• Sonuç bulunamadı

Türk harf inkılabı üzerine tarihsel/sosyolojik bir inceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk harf inkılabı üzerine tarihsel/sosyolojik bir inceleme"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

SOSYOLOJİ BİLİM DALI

TÜRK HARF İNKILABI ÜZERİNE TARİHSEL/SOSYOLOJİK

BİR İNCELEME

Adnan GÜLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Reşat AÇIKGÖZ

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Adnan GÜLER Numarası 034205002010 Ana Bilim

Dalı/Bilim Dalı Sosyoloji Programı

Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez DanıĢmanı

Doç. Dr. ReĢat Açıkgöz

Tezin Adı

TÜRK HARF ĠNKILABI ÜZERĠNE TARĠHSEL/SOSYOLOJĠK BĠR ĠNCELEME

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Öğre

n

cin

in

Adı Soyadı Adnan GÜLER Numarası 034205002010 Ana Bilim

Dalı/Bilim Dalı Sosyoloji Programı

Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez DanıĢmanı

Doç. Dr. ReĢat Açıkgöz

Tezin Adı

TÜRK HARF ĠNKILABI ÜZERĠNE

TARĠHSEL/SOSYOLOJĠK BĠR ĠNCELEME

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan baĢlıklı bu çalıĢma …./…../……….. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Ünvanı, Adı Soyadı DanıĢman ve üyeler ………… DanıĢman imza

.. …. ……. Üye imza

(4)

Bu çalıĢma, cumhuriyet ilk yıllarında gerçekleĢen ve etkileri uzun yıllar devam edecek, dil ve harf inkılabının etkilerini incelemiĢtir. Alfabe değiĢiminin özellikle kültürel hayata yaptığı etkinin, toplumsal alana yansımaları araĢtırılmıĢ. Ayrıca alfabe değiĢikliğinin asıl sebebini ortaya koymaya çalıĢmıĢtır. Alfabe değiĢikliğinin devlet politikası olarak Türk modernleĢme sürecinde, Türkiye‘nin muasır medeniyetler seviyesine ulaĢtırmada önemli bir araç olarak kullanıldığına da değinilmiĢtir.

Tezle ilgili birinci dereceden kaynaklar, dönemin günlük gazeteleri ve süreli yayınlar incelenmiĢtir. Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Milli Kütüphane, Uludağ Üniversitesi Kütüphanesindeki eserlerden yararlanılmıĢtır. Tez konusuyla ilgili kitaplar ve dergiler de temin edilmiĢtir. Aynı zamanda dönemin aydınlarının görüĢlerinden yararlanılmıĢtır. Harf inkılabının kültürel hayata etkisiyle ilgili dönemin çağdaĢ eserlerinde ve günümüzde yeterince kaynak olmaması araĢtırmada karĢılaĢılan en büyük sorun olmuĢtur. ÇalıĢmanın en önemli özelliği - bu konuda müstakil olarak çok az çalıĢma vardır - harf inkılabının toplumu etkileyen kültürel boyutunu ele almasıdır. Bu da böyle bir araĢtırmanın seçilmesindeki en önemli etkenlerden biri olmuĢtur.

Tezin birinci bölümünde alfabenin ortaya çıkıĢı, Türklerin tarih boyunca kullandıkları alfabeler ve Osmanlı Devletinde alfabeyle ilgili tartıĢmalara değinilmiĢtir. Ġkinci bölümde ise, alfabe değiĢikliğine giden süreç iĢlenmiĢtir. Üçüncü bölümde, Harf inkılâbının kültürel hayata etkileri ve siyasal yaklaĢım ele alınmıĢ. Dördüncü bölümde ise harf inkılâbının kamusal, ekonomik ve günlük hayata etkileri incelenmiĢtir.

Bu çalıĢmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen, engin tecrübelerinden istifade ettiğim çok değerli danıĢman hocam sayın Doç. Dr. ReĢat Açıkgöz‘e olan minnettarlığımı burada sunmayı bir borç bilirim.

Adnan GÜLER Konya 2019

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Adnan GÜLER Numarası 034205002010 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç.Dr.Reşat AÇIKGÖZ

Tezin Adı TÜRK HARF İNKILABI ÜZERİNE TARİHSEL/SOSYOLOJİK BİR İNCELEME

ÖZET

Bu çalıĢmada harf inkılabının asıl sebepleri üzerinde durulmuĢ ve harf inkılabının etkileri incelenmiĢtir. Türkler çeĢitli nedenlerden dolayı tarih boyunca faklı alfabeler kullanmıĢlardır. Bunlardan Arap alfabesi, Türklerin en uzun süreli kullandığı alfabe olmuĢ ve cumhuriyetin ilk yıllarına kadar kullanılmıĢtır. Osmanlı Devleti‘nde alfabe ile ilgili tartıĢmalar devletin ve aydınların batıya açıldığı ve modernleĢme çabalarının yaĢandığı Tanzimat döneminde baĢlamıĢtır. Bu çalıĢmalar ise genellikle harflerin ıslah edilmesi yönünde geliĢmiĢtir.

Cumhuriyet döneminde eski yazının zor olduğu ve hedefini modernleĢme olarak belirlemiĢ devlet için sorun oluĢturduğu ileri sürülmüĢ, çeĢitli tartıĢmalarla yeni harflere geçilmiĢtir. Tez çalıĢmasında, ilk önce Türklerin kullandıkları harfler incelenmiĢ. Daha sonra Tanzimat, MeĢrutiyet ve Cumhuriyetin ilk yıllarında harflerin değiĢtirilmesine dair geliĢmeler ortaya konulmuĢtur. Bu yapılırken Türk modernleĢmesine de değinilmiĢ. Yeni harflerin eğitime ve toplumun bilgiye ulaĢmasına yaptığı etkiler istatistiklerle verilmiĢ. Ayrıca harf inkılabının kamusal, ekonomik ve günlük hayata etkileri de incelenmiĢtir. Yeni harflerin bilindiğinin aksine günümüze kadar etkileri sürecek bir takım geliĢmelere sebep olduğuna vurgu yapılmıĢtır.

Anahtar kelimeler: Ġnkılap, Alfabe, Türk Alfabesi, Latin alfabesi , Toplumsal ve Külürel DeğiĢim

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Adnan GÜLER Numarası 034205002010 Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Doç.Dr.Reşat AÇIKGÖZ

Tezin İngilizce Adı A HISTORICAL / SOCIOLOGICAL EXAMINATION ON TURKISH ALPHABET REVOLUTION

SUMMARY

In this study, we emphasized the main reasons of Turkish revolution on he language/alphabet and its effects . Turks used many different alphabets for their language due to various reasons. The Arabic alphabet became the longest-time-used alphabet which lasted until the first years of the young Turkish Republic.

The first discussions over the alphabet used by the society started during the Ottoman Reformation when the westernization ond the modernization were pioneered by the elite and the government itself. All those efforts were only limitted by the rehabilitation of the letters themselves.

After the Republic was established, the alphabet was changed to latin alphabet with the idea that it would help people learn the language much more easily, and of course the change would also help the young Republic realize its westernization-modernization ideas.

Ġn the thesis,first the alphabets used by the Turks examined, and also its developments during Ottoman Reformation until the first years of Turkish republic. By doing so we also touched upon the Turkish modernization. You will also see some statistical information in the study and showing the effects of the revolution on people‘s general education and their access to knowledge. Also the economical, political effects of the revolution on daily life was explained. The new alphabet affected the turkish society on so many levels up until today and that fact was also greatly emphasized in the study.

Key words: Revolution, Alphabet, Turkish Alphabet, Latin Alphabet, Social And Cultural Exchange

(7)

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... v İÇİNDEKİLER ... vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK DİL VE HARFLER 1.1 Dilin Tanımı ve Türk Ġnkılâbı Ġçindeki Konumu ... 4

1.2. Alfabenin GeliĢimi ... 6

1.3. Cumhuriyet Dönemine Kadar Alfabe Ġle Ġlgili YaĢanan GeliĢmeler ... 9

1.3.1 Ġslamiyet‘ten Önceki GeliĢmeler ve Türklerin Kullandıkları Alfabeler ... 9

1.3.2. Osmanlı ModernleĢme Süreci Ve Harflerle Ġle Ġlgili GeliĢmeler ... 15

1.3.2.1.I.MeĢrutiyet Dönemi ... 23

1.3.2.2. II. MeĢrutiyet Dönemi ... 25

1.3.2.3. Cumhuriyet Dönemi ... 29

İKİNCİ BÖLÜM HARF İNKILABI 2.1. Harf Ġnkılabına Giden Süreç ... 32

2.2. Cumhuriyet ModernleĢmesinin Temelleri ve Genel Olarak Ġnkılâpların Sebepleri ... 35

2.3. Ġnkılabı Hızlandıran GeliĢmeler ... 37

2.4. Harf Devriminin Kabulü ve UygulanıĢı ... 39

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HARF İNKILÂBININ KÜLTÜREL HAYATA ETKİLERİ VE SİYASAL YAKLAŞIM 3.1. SĠYASĠ YAKLAġIM VE DÖNEMĠN ġARTLARI ... 46

3.1.1. ModernleĢme ve Harf Ġnkılabı ... 49

3.1.2. Harf Ġnkılabının Siyasal Muhalefetle ĠliĢkisi ... 52

3.1.6. Harf Ġnkılabı ve Laiklik... 56

3.1.4. Harf Ġnkılabı ve DıĢ Politika ... 59

3.1.5. DıĢ Basında Harf Ġnkılabı ... 61

(8)

3.2.2.Eğitim Hayatına Etkisi ... 66

3.2.2.1. Eğitimde ModernleĢme ve Eğitim ve Öğretime Yansımaları ... 66

3.2.2.2.Yaygın Eğitim ve Millet Mektepleri/Ulus Okulları ... 72

3.3.Halkevleri, Sivil Toplum ve Kütüphaneler ... 76

3.3.1.Halkevleri ve Sivil Toplum ... 76

3.3.2.Kütüphanelere Etkisi ... 77

3.4. BĠLGĠ VE ĠLETĠġĠM KAYNAKLARINA ETKĠSĠ ... 80

3.5. ÇağdaĢ Dönemde Harf Ġnkılabının Değerlendirilmesi ... 87

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM HARF İNKILÂBININ KAMUSAL, EKONOMİK VE GÜNLÜK HAYATA ETKİLERİ 4.1.Kamusal Hayata Etkileri ... 90

4.2.Ekonomik Yansımaları ... 93 4.3.Günlük Hayata Etkileri ... 96 SONUÇ ... 99 KAYNAKÇA ... 102 EKLER ... 109 Ek-1 ... 109

Ek-2 Reklamlarda Yeni Harfler ... 111

Ek- 3 Yabancı Basında (The National Geographic Magazine) Harf Devrimi... 112

EK-4 ... 113 Ek-5 ... 114 Ek-6 ... 115 Ek-7 ... 116 Ek-8 ... 117 ÖZGEÇMİŞ ... 118

(9)

GİRİŞ

Yeryüzünde bilinen en eski iletiĢim yöntemi; mağara duvarlarına yapılan resimlerdir. Tarih öncesi çağda insanlar düĢüncelerini aktarmak veya yaymak amacıyla çeĢitli çizimler yapmıĢlardır. Günümüzde ise iletiĢim, dijital araçlar kullanılarak üstün teknolojik yöntemlerle sağlanmaktadır. ĠĢte mağara duvarları kullanılarak baĢlayan süreçten, dijital araçlarla sağlanan iletiĢim yöntemlerine kadar, kendisi de bir Ģekil (sembol) olan ―Harfler‘‘le iletiĢim günümüzde de devam etmektedir.

