• Sonuç bulunamadı

Sikkeler ışığında deniz fenerleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sikkeler ışığında deniz fenerleri"

Copied!
143
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARKEOLOJİ ANA BİLİM DALI

SUALTI ARKEOLOJİSİ BİLİM DALI

SİKKELER IŞIĞINDA DENİZ FENERLERİ

GÜZİN ÖZKAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. AHMET ADİL TIRPAN

(2)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ………...iii ÖZET...iv ABSTRACT...v 1. GİRİŞ... 1 1.1 Konu ...3 1.2 Kapsam ...4 1.3 Yöntem ...4

2. ANTİK ÇAĞ DENİZ FENERLERİ ... 5

3. MESSENAE LİMANI DENİZ FENERİ... 8

4. OSTİA LİMANI DENİZ FENERİ... 10

5. İSKENDERİYE LİMANI DENİZ FENERİ ... 20

6. SOLİ/POMPEİOPOLİS LİMANI DENİZ FENERİ... 35

7. KENCHERAİ LİMANI DENİZ FENERİ... 39

8. AİGAİ LİMANI DENİZ FENERİ ... 46

9. HERAKLİA PONTİKA LİMANI DENİZ FENERİ ... 49

10. ABYDOS LİMANI DENİZ FENERİ ... 59

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ... 63

RESİMLER VE ÇİZİMLER LİSTESİ ... 66

KAYNAKÇA VE KISALTMALAR... 77

(3)

ÖNSÖZ

Antik dünyada sikkeler, alışveriş aracı ve temsil ettikleri kentlerin reklâmının yapıldığı kimlikleridir. Sikke üzerinde kent kimliği yansıtılırken imgeler bazen tekil figür ve sembollerden oluşmakta bazen de kent siluetleri gibi çok karmaşık konularda betimlenmektedir. Örneğin kıyı kentlerin liman silueti gibi karmaşık bir konunun sikkenin küçük ve kompozisyonu zorlayan dairesel yüzeyine yapılması o kentin limanına verdiği önemi vurgular. Bir limanda olabilecek tüm mimari öğeler bu küçük yüzeye ana hatlarına indirgenerek verilebilmektedir. Bu tür sikkelerde betimlenen mimari öğelerden limanın feneri başta gelir. Fenerler bazen bir liman mimarisi içinde, bazen de kentteki şöhretine bağlı olarak tek başlarına sikke üzerinde betimlenmekteydiler. Tezimizde belli merkezlerin deniz fener betimli sikkelerinden yola çıkarak mimarisini, kent içindeki önemini, liman mimarisi içindeki yerini incelemeye çalıştık.

Öncelikle sayın danışman hocam Prof. Dr. Ahmet Adil Tırpan’ a göstermiş olduğu sonsuz ilgi ve alakadan dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Tez konumun belirlenmesinden, bitim aşamasına kadar her konuda yardımını ve literatür çalışmalarındaki İngilizce makalelerin çeviri aşamasında da desteğini gördüğüm Arkeolog Ahmet Bilir’ e teşekkür ve şükran borçluyum.

Liman mimarisi konusunda benden hiçbir zaman bilgisini esirgemeyen Sayın hocam Arş. Gör. Erdoğan Aslan’ a; yaptığı çevirileriyle çok yardımını gördüğüm Arkeolog Akın Başol’a; sikkelerin çizimini gerçekleştiren Arkeolog Hatice Korkmaz’a; desteklerini hiç esirgemeyen Mansel Kütüphanesi çalışanları Arkeolog Ufuk Erdoğan, Tarık Türküsever, Mustafa Kâğıtçı, Mustafa Korkmaz’a, İbrahim Karaoğlan’a; Başından beri göstermiş oldukları özveriden dolayı bütün bölüm hocalarımıza; her zaman manevi desteğini gördüğüm Neslihan Akbulut’a ve son olarak beni bugüne getiren annem ve özelliklede babam Selim Özkan’ a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(4)

ÖZET

Sikkeler Işığında Deniz Fenerleri başlığı altındaki bu çalışmada; antik dönem Akdeniz havzası kıyısında yer alan, ticaret merkezleri niteliğindeki kent limanlarının mimari parçası kabul edilebilecek deniz fenerlerinin, sikkeler üzerindeki tasvirlerine yer verilerek, bilimsel araştırma metodlarına dayalı bir sentez oluşturulmaya çalışılacaktır. Sicilya adasının doğu ucundaki Messenae, Roma’nın batısına dökülen Tiber Nehri deltasındaki Ostia, Nil Nehri deltasındaki Pharos Adası üzerinde kurulmuş İskenderiye, güney Anadoludaki Soli-Pompeiopolis, Yunanistanda, Corinth yakınlarındaki Kencherai, Kilikya bölgesindeki Aigai, Batı Karadenizde yer alan Heraklia Pontika ve Çanakkale yakınlarındaki Abydos gibi belli başlı bazı antik kentlerin sikkelerinde görülen deniz feneri betimlemelerinin, kesin tarih veren en önemli bulgu niteliği taşıyan sikkelerin, kronolojik olarak sıralanması esasına dayalı olarak zaman, mekan ve yapı üçgeninde kendi aralarında karşılaştırmalar ve bağlantılar kurularak konunun irdelenmesine çalışılacaktır. Görsel anlamda sikkeler üzerindeki tasvirlerin doğruluğunu kanıtlamakta yardımcı olacak, deniz fenerlerinin betimlendiği diğer materyaller irdelenerek sebep-sonuç ilişkisine dayalı bir kurgu oluşturulacaktır. Fener kulelerinin liman içindeki yerinin belirlenmesi amacıyla antik kaynaklar ve arkeolojik kazılar sonucu elde edilen veriler, konumuzunda başlığını oluşturan nümizmatik verilerle karşılaştırılarak planlar üzerinde değerlendirmeler ile mantıksal çıkarımlar yapılacaktır.

(5)

ABSTRACT

In this study having the name of “Lighthouses under the Lights of Coins”, it is aimed to obtain a synthesis based on scientific research methodology by depicting lighthouses on coins, which can be regarded as constructional parts of city harbors acting as trade centers in the ancient Mediterranean coastline. The subject is studied in details by making ties and comparisons between the coins regarding when, where and how they were created. These ties and comparisons were made in accordance with the chronological order of the coins between the ones giving exact date and Lighthouse depictions seen on the coins found in certain ancient cities like Lighthouse of Messenae in the east edge of Sicily, Ostia in the Tiber delta flowing into the sea in the west of Rome, Alexandria on the island of Pharos in the Nile delta, Soli-Pompeiopolis in southern Anatolia, Kencherai near Corinth in Greece, Aigai in Cilicia region, Heraklia Pontika in the west black sea region and Abydos near Canakkale. By evaluating other studies describing lighthouses, which would help prove the truth of visual depictions on the coins, a fiction was made based on cause and effect relation. In the aim of determining the places of lighthouses in the harbors, by comparing ancient resources and date obtained through archeological excavation with nümismatik data also the title of this study, evaluations on the plans were made out and logical conclusions were reached.

(6)

1. GİRİŞ

Üzerinde yaşadığımız Akdeniz coğrafyasının, medeniyetlerin gelişmesinde öncülük ettiği tarihsel süreçte, hiç kuşkusuz Akdeniz’in antik dönem denizcilerinin rolü çok büyüktür. Denizciler henüz pusulanın bile olmadığı dönemde hayatları pahasına da olsa Akdeniz’ e açıldılar ve yıldızları kerteriz alıp bir bilinmeze doğru ilerleyerek, kendi efsanelerini yarattılar. Modern dünyamızın küreselleşmesi sürecinde elbette ki denizciler, bilgi ve deneyim birikimleri sayesinde aşılması güç suları aştılar. Yolculuğa çıkmadan önce adaklar adadılar ve inançları doğrultusunda sağ salim limana varabilmenin verdiği onur ile tanrılara kurbanlar kestiler ki, bu uğurda bıraktıkları limanda belki bir daha ailelerini göremeyeceklerdi.

Aktium deniz savaşını takip eden yıllar boyunca süren deniz çağında M.S. 2. ve 3. yy’ da denizciler tarafından yazılmış iki mektuptan bahsedilir. Bunlar günlük olayları anlatan uzaklardan yazılmış mektuplardır. Roma İmparatorluğu, Romalılar için Akdeniz’ e yelken açtıklarında, iyimserlik ve başarı zamanı olarak “Mare Nostrum” “Bizim Deniz” ilan ederdi.

İlk mektup bir tahıl gemisinde çalışan mürettebatın, geminin Portus’a ulaşmasının ardından yazılmıştır.

“Sevgili Apollinarius

Selamlar. Sürekli sağlığın için dua ediyorum. Ben iyiyim. Haziranın 30’ unda karaya vardım, Temmuzun 12’sinde yükümüzü boşalttık ve 19’unda tanrının izni ile Roma’ ya gittiğimi bildirmek için yazıyorum. Eşine, Serenus’ a ve bütün arkadaşlarına en derin saygılarımla. Hoşça kal.

(7)

İkinci mektup ise Napoli yakınlarındaki Misenum’ da konuklamış olan Roma donanmasına atanmış bir Mısırlı delikanlıya aittir.

“Sevgili Babacığım

Her şeyden önce umarım iyisinizdir ve daima iyi olacaksınız, kız kardeşim onun kızı ve erkek kardeşim. Tanrı Serapis’e denizde yaşadığımız bir tehlike anında hızlıca gelip bizi kurtarmasından dolayı teşekkür ederim. Misenum’a vardığımda yolculuk masraflarım için devletten üç parça altın aldım. Ben iyiyim. Lütfen bana yaz. Baba ilk olarak bana iyi olduğunu söyle, sonra kız kardeşim ve erkek kardeşimin iyi olduğunu anlat. Ellerinden öpüyorum çünkü beni iyi bir eğitimle yetiştirdin bundan dolayı tanrılar izin verirse hızlıca terfi edeceğim.”

Genç adamın ismi Apion’ du. Onun savaşsız geçen 2. yy Roma donanmasında iyi bir kariyer elde etmeyi umması için çok fazla nedeni vardı. Limanları ve ticaret rotalarını korumak devlet görevlileri ve askerleri taşımak onun başlıca göreviydi1.

