• Sonuç bulunamadı

DİVAN ŞAİRLERİNİN ŞİİR ARACILIĞIYLA ATIŞMALARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "DİVAN ŞAİRLERİNİN ŞİİR ARACILIĞIYLA ATIŞMALARI"

Copied!
42
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİVAN ŞAİRLERİNİN ŞİİR ARACILIĞIYLA

ATIŞMALARI

Rows of Ottoman Poets via Poems

Abdullah AYDIN*

ÖZET

Edeb yâ hû

İnsanların rakiplere karşı kıskançlık ve düşmanlıkları; dostlara karşı da

şakalaşma, la f atma gibi değişik davranışları insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar

arsında farklı bir yeri olan şairler ise duygu ve düşüncelerini daha çok şiirle ortaya

koymuşlardır. Böylece Klasik Türk Edebiyatında alay, hiciv, latife, mülâtefe, nükte,

tariz, tehzil gibi değişik türler ortaya çıkmıştır.

Şairler, duygu ve düşüncelerini şiirle ifade edebilme yeteneklerini şair olmayan

kişilere karşı bir silah gibi kullanırken çoğu zaman rakipleri olan şairlere de

yöneltmişlerdir. Bu durumda aldıkları karşılık da doğal olarak şiir şeklinde olmuştur.

Bu makalede; şairlerin şiir dilini kullanarak birbirlerine karşı yaptıkları

atışmalardan yüze yakını on iki başlık altında sınıflandırılarak paylaşılmıştır.

Tarafların şair olmadığı veya şiir şeklinde olmayan örnekler konu dışında bırakılmıştır.

Makalenin boyutu dikkate alınarak şiirin kalitesine yönelik latifeler başka bir yazıda

değerlendirmek üzere ayrılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Divan, Şair, Atışma, Latife, Nükte.

ABSTRACT

Different cases among people such as jealousy and hatred against opponents;

bantering and sniping with friends in order to have a good time are perhaps as old as

human history. Poets who have a special place among people due to the ability to write

poems have revealed their thoughts and feelings mostly via poems. Thus, in Classical

Turkish Literature different species such as ridicule, satire, jest, mülâtefe, wit, antithesis

and tehzil have emerged.

While poets use the ability to express thoughts and feelings as a weapon against

people who aren ’t poets, they aim it the also to the poets who are their competitiors. In

this case the response they get back has been in the form o f poetry naturally.

In this article, about one hundred examples written by poets rowing with each

other and using the language o f the poem have been shared by classifying under twelve

headings. O f both parties who are not poets or which are not in the form o f poem have

been excluded. Taking into account the size o f the text the quips on the capacity o f the

poesy and the quality o f the poem are left for another time to evaluate.

Key Words: Ottoman Poem, Poet, Rowing, Latifa, Wit.

* Yrd.DoçDr., Bingöl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, divansiiri@hotmail.com

(2)

Giriş

Dilimizde laf atmak, taşı gediğine koymak, laf oturtmak, lafın altından

kalkmak, laf yetiştirmek, lafı ağzında bırakmak gibi pek çok deyimde birbirine

zıt tarafların söz düellosuna değinilmiştir. İnsanlar arasında rakiplere karşı

kıskançlık ve düşmanlık; dostlara karşı da hoş vakit geçirme maksadıyla

şakalaşma, laf atma gibi değişik durumlar belki de insanlık tarihi kadar eskidir.

Şiir yazma yeteneğinden dolayı insanlar arasında farklı ve seçkin bir yeri olan

şairler ise duygu ve düşüncelerini daha çok şiirle ortaya koymuşlardır. Şairler,

duygu ve düşüncelerini şiirle ifade edebilme yeteneklerini şair olmayan kişilere

karşı bir silah gibi kullanırken çoğu zaman rakipleri olan şairlere de

yöneltmişlerdir. Böylece Klasik Türk Edebiyatında hiciv, latife, mülâtefe,

nükte, tariz, tehzil gibi değişik türler ortaya çıkmıştır.

Başkalarını iğneleyici ifadelerin yer aldığı en yaygın bilinen tür şüphesiz

hicviyedir. Türk Edebiyatında taşlama ve yergi adlarıyla da anılan hicviyeyi en

anlaşılır şekilde methiyenin zıddı olarak açıklamak mümkündür. Bunun

haricinde hem mizah hem de iğneleyici içerikli lâtife/ letâyifnâme/ mülâtefe,

hezl/ hezeliyat/ tehzil gibi başka türler de vardır (Canım, 2010: 69, 73, 114, 333;

Aça vd, 2011: 334, 356, 455).

İsimleri zikredilen bu türlere; NeEî (Akkuş, 1998), Şeyhî (Özdemir,

2011), Zâtî (Çavuşoğlu, 1970), Lâmi’î-zâde Abdullah Çelebi (Lâmi’î-zâde,

1997) gibi şairlerin yazdığı müstakil eserlerin haricinde divanlarda ve

tezkirelerde de yer verilmiştir. Edepli olmak, şiirin kıymetini düşürmemek

noktasında hareket etmeye memur olan divan şairleri bazen yakaladıkları

esprinin değerini korumak bazen canları çok yandığı için istemeyerek de olsa

müstehcen ifadelere yer vermişlerdir. Dolayısıyla bu tür örnekler genellikle

divanların en sonunda yer almıştır.

Klasik Türk Edebiyatında

şairlerin

şiir aracılığıyla kendilerini

savundukları veya başkalarına saldırdıkları örnekler pek çoktur. Şairin rakibi

şair değilse nasıl bir karşılık aldığını bilmek pek mümkün değildir. Eğer

hicvedilen kişi nüfuzlu ve yetkili biri ise şair azlettirilmiş, sürgün ettirilmiş daha

kötüsü katlettirilmiş olabilmektedir. Bu tarzda yazılan şiirlerin muhatapları şair

olunca ise ortaya edebî bir malzeme çıkmaktadır. Rakip, şair olunca doğal

olarak alınan cevap veya karşılık şiir şeklinde olmaktadır. Şüphesiz, her iki

tarafın şair olduğu nükteli atışma sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bunlar,

şairlik kudretine veya şiirin kalitesine yönelik olduğu gibi şairin kişiliğine,

ailesine, mesleğine vs. özelliklerine yönelik de kaleme alınmışlardır.

Makalemizin boyutları dikkate alınarak burada yüze yakın örnek on iki başlık

hâlinde

sınıflandırılarak

paylaşılmış,

şiirlerin

imlâsı

alıntılandıkları

kaynaklardaki şekliyle verilmiş ve müstehcen ifadelerin bazı harfleri noktayla

gösterilmiştir. Şairlik kudretine ve şiirin kalitesine yönelik latifeler ise başka bir

yazıda değerlendirilecektir.

1. Dost Tavsiyesi

(3)

Esrar dede ile Şeyh Gâlip gibi dostlukları yaptıkları edebî faaliyetlere yansıyan

şairler de vardır. İki örneğini tespit ettiğimiz latifelerde bir şairin herhangi bir

durumdam dolayı diğerine dost tavsiyesinde bulunduğunu görmekteyiz. Aslında

bu dost tavsiyenin ifade edilişinden dost olan şairin de tarizde bulunduğu

anlaşılmaktadır.

1.1. İshak Çelebi ile Deli Birader Gazâlî

16. asır divan şairlerinden İshak Çelebi Üsküp’te doğmuş, kadılık

vazifesiyle bulunduğu Şam’da H. 944/M .1538’de ölmüştür (Nureski, 2006: 48,

54). Deli Birader ise aynı asır şairlerin Gazâlî mahlasıyla şiirler yazan Bursalı

bir şairdir (Taş, 2008: 645).

İkisi arasında geçen latife ise kısaca şöyledir: İshak Çelebi’nin kendisiyle

aynı dönemde yetişen üç arkadaşı vardır. Bu arkadaşlarından Çivizâde Mısır’a,

İsrâfilzâde Şam’a kadı olarak atanır. Yegânzâde Iklık Sinan Çelebî ise Sahn

Medresesine tayin olarak İshak Çelebî’nin bir üst sorumlusu olur. Bu durumdan

haberdar olan Deli Birader Gazâlî, yakın arkadaşı Sinan Çelebî’nin açık

meşrepliliğinden dolayı uyarı niteliğinde bir kıt’a gönderir:

Kaka mismârı Mısr’a İbni Çivi

Sen seni Şâm’da bekitmeyesin

Çala sûrını İbni İsrâfîl

Sen anun ünini işitmeyesin

Iklık öte sen ana yar deh olup

Bile yanınca şıklık itmeyesin

Gâh tedrîs u geh kazâ diyüben

Ara yirde bolay ki yitmeyesin

/Gazâlî (Nureski, 2006: 52-53)

Çivioğlu, uzun ve büyük çivi(sini) Mısır ’a çaka(rsa), sen kendini Şam ’da

sağlamlaştırmayasın. İsrafiloğlu sûrunu üflerse, sen onun sesini işitmeyesin.

Iklık ötünce sen onun yanı sıra şıklık etmeyesin. Bazen ders bazen kadılık

(görevleri) derken olur (ya) ara yerde kaybolup gitmeyesin.

1.2. M akam î ile M ihrî

Divan şiirinin kadın şairlerinden Mihrî Hatun hiç evlenmediği için

değişik latifelere konu olmuştur. Devrin şairlerinden Makamî de bu konuda söz

söyleyenlerin arasına Mihrî’nin ölümünden sonra dâhil olur:

Bâg- ı hüsnündeki şeftâlülerün oldı erik

Dimedüm mi anı vaktinde iken saklama sat

/Makâmî (Hakverdioğlu,

1998: 39)

Güzellik bağındaki şeftalilerin erik oldu. (Sana) onu saklama, vakti

gelmişken sat demedim mi?

