• Sonuç bulunamadı

Kan Şekerinin Ayarlanmasında Karaciğerin Rolu-Substrat (Besin Oğesi), Enzim ve Hormonların Karşılıklı Etkileşimi: Claude Bernard'dan Günümüze Molekuler Düzeyde Elde Edilen Yenilikler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kan Şekerinin Ayarlanmasında Karaciğerin Rolu-Substrat (Besin Oğesi), Enzim ve Hormonların Karşılıklı Etkileşimi: Claude Bernard'dan Günümüze Molekuler Düzeyde Elde Edilen Yenilikler"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Beslenme ve Diyet Dergisi / J. Nutr. and Diet, 24(1): 99-122,1995

K A N ŞE K E R İN İN AYARLANMASINDA KARACİĞERİN ROLÜ-SUBSTRAT (BESİN ÖĞESİ), ENZİM VE H O R M O N L A R IN KARŞILIKLI ETKİLEŞİMİ: CLAUDE B E R N A R D 'D A N GÜNÜM ÜZE MOLEKÜLER DÜZEYDE ELDE

EDİLEN YENİLİKLER (*)

Prof.Dr. A.Sevim B Ü YÜ K D EV RİM **/ Dr. Dyt. Muazzez GARİBAĞAOĞLU***

S a ğ lı k lı b ir e y l e r d e , gü n ü n herhangi bir saatin de, y a n i ister y e m e k l e r sırasın da ister yemekler arası kısa veya uzun sü ren a ç lı k d ön e m le r in d e , kan şekeri seviyesi, belirli sınırlar içinde s a b i t seyretmek tedir. Glikoz homeostazı ola rak isimlendirilen b u i l g i n ç b i y o l o j i k ayar, d ö r t a y r ı o r g a n ı n i ş l e v i ile g erçekleşm ektedir. B u organlar, karaciğer, endokrin pankreas, kas v e y a ğ dokula rıdır . Ç o k yakın bir zam ana kad ar glikoz h o m e o s t a z ın d a sa dece ilk üç organın rol aldığı kabul edilerek, b u n l a r a D e F r o n z o , "üçlü yönetim " a n la m ın a " T rio m vira" a d ı n ı v e r m i ş t i r ( 1 ) . D a h a s o n r a l a r ı , y a ğ d o k u s u n u n gli k o r e g ü la s y o n d a k i rolünü dikkate alan Reaven (2), Euro pea n A s s o c i a t i o n f o r th e S tu d y o f D ia b e t e s 'in g e ç e n yıl ( 1 9 9 4 ) D ü s s e l d o r f ' t a d ü z e n l e d i ğ i 3 0 ' u n c u K o n g r e s i n d e , y a ğ d o k u s u n u n ö n e m i n i, A le x a n d r e D u m a s'n ın ünlü eseri, "Üç S il a h ş ö r l e r " e s o n r a d a n katılan "Dartanyan" benzetm esi ile, " T h e F o u r t h M usketeer" ola rak belirlemiştir.

K a n şe k eri h om eostazın da, endokrin pankreasın, kas ve y a ğ d o k u l a r ı n ı n , k u ş k u s u z h er b i r i n i n , ç o k ö n e m l i i ş l e v l e r i b u lu n m a k la birlikte, karaciğerin çok özel ve merkezi rolünü k a b u l e t m e k gerekiyor. Kan şekeri kaynağı o lm anın dışında, k a r a c i ğ e r bu işlevi, g erek tiğ in d e glikozu s i s t e m ik d o la ş ım a v e r m e k vey a d o laşım dan alm ak suretiyle, yerine getirmektedir.

* II. U lusal Beslenm e ve Diyetetik Kongresinde sunulmuştur. 12-14 Nisan 1995, Hacettepe- A n k ara

** Florence N ightingale Hastanesi, Diyabetoloji Bölümü *** İstanbul Üniversitesi, Çocuk Sağlığı Enstitüsü

(2)

C laude B ernard D ön em i - 1849

Bu bilgilerin hikayesi, deneysel tıbbın ve m odern fizyolojinin kurucusu, 19'uncu asra dam g asın ı vurm uş F ransız fizyologu C lau d e B ern ard 'ın dahiyane çalışm aları ile, bundan 150 yıl önce başlamıştır.

Bu büyük dâhinin yaşadığı devir, kıta A vrupasında kültürel, bilim sel ve teknolojik çok büyük ilerlem elerin olduğu kadar ayaklanm aların, ihtilâllerin v e harplerin de sürüp gittiği, 19'uncu asrın çalkantılı, ilk yarısıd ır; aynı çoğrafyada, H onore de B alzac, G ustave Flaubert, V ictor M arie H ugo,

G uy de M aupassant, E m ile Z ola, A ugu st R odin, A u gu st R en o ir ve Paul Cezanne insanlığı büyüleyen şaheserlerini bu devirde vermişlerdir. Yine

bu tarihlerde, Süveyş kanalı açılm ış, te lg ra f ve d em iry o lu B atı D ünyasında kullanılır hâle gelmiş, kısaca "Teknoloji devri" başlamıştır. Bu devir, İngiltere'de

Charles Darwin'in evolüsyon teorisini şekillendirdiği ve Avusturya'da Gregor

M e n d e l'in g en etiğ in k u ra lla rın ı, F ran sa'd a L ouis P asteu r'ü n m o d ern m ikrobiyolojiyi tesis ettiği devirdir. Bu baş döndürücü gelişm elere paralel olarak, işte böyle bir ortam da, C laude Bernard'ın deneysel tıbbı ve m odern fizyolojiyi yarattığına; bunu "L'introduction a l'Etude de la M edecine Expérimentale" adlı eseri ile, doruk noktasına çıkardığına tanık oluyoruz. Yukarda sıraladıklarım, ekonomik, kültürel ve bilim sel ortam ın araştırıcıların belirm esi ve yetişm esinde ne kadar önem li olduğunu kanıtlam aktadır.