Antik dönem Akdeniz coğrafyasında bir liman ile başka bir liman arasındaki ticari yük taşımacılığının ilerlemesiyle birlikte, gemi güvenliği açısından bir ihtiyaç haline gelen deniz fenerlerinin inşa edilmesi teknolojik açıdan oldukça önemlidir.

1

(8)

1.1 Konu

Deniz fenerleri, antik kentlerin kent yapısının bir parçası ve aynı zamanda ticari yönden kentin gücünün simgesi olan limanların, en önemli mimari unsurlarından biridir. M.Ö. 3. yy’da Mısır Deltasının batı kıyısında, Knidos’lu mimar Sostratos tarafından yapılmış olan İskenderiye Fener Kulesi Pharos, Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri olması dolayısıyla üzerine inşa edildiği, İskenderiye limanı önündeki adadan almış olduğu adını, fener kulelerini ifade eden bir terim olarak kendinden sonrakilere vermiştir2. Buradan hareketle yola çıktığımız çalışmamızda, kendine has karakteristik özellikler gösteren deniz fenerleri hakkında kapsamlı bir araştırma ile sikkeler üzerindeki betimlemelerini göz önüne alarak yapıları incelemeye karar verdik. Günümüze kadar pek nadir bir şekilde gelebilmiş birkaç deniz feneri kalıntısından başka deniz fenerleri ile ilgili elimizde çok fazla arkeolojik kanıta imkân bulunmamakla beraber mimari yapıların üç boyutlu olduğu düşünülecek olursa bunu en güzel gösteren veriler görsel materyallerdir. Çeşitli kabartmalarda karşımıza çıkan deniz feneri betimlemelerine karşılık, dar bir yüzeyde alan kaygısı yaşanarak darp edilmiş sikkelerden yaralanmayı hedef bildik. Bizde deniz fenerlerini sikkeler ışığında inceleyerek çıkardığımız sonuçları arkeolojik kanıtların güvenilirliğine dayanarak konumuzu oluşturmuş bulunuyoruz.

2

(9)

1.2 Kapsam

Yapılan görkemli işlerin propaganda amaçlı güç gösterisi olarak sikkeler üzerine işlendiği bilinmektedir. Bunun yanı sıra antik dünyanın oldukça etkileyici yapılarından olan fener kulelerinden en ünlüsü olan İskenderiye Feneri, dünyanın yedi harikasından biridir. Anlaşıldığı üzere mimari biçim açısından oldukça özenle planlanmış fener yapıları, günümüze sadece edebi metinlerde antik dönem yazarlarının anlattığı kadarıyla veya muhtelif kabartmalar ve sikkeler ışığında gelebilmişlerdir. Araştırmamızdaki antik dönem Akdeniz havsası içerisinde yer alan deniz fenerlerinin sikkeler üzerinde işlenmesi konusu, antik dönem edebi metinleri ve kabartmalarla desteklenerek, ele geçen arkeolojik bulgular ile karşılaştırmalar yapılarak incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda sikkeler üzerine darp edilen deniz fenerlerinin mimari açıdan tipolojileri çıkartılması amaç edinilmiştir. Araştırma konumuz her ne kadar sikkelerin üzerindeki fener tasvirleri olsa da sadece buna bağlı kalınmayıp kentin bulunduğu coğrafya, limanın konumu ve fenerin liman içindeki konumu gibi konularda çalışmaya eklenerek bir bakıma genelden özele doğru giden bir çalışma yöntemi takip edilmiştir. Deniz feneri betimli sikke buluntularının ayrıntılı bir şekilde incelenmesi sonucunda ulaşılan verilere göre, konunun tarihsel sınırları tespit edilmeye çalışılmıştır.

1.3 Yöntem

Sikkeler üzerine darp edilmiş deniz fenerlerinin mimarisi hakkında bir kanı oluşturmamızdaki en önemli verilerdir. Mantıksal olarak konu bütünlüğünü sağlamak için sikkelerin incelenmesi kronolojik bir düzenleme ile yapılmıştır. Deniz feneri betimli rölyef ve mozaikler ile denizcilikle ilgili edebi metinler sikkeler üzerindeki deniz fenerlerinin mimarisinin yorumlanmasında önemli bilgiler edinmemizi sağlamıştır. Daha önceden konu ile ilgili yapılmış olan çalışmalardan faydalanıp, kendi bulgularımızla karşılaştırmalar yapılarak, sonuç bölümünde çıkarımlar yapılmıştır. Sikkeler ışığında belirlediğimiz merkezlerden bazılarına (Abydos-Çanakkale/Nara Burnu, Heraklia Pontika-Karadeniz Ereğlisi) araştırma gezileri düzenlenip arazinin fotoğrafları çekilmiştir. İstanbul, Ankara, Çanakkale ve Konya kütüphanelerinde yapılan literatür çalışmalarının sonucunda bulunan deniz fener betimlemeli Roma dönemi sikkelerin fotoğrafları çekilip, dijital ortamda çizimleri yapıldıktan sonra yazım aşamasına geçilmiştir.

(10)

2. ANTİK ÇAĞ DENİZ FENERLERİ

Akdeniz’e yelken açmış denizcilere rehberlik etmek için yapılmış ilk deniz fenerleri çok basmakalıptır ve gemileri, çıkıntı yapan kara parçalarına, tehlikeli kayalıklara ya da akıntılara karşı uyarmak için tasarlanmamıştır3. Bunun içindir ki o dönem deniz fenerleri genellikle, gündüz duman ile gece ışık saçan bir ateş ile limanın girişini gösteren işaret kuleleriydi4. Erken dönem fener kuleleri denizcilikteki tehlikeleri göstermekten ziyade limanları gösterirlerdi5. İlk ışıklar belki de balıkçıların sahilde yaktığı ateşlerdi fakat istikrarlı bir iletişim sistemi olan, farklı bölgeler arasındaki ticaretin gelişmesi ile bu ateşler serbest duran kuleler ya da sütunlar üzerinde yakılarak, bir tepenin üstünde ya da liman kompleksi içerisindeki yerlerini aldılar6. Bu üzerilerinde ateş yanan kulelerin daha iyi bir görünürlük sağladığını geç dönem Roma mozaik, resim, kabartmalardaki tasvirlerde görebiliriz.

İlk deniz fenerleri neredeydi sorusunun cevabı, suyun getirdiği çamurdan dolayı kullanılmaz hale gelmedikçe yerleri dikkatlice seçilmiş başlıca liman yerleşkeleri olan kıyı şehirlerinin asırlar boyu alivyonla dolması nedeniyle yerlerinin belirlenmesi oldukça zordur. Roma mühendislerinin ilerleme adına daha önceki tesisatı bozarak dönem dönem büyütmesi ve yeniden inşa etmesini limanların ilk mimarisi hakkındaki bilgilere ulaşmamızı zorlaştırmıştır. Ayrıca deniz ile kara arasında bulunan liman ve onun deniz feneri her iki taraftan da yıkıcı çevresel etkilere maruz kalmıştır. Bir taraftan liman havzası içine çamur birikirken, diğer taraftan fırtına va dalgalar, kıyı hattındaki bu tesisatı vurmuştur. Böylece yapılar inşa malzemelerinin yeniden kullanımı için sökülmüşlerdir7.

3 Beaver 1973, 22. 4 Jones 1985, 32. 5 Blackman 1982, 188. 6 Vermeule 1962, 76-77. 7 Oleson 1988, 147.

(11)

Deniz fenerleri için diğer muhtemel örnekler, deniz kenarlarına ya da genelde olduğu gibi dalgakıranlara inşa edilmiş burçlardır. Örneğin Knidos’ta askeri liman dar girişine yapılmış olan burç gibi8. Erken dönem limanlarının girişlerinin kenarlarına yerleştirilmiş bu kuleler muhtemelen deniz feneri olarak da kullanılmıştı.

Deniz fenerlerinin en güzel örneği olan İskenderiye’deki Pharos en erken ve iyi belgelenmiş deniz feneridir9. Bu fener Yunan-Roma deniz fenerleri içinde en iyi bilinenidir10. M.Ö. 3. yy’ın ilk yarısında yapılmış bu kule, üzerindeki yazıtta da ismi görünen mimar Sostratos’a atfedilir11. Gerçi Sostratos’un bu yapıyı yaptırmak için bağışta bulunan bir tüccar mı? Yoksa yapıyı yapan mimar mı? Olduğu tartışma konusudur12. Kıyıdan biraz uzakta üzerinde bulunduğu adayla aynı isimle anılan Pharos deniz feneri, limanı doğu ve batı olarak ikiye bölen ve Heptastadion olarak da bilinen bir geçitle ana karaya bağlanır. Kule, 8. yy’da fener kısmı yıkılana kadar varlığını devam ettirmiştir13. Kulenin temeli 14. yy boyunca ayakta kalmaya devam etmiş; fakat sonraki yüzyılda kuleden geriye pek bir şey kalmamıştır14.

Geç dönem deniz fenerlerinden şöhreti açısından İskenderiye’den sonra ikinci sıraya koyabileceğimiz fener Ostia deniz feneridir15. Liman ustalığının görsel sembolü olarak birçok mozaikte, sikkede, duvar resminde ve heykeltraşlık eserlerde fenerin betimi görülür16. Arşitrav üzerindeki betimlemeye baktığımızda Ostia limanındaki fenerin 3 kademeden oluştuğunu; 3 tane köşeli kat ve en üstte silindirik üzerinde ateş yanan ışık kulesinin olduğu bölümü görebiliriz (Res.1).

8 Gerkan 1924, 114. 9 Kozelj 1989, 43. 10 Thiersch 1909, 54. 11 Vann 1991, 127. 12

Clayton 1995,141. ‘‘Varlıklı bir saraylı ve diplomat (ya da belki bir tüccar) olan Knidos’lu Sostratos’un yapı için para verdiği ve yapının onun tarafından adandığı anlaşılsa da ilgili mimarın adını bilmiyoruz.) 13 Thiersch 1909, 97. 14 Thiersch 1909, 98. 15 Vann 1991, 128. 16 Meiggs 1973- 1960, 162.

