• Sonuç bulunamadı

Yeni ve güçlü bir ses

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni ve güçlü bir ses"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

%■

lT3

YENİ ve GUÇLU BİR SES

M E H M E T Ç I N A R L I

Ç

ocukluğumuzdan beri —şimdi Doğu olan— «Şark» kelimesini

hep kötüleyen,

küçümseyen ifadeler içinde okuduk, işittik.

«Şark kafası», «Şark zihniyeti» sözleri, geriliğin, cahilliğin, bu­

dalalığın sembolü haline getirildi. Senelerce önce, Avrupa’lı şairleri

adım adım izleyen ve modem şiirler yazan bir şairimizin kalemin­

den, «Biz ne kadar Garp’li olduğumuzu iddia etsek, yine de Şark’-

Iıyız» cümlesini okuduğum ve Şair'in bunu, hiç bir küçüklük duy­

gusuna kapılmadan, yeşilin yeşil, beyazın beyaz olduğunu söylemek

gibi, tabiî bir eda ile söylediğini gördüğüm zaman, şaşırmış, heye­

canlanmıştım.

Batı'dan gelen her şey üstün ve değerli, bize ait her şey kötü ve

değersizdi. Batı modasının şiire getirdiği türlü acayiplikleri ve saç­

malıkları reddettiğimiz için, sözde aydınlarımız arasında senelerce

birer suçlu gibi dolaştık.

Bir gün, bir de baktık ki, bazı politikacılarımızın ardından, şair

ve yazarlarımızın bir kısmı da Batı'ya düşman oluvermişler. «Batı

edebiyatı âdil bir edebiyat değildir. Çünkü, âdil olmayan bir dün

yanın edebiyatıdır... Emperyalizmin toplu (müşterek) malıdır.» de­

meye başlamışlar.

Batı’ya körükörüne teslim oluş gibi, bu keskin

dönüşün de ilmi düşünceyle ve yurt gerçekleriyle bir ilgisi yoktu.

Birincisi, şuursuz bir hayranlığın sonucu;

İkincisi, Türkiye’yi Batı

blokundan ayırmak için düzenlenmiş ideolojik bir planın edebiyat

alanındaki uygulamasıydı.

Çoğu Hisar dergisinde yayınlanmış olan yazılarının bir kısmım

«Bu Ülke» isimli bir kitapta toplayan Cemil Meriç de, ilk bakışta

bir Batı düşmanı olarak görünür.

Onun kaleminden, Avrupa ve

Avrupa’h için şu amansız hükümleri okuyoruz:

«Avrııpa'lı Tann'yı öldürdü. Topuklarından saçlarına kadar uzanan bir mütenâhîye mabbııs. Bu kubbede hoş bir sedâ bırakmadan, yok olup gidecek. Cinayetleri hiç bir işe yaramadı.» (Sayfa : 73) «Kıyıcılık kanında var Avrcpa'hmn. Yunan destanları birer ci. nâyet salnamesi, Yunan, İskandinav ve Germen destanları...» (Sayfa: 93) «Montesquieu, Doğu despotizminden söz eder. Düşünmez ki despotizmin âlâsı perestişkân olduğu İn­ giltere'de ve tab'ası bulunduğu Fransa’dadır... Batı yazarlarında ciddiyet ve

(2)

araın:ıyac:ık kadar Batı irfanının âşinâsı olanlar için bu hükümlerin tek orijinal tarafı terbiyesizliktir.» (Sayfa : 91)

Ama, Meriç’in bu sözleri, ne sol ideo­

lojinin tesiri altında yazılmıştır,

ne de

Doğu blokunu desteklemek amacıyla...

Ona g ö r e :

«So! - sağ: çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir il­ gisi olmayan iki yabancı...» (Sayfa: 13) «İmparator, luklar yok artık, iki blok var. Hâkim devletler, bir ülkenin adım taşımıyor. İsimleri baş harflerden iba­ ret : ABD, SSCB... Pençeleri birbirinin karnına geç­ miş iki canavar... Vasıtaları ay n ı: şiddet. Kanunları aynı: madde... Kapitalizmle komünizm Batı'nın iki çehresi... Biri kumarhane, öteki nıahbes.» (Sayfa: 102)

Cem il M eriç, h a k k ı yenen, k ü çü k gö­

rü le n , in k â r edilen D o ğ u n u n s a v u n u c u ­

su d u r. Bu k o n u d a k i ç a lış m a la rın a «Hind

Edebiyatı» (1964) ile b aşlam ış, H isa r’d a

te frik a edilen «Hind v e Batı» isim li ese­

riy le d ev am etm iş, d a h a son ra «Bu Ülke»

ye gelm iştir.

