• Sonuç bulunamadı

Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):Cilt: 13 Sayı: 4 Sayfa: 157-162 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000776 Yayın Tarihi: 1955 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):Cilt: 13 Sayı: 4 Sayfa: 157-162 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000776 Yayın Tarihi: 1955 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİBLİYOGRAFYA 157

Mısırla muharebe, Devletin yükselişi ve çöküşü :

Mısırın, dar ve emin sahillerinden çıkarak, civar memleketleri zap­ tetmek için, mücadeleye atılması, s.41 de söylendiği gibi,hiç de "die so völlig unaegyptische Tendez" değildi. Zira Orta Devlet Firavunlarında da aynı temayülün varlığı gerek ' Ras Şamra kazıları ile, gerekse bizzat X I I . sülâlenin vesikaları ile mevsuktur. Diğer bir mühim nokta da, mü­ ellifin meşhur Kadeş muharebesi için 1286 tarihini kati olarak vermesi ve bu muharebe ile sulh arasındaki zamanı sekiz seneye indirmesidir (s.-41). Bu iki hadiseden ilkinin I I . Ramses'in 5. idare yılında, barışın ise 20. senesinde yapıldığı herkesçe malum bir hakikattir 11.

I I I . Hattüşil'in şahsiyeti için verilen hükümler, bir tarihçi için mes'-uliyetlidir. Ankara tabletlerinin neşri ile meydana çıkan Il.Şuppiluliuma-'yı müellif, Moortgat gibi 1 2, V. Tuthalya'nın çağdaşı ve rakibi saymak­ tadır.

Sosyal bünye, hukuk işleri, günlük hayat :

Burada Hitit cemiyetinin o devrin âdetlerine uygun olarak, hürler, köleler diye birtakım sosyal sınıflara ayrıldığı anlatılır ve bu ikinci sınıf halk eski Yunanistandaki Helotlara veya Metek'lere benzetilir 1 3. Önemli bir memuriyet olan LU.GAL.GESTİN, müellife göre şarap tanrısının rahibidir ve bütün Hitit kıral hanedanı okur yazar insanlardır. Halbuki bu hususta elimizde bir tek misal vardır: I I I . Hattüşil'in kardeşi olan U R . MAH.LU-i baş kâtiptir ve bir çok tabletlerin altında imzası vardır. Ta-vannana'ların mevkiini muhafaza etmelerinde ana erki devrinden kalma bir iz görülmek istenmesi fikrine yine Moortgat da rasrtliyoruz 14

İnsani bir kanunname, medeni hukuk, sonsuz davalar :

Hitit kanunları da, bütün eski kodexler gibi, düzensiz bir şekil arze-der, yani modern hukuk ilminin veraset hukuku, ceza hukuku v.s. gibi çeşitli sahalara ayırdığı şubeler, bu kanun maddelerinde birbirine karışmıştır. Müellif hitit kanunlarının mülayim karakterinin sebebini, bu kavimlerin Hind - Germen asıldan olmalarında arar. Gerçekten de Hitit kanunları ölüm cezasını yalnız büyü yapanlara, mabed eşyası çalanlara ve bir de "inzest"te bulunanlara veriyordu. Taammüden katilden hitit kanunlarında bahsedilmez, bir cinayetin hesabı ölünün ak­ rabalarına, yakınlarına bırakılır, yani Hititlerde " k a n gütme" âdeti vardır. Müellifin doğru olarak işaret ettiği üzere, bunu Telipinu fermanı da gös­ terir. Fakat Hititler katil ile kazai ölüm arasındaki farkı ayıran ilk kavim­ dirler. Aynı suretle hırsızlık gayesiyle yapılan katillerle intikam maksadiyle

11 O. R. Gurney, The Hittites, (London 1952) s.35 v.d. 12 A. Moortgat, L.c. s. 363.

13 Moortgat da bu fikirdedir, Bak. s.288. 14 Moortgat, L.c. s. 351.

(2)

vukua gelen ölümleri de tefrik etmektedirler. O devirlerde bütün çalışma gücünü temin eden insan emeği olduğu için, adam çalmak veya kaçırmak âdeti vardı. Bundan dolayıdır ki Hitit kaununları bilhassa adam kaçırmanın cezaları üzerinde durur. Yabancı bir memleketten Hattiye veya Hattiden yabancı bir memlekete adam kaçırmadaki cezaların Hititler lehinde oldu­ ğunu söylüyor, fakat bu kanun maddelerinde niçin bir başka memleketin, meselâ Kizzuwatna veya Hayaşa ve Azzi memleketlerinin değil de mün­ hasıran Luiya memleketinin nazarı itibare alınması sebebi izah edil-meyor. Fikrimizce bu nokta, Arzava memleketlerine tekabül eden Luiya memleketinin yeniden ilhakı ile izah edilebilir.

