• Sonuç bulunamadı

Her yönüyle Yahya Kemal 4:Batı musikisine bir türlü ısınamamıştı:Varşova'da elçiyken bile Tanburi Cemil'i dinlerdi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Her yönüyle Yahya Kemal 4:Batı musikisine bir türlü ısınamamıştı:Varşova'da elçiyken bile Tanburi Cemil'i dinlerdi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Başbakan herıt_ı_ Melen—

wyj

\Batı musikisine bir türlü ısınamamıştı

Varşova’da elçiyken bile

£ ri3 r f

erlaine, şiiri,

«Her şeyden önce mûsikî»

diye

tanımlar. Yahya Kemal, daha ilk gençlik yıl­

larında, Paris’te iken Fransız şiirlerinin bu büyük

ustasının mısralarını derin bir hayranlıkla okumuş

ve bu hayranlığı ömrünün sonuna kadar da devam

etmiştir.

Şürdc kelime'vc mısra musikisine önem vermeyi Batı’dan öğrenen Yahya Kemal, Batı musikisini benimseyememiştir. Bu­ nu, .Varşova’da iken bile davranışları ile belirtmiş, gönlü daral­ dıkça, Türk musikisinin büyük ustalarının eserlerini dinliycrck ferahlamaya çalışmıştır. Bu tutumunu- Polonya başkentinde, 1927’de yazmış olduğu «Kar Musikileri» adlı şiirindeki:

Zihnim bu şehirden, bu diyardan çok uzakta, Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plâkta,

beyiti ile de açıkça belirtmiştir.

Hattâ uşağı, efendisi «Şair-Elçi» .tin, üzüntülü, canı sık­ kın zamanlarında, uzun karlı kış günlerinde, yavaşça Tanburi Cemil Beyin içli bir plâğını «gramafun» a yavaşça koyarak, oda­ yı «İstanbul'un en özlü» sesiyle doldurunca Şair, bulunduğu yerden ve zamandan kurtulup her an hayalinde yaşattığı gü­ zel İstanbul’una, Boğaziçi’ne döner, hattâ uykusunda bile Kan­ lıca Körfezi düşlerini süsler. Onun için de bu şiirinde şu bc- - yitler vardır:

Birdenbire mes’udum işitmek hevesiyle, Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle. Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık!

Yahya Kemal, Avrupa’da elbette bol bol Batı musikisi de dinlemiştir. Fakat o, daha ge.nç yaşta kulakları Türk musiki- > ' sinin en güzel, en zengi.ı nağmeleriyle dolduğundan, «Batılı

olan müzik» ten aynı zevki alamamıştır: özellikle Slav’ların- kini, Varşova’da çok duymasına rağmen, bu gamlı musikiyi , sevememi.ştir. Nitekim bunu aynı şiirinde şöyle anlatır:

Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı, Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı. Bir erganun âhengi yayılmakta derinden... Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden.

ŞAİR’DE MUSİKİ ZEVKİNİN UYANIŞI

«Yahya Kemal'in, millî musikimize bağlılığı yine çocuk­ luğunda aldığı millî musiki terbiyesindendir; Annesinindedesi îvranyalı Hüseyin Paşa, Rumeli ye Anadolu dan gelmiş b.r Sancak Beyi idi. Bu zâta gaza hakkıı olarak Rakofça çevresin­ de geniş çiftlikler verilmişti. Balkan Harbine kadar -veresesi­ nin elinde bulunan bu çiftliklerde hep Rumeli türküleri söyle­ nirdi. Çiftlik nâzın Ali Zâim. kucağında, . çaldığı el armoniği ile Yahya Kemal’in kulağına scrlıad türkülerini. Tuna, Budm. Estergan türkülerini okurdu.» (I).

Yahya Kemal, 19()2'de Usküp’lcn İstanbul'a gelince, bir süre, anneannesinin yeğeni olan Abdurrahma.ı Paşazade İbra­ him Beyin, Sarıyer’deki evinde kalır. Burası, devrin bir çok ünlü kişilerini, zaman zaına.ı sinesinde toplayıp, unutulmaz âlemlere. sahne olan bir yerdir... Nitekim Şair, Kanunî Hacı Arif Bey’i ve onun idaresinde toplanan zengin fasıl heyeti.ıi önce bu evde görüp dinlemiş ve alaturka musikisinin zevkine ermiştir.

Genç yaşta Türk musikisinin özü, ruhuna sinen Yahya Kemal, daha sonra Itrî, İsmail Dede. Hâliz Post, Seyyid Nuh. Zaharya ve 'Nikons Ağa gibi musikimizin

ve sever..