Ġnsanlığın uzun yıllar harfleri kullanması aslında onların ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu ortaya koymuĢtur. Bu nedenle harflerin kullanılması, değiĢtirilmesi ve geliĢtirilmesinin toplumlar için dün de bugün de çok önemli sonuçlar meydana getirdiği görülmüĢtür.

Cumhuriyetin baĢlarında ortaya çıkardığı sonuçlarıyla, o dönemde ve günümüzde önemli geliĢmelere neden olan harf değiĢikliğine gidilmiĢtir. Bu değiĢikliğe giderken aynı zamanda toplumun dönüĢümünün de sağlanması amaçlanmıĢtır. Bu dönüĢüm yüzyıllarca Arap alfabesini kullanan Türkler için, etkileri uzun süre devam edecek bir süreçle gerçekleĢmiĢtir.

Genel olarak harf inkılabının etkileri çok az araĢtırılmıĢ. Bunun nedeni devletin bir politikası ve yönlendirmesiyle, cumhuriyet döneminde yapılan inkılapların eleĢtirisine gerek duyulmaması olmuĢtur. Çünkü: ‗‗Toplumun gereksinim duyduğu cumhuriyet inkılapları devlet tarafından zaten yapılmıĢtı, hem de en zor Ģartlarda, bu inkılaplar halka bahĢedilmiĢti‘‘ anlayıĢı hakim görüĢ olmuĢtur.

Harf inkılabı, yapıldığı dönemin çağdaĢ kaynaklarının büyük çoğunluğu tarafından hiçbir analiz ve eleĢtiriye gerek duymaksızın benimsenmiĢ. Gazeteler inkılabın yerleĢmesi dıĢında baĢka bir değerlendirme yapmamıĢlardır. Yazılan kitaplar harf inkılabının ne kadar gerekli olduğundan söz etmiĢ, fakat yapacağı etkiyle ilgili kayda değer değerlendirmeler bir elin parmaklarını geçmemiĢtir. Bununla ilgili araĢtırma yapılmasına da gerek duyulmamıĢtır. Günümüzde dahi harf inkılabının etkileriyle ilgili araĢtırmalar oldukça yetersizdir.

(10)

Devlet politikasının bir yansıması olarak, harf inkılabının yapılmasının en önemli sebebinin Arap alfabesinin çok zor olduğu görüĢü hakim olmuĢ. Bir diğer hakim görüĢ ise harf inkılabının halkın okur yazar oranının yükseltilmesi için yapıldığının kabul edilmesi olmuĢtur. Bununla birlikte çalıĢmanın amaçlarından biri de, toplumu Ġslam medeniyetinden uzaklaĢtırmak tezinin doğruluğunu ortaya koymak olarak benimsenmiĢtir.

Toplumun en önemli iletiĢim araçlarından biri ve kültürün taĢıyıcısı, hafızası olan ‗Harfler ‘in kültürel hayata özellikle eğitim, toplumun bilgi ve iletiĢim kaynaklarına yaptığı olumsuz etki istatistiklerle aktarılmıĢtır. ÇalıĢmamızın Ġlk bölümde, bağlantıyı sağlayabilme adına Türklerin kullandığı alfabeler ele alınmıĢtır. Ġkinci bölümde ise, inkılaba giden süreç ve inkılabın özellikleri verilmiĢ. Ġnkılabın Osmanlı Devleti‘nin, ümmetçi devlet anlayıĢına karĢı giriĢilen bir hareket olduğu ve Türk inkılabı gerçekleĢtirilirken esas alınan fikir akımlarından milliyetçilik, birlikte değerlendirilmiĢtir. Üçüncü bölümde, inkılabın gerçekleĢme Ģeklinden dolayı, siyasi etki ve harf inkılabı birlikte ele alınmıĢtır. Bu yapılırken Türk modernleĢmesi üzerinde de durulmuĢtur. ÇalıĢmanın ana gövdesi harf inkılabının eğitim, bilgi ve iletiĢim kaynaklarına etkisi ortaya konmuĢ. Devamında harf inkılâbının kamusal, ekonomik ve günlük hayata etkileri de incelenmiĢtir.

Harf inkılabını toplumsal boyutuyla analiz etmeden, harf inkılabını Ģimdiye kadar inceleyenlerin yaptığı gibi sadece bir tarihi olay olarak ele almak, konunun anlaĢılmasını zorlaĢtıran en önemli sebep olmuĢtur. ÇalıĢmada harf inkılabının etkilerini ortaya koymadan, harf inkılabının sonuçlarının anlaĢılamayacağı savunulmuĢtur. Temel olarak bunun anlaĢılması ise; eğitim, bilgi ve iletiĢim kaynaklarına etkileri incelenerek anlaĢılabileceği kabul edilmiĢtir. Bu yüzden özellikle eğitim, bilgi ve iletiĢim konusu üzerinde durulmuĢtur. Aynı zamanda bölümler, toplumsal-siyasal değiĢimler dikkate alınarak ele alınmaya çalıĢılmıĢtır.

Tez konusunun ilk elden kaynakları olarak, dönemin günlük gazeteleri taranmıĢtır. GeliĢmelere yön verdiği için cumhuriyetin ilk dönemlerine damga vuran siyasetçilerin görüĢlerden de faydalanılmıĢtır.

ÇalıĢmamızın en önemli özelliği; Harf inkılabının siyasi ve kültürel hayata etkisi konusu iĢlenirken eleĢtirel bir metot takip edilmesi olmuĢtur. Burada bazı bölümlerde harf inkılabının değerlendirmeleri karĢılaĢtırılmalı olarak iĢlenmeye çalıĢılmıĢtır. Harf

(11)

inkılabı ve onun sonucunda ortaya çıkmıĢ toplumsal yapıyı incelemek temel hareket noktamız olmuĢtur. Dönemin toplumsal Ģartlarını ve durumunu ortaya koymak adına çağdaĢ kaynaklar da incelenmiĢ. Ayrıca, yöntem olarak literatür ve arĢiv taraması, karĢılaĢtırma yöntemi ve doküman analizinden de yararlanılmıĢtır.

(12)

BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK DİL VE HARFLER

1.1 Dilin Tanımı ve Türk İnkılâbı İçindeki Konumu

Dil, milli yapıyı oluĢturan en önemli unsurlardan biridir. Ġnsanlar arasında anlaĢmayı sağlayan doğal bir araç, canlı bir varlık, antlaĢmalar sistemi ve seslerden oluĢmuĢ sosyal bir kurumdur. Ġnsanlar duygularını ve düĢüncelerini dil aracılığıyla birbirlerine aktarır. Aynı zamanda bütün bir milletin malı olan ve bütün bir milleti içine alan bir müessesedir. Toplum dilden, dil de toplumdan ayrı düĢünülemez. Toplum ancak dille var olur (Yücel, 2007: 23). Milletlerin en büyük dayanaklarındandır. Bir milleti ayakta tutan, devam ettiren, bir millette sarsılmaz bir birlik meydana getiren müessese olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bu bakımdan, dil milleti teĢkil eden unsurların baĢında gelir. Ayrıca en önemli kültür aracı ve taĢıyıcısıdır. Ġnsanlığın ilk dönemlerinden itibaren dil bu iĢlevi yerine getirmiĢtir. Dil aynı zamanda canlı bir varlık olmuĢ. Canlı bir varlık olması zaman içinde değiĢime tabi olduğu sonucunu da ortaya koymuĢtur (Bozgeyik,1995:39-41). Bu değiĢim o kadar tesirlidir ki aynı millette farklı sosyal sonuçlar ortaya çıkarmıĢtır. Milletleri birleĢtirici bir gücünün yanında aynı zamanda da milletleri birbirinden ayırıcı bir özelliği de var olmuĢ. Tarih bunun örneklerini ortaya koymuĢtur. Bu nedenle dilde-yazıda meydana gelen bir değiĢim birçok sosyal neticelere sebep olmuĢtur.

Dil-yazı değiĢimi tarih boyunca ya doğal sebeplerle (göç, savaĢ, istila, ticaret vs.) ya da bilinçli siyasi müdahalelerle oluĢturulmuĢ. Bu müdahalelerle ortaya çıkan değiĢim milletlerin hayatında köklü tesirlere sebep olmuĢtur. Yukarda söz edildiği üzere dil toplumlar için önemli bir unsur olması yanında, dilde meydana gelecek bir değiĢmede birçok sosyal ve siyasal hareketliliğe-çöküntülere de sebebiyet vermiĢtir (Bozgeyik,1995: 41). Harfler ise dil için en gerekli iĢaretlerdir. Dilin bu özelliğinden dolayı, Türk dil ve harf inkılabı, Türk inkılapları içinde önemli bir yere sahip olmuĢtur.

Dil genel çerçevesi aynı olmakla birlikte, birçok dilbilimci tarafından farklı tarif edilmiĢtir. Ergin‘e göre, dil; milleti birleĢtiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessesedir. Bir milletti diğer bir milletten ayıran en önemli farktır. Kültürü oluĢturan unsurların en baĢında yerini alır. Dil, insanlar arasında anlaĢmayı sağlayan tabii bir vasıtadır. Bununla birlikte kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar

(13)

çerçevesinde çalıĢan canlı bir varlıktır, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmıĢ bir gizli anlamlar sistemi, seslerden örülmüĢ içtimai bir müessesedir (Ergin, 1972: 1). En büyük dilbilimcilerinden olan Ergin‘in dili tarif ederken onu canlı bir varlık olarak nitelemesi dikkat çekicidir. Bu nitelik büyük oranda etkileĢime tabi olacağının en büyük göstergesidir. Dil, din gibi belki de ondan daha fazla olarak hiç değilse kimi ulusların yaĢamında en güçlü gelenek kaynağı, çerçevesi, taĢıyıcısıdır.