Bu büyük araştırıcı, 1850'lerde, karaciğerin kan şekerinin m em baı olduğunu ve bu organın glikojen adını verdiği bir m adde içerdiğini, C ollège

de France'deki kürsüsünden bütün tıp alem ine duyuruyordu (3,4). C laude Bernard, aç bırakılm ış veya sadece etle beslenm iş köpeğin vena porta

kanında pratik olarak çok az glikoz bulunduğunu, halbuki karaciğerden çıkan kandaki glikoz miktarının sistemik deverandakinden fazla olduğunu bildirmek suretiyle, aç organizmada karaciğerin kana sürekli glikoz verdiğine, ilk defa, dikkati çekmiştir. Büyük dâhi, kendi laboratuvarında soğuk su ile perfuze ettiği karaciğerden çok miktarda glikozun perfüzyon sıvısına geçtiğini; bunun, karaciğer hücresindeki nişastaya ben zeyen ve glikojen adını verdiği bu m addeden kaynaklandığını bildirmekteydi. Buluşları devrinin araştırıcı bilim adam ları arasında büyük yankı uyandıran C laude B ernard, her biri birer aforizm a niteliği kazanm ış ve T ab lo l 'd e verilen bazı tem el kuralları da bildirmiştir.

(3)

Tablo 1.: Claude Bernard'ıtı Aforiunaları (1849) (5)

1. Aç bırakılmış veya sadece etle beslenmiş köpeğin vena portasmdaki glikoz ihmal edilecek kadar azdır.

2. Aç organizmada vena hepatika glikozu vena portamnkinden fazladır.

3. Karaciğerde nişastaya benzer bir madde (glikojen) parçalanarak kan glikozunu oluşturur.

4. Glikoz karaciğerde üretilir, kaslarda ise tüketilir.

5. Kan şekeri düzeyi, karaciğerin ürettiği ile dokuların tükettiği glikozun farkıdır; sağlıklı bir organizmada üretilen glikoz tüketilene eş miktardadır.

6. Beyinden çıkan üretici (desassimilateur) sinirler karciğerin kana şeker vermesini ve tüketici (assimilateur) sinirler ise dokuların glikozu kullanmasını (?) sağlar.

G lik o z karaciğerde üretilmektedir; türediği ana madde nişastaya benzer bir m addedir. B una glikojen adını vermiştir. Karaciğerin ürettiği glikozun çoğu kas d o k u su n d a parçalanm aktadır. Sağlıklı bir kişide kan şekeri düzeyi, karaciğerin ürettiği ile dokuların tükettiği glikoz arasındaki farktır; üretim ile tü k e tim a ra sın d a çok ince bir denge vardır. Bundan dolayı kan şekeri daim a sab it seyreder. K araciğerin kana şe k e r vermesi sinir kontrolü altında olur.

C la u d e B ern ard , glikozun kana verilmesinde üretici (desassim ilateur)

adını verdiği sinirlerin, dokuların şekeri kullanmasında ise tüketici (assimilateur) olarak isim lendirdiği sinir liflerinin görev aldığını kabul eder (6) (Şekil 1).

D ahi araştırıcı, dördüncü ventrikül tabanına bir iğne batırdığında tavşanda m eyd an a gelen hiperglisem iyi, beyinden çıkıp karaciğere ulaşan bir sinir gru b u n u n (n ervus vagus'un) bu "pikür" sırasında uyarılarak karaciğerden glikozu serbestleştirdiği şeklinde yorumlamıştır; biraz önce belirtildiği gibi, bu sin irlere üretici (desassim ilateur) adını vermiştir. Aynı mantıkla, beyinden çıkan bir başka sinir grubunun, uyarıldığında periferik dokularda glikozun k u llan ılm asın ı artırdığını kabul etmiş ve bunlara da tüketici (assim ilateur) sin irle r dem iştir. C laude Bernard'a göre, sağlıklı bir organizmada bu iki sinir grubu ahenkli bir tarzda fonksiyone ederek kan şekeri seviyesini sabit tu tm ak tad ır; şekerli diyabette ise, üretici sinirler aşırı çalışıp, dokuların tükettiğinden fazla glikozu karaciğerden kana verdirdikleri için, hiperglisemi m ey dan a gelm ektedir (6) (Şekil2).

(4)
(5)

Üretici ve tüketici adını verdiği sinirlerin sonlandığı dokular hariç tutulmak koşulu ile, temeldeki metabolik denge açısından çok atraktif görünen bu tarihi h ip o te ze h ayran lık duym am ak kabil değildir. İşte C lau d e B ern a rd 'ı ö lü m sü z leştiren , asırların g erisinden parıldayıp günüm üze ışık tu tan , gözlemlerindeki isabeti olmuştur.

Total H epatektom i Ç alışm aları

C laude Bernard'ın çağdaşları ve ondan sonraki araştırıcılar, üretilen

ve tüketilen glikoz arasında bir denge olduğunu ispatlam ak istemişler, kan şek erinin üretildiği varsayılan organın, yani karaciğerin çıkarılm ası ile hipoglisem inin meydana gelip gelmediğini izleme yolunu seçmişlerdir. Şayet kan şekerinin yegane kaynağı karaciğer ise, tüketim devam edeceği için, çıkarıldığında, hipoglisemi kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.

Hepatektomi tekniği yıllar süren yorucu ve bıktırıcı çalışmaları gerektirmiş ve K ausch, M inkow ski, Kaufm ann, M acLeod ve Pearce, bu tekniğin geliştirilm esine öncülük etm işlerdir (5). Bu çalışmaların ilk ürünü, M an n 'ın 192 l'd e üç aşam alı olarak uyguladığı hepatektomi ile alınmış ve araştırıcının geliştirdiği bu cerrahi tekniği, daha sonraları, M arkow itz ve Soskin, 1927 yılında iki ve 1933'de tek seansa indirerek günümüz araştırıcılarına armağan etm işlerdir (Tablo 2) (5).

G erçekten, total hepatektom iden sonra deney hayvanı hipoglisem i ile kaybedilm ekteydi; hayvanı hayatta tutabilecek yegane çare sürekli glikoz infüzyonu idi. Karaciğeri çıkarılmış deney hayvanının kas dokusu glikojen ile dolu olduğu halde hipoglisem i görülm ekte; sağlıklı yani karaciğeri yerinde bulunan bir organizm ada kan şekerini yükselten epinefrin, H ÖL ekstresi, veya eter gibi m addeler veya asfiksi gibi faktörler, hepatektom ize hayvanda hipoglisemiyi ön ley ememekteydi.