2. Aşkta İlgi Bekleme

Bu başlık altında sınıflandırabileceğimiz üç örnek vardır. Hepsinde de

Amasyalı Mihrî ve onunla gönül ilişkisi olanların durumları ifade edilmiştir.

(4)

2.1. M ihrî ile Hâtemî

Amasyalı kadın şairlerimizden Mihrî’ye, Hâtemî mahlasıyla şiirler yazan

Müeyyedzâde âşık olur. Fakat bu temiz aşk evlilikle sonuçlanamamıştır. Bu

aşkın Mihrî’de de karşılığı olduğunu divanından anlıyoruz:

Sen yalandan Hâtemî 'âşık geçerdün Mihrîye

Sümme vallâhi seni Mihrî yeg sever oglandan

/Mihrî (Hakverdioğlu,

1998: 26)

(Ey) Hâtemî! Sen yalandan M ihrî ’ye âşık geçinirsin. Allah için M ihrî seni

oğlandan daha çok sever.

2.2. M akâm î ile M ihrî

Yine Mihrî’yle aynı edebî çevreyi paylaşan musikişinas divan şairlerden

Makâmî de Mihrî’ye sevgi besleyenlerdendir. Birbirlerine gazeller yazmışlardır.

Hatta Makâmî’nin aşkını anlattığı bir şiiri yanlışlıkla Mihrî Divanı’na girmiştir:

Hecr ile geçdi Makâmî ana bir kez dimedün

Gel berü itlerüm ile eşigüm bekle ukât

Kand-gînî lebünün kandına agyârı görüp

Doymayup âhir o bî-çâreye irüşdi memât

Ger mezârına güzar eyleyesün işidesün

Mihrî Mihrî diyü çagırdugını anda nebât

/Makâmî (Hakverdioğlu,

1998: 24)

M akâm î(’nin ömrü) ayrılıkla geçti. Ona bir kez “Gel, köpeklerimle

beraber kapımda (sen de) bekle.” demedin. Tatlı dudağının şekerini

başkalarına (lâyık) görüp, sonunda o çaresiz (de) doyamadan ölüm yetişti. Eğer

mezarına uğrarsan, (mezarın) üstündeki her bitkinin M ihrî M ihrî diye inlediğini

duyarsın.

2.3. M ihrî ile Güvâhî

Mihrî’nin aşk üzerine atışmalar yaptığı bir diğer şair Güvâhî’dir.

Güvâhî’den ilgi bekleyen Mihrî, ona şiirle seslenir:

Cihan içinde bir hûbâ Güvâhî

Seni Hak mübtelâ kılsun İlâhî

Meâlin iş bu şi'rün ger sorarsan

Nedür dirsen Güvâhînün günâhı

Ki bir kaç beytün ile Mihrîyi sen

Niçün yâd eylemezsün gâhi gâhi

/Mihrî (Hakverdioğlu,1998:17,27-28)

(Ey) Güvâhî! Allah seni dünyada bir güzele tutkun etsin... Bu şiirin

anlamını ve Güvâhî ’nin günahının ne olduğunu sorarsan (sebebi budur.) Çünki

M ihrî ’yi niçin birkaç beyitle ara sıra hatırlamazsın.

3.

Kıskançlık

(5)

şairleri aynı zamanda birbirlerine rakip konumundadır. Bu rekabet, çoğu zaman

şiirde daha üstün olma amacından kaynaklanır. Bununla beraber bazen mekân

ve mevki hırsıyla rekabet ettikleri de vakidir. Padişah ve devlet büyüklerine

kendilerini ispat amacıyla hareket eden şairler bazen birbirlerine düşerler.

Edindiği makam ve itibarın elinden gideceği veya başka biriyle paylaşılacağı

ihtimali, kıskançlık damarıyla birleşince karşılıklı atışmaların ortaya çıkması

kaçınılmaz olur.

3.1. Hayâlî ile Hayretî

Kıskançlık örneğinin en dikkat çekeni Hayâlî ile Hayretî arasında geçer.

Hayretî, İbrahim Paşa’ya bir kaside sunar. Kasideyi beğenen Paşa, Hayâlî B ey’e

hemşehrisi Hayretî’nin nasıl biri olduğunu sorar. Hayâlî ise; İbrahim Paşa’nın

nezdindeki mevkiye ortak olur düşüncesiyle Hayretî’yi kötüler. ‘‘Hayretî’yi iyi

bilirim. O, ne padişahtan ne de paşadan bir şey ister. O, istiğna sahibidir.’’ der.

Aşağıdaki beyti de söylediklerine delil olarak gösteriri:

Ne Süleymân’a esîrüz ne Selîm’in kulıyuz

Kimse bilmez bizi biz şâh-ı kerîmün kulıyuz

/Hayretî (Şentürk, 2004:

183)

Biz ne Süleyman’ın ne de Selim ’in kuluyuz. Bizi kimse bil(e)mez. Biz

ikram sahibi A llah’ın kuluyuz.

3.2. Yahyâ ile Hayâlî

Hayâlî Bey, devlet erkânı nazarında güzel bir yere sahiptir. Bu durumu

kıskanan Yahyâ, Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kasidede kendini

Hayâlî’yle kıyaslayarak aşağıdaki beyitleri kaleme alır:

Bana olaydı Hayâlî’ye olan rağbetler

Hak bilür sihr-i helâl eyler idüm şi’r-i teri

Ben erenler nacağıyam ol ışıklar teberi

Ben savaş güni çerîyem ol hemân cerde ceri /Yahyâ (Şentürk, 2004: 356)

Hayâlî ’ye olan imkânlar bende olsaydı, Hak bilir (ya) yeni şiiri ruha hoş

gelecek bir şekilde söylerdim. Ben erenlerin o ise ışıkların baltasıdır. Savaş

anında ben askerim o ise toplayıcılık yapan dilencidir.

Beyitlerde görüldüğü üzere Yahyâ, rakibinin tarikat bağlantısına dikkat

çekerek, bu yönüyle onu hicv eder. Yahyâ, kıskançlıkla yaptığı bu hicivden

kârlı çıkar. Hayâlî’yi hiç sevmeyen Rüstem Paşa, Yahyâ’ya sahip çıkar ve ona

mütevellilik verir.

3.3. Nev’î ile Bâkî

Bâkî’nin büyüklüğünü kabul ettiği hâlde onun şiirdeki makamını

kıskanan şair N ev’î, kendisini de en az Bâkî kadar büyük görmektedir. Kanuni

Sultan Süleyman’dan yardım görse ya da başına devlet kuşu konsa, Bâkî’nin

şiirini kıymetten düşürebileceğini iki farklı kasidede iki beyitle ifade eder:

N ev’î ’ye lutf et mu‘în ol kim zâhir-i vakt ola

Bâkî’yi lutf-ı Süleymân etti Selmân-ı zamân /N ev’î (Bayram, 2005: 39)

L u tf et, N e v ’î ’ye yardımcı ol ki zamanında ortaya çıksın. B â kî’yi

(6)

zamanının Selman ’ı yapan şey Süleyman’ın lütuflarıdır.

Şi‘r-i Bâkî’yi salardım cür‘a gibi ayağa

Başıma doğsa benim de mihr-i devlet subh-dem

/N ev’î (Bayram,

39)

Sabah vakti devlet güneşi benim de başıma doğsa Bâkî ’nin şiirini

gibi ayağa salardım.

3.4. Emîrek ile Hayâlî

Hayâlî’yi kıskanan Emîrek, onun geçmişini ve geldiği makamı

ifade eder:

Şol Sikender Çelebî Rûmili defterdârı

Terbiyet itdi Hayâlî denen ol murdârı

/Emîrek (Demir, 2001: 40)

Hayâlî denen o pisliği, Rumeli Defterdarı İskender Çelebi terbiye etti.

3.5. Zâtî ile Hayâlî

Edebiyatımızda latifelere en çok konu olan iki şair hiç şüphesiz Zâtî ve

Hayâlî’dir. Şairlerin birbirini kıskanma sebepleri ise İbrahim Paşa’ya yakın

olma istekleridir. Her iki şair de İbrahim Paşa’nın düğününde birer kaside

sunarlar. Hatta Paşa, Zâtî’nin şiirini beğenmez ve şöyle yaz diyerek Hayâlî’nin

aşağıdaki beytini örnek gösterir:

Ne tozlar koparmışdur semend-i tab’-ı mevzûnum

Gözüne tûtîyâ eyler Sıfâhânda Kemâl anı

/Hayâlî (Tezcan, 2004: 95)

Ölçülü söz söyleme yeteneğimin atı, öyle tozlar koparmıştır ki;

İsfehan ’daki Kemâl (onun tozunu) gözüne sürme yapmıştır.

İbrahim Paşa beyti okur okumaz, Zâtî bu beytin kendine ait olduğunu

söyler ve kanıtlamak için beyti şöyle okur:

Ne tozlar koparmışdur semend-i tab’-ı Zâtînün

Gözüne tûtîyâ eyler Sıfâhânda Kemâl anı

/Zâtî (Tezcan, 2004: 95)

Zâtî ’nin (şairlik) yeteneğinin atı, öyle tozlar koparmıştır ki; İsfehan ’daki

Kemâl (onun tozunu) gözüne sürme yapar.

3.6. Aşkî ile Fenâyî

Lâtifî’den öğrendiğimiz kadarıyla Fatih Sultan Mehmet döneminde

yaşamış iki şair Fenâyî ile Aşkî (Yıldız, 2003: 347) arasında kıskançlığa dayalı

bir atışma gerçekleşmiştir. Aşkî kıskandığı Fenâyî ve Sa’dî’nin tımar

arazisinden daha çok faydalandıklarını ifade eder:

Aşkî yüz yir Sa’dî otuz bu Fenâyî’nün dahi

Haftada yedi güni var tonlûg u tîmârdan

/Aşkî (Canım, 2000: 393)

“Aşkî yüz alır, Sa ’dî otuz, bu Fenâyî ’nin ise tımar ve giyim bedeli olarak

haftada yedi günü var

fisen, 1999: 122).”