(2)

Yahya Kemal, Varşova'da elçi iken bir törende

!903’te Paris'e gidip 1912’ye kadar orada kalarak her yönden kültürünü derinleştiren Yahya Kemal, yurda dönünce, ölünceye dek hayranı kalacağı Tanburi Cemi! Bey’ lc tanışır. Bir sohbetimizde Şair, tu büyük' sanatçı ve musikimi ız hakkın-

Jİaki fikirlerini şöyle belirtmişti:

ŞAİR'İN ŞANSI VE TÜRK MUSİKİSİ

— 1912'de İstanbul’a döndükten sonra, iyi bir talih ese­ ri olarak Tanburi Cemil Bey'i tanıdım. Bu san’atkâr ın tanbur, kemençe, rubab ve lavta ile çaldığı peşrevleri, bestelileri, semai­ leri ve şarkıları dinledim, Itrî’ye, Hafız Post’a, Sey.'/id Nûh'a, ZaharyYya, Tanburi İshak'a, Sadullah Ağa’ya Ismai I Dede’yc, Şâkir Ağa’ya hayran oldum... Şüphesiz bunda Tanburi Cemil in «çalış» inin kuvvetli bir tesiri vardır. Eski büyüle bestekâr­ larımızın, en iyi eserlerini dinlemek arzusu günden güne kal­ bimde yer tuttu. Millî bir ruhun tam ifadesinde mus iki ön saf­ ta gelir. Bizim sanatlarımızda en son mükemmeliye t arzeden musiki olmuştur. En sonra doğduğu içindir ki diğer büyük san­ atlarımız yavaş yavaş öldükleri halde musiki devamı etmiştir. Gerçi 50-60 seneden beri o da vahim bir inkıraz halindedir. Lâ­ kin halkın hâlâ onu sevmesi büsbütün ölmediğine del âlet eder.

Musikimizin, şiirimize nisbctlc faikiyeti âşikârdı r. Derhal göze çarpan fark eski şiirimizde olmayan sentezin musi ikimizde ol masıdır. Eski şiir bir türlü başlar,, başka bir türlü dnvam eder, gene bambaşka bir türlü biter. Musikimizde ise bun'u n tam zıd­ dına olarak başta, «ıkı bir terkip halindedir. Yâni - mükemmel bir eserdir. Musikimizin şiirimize ikine bir fâikiyeti t mtellektücl olmaması ve yerli halkın iştirak etmesidir. Fârisi bilme yenler eski şiirimizi anlamazlar. Halbuki musikimizde hiç Fârisiı bilmeksi­ zin, yalnız musikiye iptidâi bir vukufla mazhar olmal t, anlama­ ya kil'âyet eder. Şiir ve musikimizin ikisi de İslâm merjeniyetinin İran cephesinden geldikleri halde, biri, yâ.ıi şiir, dâ ima Fârisi divana âşinâ olmak, iyi bir vukuf sahibi olmağa mecburiyet hâ­ sıl etmiş, halbuki İkincisi, yâni musiki, İran? olan h e r şeyle za­ manla rabıtasını kesmiş, kendi memleketimizin ve n rilletimizin havasından ilhamını almıştır. İşte Zaharya gibi Run ılar, lshak gibi Muscvîler, IŞİkoos gibi Ermeniler en millî bir dclreceye çık­ mışlardır. Denilebilir ki, bu memleketin ahalisinin mu; ¡ikide, göze

çarpan birliği, eğer her .şeyde olsaymış, çcîc başka bir millet olur muşuz.

Bir gün Yahya Kemal’e:

— Sizce, bizimki ile Batı Musikisi arasındaki farklar, ve bu iki musikinin özellikleri nelerdir? ,

diye sormuş ve şu cevâbı almıştım:

— Musiki iki cinstir: Meledi üzerine müesses olan, armo­ ni üzerine müesses olan. Bizim musikimiz melodi, Avrupa mu­ sikisi armoni üzerine müessestir. Avrupa musikisinin, bu itibar­ la muazzam fâikiyeti müsellemdir. Zâten bugünkü neslin içinde mücadele ettiği tezat bundan ileri geliyor... Kader bizi vaktiy­ le İslâm medeniyetinin musikisinde bir iş görmeye şevketmiş. O işi de hârikulâde görmüşüz. Demek ki Türk dehası, şark âle­ minde nasıl bir kudret göste-rdiyse, bu günden sonra Garp musi­ kisinin tekniği ve metotlarını alarak gene büyük bir iş başara­ bilir. Ancak bu bir tekâmüle muhtaçtır. Bir hamlede olmasının ■ihtimali yoktur.