Hitit cemiyetinde aile, kanunların teminatı altına konmuştur ve pederşahidir. Müellifin "Die Ehe scheint im allgemeinen monogam gewe­ sen zu sein" demesine rağmen (s. 55), hititlerde evlilik müessesesinde, bütün Eski Şarkta olduğu gibi Polygamie esası hâkimdir 1 5. Yalnız kırat­

ların haremi olduğu fikrine de iştirak edemeyiz, çünki elimize geçen vesi­ kaların hepsi zaten kıral sülâlesine aittir. Bu devir için hususi ve şahsi ve­ sikalar, belki tahta tabletler üzerine yazıldıklarından ele geçmemiştir.

Hitit kanunlarının münakaşalı maddelerinden biri olan § 36 daki LU - antianza kelimesinin "içgüveyi" olarak tefsirinden s o n r a1 6

Hitit-lerin Homosexualite'yi kanunlaştırmış olmalarından artık bahsedilemez. Aynı suretle, Güterbook'un gösterdiği bütün delillere rağmen, Hititlerde kardeş izdivacına mesağ olduğu fikri de yanlıştır 1 7, zira bizzat müellifin

de hatırladığı üzere, Şuppiluliuma damadı Hayaşa kiralı Hukkanaşa şöyle demektedir :

28 - Fakat Hatti memleketi için çok önemli bir kanun vardır:

29 - Kardeş kendi hemşiresini alamaz ve yiğenini karı olarak alamaz 30 - Buna hakkı yoktur, bunu kim yaparsa,

31 - Hattuşaşta hayatta kalamaz, ölür.

32 - Sizin memleketinizde bu kötü âdet mutat olduğu için, 33 - Kardeş kendi kız kardeşini ve yiğenini karı olarak alır, 34 - Fakat Hattuşaşta buna cevaz yoktur.

Bu açık hakikat karşısında Hitit kıral ailesi arasında bir kardeş izdi­ vacından bahsetmek tamamen yanlıştır ve bu yanlış tefsirin, belki de sadece bir isim benzerliğinden ibaret olduğunu müstakbel araştırmalar gösterecektir.

Malum olduğu üzere Hitit kanunları son derecede insanî şekilde ted­ vin edilmiştir, bir çok suçlar tazminatla ödenir. Müellif Hitit kanunları­ nın Sümer kanunları gibi "talion,, prensibini ihtiva etmemesi karşısında Hititlerin zaman bakımından daha yakın olan Hammurabi kanunların­ dan değilde, Sümer kanunlarından mülhem olmasındaki esrarı soruyor?

15 E. Cavaignac, Les Hittites (Paris 1950) s. 57; Moortgat. L.c.s.353; 16 K. Balkan, DTCF Dergisi VÎ, 3 (1948) s, 147-152.

(3)

BİBLİYOGRAFYA 159

Bu meselenin hallini Hititlerin I I I . Ur sülâlesi yazısını nerede ve ne za­ man iktibas etmiş oldukları sorusuna bağlamak lâzımdır, kanaatindeyiz.

Ev, saray ve bahçeler, Ticaret ve zenaat, Oyun ve spor :

Diğer taraftan Hitit kanunları sayesinde Hitit cemiyet hayatının tica­ ret cephesini de aydınlatmak kaabil olmaktadır. Zira bu kanunlarda, Ham­ murabi kanunlarında olduğu gibi, birçok maddelerin fiyatları tesbit edil­ miştir. Meselâ koyun bir şekel gümüşe tekabül eder. Bu fiyat listeleri Hatti memleketine bir zürra karakteri vermektedir. Esasen "Eğer bağlar, bah­ çeler k a n u n u " da bunu desteklemektedir. Bir meyve ağacına zarar verme­ nin cezası 6 şekel gümüştür (§ 89).

Hitit mimarisinden bahsederken müellifin, önünde sütunlu bir holü olan Miken evlerini Hititlerin tanımadığını söylemesine (s. 61) hayret ettik. Zira Bit-Hilanî denilen bu tip evlerin eski Yunan Megaronlarına öncülük ettikleri 1 8 ve "hilani" kelimesinin hititce " h i l a m m a r " d a n geldiği malumdur 1 9.