4.

Rekabet veya Şahsî Düşmanlık

Şairler arasındaki şiirli atışmaların sebeplerinden biri de birbirlerine olan

düşmanlıklarıdır. Birbirlerine kin güden şairlerin karşılıklı yazdığı bu şiir

örnekleri söylenmek istenenin dolaylı olarak verilmesinden dolayı başkaları için

latif görülmüştür. Bazen de bu şairlerin şiir aracılığıyla barıştıklarına şahit

olmaktayız.

2005:

cü r’a

(7)

4.1. Adlî ve Cem

Bu alanın belki de en büyük kapışması Fatih Sultamn Mehmet’in

şehzadeleri Adlî ile Cem Sultan arasında geçmektedir. Babaları gibi şair ruhlu

bu iki şehzade, hem devletin hem kendi nesillerinin bekasını sağlamak

yolundaki rekabetlerini zaman zaman şiir aracılığıyla sürdürmüşlerdir.

Aralarındaki atışma Yavuz Bayram’ın eserinde şöyle ifade edilmiştir:

“Çün rûz-ı ezelî kısmet olmış bize devlet

Takdîre rızâ virmeyesün buna sebeb ne

/Adlî

Devlet ezel gününde bize kısmet olmuşsa; takdir edilene razı olmayışın

nedendir?

Sen bister-i gülde yatasın gül gibi her dem

Ben taş gibi toprak döşenem bâri sebeb ne

/Cem

Sen, gül gibi her zaman, gül yatağında yatarken; ben niye taş gibi toprak

döşeneyim?

Haccü'l-harameynem diyüben da‘vi kılursın

Bu saltanat-ı dünyeye pes bunca taleb ne

/Adlî

Mekke ’yi ve M edine’yi ziyaret etmekle övünüyorsun. O halde bu dünya

saltanatı için bunca talep nedir?

Bu meşgâle-i dünye ola ‘adle mukârin

Haccü’l-harameyn anı taleb kılsa ‘aceb ne

/Cem

Bu dünya uğraşı adaletli olmalıdır. Haccını yapmış olan (da) onu talep

etse ne olur? ”

(

Bayram, 2008: 61-62)

4.2. Hayâlî ile Seydî ve A lî Balî

Hayâlî Bey, dönemin şairlerinden ikisi hakkında ağır küfür içeren bir

kıt’a yazmıştır. Bunlardan Alî Balî denilen kişinin Edirneli Fedâyî olması

muhtemeldir (Solmaz, 2005: 481). Kıt’ada bir durumdan dolayı Seydî’ye gülen,

onunla dalga geçen Alî Balî’nin de aynı duruma düştüğü ifade edilmektedir:

Seydînin çok s.k.ldiğin evvel

Alî Balî işidicek güldü

Az zaman geçmeden anun dahi

Başına Seydî hâlleri geldi

/Hayâlî (Tarlan, 1999: 321)

Önceleri Seydî’nin çok s.k.ldiğini duyunca A lî Balî güldü. Az (bir) zaman

sonra onun başına (da) Seydî ’ye olanlar geldi.

4.3. Kıyâsî ile Enverî

Enverî

ümmiliğiyle

bilinen,

mektep

medrese

görmemiş

cahil

şairlerimizden biridir. Mesleği ise durumuyla çok zıttır. Hiç kullanmadığı

mürekkebi satmaktadır. Şairin bu durumunu dönemi şairlerinden Kıyâsî bir

beyit ile tenkit eder:

O bir cehl-i mürekkebdir mürekkeb satmadır kârı

Cihânda Enverî gibi siyâh-kâr olmasın kimse /Kıyâsî(İpekten,1996:110)

O, işi mürekkep satmak (olan) câhilin biridir. Dünyada hiç kimse Enverî

gibi günahlı, (bahtı siyah) olmasın.

(8)

4.4. N ef’î ile Azmizâde Hâletî

N e f î, Azmizâde Hâletî hakkında üç kıt’a hiciv söylemiştir. Bunlardan

aşağıya aldığımız örnekte N ef’î, rakibini hicve bile layık görmediğini, onu

hicvetmenin uğursuzluk getireceğini söylemektedir:

Bir münâfık kaldı hicve müstahıkk kim etmedüm

Adını derdim eger gâyetde mezmûm olmasa

Sanmanuz kim ana rahmetdüm yâ cürmin tuymadum

Anı çokdan hicv ederdim hicvi de şûm olmasa /N e f î (Akkuş, 1998: 224)

Hicedilmesi gereken (ama) hicvetmediğim bir münafık kaldı. Adı

ayıplanmış olmasa adını yazardım. (Onu hicvetmeyerek) ona acıdığımı ya da

(bir) hatasını duymadığımı sanmayın. Onu hicvetmek uğursuzluk (getirmese)

onu çoktan hicvederdim.

4.5. N ef’î ile M eşrebî ve M antıkî

N e f î ’nin Siham-ı Kaza adlı eserinde hicvettiği şairler arasında Meşrebî

ile Mantıkî de bulunmaktadır.

Meşrebî â gidi ey yâve-hâr-ı bî-ma’nâ

Bekle yânın seni Rûma götürür mahtûmun

Yuvalansan n’ola ol hâne-i vîrânunda

Hemdemi sencileyin bum olur öyle şûmun

/N e fî (Akkuş, 1998: 225)

Manasız, saçma sapan sözler söyleyen a deyyus Meşrebî! Bağlandığın

(Makâmî’nin) yanını bekle (belki) seni R u m ’a götürür. Onun köhne evinde

konaklasan nolur (ki); öyle uğrsuzun arkadaşı senin gibi baykuş olur.

Mantıkî ile N e f î arsında benzerlikler vardır. Mantıkî, N e f î ile aynı

dönemde yaşamakla beraber hicivleri sebebiyle öldürülmüştür (Yıldız, 2011:

278). N e f î Divanı’nda Mantıkî’ye eleştirilerde bulunduğu başka beyitlerle de

karşılaşmaktayız. Vezir-i Azam İlyas Paşa’ya yazdığı kasidede N e f î, kendisi

hakkında âmî diyen rakibine köpek diyerek mukabele temektedir:

Bana âmî diyen bâtıl ne herze yir a köpek câhil

Edebde ol dahı zu’munca sâhib-tab’ u mollâdır

Mukallid mashara mudhik tutalım Mantıkî olmış

Nice molla olur ol har acep bîhûde da’vâdır

O gûne mudhikin eş’ârına söz der mi ehl-i dil

Nihâyet ol kadar vardırki mevzûn u mukaffâdır

/N e f î (Akkuş, 1993:

206-207)

Bana avamdan diyen yalan(cı), bilgisiz, köpek ne boş lakırdı eder?

Kendince edep noktasında o da huy sahibi ve büyük âlimdir. O taklitçi, soytarı,

gülünç farzedelim Mantıkî olmuş, o eşek nasıl âlim olur? Bu boş yere bir

davadır. Gönül ehli (kimseler) o gülüncün şiirlerine nazire söyler mi (hiç)?

Sonuçta sadece kafiyeli ve ölçülü sözlerdir.

(9)

4.6. N ef’î ile Fırsatî ve Vahdetî

H ic iv şairi N e f i ’nin h e d e fin d e k i b ir b a ş k a iki ş a ir ça ğ d a şla rı F ırsatî ile V a h d e tî’dir. B u şa irle r b elk i de en fa z la h ic v e d ile n le r a rasın d ad ır. Ç ü n k ü N e f î ta m 22 k ı t ’a d a b u iki şairi b a z e n te k b a z e n de ç ift o lara k eleştirm ek ted ir:

Y â r o lsa ne g am V a h d e tî’ye F ırsatî-i h a r A n u n b iri fe llâ h u b iri ç ifte b o z a n d ır O lsa ik isin ü n n ’o la m â -b e y n i d ü ze n lü k

G û y â b iri d ilen ci biri g u rb e t u z a n d u r / N e f î (A k k u ş, 1998: 2 38)

Eşek Fısatî, Vahdetî’ye dost olsa ne gam? Onların biri çiftçi biri de

araziyi boş bırakandır. Onları arası iyi olsa nolur? Güya biri dilenci diğeri

garip üzendir.

N e f î , V a h d e tî’yi h e d e f seçtiğ i k ı t ’aların ç o ğ u n d a ra k ib in in to p lu lu k için d e y e lle n m e sin i iş le m e k te d ir (S h erid a n , 2011: 192):

 su m â n d a n b ir sad â -y ı s a h t erişd i n âg e h â n İşid e n le r s â ’ik a s a n d ıla r a m m â ol deg ü l V a h d e tî b ir zarta ç a lm ışd ı g e ç e n yıl seh v ile

K ü n b e d -i çe rh -i fe le k d e n g e ld i âv â zı b u yıl / N e f î (A k k u ş, 1998: 2 42)

Ansızın gökyüzünden sert bir ses işitildi. İşidenler gök gürültüsü sandı

ama değildi. Vahdetî geçen yıl yanlışlıkla yellenmişti, yankısı gökten bu sene

geldi.