MUSİKİMİZDE REFORM

Batı musikisine temessül edilirse, başta büyük bir iş gör­ müş olan Rusları zikredebiliriz. Onlar Büyük Petro’dan, tâ T. Nikola'ya kadar, 150 sene Batı musikisinde tilmiz kaldılar... Ancak 1 850'den sonra yerli havayı fethetmeye başladılar. Tam millî Rus zevkine hârikulâde bir musiki yaratarak Avrupa âle­ minde birdenbire birinci safta parladılar.

Biz Itrî’dcn İsmail Dede’ye kadar olan musikimizi, kendi tabiatı içinde aynen muhafaza etmeliyiz. Çünkü bu, mimarimiz, şiirimiz, yazı sanatımız gibi fevkalâde bir eserdir ve millîdir. Onu şimdiden sonra da çocuklarımıza öğretmeliyiz, çaldırmalı- yız, dinletmeliyiz. Lâkin bundan sonra Batı musikisinin teknik metotları ile bir Türk musikisi, tıpkı Rus musikisi gibi, vücuda getirmeye bakmalıyız... Belki eski musikimizi hatırlamak bu inkılâp için de işimize yarar. Yâni mîllî hislerimizi ifade için kuvvetli bir eser, mâzinin şiiri ile alâkası kesilmiş bir şey gibi görünmez.

ŞAİR’İN EN BEĞENDİĞİ BESTECİLERİMİZ

_______________ VE ESERLERİ________________

Yahya Kemal'e, Dede’nin, Itrî’nin ve Zaharya’nın en be­ ğendiği eserlerini sorduğumda da şu cevabı almıştım:

— Bu hususta tam bir tercih yapamam.. Dede’ninkilerin hepsini seviyorum. Itrî'nin de hepsini... Zaharya’ya gelince: ev­ velâ Şchtıaz Buselik. Sonra hepsi. Zaharya’yı arka arkaya de­ ğil, parekende olarak dinledim. Fakat Zaharya'da, banal, hattâ orta şey dinlemedim.

Yalnız, «Tû'i-i mucize güvem» in hiç bir tarafında Itrî’lik yoktur. Ondan binlerce eser kalmış. Zama.ıla diğerleri kaybolup 'elimize yirmi eser geçmiş. Bu işin tekniğine vâkıf olan mütehas­ sıslar, bu yirmi ererin onyedisî Itrî’nindir diyorlar. Teknikten Ncvres iyi anlardı: «Ilrî gibi bir üstat, Mâhur’dan İsfahan’a geç­ sin; işte bu imkânsız. Ya o erer Itrî’nin değil, yahut sonradan an- iamıvsnlar değiştirmiştir» derdi'

(1) Reşat Beyatlı, Yahya Kemal’in Hayatı, Mec. I. s. 137, 1959.

— YARIN

:---i l

Y. Kemal Epst. = a

YAHYA KEMAL VE KAHRAMANLIKLARIMIZ

==

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

hastada yapılan prospektif bir çalışmadır. Pozisyonel epizodik vertigo şikayetleri olan hastalara Dix- Hallpike manevrası yapıldı. Dix-Hallpike manevrasında

Muhammed Cevâd Şerîat (1315-1391 hş.) Destûr-i Sâde-i Zebân-i Fârsî adlı eserinde (hende/gülüş) örneğinde olduğu gibi yapısında Farsça mazi veya muzari fiil

He further argues that the reason why New Criticism is not welcomed in today’s universities is that the sheer analysis of aesthetics, the idea of the study of literature

藥學科技影片欣賞心得 吳建徳教授上課部分 藥 3B 林聖哲 B507097065

Teacher candidates’ perceptions of standards in an education program at a university in Turkey [Article@Türkiye’deki Bir Üniversitede Öğretmen Adaylarının Eğitim

1994’te kemikten elde edilen mtDNA’nın yaklaşık 400 baz çiftlik bir ön dizi analizini yapan araştırmacılar, K1 soyu olarak anılan ve ortak bir atadan gelen bir DNA

Avukatların DÖ ile medeni durum, aile tipi, eğitim durumu, mesleki çalıĢma yılı, daha önce psikiyatrik destek alma/ almayı düĢünme durumu, yakın çevresinde

Rousseau’nun politik alanda dile getirdiği görüşlerin muğlak ve kapalı yönleri bulunmaktadır. Özellikle yapıtlarında kendi döneminde bulunan düşünürlere ve