H epatektom ize deney hayvanında kas glikojeninin kan şekeri kaynağı olam am ası, m iyositlerde Robison Esteri'ni serbest glikoza çeviren glikoz-6- fosfataz enzim inin bulunm ayışından ileri gelmektedir; hepatositlerde ise, bu enzim sayesinde, karaciğer kana glikoz verebilmektedir.

Anaerob koşullarda, kas hücresinde oluşan laktik asid karaciğerde glikoza çevrilm ekte (Cori Siklusu) ise de, bu devre anaerobik hâl dışında etkisiz, ve

(6)

yetersiz olduğu için, hepatektom ize organizm adaki hipoglisem iyi önleyem e- m ektedir (7).

Tablo 2.: Hepatektomi Çalışmaları (5)

W Kausch JJR MacLeod O Minkowski RG Pearce M Kaufmann SW Patterson FC Mann WM Yater J Markowitz S Soskin WH Burrows

1. Hepatektomize hayvanda progressiv ve ölümle sonuçlanan hipoglisemi gelişmektedir.

2. Ağır hipoglisemi döneminde bile kas dokuları glikojen ile doludur.

3. Epinefrin, eter aneztezisi, HÖL ekstreleri, asfıksi gibi normalde hiperglisemi yapan faktörler, hepatektomize hayvandaki hipoglisemiyi önleyemez.

4. Hepatositte glikoz-6-fosfataz enzimi vardır; bu enzim kas dokusunda mevcut değildir.

B ir buçuk asır önce C laude B ernard'ın, kan şekerini k araciğ erin düzenlediği hipotezi, keşfi ile büyük heyecan uyandıran insülinin araştırmacıyı büyüleyen sonuçlarının gölgesinde unutulup gitmiştir. Gerçi, daha 1920'lerin başlarında, Pollak, kan şekerinin düzenlenm esinde bizatihi glikozun, dolayısı ile karaciğerin, rol aldığını, ilginç bir sezi gücü ile, ortaya atm ışsa (8) da,

Pollak'ın bu açıklamasını Cori'nin insülin salgısı şeklinde yanlış tercüme ederek,

problem in çözüm ünü geciktirdiğini Soskin (5)'den öğreniyoruz.

Mamn'ın deneysel hepatektom ide açtığı çığır, Chicago Ü niversitesinin

son derece zeki ve kapsamlı düşünebilen iki araştırıcısı, Soskin ve Levine'e, karaciğerin glikoregülasyondaki rolünü kanıtlama fırsatını vermiş, biraz sonra açıklayacağımız birbirinden ilginç deneyleriyle, Claude Bernard'ın unutulmuş ve uzun yıllar da karanlıkta kalm ış görüşlerini, aydınlatm a yolunu açmıştır.

(7)

N orm alde ve Şekerli D iyabette G likoz Tolerans Testinin A nalizi M ink ow ski'ye karşı C laude Bernard

Sağlıklı bir kişiye veya bir deney hayvanına ağız yolu ile glikoz eriyiği verilecek olursa, kan şekerinin evvela belirli bir seviyeye kadar yükseldiği, daha sonra tedricen alçalarak başlangıç düzeyinin de altına indiği, bir süre küçük artış ve azalışlar göstermekle birlikte daima başlangıçtaki düzeylerinde seyrettiği gözlenir. N orm al bir glikoz tolerans testinin kriterleri (özellikleri), kısaca, şunlardır: Açlık kan şekeri normal olacak, glikozyüklemesinin ekseriya ilk saatinde en yüksek değerine varacak ve bu değer, gerçek glikoz tayin yöntem i kullanılm ış ise, % 160 mg'ı aşamayacak, 2 veya 3'üncü saatlerde açlık değerinin altına inecektir. Bu düşüşe, nadiren klinik belirti verdiği için, "kimyasal hipoglisemi" adı verilmektedir. Buna karşılık, diyabetli bir hastaya aynı yolla ve aynı m iktarda glikoz verildiğinde, kan şekerinin sürekli olarak yükseldiği ve uzun süre yüksek devam ettiği gözlenmektedir.

1930'lu yılların ortalarına gelinceye kadar, sağlıklı bir organizmada glikoz tolerans testi ile saptanan bu özellikler, insülin keşfinin heyecanı içinde, endokrin pankreastan salgılanan insülinin, periferik hücrelerde glikozun ütilizasyonunu sağlam ası şeklinde açıklanmaktaydı. Pankreası çıkarılmış deney hayvanında veya diyabetik hastada gözlenen karakteristik, yani sürekli yükselen glikoz eğrisi ise, pankreatik cevabın yokluğuna ve glikozun beklendiği hızda kullanılamam asına atfedilmekteydi.

İlk bakışta çok makul görünen bu açıklamalar, Claude Bernard'ın 150 yıl önce ortaya attığı görüş nazarı dikkate alınmaksızın yapılmış olduğu için,

Soskin ve çalışma arkadaşları tarafından pankreası veya karaciğeri çıkarılmış

deney hayvanlarında yeniden gözden geçirilm iş ve eski görüşün gerçek olmadığı görülmüştür.

1. P a n k r e a sı Ç ık a rılm ış K ö p ek lerd e G lik o z T oleran s T esti: Soskin ve arkadaşları (9), pankreası tamamen çıkarılarak diyabetik hale

getirilmiş deney hayvanını sürekli insülin infuzyonu sayesinde normoglisemik tutmayı başarmışlardır. Normoglisemi sağlayacak insülin dozu tespit edildikten sonra, in sülin sürekli olarak bu dozda verilm iştir. Şu halde, bu deney hayvanında kendi pankreası yerine sabit m iktarda sürekli insülin sağlayan "yapay bir pankreas" vardır ve ihtiyaç belirdiğinde yani fazla glikoz verildiğinde insülin dozunun artırılm a imkanı ortadan kaldırılmıştır. Böyle bir deney hayvanına glikoz tolerans testi uygulandığında, diyabetik bir eğri beklerken

(8)

normal bir sonuç alınmıştır. "Fazla glikoza ilave insülin gerekir" görüşü gerçek olsaydı, sabit insülin sağlayan, yapay pankreaslı hayvanda "diyabetik eğri" gözlenmesi gerekirdi. Halbuki, sonuç böyle olmamış; sabit dozda sürekli insülin verilen pankreatektomize köpek glikoz yüklemesine "normal cevap" vermiştir.