N e f î , F ırs a tî’yi ele a ld ığ ı k ıt’a la rd a ise o n u n p e z e v e n k liğ in e atıfta b u lu n m ak ta, h a k lı o la ra k “ S en b e n im say em d e şö h re t o ld u n .” d em ek ted ir:

F ırsatî şö h re -i şe h r etd i seni k ı t ’alaru m B ir adı sanı b e lü rsü z u y u z-ı n e k b e t iken P e z e v e n g d ü r d e d ig ü m ç ü n b a n a in c in m işsin

P e z e v e n k lik sa n a az ço k seb e b -i d e v le t ik en / N e f î (A k k u ş, 1998: 2 43)

(Ey) Fırsatî! Sen adı sanı bilinmeyen uyuz, düşkünün biriyken; şiirlerim

seni şehirde şöhret sahibi yaptı. Pezevenklik sana mutluluk sebebiyken (yine de)

pezevenk dediğim için incinmişsin.

4.7. N ef’î ile Şeyhülislâm Yahyâ

Ş e y h ü lislâ n Y a h y â ile N e f î ara sın d a k i atışm a, b elk i de, b u a lan d a k i en m e şh u r o lan ıd ır. Y a h y â E fe n d i, N e f î ’n in şa irlik y e te n e ğ in i m eth e d e rk e n b ü y ü k A ra p şairi İm rü lk a y s ’a b en z etir. B u te şb ih i y a p a rk e n k â fir d em esi ise m e th iy e n in h e d e fin i d eğ iştirm ek ted ir:

Ş im di h a y li sü h e n v e râ n içre N e f ’î m â n e n d i v a r m ı b ir şâir S ö zleri S e b ’a-i M u ’a lla k a ’d ır

İm re ü ’l-K a y s k e n d isid ir k â fir /Y a h y â (P ala, T arih siz: 11)

(10)

(Kâbe’nin duvarlarına asılan) yedi (güzel) şiir (gibi)dir. (Sanki) kâfir,

İmrülkays ’ın (ta) kendisidir.

Ş iiri m e th e d ilirk e n k e n d in e k â fir d e n ile n N e f î , h ic v ed e b ile ceğ i b ir rakip d a h a b u lm u ştu r. Y a h y â ’y a ce v ap v e rir ve asıl k â firin k en d isi o ld u ğ u n u söyler:

B an a k â fir d em iş M ü ftî E fen d i T u talım b e n d iy em a n a m ü se lm â n V a rd ık ta y a rın rû z -ı ce z â y a

İk im iz de çık a rız o sözde y a la n / N e f î (P ala, T arih siz: 11)

Müftü Efendi bana kâfir demiş. Hadi ben de ona diyeyim Mülmüman.

(Fakat) yarın mahşer gününde ikimiz de sözümüzde yalan çıkarız.

4.8. N ef’î ile Nâdirî

N e f î ’n in h e d e fin d e k i şairlerd en b iri de “K irli N ig â r d ed iğ i d ö n em in k a d ın şa irle rin d e n G e red eli N ig â r”d ır (E ren , 2009: 33). M ich ae l D. S h e rid a n ’a g ö re ise b a h se d ile n şa ir G a n iz âd e N â d ir î’dir. N e f’î h iç an laşa m ad ığ ı ra k ib in i “k a h p e ” diye h ita p e d e rek z a m a n la o n u k a d ın o la ra k ta s a v v u r e tm iştir (S h erid an , 2011: 195). S ihâm -ı K a z â ’d a b u şaire y ö n e lik h ic v iy e le rin b a şlığ ın d a ”D e r-H a k k -ı M e z b û re ” y az m a sı b u ra d ak i m u h a ta b ın k a d ın o lm ası ih tim alin i g ü çleştirm ek ted ir. N e f î ’n in S ih âm -ı K a z â s ı’n d a b u şairi h ic v e ttiğ i 22 k ıt’a b u lu n m ak tad ır. B u n la rın p e k ç o ğ u n d a ra k ib in i k a h p e lik ve fa h işe lik le ith am etm ektedir:

K ah b e h ic v in e te n e z z ü l m i ed e rd ü m am m â B ir k a z â ile b u d a ta b ’u m a ç e sb â n d ü şd i ik tiz â ey led i b ir k ah b e y e b ir k ıt’a d ed im

B ir alay fâ h işe y e g ay ret-i ak râ n d ü şd i / N e f î (A k k u ş, 1998: 2 22)

(Ben) bir kahpeyi hicvedecek (kadar) aşağı düşmezdim; ama bir kazayla

tabiatıma münasip düştü. Gerektiği için bir kahpe (hakkında) bir k ıt’a dedim.

Bir alay fahişe onu savunmak için (bana cephe) aldı.

4.9. İffet ile Zâik

K â firliğ e d a ir b ir latife de B u rsalı İffe t ile ça ğ d aşı Z âik m a h la slı Şeyh E m in arasın d a g eç m e k ted ir. İffet, ra k ib in in M ü slü m a n o lm asın ı istem ek ted ir. F a k a t b u arz u su n u ifad e e d e rk e n b u n u n m ü m k ü n o lm a d ığ ın ı d a ay rıc a söy lem ek ted ir:

Ş eyh E m în ’i m ü slim â n o lsu n d e rim m eşre b b u y a

B en z e m în i â su m â n o lsu n d e rim m e şre b b u y a /İffe t (A rslan , 2005: 2)

Meşrep bu ya; Şeyh Emin Müslüman olsun derim. (Fakat bu) yerin

gökyüzü olması (gibi imkânsızdır.)

4.10. Sagârî ile Ayşî

A ra la rın d a k i d ü şm a n lığ ın h a k a re te d ö n ü şe re k şiirleştiğ i b ir b a şk a ö rn e k S ag ârî ile A y şî a ra sın d a g ö rü lm ek ted ir. E d irn eli S ag ârî, ça ğ d aşı o lan şaire şöyle h ita p etm ek ted ir:

A y şî g ib i b ir c ilf ü çe p el câh il ü ah m ak G e lm ey e n ite k im d ö n e b u ça rh -ı m a tb a k

(11)

E le g in eleg i it u şag ı ırg a d oragı

E g ri ö re k e aln u ik i a s m a a g a rşa k /S a g â rî (C an ım , 2000: 292)

Bu dünya mutfağı döndüğü (sürece) Ayşî gibi kaba, pislik, cahil ve ahmak

gelmez. (O) eleğin eleği, köpek uşağı, ırgat orağı(dır). Alnı (yünden ip yapmaya

yarayan) kirmen gibi eğri iğ.

4.11. Zâtî ile Enverî

B ilin d iğ i ü zere E n v erî, ü m m î y an i o k u ry a z a rlığ ı o lm ay an şa irlerim izd e n d ir. B ü y ü k ş a ir Z â tî’ye g ö re ise o, şa irle r a ra sın d a say ılam ay a cak b irid ir. Z â tî’y e g ö re ; za te n şa irle r de o n a k ıy m e t v erm e m ek te, o n u h a y ırla an m am ak tad ır:

S eni ey E n v erî şâ irle r içre k im se b illâ h i E ğ e r h a y r u e ğ e r şerd en aceb a n a r m ı a n larsın S en a n la rın a ra sın d a y â b o .sın y â h o b ir itsin

S eni k im b a sd ı k o k a rsın seni k im ü zd i ç a la rsın /Z â tî (K u rn az ve T atcı, 2001: 29)

Ey Enverî! Billahi, şairler içinde ister hayr isterse şer için olsun hiç

kimse seni anmaz. Sen şairlerin arasında ya bo.sun ya da bir köpeksin. Seni kim

üzse ona vurursun, sana kim bulaşsa ona kokarsın.

Z â tî b a ş k a b ir b ey tin d e ise E n v e rî’n in k a lite siz şiirle rin in o rta lık ta d o la şm a sın d a n şik ây etç i o ld u ğ u n u v e b u seb e p le şiir y a z m a k ta n v a z g e ç e c e ğ in i söyler:

O k ın u r ille rd e v ü d illerd e ş i’r-i E n v erî

Z â tiy â el çe k y ü ri şim d en g irü e ş ’ârd a n /Z â tî (K u rn az ve T atc ı, 2001: 29)

Şehirlerde herkesin dilinde Enverî ’nin şiirleri okunur. Ey Zâtî! (böylesine

kötü şiirlere değer veriliyorsa) bundan sonra şiir yazmaktan vazgeç.

4.12. Sânî ile Fünûnî

S ân î m a h la sıy la ş iirle r y a z a n C an M em i, b ir m e k tu p ta İs ta n b u l’daki şairleri h icv ed e r. B u m e k tu b u n d a F ü n û n î’nin g ittiğ i h a m a m d a h ırsız lık y ap tığ ın ı dile getirir:

F ü n û n î fû ta p e y d â itm eg e v a rır m ı h am m âm e

E n îs-i Ş îrv ân o lan o dü zd -i c â m e k a n n ’e y le r /S â n î (S o lm az, 2005: 4 83)

Fünûnî, hamama peştamal çalmaya yine varır mı? Şirvan’ın dostu olan o

elbise değiştirilen yer(ler)in hırsızı ne yapar?

A ğ ır şek ild e h ırs ız lık la ith am e d ile n F ü n û n î, k en d isin e l a f atan S â n î’yi N e m ru t’a te şb ih e d e rek can ı ce h en n em e d iy e b e d d u a eder:

S e fe rd e d ü r d id ile r C an M e m î’yi S efe r b ir k ıt’a-i âteş d u ru r hem D id ile r g eçd i ol N e m rû d -ı sân î

D id ü m g eç d i ise ca n b e r c e h en n em /F ü n û n î (S o lm az, 2005: 4 83)

Can M em i’nin seferde (olduğunu) söylediler. Sefer ateşten bir k ıt’adır.

(Bana) dediler (ki) ikinci Nemrut (senin hakkında) dedikodu yaptı. (Ben de) canı

(12)

cehenneme, dedim.

