HABER... İNCİ
Dünyaya sadece gönül
gözleriyle bakmış büyük bir ozan
Derleyen: Erman Şener
Âşık V ey sel,, yüzyılların imbiğinden süzülerek gelen halk şiirinin büyük ozanlarına eklenen son halkadır... Klâsik bir öğrenim görmemiştir. Dünyayı el yordamı ile büe tanıyacak vakit bulamamıştır ama, sevgisi ve olağanüstü yetenekleri ile şiirlerinde, deyişlerinde erişilmez derinliklere uzanmış bir büyük ozandır.
Sivas Şarkışla'sının Sivrialan köylüğünde, bir yol kenarında doğmuştur. Annesi o gün, koyun sağmağa gitmektedir. Yolda sancı tutar ve Veysel, çiçeklerin açtığı bir yol kenarında dünyayı ilk kez görür. 7 yaşma kadar dünyayı görmeye devam eder ve 1901’de (yani 20. yüzyılın eşiğinde) bu dünyaya gözlerini kapar. Bir çiçek hastalığı onu görmez eder ve o günden sonra Veysel artık dünyaya sadece gönül gözleri ile bakar. Y ıllar sonra, bir şiirinde bu olayı şöyle anlatacaktır:
“ Genç yaşımda felek vurdu başıma, Aldırdım elimden iki gözümü. Yeni değmiş idim yedi yaşıma, K aybettim baharımı, yazımı.”
G ü lery ü zlü bir ozan
Âşık Veysel özel yaşamında büyüklüğünün farkında olmanın rahatlığı içindeydi. Kasım
>w
* r ■
YAŞAMI
Aşık Veysel olarak taranan Veysel Şatır oğlu, 1894’te Sivas’ta Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğdu. 7 yaşmda geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözleri kör oldu. îlk ustası Çamşıklı Ali. Ankara’ya geldikten sonra ünü ülke çapında büyüdü. Bu arada, Ahmet Kutsi Tecel’in yardımı ve desteğini gördü. 1941’den itibaren şiirlerini yayınlamaya başladı. Arifiye, Hasanoğlan ve Eskişehir Çifteler köy enstitüle rinde halk türküleri öğretmenliği yaptı.
1973’te Sivrialan köyünde öldü. Başlıca iki kitabı vardır: “ Deyişler” ve “ Sazımdan Sesler” . Bu iki kitapdaki şiirler ve daha sonra yazdıkları “ Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapda toplanmıştır.
7
yaşında çiçek hastalığı m
#
n e d e n iy le gözleri görm ez olan
V ey sel görüp b ilm ezd i, okuyu p yazm azdı
am a b üyü klerden büyük bir ozandı
kasım kasılanlarm yanında: şakacı, güler yüzlü, alçakgönüllü bir ozandı.
1971 yılında Âşık Veysel, İstanbul’a geldi. Gerçi şimdi, “ Bu kadar güzel şiirler söylemiş Veysel, okuma-yazma bilmezdi” deyip bilgiyi artırmak mümkün. Am a İstanbul’a geliş nedeni çok daha ilginçti. Şiirleri kapış kapış gidiyor, plak üstüne plak yapılıyor, o arada Veysele para verilmesi unutuluyordu 0 Veysel işte bu nedenle gelmişti.
Trenden indiği zaman Üm it Yaşar Oğuzcan sordu:
Veysel baba yorgun musun, tren seni yordu mu?”
Büyük Veysel, yanıtladı:
Neden yorulacağımışım... Ben treni çekmedim ki, yorulayım, tren beni çekti.”
Ve gerçekten büyük ilgi gördü o gün... Garda, vapurda herkes tanıdı onu, herkes yanma geldi. Elini öpenler, onu metedenler, “ Sen şöyle büyüksün, böyle büyüksün” diyenler... Ve tam vapur Karaköy iskelesine yanaştığında bu büyük ozan şöyle dedi:
Ben şaşıyom ... Görmez bir adamım. Okur yazarlığım yok. Bu ilgi neden. Ben, mahçup oluyom ”
Oysa, gönül gözü ile bakan gözleri, engin denizlerden daha büyük bir gönlü ve sazı vardı.
“ Ben gidersem sazım sen kal dünyada Gizli sırlarımı aşikâr etme,
Lâl olsun (fillerin, söyleme ya da. Garip bülbül gibi ahüzar etme”
En
b eğ en d iğ i fıkra
Veysel, fıkra dinleyince gülerdi. Kendi de esprili adamdı, sözlerinin arasına, halk bilgileği- ni ışıtan espriler eklerdi. En beğendiği fıkra ise, yine bağlama üzerine idi. Bir plağında, şarkılardan önce şu fıkrayı anlatmıştı:
“ — Natsreddin Hoca, evinde saz çahyormuş. Hanımı bir durmuş, iki durmuş sonunda dayanamamış: Hoca, saz çalanlar ellerini oynatırlar ama sen bir y e ri' tutmuşsun, hiç bırakmıyorsun... H oca bıyık altından gülmüş:
Cahil kadın dem iş... . Onlar acemi, benim bulduğum yeri arıyorlar.”