2. K araciğeri Ç ıkarılm ış K öpeklerde G likoz Tolerans Testi: Bu defa aynı araştırıcılar (9), pankreası sağlam bir köpeğin karaciğerini bütünü ile çıkarılm ışlar ve karaciğerin sağlam ak zorunda olduğu glikozu ise sürekli perfuzyon halinde vermişlerdir. Böylece, pankreası sağlam ve norm oglisem ik bir deney m odeli oluşturulm uştur. Bu m odele "yapay karaciğerli köpek" de diyebiliriz. Soskin ve arkadaşları, bu hayvan modeline glikoza tolerans testini uygulamışlar, pankreası sağlıklı olduğu için normal glikoz toleransı beklenirken, bu deney grubunda diyabetik bir sonuç almışlardır.

Bu iki ilginç deney, fazladan verilen glikoz yükünün ütilizasyonunda (kullanımında veya dağılımında) pankreasın değil, karaciğerin gerekli olduğunu açık bir tarzda göstermektedir.

Bu sonuç üzerine, aynı araştırıcılar, norm al bir karaciğ erin glikoz yüklemesine cevabını, in vivo, dinamik olarak incelemişlerdir (10); bu amaçla, karaciğerin kan akımı ve arter (vena porta) ve vena hepatika glisemi değerleri ölçülmüş, intravenöz yolla gerçekleştirilen glikoz tolerans testi sırasında, karaciğere zaman biriminde giren ve karaciğerden çıkan gerçek glikoz miktarı, (m iligram /dakika) olarak, hesaplanm ıştır (Şekil 3).

(9)

S on u çlar şöyle özetlenebilir: G likoz verilm eden önce, yani açlık periyodunda karaciğer kana sürekli glikoz vermektedir. Glikozun vena içine verilmesi ile birlikte karaciğer glikoz vermeyi durdurmakta (hepatik iııhibisyon) ve bu inhibisyon yaklaşık bir saat sürmektedir. Bundan sonra, karaciğerin kendine portal yolla gelen glikozu tutm aya başladığı (hepatik kullanım ) ve hepatosite girem eyip karaciğerden transit geçen, glikoz fazlasınm ise kan şekerini yükselttiği görülmektedir. Bu glikoz, periferik dokular tarafından kullanılmaktadır (periferik kullanım). Bu dönemde de karaciğerin kana glikoz verm e fonksiyonunu baskılamaya devam ettiği gözlenmektedir; bir yandan hepatik inhibisyonla birlikte karaciğerin glikozu tutmaya devam etmesi, diğer yandan hepatositi transit geçen glikozun perifik dokularda kullanımı, sistemik glikoz düzeyinin hızla düşerek başlangıç değerinin de altına inmesine, yani bir kim yasal hipoglisemi'ye sebep olmaktadır.

A slında, Soskin ve AMweiss, yukarda özetlenen deneysel dinam ik araştırm adan 4 yıl önce, 1934'de glikoz ile sağlanan hepatik inhibisyonun hipoglisemiye sebep olduğunu, bir seri

ilginç deneylerle de kanıtlamaya çalış­ m ışlardır (11). Evvela, normal sağlıklı bir köpekte, sürekli glikoz infüzyonu ile hiperglisem i oluşturduktan sonra, glikoz infüzonunu ani olarak keşmişler ve bunu izleyen 1 ,5 - 2 saat sonunda % 40 mg'a kadar düşen bir hipoglisemi gözlem işlerdir (Şekil 4a). Benzer de­ ney, pankreası tamamen çıkarılm ış ve sürekli insülin infuzyonları ile normogli- sem ik düzeyde tutulm uş olduğu, bir başka ifade ile, sabit hızda insülin salgı­ layan yapay pankıeaslı bir köpekte tekrarlanm ıştır. Böyle bir deney hay­ vanına yapılan glikoz infüzyonu kesilir kesilm ez, tıpkı sağlıklı deney hayva­ nında gözlenene benzer, ağır bir hipog­

lisem inin geliştiği görülm üştür (Şekil | & İN SÛ Ü N E ¿¡T o l m a y a n h e p a t i k

4 b )- _ 1 HİPOGLİSEMİ

B undan başka, Soskin, Levine 1—

(10)

ezm esinin (brei) serbestleştirdiği glikozun, ortam a eklenen glikoz m iktarı arttıkça, azaldığını gösterm işlerdir (Ş ekil 5).

* İN SÜ L İN E A İT OLM AYAN HEPATİK H İP O G L İS E M İ

SO SK İN S, A LL W EISS MD: Am J Physiol 110: 4, 1934

Şekil 4b.

D aha sonraki yıllarda, B ondy ve arkadaşları, vena hep atika katete- rizasyonu yöntemini uygulayarak, sağlıklı kişilerde (13) ve diyabetik hastalarda (14) Soskin ve çalışma grubununkine benzer sonuçlar aldıklarını bildirdiler.

(11)

6 0 d k . 150C 5 10 20 O R T A M A EKLENELİ G LİK O Z ( m g ) S..-U-Şekil 5. li. l'ı.K S ik I \|1 İlin i M cJ i :

Büyükdevrim (15), diyabetik hastalarda, hesaplanan vena hepatika-

arter glikoz farkının, sistemik hiperglisemiye rağmen sağlıklı bireylerinkinin dört katına yükseldiğini (Şekil 6 a ve b), göstermiştir. Bu tespit, diyabetik karaciğerin hiperglisemi ile inhibe edilemediğini göstermektedir. Aynı araştırıcı (16), tavşanda glükagon ile sağlanan glikojenolizin, hepatik glikoz-6-fosfataz aktivitesini yaklaşık iki katına kadar artırdığını ortaya koym uştur (Şekil 7).