4.13. Zâtî ile Ferîdî

Z â tî ile F erîd î a ra sın d a şiir a ra c ılığ ıy la sa ğ la n a n ç o k say ıd a a tışm a v ard ır. B u n la rd a n b irin d e Z âtî, ra k ib in i k o k u y ö n ü y le eleştirm ek ted ir. M isk , “D o ğ u T ü rk istan ü lk esin d e y a şa y a n b ir ç e şit ce y la n ın g ö b e ğ in d e k i u rd u r. B u n a n âfe de d e n ir (P ala, 1995: 3 8 9 ).” H a y v a n la rın g ö b e ğ in d e n d ü şe n b u u ru n işlen m esiy e eld e e d ilen k o k u y a d a m isk d en ilir. A şağ ıd a k i b ey itte; Z â tî d o lay lı o larak F e rîd î’ye h a y v a n d em ek ted ir:

 h ol F erîd î m isk în ü n b ir n âfe m isk i v a r im iş

B ir m îşey i sıç ra r ik en s a h râ d a d ü şm iş n â fe si /Z â tî (N u ersk i, 2006: 41)

O miskin Ferîdî’nin misk (kokusu elde edilen) uru varmış. Bir meşe

üzerinden atlarken kırda düşürmüş.

P ek ço k k o n u d a k a rşı k a rşıy a g e le n b u iki şairim iz ara sın d a k i rek ab ete h e m b ir d u ru m a y ö n e lik h e m de b e d e n î ö ze llik lere y ö n e lik y a z ıla n la tife le r b ö lü m ü n d e te k ra r d eğ in ilece k tir.

5.

Bir Duruma Uygun Söz Söyleme

H a lk la iç içe y a şa y a n h a lk ıy la ay n ı d e ğ e r y a rg ıla rın ı p a y la şa n div an şairleri, in sa n o lm a la rın ın g e re ğ i o la ra k k a rşıla ştık la rı d u ru m ları şiirle ifade e tm işle rd ir. B aze n de o lay a şah it o lan b a şk a b ir şa ir o rtam a u y a n b irk a ç m ısra söy lem iştir.

5.1. Avnî ile Lutfî

A v n î, şa ir p a d işa h la rım ız d a n F a tih S u ltan M e h m e t’in şiird e k u llan d ığ ı m ah lasıd ır. F atih , d ö n em in d e latifec iliğ iy le ta n ın a n M o lla L u tfî’y e (G ökyay, 1987) b ir so h b et e sn a sın d a “ S en de şiir y a z a r m ıs ın ? ” d iy e sorar. M o lla L u tfî irtic a le n b e y itle ce v ap verir:

F azl u h ik m e t eh lin e g e r o lm a sa e ş ’â r ‘âr

A rz ed e rd im b e n de e y y â m ın d a e ş ’âr-ı L e b îd /L u tfî (İp ek ten , 1996: 35)

Fazilet ve hikmet ehline şiir (yazmak) utanma (sebebi) olmasa ben de

(büyük Arap şairi) L ebid’inkiler gibi (senin padişahlık) günlerinde şiirler arz

ederdim.

5.2. Atâyî ile Yahyâ

A tâ y î şairliğ in i b eğ e n d iğ i v e m eth ettiğ i Y a h y â B e y ’i b ir n o k ta d a eleştirm ek ted ir. Y a h y â y a z d ığ ı Ş âh u G e d â m e sn e v isin d e m a d d î aşkı işlem ek le k alm am ış, ay n ı z a m a n d a b a h se ttiğ i g e rç e k g ü z e lle rin isim lerin i y azm ıştır. G ü z elle rin isim lerin i d eşifre e d e rek d ed ik o d u cu k işile re fırsa t v erild iğ in i d ü şü n e n A tâ y î b u d u ru m a k a y ıtsız kalam az:

L îk o lu r an a d a b u sö z v ârid Işkı isb â t içü n y a z a r şâh id Z ik r-i n âm -ı c e v ân -ı şek k er-leb O ld ı erb âb -ı ışk a te rk -i ed eb

(13)

L â y ık o ld u r aç ılm ay a ol râz

B u lm a y a söz h a sû d ile g a m m â z /A tâ y î (C o şk u n , 2007: 93-94)

Ancak bu söz ona da yetişir. (O) aşkı ispat etmek için (isimleri yazarak)

şahit gösterir. (Böylece) şeker dudaklı güzellerin isminin zikredilmesi âşıkların

edebi terk etmesine (sebep) oldu. Doğrusu odur ki; o sır açılmaya, (böylece)

iftiracı ve çekemeyenler (söyleyecek) söz bulamaya.

5.3. Yahyâ ile Rahmî

Y a h y â B ey İstan b u l Ş e h re n g iz i’n d e B u rsalı R a h m î’yi ö ze llik le g ü ze lliğ iy le m e th e d e r (E rd o ğ an , 2011: 49). R a h m î’n in y ü z g ü ze lliğ i H a y âlî, Z âtî, G a z â lî g ib i b aşk a şairlerce de ifad e ed ilir. B u g ü z e lliğ in z â tî v ey a ârızî o lu p o lm ad ığ ı ta rtışm a la rın a Y a h y â B ey y a z d ığ ı m an zu m e d e a ç ık lık getirir. F a k a t b u şiirin b az ı b e y itle rin d e , re zil k işile ri ev in e g ö tü re re k m is a fir etm esi h ic v edilir:

H â n e sin d e erâzil ile içüp N e re v â d u r k i ola m est-i h u m â r U y u r a rd ın c a u y a n u k ç o k d u r ‘İşre t eh lin e u y m a su n z in h â r B ild ü rü rle r k işiy e m ik d ârın

E h l-i irfâ n a itm e sü n in k â r /Y a h y â (E rd o ğ an , 2011: 51)

Evinde rezillerle içip sarhoş olmak (hiç ona) yakışır mı? K eyif ehline

sakın uymasın (çünkü ayakta) uyuyanın ardında (gezen) uyanık çok olur. İrfan

sahiplerini inkâr etmesin. (Çünkü onlar kendilerini inkâr eden) kişiye haddini

bildirirler.

5.4. Şeyhülislâm Yahyâ ile Beyânî

B e y â n î isted iğ i b ir m ak am ı eld e etm ek için Ş ey h ü lislâ m Y a h y â ’d an y a rd ım ister, am a alam az. Ş ey h ü lislâ m Y a h y â h a k k ın d a ileri g eri k o n u şu r. B u d u ru m a v a k ıf o lan Ş ey h ü lislâ m Y a h y â ise şiirle k a rşılık verir:

B u rn u n la B e y â n î b izi n iç ü n k a k a la rsın B ir m ed re se-i h â ric i lâ-b ü d y a k a la rsın A y a k d a k a lu r m ı n e sa n u r sen c ile y in m erd

D âh ild e o lu r sah n ı m il’ak a la rsın /Y a h y â (K av ru k , 2001: X X I)

Beyânî bizi burnunla niçin gagalarsın, gerekli bir hariç medresesini

birgün yakalarsın. Senin gibi mert boşta kalır mı, (birgün) dâhil medreselerden

sahnı bile kaşıklarsın.

5.5. A ynî ile Hasırcıoğlu

A n te p li d iv a n şairlerin d en A y n î, ço k k u v v e tli b ir şa ir o lm a m a sın a ra ğ m e n d ev rin p ad işah ı ta ra fın d a n m ü m e y y iz -i ş u ’a râ y an i şairlerin iy iy i k ö tü d e n ay ırt e d e b ile n i ilan edilir. H e m şe h risi o lan H a sırc ız â d e M e h m e t A ğ a (A b d u lk a d iro ğ lu ve G ü ç lü , 2004: 108-109), b u d u ru m a atfe n şöyle der:

K im b ak a rd ı H o c a A y n î’ye S ita n b u l’u n e g e r İtm ese h âk -i d erin d îd esin e k u h l-i c ilâ

(14)

N e v -h e v e sk e n b u ra d a tıfl g ib i e ş ’â ra

O ra d a zü m re -i ş â ’irlere o ldı b a b a /H a sırc ıo ğ lu (A rslan , 2004: 7)

Eger İstanbul’un eşiğinin toprağını gözüne sürme (diye) çekmeseydi,

Hoca A y n î’ye kim bakardı. Burada (Gaziantep’te) şiire çoçuk gibi

heveslenmişken orada şairler topluluğuna baba oldu.

5.6. Vahîd ile Zihnî Baba

M e h m e t N a d ra d (Ş a ir Z ih n i B ab a) ve E d e a d ıy la an ılan ark ad aşı A h m e t H a m d i ay n ı m ed re se d e ö ğ re n cid irler. M e h m e t içki d ü şk ü n ü A h m e t ise h o v a rd a lık la u ğ raşır. D e rslerin e cid d i ça lışm ad ık ları için b ir tü rlü m ezu n o lam az la r. M ed resed e h o c a la rı o lan K ilisli E b û B e k ir V a h îd b u n la rın d u ru m u n a şöyle b ir d ö rtlü k le d ik k a t çeker:

İki şik este çe k m e ce k a ld ı b u k ö h n e h ü c re d e B irin in sâh ib i N a d ra d b irin e m â lik E de S er-d er-h e v â-y ı ‘ışk -ı civ ân o ld ı b irisi

B irin e d â rü ’l-am â n o ld u m ey -g e d e /V a h îd (Ş en ö d e y ic i, 2012: 24)

Bu eski hücrede iki kırık çekmece kaldı. Birinin sahibi Nadrad, diğerinin

Ede. Birinin başında (bir) güzelin aşkının hevesi var. Birine (de) meyhane

sığınıp yardım istenecek yer oldu.

