l Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu: Halkevleri, Cumhuriyet Kitaplar›, İstanbul, 2000, s. 75, 77, 91-92.

96

Iş›l Çakan, Konuşunuz Konuşturunuz - Tek-Parti Döneminde Propagandan›n Etkin Silah›: Söz, Otopsi Yay›nlar›, İstanbul, 2004, s. 82-89. Atatürk’ün 1 Ocak 1931’de İstanbul’da gazetecilerle yapt›ğ› bir görüşmede Halkevlerinin kurulacağ› yönündeki beyanatlar› üzerine çal›şmalar başlat›lm›ş ve 19 Şubat 1932 tarihinde ondört ilde Halkevlerinin aç›l›ş› yap›lm›şt›r. 1932-1945 y›llar› aras›nda toplam 437 Halkevi ve 2718 Halkodas› aç›lm›şt›r. Ancak çok partili düzene geçilmesiyle birlikte Halkevleri sars›lmaya başlam›ş ve 1951 y›l›ndan itibaren işlevsiz hale gelmişlerdir. Bkz. Eminalp Malkoç ve arkadaşlar›, “Kad›köy Halkevi ve Faaliyetleri: 1935-1951”, Yak›n Dönem Türkiye Araşt›rmalar›, İ.Ü. A.İ.İ.T.E. Yay›n›, Y›l: 5/2006, Say›:10, s. 108-113.

Referanslar

Benzer Belgeler

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Belarus 90 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy Physics, Minsk,

We calculate the annihilation and scattering parts of the spectral densities for (pseudo)scalar and vector currents for m 1 ̸= m 2 case using the quark propagator in the real

The Changes of Salt Balance of a Soil in Relation with the Irrigation Method and the Irrigation Water Quality Abstract : Water used for irrigation contain soluble salts, even if

In De…nition 3.3, if we introduce a new type of convergence by using more positive fuzzy numbers, instead of just the positive characteristic functions used in Guangquan’s [10,

Zelizer (1992) Kennedy suikastinin Kuzey Amerikalıların kolektif belleğinde nasıl yansı bulduğunu ele aldığı kült kitabında (Covering the Body) – bu çalışma aynı

Yazdığı kitaplardan yalnızca bir tanesi (Refah Devletlerinin Siyaset Teorisi, 2003) Türkçeye çevrilmiştir. Sosyal bilimler için oldukça büyük önem taşıyan ve

Altemeyer’e (1996) göre, “sağ kanat yetkeciliği” (SKY) bireyin yaşamında yetke olarak kabul ettiği kişilere karşı göstermiş olduğu psikolojik boyun eğmedir ve

“Takımların taktik antrenmanlarının bir haftalık planlamadaki sayısı taktik anlayışın daha iyi yerleşmesinde etkilidir” görüşüne futbolcuların % 12’si