(i...Yunan tanrıları Doğu'yia Batı'nın izdiva­ cından doğdu. Beklenirdi İd, Yunan, ecdadının hatı­ rasını başka uluslardan daha iyi korusun. Öyle olma, d ı : Yunan nereden geldiklerini bilmeden Asya inanç­ l ı m ı benimsedi. Kavme kişiliğini veren bu unutkan. Iık. Çok geçmeden dünyada her şeyi kendisinin bul­ duğuna, kendisinin yarattığına inanacaktır, Yunanlı.» (Hisar, Haziran - 1967)

Türk'ün Batı ile ilişkilerine gelince

Meriç’in savunması bir isyan, bir çığlık

halini

alır. ' Onu asıl çileden

çıkaran,

Türk’e Batı’nın oynadığı oyunlar, yaptı­

ğı haksızlıklar değil,

kendi evlâtlarının

Batı’ya kul köle olarak, kendisini inkâr

etmesi, yok etmeye çalışmasıdır.

«Kınaları ipek bir kumaş gibi keser - biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihan, da, bir de kiiffar...

Zafer sabahlarım kovalayan bozgun akşamlan. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Son­ ra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, «Ben AvrupalI­ yım» demeğe başladı, «Asya bir ciızzamlılar diyarıdır.»

Avrupalı dostlan, acıyarak baktılar ihtiyara, ve

kulağına «Hayır delikanlı, diye fısıldadılar, sen bir az - gelişmişsin.»

Ve Hristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idâm yaftasını, bir «mşân-ı zişân» gibi gururla be­ nimsedi aydınlarımız.» (Sayfa: 25)

«Batılılaşma miti eskiyince, yeni bir yalan çıktı sahneye... Daha doğrusu, aynı nazenin taze bir mak­ yajla arz-ı endam etti.

Filhakika, intclijansiyamızın şerefine şampanya şişeleri patlattığı bu sözde bakire, Tanzimat'tan beri tanıdığımız «Batılılaşma» nm ta kendisi.

Çağdaşlaşmak, Avrupa'nın yeni bir ihraç metâı, kokain ve LSD gibi... Şuuru felce uğratan bir zehir. «Çağ - dişilik» itilâmı, iftirâlann en alçakcası, en abe­ si. Aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlaşmak neden Hristiyan Batı'nın putlarına perestij olsun?

Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi... Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetim, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.» (Sayfa: 26)

«Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat: müstağrip. Edebiyâtımız bir gölge - edebiyât; düşüncemiz bir gölge - düşünce. Üç edebî nevi itibar­ dadır : Taklit, intilıâl, tercüme.» (Sayfa: 49)

Meriç, Batı kültürünün Batı medeni­

yetinin de bir değeri, faydalanılacak bu­

yanı olduğunu inkâr etmez. Ama, şikâ­

yet ettiği

sözde aydınlarımız,

Batının

asıl değerli yanını değil, işe yaramaz ta­

raflarını almış, benimsemişlerdir:

«... zirvelerin İliç birini tanımıyorduk. Avrupa'­ yı Avrupa yapan düşünce fâtihleriyle temâsımız ya­ saktı. Haşet kitabevinden ibâretti Avrupa'mız, girdap­ ları olmıyan bir kıt'a, tezadsız ve tek boyutlu; bir kartpostal Avrupa'sı. Coğrafyamızda tek kıt'a vardı, kafatasımızda tek yarım küre. Türkçe konuşan birer Fransızdık.» (Sayfa: 49)

Cemil Meriç, Doğu'yu da Batı'yı da

çok iyi bilen değerli bir düşünür;

(3)

dişine m ah su s k ıv ra k ve şiirli b ir ü slûb u

olan u s ta b ir y aza rd ır. O na göre : «Na­

zım ifadenin çocukluğu: sevim li ve ser­

keş. Nesir, bütün nazımları kucaklayan

bir orkestra : girift ve kâmil. » ( Sayfa :

15)

ve «kelâm, bütünüyle haysiyettir.»

M eriç, b ü tü n y az ıla rın d a «kelâm» ın h ay ­

siyetini k o ru m a k

için b ü y ü k b ir

çab a

gösterir.

O nunla aynı fik irde olm adığı­

nız zam an bile, yazılarını zevkle, ilgiyle

ok u rsunuz. Bazan sam im i b ir öfkenin te ­

siriyle g ereğ in d en fazla sertleşen ifad e­

lerini h o şg ö rü r; b aşk a b ir y a z a rd a y a d ır­

gayacağınız

A rapça, F arsça

terk ipleri,

O’n u n ta rih te n sesler

v eren kalem inde

tab iî k arşılarsın ız.

Cemil M eriç’in eserin i D oğu’lu

ol­

m a k ta n

,T ürk olm aktan

u ta n m a eğili­

m inde o la n lara özellikle tavsiye ederim :

«Bu Üke» y a z a n k en dilerini, böyle b ir

aşağılık d u y g u su n d an k u rta ra c a k tır.

R om ancılığım ızın çok yeni

olu şuna

ü zü ldükleri, dedelerim izin ned en ro m an

y azm ad ık ların ı sordu kları zam an M eriç’i

o k u su n la r :

«Romnn'ın burjuvaziyle doğduğunu söylerler. Burjuvazi Avrupa'nın İmtiyazı, daha doğrusu yiiz ka. ras:. Bir kelimeyle roman, başka bir dünyânın, baş­ ka bir ruh ikliminin, başka bir toplumun eseri. Daha zavallı bir dünyâ, daha dişi mânevi bir iklim, dalıa geveze bir topUıın.