Ünlü dil bilimcisi Benveniste, ‗‟Dil toplumun yorumlayanıdır, toplum yalnızca dil içinde ve dil aracılığıyla anlam kazanır. Dil toplumu kurtarır, kavramsal dizgisinde içerir. Dille toplum arasında hem yetileri ve anlamlı bağıntılarından ötürü mantıksal hem de her bir türüne göre üretici dizgiler olarak ele alınabileceklerinden işlevsel bağıntıların kurulması zorunlu ve olanaklıdır‟‟(Benveniste, 1994: 9) görüĢünü ortaya koyarken dili toplumda ahenk sağlayan önemli bir unsur olarak kabul etmiĢtir.

Dil inkılabı tartıĢmalarında dil ve alfabeyle ilgili yorumlara bakarak o dönemin dil üzerindeki düĢünce yapısını daha iyi anlayabiliriz. Dil ile ilgili dönemin çağdaĢ düĢüncelerinin bazıları Ģunlardır;

Yakup Kadri “Yeni yazı yeni bir dünyanın anahtarı olacaktır. Türk ruhuna, Türk düşüncesine yeni ufuklar açacaktır. Türk halkını yüzyıllardır esir edildiği skolastik düşünceden kurtaracaktır. Hümanizm kaynaklarına ve yaşama sevincine ulaştıracaktır. (Milliyet 21.8.1928)‘‘(Ertem,1991:S.360).

“Türk dili kaynakları üzerinde edindiğimiz bilgiler, umduğumuzdan daha verimli çıktı. Şimdi yalnız ana dilimizin öz varlıklarını bilmekle kalmıyoruz, bunların çok eski bir uygarlığın ilk ana dili olduğunu da öğrendik.

( Ġbrahim Nemci Dilmen, Ulus Gazetesi 15x1.1938 s.3 )‘‘

―Milli duygu ile dil arasında bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil, bilinçle işlensin.

Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı

diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. 1930 „‟( Sadri Maksudi Arsal, Türk Dili İçin)

(Kocatürk,2005:260-263). O dönem yapılan tartışmalarda dilbilimce

Galanti‟‟Lisanımızda elifba meselesi diye ayrı bir mesele olamaz‟‟ diyerek dil-yazı çalıĢmalarına muhalefet etmiĢtir (Galanti, 1996: 14).

(14)

“ Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı İfade etme yeteneği vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gerekir. Türk Milletini ve Türk dilini, uygarlık tarihinin kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz.”

(Ġbrahim Nemci DĠLMEN, Ulus Gazetesi, 14.x1.1938. s.3)

„‟Dünya dil bilginlerinin Türk bilginleriyle beraber çalışmaları, dil biliminin şimdiye kadar çözümleyemediği birçok güçlüklerin çözümünü kolaylaştıracaktır. Bundan büyük gerçekler de meydana çıkacaktır.‟‟

1936 (Ulus Gazetesi, 25.08. 1936) (Kocatürk, 2005: 260-263).

Yukarıdaki alıntılarla; dönemin dile karĢı bakıĢının ve Türk dili ile milli duygu, milli bilinç, dilin zenginliği, söz dizimi, dilin özleĢmesi, yabancı terimlerin TürkçeleĢmesi arasındaki münasebetin ortaya koyulmaya çalıĢıldığı görülmüĢtür. Bu görüĢlerin ekseriyeti dilin milliliği üzerine birleĢmeleri dikkat çekicidir bu ve ileriki konularda ortaya koyulacağı üzere, dil ve alfabe çalıĢmalarının milliyetçilik anlayıĢı çerçevesinde ela alındığının göstergelerinden biri olmuĢtur.

1.2. Alfabenin Gelişimi

Ġlk insanlar yaĢam biçimleri karmaĢık olmadığı için çok basit tekniklerle iletiĢim sağlayabiliyordu. Ticaret ve iĢbölümün geliĢmesiyle yazı kültürü de geliĢmiĢtir. Daha sonra hece simgelerinden oluĢan iĢaretlere geçilmiĢtir. Bunun en güzel örneği Eski Mısır ―hiyeroglif‖leridir. Burada simgelere karĢılık gelen heceler anlaĢılarak kelimeler oluĢmuĢtur. En son aĢama ise hece simgelerinden ―harf simgeleri‖ne geçiĢtir ki bunun sonucu ―alfabe‖ler doğmuĢtur (Acar, 2014: 102). Alfabenin nasıl oluĢtuğu ve bir yazı sistemine dönüĢtüğü serüveni ise çok eski dönemlere rastlamaktadır. Toplumları Ģekillendiren kültür de iĢte bu serüvenin sonunda oluĢmaya baĢlamıĢtır.

Ġnsan zekâsının en önemli buluĢları arasında yer alan yazı, bugünkü harf yazı sistemine binlerce yıl süren bir tekâmülün sonunda ulaĢabilmiĢtir (Ertem, 1991: 17). Aynı zamanda değiĢik dönemler çeĢitli iletiĢim metotları kullanılmıĢtır. Ama temelde alfabe, insanların ihtiyacından meydana gelmiĢtir. Ġlk alfabe örnekleri, insanların tarih öncesi devirlerde mağara duvarlarına çizdikleri resimlerdir. Burada insanlar resimlerle duygu ve düĢüncelerini yani sesleri yazıya dökmüĢ. Ġnsanların bu faaliyetleri onları yeni bir döneme götürmüĢ. Ġnsanlar yazı ile birlikte tarihi devirlere adım atmıĢtır.

(15)

Yukarıda değinildiği gibi en eski yazı örneklerinde alfabe yoktur. Eski Mısırlılarda, Hititlerde ve daha baĢka medeniyetlerde kullanılan bu yazılar (hiyeroglif) somut nesneleri belirten resimlerden ve anlam bildiren Ģekillerden oluĢmuĢtu (Öztürk, 2005: 11). Alfabede ilk kez Eski Yunan‘da kısa sesliler de alfabeye eklenmiĢ ve kolayca okunabilir bir yazı oluĢturulmuĢ. Romalılar da bu tarz alfabeyi onlardan almıĢlardır (Acar, 2014: 102). Doğanın kanunlarında olduğu gibi en donanımlı varlık olan yani insanın, birikimlerini saklamanın bir ihtiyacı olarak, yazının ilk Ģeklinin oluĢması yolunda çaba sarf etmiĢtir. Yazının icadı da Sümerlerde tapınaklarda tapınak depolarında girdisi çıktısı yapılan emtianın miktar ve çeĢitliliğinin artması bunların hesabının tutulması ihtiyacını doğurmuĢtur. Böylece hesapların tutulması iĢlerinde bazı semboller kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Kılıç, 2009: 126). Ġnsanlar belli alanlardaki birikimlerini kayıt altına alırken basit oluĢturulan bu ilkyazı çeĢidi gittikçe ihtiyaca cevap veremez olmuĢtur.

Uzun bir tarih devresi içinde iletiĢim kaynakları, sırasıyla fikir veya resimden yazı, cümle anlatan yazı, kelime ses yazı, hece yazısı devrelerinden sonra harf yazı, yani alfabetik yazı devresine geçmiĢlerdir. Buna göre dil nasıl düĢüncenin aracı olmuĢsa, yazı da dilin aracı olmuĢtur (Ertem, 1991: 18). Ġnsanlığın resimlerle baĢlayan daha sonra hecelerin resimlerle karĢılandığı ardından kelimelerin meydana çıkması ile birlikte yazının (Acar,2014:102-103) oluĢması aĢamalı bir sıra takip etmiĢtir. Ġnsanların belli bir yetkinliğe ulaĢmasını, bazı yeni geliĢmeleri de sağlamıĢtır.

Ġlk alfabetik yazılı eserlerin nerede oluĢtuğuna gelince, dünya uygarlığının temeli olan Mezopotamya ve çevresi yani Suriye, Lübnan, Filistin havalisinde bulunması alfabetik yazının bu bölgede baĢladığını kanıtlamaktadır (Ertem, 1991: 21).

Bir baĢka görüĢe göre ise; Eski Mısırlılarda, Hititlerde ve daha baĢka uluslarda kullanılan yazılar (hiyeroglif) somut nesneleri belirten resimlerden oluĢmaktaydı. Bunun sonucu olarak, bir dilde ne kadar sözcük varsa o kadar resim gerektirdiği için bu yazı dizgileri çok karmaĢık olmuĢ. Milattan iki bin yıl kadar önce Doğu Akdeniz bölgesinde yaĢayan Finikeliler ya da onların ataları, baĢka bir yol bulmuĢ, onlar nesneleri değil ‗‘ses‘‘leri yazabilecek bir dizge oluĢturmayı baĢarmıĢlardır. Ġbranilerin ortaya koyduklarına çok benzeyen dillerinde birbirinden ayırt edilebilen 22 ses bulunduğunu görerek 22 iĢaret tasarladılar. Sonuç olarak hepsi ünsüzlerden (sessiz harfler) oluĢan ilk alfabe oluĢturulmuĢ oldu (Öztürk, 2004: 11-12). Yazının geliĢiminin birçok medeniyetin

(16)

katkısıyla meydana geldiği ve aralarında etkileĢimin bir kopukluk oluĢmadan gerçekleĢtiği görülmektedir.

Zamanla alfabe daha da geliĢtirildi. Hepsi ünsüz olan bu 22 harfin birkaçı zamanla ünlü ödevi görmeye baĢladı, ama doğru okumak gene de zordu. Bu nedenle yazıların doğru okunabilmesi için ünlü ödevi gören ve hareke denilen iĢaretler icat edildi. Bunu daha da geliĢtiren, Araplar oldu. Neredeyse aynı adlarla aldıkları bu harflerle dillerinin gereksinmelerini karĢılamak üzere bazı harfler eklediler. Arapların bu icadında yine de bir eksiklik vardı, harflerin tamamına yakını gene de ünsüzdü.

Sesli-sessiz harflerin yazılarda kullanılması, Fenike yazısında olmayan sesli harfler Yunanlılar tarafından yazıya eklenmiĢ ve yazı soldan sağa doğru yazılmasıyla baĢlamıĢtır. Bu nedenle çağdaĢ anlamda ilk alfabenin Yunanlılarca kullanılmaya baĢlandığı (Tan,2003:306) söylenebilir. Yunanlılar, M.Ö 11.yüzyılda Fenike alfabesinden yararlanarak kendi alfabelerinin yaptılar. Bunu yaparken Ġbrani ve Arap alfabelerindeki harflerden yararlandılar. Farklı toplumlar zamanla alfabeye katkı sağlayarak en geliĢmiĢ Ģekline çevirmiĢlerdir. Romalılar, Yunan alfabesini pek az değiĢtirmiĢ. Romalıların kullandığı Latin alfabesi Roma egemenliğinin yaygınlığı ile orantılı olarak Batı ülkelerinde, daha sonraları da Batı‘nın etkinliği ile bütün dünyaya yayılmıĢtır (Öztürk, 2004: 11-12).