VENA HEPATİKA KATETERİZASYONU

o 0 •uö 3 / ; 'V • ’ ; f-.'' ' 1 1 ı_j rjomB □ OvaDr>:.i V He patika (VH; |<i M K tM W

(12)

(n ' E: t ° M Ol z "a, LU i1 500 450 400 350 300 250 200 150 100 50 0 G LÜ K A G O N 'U N G L İK O Z -6 -F O S F A T A Z A K TI V İT E S İN E E T K İS İ 500 267.6 400 ■ ' • ’■. .ıpfS'i fs 7,:' .fc ,® •/•V 267.6 □ Bazal H Fbstglükagon V J U G U A R S V P O R T A BQyCKDB/RİM AS:1961 Şekil 6b.

VH-A FARKI

29.5 '

|

... . 7 R ---1---Normal Diyabetik BÜYÜKDEVRİM AS: 1961

(13)

Büyükdevrim (15), ayrıca, hepatik glikoz hareketleri üzerinde insülin

ve glükagonun antagonistik etkilerini ortaya koymuş bulunmaktadır.

Daha sonraki çalışmalar, sağlıklı bireylerde portal ven glikoz düzeylerin­ deki artışların hepatik glikoz salınmasını azalttığı bulgusunu desteklem iştir (17-19).

Karaciğerin sistemik dolaşıma glikoz verme eşiği, kan şekeri ile birlikte, hormonal kontrol altında gibi görünüyor; eşik seviyesi, bir tarafta insülin, diğer tarafta kontrinsüler horm onlar adını verdiğimiz bir grup hormon tarafından tayin edilmektedir. K ontrinsüler sistemi, hipofız ön lobu, adrenal korteksi, endokrin pankreasın A hücreleri ve tiroid bezi tarafından salgılanan hormonlar (büyüm e hormonu, kortizol, glükagon, triiodotironin ve tiroksin) oluştur­ maktadır. İnsülin ve karşıtı hormonların etkilerinin bileşkesi, karaciğerin glikoz verme-kesme eşiğini belirlemektedir (5). Bir diğer anlatımla, glikozla sağlanan hepatik inhibisyon, hormonal bileşkenin belirlediği eşik seviyesinde etkilidir (19).

Portal G lisem inin H epatik Glikoz Üretim ine Etkisinde Enzim atik M ekanizm a

K an şekerinin, gerçek anlam da portal glikoz düzeyinin hepatik glikoz üretim ini hangi mekanizm a aracılığı ile düzenlediği, son yıllarda moleküler enzimoloji alanında sağlanan yeni bilgilerle çözümlenmiş bulunuyor. Karaciğer glikojenini parçalayarak kana glikoz verilmesin in ilk adım mı teşkil eden kilit enzim, fosforilaz, her iki idantik ünitesinde bulunan serin molekülleri fosforile ed ild iğ in d e a k tif hale g eçer (fo sfo rilaz a). H epatosit içindeki glikoz konsantrasyonu artınca, glikoz, fosforilaz a enzimi'nin regülatuvar bölgelerine bağlanarak, molekülü, bu enzim için spesifik fosfat grubu çözücüsü olan fosforilaz a fosfataz'a duyarlı hale getirir. Bu enzim de, ak tif fosforilaz a moleküllerindeki fosfat gruplarım ayırarak, enzimi inaktif şekil olan fosforilaz b'ye çevirir. Bu dönüşüm, glikojenin parçalanmasını durdurarak karaciğerin şeker verme fonksiyonunu inhibe eder (20,21) (Şekil 8).

(14)

Şekil 8.

Sağlıklı B ireylerin Farklı M etabolik D urum larında

Glikoregülasyon A çısından Yapılan D inam ik A raştırm aların Sonuçlan

Glikoz üretimi ve kullanımı konusunda yapılan çok kapsam lı metabolik dinam ik araştırm alar sonunda şu gerçek ortaya çıkm ış görünüyor:

1. Sağlıklı bireylerde, bazal (postabsorptif) şartlarda, karaciğerin ürettiği glikoz ile beynin ve "insüline duyarlı dokuların" kullandığı glikoz birbirine eşittir; bu yüzden, bu dönem boyunca kan şekeri düzeyi daim a norm oglisem ik kalır (Şekil 9). Hesaplamalar, normal karaciğerin saatte 10 gram glikoz ürettiğini, bunun 6 gram ının beyin ve 4 gram ının ise karaciğer, kas ve yağ dokusu gibi insüline duyarlı yerlerde kullanıldığını göstermektedir (6).

2. A çlıkta kan şekerinin düzenlenmesi, karbonhidrat m etabolizm asının ilginç konularından biri, belki de en önemli olanıdır. Süre açısından açlık üç

(15)

devre arzeder: (a) Postabsorptif dönem, emilirn sonrası 6-12 saat, (b) K ısa süreli açlık, 12-72 saat ve (c) Uzamış açlık ise, 2 hafta veya daha uzun süreli y iy e ceğ in y en m em esidir. P o ta b so rp tif dönem k arac iğ er g lik o jen in in mobilizasyonu ile karşılanır. Kısa süreli açlıkta evvela glikojenoliz hızlanarak karaciğer glikojeninin tümünü mobilize eder; glikojenin miktarı sınırlı olduğu için, 12 saatte tükenir ve arkasından glikoneogenez devreye girer (22-25). Bu suretle sağlanan glikoz sadece hayati organlar tarafından kullanılır. G liko neog enezin aşırı artış gösterdiği uzam ış açlık dönem inde, doku proteinlerini korumak için, hiperglükagonemi beyninyağasidlerini ve keton cisim lerini kullanm asını sağlar. Bu denemde, bir yandan plazm ada artmış bulunan serbest yağ asidleri, glikozun periferik dokular tarafından kullanıl­ masını engellerken (Randle'in glikoz-yag asidi devresi) (26), keton cisimleri, m erkezi sin ir sistem i dahil, pek çok doku ta ra fın d an y a k ıt olarak kullanılmaktadır. Glükagon artışı ile parelel bir şekilde, üçüncü faz olarak da bilinen bazal insülin salgısı azalmaktadır. Bu azalma, adacık beta hücresinin glokoza cevabının tem belleşm esi sonucudur ve m oleküler düzeyde yapılan çalışmalar, postabsorptif dönemde cAMP düzeyinin alçaldığını (27), uzamış açlık döneminde ise glikokinaz aktivitesinin azaldığını (28) göstermektedir.