(12)

Yine Roma dönemi önemli fenerlerden biride kazı başkanlığını Prof.Dr. Fahri Işık’ın yürüttüğü Patara kazılarında 2005 yılı içerisinde bulunan Patara deniz feneridir. M.S. 64-65 Nero dönemine tarihlenen Dört podyum üzerinde iç içe dolanarak yükselen üç yuvarlak halkayla bütünlenebilir bir deniz feneridir (Res.2). Kayalığa oturan iki basamaklı podyumun boyutları 20.00x20.00 m, orta yuvarlağın çapı 5.65 m, iç yuvarlığın çapı 1.70 m’dir; batıya açılan kapının ölçüleri, 2.10x0.85m dir (Res.3). Bu fener basamaklı podyum üzerindeki konumuyla Helenistik özellikler taşır. Çünkü kentin limanıyla Likya’da öne çıktığı ve o limanında fenersiz olduğu düşünülemez17.

Geç 1yy ya da 2. yy.la tarihlenen bir çift deniz feneri de Britanya’nın en önemli limanı Dover (Portus Dubris) üzerindeki tepelerde durmaktadır. Antik şehrin batısındaki oldukça iyi korunmuş durumdadır18. Daha kötü durumda olan diğeri ise doğu yakasında geç dönem bir duvarın üzerine inşa edilmiştir. Batıdaki kule sekizgendir. Yapı 13 m yüksekliktedir ancak bu ölçüsünün iki katına kadar teorik olarak yenilemiştir19. Dış yüzeyi çok yıpranmış olmasına rağmen, Manş denizinin karşı kıyısındaki Boulogne’deki (Res. 4) kuleye benzer şekilde sekizgen olduğu anlaşılır. Kule St. Mary-in-Castro kilisesine dâhil edildiğinde Ortaçağ inşaatçıları tarafından değiştirdi20.

Antik dünyada en iyi korunmuş durumda olan deniz feneri Kuzeybatı İspanya’daki La Coruna’da (Brigantium) bulunan M.S. erken 2. yy’a ait örnektir. Herkül kuleleri olarak da bilinen yapı 18. yy haricinde özgün hatlarını korumuştur. F55ener, ne yukarıda bahsedilen İskenderiye modelli tasarımı (karekaide, sekizgen gövde, en üstte silindirik kısım) Ne de Ostia modelini (küçülen ebatlarda birbirine benzer şekilde platformlar dizisi) izler21 (Res. 5).

17 Işık 2006, 18–19. 18 Wheeler 1929, 23.- Ridold 1969, 54. 19 Vann 1991, 129. 20 Vann 1991, 129. 21 Vann 1991, 130.

(13)

3. MESSENAE LİMANI DENİZ FENERİ

Sicilya adasının kuzey doğu ucunda yer alan ve küçük kent olan Messenae, M.Ö. VIII. Khalkidikialı kolonistler tarafından yerleşim görmüştür (Res.6). Kentin o dönemdeki adı Zankle ya da sikkelerde görüldüğü gibi Dankle’dir22. Limanının orak biçiminde olmasından dolayı bu adla anılan kent M.Ö. 493’de Samosluların, daha sonra Rhegionyyranı Anaksilas’ın eline geçmiş ve ismi Messenae olarak değiştirilmiştir. M.Ö. 288’den itibaren Mamertinilerin eline geçen Roma dönemine kadar bu grup tarafından yönetilmiştir23. I. Garnich 1615 yılında yaptığı gravüre baktığımızda da (Res.7) limanın orak biçimli olduğunu gayet net anlayabileceğimiz kent hakkında elimizdeki kaynak yetersizliğinden dolayı tezimizdeki bu bölümünü kısa tutmaktayız

Senato tarafından kendisine filo ve kıyıların komutanlığı verilmiş olan Sextus Pompeius (yaşlı Pompeius’un oğullarından) M.S. 42 yılında Sicilya’yı ele geçirmiştir. Burada darp edilmiş inceleyeceğimiz sikkemiz Sextus’un kazandığı başarıya işaret etmekte de olabilir24.

M.Ö. 38-37 yıllarına tarihlenen sikkede (Res.8, Çiz.1) kent isminin yer aldığı lejantın içinde merkezde 3 basamaklı podyum üzerinde silindirik gövdeye sahip fenerin yuvarlak çatısı üzerinde 4/3 profil vermiş sağ elinde mızrak tutan sol ayağı ile de bir gemi pruvasına basmış pozda betimlenen Neptün yer almaktadır. Fenerin gövdesinin üst bölümünde aydınlatma odasına ait kemerli iki adet pencere bulunmaktadır. Fenerin altında ise sola yönelmiş muhtemelen limandan ayrılan; başparmak formunda (stolos’lu) mahmuza sahip, dallara ayrılan iç bükey kıç bodoslamalı bir savaş gemisi görülmektedir. Sikke üzerindeki geminin gövde bölümü ya kalıbın bozukluğundan ya da daha sonraki aşınmalardan dolayı okunamamakla birlikte geminin küreklerinin uç bölümleri seçilebilmekte ve kürekçileri ise 8 sıra silüet halinde gözükmektedir.

22 Philipp 1931, 1215. 23 Sear 1978, 76, no. 721. 24 Baydur 1998, 26.

(14)

Geminin üst güvertesinde kare bir podyum üzerinde bir direğin üstünde kanatlarını açmış konar ya da uçmak üzere olan bir kartal figürü betimlenmiştir. Messenae boğazına sıkıntı veren tehlikeli akımların görülebilmesinde yardımcı olan, antik denizcilere rehberlik eden Messenae limanının feneri limanın hemen girişinde duruyordu25.

Diğer bir Messanae sikkesinin ayrı bir basımında yine aynı konu işlenmiştir. Yine limanın feneri ile savaş gemisi verilmiştir. Fener betiminde tipoloji değişimi söz konusu değildir. Fenerin sol tarafındaki direk üzerindeki kartal figüründe ayrıntıya inilmemiştir. Savaş gemisinin mahmuzunun yanındaki 3 yaba, ok ve sadak betimi net görülebilmektedir (Res.9, Çiz.2).

25

(15)

4. OSTİA LİMANI DENİZ FENERİ

Livius, Cicero, Halikarnassos’lu Dionysius, Eutropius ve diğer Roma yazarları Ostia’nın kuruluşunu M.Ö. 6 yy da Kral Ancus Martius’a dayandırırlar. Fakat Ostia’nın kuruluşunu Ancus Martius’a atfetmek şüphelidir. Aslında Ostia’da M.Ö. 4. yüzyılın ortasından öncesine kadar bir karargâh, kale, şehir veya koloni yapısından bahsedilemez. Ancak biz bu tarihten itibaren, Roma İmparatorluk dönemine kadar, Roma tarihinin bir parçası olarak Ostia tarihi hakkında büyük hacimli erzak ve tahıl depolarının olduğu bir yer olarak adının geçtiğini görmeye başlarız26. M.Ö. 4 yy dan itibaren doğal bir koya sahip olmayan ve denize tamamen açık olan Pyrgi, Kymae, Syrakusa ve Argigentum gibi liman şehirlerine açık deniz şartlarına uygun, derin ve dar karinalı gemilerin yanaşamaması ticareti, doğal limana sahip Ostia’ya doğru kaydırmıştır27. M.Ö. 266 yılında Ostia’ya questorluk makamı gelmiştir. M.Ö. 278’de Kartacalılar, Pyrrhus’a karşı Romalılara yardım etmek için bir donanma gönderirler. M.Ö. 215’te ise Sardunya’dan gelen tahıl Ostia’da karaya çıkmasına karşın, gemiler Ostia’dan yelken açarlar ve tahıl buradan çeşitli bölgelere dağıtılır. II. Pön savaşı sırasında Ostia bir ticari liman olmaktan daha çok donanma üssü olarak kullanılmıştır. M.Ö. 87’ de Marius ve Sulla arasındaki iç savaş sırasında Ostia Marius tarafından alınır ve onun askeri tarafından yağmalanır. M.Ö. 67’de ise Kilikyalı korsanları yok etmek amacı ile Ostia’da toplanan Roma donanmasına, aynı korsanlar tarafından saldırılmış ve donanma neredeyse yok edilmiştir. Bu dönem esnasında Ostia tarihindeki en önemli olaylar M.Ö. 266 da questorluk makamı ve M.Ö. 217 de Sardunya’dan tahılın gelmesidir. Ostia’ya bir questorun atanması koloninin büyümeye başladığını ve Sardunya’dan tahıl ithali de Ostia’nın düzenli bir limana sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu nedenlerden dolayı Ostia tarihi ile ilgili şu sonuca varılabilir.

26

Rollo 1934, 42,43.

27

(16)

M.Ö. 350 de Tiber ağzında koruma amaçlı olarak kale inşa edilmiş, 3. yy da ilk iskân başlamış, 2. ve 1. yy’larda ise kent önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.