Yazının ortaya çıkma serüveni, çok eski dönemlerde olması, araĢtırma yapılacak kaynakların azlığı ve kesinliğinin olmaması nedeniyle, baĢka icatlarda olduğu gibi alfabenin nasıl oluĢturulduğu ile ilgili bilgiler farklı olmuĢ. Alfabetik sistemde bir yazının baĢlangıcı ve bunu bulanların Fenikeliler olduğu diğer bir görüĢtür. Yunan ve Roma ise medeniyeti bu yazıyı daha da geliĢtirmiĢtir (Tan,2003:306 ).

Bazı kaynaklarda, Mısır‘ın hiyeroglif, hiyeratik veya demotik yazılarından, Sümer piktogramlarında, eski Babil veya Asur onun Samiler tarafından bağımsız oluĢturulduğu, Mısır yazısını model alan Sami Hyksoslarca düzenlendiği ve Filistin‘e götürüldüğü ileri sürenlerde vardır. Yunan kaynaklarına göre ( Herodot, M:Ö 490-425) Fenikeli Kadnos (M:Ö V. y.y) on altı harfli bu alfabeyi Yunanistan‘a getirmiĢtir. Son zamanlarda ise Yunanlıların Fenikelilere izafe ettikleri bu alfabeleri M.Ö 11. y. y da Sami alfabesinden düzenlediklerini söyleyenler de çıkmıĢtır. Bu harfleri Fenikeliler bulmuĢ olsa bile onların yaydıkları muhakkaktır (Ertem, 1991: 21). Bir diğer kesinlikte yazının bulunması ve

(17)

geliĢtirilmesi ile ilgili birçok medeniyetin katkı sağladığıdır. Nitekim Romalılar Latin alfabesini Roma egemenliğinin yaygınlığı ile orantılı Batı ülkelerine daha sonra Batının etkinliği ile pek çok coğrafyaya yaymıĢlardır (Öztürk,2004: 12).

Farklı coğrafyalar farklı kültürleri oluĢturmuĢtur. Bunun sonucu olarak her dilin kendine has bir alfabesi oluĢmuĢtur. Milli alfabe; bağlı olduğu dilin bütün seslerini ayrıntılarıyla gösterir. Milli alfabeler ya o milletin kendi yaratma gücünün mahsulü olur ve kendi Ģartlarından doğar veya baĢka alfabelerin tadil ve ikmaliyle bir dile adapte suretiyle ortaya çıkar. Adapte milli alfabeler, ki bizim alfabemiz bu Ģekilde oluĢmuĢtur, benimsediği, üzerinden uzun zaman geçip o milletin kültür tarihine yer tuttuğu nispette milli olma vasfını kazanırlar. Böylece o milletin kültür aktarıcısı olur. Milli olma bahsi burada çok önemlidir. Çünkü bizim benimsediğimiz alfabe, adapte yani baĢka milletlerin oluĢturduğu ve bizim bunu özümsememizle oluĢmuĢtur. Ermenilerin milli alfabelerini kullandıktan sonra milliyetlerini anlamaları, dil ve milli ülkülerini oluĢturmaları bununla açıklanmaktadır. Yine Yahudiler, dil ve yazının yarattığı ortamla bir güç oluĢturmuĢ (Ertem, 1991: 19-20). Balfour Deklarasyonu ile egemen devletlerin gücünü yanına alarak (Tokgöz,2001:190) baĢlayan devletleĢme secinde, en son aĢamayı kurdukları Üniversitesi de Ġbrani dilini tekrar canlandırmaları ile tamamlamıĢlardır.

1.3. Cumhuriyet Dönemine Kadar Alfabe İle İlgili Yaşanan Gelişmeler 1.3.1 İslamiyet’ten Önceki Gelişmeler ve Türklerin Kullandıkları Alfabeler Türkler, tarih boyunca anayurtlarında ve yaptıkları akınlarda çeĢitli topluluklarla iliĢki kurmuĢ, bunlardan birçoğunu egemenlikleri altına almıĢ, ġamanlık- Göktanrı inancından Müslümanlığa kadar art arda çeĢitli dinleri kabul etmiĢlerdir (Turan,1978:103-104). Bunun sonucu olarak da Türkçeyi yazmak için, dillerinin kuruluĢuna uygun olsun olmasın çeĢitli etkiler altında birçok yazı sistemleri kullanmıĢlardır.

Türkler tarih boyunca farklı ve geniĢ coğrafyalara yayılarak medeniyetler kurmuĢlar. Bununla birlikte birçok alfabeyi de alıp kullanmıĢlardır.

Türklerin toplamda on yedi alfabe kullandıkları kabul edilmektedir. Bunlar kronolojik sırasıyla: Orhun Yenisey veya Göktürk alfabesi, Tibet alfabesi, Çin alfabesi, Ġbrani alfabesi, Soğd alfabesi, Brahma alfabesi, Nesturi-Süryani alfabesi, Mani alfabesi, Uygur alfabesi, Peçenek alfabesi, Passepa alfabesi, Yunan alfabesi-Ermeni alfabesi,

(18)

Latin-Ġslav alfabesi, Kiril alfabesi ve Latin alfabesidir. Bunlardan Göktürkler (4.y. y), Uygur (8. y. y.), Yunan (7.y. y) ve Arap (10. y. y) alfabelerini diğerlerine göre daha uzun süre kullanılmıĢtır (Ertem, 1991: 55).

Türklerin kullandıkları ilk alfabe, Türklerin kendi buluĢu olan Kök-Türk alfabesidir (Tongul, 2004: 103-106). Eski Türklerin kullandıkları bu alfabe Arap, Yunan, Latin, Eski Ġran ve Hint alfabeleri gibi Finike alfabesinden türemedir (Öztürk, 2004: 11-12). 500 yıllarında oluĢturulduğu sanılan Köktürk alfabesi ile yazılı ve tarih taĢıyan ilk anıt, Orhun Irmağı çevresindeki Kültigin Anıtı'dır. Bu yazı, Kök-Türk Devleti yıkıldıktan sonra (745), Yenisey ve TalaĢ ırmakları çevresinde -bozuk bir biçimde- X. yüzyıla kadar kullanılmıĢtır. Bunlardan baĢka Batı‘da da Hazar Türkleri tarafından XI. yüzyıla kadar kullanıldığı söylenebilir ( Tongul, 2004: 103-106).

Ġlk Türklerle ilgili ilk yazılı belgeler ise, Uygur Kağanlığı dönemindeki Türklerin gerçek yerleĢik yaĢama geçtiği dönemdir. Tarihte belirlenen en eski belge ise Sogutça yazılmıĢ olan 581 yılındaki Bugut yazıtıdır (Tezcan,1991: 40).

Göktürk alfabesi (Son zamanlarda Göktürk, Kök Türk Ģeklinde ifade edilmektedir) taĢ, deri, maden gibi sert maddeler üzerine yazılmaya elveriĢli bir alfabedir. Alfabenin yüz elli kadar harften olmasına rağmen Göktürkler sadece otuz sekiz harfi kullanmıĢtır. Kitabelerden baĢka bu yazı ayrıca, bazı ev eĢyalarında, duvar oymalarında, bazı maniheist el yazmalarında, pasaportlarda, emir hane ve yönetmelik gibi resmi yazılarda kullanılmıĢtır. Bunun yanında bu harflerin ne zamandan beri Türkler tarafından kullanıldığı kesin olarak bilinmemektedir (Ertem, 1991: 56-57). Eski Türk yazısının gerçekten ilk olarak 7.yy.sonlarında mı kullanılmaya baĢlandığı yoksa daha gerilere uzanan bir tarihi mi olduğu kesinlik kazanmamıĢtır (Tezcan,1991: 40).

Kök Türk alfabesi, Ġlk defa 1709‘da Poltova‘da Ruslara esir düĢüp Sibirya‘ya sürgüne gönderilen Ġsveç subayı Johann Von Strahlenberg tarafından bulunmuĢ. Bu ilginç yazılar bilim dünyasının ilgisini çekmiĢ ve Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından çözülerek bilim dünyasına sunulmuĢtur. Bu harflerin kaynağı ile ilgili farklı fikirler teoriler ortaya atılmıĢtır. Bu teorilere göre:

1.Germen veya Ġskandinav Run harflerinden doğmuĢtur. Türklere Ġskandinavyalılar tarafından verilmiĢtir.

(19)

3.Sami ve Hint karıĢımıdır.

4. Türk damgalarından doğmuĢtur.

5. Pehlevi veya Suğdi alfabelerinden doğmuĢtur.

6. Türk dini ayinlerindeki hareketlerin sembollerinden doğmuĢtur. 7. Likya, Finike, Hitit ve Frig harflerinden çıkmıĢtır.

8.Sümer yazı sisteminden alınmıĢtır (Ertem, 1991: 56-57).

Kök Türklerin doğusunda onların devamı olan ve Türk medeniyetinde özel bir yeri olan Uygur Türkleri (745- 970) bu yazıyı bırakıp, orta Ġran temelli Soğdak yazısından faydalanarak Uygur yazısını geliĢtirmiĢ. YaĢadıkları yerlerde ekonomik, sosyal, politik sebepler ile geniĢ coğrafyalara göç edip orda medeniyet oluĢturmalarından dolayı, Soğdak, Brahmi, Mani, Nasturi- Süryani, Tibet, Çin ve Moğol- Paseppa gibi farklı yazılarını da kullanmıĢlardır. Daha sonra Ġslam dinini kabul eden Uygurlar yine yazı değiĢtirmiĢ ve Arap yazısını almıĢlardır (ÜlkütaĢır, 2000: 15).

Tibet alfabesi ise Türklerin kullandığı bir diğer alfabe olup, bununla yazılmıĢ Türkçe metin sayısı altıdır (Tezcan,1991: 42).

Çin alfabesi, 8.yy. da pek az kullanılmıĢ olup ona çok rağbet edilmemiĢtir. Ġbrani alfabesi de, 7. yy da Yahudiliği benimseyen Hazar Türkleri arasında kullanılmıĢtır. Daha sonra Kırım, Litvanya ve Ukrayna‘da yaĢayan Karaim Türkler tarafından da Ġbrani Alfabesi kullanılmıĢtır. Soğd alfabesi, 8. ve 11. yy da Uygur devletinin yıkılmasından sonra doğuya göç eden Uygurlar tarafından kullanılmıĢtır. Orta Ġran‘ın bir kolu olan Suğdi dili için meydana getirilmiĢtir. Arami asıllıdır. Uygur alfabesinin bir eĢidir. Sağdan sola doğru yazılır. Bazı Türkçe metinlerde kullanılmıĢtır. Türkler Soğd harflerini 9.y.y‘dan kalma Kara-Balgasun abidesinde kullanmıĢlardır. Brahmi alfabesi, 8. ve 11 yy. Tohorlar-Saka Türkleri tarafından kullanılmıĢt ve Budist misyonerler tarafından Türklere kabul ettirilmiĢtir (Ertem, 1991: 62).

