I 1‘rftra to tU 'K ttn t',) V£ T T - ^ ’
*« ■ » . T T 1 W I ■«■IHII«l IH IM T ^ ! J l« " ' mü“ 1 i n ■■■ -■«!■■■■ »II I» 11»'«■■»—
Eski Şeker
Bayramı
ı a rifelerin d e
Yazan : Sermet Muhtar Alus
Ramazanın, yirmisinden son ra büyük kon ak! arda, konak yavrularında, küçük evlerde bayram hazırlıkları başlardı.
Kupa arabası hazırlandı mı ha üflendi sağa, gelin varsa so la geçip, kerime ile kâhya k a dın karşıalarında, haremağası veya başağa arabacının yanın da, Beyoğlu, Bahçekapı, Sul- tatıhaımıamı, KapaâkçJarşıyı dev- ne çıkarlar, kesenin ağzını a- tearlardı.
En evvel kendilerine, tazele re (Saten dö liyon), Bengalin), (Fay) nevinden ipekli fistan lıklar. Kayınvalde, valde, tey - ze lıanfendiler gibi yaşlılara (Lahuraki) elbiselikler, Çin şa lı hırkalıklar. Kâhya kadına, kırk yıllık taya ve sütııineye, başkalfaya (kaşmerdikoz) en - tjaddikler..
Beyoğlu veya Bahçekapı ma ğaza İarıtım birinde bunlar kes tirilip sardırıldıktan sonra doğ ru Karaköy, Tünel sırasındaki Cordiyadisin dükkânı. Harıfeır diye, tazelere (glase)., böcek- kabuğu ökçeli iskarpinler; yaş- hlara (karamandolu) ayakka bılar.
Hepsi paket ettirilince haydi, Çarşıkapısa; Kalpakçılarnaşı- ¡na dalınıp kavaf İbrahim efen dinin dükkânı. Em ektar kâhya kadına, tayaya, sütııineye ru gan ayakkabılar; halayıklara, ahretliklere vidalaları.
Bunlar da alındı mı beş altı kapı ötedeki Camgöz Nişanın dük/kânı.. Halayıkların gençle rine (fular) denilen ucuz i- pekliden, ihtiyarlarına ince yünlüden, beslemelere alacalı bulacalı basmadan esvaplıklar da kestirildikten sonra çeşme nin yanındaki sokağa sapılıp Yağlıkçılar içii.
Sıra şimdi selâmlık bölüğün- dekileri aradan savmak. Hep -■ sinin birer k at çamaşırı peyle nildi.
Başağaya, haremağasına, a- rabacıya kolalı gömlek, kravat, kol düğmesi, fildikos i fanila, patiska don, satrançlı mendil. Aşçı, yamağı, seyis, bahçıvan, çırağı, ayvaz gibilere kutnu mintan, amerikandan don göm (lök, basma mendil.
Davul zurna ile kapıya ge lecek mahalle bekçilerine, tu- luıdbacılanna uçlarına birer Mecidiye bahşişleri düğümlene cek yazma mendiller.
Ertesi gün Can Efendinin ve tazelerin fistanlıkları beraber ce, yüne yallah Beyoğlu. Efije- ni, Iypigel, Kalivrosi ayarda kilerden birinin terzihanesi.
P ar islin en son moda gazete leri saatlerce gözden geçirilir, ¿asoniar beğenilip ölçüler veri lirdi. Valdaıumların. haremde ki diğerlerin elbiselerini dik meğe de Pangaltıdan. Feridiye- de&ı, Kumkapıdan iki üç Erme ni modistra çağırtılırdı. Artık, konakta gelsin haldır huldur d W ıs. Çakırçukur makine ses leri arasında duduların gay- gayh gaygavlı manileri, tü r - İkilleri...
Bunlar başarılınca gıcır gı cır bayramlıklar aynalı gar- droplara, selvi sandıklara, yer li dolaplara konur, nefes alı nırdı.
Arife gününün akşamı selânı- lıkrinküerın çamaşırları mendil lere bohçalatmuş. Paçaları sıvayan kâhya kadm, başında örtü, mabeyin kapısında:
— Bekir Efendi, al şu nca
-ğızları, güle güle eskit bilâ- der!.. Arabacı Osman ağa, gel gözüm, bu da seninkileri.. Aş çıbaşı, neredesin?
Hülâsa, ayvaz Palulu Ava- dise kadar hepsi peşkeşe ko narlar, yerle beraber temeır nahlarla velinimetlere duaları basarlardı.
Son İftardan kalkılıp cigara- lar tellendirilir, kahveler ho- purdatılırken yine kâhyamın, elinde koca tepsi, tepsinin üze rindeki tabaklarda beyzt bey:.' un kurabiyeleri, ortaya çn rv gelirdi.
Aşçıbaşı, bütün ramazan
açtığı böreklerin, baklavaların unlarından, yağlarından, şe kerlerinden arttırıp bu kura biyeleri yapmış. Açıkgözlerden
se çiçekli çiçekli, yaldızla (İdi
niz said, ömrünüz mezit ol sun) baskılı kartlara isimleri de yazdırıp tabakların kenar lığına koymuş.
Efendilerinin büyüğünden kü ç uğun e kadar hepsinin ağızla rım tatlılaındjıracak, avaıde ko nacak..
Lira, yarım lira, çeyrek lira, mecidiye bir hayli bahşişi c e bine atar, fesini yıkıp kahveyi boylardı.
* * *
Arife akşam lan ve bayram gecelerinim, en ömür tarafı ak şamcıların haliydi. 30 ram a zan ağzına imamsuyuııu koy mamış, mutad keraluıt vakti gelince yiyeceğini yemiş ispi noz gibi düşünmüş, Agobun
kazı gibi sersemlemiş içki tir yakileri her iftar topunu dört gözle beklerler, gümbürder gümbürdemez bir aylık hasret çilingir sofrasının önüne otu rup alabildiğine çekerlerdi.
O akşam Beyoğlu, Sirkeci birahaneleri; Galata, Balıkpa- zari, Demirkapı, Tavukpazarı Langa, Sandıkburnu, Edirne kapısı meyhaneleri tıklım tık lım; ibşebilecek bir köşec'ık bulana ne mutlu...
Her vakitki itiyat, tahasnı ■ mül, grado kimsenin umurım - da değil. Ver yansın edip par latan parlatana, cıvıyan cıvı- ’ yana, sızan sızana...
Kör kandil eve dönerken yo lu şaşırıp ta nerelere gidenler; arabaya yığılıp külçe halinde gelenler; küfelik olup sırta bi nenler; ertesi sabah hâlâ ayı - lamayıp akşama kadar leş gibi yatanlar...
* * *
îstanbulun küçük evlileri de karınca kararınca bayram ha - zırlıklarından geri kalmaz, en kesesi yufkalar çoluk çocuğu nu bayramlıklarla sevindirir, keselerine çil çeyrekleri, ikilik leri, kuruşları kor, yarım ok - kaçık olsun lâtilokumlu, badem li. akideli şekerini alırdı.
Bu .billerin masumları ek - seriva arife günü tuttururlar-
d ı: *
— Cicibiicilerimi ~;yeceğim! Anası, ninesi istedikleri ka -dar şamarı bassın, ciyak ciyak ağlamada, terter tepinmede. Maazallah neredeyse üstüne havale illeti gelecek..
— Hay geberesi yumurcak, haydi giy!.
Denilip meramım yaptıktan sonra sokağa çıkınca mahalle nin çocukları etrafına üşüşür, mlakamlı makamh girişirlerdi:
— Arife çiçeği, b.. böceği!.. Sermet M uhtar ALİ! S