Roma imparatorluk dönemi ticareti akıl almaz derecede gelişerek Akdeniz dünyasına hükmetmiş ve bir kıtadan diğer bir kıtaya dönemin güncel ihtiyaçlarını nakletmiştir. Roma bu bahsi geçen nakil işlemini karayolu vasıtasıyla yapmışsa da nakliyatın büyük çoğunluğu deniz taşımacılığıyla sağlanmıştır. Limanlarını stratejik unsurlar göz önünde bulundurularak taşımacılıkta kolaylık sağlamak amacıyla daha uygun yerlere kurmuştur. İç bölgelere limana gelecek kargoyu kolay ve daha ucuz taşıma yöntemlerinden olan nehir taşımacılığını yapmak için nehir ağızlarına kurmuştur. Roma’dan 24 km uzaklıkta kurulan Ostia limanı bu en iyi örneklerinden biridir (Res.10). Gemilerin teknolojik açıdan hızlı bir gelişme gösterdiği Roma İmparatorluk Dönemi yapılarından biri olan liman, bu gelişmeye ayak uydurarak kendi gelişimini bu dönem içerisinde sağlamış ve hızla artan Roma nüfusunun ihtiyaçlarına cevap verecek gemi ve kargo kapasitesine sahip olabilmek amacıyla, ticari ve sosyal alanda sürekli büyümüştür. İlk olarak belli bir liman olmadan ve büyük gemilerden küçük gemilere doldurulan malların sahile ulaştırılması şeklinde süregelen boşaltım işleminin getirdiği zorluklardan dolayı yaşanan zaman ve iş gücü kaybını en aza indirmek amacıyla İmparator Claudius tarafından M.S. 42’de Ostia kentinin üç km kuzeyinde uygun bir liman arazisi bulunarak muazzam bir liman inşaatına başlanmıştır28. M.S. 62’de limanda kuzeybatı rüzgârlarının neden olduğu kâbus ortamına engel olmayan dalgakıranların yetersiz kalmasıyla birlikte kabaran limanda 200 adet mısır yüklü gemi bir anda batmış veya büyük hasar görmüştü (Tacitus, Annales, xv,18). Bunun üzerine İmparator Trajan limanda gerekli olan korumayı sağlamak amacıyla Cladius limanının doğusunda, kara tarafından hexagonal şeklinde daha küçük bir liman inşa ettirmiştir (Res.11).

28

(17)

İki liman birbirine kısa kanallarla bağlıdır ve güvenliği daha çok arttırılan hexagonal planlı Trajan limanının çevresi yüksek planlanmış liman ofisleri, depolar ve tahıl ambarları ile kuşatılarak şiddetli rüzgâr ve kabarmaya karşı tamamen güvenli demirleme yerleri oluşturulmasına imkân sağlanmıştır29.

Limanının yapılarına bakacak olursak her biri 580m uzunluğunda ve 55 m genişliğinde adeta limanı kucaklayan iki kolu andıran kocaman dalgakıranları vardır. Buna göre 1300 m²’lik geniş bir demirleme alanı oluşmuştur30. Rıhtımlar ve mendireklerin temelleri dökme betona oturtulmuş keson ya da palplanştı yani geçmeli duvardandı31 (Testaguzza 1964, Fig:6).Yüksek tonajlı 200 geminin rahatlıkla yüklerini boşaltabilecekleri bir rıhtıma sahip liman32 zamanla gelişim göstermiş büyük tahıl depolarına sahiptir33.

Kuşkusuz limanın en önemli yapısı fener binasıdır. İskenderiye deniz fenerinden esinlenerek yapılan fener İskenderiye’nin ünlü Pharos’u gibi ince dekoratif süslerle bezenmese de güçlü yapısıyla ve iyi orantısıyla etkileyici bir yapıydı34. Klasik Roma mimarisine baktığımızda genellikle yapılarda rüstik bir kabalığa varan işleme tarzına rastlarız. İşte, Roma yapıları bu nedenlerle sağlam, kaba ve ağır göründüğü gibi çok çeşitlidir de35.

Üst üste dizilmiş dört bölümden oluşan fener ve aşağıdan yukarıya doğru ilk üç bölüm kare şeklinde ve son bölüm olan en üst bölüm silindirik şekilli yukarıdan bakıldığında gül yaprakları gibi bir izlenim bırakmaktaydı36.Türünün İtalya’daki ilk örneği olması bakımından önemli olan görkemli yapı St. Paul bazilikasının çan kulesine modellik yapmış (Res.12) Hıristiyan mezarlarında ve pagan lahitlerinde bir sembol olarak kullanılmıştır37.

29 Meiggs 1982, 21. 30 Casson 1959, 225. 31 Kretzschmer 2000, 133. 32 Testaguzza 1970, 142. 33 Meiggs 1973, 162. 34 Meiggs 1973, 158. 35 Turani 1983, 171. 36 Rollo 1934, 49. 37 Meiggs 1973, 158.

(18)

Çeşitli sikkeler, kandiller, kabartmalar ve lahitler üzerinde birçok kez işlenmiş olan fener ilk olarak Nero’nun son yıllarında basılan (M.S.54-68) sestertiusların* bazı örneklerinde karşımıza çıkar. Sikke basımında arka yüz kalıbı basılan sikke çokluğuna göre ön yüz kalıbından daha fazla yıpranmaktadır38. Bu kalıp değişikliğinden olacak ki Nero sikkesinin bronz repliğindeki (Res.13, Çiz.3) liman betiminde fener binasını göremeyiz fakat aynı dönemin gümüş repliğindeki betimde fener binasını görmekteyiz (Res.14, Çiz.4). Ostia limanı hakkındaki bilgiyi iyi bir şekilde veren sikkenin arka yüz betimde limanı kucaklayan adeta iki kolu andıran dalgakıranlar verilmiş, sağ taraftaki dalgakıran, kemerli galeri, tersane veya gemi barınağı olarak betimlemiştir. Orta kısımda ise limanın günlük trafiği tasvir edilmektedir. Limana sol taraftan giriş yapan ticaret gemisi, yelkenleri toplamış limana yanaşmakta olan üç tane büyük ticaret gemisi ile iki tanede küçük tekne resmedilip, sağ üst tarafta ise limandan çıkış yapan savaş gemisi verilmiştir. Aşağıda; sol elinde yunus balığı olan deniz tanrısı figürü yarı uzanmış şekilde betimlenip, Pompeiopolis sikkesindeki deniz tanrısı betiminden farklı olarak dümen palasını omzunun üstünde değil önünde tutmaktadır. Sol taraftaki dalgakıran betimine bakacak olursak üzerinde portiko olabilecek iki uzun yapı hemen yanında altar ve denize doğru bakan tarafta küçük dikdörtgen şeklinde tapınak görülür. Tapınağın hemen yanında ise burada sikkenin kompozisyonu zorlaştıran dairsel yüzeyinden dolayı 2 kat olarak verilmiş fener binası görülür39. Rollo’nun yaptığı sikkenin çiziminde (Res.15) yapılar gayet net olarak görülebilmektedir.

*Sestertius: ¼ Denarius değerinde gümüş sikke. Bronz sestertiuslarda vardır.

38

Tekin 1997, 24.

39

(19)

Fener betiminin sikke üzerinde görüldüğü ikinci örneğimiz olan Antonius Pius dönemine tarihlenen sikkede (M.S.138–161) fenerin tipolojisini net olarak görebiliriz. ΛΝΝΟΝΛ ΛVG FELIX lejantının içinde sol tarafta; üst katında fener ateşinin yandığı bölüm olan 4 katlı fener betiminin (Res.16, Çiz.5) hemen yanında Ostia limanının kişisel olarak canlandırılması olarak tanımlanan40 tanrıça Annona betimlenmiştir. Sağ elinde tessera denilen yoksullara yapılan mısır ve diğer erzakları alabilmelerinde yardımcı olan erzak karnesini tutmaktadır. Sol elinde ise dümen palasını tutarken betimlenmiştir41. İmparator Commudus (M.S.180–193) dönemine ait diğer sikke örneğimizde ise sağ tarafta önünde Neptün ve bir figür bulunan fener betimi yer almaktadır. Yine 4 katlı olarak betimlenen fenerin önünden geçen ticaret gemileri ve onlara liman içerinde manevra yapmalarına yardımcı olan liman teknelerini görürüz (Res.17, Çiz.6).

Fener sadece sikke üzerindeki betimlemeleriyle karşımıza çıkmaz. M.S. 1-2-3 yy Roma dönemine ait kabartmalar ve mozaikler üzerinde birçok örneğiyle karşılaşırız. Roma’da Torlonia müzesinde sergilenen M.S. 200 civarına tarihlenen kabartma da Ostia limanın günlük işleyişinin betimini görürüz. Sol tarafta yüklü durumda büyük bir ticaret gemisi, sağ tarafta ise yükünü boşaltır durumda olan başka bir ticaret gemisi ve oransız boyutlarda tanrı heykelciklerinin tasvir edildiği kabartmada büyük yelkenlinin hemen arkasında fener binasını görmekteyiz. Fener, dört tane dört köşe katın üstünde aydınlatma kaynağı olan yuvarlak formlu katla beraber beş kat olarak betimlenmiştir. Kabartmanın yapıldığı alanın büyüklüğü veya sanatçının ustalığından olsa gerek fenerin her katına simetrik olarak yerleştirilmiş pencereler ve alt kattaki giriş kapısı gibi detaylarda verilmiştir42 (Res. 18).

40 Oehler 1894, 2318. 41 Meiggs 1973, 165. 42 Kretzschmer 2000, 136,137.

(20)

Diğer örneğimiz Isola Sacra nekropolünde sergilenen M.S. 69 yılına ait osthotekin uzun yüzündeki betimde karşımıza çıkmaktadır. İki parçaya ayrılmış olan osthotekin sol parçasındaki kabartmada ticaret gemisi küçük bir tekne yardımıyla limana giriş yaparak fenerin önünden geçerken betimlenmiştir. Burada limana güvenli, sağ salim varış mesajı verilmektedir (Res.19). Sağ taraftaki parçada ise demirleyen geminin mürettebatının ziyaret ettiği eğlence mekânı görülür43 (Res.20).

Yine M.S. 3 yy’ın ilk çeyreğine ait lahdin üzerindeki kabartmada iki tane amphora yüklü ticaret gemisinin ortasında 4 katlı ve her katında pencereli olarak verilen fener binası betimlenmiştir44 (Res.21).

Ostia’da bulunmuş ve Kopenhag Nycarlsberg Glyphotek’te sergilenen M.S. 3 yy tarihlenen lahit üzerinde bir tehlike anı resmedilmeye çalışılan kabartmada yine fener binası tasviri ile karşılaşırız. Söz konusu kabartma lahdin ön uzun yüzüne işlenmiş ve lahit sahibinin hayatını nasıl kaybettiği anlatmaktadır. Rüzgârlı ve dalgalı bir günde Ostia limanı tasvir edilen kabartmada bir çocuk veya yetişkin gemiden denize düşmüştür. Sol tarafta muhtemel liman bölgesinin küçük körfezlerinin ucunda yer alan denetim kulesi devamında çocuğu kurtarmak için çalışan tekne, yanında özellikle Tiber’de kullanılan açavele gönderli Caudicaria45 ve onun yanında da bir ticaret gemisi betimlenmiştir (Res. 22). En sağda ise yine limana girişi temsil eden ateş yanan bölümüyle beraber 4 kat olarak verilmiş fener binası betimlenmiştir (Res. 23)46.