Hititlerde Maden işçiliği mevzuunda Anitta'nın Puruşhanda kira­ lından aldığı demirden âsa ve taht tefsirinin yanlış olduğu belirtiliyor (s.65) Fakat bu metnin Otten tarafından yapılan yeni izahı ile bu vesikanın "apocriphe" olduğu meselesi bertaraf' edilmiştir 2 0. Burada adı geçen demirden âsa ve taht sembolik küçük kırallık alametleri olarak kabul edilmektedir.

Tanrılar âlemi ve din :

Burada ilkin okuyucuya Hitit tanrılarının mahiyeti, yani bizzat me­ tinlerin "binlerce tanrı" ifadesini teyit edecek kadar çok tanrı isminin mevcut olduğu, Hititlerin zaptetmiş oldukları şehir ve ülkelerin tanrıları­ na da fenalıkları dokunmasın diye tapıldığı için, bunların hakiki bir Hitit Panteonunu teşkil etmekten uzak olduğu anlatılır. Bu tanrı isimlerinin çok defa ideogramla yazıldığı, zira bu ideogramların her şehre ve kavme göre bir özel okunuşu olduğu açıklanır. Yazılıkaya mabedinde bu tanrı­ ların en mühimleri bir araya toplanmış olduğu, kıral bizzat "güneş" unva­ nım taşıdığı halde, bu mabedde güneş tanrısının hususi bir mevki işgal etmediği anlatılır. Müellif burada "güneşim" tabirinin Yeni Devlette or­ taya çıkmış olduğu eski görüşü müdafaa etmektedir (s.71). Halbuki Eski Devlet zamanına ait olan bir Kizzuwatna muahedesinde de bu tabirin, geçmesiyle bu görüşün yalnış olduğu anlaşılmış bulunmaktadır 2 1. Mü­ ellife göre, Yazılıkayada sol tarafta dizilen tanrılar, muhafız askerleri gibi giyinmiş oldukları için, bunlar Habiru ve Lulahhi tanrıları gibi

ehem-18 H. Weidhaas, ZA 45,5.143 v.d. 19 O.R. Gurney, The Hittites,s. 210.

20 H. Otten, MDOG 83 (1951) s. 43. Mamafi Landsberger, Ar Or 18/1-2 s. 343 n. 69 da müellif gibi düşünmektedir.

(4)

miyetsiz tanrılardır (s. 76). Halbuki gerek Hattuşaşta kıral kapısındaki meşhur tanrı kabartmasında, gerekse Yazılıkayanın mihrap yerindeki Teşup kabartmasında baş ilâh ve oğulları da aynı kıyafetle görünürler. Kıralların da harplerde pratik olması bakımından bu kıyafeti taşıdıkları, fakat sarayda ve mabedlerde yapılan merasimlerde manto giydikleri tah­ min edilmektedir 2 2. Yine müellife göre, Yazılıkayada erkek tanrılar ara­ sında bulunan kanatlı ilahe (K. Bittel, Yazılıkaya N r : 38) saadet tanrı-çesi Şauşka'dır. Ancak burada İştar aşk ve saadet tanrıtanrı-çesi vasfı ile değil, harpci karakteri ile, yani Lelvani olarak tasvir edilmiş olmalıdır, kanaa­ tindeyiz. Zira İştar burada Fırtına tanrısının muhafızları olan erkek tanrılar arasında yer almıştır. Mamafi bu kabartmayı güneş tanrıçesi Arinna olarak tefsir edenler de vardır 2 3. Kapı sfenksleri şimdiye kadar kabul edildiği üzere, fena ruhları korkutmak ve bunları şehre sokmamak maksa-dıyle konulmuş değillermiş, çünki sfenkslerin gülen yüzleri insanı kurkut-maktan ziyade emniyet verici imişler. Nitekim kıral kapısı denilen kapı­ daki kabartma da ona göre, bu tarz koruyucu tanrılardan biridrir ve mü­ ellif buna tanrı înnaraş demektedir (s.8ı). Bunun sebebi de kabartmanın belli olmayan cinsiyeti gibi, tanrı Innaraş'ın cinsiyetinin de henüz vazıh olmamasıdır. Malum olduğu üzere, bu kabartmada üst beden çıplak olup tanrı sadece kısa bir eteklikten ibaret olan bir harp kıyafeti gösterir, Gö­ ğüsler biraz mütebariz olduğu için de buna "Amozonların ilahesi" ve hatta " H e p a t " diyenler vardır 2 4.