¡Ç O R T A M {MILIEU INTERIEUR) Ş e k i l 9.______________ ___

(16)

3. A cil durum larda kasların glikoz kullanım ı artm akta ve bu artış hepatik glikoz deb itsin in artışı ile d en gelenm ektedir (Ş ek il 10). Bu, e n d o k rin pankreasın adrenerjik baskı altına girmesiyle sağlanır. Adrenerjik baskı, adacık alfa hücrelerinden aşırı glükagon salgılatırken beta h ücrelerinin insülin sekresyonunu inhibe eder. Böylece, beyin ve çalışan kaslar dışındaki dokulara glikoz girişi ileri derecede azalır ve kasların aşırı glikoz kullanm asına rağm en norm oglisem i ve serebral kullanım korunm uş olur (6).

İÇ ORTAM (MILIEU INTERIEUR)

_________Ş e k i l 10.

4. A ğır bir hasarın yarattığı hipovolem ik şokta glikoregülasyon, yine

karaciğerin aşırı üretimi ile önlenebilir (Şekil 11). Şöyle ki: Hipovolemik şok sonucu serebral kan akım ı azalmıştır; bireyin hayatta kalma şansı, iyi perfüze edilemeyen beyin dokusuna arteriyel yolla bol miktarda glikozun ulaştırılmasına bağlıdır. Nitekim, yarıya inmiş beyin kan akımı, iki katına yükselmiş arteriyel glikoz sayesinde iyi tolere edilm ektedir (23). Bunun gerçekleşebilm esi için, beyin adacık sistem ini tüm ü ile kontrolü altına alır; adren erjik uyarı gerçekleşerek, glükagon salgısı artarken insülin salgısı azalır. Bu hallerde "stress horm onları" adını verdiğim iz büyüme hormonu, beta-endorfın ve

(17)

kortizol de glükagon salgısının artışına destek olm aktadır (24). Ayrıca, kortizolün glükagonun hepatik etkisini arttırdığı gösterilmiştir (6).

I STRESS HORMONLARI

J ©

ADRENERJİK V WVÎ) .Vé\ t GLÜKAGON I İNSÜLİN 6 g • iv w m a KARACİĞERİ 1 BEYİN ..

G LİSEMİ

ARTIŞ5

ÜRETİM d o k u l a r i ç O R T A M (MILIEU INTERIEUR) Ş e k i l l i .

5. Yemekler sırasındaki glikoregiilasyona gelince (Şekil 12), besin

öğelerinin emilimine, Vagus sinirinin (sefalik faz refleks insülin salgılanması) ve gastrointestinal hormonların (enterik faz insülin salgılanm ası) sağladığı optimal insülin salgısı öncülük eder. Sefalik erken faz insülin salgısı, insüline duyarlı dokuların glikozu kullanmasını sağlar (29). Ayrıca, besinlerin çinilimi sırasuıda gerçekleşen somatostatin salgısı, nütrient emilimini ve kullanımını dengeleyerek, bunların plazmada tehlike yaratacak birikimlerini önler (6).

Endokrin Pankreasın H epatik Glikoregülasyon Fonksiyonuna

E n te g ra s y o n u

Karaciğerin glikoz homeostazındaki merkezi rolü incelenirken, endokrin pankreas horm onlarının hepatosit üzerindeki etkileri unutulm am alıdır. Karaciğerin üç ana metabolik işlevi, glikojenoliz, glikoneogenez ve ketogenez,

(18)

glükagon tarafından stimüle edilmekte; hiperglisemi ve ketonem i meydana gelmektedir (Şekil 13). İnsülin ise bu fonksiyonu inhibe etmektedir. Sağlam bir adacık sisteminde glükagon, beta hücresini uyararak salgılattığı insülin ile, kendi sekresyonunu baskılatarak, glükagon düzeyinin azalm asına sebep olurken, insülin de karaciğerde glikojenoliz, glikoneogenez ve ketogenezi frenlem ektedir. Böylece, endokrin pankreasın iki horm onu, eş zam anlı cevapları ile birbirlerini, karşılıklı olarak, dengelerler ve organizmayı tehlikeli metabolit birikiminden (ketoz ve ketoasidoz) korurlar.

Y akıt M etab olizm a sı A çısın d an G likoz H o m eo sta zm a F e lse fi. Bir Y aklaşım

G likoz homeostazını incelemek için insanda yakıt biyolojisinin substrat, horm on, enzim ve nörotrasm itterlerden oluşan bu çok karm aşık ve karanlık dehlizlerinde gerçeğin aydınlığını ararken, hepsi belirli am aca yönelm iş gibi görünen birden fazla mekanizmanın varlığını, hayretle, görüyoruz. Sanki, bu

(19)

mekanizmalardan birinin arızalanması diğerinin devreye girerek homeostazın süreklilik kazanmasını sağlamaktadır. Bu, biyolojik proçeslere daima bir yararlılık açısından bakan felsefi kuralı da galiba haklı çıkarmaktadır. Kan şekeri seviyesinin düzenlenmesi için de bu kural geçerli gibi görünüyor.

(20)

Eldeki bilgilere ve gözlemlere göre, bu mekanizmalar, muhtemelen, şöyle işlemektedir:

1. Glikoz, evvelâ, ilkel bir mekanizma ile, karaciğerin glikoz üretim ini düzenlemektedir; herhangi bir endokrin müdahale olm aksızın, şeker üretim i hepatosit içindeki glikoz yoğunluğu ile kontrol edilmektedir. Yemekler sırasuıda portal vena ile karaciğer hücresine giren glikoz, önce, fosforilaz enzim inin aktivitesinin azalm asını sağlayacak olan allosterik m ekanizm ayı faaliyete geçirerek glikojenolizi frenler, yani hepatositin glikoz üretimini keser (hepatik inhibisyon). Daha sonra karaciğer hücresi glikozu ütilize etmeye başlar; bunu, muhtemelen hormonların da devreye girmesiyle, bir yandan glikojen sentetazın aktivitesini artarıp glikojen depolayarak, diğer yandan glikoliz aracılığı ile enerj i oluşturarak gerçekleştirir.

2. İkinci mekanizma, karaciğerin glikoz verme eşiğini belirleyen hormonlar tarafından işletilir; insülin bu eşik seviyesini aşağıya indirir, başta H Ö L horm onları, glükagon, kortizol olm ak üzere, pek çok k o n treg ü latu v a r hormonlar, seviyeyi yukarı çeker (Endokrin düzenleme).