Kabartmalar üzerindeki fener betimi son olarak M.S. 3 yy’ın son çeyreğine tarihlenen osthotekin kabartmasında karşımıza çıkar. Roma Palozzo Colonna da sergilenen osthotekin dar yüzünde giriş kapısı verilmiş dört kattan oluşan Ostia limanının fener binası betimlenmiştir (Res.24)47.

43 Amedick 1991, 57. 44 Amedick 1991, 58. 45 Casson 2002, 149. 46 Amedick 1991, 57. 47 Amedick 1991, 58.

(21)

Kabartmalarda olduğu gibi mozaiklerde de fener betimiyle karşılaşırız. M.S. 200’lü yıllara ait Foro dele Carpozioni de sergilenen mozaikte Ostia limanına girişini temsil eden fener, limana giriş yapmakta olan iki tane ticaret gemisi ve gemilerin altlarında iki tane simetrik duran yunus balığı resmedilmiştir48(Res.25 ). Ostia Piazzole dele Carpozioni’de sergilenen diğer mozaik örneğimizde ise giriş kapısı verilmiş dört kat olarak betimlenmiş fener binasının hemen altında iki tane simetrik duran yunus balığı tasvir edilmiştir49(Res.26). Diğer bir mozaikte fener binasının önünden geçen savaş gemisi ve ticaret gemisi betimlenmiştir. Hemen altta da tek yunus balığı vardır (Res.27).

Gördüğümüz çeşitli kabartmalarda, betimlemelerden de anlayacağımız gibi kare planlı dört katının üzerinde yuvarlak formlu ışık kaynağı katıyla toplam beş katlı olan Ostia fenerinin liman içerisinde nerede olduğu tartışma konusudur. Daha önceden de bahsettiğimiz gibi Nero sikkesinde fener binası sol mendireğin ucunda betimlenmişti. Ama buna karşılık Suetonius, “Claudius” adlı eserinde özet şeklinde limanla ilgili bir tanım verir50. “O, Ostia’da bir liman yaptırdı, denizden etrafını iki kolla çevirdi; girişte de derin suda bir dalgakıran yapıldı. Sırayla bu dalgakıranın temelini sağlamlaştırmak için ilk olarak Mısır’dan getirdiği büyük dikili taşı ve gemiyi batırdı... Üzerine geceleri yanan ışığıyla gemilere yön göstemesi için İskenderiye’deki Pharos modelinde çok yüksek bir kule kurdu” der. Dio’da; “O, ilk olarak karada geniş bir alan kazdı. Kazdığı bu alanın sağ tarafında bir ihata duvarı yaptırdı ve içine denizi getirdi. Daha sonra denizin geniş bir alanını çevreleyen kocaman dalgakıranlar yaptırdı. O, denizde bir ada oluşturdu ve onun üzerinde fenerli bir kule yaptırdı” diye küçük bir detay ekler. Bu anlatılanlara göre karakteristik yapısıyla Ostia Limanı’nın simgesi olan fener dalgakıranların iki ucu arasındaki açıklıkta büyük bir gemi batırılarak ve bu batığın üzerine, İskenderiye’deki gibi Pharos olarak aynı isimle adlandırılan deniz feneri dikilmiştir.

48 Casson 2002, 119. 49 Meiggs 1973, 279. 50 Meiggs 1973, 153,154.

(22)

Fenerin bulunduğu küçük adanın her iki tarafından gemiler, çarpışmaları önlemek için sırayla sağdan limana giriş yaparlardı ve çıkan gemilerde sol tarafı kullanarak limandan çıkış yaparlardı. Antonio Danti’nin XVI. yy'daki yaptığı Ostia limanının kalıntılarını gösteren fresk ve rekonstrüksiyon çalışmalarında bu tanımlamaya uyarak fener binasını dalgakıranların iki ucu arasındaki açıklığa ada üzerine yerleştirmiştir (Res.28a-b).

19. yüzyıl araştırmacısı Lugli, fener binasının sol mendireğin sonundaki bir adada olmadığı sonucuna varmıştır51. O, bu durumu Yaşlı Plinius’un bir pasajına dayandırmıştır. Çok büyük ölçülerdeki ağaçların bir katalogunu yapan Plinius burada köknardan bahsederken, konu dışına çıkarak, fener binasının temelinde kullanılan geminin direği hakkında kısa bir özet verir; “longitudo spatium obtinuit magna ex parte Ostiensis portus latere laevo, ibi namque demersa est”. Lugli bu pasajda, sol mendireğin geniş bir bölümünü bu geminin oluşturduğunun kastedildiğini söyler. Fakat burada sol mendirek için kullanılan “latere leavo” dan bahsetmek, bir geminin uzunluğunun zorlukla 50 metreyi geçtiği göz önüne alınırsa, baştan sona 800 metreyi bulan mendirek için oldukça güçtür. Plinius’un bu pasajı anlaşılmaz bir ağırlık taşır. Dio açık bir şekilde fener binasının bir ada üzerinde olduğundan bahseder ve Suetonius’ta onu destekler. Ayrıca Peutinger’in M.S. 350’deki Ostia haritasında feneri ortadaki adanın üzerinde görürüz.

Ayrıca, Nero’nun bronz sikkesindeki liman betimi de Lugli’nin tezi ile uyumlu değildir. Bu sikkede iki dalgakıran ve sol mendireğin sonunda bir tapınak görülür. Mendireklerin arasında, sağlam bir temel üzerinde kolasal imparatorluk heykeli görülür. Fakat şimdilerde Torlonia müzesinde bulunan bir kabartmada, iki limandan bazı yapıların betimlerinde, kolasal heykel ve fener görülebilir. Burada sikkeyi tasarlayan sanatçının heykeli vurgulamak istemesi mantıksız değildir.

51

(23)

Sanatçının seçiminde fenerin sikke üzerinde arka planda işlenmesi, heykelin işlenmesinden daha mantıklı değildir. Bundan daha önemlisi belki de, tasarımda gemilerin teşhisinin şüpheli olmasıdır52.

Nibby, Monte dell’ Arena ile sol mendirek arasında bir giriş olmadığını gösteren arkeolojik kanıtlarla, adanın üzerinde yaralan fener binasının sikke üzerindeki darbını ve edebi kaynakların bunu doğruladığı kanıtları bağdaştırmaya çalışarak makul bir çözüm yolu öne sürer. Ona göre geç İmparatorluk döneminde batı girişi, giderek artan kum ve alüvyon tehdidiyle yavaş yavaş kapandı. O, ayrıca Monte dell’ Arena’nın 600 metre kadar kuzeydoğusunda güçlükle algılanabilen alçak bir tümsekte çok geç bir döneme ait dağınık ve kırılmış Roma mermer dekorasyon malzemesi parçaları buldu. Burada yeni bir mendireğin sonunda yeni bir fener yapısı buldu. Muhtemelen bu mendirek Theodoric zamanında kum ve alüvyona karşı koruma için ilave olarak yapılmıştı.

Günümüzde bu geç dönem yapısıyla ilgili herhangi bir işaret yoktur. Lugli bunu dikkate aldı. Nibby ise; Portusu ziyaretinde Fea, Canina ve Rasi ile birlikte temel problemler üzerinde çalışıyorlardı. Canina, güçlükle algılanabilen bu tümseğin, olduğu gibi bir taslağını çıkardı.

1829’da Nibby çalışmalarını yayınladı. Bundan yaklaşık otuz yıl kadar sonra önemli deneyimleri olan Fransız mühendis Charles Texier, burada her iki liman ve onların antik yapıları üzerinde bir kaç gününü harcayarak yoğun bir şekilde çalıştı. Edebi metinlerden yararlanarak mendireklerin ilerisinde bulunan adanın üzerindeki fener yapısının varlığını, liman girişinin yüz metre kadar önündeki yekpare taşların vaziyetlerini tanımlayarak kanıtlamaya çalıştı. “Kalıplarıyla birlikte mermer parçalar hala zeminde var fakat zeminin doğal bataklık olması herhangi bir kazı çalışmasını imkânsız kıldı. Bütün yaptığım yekpare taşın merkezini saptamak oldu”. Çelişkili verilerle artan problem kütüphanede ve arazide çözülemedi. Sadece sağlam zeminlerde yapılacak kazılar sorulara cevap bulabilirdi.

52

(24)

Bu konuda asıl sorunlara daha dikkatli bakılacak olunursa; fener binası bir ada üzerinde mi kuruluydu (Res.29), yoksa sol mendirek üzerinde mi yapılmıştı (Res.30). Eğer bir ada üzerindeyse bu ada mendireklerle aynı hizada mıydı veya mendireklerin denize doğru bakan tarafında Centumcella mıydı? Son yapılan çalışmalarda bu problemi çözemedi. Günümüzde kabaca 15 ila 23 metre genişliğindeki sol mendirek, Monte dell’ Arena’nın biraz batısında görülebilir. Mendireğin genişliğinin aynı oranda doğuya doğru daha ne kadar devam ettiği anlaşılmayan bir durumdur, fakat bazı noktalarda genişlik 4,5 metreye kadar daralsa da sonuna kadar devam eder. Dalgakıranın sonundaki daralan yerin ne kadar daha devam ettiği ölçülememiştir fakat 55 metreden az değildir. Monte dell’ Arena’nın doğusunda orijinal bir giriş ile ilgili hiçbir kanıt ileri sürülemez ve Nibby’nin hipotezi cazibesini yitirmiştir. Fener binası buraya yakındı, fakat sol mendireğin genişlediği ucunda değildi veya daha muhtemel olarak bir ada üzerindeydi. Beklendiği gibi Monte dell’ Arena’nın altında bulunan büyük platform incelenmemiştir53.