Manihey alfabesi ise Uygurların yazmalarında kullanılmıĢtır. Bu da Arami kaynaklı Süryani yazısına dayanan bir yazıdır. Farsça ve Soğutça metinlerin Tükçeye aktarılmasında bu dinin rahiplerince Türkçeye uygulanmıĢtır (Tezcan,1991: 42).

Nesturi-Süryani alfabesi kısıtlı da olsa, 8. ve 11. yy Uygurlar ve doğu Türk topluluklarınca kullanılmıĢtır. Bu alfabe Süryani alfabesinden doğmuĢtur. Orta Asya‘da

(20)

Hristiyanlığı yayan Nasturi rahipleri tarafından yayılmıĢtır. Karadeniz‘in kuzeyinde yaĢayan Peçenek Türklerinin kullandığı Peçenek alfabesi ise, 9. ve 10. yy. da kullanılmıĢtır. Orhun alfabesinden oluĢmuĢtur (Ertem,1991: 62-65) ilk Türk-Ġslam devletini kuran Karahanlı Türklerinin, X. yüzyılda Ġslamiyet‘i kabul etmeleri sonucu Arap harfleri benimsemiĢ, bu alfabe Türkler arasında XI. yüzyılda yayılmaya baĢlamıĢtır. Bundan sonra da Arap alfabesi Türkler arasında yüzyıllarca kullanılmıĢtır. Müslüman Türkler arasında Arap alfabesi yanında varlığını birkaç yüzyıl daha koruyabilen yalnızca Uygur Alfabesi olmuĢtur (Tongul,2004:104). Arap alfabesi ise, önceleri Uygur alfabesi ile birlikte de kullanılmıĢtır. Bu alfabenin M.S 4. ve 5. yy da Nebatçe‘dan geliĢtirildiği tahmin edilmektedir. Bu yazı ticaretle baĢka bölgelere yayılma göstermiĢ. Kuran-ı Kerim‘in çoğaltılması ve Ġslamiyet‘in de yayılmasıyla ümmet yazısı haline gelen Arap yazısı, devamlı geliĢme, çeĢitlenme ve estetik değer kazanmasıyla günümüze kadar gelmiĢtir (Ertem, 1991: 66-69).

Türkler Arap yazısını, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Beylikleri, Mısır-Suriye, Altınordu (Kıpçak) ve Osmanlı devletlerinin egemen oldukları geniĢ ülkeler içinde yüzyıllar boyunca kullanmıĢlardır (ÜlkütaĢır, 2000: 16).

Arap alfabesinin bir özelliği de yayıldığı yerlerde bazen mevcut yazının yerine geçmiĢ olmasıdır. (Afrika‘da Berberi, Mısır‘da Kıpti, Suriye ve Irak‘ta Arami, Süryani, Uygur, Yunan, Pehlevi) Bazı yerlerde ilkyazı bile olmuĢtur. (Afrika Zengibar‘da Sevahililer, Sudan‘da Haussalar, Büyük sahrada Müslüman kavimler, Asya Madakaskar‘da MalgaĢlar, Kafkasya‘da Çerkezler, Avrupa‘da BoĢnaklar, Arnavutlar) Bununla birlikte yazı, Ġslam‘ın yayıldığı ülkelerde mahalli dilin tesiriyle değiĢiklikler göstermiĢ ve her ülkede ayrı bir karakter kazanmıĢtır. Ġslamiyet‘in resim ve heykeli yasaklaması, Müslümanların estetik güçlerinin yazı üzerinde toplanmasına sebep olmuĢ ve 12-13 yy da Aklam-ı sitte denilen altı çeĢit yazı oluĢmuĢtur (Ertem, 1991: 66-69). Genel anlamda Türklerin yaĢam tarzını Ģekillendiren Orta Asya‘daki zorlu tabiat Ģartları olmuĢtur. Türkler burada Step kültürünü meydana getirmiĢ. YaĢantıları daha çok konargöçer olan Türkler, boylar federasyonu Ģeklinde teĢkilatlanmıĢ. Sürekli hareket halinde olmayı gerektiren bu toplumsal yaĢam tarzı, Türkleri sürekli yer değiĢtirerek göç etmelerine sebep olmuĢtur. Bunun sonucu olarak farklı coğrafyalarda medeniyetler kurmuĢ. Bu nedenle Türkler, yukarda ifade edildiği gibi birçok yazı sistemi kullanmıĢlardır.

(21)

Türkler, doğuda Çin‘den Hazar denizine, Ġran‘dan kuzeyde Sibirya‘ya geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢ ve buralarda kültürlerini kurmuĢlardır.

Ġslamiyet‘in Kabulü Ġle Türk kavimlerinin % 90‘ı 10. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Arap harflerini, diğer % 10‘nunu teĢkil eden ÇuvaĢlar, Yakutlar ve Kazanlılar Kiril harflerinin kullanmıĢlardır (Ertem, 1991: 78). Müslüman olup Anadolu‘ya gelen Selçuklular ve diğer Türk boyları arasında Ġslamiyet‘le birlikte Arap yazısını kullanmıĢlardır (ÜlkütaĢır: 2000: 16). Bununla birlikte özellikle Anadolu‘ya hakim olacak olan Selçuklularda Farsçanın büyük bir etkisi olmuĢ. Kısacası 10. yy dan sonra baĢat Türk devletlerinde yazıda bir ikilik meydana gelmiĢ. Hem Arapça hem de Farsça eserlerde-yazıĢmalarda hâkim olan yazı olmuĢ. Bu etkileĢim sadece yazı ile sınırlı kalmamıĢ. Arap ve Fars kültüründen de büyük oranda etkilenilmiĢtir. Osmanlı Devletine gelindiğinde ilk dönemlerden itibaren Arap harflerini kullanıldığı görülmüĢtür. Ayrıca Osmanlı döneminin büyük bir kısmında Arapça medreselerde bilim dili olarak kullanılmıĢtır. Farsça ise edebiyat dili olarak tutunmuĢ. Ġlk Müslüman olan Türklerden baĢlamak üzere Ġslamiyet‘le birlikte Arapça kelimelerde Türkçenin içine girmeye baĢlamıĢtır- Buna bir de Selçukluların etkisi ile Farsçayı da katabiliriz- (Buluç,1991: 45). Osmanlı Türkçesinin oluĢması ise; Osmanlı Devleti‘nin geniĢ coğrafyalara yayılması sonucu, dilimizde Arapça ve Farsçanın etkisinin artmasıyla baĢlamıĢ. Ġstanbul, hilafet merkezi olunca, Osmanlı Devleti daha çok Ġslam karakterini almıĢ, bunun sonucunda Arapça ‘ya daha çok önem verilmiĢtir. Osmanlı Devleti geniĢledikçe Arapça ve Farsça kelimeler dilimize daha çok girmiĢ, bunun sonucunda Arapça, Farsça ve Türkçeden oluĢan Osmanlıca ortaya çıkmıĢtır. Türkçe gitgide önemini kaybederek Anadolu'da yaĢayan Türk halkının konuĢma dili olarak kalmıĢ, buna karĢılık Osmanlıca, dar bir alanda devletin resmi dili ve aydın zümresinin kullandığı bir dil haline dönüĢmüĢtür (Tongul, 2004: 106-109). Bu geliĢmelerin bir sonucu olarak Türkçe, Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun olarak içinde barındıran bir lisan haline gelmiĢ. Bu yapı aynı zamanda Arap harflerinin yerini de sağlamlaĢtırmıĢ, konuĢma dile harfler arasında bir uyum meydana gelmeye baĢlamıĢtır.

Türklerin Latin harfleriyle yazdıkları ilk Türkçe, dini karakter taĢır ve Batı‘nın doğuya hâkim olma (Müslümanların Hıristiyan olması) anlayıĢı ile ilgilidir. Bu eser Codex Cumanicus‘tur. AĢağı Volga bölgesinde oturan Kıpçaklar, Avrupa‘ya yakın oluĢları yüzünden Fransisken rahiplerinin baskısı altında kalmıĢlardır. Onlara

(22)

Hıristiyanlığı anlatmak için Türkçe öğrenen misyonerler, bazı dini metinleri, ilahileri ve duaları Latin harfleriyle Kıpçak Türkçesiyle yazmıĢlardır. Kuman el yazması demek olan bu eserin 1303 tarihinde yazıldığı veya istinsah edildiği tahmin edilmektedir (Ertem, 1991: 83-85). Bu yapıtı meydana getiren yabancılar, böylece Türkçeyi ilk kez Latin Got ve Yunan harfleriyle yazmıĢlardır (Tezcan,1991: 43).

Latin yazısının Osmanlı Devleti‘nden baĢka kullanımı, Anadolu‘ya Oğuz Türklerinden önce gelen Karamanlı Türklerinin Türkçeyi Yunan harfleriyle yazmalarıyla olmuĢtur. Bunlar Hristiyanlığı kabul etmelerine rağmen dillerinin korumuĢ 16. Yüzyıla kadar Türkçeyi Yunan harfleriyle yazmaya devam etmiĢlerdir (Tezcan,1991: 43).

Avrupa‘da Türkiyat ilminin kurucusu olan Johann Schiltberger‘in yazdığı 1427 yılında yayımlanan Reisebuch adlı eseri ise, Türkçeye yer veren ilk basılı eser olmuĢtur. Ayrıca Yunan, Latin ve Runa harflerinin karıĢımından meydana gelen ve eski Alman alfabesi Got harfleriyle yazılmıĢ bir Türkçe eser de bulunmaktadır. Açık adı bilinmeyen fakat Münlachlı Alman olarak tanınan kiĢi, II. Murad‘ın Lehistan seferinde esir edilmiĢ, Müslüman olmuĢ, Türk örf, adet ve geleneklerini öğrenmiĢti. Ülkesine döndükten sonrada Latince ‗‘Türklerin Örf ve Adetleri, Durumları ve Bunlarla Ġlgili Türlü Konular Üzerine Bir Yazı‘‘ adlı eseri yazmıĢ ve bu eseri 1480 yılında Almanya‘da basılmıĢtır. Bir baĢka eser 1523-1531 yıları arasında Floransa‘nın Ġstanbul balyosluğunda sekreter olarak bulunan Phillippo Arganti‘nin 1533‘te yazdığı kitaptır. Bu eser Türkçenin basit bir gramer kitabı niteliğindedir. Türkçenin ilk gramerini ise Avrupa‘da Ġtalya Cizvit papazı Pietro Ferraguto tarafından yazılmıĢtır (Ertem, 1991: 83-85). Diğer yandan Türkçe ile ilgili yazılmıĢ eserlerin çoğu yukarda da değinildiği üzere misyoner amaçlı olması dikkat çekicidir.