5.7. Basîrî ile Revânî

B a sîrî ve R e v â n î’yle ilg ili iki latife anlatılır. Y a z ıla n ş iirle r fa rk lı o lm a k la b e ra b e r k o n u ve şiirle rin y a z ıld ığ ı d u ru m ay n ıd ır. B u n la rın ilk in d e B a sîrî b az ı d o stla rıy la d u ru m u iyi o lan R e v â n î’n in ev in e y e m e k y em ey e g id erle r. F a k a t aç k alırlar. B asîrî, b u d u ru m u şiirle ilan eder:

R e v â n î’yle m e g e r P in ti H a m îd ü n B ir a rad an y a ra d ılm ış rev ân ı B irin ü n n ân ı v asfı lâ-y e zû k û n B irin ü n suyı n a ’tı le n -te râ n î V e lî P in ti H a m îd ü n n ân ı yine

İki ol d e n lü d ü r âb -ı re v ân ı /B a sîrî (K artal, 2006: 21)

Meğer Revânî ’yle Pinti H am îd’in canı bir yaratılmış. Birinin ekmeğinin

methi tadımlık (bile) değil birinin suyunun vasfı görünmez(dir). Ama Pinti

H am îd’in ekmeği (ve) suyu yine iki katıdır.

B a şk a b ir h ik â y e d e ise B asîrî, R e v â n î’ye b ir k asid e y a z a ra k k en d isin e lü tu fta b u lu n m a sın ı ister. R e v â n î az m ik ta rd a ak çe g ö n d erir. U m d u ğ u n u a lam a y an B a sîrî y in e şiire m ü ra c a a t eder:

V a rd u m R ev ân i m a tb a h ın a t u ’m e istey ü G ö rd ü m h a râ n îsin i a c ın d a n k ö p e r k u s a r İm sâk içü n riy â z â t id e r ço k za m â n lîk

B ir m ü ftce lû t b u ls a v elî rû z esin sık a r /B a sîrî (C anım , 2000: 190)

Revânî mutfağına (bir) lokma istemek (için) vardım. Gördüm (ki

(15)

evindeki) yiyiciler acından şişerek kusar. Cimriliğinden çok zaman perhiz eder.

Fakat beleş bir tatlı yemek bulsa amma orucunu sıkar.

K e n d isin e şiir y o lu y la sa ld ıra n B â s îrî’y e, R e v â n î de şiirle k a rşılık verir. B âsîrî, ciltte k ırm ız ı le k e le r o lu ştu ra n ab raş h a sta lığ ın a y ak a la n m ıştır. R e v â n î b u d u ru m u şiirin d e esp ri k o n u su yapar:

E y B a sîrî k a tı g ö n li k a ra d u r şû h ın u n G e l’e in s â f ey le sen de b iraz alac asın B en d id ü m b u ik isin d e n a c a b â k a n g ısı y eg

D id i biri to n u z u n a la c a sın k a ra c a sın /R e v â n î (C an ım , 2000: 191)

Ey Basîrî (yanındaki) hayâsızın gönlü çok karadır. Gel insaf et sen de

biraz alacasın. Ben dedim bu ikisinden acaba hangisi iyidir, (oradakilerden)

biri donuzun alası (da) karası (da birdir).

5.8.

M ünîrî ile Nihâdî

16. y ü z y ıl d iv a n şairlerin d en o la n M ü n îrî A m asy a lıd ır. Ç ağ d aşı şairlerd en N ih â d î b ir su çtan d o lay ı d e ğ n e k le d ö v ü lm e c e z a sın a ça rp tırılır. B u d u ru m u b e y tin d e işley en M ü n îrî, d e ğ n e k le b a ğ la n tı k u ra ra k “D e ğ n ek d e m e y in b ir u c u N ih â d î’ye d o k u n u r” dem ek ted ir:

D e g e n e k k ıssa sın ı a n m an k im

T o k u n u r b ir u cı N ih â d î B ege /M ü n îrî (C an ım , 2000: 509)

Değnek olayını anmayın, (çünkü) bir ucu N ihâdî’ye dokunur.

5.9.

F asîh ile Bekrî Hasan

M e v le v î şairlerd en F asîh A h m e d D e d e (Ç ıp an , 2 0 0 3 ), g ö rd ü ğ ü b ir g ü ze le âşık olur. A d re sin i te s p it e d e re k g e c e le y in y o la k o y u lu r. A y n ı g ü z e lin p eşin d e o lan P irp iri M u sta fa v e B e k rî H a sa n a d ın d a iki k işi F a s îh ’in g e le c e ğ in d e n h a b e rd a r o lup, g e lsin de d ö v elim diye s o k a k ta b ek lerler. G eld iğ in d e de F a s îh ’i y a k a la y a ra k B â k î’n in ; “H e v â -y ı s a lta n a t d ü şm e z g e d â y a (K ü çü k , 1994: 3 8 4 )” m ısraın ı o k u y u p o n a “ S en in g ib i b ir k ö le n in b iz im g ü z e lle r su ltan ım ız la ilg ilen m e si h iç u y g u n d ü ş e r m i? ’ ’ d erler. İyice k ö şey e sık ışa n F asîh aşağ ıd ak i b e y itle ri okur. B u n u n ü ze rin e şiird e n a n la y a n ve irfa n sah ib i b iri o lan B ek rî H a sa n , F a s îh ’i serb est bırak ır.

C ây ed in se m e tm en is tib ’âd d ey r-i m ih n eti ‘Â şık ım b ir k âfir-i h ü sn e M u h a m m e d ü m m eti G e c e le r ‘azm etd ig im ol m â h a sây em h a v fid ir

B ir ta rîk ile k ab û l etm ez m a h a b b e t şirk eti /F a sîh (İnce, 2005: 558)

(Ey) Muhammet ümmeti bir kâfir güzele âşık oldum. (Bu yüzden) bela

kilisesini mekân edinmemi ihtimalden uzak görmeyin.

5.10. Fâyık ile Nigînî

U rfalı d iv a n şairlerin d en o lan F ây ık , eld e ettiği b ir m an sıp için m e m le k e tin d e n a y rılm a k zo ru n d a k alır. B u m e c b u riy e t a slın d a b o rc u n u n ç o k lu ğ u n d a n k a y n a k la n m a k ta d ır. G u rb e tte y a ln ız lık çe k e n şair, a rk ad aşların d a n ay rılığ ın ı v e o n la rın k e n d isin e m ek tu p g ö n d e rm e m e le rin i, d o stu N ig în î’ye m e k tu p la şik ây et eder:

(16)

K e sret-i d âm etm ed i âzâd e p îç ü tâ b d a n

E y led i şerm en d e b u m a n sıb b en i ah b â b d a n /F â y ık (İnce, 2005: 537)

Tuzakların çokluğu beni sıkıntılardan kurtarmadı. Bu mansıp beni

dostlardan utanacak (duruma) düşürdü.

D o stu N ig în î ise y a z d ığ ı ce v ap ta ala c a k lıla rı h a tırla ta ra k şö y le der. R âst-re v ol dest-i d â y in d e n h a lâ s e t d âm en in

Y o h s a b irg ü n d â m -h â h â n a k sa d ır F ây ık seni /N ig în î (İnce, 2005: 538)

(Ey) Fâyık! Doğru dur. (Önce) eteğini alacaklıların elinden kurtar.

Yoksa tuzak kurma heveslileri seni birgün aksadırlar (yani bacağını kırarlar).

5.11. M esîhî ve Şem ’î ile Meçhul Şair

P ad işah II. B e y a z ıt d ö n em i şa irle rin d e n M e sîh î ile Ş e m ’î H ristiy an g ü z e lle rin i sey retm e k iç in G a la ta ’dak i b ir k ilise y e g id erle r. B elk i o n la rla aynı am acı g ü d e n -ism i te s p it ed ile m e y e n - b a ş k a b ir şair ik isin in h â lin i g ö rü r. B u d u ru m u şairlerin m a h la sla rın d a n h a re k e t e d e rek y a z d ığ ı şiirle h e rk e se a şik â r eder. Z ira M e s îh î’nin m a h la sı İs a ’y a m e n su b iy e t an lam ı ta şım a k ta , Ş e m ’î de k ilise le rd e y a n a n m u m u n eş an lam lısıd ır.

G a lâ tâ ’da M e sîh î d ey re v aru p M e g e r Ş e m ’î a n u n la b ile g itm iş İşid e n le r g a la t id ü p d id ile r

M e sîh î k ilsey e b ir m u m iletm iş /L â (M en g i, 1995: 2)

M esîhî ile Ş em ’î Galata ’da(ki) kiliseye beraber gitmiş. (Bu olayı)

işidenler yanılarak M esîhî kiliseye mum götürmüş dediler.

5.12. Ahmet Paşa ile Meçhul Şair

K im o ld u ğ u te s p it e d ile m e y e n b a şk a b ir şa ir de latife y a p a ra k A h m ed P a ş a ’y a l a f atar. B ü y ü k şa ir A h m e t P a şa g ittiğ i h a m a m d a b ir g e n c e ay a k la rın ı o v d u rm ak ta d ır. B u n u g ö re n g e n ç b ir şa ir aşa ğ ıd a k i b ey ti m ırıld an ır:

F e le k şim d i k atı b î-â r o lu p tu r

M elek şe y tâ n a h iz m e tk â r o lu p tu r /L â (L â m i’î-zâ d e, 1997: 74)

Dünyanın hâli şimdi çok arsız olmuştur. (O derece ki) melek, şeytana

hizmetçi olmuştur.

H a z ır c e v a p lığ ıy la b ilin e n A h m e t P aşa, b u n u d u y u n c a h e m e n şöyle der: F e le k k ö r idi şim d i sağ ır o ld u

K e n e z le r k alm ad ı h ep şâ ir o ld u /A h m e t P a ş a (L â m i’î-z â d e , 1997: 75)

Feleğin (gözü) kör idi, şimdi (kulağı da) sağır oldu. Yeni yetmelerin hepsi

şair oldu.