3. Daha gelişmiş canlılarda, ilk iki mekanizm aya ilâve olarak, adrenal medullası ve merkezi sinir sistemi aracılığı ile işleyen âcil bir m ekanizm a geliştirilmiştir. Daha önce açıklandığı gibi, bu sonuncu m ekanizm a, norm al koşullarda değil, ancak ağır hipoglisem ide veya yaşam ı tehdit eden stress hallerinde devreye girmektedir (Âcil düzenleme).

Glikoz homeostazı açısından, intrensek hepatik düzenlem e, endokrin sistem ve acil nörohormonal mekanizmalar arasında, hiç olmazsa, filojenetik bir ilişki düşünm ek hatalı sayılmalıdır. Şöyle ki: İlkel düzenlem e, karaciğer hücresinin biyokimyasal - enzimatik ayar fonksiyonunda saklı bulunmaktadır. Endokrin düzenleme, gelişmiş bir organizmayı dış ortam a karşı bağım sız kılabilen daha duyarlı bir denge sağlar. Âcil düzenlem e ise, çok gelişm iş canlıların merkezî sinir sistemi gibi, kendisi için hayatî ve tamamen spesiyalize olmuş (özgülleşmiş) dokularını hipoglisemiden koruma yolu olabilir.

E p ilo g

C la u d e B e rn a rd ile başlayan bu serüven burada noktalanmıyor. Şimdi, karaciğerde ve periferik dokularda besin öğelerinin, horm onların, nöral aracıların ve enzim makinasıııın karşılıklı etkileşim ini düzenleyen genetik

(21)

yapının çözümünde yepyeni bir aşamaya gelinmiş bulunuluyor.

G erçekten, m oleküler genetik alanında elde edilen gelişm eler baş döndürücü niteliktedir. "Bilgi çağı" ile sağlanmış bulunan bu dönemde, öyle görünüyor ki, genetik şifrenin çözümü sadece biyolojik olayların sebep-sonuç ilişk ilerin i ay dın latm ak la kalm ayacak, fakat ayrıca k alıtsal hataların giderilm esini de sağlayacaktır (Tablo 3).

Gerçekten, moleküler genetik alanında, gerek gen haritalama, gerek hasta geni tanım a yönünde, baş döndürücü gelişmeler sağlanmış bulunuyor. Öyle gösteriyor ki, bu gelişmeler, genetik şifrenin çözümü ile sadece biyolojik olayların sebep-sonuç ilişkilerini aydınlatmakla kalmayacak, fakat yakın bir gelecekte, kalıtsal hataları da giderecektir.

Tablo 3: Glikoz Homeostazında Rol Alan Bazı Hormon, Enzim, Aracı ve Taşıyıcı Proteinleri Temsil Eden Genler (30)

Temsil Ettiği Protein

Kromozomdaki Yeri

Temsil Ettiği Kromozomdaki

Protein Yeri

Hekzokinaz 10p 11.2 Glikojen Fosforilaz

Glikokinaz 7 p 15.13(*) Kas Forması 11 q 13

Fosfofrüktokinaz Karaciğer forması 14

Karaciğer forması 21 p 22.3 Adenozin Deaminaz 20 q(*)

Kas forması 1 cen-q 32 Glikojen Sentaz 19 p

Pirüvat kinaz İnsülin 11 p 13

Karaciğer forması 1 q 21 İnsülin reseptörü 19 p

Fosfoglikomütaz-1 1 p 31 Glükagon 2q

Glikoz Taşıyıcı-1 i p Tirozin Kinaz 2q

Glikoz Taşıyıcı-2 3 q

Glikoz Taşıyıcı-4 17p Glikojen Sentaz 19 p(*)

İnsülin Reseptör Substratı

(Tirozin Kinaz) 2q

Mitokondrial DNA(*)

(22)

Bu m a k a le d e , k a rb o n h id r a t m e ta b o liz m a s ın ın f iz y o lo jik a y a r mekanizmasında karaciğerin rolünü özetlemeye çalıştım. Bu m etabolizmanın patolojik tablosunu teşkil eden şekerli diyabette, başta karaciğer olm ak üzere, endokrin pankreas, kas ve yağ dokusundaki fonksiyonel ve m orfolojik değişiklikler, bir başka derlem ede ele alınacaktır.

SUM M ARY

ROLE OF LIVER ON REGULATION OF BLOO D GLU C O SE

Buyiikdevrim, s., Garibagaoglu, M.

G lucose hem ostasis is believed to be controlled by liver pancreas, mus­ cle and adipose tissue. The role o f liver among these organs is veiy spesific, central and it planys a key role in the gluose hem ostasis.

In this article, the role o f liver in m onitoring the physiologic control o f carbohydrate m etabolism is reviewed.

KAYNAKLAR

1. DeFronzo RA. The triumvirate: Beta cell, muscle, liver: a collusion responsible forNIDDM (Lilly Lecture, 1987). Diabetes 37:667,1988.

2. Reaven GM. The Fourth Musketeer - From Alexander Dumas to Claude Bernard (26'nci Claude Bernard Konferansı). 1 Ekim 1994; Avrupa Diyabet Birliği'nin 30'uncu Kongresi, 27 Eylül-1 Ekim 1994, Düsseldorf, Almanya, 1994.

3. Bernard C.De l'origine du sucre dans l'economine animale. Mem Soc de Biol 1: 121,1949.

4. Bernard C. Sur une nouvelle fonetion du foie ehez 1'homme et ehez les animaux Compt Rend Acad Sei 31:371,1850.

5. Soskin S. Levine R. Carbohydrate Metabolism. Correlation of Physiological, Bio­ chemical and Clinical Aspects, Gözden geçirilmiş 2'nci baskı, The University of Chicago Press, Chicago, Illinois, 1952.

(23)

6. Unger RH. The milieu and islets of Langerhans. Diabetologia 20: 1, 1981. 7. Mann FC Physiology of liver: technique and general effect of removal. Am J

Med Sci 161:37,1921.