Cumhuriyet döneminde yeni yazı olarak kullanılacak olan Latin alfabesinin Osmanlı devletinde kullanımına değinecek olursak, bunun çok eskiye dayandığı görülür. Enderun‘daki Zadegan (sarayda Ģehzadelerin eğitim gördükleri bölüm) mekteplerinde Ģehzadelere yabancı dil öğrenimi siyaset gereği lüzumlu görülüp öğretilirken, rehine olarak bırakılan prens çocuklarıyla karĢılıklı konuĢma bu yabancı dili pekiĢtirmiĢti, Osmanlı sultanlarının birkaç dil bilmeleri ve Fatih‘in yazdığı mektuplar arasında Grekçe ve Latincelere rastlaması bu öğretimden ileri gelmiĢti. Fatih‘in çağdaĢı Karamanoğlu Ġbrahim Bey de Fatih‘e karĢı Venedik, Napoli ve Papa‘ya gönderdiği mektuplarda Latin harfleriyle Abraham Karaman diye imzalamıĢtır. Saltanat davasında kaçan ġehzade

(23)

Cem‘in Venediklerin eline geçtikten sonraki durumu ağabeyi Sultan Bayezid tarafından merak edilmiĢ ve gönderilen elçiler vasıtasıyla durum rapor edilmiĢti. Bu raporlar Latin harfleri ile Türkçeye yazılmıĢtır. Buna benzer pek çok rapor, belge, hesap cetveli ve reçeteler Topkapı sarayı arĢivinde bulunmaktadır. (Ertem, 1991: 89-90).

1.3.2. Osmanlı Modernleşme Süreci Ve Harflerle İle İlgili Gelişmeler

18. yüzyıl baĢlarında, Batı‘nın askeri kuramlarının ve silah gücünün imparatorluğa nasıl getirilebileceği önemli bir devlet sorunu olmuĢ. Bu, III. Ahmet zamanında (1703-1730), bilhassa 1720‘lerden sonra, Sadrazam NevĢehirli Ġbrahim PaĢa‘nın (1718-1730) desteğiyle teĢvik görmüĢ (Mardin,1991:12). Bu doğrultuda atılan önemli bir adım olan 1727‘de matbaanın kurulması, Osmanlı‘da yazı hayatının geliĢmesinde, Türkçenin de değer kazanmasında önemli bir rol oynamıĢtır (Buluç,1991: 45).

Osmanlı eski yazısının Latin harfleriyle ilk basılıĢı ise Ġbrahim Müteferrika matbaasında 1730‘da basılan ‗‘Grammaire Turque ‗‘ adlı gramer eseriyle gerçekleĢmiĢtir. Önsözde ticaret maksadıyla Osmanlı ülkesine gelen yabancılara özellikle Fransızlara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazıldığı belirtilmiĢtir (Ertem, 1991: 90).

Osmanlının yenileĢme hareketleri ve yazı tartıĢması aynı paralellikte seyretmiĢ. Bunun için Osmanlı Devletinin yenileĢme hareketlerinde söz etmenin daha doğru olacağı düĢünülmüĢtür.

Genel anlamda, Osmanlı Devleti 17.y.y‘dan itibaren duraklama dönemine girmiĢ, 18. yüzyılda da gerilemeye baĢlamıĢtır. Avrupa‘da meydana gelen geliĢme ve ilerleme ne Osmanlı yöneticilerince ne de bilim dünyasında fark edilebilmiĢti. Avrupa önce Rönesans‘la bilimsel düĢüncenin önündeki kilise kısıtlamalarını kaldırmıĢ, reform hareketleri ile Hıristiyanlık dininde düzenlemeye gitmiĢti. Avrupa bilim ve teknolojide hızla ilerlerken, Osmanlılar ise, tarım ve sanayide ortaçağ seviyesinde kaldılar hatta icatların alımında dahi baĢarı gösterememiĢlerdir (Lewis,1996: 33). Bunun bir devamı olarak Avrupalılar coğrafi keĢiflerle çeĢitli coğrafyalarda sömürge imparatorlukları kurmuĢ. Avrupa bilimsel alanda ilerlediği gibi artık maddi anlamda da zenginliğe kavuĢmuĢtur. 17.yüzyılda Avrupa‘da akıl çağı ve hümanizm daha sonra aydınlanma çağı ile insan odaklı bir sistem oluĢturmuĢlardır. Avrupa‘da tüm bunlar olurken Osmanlı devleti yönetici ve aydını o zamana kadar gelen birikimi yeterli görmüĢ, kendini aĢma düĢüncesini de artık ortadan kaldırmıĢlardı.

(24)

Din esaslarına göre düzenlenmiĢ ilmiye sınıfı, 17.y.y‘dan itibaren Avrupa‘da ortaya çıkan serbest düĢünce iklimini kavrayamamıĢ ve müderris, kadı, kazaskerden oluĢan bu ilmiye sınıfı Osmanlının geri kalmasının en önemli nedeni olmuĢtur (Kili, 2002: 226). Bu durum Osmanlı eğitim sistemini çökertmiĢtir. Eğitim sistemi, çağın çok gerisinde kalmasına rağmen aynı tarzda devam ettirilmiĢ, medreselerde bozulmalar meydana gelmiĢ buna paralel olarak öğrenciler de artık bu medreseleri bir barınma yeri olarak görmeye baĢlamıĢtır. Zaten durmuĢ olan bilimsel bilginin artması artık söz konusu bile olmamıĢtır. Yönetim anlayıĢına gelince Ģehzadeler, Ahmet‘in çıkardığı ekber ve erĢed kanunu ve sancak usulü ile artık devlet tecrübesi kazanabilecekleri bir eğitim alanından uzaklaĢtırılmıĢtır. Artık Ģehzadeler Ģehzadeghanlarda eğitim göremez olmuĢ (Ünal,1998: 25). PadiĢahlara da eski geleneğe göre artık kabiliyetten çok, yaĢının büyük olması Ģartı getirilmiĢti. Bu durum devletin baĢındaki padiĢahların yönetim üstünlüğünü kaybetmeye baĢlamasına sebep olmuĢtur. SavaĢlarda genel yenilgiler ve sarayın bilinçsiz harcamaları hazinenin boĢalmasıyla sonuçlanmıĢ. Yönetimde meydana gelen aksaklıklar, doğal sınırlara ulaĢmıĢ ve zaten idaresi zor olan ülkeyi büyük bir ekonomik ve sosyal buhrana sürüklemiĢtir (Sezer,2003:23-25). Bunun sonunda ülkede ilk ciddi isyanlar baĢ göstermiĢ. Ġsyanların arkasından üretim oldukça yavaĢlamıĢ, kendini yenileyemeyen tek üretim araçları olan el tezgâhların ürettiği malların yerini Avrupa‘da daha sağlam ve ucuz üretilen emtialar alınmıĢ, sonunda da Osmanlı sanayisi de çökmüĢtür.

Osmanlı Devletinde ilk reform teĢebbüsünün esas sorumlusu devlet adamı Sadaret Makamı Kaymakamı Sadrazam Damat Ġbrahim PaĢadır (Lewis,1996: 46). Bu tarihten yani 1718‘den sonra Avrupalıların üstünlüğü kabul edilmiĢ. Bunu telafi etmek için de giriĢimlere baĢlanmıĢtır. Osmanlı Devleti neden Avrupa‘dan geri kalındığının sebeplerini araĢtırmıĢ ve sebebin ise askeri alanda gerileme olduğunu görmüĢ. Bu nedenle Osmanlı‘da ilk Avrupa tarzı değiĢim ve yenilik askeri alanda ortaya çıkmıĢtır. Fakat savaĢlarda Avrupalı devletlere karĢı alınan yenilgiler sonucu Osmanlı Devleti, Avrupa‘dan geri kalmıĢlığın asıl sebebinin baĢka sebepler olduğunu çok geç anlamıĢtır (Eroğlu,1990: 25). Avrupalı devletler hem siyasi hem ekonomik hem de askeri olarak Osmanlıyı zor durumda bırakan bir politika içine girmiĢ. Hasta adam olarak nitelendirdikleri Osmanlıyı paylaĢmanın zamanının geldiğini tartıĢmaya baĢlamıĢlardır. BarıĢ havasının estiği 1718-1730 yılları arasında ‗‘Lale Devri‘‘nde Osmanlı yenileĢme

(25)

çalıĢması baĢlamıĢ, Avrupa da geliĢen yenilikler de Osmanlı sosyal yaĢantısına bu dönemde girmiĢtir(Ġnan,1998: 12).

Öyle ki 1732 yılında Ġbrahim Müteferrika kendi matbaasında bastırdığı Usulul Hikem adlı esrinde Avrupa‘daki yönetim sisteminden bahsetmiĢtir. Bazı yöneticilerin seçimle belirlendiğinden bahisle Ġngiltere ve Felemenk‘te demokrasinin uygulandığını bildirmiĢtir (Kuran,1997:261).

Lale devrinin getirdiği bu barıĢ döneminde en büyük yenilik matbaanın Osmanlıya getirilmesi olmuĢtur. Fakat bu yenilik çığır açan bir netice vermemiĢtir. Ġleride atılacak adımların ilki olmuĢtur. Orduya teknik eleman yetiĢtirmek amacıyla (Buluç,1991: 45) Osmanlı‘da 18.yy. da 1734‘te ‗‘Hendesehane ‗‘ ile batı tarzında ilk mektebi açılmıĢtır. Zaman içinde bu subay okulları batı tarzında açılan diğer eğitim kurumları olmuĢlardır (Doğan,1997:426)

Bu geliĢmelerden sonra, Osmanlı Devleti en etkili yönetim unsurları ile yenileĢmenin nasıl ve ne yönde yapılacağını tartıĢmıĢtır. Nihayet Osmanlı Devletinde batıyı örnek alan yenileĢme hareketi III. Selim döneminde hız kazanmıĢ, bu giriĢimlere de genel anlamda ‗‘Nizamı Cedit‘‘ ıslahatları ismi verilmiĢtir (Eroğlu,1990: 25). III. Selim temeli askeri alana dayanan bu giriĢimi aynı zamanda eğitim alanında da gerçekleĢtirmeye çalıĢılmıĢtır - Osmanlı eğitiminde bu dönemde Fransa örnek alınmaya baĢlanmıĢtır- (Lewis,1996: 57).