Müellif daha sonra, s.84 de Eski Devlet kırallarına "tavşan a d a m " manasına "Labarnaş" denildiği halde, Yeni Devlet zamanında bu unva­ nın "güneşim" şeklini aldığını kaydeder 2 5.

Tasvirî sanat, Mimari, Edebiyat:

Bu bölümde Hitit çivi ve Hieroglif yazıları ile resim yazısından doğmuş olan Hitit tasviri sanatı anlatılmaktadır. Müellif Hitit hieroglif yazısının M. ö. I I . Binyıldan beri kullanıldığı ve yüzlerine keten geçi­ rilmiş tahta tabletlerin çürüyerek zamanımıza kadar intikal edemediği kanaatindedir (s.93). Filvaki tahta tabletlerin varlığı metinlerdeki " T a h t a üzerine yazan kâtip"lerin zikremesi ile tevsik edilmiştir 2 6.

Sanat tarihi bakımından henüz daha nihaî interpretationu yapılmamış olan ve fakat düne nazaran bu sahada büyük adımlar atılmış bulunan Hitit sanatına gelince:

Müellif burada Hitit sanatını ana hatlarla anlatmağa çalışır, Mısır ve Asur sanatlarının kesin kanuniyet prensibinden kurtulmuş olan Hitit

22 S. Alp, JCS İ,2 (1947) s. 171.

33 R. Dussaund, Les Religions des Hittites et des Hurrites (Paris 1945) 335. 24 E. Cavaignac, Les Hittites (Paris 1950) s. 48.

25 Bu fikri müellifin BiOr XÎ, 1 (1954)5. 1-2 1-3 deki makalesinden de öğreniyo­ ruz.

(5)

BİBLİYOGRAFYA 161

sanatını, iptidaî olmakla beraber, bu kanunsuzluğun onun inkişafına yol açtığını kaydeder. Müellifin Hitit sanatı için karakteristik olarak gösterdiği "boşluktan korkma" (horror vacüi) izah edilebilirdi, eğer Asur koloni çağın­ daki yerli glyptiki gösteren mühürler tanıtılmış olsaydı. Hitit relyefleri üzeindeki figürler boşlukta yüzer gibi oldukları için, diyor, Mısır ve Asur sanatının taşlaşmış cansızlığından kurtulmuşturlar (s.96). Kanaatimizce bu fikir yalnız Geç Hitit devri eserleri için değerli olabilir. Zira Büyük Devlet zamanına ait relyeflerin hemen hepsinde baş ve ayaklar profil, gövde cep­ heden olmak üzere sadece bir tek hareket görülür. Hitit sanatkârı için konuyu muayyen bir çerçeve içinde ifade etmek de mevzuu bahis değil­ dir. Bunun en güzel misali Yazılıkayada görülür. Sanatkâr, kayanın kıv­ rıntı yaptığı yere de bir figür ilâve eder ve tekrar devam eder, tıpkı tablet yazmada olduğu gibi.. Fakat gerek Yazılıkaya, gerek Eflatunpınar ka­ bartmaları şüphe yokki Hititlerde yaratıcılığı gösteren birer kompozisyon­ durlar. Nitekim müellif Hitit kartuşlarını da birer kompozisyon olarak saymaktadır (s. 103). Burada birden bire Kargameş kiralı Araras'ın kabart­ malı kitabesinin henüz emin olmayan tercümesi verilmektedir.

Daha sonra müellif Alacahöyük buluntularına geçmek sureti ile oku­ yucuyu tekrar M.Ö. 2500 lere götürmektedir. Müellif Alacahöyük stan­ dartlarının saadet tanrısına ait mukaddes oyun aletleri olduklarını söyle­ mek suretiyle bize yeni bir tefsir getirmektedir. Ona göre, standartların ortasında bulunan geyik figürü, burada geyik şeklinde görünen tanrı Run-das'tan başkası değildir (s. 108). Geyiğin üzerindeki motifleri de, Prof. Bossert gibi, hieroglif işaretleri olarak kabul ediyor ve bu yazının icadını Protohititlere atfediyor. Halbuki Hitit hieroglif yazısı dilinin Hind-Avrupa dilleri grubuna mensup bulunduğuna Protohititlerin konuştuğu "hattili" dilinin ise Asya menşeli (asianique) dillerden olduğuna bugün artık hiç şüphe kalmamıştır 2 7.