5.13. Nâbî ile Osmanzâde Tâ’ib

H ik e m î tarz d ak i b a şa rısıy la K la sik T ü rk e d e b iy a tın ın ö n em li şairleri arasın d a y e r a la n N â b î aslen Ş an lıu rfalıd ır. D o la y ısıy la h e rh a n g i b ir seb ep le ay ağ ı İs ta n b u l’a d ü şe n h e m şe h rile ri N â b î’n in ev in d e m is a fir o lu rlarm ış. Ç ağ d aşı O sm an zâd e T â ’ib, ev in h e r d aim k a la b a lık o lm asın ı v e h a n g ib i k u llan ılm a sın ı şöyle ifad e etm iştir:

(17)

H e m şe h rile rin ta o k a d a r k e sre ti v a r k im

N â b î’n in evi şim d i K a tır H a n ı’n a b e n z e r /T â ’ib (P ala, T arih siz: 16)

Hemşehrileri o kadar çok ki (hepsi de misafirliğe geldiği için) şimdi

Nâbî ’nin evi Katır Hanı ’na döndü.

O y sa N â b î, y en i o lm ası seb e b iy le T â ’ib ’in ü slû b u n u ö v m ek te, d ili b ir k ılıç g ib i k u lla n m a sın a d ik k a t çek m ek ted ir:

 fe rîn k u lla n d u n ey T â ’ib eyü tîg -i ze b ân N a z m u n a g ü lb a n g -ı ta h s în çek d i cü m le ş â ’irân H ırs-b â zân e k a le m ra k s e y led i şâ d î-k ü n â n

S an a m ey m û n u m ü b â re k o la b u tâ z e -lisâ n /N â b î (B ilk an , 1998: 48)

Aferin ey T â ’ib! Dil kılıcını iyi kullandın. Tüm şairler senin şiirinin

güzelliğini hep bir ağızdan söylediler. Kalem, mutluluğundan ayı oynatanlar

gibi dans etti. Sana bu yeni dil/ tarz uğurlu ve mübarek olsun.

5.14. Zâtî ile Ferîdî

Z â tî’n in ça ğ d a şla rın d a n Ü sk ü p lü F e rîd î (A w ad İb rah im , 2010: 2), b irg ü n so h b e t esn a sın d a “D ü n y a n ın v efasın ı g ö re n y o k d erler, am a d in im için b en g ö rd ü m .” d e r (Ç av u şo ğ lu , 1970: 8). B u k o n u d a ısra rla y e m in etm e sin d e n h a re k e tle Z â tî d a y a n a m a z v e aşa ğ ıd a k i b ey ti söyler:

D in ü m içü n g ö rm işe m d e h rü n v e fâ sın d ir im iş

Z â tiy â a y d u n F e rîd î y o k y ire a n d iç m e sü n /Z â tî (Ç av u şo ğ lu , 1970: 8)

(Ferîdî) dünyanın vefasını gördüm diye yemin edermiş. Ey Zâtî,

F erîdî’ye söyleyin yok yere yemin etmesin.

Z â tî “Y o k y ere y e m in e tm e s in .” d e rk e n latife y o lu y la F e rîd î’n in d ini im an ı o lm ad ığ ın ı da k a stetm ek ted ir.

F e rîd î ise ç iz m e c iliğ in y a n ın d a re m il fa lıy la d a u ğ ra şa n Z â tî h a k k ın d a “Y a re m m a llik y a p sın y a şairlik. N o h u t g ib i h e r y em ek te k a rşım ız a ç ık m a sın .” d e r (Ç av u şo ğ lu , 1970: 10). Z â tî’n in cev ab ı ise y in e şiirle olur:

Ş â ’ir o la rem m âl o la Z âtî be F erîd î

T u t ag z u n ı san a n e sen an u n y a h ısısın /Z â tî (Ç av u şo ğ lu , 1970: 10)

Be Ferîdî, Zâtî (ister) remmal olsun (ister) şair. Sana ne, sen ağzını tut,

(o nohutsa sen de) onun (nohuttan yapılan)yakısısın.

5.15. M olla Lutfî ile Leys Çelebi

M o lla L u tfî, d ev rin in âlim le riy le im tih a n o lm ak için b ir aray a g eld iğ in d e S ah n m ü d e rrisle rin d e n L ey s Ç e le b i’yi â lim le rin d ışın d a tu ta ra k şöyle der:

G ö re n le r işid e n le r h e p b eğ e n d i

E fe n d im ilm i ile âm il o lm u ş /M o lla L u tfî

“Görenler, işidenler hep beğendi; efendim ilmini memurluğa vasıta

eylemiş.”

(İse n , 1999: 2 91)

M o lla L u tfî’n in y a şlı ve ö n em li m ü d e rrisle rd e n b iri h a k k ın d a sö y led iğ i b ey it, d ö n em im ileri g e le n le rin in k e n d isin e cep h e a lm a sın a sebep olm u ş, b aşk a b ir seb e p te n şairin ö ld ü rü lm esin e k a ra r v erild iğ in d e m em n u n iy etle k a rşıla m ışla rd ır. B u d u ru m u n fa rk ın d a o lan şa ir ö ld ü rü le c e ğ in e y a k ın b ir

(18)

za m a n d a şu b e y itle ri dile getirir:

A şk ın k o p u z u n ele a lay ım m ı n e d ersin  lem lere âvâze salay ım m ı n e d ersin R ü sv â-y ı cih ân o lm ak için şîşe-i arı

H e y n o ls a g e re k ta ş a ça la y ım m ı n e d e rsin /M o lla L u tfî

“A ş k k o p u zu n u e le a lıp b ü tü n d ü n y a y a b a ğ ır ıp ç a ğ ır a y ım m ı ne d e r s in ? C ih a n a r e z il r ü s v a o lm a k iç in a r ş iş e s in i ta ş la r a ç a lıp k ır a y ım m ı ne d e r s i n ? ”(İsen , 1999: 2 92)

5.16. Zâti ile M ihrî

A m asy a lı k a d ın şairlerim izd e n M ih rî h iç ev len m e m e siy le tan ın m ak tad ır. İs ta n b u l’da y a şa d ığ ı d ö n em d e E b u E y ü p E n sa rî M e d re se sin d e m ü d e rrislik y a p a n P a ş a Ç eleb i, M ih rî’y le e v le n m e k ister. B u ev lilik te k lifin e M ih rî’n in o lu m su z ce v ap v e rd iğ in in h a b e r alan Z âtî, h em en d u ru m a u y g u n b ir k ıt’a söyler:

İşitd ü k istem iş M ih rîy i P aşa O p îre k e n d ü y i râm e y le sü n m i O m isk în b u n c a y ıl o ru c tu tu p d u r

E şek s..iy le b a y ra m e y le sü n m i /Z â tî (Ç av u şo ğ lu , 1970: 14)

İ ş ittik (ki) P a ş a , M i h r î ’y i iste m iş. (M ih rî) k e n d in i o ih tiy a r ın e m rin e te s lim e ts in m i? B u n c a y ı l o r u ç tu ta n o m isk in (M ih r î h iç ) e ş e k s ..iy le b a y r a m e y le s in m i?

5.17. Necâtî Bey ile M ihrî

N e c â tî B ey, b ir şiirin d e d ü n y an ın sık ın tısı, g am ı ve ta s a s ın d a n k u rtu lm a k isteğ in i şöyle ifad e eder:

T ek y erd e g ö k te zerre k a d a r m ih n e t o lm asu n

Ö rti d ö şe k N e c â tîy e b ir b û riy â y e te r /N e c â tî (H a k v erd io ğ lu , 1998: 55)

Y e te r ki y e r d e g ö k te z e r r e k a d a r d e rt, k e d e r, sık ın tı o lm a sın . N e c â t î ’y e (h em ) d ö ş e k (h em ) y o r g a n (y e rin e ) b ir h a s ır y e te r .

N e c â tî B e y ’in k a n a a tk â r o lm a sın a d e ğ in e n M ih rî, b u k o n u d a k e n d in in d ah a ü stü n o ld u ğ u n u aşa ğ ıd a k i b e y itle dile getirir:

S en e y N e c â ti is te r isen b û riy â d ö şe k

Y â r eşig in d e M ih rîy e b ir k u rı câ y e te r /M ih rî (H a k v erd io ğ lu , 1998: 55)

E y N e c â tî! S en h a s ır d a n b ir d ö ş e k iste rsin . (O y s a ) M i h r î ’y e s e v g ilin in e ş iğ in d e (o ld u k ta n s o n r a ) ku ru to p r a k (b ile ) y e te r .

5.18. N ef’î ile Meçhul Bir Kadın Şair

B ir g ü n N e f î ö n d e h iz m e tç isi a rk a d a C u m a n a m a z ın d a n çık ıp g id e rk e n b ir k a d ın şaire ra stlarlar. K a d ın şair N e f î ’n in y a n ın a g elerek , d u ru m u n a b ir b e y itle y o ru m yapar:

Y in e d ü n y â k a tı b î-â r o lu p d u r

M elek şe y tâ n a h id m e tk â r o lu p d u r /L â (T u ğ lu k , 2009: 1031)

D ü n y a y in e ç o k a r s ız o lm u ştu r. M e le k , ş e y ta n a h iz m e tç i o lm u ştu r.

(19)

m ü ste h c e n içerik li o lara k , h e m e n ce v ap verir: Ş air m i o ld u n b e -h e y ayı k u la k lı S an a b ir şey g e re k b aşı k alak lı B u d u n a ra sıd ır d ery â-y ı u m m â n

K a d ırg a la r g e z e r sek se n k ü re k li / N e f î (T u ğ lu k , 2009: 1031-1032)

Hey ayı kulaklı şair mi oldun? Sana başı(nda) gerdanı (bulunan) bir şey

gerekli. Butlarının arası seksen kürekli kadırgaların gezdiği büyük deniz

gibidir.