Başka bir tâbirle, bu edebî nevi bir buhrântn, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nisbetsiz- liğin çocuğu, tçtimâî bir şıhhatsizlik, biç değilse bir tedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyle sahneye çıkışı bnııdan. İnanan bir toplumda, pürüzlerini yok etmiş bir toplumda, hayâli çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?» (Sayfa : 38)

A v ru p a ’da dem okrasinin gelişm esine

h a y ra n lık duyup, bizim b u k o n u d a çok

geri kaldığım ızı söyleyenlere de M eriç'in

verilm iş cevabı v a rd ır :

«Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç. Ümmetin Avrupa dillerinde karşılığı yok. Siyasî ve dînî bir bağ. Kur'ân hem bir ibâdet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı bütün insanlık. (Bk. Gardct, La cité Musulmane, Vrin, 1970)

Demek ki, İslâıııiyetin temel mefhumu : eşitlik. Bu bir amaç değil, bir hak. Hürriyet, eşitliğin bir başka adı veya göriiniişii. Sınıf kabul etmeyen, imti­ yaz tanımıyan bir dinde, kimin kime karşı hürriyeti?

TÜRKÜM BENİM

---Boşlukda faydasız dönen,

Çarkım benim!..

Asyalı, Kerküklü, Tunaboylu

Irkım benim!..

Dağların kara duman,

Artık uykundan uyan,

Yoksa büsbütün unutulman

Korkum benim!..

Müjdeler gelsin zaferden

Ayrılsın hain Er’den,

Ve öteki milletlerden

Farkım benim!..

Ya parla, ya büsbütün sön

,

Çizilsin gayri bir yön,

«Titre ve kendine dön»

TÜRK’üm benim!..

İSM AİL G E R Ç E K S Ö Z

---Batı, hürriyeti bir hatâ işleme hakkı olarak tarif edi­ yor. Müslümanın böyle bir lıakkı yoktur. Çiinkü o ebedî hakikatin, yegâne hakikatin, cihanşümul haki­ katin emrindedir.

Evet, İslâmiyet bir kanun ve nizam hâkimiyeti (noıııokrasi) dir. Batı nın gerçekleştirmeğe çalıştığı eşitliği çoktan fctlıetıııiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecâvüz silâhı olarak değil, bir ikaz, bir irşad vâsıtası olarak kabul etmiştir. Demok­ rasinin ta kendisidir İslâmiyet. Ama Batı'nınkinden çok başka bir ruh ikliminde gelişen, çok başka um­ delere dayanan bir demokrasi.» (Sayfa : 77 - 78)

S eneler senesi, geçm işim ize h a k a r e t­

ler y ağ d ıran ları, bizi k endi kendim izden

n e fre t etm eye zo rla y an ları din lem ek ten

bıkıp u san m ış olan k ulak larım ızın biraz

d a b a şk a sesler

işitm eye ihtiyacı

var.

Cemil M eriç'in yazıları, y ab an c ıla ra s a ­

tılm ış v eya o n la r ta ra fın d a n büyülenm iş

o lan ların s u ra tla rın d a b ire r ş a m a r gibi

p a tla m a k ta ; dinini, m illetin i ve geçm işi­

ni sevm ek, benim sem ek istey en lerin y ü ­

rek lerin e ferah lık verm ek ted ir.

5

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Öncelikle solun uzun yıllardan bu yana iktidardan uzak kalmasının yarattığı ataletten söz etmek gerekiyor. Bu yüzdendir ki son dönemde kapsamlı, gerçek sol

Sahnede sesini büyük bir ustalıkla kullanması ile tanınan sanatçı, özellikle gör­ müş geçirmiş, faka basmaz ve hafif kabadayı tiplemeleriyle büyük

Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar çalışan sanatçı ünlü ses sanatçılarının saz toplu­ luklarında da

Bizim sunduğumuz olguda olduğu gibi torakal disk hernisi, göğüs ve sırt ağrısı bulguları ile kendini gösterdiğinde atipik göğüs ağrısı zannedilebilir.. Atipik

Ebû Hureyre’den rivâyet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Biriniz secde ettiği zaman, devenin çöktüğü gibi çökmesin. Rivâyetin son

A Case of Nationalist Conservative Enlighteneds’ Views on March 12: The Report of Turkish Enlighteneds Organization to President Cevdet Sunay Emre SAVUT, Levent YILMAZ.

Son adet tarihine (SAT) göre 34 haftalık gebeliği olan, 30 yaşında, 50 kg, multipar, takipsiz, eski sezaryen öyküsü olan hasta, ani başlayan servikal kanama,

Tüketicilerin tercihlerini bilişsel yönlü tutumların daha çok etkilediği bunun yanı sıra duygusal ve davranışsal yönlü tutumlarının da önemli oranda