53

(25)

5. İSKENDERİYE LİMANI DENİZ FENERİ

Büyük İskender’in ölümünün ardından kentteki imar faaliyetleri tüm hızı ile devam etmiştir. Dikdörtgen formdaki kent, antik yazarlara göre her biri Yunan alfabesinin ilk beş harfiyle adlandırılan beş mahalleye bölünmüş ve deniz ile göl arasına kurulmuştur54.

İskender’in kurduğu bu yeni kenti, Rhodos’lu mimar Dynokrates planlamıştı. Mimar kenti birbirlerini dik açılarla kesen ızgara kent planına göre tasarlamıştı. Böylece kentin her caddesi denizden sürekli olarak esen kuzeybatı rüzgârını alabilmekteydi ve bu rüzgârlar ferah bir yaz iklimi sunmaktaydı (Res.31). Kentin şekli bir khlamysa benzemekteydi. İki suyla yıkanan uzun kenarları (deniz ve içindeki göl), hemen hemen 30 stadialık (yaklaşık 7000 m) bir çapa sahiptir. Kent bir bütün olarak, at binmeye ve atlı araba çekmeye elverişli sokaklarla bölünmüştür.55 Üç kıta arasında yürütülen ticarete hâkim bir noktada kurulmuş olan kent, büyük bir hızla büyüdü. Sonunda Geç Klasik Dönem’in en büyük kenti olan Roma’nın hemen ardından ikinci sıraya yerleşti56.

İskender’in ölümünden sonra Ptolemaios Kralları, kentin kuruluşunu ve gelişmesini sürdürerek limanı Heptastadion şosesi ile Pharos adasına bağladılar. Burası, Helen kültür ve sanatının mimari yapıları ve kurumları olan Tiyatro, Agora ve Gymnasium’un yanı sıra ünlü Serapeum ve Poseidon Tapınakları, İskenderiye Kütüphanesi, Felsefe Okulu ve Liman Tesisleriyle Helenistik dünyanın en önemli ticaret, edebiyat, kültür, sanat ve bilim merkezi haline gelmiştir 57.

İskenderiye bundan 2000 yıl önce dünyanın en büyük kültür ve ticaret merkeziydi. Kentteki saray, tapınak ve resmi yapıların tümü mermerdendi.

54

Clayton-Price 2000, 137; Şenol 2000, 9, (Yayınlanmamış Doktora Tezi)

55

Clayton-Price 2000, 136-138; Şenol 2000, 9, (Yayınlanmamış Doktora Tezi)

56

National Geographic Society 1999, 54.

57

(26)

Kahire’nin yer aldığı bölgenin kuzeybatı köşesinde anakaradan boynuz gibi uzanan bir çıkıntı yer almaktadır. Bu çıkıntının uzunluğu yüzlerce mili bulur. Binlerce yıl sonra Nil Nehri, Kahire’nin güneyinde yer alan çatlaktan denize doğru akar ve alüvyonları Yukarı Mısır’dan Aşağı Mısır’a taşımaya başlar. Bu alüvyonlar boynuz biçimindeki çıkıntı tarafından tutularak burada oluşan alüviyal karanın ardında Mareotis Gölü’nü oluşturur. Nil Nehri’nin akıntısı buradaki kum-kireç karşımı toprağı aşamadığı için Aboukir’in ana kayası içinde dönerek denize açılmaya başlamış; bunun sonucunda da Kanopik ağzını oluşturmuştur 58.

Böylece İskenderiye’nin kurulduğu yer, kuzeyde ince ve uzun bir kara parçası, güneyde ise göl tarafından çevrelenmiştir(Res.32). Denizde bu kara parçasına paralel olarak uzanan Pharos Adası’nın dalgaların gücünü kırmaya elverişli olması nedeniyle İskenderiye’nin doğal limanı oluşmuştur 59. M.Ö. 336 yılında tahta geçen ve M.Ö. 334 yılında Anadolu’yu Pers işgalinden kurtararak Doğu Akdeniz kıyılarını egemenliği altına alan B. İskender, Memphis’ten Siwa Vahası’na giderken Helenistik Dönemin en önemli ve ihtişamlı kentlerinden biri olacak olan, kendi adını verdiği İskenderiye kentinin, küçük bir balıkçı köyü olan Rhakotis’in yakınlarında, kurulması için M.Ö. 331 yılında Ephesos’daki Artemis Tapınağı’nın mimarı Rhodoslu’ Dynokrates’i görevlendirmiştir ve bu kenti Dynokrates planlamıştı. Mimar, ızgara sokak sistemini icat eden Miletos’lu Hippodamos’un tasarlamış olduğu ızgara kent planlamasının en son ilkelerini izlemiştir60. Rhakotis köyü, kuzeyde Akdeniz, güneyde Mareotis Gölü arasında uzanan ve Nil Nehri’nin Kanopik ağzına yakın bir alanda kurulmuştu ve dalgalardan da korunmaktaydı, çünkü hemen önünde karadan yaklaşık 1 milden az bir mesafede Pharos Adası bulunmaktaydı. Köyün stratejik konumu, iç ve dış ticarete hizmet edebilme yeteneğinin oluşu, burada bir kent kurma konusunda B.İskender’i yüreklendirmiştir 61.

58 Haag 2004, 3, 4. 59 Haag 2004, 4. 60

Clayton-Price 2000, 135-136. “Helenistik Dönem’de Doğu Akdeniz’in en önemli ve en görkemli liman kentlerinden biri olan İskenderiye, B. İskender’in doğuya yaptığı sefer sırasında, küçük bir balıkçı köyü olan Rhakotis yakınlarında, B. İskender’in emri ile M.Ö. 331 yılında kurulmuştur”.

61

(27)

B.İskender’in bu kenti kurmaktaki amacı; Doğu Akdeniz’in tüm sahillerini ele geçirerek Yunanistan ve Makedonya’yı deniz tehdidinden korumak ve ticareti geliştirmekti, ayrıca yeni Mısır Krallığı için bir baş şehre ihtiyacı vardı ve Makedonya ile bağlantılı olarak bu şehrin deniz kenarında olması gerekiyordu. Bunun yanı sıra ana kara önünde yer alan adalar da onlar için cazipti.

Strabon ünlü “Coğrafya” adlı eserinde firavunların Rhakotis’de garnizonlarının bulunduğunu, bunun sebebinin de askeri amaçlı olmayıp ekonomik amaçlı olarak, Naukratis harici yollardan ülkeye kanunsuz olarak yabancı tüccarların mal getirmesini önlemek olduğunu belirtmiştir62.

M.Ö. 323 yılında Susa’da ölen Büyük İskender, kendi adını alacak ve Akdeniz ticaretinde odak noktası olacak bu kenti bir daha görememiştir ve ardında büyük bir imparatorluk bırakmıştır63. Mısır, Ptolemaios adında Makedonyalı bir generalin kurmuş olduğu bir hanedan tarafından yönetilmiştir. M.Ö. 30 yılında İmparator Octavius tarafından işgal edilene kadar, İskenderiye Ptolemaioslar Krallığı’nın başkenti olmuştur.

İskenderiye, Ptolemaioslar Dönemi’nde ve daha sonraki dönemlerde, Mısır’ın Akdeniz’e açılan kapısı olması ve Mısır’da üretilen veya Güney Afrika ve doğudan Mısır’a gelen malların Akdeniz’e sevkiyatında ve batıdan Mısır’a ülkede kullanılmak üzere ya da buradan doğuya nakledilmek üzere getirilen mallar için bir transit merkez yani takas merkezi olması nedeniyle Ptolemaioslar Krallığı ve Mısır için önemli bir liman kentiydi.

Liman, gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal ve yapay sığınaklardır. Limanların tarihi ilk teknecilerin sahil boyunca yolculuk ederken, teknelerini nehir ve denizin tehlikeli akıntılarından koruyacak korunaklı ve demirleyebilecekleri bir yer aramalarıyla başlamıştır.

62

Haag 2004, 4.

63

(28)

Yerleşik toplumların üretim fazlasını bir yerden başka bir yere nakletme ihtiyacı deniz ticaretini ortaya çıkarmış ve zamanla gelişmesini sağlamıştır. Ticarette ya da ulaşımda olsun, günümüzde olduğu gibi antik çağlarda da deniz ulaşımı kara ulaşımına göre her zaman kısa ve güvenli olduğu için daha çok tercih edilmiştir.

İlk olarak Mezopotamya ve çevresindeki nehir kıyılarında yaşayan topluluklar nehir yoluyla taşımacılığın öncüsü olmuşlardır. Nehir ticaretinin artmasıyla liman gereksinimi artmıştır ve nehir kenarlarında dikdörtgen bir alan kazılarak kenarlarına rıhtım inşa edilmiştir. Bu havuz biçiminde olan liman bir kanalla nehre bağlanmıştır.

Mısır’da tunç devri rölyefleri ve freskolarında iskeleye bağlı gemiler görülmektedir. Bu dönemde iskelelerin nehir ortasına doğru yapılması ile ilk liman ve iskele inşa tarzı ortaya çıkmıştır. Fakat nehir trafiğine bağlı olarak, M.Ö.2.bin’de nehir kenarından karaya doğru kazı yapmak suretiyle oluşturulan (oyma) liman tarzı yaygınlaşmıştır. Korunaklı ve çok iskeleli bu limanların iki tanesi dışında diğerleri “Tapınak Limanı” idi. Tapınak limanı olmayanlardan biri, kuzeydoğu Serra’da (kuzey Sudan), diğeri ise Thebes şehrinde (M.Ö.14. yy) yer almaktaydı64. Mısır toprakları içinde kalan Nil nehri üzerindeki taşımacılık denizciliğin başlaması açısından oldukça önemlidir. Bu nehirde akıntı ve rüzgâr tam ters yönde olduğu için taşımacılık geçmiş dönemlerde oldukça kolay olarak yapılmıştır. Fakat M.Ö. 2000’lerde nehir trafiğinin artması sonucu nehir kenarına oyularak yapılan liman tarzını yaygınlaştırmıştır. Daha geç dönemlerde ise deniz ticaretinin yaygınlaşması ve teknelerin gelişim göstermesiyle demirleme, barınma ve bakım problemleri de gündeme gelmiş ve liman yapıları yapılmaya başlanmıştır65. Kıyı limanlarının artması nedeniyle zamanla nehir limanları önemini yitirmeye başlamıştır.