Bazı modernleĢme çalıĢmaları olsa da bu Osmanlı‘nın tüm kurumlarına yayılmamıĢtır. Osmanlı‘da modernleĢme adına önemli diğer adımlar 19.yy. da gerçekleĢtirilmiĢtir. Bunda rol oynayan faktörler Fransız ihtilali, Lale Devrinde Avrupa‘ya gönderilmeye baĢlanan elçiler, Avrupa‘ya öğrenci gönderilmesi ve bu öğrencilerin ülkenin önemli aydınları arasında yer alması sayılabilir. Sultan II. Mahmut döneminde eğitim, askeri, idari pek çok önemli geliĢme meydana gelmiĢtir. Bunların baĢında 19.yy da yeniliklere karĢı en büyük engel olarak görülmüĢ olan yeniçeri ocağı kaldırılması olmuĢtur. Böylece Osmanlı devletinde merkezi otorite güçlendirilmiĢ, sonra da bunu merkezi yönetimi güçlendirecek diğer adımlar izlemiĢtir (Ġnan,1998: 13).

Sultan II. Mahmut döneminde temelleri atılmaya baĢlanan önemli bir geliĢme de Tanzimat Fermanının hazırlanmasıdır. Fermanla; Osmanlı tarihinde ilk defa anayasal giriĢimde bulunulmuĢ. Ayrıca kanun üstünlüğünü kabul edilmiĢtir. Bu aynı zamanda

(26)

Osmanlı için çok büyük bir anayasal adım olmakla birlikte Osmanlı‘da önemli reformların baĢlangıcı da sayılmıĢtır (Mumcu,1996:12-13).

Tanzimat‘ın önemli politikalarından biri de, Mustafa ReĢit PaĢa (ve onu izleyen Âli PaĢa ve Fuat PaĢa) gibi kurucuların, Batı‘nın askerî ve idari yapısını Osmanlı Ġmparatorluğuna aktarmaya çalıĢmaları olmuĢtur. Bununla, Osmanlı Ġmparatorluğunun dağınık yapısını birleĢtirmeyi amaçlamıĢlardır. Osmanlı devlet adamları millî çapta idari, hukuksal ve iktisadi tedbirlerle Osmanlı Ġmparatorluğu‘nda çok sayıdaki kültür birimlerini "eritebilecekleri‖ bir "Osmanlılık" Ģuuru oluĢturabileceklerini sanarak çeĢitli yenilikler gerçekleĢtirme çabası içine girmiĢlerdir (Mardin:2003: 13-14).

Bu geliĢmelerle Osmanlı artık yeni bir döneme girmiĢtir. ĠĢte tüm bu yaĢananlara paralel olarak yazının düzenlenmesi ile ilgili tartıĢmalar Tanzimat‘tan sonra baĢlamıĢtır. Osmanlı Devleti içinde yazı sistemindeki tartıĢmalara geçilmesinde matbaa etkili bir rol oynamıĢtır. Bununla birlikte 18. yüzyılın ilk yarısından baĢlayarak, medreselerin yanında, orduya teknik eleman yetiĢtirmek amacıyla, sivil okullar da açılmıĢ ve bu okullarda dersler Türkçe olarak verilmiĢtir. III. Selim zamanında 18.yy‘ın sonlarına doğru kurulan Mühendishane-i Berri Hümayunun harp akademisi kısmında, çeĢitli Avrupa dilleri yanında, Türkçe yer almıĢ. II. Mahmut döneminde de Türkçeye önem verildiği görülmüĢtür (Buluç,1991: 45-46) Osmanlı Devletinde, Latin harflerin Türkçeye ilk uygulanıĢına ise misyonerler, diplomatlar ve Türkologlar tarafından yazılan dini, siyasi, ilmi eserlerde rastlanılmıĢtır. Batı‘nın Türkçe üzerinde duruĢu daha çok siyasi olmuĢtur. Ġlmi eserlerin yazılıĢının altında mutlaka siyasi menfaat gözetilmiĢ. Bunun, o devir Avrupa‘sının kuvvetli devletlerden dostluk altında faydalanma ve zengin doğunun ele geçirilmesi fikrinden, kısaca ġark Meselesinden kaynaklandığını söylenebilir (Ertem, 1991: 83). ġark Meselesi ise Osmanlı Devlet siyasetinin Ģekillenmesinde etkili olmuĢ. Devlet sürekli Avrupalıların yürüttükleri bu politikaya karĢı tavır almak ve siyasi çizgisini uzun süre buna göre belirlemek zorunda kalmıĢtır. Nitekim Osmanlı kendine gelip Avrupa‘nın gerisinde kaldığını fark edince yenileĢme hareketlerine baĢlamıĢ, bu hareketler bile Avrupalıların siyasi ve askeri baskısı altında gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır (Eroğlu,1990: 54-55).

Osmanlıda ModernleĢme çabaları sürerken, 18.yüzyılın baĢlarında bir arayıĢ içine girilmiĢ, bu durumu fark eden de Fransa olmuĢ, bundan faydalanma yoluna gitmiĢtir.

(27)

Fransa için bir bakıma Ģarka hâkim olmak Osmanlıya hâkim olmakla mümkündü. Bunun için Osmanlıya kültür yollu tesir etmek, Ģüphe uyandırmadan yapılacak en iyi yöntemdi. Bunu uygulamanın tek çaresi de ne olursa olsun elde edilecek bir matbaaydı. Fransız elçisi bunu temin etmiĢ ve 1785 Fransız elçiliğinde bir matbaa kurmuĢtur. Burada Osmanlılar için basılan ilk kitap ise askeri okullarda okutulan ders kitapları olmuĢ. Ġlk kitap ise mühendishanenin Fransız öğretmenlerinden biri tarafından kaleme alınmıĢtır (Ertem,1991: 91). Bu giriĢimler ise Osmanlının Latin harflerine ilk uyumu sayılabilir. Kırım SavaĢı (1853-1856 Osmanlı-Rus savaĢı) sırasında Ġngilizlerin yardımıyla Varna-Edirne-Ġstanbul arasında kurulan telgraflarda Latin harfleri ile karĢı karĢıya gelinmiĢ. Telgraf haberciliğinin Fransızca yapılmasına ve Fransız nüfuzuna karĢı ilk tepkiyi Mustafa Efendi göstermiĢti. Bu kiĢi Edirne telgrafhanesinin açıldığı ilk gün (1855) Latin alfabesine dayalı olarak hazırladığı yeni alfabeyle Türkçe telgraf çekmiĢti. Bu alfabe harf devrimine kadar resmi telgraf haberciliğinde kullanılmıĢtır. DıĢ temsilciliklerden Ġstanbul‘a ilk telgraflar mecburen Latin harfleriyle çekilmiĢtir. Latin harflerinin diğer kullanım alanı da 1862‘de basılmaya baĢlanan posta pulları olmuĢtur. Matbaanın ve Latin harflerinin tanınmasının Osmanlı Devleti‘nde bu kadar yaygınlaĢmasında baĢlıca faktörler; ilmi ve ticari zaruretler yanında harflerin ıslah edilmesi veya değiĢtirilmesi konusundaki tartıĢmalar yaĢanması. Azınlıkların çıkardığı Latin harfli gazetelerin ve Avrupa‘ya özelikle Fransa‘ya gönderilen öğrencilerin batılılaĢma özentisi olarak bu harfleri kullanmada acele etmelerinin de büyük etkisi olmuĢtur (Ertem, 1991: 92-93). Latin harflerinin ülkede tanınmasında modernleĢme çabasına giren Tanzimat dönemi Osmanlısının etkisi büyük olmuĢtur. Teknik anlamda giriĢilen ıslahat hareketleri bekli de Latin harflerinin giriĢini daha da kolaylaĢtırmıĢtır. Lale devrinde matbaanın Osmanlı Devletine giriĢiyle birlikte yaĢanan geliĢmeler yazı sistemini de etkilemiĢtir. Bu etki hemen olmamakla birlikte zamanla yazı ile ilgili yaĢanacak tartıĢmaların baĢlamasına da zemin hazırlamıĢtır. Yazı tartıĢmalarına girilmesinde en büyük paya sahip olan diğer geliĢme ise, modernleĢme olmuĢtur. Çünkü Osmanlı‘nın kültürel olarak geldiği noktada, Arap harflerinin sorgulanması sürecini ortaya çıkarmıĢtır.

Arap harflerinin değiĢtirilmesiyle ilgili ilk ciddi tartıĢmalar ve giriĢimler ise, 1860 yılından sonra baĢlamıĢtır. Bu devir aynı zamanda Osmanlıda yazın hayatındaki değiĢim ile paralellik gösterir. Çünkü Tanzimat döneminde yetiĢen ilk Türk aydın kuĢağı,

(28)

bilgilerini, birikimlerini, fikirlerini halka yaymak amacıyla basın-yayın konusuna büyük önem vermiĢ ve ilk sivil gazetecilik giriĢimleri de bu dönemde baĢlamıĢtır. Basın-yayın hayatının doğmasıyla birlikte, ülkedeki okuma-yazma, dil, eğitim ve kültür sorunları gündeme gelmiĢ, dolayısıyla bu konulardaki en önemli araç olan alfabe ve dil aydınlar arasında tartıĢılmıĢtır (Tongul, 2004: 106-109).

Türk aydını olarak Arap harfleriyle ile ilgili değiĢiklikler yapılması düĢüncesini ilk öne süren kiĢi Azerbaycanlı Ģair-yazar Mirza Fethali Ahundzade‘dir. 1857 yılında yayınladığı bir kitapçıkta Arap alfabesinin ıslahını öne sürmüĢtür. Bu kitapta öne sürülen düĢüncesi:‖ Sözcüklerin doğru yazılıp okunabilmesi için bazı yeni işaretler bulunması ve bunların yabancı uluslarınki gibi yazılması” (Latin ve Kiril alfabelerinde olduğu gibi)

(Öztürk,2014: 14-15) Ģeklinde olmuĢtur. Tanzimat‘tan sonra üzerinde ısrarla durulan konulardan biri de eğitimin

düzeltilmesi, okuma yazmanın kolaylaĢtırılması, bunun içinde harflerin ıslah edilerek dilimize uygun hale getirilmesi olmuĢtur. Bu konu üzerinde ilk duran önemli aydınlardan olan Ahmet Cevdet PaĢa olmuĢtur. Kavaid-i Osmaniye adlı çok önemli eserinde, Türkçede bulunup da Arap harflerinde gösterilmeyen sesleri belirtmek için bir yol bulunması gerektiğini yazmıĢtır. PaĢanın bu noktaya temas etmesi, devrin akademisi sayılan ve önemli bir kültürel kurul olan Encünem-i DanıĢ‘in de aynı konuyu ele almasına sebep olmuĢtur. Encümen, PaĢa‘ya hak verircesine harflerin ıslah edilmesi gerektiği ile ilgili karar almıĢtır (Ertem,1991: 97). Bu tartıĢmalarda Ahmet Cevdet PaĢa‘nın ve diğer aydınların yakındığı konu aslında bir teknik konudur. Osmanlının teknolojisine göre bir değerlendirme yaptığı görülmektedir. Tabi bu değerlendirmenin o günün Ģartlarına göre yapıldığı göz ardı edilmemelidir.