8. Poliak L. Regulierung des Zuckergehaltes im Blute. Med Klin 17: 925, 1921. 9. Soskin S. Allvveiss MD. Cohn DJ. Influence of pancreas and liver upon dextrose

tolerance curve. Am J Physiol 109: 155,1934.

10. Soskin S. Essex HE. Herrick JF, ve ark. Mechanism of regulation of blood sugar by the liver. Am J Physiol 124: 558, 1938.

11. Soskin S. Alhveiss MD. Hypoglycemic phase of dextrose tolerance curce. Am J Physiol 110:4,1934.

12. Soskin S. Levine R. Taubenhaus M. Effect of added glucose on the rate of appearence of free sugar in liver brei. Proc Soc Exper Biol Med 42:689, 1939. 13. Bondy PK. James DF. Farrar BW. Studies of the role of the liver in human carbo­

hydrate metabolism, I. Normal subjects. J Clin Invest 28: 238, 1949.

14. Bondy PK. Bloom WL. Whitner VS. ve ark. Studies of the role of the liver in human Carbohydrate metabolism, II. Patients with diabetic ketosis before and after insulin. J Clin Invest 28: 1126,1949.

15. Büyükdevrim AS. GIükagon'ungIükoz-6-fosfatazenzim aktivitesine tesiri ile şekerli diyabet patogenezindeki yeri glükagon ve insülin'in hepatik ve periferik glikoregülasyon ve karaciğer glikoz debit'si üzerine tesirleri (Doçentlik Tezi), İstanbul, 1961.

16. Devrim S. Glükagon'un karaciğer gliikoz-6-fosfataz enzim aktivetesine tesiri hakkında. Türk Tıp CemMecm 1,1961.

17. Mortimore GE. Influence of insulin on the hepatic uptake and release of glucose and amino acids, "Handbook of Physiology, Section 7: Endocrinology. Volume 1. Endocrine Pancreas, Editörleri: DF Steiner, N Freinkel, Chapter 31. sayfalar: 495- 504. Am Physiol Soc, Washington, D.C., The Williams & Wilkins Co., Baltimore, Maryland, 1972" kitabında.

18. DeFronzo RA. Ferrannini E. Inflience of plasma glucose and insulin concentra­ tion on plasma glucose clearance in man, Diabetes 31:6&3, 1982.

19. DeFronzo RA. Ferrannini E, Hendler R, ve ark: Regulation of splanchnic and peripheral glucose uptake by insulin and hyperglycemia in man. Diabetes 32:35,

1983.

20. Hers HG. Hue L. Gluconeogenesis and related aspects of glycolysis. Ann Rev Biochem 52:617,1983.

(24)

21. Lehninger AL. Helson DL, Cox MM. Liver glycogen phosphorylase is regulated by hormones and blood glucose, Glycolysis and the catabolism ofhexoses, Prin­ ciples ofBiochemistry, 2'nci baskı, chapter 14, sayfalar: 431-432, Worth Pubis., New York, 1993 kitabında.

2 2 .Lindsey CA: Faloona GR, Unger RH. Plasma glucagon levels during rapid exsanguination with and without adrenergic blockade. Diabetes 24:313,1975.

23. Tai TY. Pek S: Direct stimulation by growth hormone o f glucagon and insulin

release from isolated rat pancereas. Endocrinology 99:669,1976.

24. Sherwin RS. Felig P. Hypoglycemia, Endocrinology and Metabolism, 2'nci baskı, Editörleri: Felig P. Baxter JD. Broadus AE. Frohman LA. Chapter 20, McGraw-Hill

Book Co., New York, 1179-1202 1987.

25. Frank E. Karbonhidrat Metabolizması Patolojisi, Çeviren: F Berker, Mazlum Kitabevi, İstanbul, 1949.

26. Randle PJ. Garland PB. Hales CN, ve ark. The glucose fatty acid cycle and diabe­ tes mellitus, Aetiology of Diabetes Mellitus and Its Complications, Editörleri: Cameron MP M O'Connor, Little, Brown & Co., Boston, 1964

27. Henquin JC. Cell biology of insulin secretion, Joslin's Diabetes Mellitus, 13'iincü baskı, Editörleri: Kahn CR, Weir GC, Chapter 4, sayfalar: 56-80, Lea & Febiger, Philadelphia, A Waverly Co., 1994.

28. Malaisse WJ, Şener A. Glucokinase is not the pancreatic B-cell glucoreceptor. Diabetologia 28:520, 1985.

29. Berthoud WR. Bereiter DA. Trimble ER, ve ark. Cephalic phase, reflex insulin secretion. Neuroanatomical and physiological characterization. Diabetologia 20:393, 1981.

30. McKusick VA. Mendelian Inheritance in Man, 10'uncu baskı, John Hopkins Uni­ versity Press, Baltimore, Maryland, 1992.

Referanslar

Benzer Belgeler

Mikroskobik bulgular; Yağ nekrozu, parankimde (özellikle lobuluslar çevresinde) koagulasyon nekrozlar, stromada ödem, kan damarlarında nekroz ve tromboz

 Sıklıkla böbrek kistleri le beraber de görülebilir  Bazı durumlarda kanserleşen karaciğer kistleri. (neoplastik kistler)

Ön çapraz bağ modelinde daha belirgin olmak üzere, her iki OA durumunda da subkondral plak kalınlığı az, kemik hacmi %20 daha az, trabekül kalınlığı da düşük

Sıvı ve gaz maddelerin tanecikleri katı maddeden farklı olarak dönme ve öteleme hareketi yapar. Bütün maddelerin tanecikleri titreşim hareketi yapar... Bir maddenin

Serum HCV RNA düzeyleri ile steatozis arasında negatif korelasyon bulunurken serum ALT düzeyi ile histolojik aktivite indeksi ve fibrozis skoru arasında pozitif ilişki

Irrigation application basically deals with issues related with irrigation of crops, its timing and frequency based on collected data from soil and water level.. Security /

With this problem, the researcher will design a system to pick up the garbage with an Android-based application and this research will also create a user experience and user

Yukarıdaki grafikten de görüleceği gibi 2011 yılında ülkedeki kamu gelirlerinin yüzde 30’unu bölge ve topluluk yönetimleri (yaklaşık 55 milyar Euro), yüzde 14’ünü ise,