64

Özdaş 1995, 1, 2.

65

Bilinen en eski liman çalışmaları İndus Vadisi, Mezopotamya ve Mısır’daki nehir kıyısına yakın olan toplumlarda görülmektedir.

(29)

Liman yapılarının arasında kutsal alanlar, vergi toplama, düzeni sağlama gibi kamusal yapılar, malların ticaretinin yapıldığı market alanları ve depolama yapılan depo binaları yer almaktadır. Tunç devrinin sonlarında doğal kayaların yeterli olmadığı görülünce, liman yapımı gelişmeye başlamıştır66. Kıbrıs ve Alexandria limanı çalışmaları bu dönemde başlamıştır. Liman yapılarıyla ilgili bilgileri, günümüze kadar korunarak gelen limanların temel kalıntılarından, antik yazarlardan, duvar resimlerinden, sikkeler ve vazo resimleri üzerindeki tasvirlerden öğrenmekteyiz.

Vitruvius limanlar, dalgakıranlar ve tersaneler başlığı altında topografik yapıya bağlı olarak inşa edilecek liman çeşitlerini, kalıp modellerini, kullanılacak harç cinsini vb. şu şekilde açıklamaktadır: “Konumlarında, kavis yapan veya içe dönük çıkıntı veya burunlar gibi doğal avantajlar varsa, bu limanlar kuşkusuz çok elverişlidir. Bunların etrafında revaklar veya tersaneler inşa edilmeli veya revaklardan iş merkezlerine geçitler yapılmalı, her iki tarafa makine yardımı ile zincirlerin gerilebileceği kuleler dikilmelidir. Ancak doğal avantajların bulunmadığı, gemileri fırtınalardan korumaya elverişsiz durumlarda şöyle davranmalıyız. Yakınlarda bir nehir yoksa fakat bir tarafta dış liman yapılması olanaklıysa karşı taraftan duvar veya setlerle ilerleyerek kapalı bir liman oluşturunuz. Sular altında kalacak duvarların inşaatı şöyledir: “Cumae’den Minerva Burnu’na kadar olan yörede çıkan tozu alarak bunu harç teknesinde ikiye bir oranında karıştırınız. Sonra, yeri önceden belirlenen bir noktada, suyun içinde kenarları, birbirlerine bağlanmış meşe kazıklardan oluşan bir su tutmalık (koferdam) çakılarak sağlam bir şekilde tutturulmalıdır, sonra suyun altında, dip yüzeyi, karşıdan karşıya döşenmiş kirişlerden başlayarak düzeltilmeli ve taranmalıdır. En sonunda, harç teknesinden alınan ve daha önce anlatıldığı gibi karıştırılmış olan beton, su tutmalığın duvarı içinde kalan boşluk kapanıncaya kadar yığılmalıdır.

66

(30)

Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi bu, bazı yerlerde doğanın armağanı olarak vardır. Fakat akıntılar veya açık denizin şiddeti nedeniyle destekler yetersiz kaldığında zeminden veya bir altyapıdan başlayarak olabilecek en dayanıklı bir biçimde bir platform inşa edilmelidir. Platform, yarısından az bir mesafeye kadar düz yapılmalı, kumsala yakın olan geriye kalan kısmı ise aşağı doğru eğimlendirilerek yedirilmelidir. Daha sonra suyun ve platformun kenarlarında, kalınlığı bir buçuk ayak civarında olan ve yukarıda sözü geçen düzeye kadar kenar duvarları inşa edilmelidir. Sonra eğimli kısım kumla doldurularak kenar duvar ve platformun yüzeyi ile düzeltilmelidir. Bu düz yüzeyin üzerine gereken büyüklükte bir blok inşa edip bittikten sonra en az iki ay kurumaya bırakınız. Daha sonra, kumu destekleyen kenar duvarını keserek atınız. Böylelikle, dalgalarla dağılacak olan kum, bloğun da denize inmesine neden olacaktır. Gerektiği kadar tekrarlanacak bu yöntemle, suya doğru bir ilerleme kaydedilebilir. Ancak bu tozun bulunmadığı yerlerde aşağıdaki yöntem kullanılmalıdır. Birbirine bağlarla tutturulmuş yanık kazıklardan oluşan çift kenarlı bir su tutmalık, belirlenen yerde inşa edilerek kazıkların arasına, bataklık sazlarından yapılmış sepetler içerisinde kil bastırılmalıdır. Bunu iyice bastırıp sıkıca pekiştirdikten sonra su burgularınız, çarklarınız ve silindirlerinizle, şimdi kapatılmış olan alanı boşaltarak kurumasını sağlayınız. Sonra, bu kapalı yerin dibini kazınız. Eğer toprak çıkarsa, ana zemine gelinceye ve üzerine inşa edilecek duvardan daha geniş boşluk elde edinceye kadar temizleme ve kurutma işlemini sürdürünüz; sonra da moloz, kireç ve kumdan oluşan bir dolguyla doldurunuz. Ancak zemin yumuşak çıkarsa dibi yanmış kızılağaç veya zeytin odunundan yapılmış kümelerle kazıklanmalı sonra da, tiyatroların temelleri ve kent duvarlarında önerilen yöntemle, odun kömürüyle doldurulmalıdır. Son olarak da duvarı kesme taştan inşa ederek, özellikle ortadaki taşların sağlam bitişmeleri için bağlayıcı taşları mümkün olduğu kadar uzun yapınız. Sonra, duvarın içini kırma taşla doldurunuz. Böylece bu temelin üzerine kuleler bile inşa edilebilir67.

(31)

Bütün bunlar tamamlandıktan sonra, tersanelerin genel kuralı kuzeye bakmalarıdır. Güneye bakmaları sıcağın etkisiyle çürümeye, tahtakurusu, gemi kurdu ve daha birçok zararlı yaratığın üremesine güçlenmesine ve canlı kalmasına neden olur. Ayrıca bu binalar yangın tehlikesi nedeniyle kesinlikle ahşaptan yapılmamalıdır. Büyüklüklerine gelince, kesin bir sınıra gerek yoktur; ancak, en büyük gemi türüne uygun olarak inşa edilirlerse, büyük gemiler durduğu zaman bile bol yer bulunabilecektir68.

İskenderiye Limanı, kıyı açıklarındaki Pharos Adası’nı biçimlendiren kireçtaşı çıkıntısının adanın batı ucundaki resiflerle birleşmesi ile oluşmuştur. Bu limanı Homeros Odysseia’da şöyle tanımlamış: “Nil’in ağzı açıklarındaki dalgalı denizlerde Pharos adlı bir ada vardır… Bu adada, denizcilerin bir kaynaktan kendilerine su çekmek için geldiği ve tekneleriyle kolayca derin denizlere açılabildiği korunaklı bir koy bulunur”69(Res. 33).

Pharos Adası ve ana karayı birbirine bağlamak amacı ile inşa edilen Heptastadion’un iki işlevi bulunmaktaydı (Res.34). Hem kent alanını genişletiyordu hem de denizdeki akıntıların gücünü kırarak kentin buradaki iki limanını oluşturuyordu. Ayrıca Pharos Adası ile ana kara arasının bir dalgakıran biçimini almasıyla oluşan iki korunaklı liman durumundaki Batı ve Doğu limanlarından biri, rüzgârın yönüne bağlı olarak gemiciler için her zaman hazır bulunacaktı. Bu iki limanın bağlantı yerlerinde kanallar bulunmaktadır. Fakat bunlar daha sonra dolmuştur.

Liman girişindeki Pharos Adası kullanılarak, limanların ağzına mendirekler yapılmış ve liman girişleri daraltılmıştır. Böylece denizden gelen istenmeyen dalgalar, rüzgârlar ve dış tehditler engellenmeye çalışılmıştır. Bu tür limanlara, Akdeniz’in güneyinde, doğusunda, kuzeyinde ve kıyı şeridinin girintili çıkıntılı olduğu Batı Anadolu kıyılarında oldukça fazla sayıda rastlanmaktadır.

68

Vitruvius 2005, 122.

69

(32)

Örneğin; Knidos Limanı, Myndos Limanı. Ancak bu liman tipi, Alexandria’nın Batı Limanı için geçerli olmalıdır. Çünkü Doğu Limanı’nda Pharos Adası’nın kullanılmasının yanı sıra, adadan ve anakaradan mendirekler karşılıklı olarak kavis yaparak denize doğru uzatılmıştır. Bunu antik dönemde yapılan çizimlerden ve günümüzde yapılan rekonstrüksiyonlardan görmekteyiz. Olasılıkla Doğu Limanı da yapay liman şekline girmektedir.

Şehir (Kasaba) harabeleri bol olmasına rağmen liman daha etkileyicidir. Birçok dalgakıranla kesilmiş olan, göle kadar uzanan 1 km uzunluğunda rıhtımlar vardır. Kuzeydoğu yönünde 6 tane taştan yapılmış 100 m uzunluğunda, gemilerin düzenli bir şekilde yüklerini boşaltabileceği rıhtımlar (limanlar) vardır. Dalgakıranlar boyunca aynı şekilde birkaç yüz tane, gemilere yükleme yapılacak yerler vardır.

DOĞU LİMANI ( BÜYÜK LİMAN)

Limanlardan birisi, Heptastadion’un doğusunda bulunan “Büyük Liman”dır. Büyük Liman girişinde sağ kolda ada ve Pharos kulesi vardır (Res.35). Bu limanda aynı anda 1200 geminin bulunabildiği söylenmektedir70. Alexandria Doğu Limanı sığ, korunaklı, yarı kapalı, dairesel bir havzadır. Liman iki açıklık vasıtasıyla Akdeniz’e bağlanır; El-Boughaz (main) ve El-Silsila71. Limanın Bathymetric (sualtı) grafiğini oluşturmak için yapılan çalışmalar sonucunda, limanın tabanında denize doğru (El-Boughaz çıkışına doğru) artarak devam eden bir derinlik olduğu ve liman içinde derinliğin 5 m olduğu saptanmıştır. Alexandria Doğu Limanının doğu bölümü derinlik bakımından, batı bölümünden çok daha fazla düzensizdir. Sürekli kum akıntısı nedeniyle limanın batı bölgesinde plajlar oluşmuştur72.