H ayatı film oldu
Metin Erksan, 1951 yılında “ Karanlık Dünya” adlı filmde, onun yaşamını sinemaya aktardı. Bu film bir ara, Sivas’a da gelmiş. Karısı, çocukları, gelinleri, torunları hep gitmişler.
Veysel, gitm em iş...
Görenler sonradan gelin anlattılar” diyordu. “ Gayette iyi imiş film. Sinemalar adam almıyormuş. Emme ben sinemayı hayatımda hiç görmediğim için, anlatılanları tam anlayama dım. Ne ise, görenler eyi birşey olduğunu söylerler, meraklısı çoğu im iş...”
Am a Veysel, hiç görmediği sinemayı bir beyite sığdırmıştı:
“ Felek çeviriyor film, îşte büyük bir sinema”
Ş iirle rin i nasıl
ya za rd ı?
İstanbul’ a geldiği gün saatlerce Veysel’in yanında durduk. Bazen biz sorduk, bazen soranlara verdiği yanıtları dinledik. İşte bunlar dan biri: âşık Veysel şiirlerini nasıl yazdığını
VEYSEL HASTA YA TA Ğ IN D A ...
VEYSEL'D EN BİR ŞİİR
DURUM
Dünya tebdil oldu, durum değişti Kimi aya gider, kimi cennete Dünya güzellendi itibar düştü Anne-baba yoksun kaldı.hürmete
Bindokuzyüzaltmışyedi yılında Çirkin sözler gezer halkın dÜinde Ûs, edep kalmadı kızda gelinde Büyükler küçüğe gelir minnete.
Bakmaz mısın insanların işine Kötülükler doğar peşi peşine Mezhep kavgasına din dövüşüne Sanki varıp sığmamışlar cennete
Kimisi söz verir sözünde durmaz Hakikati doğru sözü duyurmaz İşlediği suçun farkına varmaz Ne yüzle varacağız ahirete.
Kötülükler memlekete kök saldı Fitnelik, fesatlık arttı, çoğaldı Bu işin iflahı Allah’a kaldı Ulu Tanrım yardım etsin millete.
Tevzirlerin işi gider ileri Yalancıya itibar çok ekseri Hilekârın, sahtekârın işleri Yol açıyor rezalete nefrete
Gitmiyor gönlümün kederi yası Doğru söyleyene diyorlar asi Bitmez bu dünyanın kuru davası
Çekil Veysel bir köşe-yi vahdete.
(1967)
/
anlatıyor:
Önce bir temel atıyom ... Sonra da, bunu süslüyom işte. Ekseri geceleri, etraf iyice tenha iken... Hele bir dertbasarsa, o zaman daha kolay, daha çabuk düzüyom. Yalınız, tamamla yana kagar kimseye tek kelimesini bile söyle mem. Bitti, deel mi, senin gibi okur yazar bir efendi bulup, ona yazdınyom. İşte o zaman içim rahat. Kendi kendime ‘bu yazıya geçti, artık kaybolmaz diyom .”
ö t e yandan, tam o günlerde tam 12 şarkıda onun şiirlerinden yararlanılmış ve Sivrialan’a sadece 3500 lira para yollanmıştı.
M ü zik
Aşık Veysel, her aşık gibi söze, ses katmıştı. Bir yandan çalar, bir yandan söylerdi. O gün birara, onun şiirlerinden yapılan şarkılar da dinletildi. Hiçbirine kötü demedi ama, bazılarını gerçekten beğendi, örneğin Fikret Kızılok’un saz çalışını pek sevdi:
Bu efendi, tıpkı bizim gibi saz çalıyor” dedi.
Bir başka şarkıda “ Bunu kim söylüyor?” diye sordu. Söylediler.
Esin Avşar hanımın sesi pek gözel” dedi. Sonra bir Pop müzik koydular plağa... Hiç ses etmedi (Oysa bir şiirinde "Türküz, türkü çığırırız/Defli dümbelekti caz neme gerek” demişti) Sonra, “ Bu da eyi, bu d a ...” dedi. Sonra işi genelleştirdi:
“ — Müziğimi seviyom ama, bazılarının dilinden anlaınıyom. Yine de seviyom.”
Hep iyiden, güzelden, sevgiden yana bir büyük adamdı. “ Gün gelecek, hepimiz gara toprağa gireceğiz. Üç günlük ömür kızgınlığa, dargınlığa değer mi?” derdi. O da sonunda “ Üç
günlük” ömrünü tamamladı ama ölmedi. Şimdi sesi ile, şiirleri ile yaşıyor.
“ Can kafeste durmaz uçar Dünya bir han, konan göçer A y dolanır yıllar geçer Dostlar beni hatırlasın.”