5.19. Selîm î ile Tâli’î

O s m a n lı’n ın b ü y ü k p a d işa h la rın d a n Y a v u z S u lta n S elim ay n ı z a m a n d a S elîm î m a h la sıy la ş iirle r y a z a n b ir ş a ird ir (İse n v e B ilk an , 1997: 115, 266). D ö n e m in şairlerin d en T â li’î, y en içe ri k â tib i o lm ası ve o n la rla h e p b ir a ra d a b u lu n m a sı h a se b iy le y e n iç e rile ri ö v en b ir şiir y a z a ra k p a d iş a h a sunar. T â li’î, b a h se d ile n şiirin d e “Y e n iç e rile r n erd ey se T â li’î de o ra d a d ır.” d em ek te d ir. B u cü m le d e n h arek etle p ad işah ; “Y e n iç e ri A m a s y a ’d a D u k a g in o ğ lu ’n u n ev in e b a sk ın d ü ze n le y in ce de o rd a m ıy d ın ? ” d iy ere k şairi su ç la m a y a ça lışır. T â li’î ise k ıv ra k z e k â sıy la d u ru m u leh in e d eğ iştirm ek için “B en o ra y a b a sk ın ı en g e lle m e k için g itm iştim .” diye cev ap v e rir (E y m en , 2008: 90). V e rile n cev ap h o ş u n a g id e n şa ir p ad işah , T â li’î ’ye latife y o llu aşa ğ ıd a k i b ey ti söyler:

Ö g e rsen ög o şâh -ı n ü k ted ân ı

K i t a b ’ı k ıl y a ra r fe h m -i su h an d e /S e lîm î (C an ım , 2000: 374)

(Birini) övmek istersen, nükteden anlayan o padişahı öv(melisin).

(Çünkü) onun yaratılışı, söz anlamada kılı (kırk) yarar.

6.

İsim, Mahlas veya Lakap

L atife le re seb ep o lan b ir d iğ e r h u su s; şairin adı, m ah lası v ey a lak ab ın ın b a z e n k in ay e b a z e n te v riy e s a n a tıy la k u lla n ıla b ilm e sid ir. B u ta rz la tife le rin “b ir k ısm ın ın m a h la s d e ğ iştirm e le re b ile sebep o ld u ğ u (Y ıld ırım , 2006: 7 1 )” g ö rü lm ek ted ir.

6.1. Bâkî ile Tûtî Hanım

K a n u n i S u ltan S ü ley m an , B â k î’ye T û tî H a n ım a d ın d a b ir ca riy e h ed iy e eder. D o stları a ra sın d a ca riy e n in g ü z e lliğ in d e n b a h is a ç ıld ığ ın d a B âkî: ‘‘C anım , tû tî tû tî d iy e p e k u ç u rm a y ın şu k a rg a y ı, d iy e b ir söz k a ç ırm ış (P ala, T arihsiz: 9 ).’’ O y sa tû tî, p a p a ğ a n d em ek tir. B âk î ise k a rg a la k a b ıy la b ilin m ek te d ir. T û tî H a n ım b u d u ru m a d ik k a t ç e k e re k şöyle der:

B a ğ te te n o lm u ş ik en tû tî g u râ b a h e m -n işîn

Y in e şek v ây ı g u râ b e y le r g a râ b e t b u n d a d ır /T û tî (P ala, T arih siz: 9)

Birdenbire papağan kargayla birlikte oturup kalkmaya başlamış.

Tuhaflık bundadır (ki) yine (de bu durumdan) şikâyetçi olan kargadır.

6.2. Bâkî ile Tûtî Hanım

B â k î’n in zağ y an i k a rg a la k a b ıy la a n ılm a sın a latife y a p a n b ir şa ir de Y a k în î’dir:

(20)

N â m -ı B â k î’yle g a z e l re n g în ü h o ş -te r g ü ste r

Z a g la n sa n itek im şim şîr-i c e v h e r-g ü ste r Y a k în î (S o lm az, 2005: 601)

Nitekim mücevher saçan kılıç kargalansa, Bâkî ’nin namıyla gazel (daha)

renkli ve daha hoş (olur.)

6.3. Am rî ile Sâgarî

A m rî ile S âg arî b irb irin e m ü ste h c e n ifad e lerle lak ap ta k a n iki şairdir. S âgarî, ra k ib in e ‘‘T o rb a y a s ı.d ı’’ diye h itap ed e rm iş. A m rî, b u h itap ta rz ın a ce v â b e n şö y le der:

S ana b u to rb a sak alla y a ra şu r m ı a c ab â

A m rî’ye to rb a y a sı.d ı d iy e b ü h tâ n id esin /A m rî (Ç av u şo ğ lu , 1979: 6)

A m rî’ye torbaya sı.dı diye iftira atarsın. Sana bu kadar sakalınla (böyle

demek) yakışır mı?

‘ ‘ Sarı A s m a ’ ’ la k a b ıy la m e şh u r o lan S âg arî k a rşılığ ın d a şu b e y ti söyler: S arı asm ay ı g ö ric e k g ö zi y o k

A m rî g â y e t se v e r a ğ a çk ak a n ı /S â g a rî (Ç av u şo ğ lu , 1979: 6)

Amrî ağaçkakanı çok sever. (Bu sebeple) Sarı asmayı görecek gözü

yoktur.

A m rî, d iv a n ın d a k i b a şk a b ir şiirin d e S â g a rî’y e sö v m e n in k en d isi için b ir alışk a n lık h â lin e g e ld iğ in i ifad e eder:

S âg arî h e y n e tu rfa k e ç k ü ld ü r K im an a sö g m ek o ld ı â d e t ü h û B ir sin ek ag zı y a rın ı y irk en

K a k ıy u p d idi k im n e po. y ir şu /A m rî (Ç av u şo ğ lu , 1979: 185)

Sâgarî ne tuhaf keşküldür. (Öyle) ki ona sövmek âdet ve huy(um) oldu.

Bir sinek ağzının salyasını yerken, (sineği) kovalayarak ne po. yersin dedi.

6.4. K ünhî ile Dürrî

A şa ğ ıd a k i latifed e şair, ra k ib in i d o ğ ru d a n d eğ il de ev len d iğ i k ız ın b a b a sın ın la k a b ıy la eleştirm ek ted ir. D ü rrî, K ö r T av u k ç u b aşı la k a b ıy la b ilin e n b irin in k ız ıy la ev len ir. B u n u n ü ze rin e K ü n h î şöyle b ir b e y it söyler:

E y led i D ü rrî t e ’eh h ü l an sızın

A ld ı K ö r T a v u k ç u b a ş ı’n ın k ız ın /K ü n h î (Ç ap an , 2005: 15)

Dürrî, ansızın evlendi. (Gitti de) Kör Tavukçubaşı ’nın kızını aldı.

6.5. Em ânî ile Tâbî

D iv an şiirin d e ay n ı m ah lası k u lla n a n şa ir sayısı h iç de az değ ild ir. A m a g en e llik le m a h la sta ş şa irle r y a fark lı z a m a n la rd a y a d a fa rk lı y erlerd e y aşa m ıştır. B u n u n istisn a sı o la b ile c e k b ir d u ru m k a rşım ız a ç ık m a k ta d ır. M ah las o la ra k k en d ilerin e ‘‘T â b î’ ’yi seç en ik i şa ir h em ay n ı d ev ird e h em de İs ta n b u l’d a y aşa m a k tad ır. A ra la rın d a k a rışık lık çık m asın diy e, ç e v re sin d e k ile r b irin i T âb î-i B ü zü rg d iğ erin i ise T âb î-i K û ç e k y an i B ü y ü k T â b î v e K ü ç ü k T â b î şek lin d e ta n ım la rla r. M ah lastaş o lan b u şa irle r ço ğ u za m a n d a b irb irle riy le u ğ ra şırla rm ış.

B ir g ü n E m ân î m a h la slı b ir şair, y o ld a B ü y ü k T â b î’ye ra stla r ve latife o lsu n diye ‘‘K ü ç ü k T â b î n e re d e ? ’’ diye sorar. B u so ru y a sin irlen en B ü y ü k T âb î

Referanslar

Benzer Belgeler

Asidik bazik ve nötral organik bileşiklerin ayrılmasında ya da saflaştırılmasında ekstraksiyon yöntemi kullanılır.. Asidik bir madde uygun bir baz ile, bazik madde uygun

DAVRANIŞ SİZİN DURUMUNUZ Kabul duygunuz.. Hastanız

(Bir çocuk dişi gibi parladıydı.. Çek­ mişti onu kırmızı bir akşamüstünün di- şetlerine. Ya direkleri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu

Ülkemizde yaşanan ve çocukların uğradığı şiddetin görünmeyen ve en acılı yüzlerinden biri olarak karşımıza çıkan “çocuk gelinler” meselesi, bugün

Bu sanatçının Çatal Hö­ yük resimleri, iki yönüde boyalı tavandan çerçevesiz olarak Sar­ kan büyük boyutlu tuvallerinin yamsıra çok çeşitli

Elde edilen beta değerinin pozitif (+) olması, öğretmen ve öğrenci ilişkilerinde yaşanan çatışma durumları ile çocukların duygu düzenleme davranışları

(3) It was reached that there is mid- level, positive and significant relationship between the psychological re- silience level and the self-efficacy about adolescents’ avoidance

DAVRANIŞ SİZİN DURUMUNUZ Kabul duygunuz.. Hastanız