70

Şenol 2000, 24 (Yayınlanmamış Doktora Tezi).

71

El-Boughaz’ın önünde batık bir gemi bulunmaktadır.

72

(33)

Plajlar denize doğru 0,5 m’den 20 m’ye kadar ulaşır. Günümüzde batı bölümünde yapılan dolgu çalışmaları nedeniyle bu bölge can çekişmektedir73. Yapılan çalışmada Alexandria Doğu Limanının su hacminin iki alternatif su akımıyla dengelendiği belirtilmiştir: “Limandaki iki açıklık vasıtasıyla, bir tanesi tabandan içeri akım ve diğeri yüzeyden dışa akımdır”74.

Büyük Liman’ın yapımı, en büyük gemiler buraya yanaşabilsin diye, 3. yy boyunca devam etmiş ve buradaki tersane matematikçi Archimedes tarafından gözetilmiştir. Ayrıca hububat ticaretinden sorumlu olan memurların bulunduğu oda mozaik bir zemine sahipti ve bu zemin üzerinde İllias’ın bütün hikâyesi işlenmişti. Bu odanın hemen yakınlarında üç bölümlü bir Apollon Kutsal Alanı vardı; zemin Akadları tasvir ediyordu, duvarlar ve üst örtü selvi ağacındandı ve kapılar fildişindendi, ayrıca kokululardı75.

Antik kaynaklarda ve günümüzde yapılan araştırmalarda, Doğu Limanı’nın işlevi hakkında açık bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, limanda bulunan Saray Adası’nın ve Silsileh Burnu’ndaki saray yapısı karalın yaşadığı yerdi ve idare merkezi konumundaydı. Limanda hububat ticaretinden sorumlu olan memurların bulunduğu oda, bu limanın da ticaret amacıyla kullanıldığını düşündürür. Ancak Silsileh Burnu’nun batısındaki Kraliyet Limanı, Doğu Limanı’nın büyük bir bölümünün hükümdara ait özel bir liman olduğu fikrini güçlendirmektedir. Çünkü özel limanlar, adından da anlaşılacağı gibi çok zengin bir kişiye veya hükümdara ait özel limanlardır ve genelde saraylarının yakınlarında, kişisel kullanıma açık liman görevini üstlenir. Doğu Limanı’na girişte Pharos Adası’nın kuzey ucuna Knidos’lu Sostratos tarafından inşa edilen ve dünyanın yedi harikasından birisi olarak kabul edilen İskenderiye Feneri, Mısır sahilinin alüviyal yapıda olması ve denizden kolay fark edilememesi nedeniyle burayı belirginleştirerek denizcilere rehber olması amacı ile yapılmıştır. 73 Tarek 2007, 15-20. 74 Tarek 2007, 15-20. 75 Grimm 1998, 42,43.

(34)

EUNOSTOS LİMANI (MUTLU YURDA DÖNÜŞ LİMANI)

Diğer liman ise batıdaki “Eunostos Limanı (Mutlu Yurda Dönüş Limanı)” olarak adlandırılmaktaydı. Eunostos Limanı ithalat ve ihracatın gerçekleştiği limandı ve “Kibotos” denen bir iç limana sahipti. Kibotos Limanı, Mareotis Gölü’ne, kentin batı surlarının iç kısmı boyunca uzanan bir gemi kanalı ile bağlanıyordu ve bazı gemiler oradan Nil Nehri ile Mısır içlerine ulaşabiliyorlardı76(Res.36).

Batı Limanı kuzeyinde bulunan Pharos Adası ile oldukça korunaklı bir limandır, buna karşın limanın batı kısmının denize açık olması burada bir mendirek ihtiyacına neden olmuştur ve anakaradan adaya doğru hilal şeklinde yapılan bir mendirekle limanın batı kısmının da korunması sağlanmıştır. Liman antik dönemden beri kullanım gördüğü için günümüze pek fazla kalıntısı ulaşamamıştır. Buna rağmen kentin gerisinde bulunan Mareotis gölüne doğru uzanan mendireklerin yapımına bakıldığında, Vitruvius’un da anlattığı gibi, limandaki mendirekler düzensiz büyük blok taşların yığılması ile yapılmıştır. Rıhtım yapısına ve limanın geneline baktığımızda, yine Mareotis Gölü’ne uzanan rıhtımlar göz önüne alınırsa, liman dikdörtgen şeklinde düzgün kesilmiş ve üst üste dizilmiş blok taşların oluşturduğu bir alt yapının üzerine, iri taşların moloz ve harçla karıştırılarak sabitleştirilmesiyle yapılmıştır (Res.37).

Mısır’ın yoğun ticari faaliyetleri içerisinde malların sevkiyatı için İskenderiye limanları kuşkusuz en büyük sorumluluğu yüklenmektedir. B.İskender yaşarken ve kentin limanlarının yapımı henüz bitirilmemişken, Naukratisli Kleomenes’in, Mısır’ın tekel konumunda olduğu tahıl ticaretini bu limanlardan gerçekleştirdiği bilinmektedir. İskenderiye limanlarına gelen kimi mallar, kısa bir kara yolculuğunun ardından, kimi zamanda daha küçük gemiler yardımıyla, deniz limanlarından göl limanına ulaşmaktadır ve Helenistik dönem içerisinde, bazen bu limanların deniz limanlarına oranla daha çok zengin oldukları dikkat çeker77.

76

Fraser 1972, 144.

77

(35)

Dönemin tahıl deposu ya da yiyecek sepeti konumundaki ülke, yetiştirdiği ve sattığı ürünlerinin karşılığında demir, bakır, gümüş, altın ve kalayı genellikle İspanya ve atı Akdeniz’den almaktadır. Tarımsal ihracatını çoğunlukla, Kıta Yunanistan, Akdeniz ve Küçük Asya’ya yapmakta ve bu bölgelerden kereste, gemi ve inşaat malzemeleri eksiğini tamamlamaktadır78. M.Ö. 14. yy’a ait Thebes Kenamon mezarında bir Mısır limanında demirlemiş Suriye gemileri ile işçiler, dükkânlar ve tacirler gösterilmiştir. Fakat söz konusu tasvirde liman donanımı görülmemektedir (Res. 38).

Bunları bulundukları zaman dilimindeki rüzgâr yönüne göre gemiciler kullanacaktı. Eunostos Limanı İthalat ve ihracatın gerçekleştiği limandı ve Kibotos denen bir iç limana sahipti. Kibotos Limanı, Mareotis Gölü’ne bir gemi kanalıyla bağlanıyordu ve bazı gemiler oradan Nil Nehri ile Mısır’ın içlerine ulaşabiliyorlardı79. Homeros bu limanlar için Odysseia da : ‘‘Nil’in ağzı açıklarındaki dalgalı denizlerde Pharos adında bir ada vardı… Bu adada, denizcilerin bir kaynaktan kendilerine su çekmek için geldiği ve tekneleriyle kolayca derin denizlere açılabildiği korunaklı bir koy bulunur’’(Homeros, 4 Bölüm, 355) diye bahseder. Büyük ticaret ve bilim kenti olan İskenderiye’nin o dönemlerde öneminin gittikçe artmasının sebebi kuşkusuz sahip olduğu bu iki tane büyük limana bağlıydı.

İskenderiye için önemli olan bu iki limanın uygun bir işaret noktasıyla belirtilmesi gerekiyordu. Çünkü Mısır’ın bölgedeki kıyı şeridi gemiciler için kılavuzluk edecek tek tük sınır işareti dışında düzdür ve dikkat çekebilecek herhangi bir şey yoktur. Strabon ise ‘‘Pharos, ana karaya çok yakın olan uzun bir adadır ve ana karayla birlikte iki ağızlı bir liman oluşturur ….. Adanın ucu denizin çepeçevre yıkadığı bir kayadır ve bunu üzerinde bulunan, hayran olunacak şekilde yapılmış, beyaz mermerden, çok katlı bir kule ada ile aynı adı taşımaktadır’’(Strabon, Geographica, 18Kitap,1, 7-10).

78

Şenol 2000, 21 (Yayınlanmamış Doktora Tezi).

79

Referanslar

Benzer Belgeler

Ç ıldır Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyesi Kazım Sarıçam ise HES lerin Dünya Su Forumunun Türkiye ile ilgili bir projesi oldu ğunu vurgulayarak,

Eser Enerji Elektirik Üretim Anonim Şirketi’nin Dicle Nehri üzerine yapmak istedi ği 3 adet HES projesine Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından onay verildi.. ‘Nehirde

Munzur Nehri kıyısında temizlik çalışması sürdüren Munzur Doğa aktivistleri Pülümür’ün Hasangazi Köyü’nün k ırsalında bulunan krom madeni ocağından nehre

Bu kirliliği yaratan etkenler daha önceki illerden gelen kirlilik, yan kollardan ve nehir havzasındaki yerleşim bölgelerinden gelen evsel atıklar ile tarım arazilerinden

Çalışmanın sonunda farklı bir akışkan-yapı etkileşim tekniği kullanılması durumunda kullanılacak nokta ve eleman sayıları elde edilmiştir.. Bu değerlerin çözüme

Bu tez çalışmasında, Pamukkale Üniversitesi Pusula Sistemi F1 Bildirim Takip Sistemine kullanıcılar ve geliştiriciler tarafından girilen taleplerin projeleri metin

Haricî siyaset­ te dahi Enverin Alman taraftarlı­ ğına karşı Cemal Paşa Fransız ta- raftarlığile şöhret almıya başlamış­ tı. Balkan harbinden evvel ve

manşetlerinde kullanılan söz sanatlarını, özellikle eş biçimli ve çok anlamlı yani cinaslı veya tevriyeli kullanımlarını incelemeyi amaçlayan bu çalışmanın