Müteakip bölümde hitit edebî eserlerini inceliyen müellif, bu edebi­ yatın dinî olmaktan ziyade, Hititlerin mizaha karşı duydukları temayü­ lün neticesi olarak, mizahî olduğunu söylüyor (s. 114, 122). Ona göre bu­ nun en iyi misali Kumarbi efsanesidir ve bu efsane şimdiye kadar kabul edildiği gibi 28 Hurri menşeli olmayıp (s. 119 v.d.) aslı hieroglifle yazılmış

olmalıdır. Fakat bu selâhiyetli hükümler yapılırken hiç bir delil gösteril­ mediğini ilâve etmemiz lazımdır. Eğer delil gösterilirse, bunlar da ilmî olmaktan ziyade indîdirler. Meselâ: Müellife göre Gilgameş efsanesini Hititler yazmış olamaz, zira şuh ve güzel İştar'ın yüzüne bir sığır bacağını fırlatıp atmak gibi bir kabalığı Hind - Cermen asıllı Hititler yapamaz, bunu olsa olsa ancak Bedeviler, yani Samiler yapabilir (s. 122)! Bununla beraber, müellifin bu destanlardan Hitit kavminin mizacını, karakterini tahlile çalışması yeni ve güzel bir çalışmadır. O n a göre Hititler çocuklar

27 J. Friedrich. Kleinaslantische Sprachdenkmäler (Berlin 1032) s. 1 28 H.G. Güterbock, Kumarbi efsanesi (Ankara 1945) s. 3.

(6)

kadar saf ve gülen insanlardır. Bundan dolayı da batıl itikadlara fazla inanmaktadırlar.

Görülüyor ki müellif daima bugünün zihniyeti ile M.ö . I I . Binyılı tahlile çalışmaktadır. Şeklen ilmî bir eser gibi görünmesine rağmen, as­ lında halk için yazılmıştır. Fakat halk için yazılan bir eserde henüz isbat edilmemiş hususlardan birer hakikat olarak bahsedilmesi ve hele bu hu­ susta indî deliller ileri sürülmesi tamamen yersizdir. Müellif Hitit tari-hini bir kül halinde mütalaa etmektedir. Bundan dolayıdır ki, M.ö.II. Binyıl sanatı ile M.ö. 9. asır eserlerini hep bir zaviyeden görür. Asırların yapacağı muhtelif komşu kültür tesirler nazarı itibare alınmaz. Fakat eserin klişeleri fevkalâdedir. Ancak burada da Rodolf Werner'in işaret ettiği2 9

Referanslar

Benzer Belgeler

Nostalji ve özlem duygularının ağır bastığı İstanbul Soneleri'ni, övgü konusunda pek titiz olan şair ve kuramcı Penço Slaveykov (1866-1912) olumlu karşılar:

Ankara'da yaşayan üst sosyoekonomik düzey ailelerin çocuklarının bazı antropometrik özelliklerini tespit etmek ve zaman içerisinde değişen çevresel etmenlerin

Diese Spannung entspricht im Hinblick auf den Autor eines literarischen Werkes der Spannung zwischen Fiktion und Wirklichkeit im literarischen Text: Der Autor, den der Leser -wie

Yeni Asur dönemindeki durumun tersine, Yeni Babil dönemine ait en karakteristik silindir mühür tipinde, kafası tıraşlı, sakalsız ve uzun giysili bir rahip, üzerinde

Aurora Leigh’deki türsel birleşim ve melezlik onun içerisinde birçok (yazılı ve sözlü, gündelik ve yazınsal, güncel ve politik) farklı sesin etkileşimde olduğu çoğul

Bir proje olarak ele alınan açık kaynak kodlu bir yazılımdan yeni bir sürüm türetmek ya da var olan sürüme yama oluşturmak için bilgi merkezleri, işletim sistemleri

Birinci sınıf öğrencilerinin %4.8'i, dördüncü sınıf öğrencile­ rinin % 12.0 si fakülteye girmeden önce eczacılık mesleği hakkında bilgilerinin olmadığım, aynı

Bu suretle ancak tapu siciline malik olarak kaydedilmiş kimse iktisapta bulunabilir (29). Adi zaman aşımının şartlarını MK 638 den de anlaşılacağı üzere üçe irca