Tanzimat‘ın Ġleriki yıllarında, Mirza Fethali Ahundzade 1863 yılında Ġstanbul‘a gelerek, Keçecizade Sadrazam Fuat PaĢa‘ya, eserleriyle birlikte, bu konuda hazırladığı ―Harflerin Islahı‖ tasarısını sunmuĢtur. Tasarı, Cemiyet-i ilmiye-i Osmaniye‘ye incelenmesi için gönderilmiĢtir. Kurul yazarın gerekçelerini beğenip övmekle birlikte Arap alfabesinin gerçekten Türkçeyi doğru yazmada elveriĢli olmadığı, bu nedenle ıslahı gerektiği görüĢünü çoğunlukla onaylanmıĢ, ama yazılı karar gene de olumsuz çıkmıĢtır. Tasarının faydası ve üstünlüğü kabul edilmekle birlikte, uygulanmasındaki güçlük ve Osmanlıda uzun dönem tartıĢılan eski Ġslam eserlerinin unutulmasına yol açabileceği gerekçesiyle tasarı geri çekilmiĢtir (Öztürk, 2004: 15).

(29)

Bu görüĢ matbaanın geldiği günlerde de Osmanlıda tartıĢılmıĢtır. Proje bu gerekçeyle Sadarete geri gönderilmiĢtir. Bununla beraber, Fethali önemli çalıĢmalarından dolayı hakkında takdirname ile bir mecidiye niĢanı verilmiĢtir. Eli boĢ Tiflis‘e dönen Ahundzade Mirza Fethali bundan sonra ―Arap harflerini tamamen bırakıp Latin harflerinin alınması‘‘ konusu üzerinde durmaya baĢlamıĢtır. Sonra da ikinci bir layiha hazırlamıĢtır. Bu yeni öneri lahiyasının bir suretini Tahran‘a bir suretini de Ali Suavi‘nin Ulûm gazetesinde yayımladığı bir makaleyi iliĢtirerek Sadrazam Ali PaĢa‘ya göndermiĢtir. Mirza Fetfali Ahundzade, Sadrazama gönderdiği bu yeni tasarıda Latin harflerinin kabulünü salık vermiĢti. Fethali bu ikinci tasarıda Latin alfabesini temel alarak yeni bir alfabe sistemi hazırlamıĢtır. Ne var ki bu ikinci giriĢim de reddedilmiĢtir. Bu giriĢim yazı ile ilgili en önemli bir aĢama teĢkil etmiĢtir (ÜlkütaĢır,2000:19-20). Tanzimat döneminin ilk yıllarında meydana gelen bu geliĢmeler idare tarafından kabul görmemiĢtir. Fakat ülkede aydınlar arasında belki mevcut siyasi yapı nedeniyle konu daha ileriye taĢınamamıĢtır. (Öztürk, 2004: 15). Ayrıca PaĢa‘nın bu cesur önerilerinin, büyük ihtimalle ülke dıĢından gelen biri olmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Bu dönemde alfabe konusuna dokunanlardan bir diğer önemli isim Münif Efendi olmuĢtur. (Osmanlı Devletinin son yüzyılının maarif bakanlarından) Münif PaĢa kurucularından bulunduğu ―Cemiyeti Ġlmiyeyi Osmaniye‖de verdiği bir konferansta alfabe konusunu ele almıĢ, Arap harflerine yeni bir Ģekil vermek, bunların ıslahı cihetine gidilmek, yazılıĢ ve okunuĢunu kolaylaĢtırmak düĢüncesini ortaya atmıĢtır (ÜlkütaĢır,2000: 17). Ayrıca Münif PaĢanın baĢlıca eleĢtirileri: ―Kullanılmakta olan yazının yöntemini düzelterek, okuma yazmayı kolaylaştırmak gerekir. Başka ulusların yazısı ile karşılaştırıldığında, yazının yetersizliği göze çarpar. Hareke kullanılmadığı, yani ünlü işareti konulmadığından, bir kelimenin çeşitli biçimlerde okunabildiğini, anlamları bilinmeyen bazı kelime ve özel isimlerin okunmasının mümkün olmadığını” belirtmiĢtir. Devamında Osmanlıcada Arapça-Farsça kelimelerin terkiplerinin çokluğunun, okuma-yazmayı büsbütün zorlaĢtırdığını, büyük harf olmadığı için özel isimlerin diğerlerinden ayırt edilmediğini, Avrupalıların ise yazılarında böyle zorluklar olmadığı için, 7-8 yaĢından baĢlayarak her insanın okuyup yazabildiğini. Bizim ise yazımız, sözcük içinde yerine göre çeĢitli biçimde yazıldığından basın iĢinde zorluk çıkmakta bu yüzden genel eğitim aksamaktadır. Avrupalı milletlerin 30-40 harfle istedikleri kitabı basabildiklerini, bizde düzyazı ile kitap basabilmek için bile, yüzlerce

(30)

iĢarete ihtiyaç bulunduğunu, bununda basın hayatına etki ettiğini savunmuĢtur (Buluç, 1991: 48). Yazı ile ilgili farklı öneriler de dile getirilmiĢtir. Aynı konferansta, Latin harflerinin kolayca okunup yazılmasındaki yararları belirtmekle birlikte, bu konuya fazla değinmeyip, yazı sistemindeki zorlukları gidermek için Ģu önerilerde bulunmuĢ bunlar ise: ―Alfabenin kolay okunabilmesi için harflere işaretler konulmalı, yeni sesli harfler bulunmalı, harfler ayrık yazılmalı. Bu şekilde birkaç basit kitap yazılır ve bunların faydaları görülürse, yaygınlaştırılabilir.‖ ġeklinde olmuĢtur. Bu gibi tezler, yazı konusu ile ilgili baĢlıca öneriler olmuĢtur (Tongul, 2004: 106-109). Bu konuda önemli bir tartıĢma da 1869 yılında, dönemin önemli aydınlarından Namık Kemal ile Ġran elçisi Melkon Han arasında olmuĢ. Namık Kemal Hürriyet Gazetesindeki bir makalesinde eğitim öğretimin bozukluğu ile ilgili görüĢlerini belirtmiĢtir. Okula giden çocukların eğitiminden Ģikâyetçi olduğunu yazmıĢ, okula giden çocukların yıllarca okuma yazmayı öğrenemediklerini fakat Ermeni ve Rum çocuklarının mahalle mekteplerine girdikten altı ay sonra okuma yazmayı öğrendiğini dile getirmiĢtir. Melkom Han bu yazı üzerine gönderdiği cevapta, eğitim ve öğretimin kötü olduğu ile ilgili Namık Kemal‘e katıldığını belirtmiĢtir. Sözü kullanılan harflere getirerek ıslah edilmesi gerektiğini belirtmiĢtir. Namık Kemal ise bu mektuba cevaben, ıslahta herkesin müttefik bulunduğunu, ıslah düĢünüldüğü halde akla en evvel harflerinin bütününün değiĢtirilmesi meselesi geldiğini ve bunun da eski eserlerden faydalanmayı güçleĢtireceğini. Onların yeni harflere çevrilmesinin birkaç asır süreceği, okuma yazma bilenlerin yeniden zaman harcayarak yeni harfleri öğrenmeye çalıĢacakları gibi bir dizi mahzurları sıraladıktan sonra böyle bir yeniliğin zaruri olup olmadığı meselesini ele almıĢtı (Ertem, 1991: 103-105). Diğer yandan, harflerin sadeleĢtirilmesi ve kolaylaĢtırılmasını savunanların arasına, Terakki gazetesi yazarı Hayrettin Bey, Ebüzziya Tevfik ve Ali Suavi de katılır. Ġbrahim ġinasi 1869'da Avrupa'dan döndükten sonra bu konuyu ele almıĢ, Arap harfleriyle nesih ve kûfi denilen yazı çeĢitleri karması bir tür geliĢtirerek, matbaada kullanılan 500'den çok harf kasasını 112'ye indirmiĢ ve kendi matbaasında eserlerini bu Ģekilde bastırmıĢtır. Arap alfabesinin iyileĢtirilmesi konusunda, 1862-1876 yılları arasında yapılan tartıĢmalar ve giriĢimler incelendiğinde, harflerin değiĢtirilmesini savunanlara göre, iyileĢtirme yanlılarının çoğunlukta olduğu görülmektedir. Tanzimat dönemi aydınları Arap yazısının yetersizliğini ve düzeltilmesi gerektiği konusunu tartıĢılabilir bir duruma getirmekten öte bir Ģey yapamamıĢlardır. Yapılan bir Ģey daha varsa o da; Tasvir-i Efkâr'da birtakım yeni iĢaretlerin kullanılmıĢ olmasıdır. Böylece kalıplaĢan yazım kuralları ilk yarayı almıĢtır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Topan’ın (2019) rinoplasti ameliyatı öncesi hastalara verdiği eğitimin anksiyete, ağrı ve memnuniyet düzeyine etkisini araştırdığı çalışmada; müdahale

İngiltere'de National Coal Board bünyesinde aynı kapasite ve nakliye uzaklıklarında eşit şartlarda yapılan bir İlk yatırım giderleri karşılaştırmasında çelik kordlu

Di¤er yandan, 160’›n›n (%21,1) giysi incelemesi yap›lmas›na ra¤men giysilerin uygun koflullarda gönderilmemesi veya baflka laboratu - arlarda incelenmesi,

此次上課除了上次學的 sci-finder 外又多學會了這個專利查詢系統,從這個

Hastalarımızda, koroner lezyon ciddiyetini gösteren Gensini skorunun serum adiponektin düzeyleri ile istatistiksel olarak anlamlı negatif bir korelasyon göstermesi de

PURPOSE: The purpose of our study was to devise a CT grading scheme for blunt pancreatic injuries (BPIs) and to apply it to predict the presence or absence of ductal

Bilgisayar destekli fen ve teknoloji laboratuvar uygulamalarının öğrencilerin deneysel süreç becerilerine etkisinin incelendiği bu araştırmada, bilgisayar destekli

Mustafa Kemal Paşa, Dil Encümeni ile alfabe konusunda sağlanan bu uzlaşmayı 4-5 Ağustos 1928 gecesi Başvekil İsmet Paşa’ya yeni Türk harfleriyle yazdığı mektupta